+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 2 Sayfa var 1 2 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 12

Konu: Başörtüsüne Dair Birkaç Mühim Yazı

  1. #1
    Vefakar Üye emaneten - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2007
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Yaş
    38
    Mesajlar
    445

    Standart Başörtüsüne Dair Birkaç Mühim Yazı

    Başörtüsü yasağının kalkma ihtimali üzerine tartışma beklendiği şiddetle gidiyor. Şaşırtıcı değil. Herkes doğal rolünü oynuyor. Seçmen kitlesinin hatırı sayılır bölümü başörtülü olan ve kadimden beri başörtüsünden yana tavır koyan MHP'nin desteği normal.
    Yüzünde hayret ifadesi olanlar, MHP'yi tanımadan yönlendirmeye çalışanlar. AK Parti'nin ayağına gelen bu pası ıskalaması siyasi intihar olurdu. Her iki partiye aba altından sopa gösterenler tahmin ediliyordu. İktidarı AK Parti'ye, muhalefeti ise MHP'ye kaptıran CHP'nin sessiz kalmayacağı da biliniyordu. Ancak CHP'nin gerilimi bu kadar yükseltmesi beklenmiyordu. 22 Temmuz seçimlerinde denediği taktiğin AK Parti'yi büyüttüğünü göre göre aynı tavrı takınması gerçekten sürpriz oldu.
    AK Partililer Baykal'ı ellerini ovuşturarak izliyordur. Hele bir de başörtüsü mitingleri yapılacağı söylentisi gerçekleşirse iktidar partisi için kaymaklı kadayıf olur. Baykal'ın çıkışını izah etmek çok kolay değil. Partiler arası rekabette dinî konularda gerilim taktiğinin ters teptiği tecrübeyle sabit. Parti içi muhalefet Baykal'ı zorlayacak cinsten değil. Hariçten gazel okuyan Tuncay Özkan'ın kerameti kendinden menkul! Sarıkız öldü, ayışığı söndü, Ergenekon'dan çıkış 2009'dan sonrasına ertelendi. O halde CHP liderinin bu sinirinin sebebi ne olabilir? Mutabakatın dışında tutulmaktan alınmış olabilir mi?
    Şu sözler CHP liderinin grup konuşmasından: "Bu düzenleme, sadece üniversitelerde değil, tüm resmî eğitim sistemi içinde türban denilen, geleneklerimizin parçası olmayan, dışarıdan dayatılmış olan ithal kıyafetin, devlet sisteminin içine doğru gelişmesinin önünü açmıştır. Anadolu'daki kadınlarımızın yaşmağı, başörtüsü değildir. Gelen, Arap-Vahabi, Abbasi-Emevi İslam yorumunun Anadolu halkına dayatıldığı bir yabancı üniformadır."
    Baykal'ın grup toplantısındaki sert konuşmasını tersinden okuyup şöyle bir teklif yapabiliriz: Baykal aslında başörtüsüne karşı olmadığını, ithal biçimiyle kavgalı olduğunu savunuyor. Anadolu'da yaşatılan başörtüsüne yani örtünün bir türüne cevaz veren Baykal, çözümün parçası haline getirilebilir. Meşru, kabul edilebilir ve milli örtünün tanımını Baykal yapsın. İster karakalem çalışsın isterse manken kullanıp fotoğrafla anlatsın. Malzeme olarak, son seçimde Yozgat'ta dağıttığı başörtülerini veya iffetin sembolü olarak Bosna Hersek'e götürdüğü yazmaları kullanabilir. Manken olarak seçim afişlerinde yer verdiği başörtülü bayanı istihdam edebilir. Kanunun gerekçesinde ise bir dönem başucundan ayırmadığı Şeyh Edebali'nin sözlerine atıf yapabilir. Mesela 'insanı yaşat ki devlet yaşasın' cümlesinden yararlanabilir. Kanunlarda, hem de özgürlük verilirken kıyafetin bu kadar ayrıntılı anlatılması Türkiye'ye özgü bir garabet. Bazı yazarlar bu fotoğrafın üniversite kapısındaki kontroller için büyük kolaylık sağlayacağını söyleyecek kadar ileri gidiyorlar. Ortaöğretimde kapıda durup saç kontrolü yapan müdürlere 'gestapo' diyen medyanın, üniversite kapısına aynı zihniyeti taşıması ne kadar tutarlı? Akademik camia bile çelişkiden kurtulamıyor. İstanbul Üniversitesi Rektörü Mesut Parlak, "Fiyonk mu yaptı, çenesinin altından mı bağladı? Üniversiteye girerken çenesini altından bağlayan genç kızımız, derste istediği gibi bağlarsa ne olacak? Herkesin başına adam mı dikeceğiz? Anayasa bu kadar mı ayağa düştü? Üniversite öğretim üyeleriyle 'kandırılmış' kesim karşı karşıya getirilecek. Üniversitedeki huzur bozulacak. 3 yıldır türbanla ilgili tek bir olay yaşanmadı üniversitede. Ne yapılmak isteniyor?" diyor. Sayın rektör ne yazık ki özgürlük adına konuşmuyor. Öyle olsa aslında 'Bilim ve bilim yuvaları bu kadar mı ayağa düştü? Biz insanların kafasının dışıyla değil içiyle ilgileniyoruz.' demeliydi. 'Yasak var, sorun yok' mantığından hareket edilerek internet yasaklanırsa bilişim suçları, çanta taşımak engellenirse kapkaç olayları bitirilebilir!

