Prens Bismarck: Kur'ân'?n her kelimesinde hikmetler var
Muhtelif devirlerde, beşeriyeti idâre etmek için taraf-u Lâhûtîden geldiği iddiâ olunan bütün münzel semâvî kitaplar? tam ve etrâf?yla tetkik ettimse de, tahrif olunduklar? için, hiçbirisinde arad?ğ?m hikmet ve tam isâbeti göremedim. Bu kanunlar değil bir cemiyet, bir hâne halk?n?n saadetini bile temin edecek mâhiyetten pek uzakt?r. Lâkin, Muhammedîlerin Kur’ân’? bu kay?ttan âzâdedir. Ben Kur’ân’? her cihetten tetkik ettim, her kelimesinde büyük hikmetler gördüm. Muhammedîlerin düşmanlar?, “Bu kitap Muhammed’in (asm) zâde-i tâb?” olduğ??nu iddiâ ediyorlarsa da, en mükemmel, hattâ en mütekâmil bir dimağdan, böyle hârikan?n zuhûrunu iddiâ etmek, hakîkatlere göz kapayarak, kin ve garaza âlet olmak mânâs?n? ifade eder ki; bu da ilim ve hikmetle kâbil-i telif değildir. Ben, şunu iddiâ ediyorum ki:
Muhammed (a.s.m.) mümtâz bir kuvvettir. Destgâh-? Kudretin böyle ikinci bir vücûdu imkân sahas?na getirmesi ihtimâlden uzakt?r. Sana muâs?r bir vücud olamad?ğ?mdan dolay? müteessirim ey Muhammed (a.s.m.)! Muallimi ve nâşiri olduğun bu kitap senin değildir. O Lâhûtîdir. Bu kitab?n Lâhûtî olduğunu inkâr etmek, mevzû ilimlerin butlân?n? ileri sürmek kadar gülünçtür. Bunun için, beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra göremeyecektir.
Prens Bismarck (?şârâtü’l-?’câz, s. 262)
Lügatçe:
muâs?r: Çağdaş.
taraf-u Lâhûtî: Allah’?n taraf?.
münzel: ?ndirilmiş, yukardan aşağ?ya k?s?m k?s?m inmiş olan.
âzâde: Bağlardan kurtulmuş. Serbest. Kay?ts?z.
zâde-i tâb: Bir kimsenin kabiliyetinden, tabiat?ndan meydana gelen eseri.
mütekâmil: Mükemmel, olgun.
zuhûr: Ortaya ç?kma.
kâbil-i telif: Uzlaşt?r?lmas? mümkün olan, bağdaşt?rma.
mümtâz: Seçilmiş.
Destgâh-? Kudret: Kudret tezgâh?.
muallim: Öğretmen.
nâşir: Neşreden, yayan.
Lâhûtî: ?lâhî âleme ait ve alâkal? olan.
butlân: Haks?zl?k, bat?ll?k.