    01 Şubat 2008, Cuma
    BÜLENT KORUCU

    ne attan düşmedik yiğit ne de

    sürçmedik at vardır...


  2. #2
    Vefakar Üye emaneten - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2007
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Yaş
    38
    Mesajlar
    445

    Standart BÜyÜkanit'in Mesaji

    BÜYÜKANITIN MESAJI

    Süreç çok hızlı işliyor. Üniversitelerde başörtüsü yasağını serbest bırakan düzenlemenin görüşmeleri bugün komisyonda başlayacak. Ardından Genel Kurul'a inecek.

    AK Parti ve MHP kurmayları yaklaşık 10 günlük takvim öngörüyor. Acele edilmesinin nedeni, konuyu bir an önce gündemden düşürmek. Her iki parti de başörtüsüne karşı çıkan kesimlerin sorunu farklı mecralara çekme çabalarından rahatsız. Sokağı hareketlendirmek için yürüyüş ve gösteri planları yapanlar var. Provokatörler pusuda bekliyor.
    Meclis'te önce Anayasa'nın iki maddesi değişecek, daha sonra YÖK Kanunu'nun ek 17. maddesi. Anayasa değişikliklerini Anayasa Mahkemesi esas yönünden denetleyemiyor, sadece usul açısından inceleyebiliyor. Kanunlar için durum farklı. Anayasa'ya uygunluğunu denetleme imkânına sahip. Siyaset kulislerinde tartışılan YÖK Yasası'ndaki değişikliğin Anayasa Mahkemesi'ne gitmesi halinde nasıl sonuç alınacağı... CHP hazır. Meclis ayağı tamamlanır tamamlanmaz, yükseköğretimde kılık kıyafeti serbest bırakan kanun değişikliğini mahkemeye götürecek.
    Anayasa Mahkemesi daha önce benzer düzenlemeye karşı çıktı. Gerekçesi ise üniversitelerdeki yasağın dayanağı oldu. Anayasa'da konuya ilişkin yapılacak düzenleme yeni bir durum ortaya çıkarıyor. Ancak bu CHP'nin olası başvurusunu reddedeceği anlamına gelmiyor. Bazı çevrelerin ısrarla hukuki sürece gönderme yapması bu yüzden. Başörtüsüne özgürlüğü savunanlar endişe taşırken yasaktan yana olanlar Anayasa Mahkemesi'ni son umut olarak görüyor. Bunu açıkça ifade etmekten de çekinmiyorlar. Başından beri çalışmaların içinde olan AK Parti Grup Başkan Vekili Sadullah Ergin'e sordum, 'Buna karşı da hazırlığımız var. Yasağı kaldırmak için her türlü hukukî yolu deneyeceğiz.' dedi.
    Bu arada bir de eski alışkanlıkların etkisiyle askerin sürece müdahalesini bekleyenler var. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın Makedonya Milli Savunma Bakanı Lazar Elenovski görüşmesine canlı yayın imkânı sağlayarak basını davet etmesi herkesi heyecanlandırdı. Büyükanıt basının yoğun ilgisini görünce şaşırdı. Soruyu beklemeden kendisi cevap verdi. 'Türban konusundaki görüşlerimiz toplumun tüm katmanları tarafından biliniyor, tekrarı malumu ilam olur.' dedi.
    Bir cümlelik açıklamaya sayfalarca yorum yazıldı. Bu cümlenin şifreleri çözüldü. Asker, türbana mesafeli duruyor. Ancak Meclis'te başlayan yasal süreci etkileyecek tutum ve davranışlardan da kaçınıyor. Büyükanıt'ın bir cümlelik mesajı demokratik sürece saygının bir sonucu. Yoksa uzun uzun konuşur, mesajlarını yorumculara bırakmadan bizatihi kendisi doğrudan verirdi. Askerin siyasete müdahalesinin ters sonuç verdiği, 27 Nisan bildirisiyle ortaya çıktı. İkinci bir 27 Nisan'a ne askerî kesimin ne de ülkenin tahammülü var.
    Askerin başörtüsüne mesafeli durduğunu herkes biliyor. Ancak çenenin altından bağlanmasına da karşı değil. Türban ile başörtüsü arasında ayrıma inanıyor. Başörtüsü ve türbanı farklı iki örtü olarak değerlendiriyor. Geleneksel başörtüsüne bakışı daha olumlu. Orduevleri ile GATA'ya başörtüsünü çenenin altından fiyonk şeklinde bağlayan hanımların girmesine müsaade ediliyor. Kadınların yüzde 70'inin başını örttüğü bir ülkede askerin başörtüsüne karşı tavır alması düşünülemez zaten. Büyükanıt'ın siyasetin sıcak konusuna ilişkin görüş beyan etmesine karşı çıkanlar da oldu. CHP lideri Deniz Baykal bunlardan biri... Baykal şaşırttı. 'Bizim hukukun dışında hiçbir kurumdan bir bekleyişimiz yok, kimse gölge etmesin başka bir şey beklemiyoruz.' dedi. Bu sözlerin adresi Genelkurmay Başkanı. CHP'ye seçimlerde en büyük zararı 'askerle yan yana' görüntüsü verdi. Baykal'ın sözleri 27 Nisan dersi mi? Ankara'da gündem 10 gün daha başörtüsünün çevresinde gelişecek.

    01 Şubat 2008, Cuma
    MUSTAFA ÜNAL

    ne attan düşmedik yiğit ne de

    sürçmedik at vardır...


  3. #3
    Vefakar Üye emaneten - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2007
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Yaş
    38
    Mesajlar
    445

    Standart Gerİcİ ProfesÖrler

    GERİCİ PROFESÖRLER

    İsmet Berkan, dünkü Radikal'de köşesine aldığı Prof. Dr. Celal Şengör'ün mektubunu "vahim" başlığı ile vermiş. Ben "vahim" kelimesini durumu anlatmak için yetersiz buldum.

    Bilimi bir din olarak anlayan 19. yüzyılın vülger materyalistlerinden biri karşınıza çıkmış, bilim ile İlahî dinler arasında kurduğu basit ve ilkel karşıtlığı anlatıyor. Bu ilkel karşıtlıktan kestirme bir yol açıp, başörtüsü yasağına geliyor. Bilim dini adına konuşuyor ve "Dinin dogmalarını reddeden bilim"i öğrenmek isteyen biri, "o dogmalara bağlı olma sembolü"nden (yani başörtüsünden) vazgeçmeden üniversite kapısından giremez" fetvası veriyor.
    Başörtüsü yasağının kaldırılması yolunda ilerlerken üniversite canibinden gelen sesler, sadece bireysel özgürlükleri düşman olarak gören bağnazlığı değil, bilim dünyasının ne ölçüde çağdışı bir cenderenin içine sıkıştığını da gösteriyor. Yasağın kaldırılmasını "laik cumhuriyetin temelleri"ne yönelik bir tehdit olarak gösteren üniversite yönetimleri, Etyen Mahçupyan'ın dünkü yazısında sorduğu "Yoksa laiklik çağdaş bir bağnazlık mı?" sorusuna canlı karşılıklar veriyorlar. Bir yasak kaldırılırken, yasağa konu olan örtünün Ortaçağ skolastisizmine benzer geri ve karanlık bir dünyayı gözlerden sakladığını daha yakından anlıyoruz. Üniversiteler özgür bilimin mekânları değil, bağnazlığın kaleleri haline gelmiş. "Nasıl bir toplum istediğimizi düşünmeliyiz." diye soran Ege Üniversitesi Senatosu'na, bu sorunun cevabının bizi çağdaş yani özgür dünyanın dışına, totaliter bir dünyaya sürükleyeceğini hatırlatmalıyız. Başörtüsü sorununu "birkaç bin öğrencini sorunu" olarak hafife alan Malatya Üniversitesi rektörüne, demokrasinin bir tek kişinin hakkını bile ortadan kaldıramayacağını "çağdaş bilim"in ışığında anlatabilmeliyiz. Tıp profesörlerinin (rektörlük makamının aydınlığında) sosyolojik analizler yaptığı, hukuk yorumlarında bulunduğu; Cumhuriyet tarihinin faşizan yorumlarının arkasına sığındığı bir üniversite elbette başörtülü genç kızlarla birlikte bilimi de kapıdan içeri sokmaz.
    Üniversitelerarası Kurul üyelerinin tamamına bir mektup gönderen Celal Şengör'e dönelim. Bir jeoloji profesörünün en küçük bir fikir sahibi olmadığı anlaşılan hukuku "bazı durumlarda pek tehlikeli bir tahakküm aracı" olarak tanımlayarak reddetmesi nasıl cehalet ve karanlıktan besleniyorsa, din ve bilim arasında kurduğu iflah olmaz çelişki de, Auguste Comte'un çağını geçemeyen pozitivizmin artık bilim tarihinin çöp sepetine atılmış argümanlarına dayanıyor. Tam olarak Şengör'ün "Bilim dışında insanlığın hiçbir bilgi kaynağı yoktur" cümlesi, bir müminin kendi dini hakkındaki hükmünden başka bir şey değil. Bu hükme inanmak için bir jeologun incelediği taş-toprakla, insan ve toplum hayatının benzer materyaller olduğunu düşünmesi yetmez; bilim mabuduna kayıtsız şartsız ubudiyetle teslim olması da gerekir. Bu kulluk ikrarına, bırakın ilahiyatçıları felsefeciler de esaslı bir şekilde itiraz edecek ve bu önermeyi modası geçmiş bir felsefî görüş -ama kesinlikle bilim değil- olarak mahkûm edeceklerdir. Sorun bu görüşleri savunmak değil. Bilim felsefesi ve bilim tarihi ile uğraşanlar Şengör'e sabırla bazı başlangıç bilgilerini öğretebilirler. Bilim bir umman. Taşla toprakla uğraşan birinin bilim tarihi konusunda cahil olması da anlaşılır bir şey. Tehlikeli olan, bilimi bir din zanneden bir profesörün bu dine inanmayanlara üniversite kapısını kapatmaya kalkması. Karşımızda eleştirel akılla iş gören bir bilim adamı değil, cemaati adına konuşan bağnaz bir aforozcu durmuyor mu? Şimdi üniversitenin sorununun bir yasağı kaldırmak değil, çağdaş bilime aykırı bu gerici düşüncenin kurduğu esaret olduğunu anladık mı? Sorularımızı soralım: Laikliğin en temel probleminin, bu eski kilise dinleri (bilim dini) karşısında da tarafsızlığı sağlamak olduğu aşikar değil mi? Laiklik, Celal Şengör'ün inandığı din de dahil olmak üzere dinler karşısında tarafsızlık değil mi? Şengör'ün dininin üniversitede kurduğu tahakküm laikliğe aykırı değil mi?

    01 Şubat 2008, Cuma
    MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE

    ne attan düşmedik yiğit ne de

    sürçmedik at vardır...


  4. #4
    Vefakar Üye Özgürlük - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2008
    Bulunduğu yer
    denizli
    Mesajlar
    427

    Standart

    Teşekkür ederim güzel bir paylaşım olmuş..

  5. #5
    Vefakar Üye emaneten - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2007
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Yaş
    38
    Mesajlar
    445

    Standart

    katk?lar?n?z bekl?yorum arkadaslar basörtüsü ile ilgili güzel kayda değer buldugunuz yaz?lar? burda paylasal?m

    ne attan düşmedik yiğit ne de

    sürçmedik at vardır...


  6. #6
    Vefakar Üye Yeni Said - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2007
    Mesajlar
    342

    Standart

    Benim tavsiyem şudur;başörtüsü gündemine farkl? bir bak?ş aç?s?:

    http://www.risaleforum.com/vb/showthread.php?t=16412

  7. #7
    Vefakar Üye emaneten - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2007
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Yaş
    38
    Mesajlar
    445

    Standart

    Bir profesörün ibretlik mektubu: Başörtüsü serbest olursa Üniversiteyi kapatırızRadikal'den İsmet Berkan dünkü köşesinden ilginç bir mektup yayınladı. Mektup, günün en çok tartışılan yazılarından birisi oldu. İşte Berkan'ın yazısı ve profesörün ibretlik mektubu....

    Üniversiteler Arası Kurul, boş bulunan Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) üyeliklerinden birine dünyaca ünlü yer bilimci Prof. Dr. Celal Şengör'ü aday olarak gösterdi. Prof. Şengör'ün YÖK üyeliği, bir süreden beri Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün onayını bekliyor. Hatta dünkü Cumhuriyet gazetesinde Cumhurbaşkanı Gül'ün bu atamayı henüz onaylamamış olması eleştiriliyordu.
    Cumhurbaşkanı Gül'ün atamayı neden hâlâ onaylamadığını bilmiyorum ama aşağıda aktaracağım mektubu okuduğunuzda belki de atamanın neden hâlâ yapılmadığı konusunda bir fikir sahibi olacaksınız.

    Mektubu Prof. Dr. Celal Şengör yazmış ve kendisini YÖK üyeliğine uygun gören Üniversiteler Arası Kurul'un 219 üyesine birden göndermiş.
    Mektup şöyle:

    "Temsilciniz olmamı isteyerek bana verdiğiniz şerefin her türlü sevinç ve tatmin hissinin üzerinde olduğunu belirtmiş, bunun yaşamımda bana verilen en büyük mükâfat olduğunu arzetmiştim.
    Bunu çok zor bir zamanda, uygarlığa karşı yöneltilmiş saldırıların fütursuzca geliştiği bir ortamca cesaret ve haysiyetle yaptınız. Bu saldırıların en son örneği Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisinin ortaklaşa başlattıkları üniversitelerde türban serbestisi atağıdır. Bunu yakından izlemekteyim. Bizim açımızdan, üniversitelere dini bir sembolün girmesinin hukuk cephesinin, kamuoyunda öne çıkartıldığı kadar belirleyici olduğunu sanmıyorum, çünkü hukuk nihayet aksiyomatik bir sistemdir. Baştan kabul edilen aksiyomlara bağlıdır. Bu açıdan hukukun rölativist bir temeli vardır ve bu temel onu bazı durumlarda pek tehlikeli bir tahakküm aracı yapabilir. Bunun en meşhur misalleri Katolik Engizisyon Mahkemeleri olmakla beraber, onu aratmayacak güncel örnekleri, Sovyetler Birliğinden Nazi Almanyasına, Çin Halk Cumhuriyetinden Amerika Birleşik Devlelerine kadar değişen çok geniş bir yelpazede görülmüş, pek çok insanın en feci şartlarda katledilmesine, toplumların sefâlet ve felâketine neden olmuştur.


    Halbuki üniversitede dinin 'şakırdatılması', bizzat üniversite kavramıyla çelişir. Dünyada katolik, protestan veya islâmi üniversitelerin olması veya üniversitelerin Orta Çağ'da dinsel kurumlardan türemiş olması bu gerçeği değiştiremez. Din, belirli dogmalar çevresinde kurulmuştur ve yanılmaz olduğu iddia edilen bir veya birkaç tanrının vahiyleri olan dogmalarından vaz geçemez. Bilim ise sürekli olarak gerçeği arayan ve gerçekle bağdaşmayan hiçbir şeyi kabul etmeyen bir düşünce sistemidir. Bilim, bitmeyen bir deneme-yanılma süreci içerisinde daima yanlışları eleyerek hakikate asimtotik olarak yaklaşır. Ancak hepinizin bildiği gibi, tek bir ters veri en ihtişamlı teoriyi çöpe atmaya yeterlidir. Dinin pek çok dogması bilimin isbatları karşısında bu şekilde çöpe gitmiştir. Bugün artık ne dünyanın yedi günde yaratıldığına, ne Nuh Tufanına, ne de Havva ile Âdem masalına inanmak mümkündür. ´Üniversitede yasak olmaz diyenlerin, üniversitede yanlışlığı isbat edilmiş fikirlerin artık kullanılamayacağını ve öğretilmeye devam edilmelerine izin verilemeyeceğini anlamış olması gerekir. Bu nedenle coğrafya derslerinde düz bir dünya veya fizik derslerinde Aristo fiziği öğretmeye kalkan hocalara izin verilemez.

    Karşımıza dinin dogmalarını reddeden bilimi öğrenmek için geldiğini iddia ederken, o dogmalara bağlı olma sembolünden inatla vaz geçmeyenlerin bilimsel dürüstlük ve samimiyetine nasıl inanacağız? Akla açık bir ihanet olan bu davranışın temsilcilerini, aklın ve bilimin geliştiricisi olan üniversitelerimize nasıl alacağız? Böyle kişilere, öğrettiğimiz bilimi öğrendiklerine itimad ederek nasıl not veya diploma vereceğiz? Günün birinde öğrendiklerini, aklı ve bilimi ve dolayısıyla insan uygarlığını boğmak için kullanmayacaklarına nasıl güvenebileceğiz?

    Bu nedenle üniversite tüm dogmatik inanç sistemlerini işlevine temel yapmayı reddeder. Onları bilimsel olarak inceler, ancak temsilcilerini üyeleri olarak kabul etmez. Militan dogmatiklerin üniversite bünyesine kabul edilmemelerinin nedeni budur. Kimse bize bu açıdan ´bilimperestlik yapıyorsunuz' diye bir eleştiri yöneltemez, zira, büyük felsefeci Lord Bertrand Russell'ın dediği gibi, insanlığın gerçekten bildiği fakat bilimin bulmuş olmadığı hiçbir şey yoktur. Bir başka deyişle, bilim dışında insanlığın hiçbir bilgi kaynağı yoktur.

    Türban yasağının kaldırılmasını temelde yalnızca bu nedenle kabul etmemiz mümkün değildir. Bu konuda ne karşımıza çıkarılacak hukuk sistemleri, ne de dünyadan gösterilecek örnekler bizi ikna edebilir (sui-misal, misal olamaz). Bizim düşüncemizin ve faaliyetimizin temeli eleştirel akılcılıktır. Aklı ve eleştiriyi kabul etmeyen hiçbir sistemi üniversite kapısından içeri alamayız.
    İcab ederse, ülke yöneticileri akıllarını başlarına alana kadar o kapıları kapatırız. Bu bizim tarihsel geleneklerimizden gelen hakkımız ve hem insanlığa hem de öğrencilerimize karşı görevimizdir.
    Bu düşüncelerimi muhterem kurulunuza en derin saygılarımla arzederim."
    * * *
    Bu mektuba ne diyeceğimi gerçekten ben de bilmiyorum. Nutkum tutuldu, desem yeridir.
    Sadece şunu söylememe izin verin: Eğer üniversite, Celal Şengör'ün dediği gibi, sadece dini dogmaları reddettiğine kendini inandırmış insanları mezun etmiş olsaydı, bugün gerek bilimsel ve gerekse teknolojik olarak çok geride bir noktada olurduk, çünkü üniversiteler bırakın mezun edecek öğrenci bulmayı, bilim yapacak bilimci bulmakta bile ciddi sıkıntı çekerdi. Bu sadece Türkiye'de değil, dünya çapında böyle olurdu.
    Bilim-din çelişkisi veya çatışması zaman zaman bu köşede de konu edilmiş bir şey olmakla birlikte, dindarlığın, hatta inanç sahibi olmanın 'geri' olmaya yeterli bir şart olduğunu söylemek çoğu ateistin bile söylemekte zorluk çekeceği bir fikir olsa gerek.
    Hukuk yoluyla baskı rejimi kurmanın mümkün olduğu doğru olmakla birlikte, eğer hepimiz, hukuk sisteminin sadece bizim açımızdan 'doğru' bölümlerini uygulayıp geri kalanını uygulamasaydık nasıl bir dünyada yaşıyor olurduk acaba? Bu dünyada 'demokrasi' ve bilimsel olanlar dahil 'özgürlükler rejimi' nasıl mümkün olabilirdi? 'Türban serbest olursa üniversiteyi kapatmak' bir şaka herhalde.
    01 Şubat 2008, Cuma
    zaman gazetesi

    ne attan düşmedik yiğit ne de

    sürçmedik at vardır...


  8. #8
    Vefakar Üye emaneten - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2007
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Yaş
    38
    Mesajlar
    445

    Standart

    hakl?s?n?z sizin elkediğiniz yaz?y? ben de cok beğend?m allah raz? olsun fark ett?rd?n?z

    ne attan düşmedik yiğit ne de

    sürçmedik at vardır...


  9. #9
    Vefakar Üye emaneten - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2007
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Yaş
    38
    Mesajlar
    445

    Standart BasÖrtÜsÜnÜn Serbest Olmasi,tÜrkİye'de ÖzgÜrlÜĞe Aykiridir.daha Da İlerİ Gİdeyİm...

    Başörtüsünün serbest olması, Türkiye’de özgürlüğe aykırıdır. Daha da ileri gideyim...

    “Başörtüsü özgür Türkiye için bir tehdittir”


    Başörtüsünün serbest olması, Türkiye’de özgürlüğe aykırıdır. Daha da ileri gideyim, başörtülü bir öğrenci, özgür Türkiye için gerçek bir tehdittir.

    Tabi insan hakları ya da inanç özgürlüğü yerine dinozor haklarına ve özgürlüğüne inananlar ve Türkiye’de dinozor özgürlüğünü hakim kılmaya çalışanların Türkiye’si için tehdittir başörtüsü.

    İşin aslına gelince: Bu ülkede nüfusun en az yüzde 80’i (*) öğrencilerin sırf başörtüsünden dolayı üniversite kapılarından dönmelerini hiçbir zaman içine sindiremedi. Modern ve özgür bir Türkiye’ye de yakıştıramadı.

    Yüzde 80’lik dilimin dışında kalanların bir bölümü de başörtüsü serbest olsun ya da olmasın umursamıyor. Kalburun üstünde ise, oran olarak toplumun mini minnacık kısmını oluşturan ama gürültüleriyle dinozorları aratmayan bir kitle kalıyor. Bunların kim olduğunu merak ediyorsanız gazetelere televizyonlara bakmanız yeterli. Ki zaten biliyorsunuz.

    Bu bir avuç ama gürültücü kitlenin bugünlerde işi gerçekten zor. Ne yapacaklarını, başörtüsüyle ilgili millet iradesini ortaya koyan siyasi partilere karşı ne tür söylemler geliştireceklerini şaşırmış durumdalar. Yıllardır “Millete rağmen” ama millete hoş görünerek ortaya koydukları politikaları, şimdi daha yüksek perdeden ve militanca seslendiriyorlar.

    Peki başörtüsünün serbest olmasından niye bu kadar rahatsızlar?

    BAŞÖRTÜSÜ, SİMGE DİYENLERİN “ZAFER SİMGESİ”YDİ

    Evet başörtüsü bugüne kadar hep bir simgeydi. Ama başına bağlayanların değil, onu yasaklayanların simgesi. Yani “Türkiye’de bizim dediğimiz olur, bu ülke “millete rağmen” bizimdir” diyenlerin zafer göstergesiydi başörtüsü yasağı. Bugün başörtüsü serbest olursa, hayalini kurdukları, kendileri gibi inanan (daha doğrusu inanmayan) kendileri gibi düşünen, kendileri gibi yaşayan insanlardan oluşan bir ülke rüyasının bir türlü gerçekleşmediği gerçeği gözlerine batacak.

    Şimdi hep birlikte yasağı nasıl savunduklarına bir bakalım.

    TÜRKİYE İÇİN ÇOK BÜYÜK GERİ ADIM OLURMUŞ.

    Eski Yargıtay Başkanı Vural Savaş’a göre başörtüsü Anayasaya girerse Türkiye için büyük bir geri adım olurmuş.

    Peki ama niye?

    Kızların okumasının, devletin üniversitelerine gidip, yine YÖK’ün belirlediği eğitim programına göre kendilerini yetiştirmelerinin kime ne zararı olabilir, Türkiye’yi nasıl geriye götürebilir?

    Bu soruya cevap bulmaya çalışmayın, onların cevapları hep hazır. Zaten yıllardır vatandaş anlamasın diye allayıp pullayıp muallaktan alıp yine oraya astıkları kalıplaşmış cümleleri var.“Yasalar, hukuk, laiklik, modernleşme başörtüsünden zarar görür.” Bu açıklamalarda söylenmeyen şey ne? Gerçekten geriye giden yasalar, hukuk, laiklik kısacası özgür Türkiye mi? Tabii ki hayır. Sadece, gizli diktanın Türkiye’ye biçtiği azınlık iktidarının başörtüsüne tahammülü yok.


    BİR NUMARALI DİNOZOR ÖZGÜRLÜĞÜ SAVUNUCULARI


    Şu başörtüsü tartışmaları çıktı çıkalı ilim, bilim ve teknolojik araştırmalar kenarda bekliyor. (Tabi kenara bırakacak araştırmalar varsa.) Rektörler bugünlerde çok yoğunlar. Millet iradesine karşı kurtuluş savaşı başlatmaya çalışıyorlar. Savaş da nereden çıktı diyen var mı? Buyurun üniversite çevrelerinin ve rektörlerin açıklamalarına bir göz gezdirin. Başörtüsü yasağını savunmak için yasaları ve hukuku ortaya sürenler yasaları çiğneyeceklerini nasıl da şimdiden bas bas bağırıyorlar.


    Bakın deprem Profesörü Cemal Şengör neler söylüyor.“ Yasal olarak kabul edilse bile türban kabul edilemez. Türbanı taktın mı şeriat istiyorum demektir... Ordu gayet tabii ki darbe yapabilir. Niye yapmasın? Ordunun görevi memleketi korumaktır..."


    Prof. Şengör’ün vazife biçtiği ordu, milletine karşı mı darbe yapacak? Ya da bu ordu milletin ordusu değil de Şengör’ün ordusu mu, diye sormaya kalkmayın. Sadece kabul edin. Yasa eğer onlar koyarsa yasa olur, oyunun kuralı onlar yazarsa kural olur. Yoksa yasama organı çoğunluğun oluruyla evet demiş, yasa çıkmış onlar için önemli değil.

    Dinozor özgürlüğünün bir başka savunucusu İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu da aynı perdeden konuşuyor. Neymiş: Sayın rektör, TBMM'nin en büyük irade olduğunu kabul etmiyormuş, burası Kasımpaşa Cumhuriyeti değil; Türkiye Cumhuriyeti’ymiş.

    Sahi biz de; bir devlet memuru millete, yasalara ve meclise karşı kin ve kan kusan açıklamalar yapana kadar öyle biliyorduk. İyi ki hatırlattınız evet burası Jurassic Park değil, “TÜRKİYE CUMHURİYETİ.”



    *(Başörtüsüne karşı çıkan CHP’nin yüzde 21 oy aldığını ve CHP’liler arasında da başörtüsüne evet diyenlerin olduğu gerçeğini hesaba katarsak, bu oran daha da büyüyor)


    01.Şubat.2008 11:22:36
    nadir kılıç

    ne attan düşmedik yiğit ne de

    sürçmedik at vardır...


  10. #10
    Vefakar Üye emaneten - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2007
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Yaş
    38
    Mesajlar
    445

    Standart

    Rektör öyle bir sebep sundu ki! İşte akıl almaz başörtüsü yasağı gerekçesi !!!

    Akıl almaz başörtüsü yasağı gerekçesi
    Laikliliğe aykırı olduğu gerekçesiyle karşı çıkılan başörtüsü, aslında kopya çekme aracı olduğu iddia edildi.

    Başörtüsünün neden sakıncalı olduğunu açıklayan Akdeniz Üniversitesi Rektörü Mustafa Akaydın'dan inanılmaz bir gerekçe geldi.

    Laikliği karşı olduğu iddiasıyla üniversitelerde serbest bırakılmasına karşı çıkılan başörtüsü aslında bir kopya çekme gereciymiş...

    Siyasilerin üzerinde uzlaştığı başörtüsüne serbestliğine bugün bir basın açıklaması yapacak olan Üniversiteler Arası Kurul Başkanı olan Akdeniz Üniversitesi Rektörü Mustafa Akaydın, başörtüsü yüksek öğrenim kurumlarına girmesiyle sınavlarda kopya çekmelerin çoğalacağını hatta başı açıkların da sırf bu yüzden başörtüsü takacağını iddia etti.

    Teknolojinin çok geliştiğini ve cep telefonlarının bluetooth kulaklıkları olduğunu belirten Rektör Akaydın ilginç gerekçesini şöyle açıkladı: "O kulaklığı kulağına takan ve üzerini başörtüsüyle kapatan bir öğrenci sınava girdiğinde ne olacak? Dersteki erkek hocaysa, kızın başörtüsünü açtırıp arama yapamaz. Yapsa da yarın bir gün cinsel tacizle suçlanır. Her derse kadın hoca mı vereceğiz?'' diye konuştu.

    Başörtüsü başlı başına bir kopya çekme aleti olarak gösteren Akaydın bu durumun başı açık öğrenciler tarafından istismar edileceğini de savundu.

    Akaydın, başörtüsünün kopya çekmeyi kolaylaştırdığı gibi normal zamanlarda Başörtüsü takmayan öğrencilerin sınavlar sırasında başörtülü olarak sınıflara girebileceğine de işaret etti.

    ZAMAN

    ne attan düşmedik yiğit ne de

    sürçmedik at vardır...


+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Allah Yolunda Cihad'a Dair Birkaç Hadis-i Şerif
    By Ene-Zerre in forum Hadis-i Şerifler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 01.04.09, 13:13
  2. Risâle-i Nur'a Dâir Birkaç Mesele
    By __tİryakİ in forum Risale-i Nur'u Yeni Tanıyanlara
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 31.10.08, 14:06
  3. Başörtüsüne Dair Çok Güzel Bir Savunma
    By emaneten in forum İnanca ve Düşünceye Özgürlük Platformu
    Cevaplar: 17
    Son Mesaj: 18.08.08, 23:56
  4. Hizbul Hakaik'e Dair Birkaç Sual
    By slim in forum Dualar
    Cevaplar: 10
    Son Mesaj: 07.08.08, 17:08

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0