A. TURAN ALKAN
t.alkan@zaman.com.tr


Gizli hilâfet planını açıklıyorum

Ciddiyet beni bozuyor; hâlbuki diğer yazarlar gibi ciddi olayım, ciddi şeyler yazayım, âlem de takdir etsin istiyorum; olmuyor. Netekim bakınız nice zamandır üzerinde çalıştığım -kimseye çaktırmadan bittabii- İstanbul'u başkent yapma planını ortaya çıkaran zehir hafiye gazeteciler keyfimi kaçırdı.

Hatırlarsınız, Bush 4 sene önce İstanbul'u ziyaret ettiğinde bu mesele gizlice konuşulmuş ve bir başkent olarak Ankara'nın çaptan düşürülmesine o zaman karar verilmişti; hatta Bush, Başbakan Erdoğan'a Dolmabahçe Sarayı'nı göstererek, "heey dostum, bu saraydan ne harika ofis olur be" demişti de o günlerde kimseler fark etmemişti. Farkında mısınız bilmem; Başbakan bir süreden beri Dolmabahçe'yi başbakanlık ofisi gibi kullanmaya başlamış bulunuyor.
Plan artık deşife edildiğine göre, "yiğitlik bende kalsın" fehvâsınca kalan kısmını da ifşâ edeyim bari: Bakanlar Kurulu bundan sonra, şimdi İstanbul Valiliği olarak kullanılan Cağaloğlu'ndaki eski Bâbıâli binasında toplanacak; sırf nostalji olsun diye değil, Osmanlı'yı diriltmek, Hilâfeti hortlatmak için. Kabine değişiklikleri için de ya Eyüp Sultan Camii'nde veya Sultanahmet'te cülûs merasimleri tertiplenecek. Siyasi tansiyonun icaplarına göre Bektaşi veya Mevlevi meşayihinden nefesi kuvvetli dedeler, yeni başbakana törenle ve dualarla kılıç kuşandıracaklar; bürokratlar da sıraya girip başbakanın pardesü eteğini veya oturduğu tahtın altın sırmalı saçaklarını öperek biat edecekler. Başbakanlık konutu olarak önceleri Topkapı Sarayı'nı düşünmüştük ama konfor yetersizliği sebebiyle Çırağan daha isabetli bulundu; bir ara proje tadilatı yaptırarak Topkapı'nın Sarayburnu'na bakan bahçeli kısmına sekiz on katlı Başbakanlık rezidansı ve muhtelif ofisler yaptırmak gerekecek.
Ha, az kalsın unutuyordum; bu arada hilâfet de ihyâ edilecek; Cumhuriyet'ten geriye doğru şöyle bir "U" dönüşü yapıp devlet başkanının anayasal görevleri arasına hilâfeti de katmak iyi olacak. Böylece şah iken Şah Abbas olacağız. Yeni halifenin rezidansı için çok yer düşündük ama neticede, "halifedir, dilediği yerde kalır" diyerek o meseleyi yeni halifenin paşa gönlüne bıraktık. Zor değil biliyorsunuz, anayasada iki satırlık değişiklik yeter bu rejimi değiştirmek için. Halife Cuma selamlığı törenlerini sektirmeyecek ama diğer günlerde normal kıyafetleri tercih edecek; bu arada çok eşlilik mübah oluyor; iki ile dört eş arasında nikâh kıyanlara vergi indirimi düşünülüyor; benden duymuş olmayın, dörtten sonrasına hoş bakılmıyor. Ee, ılımlı İslam projesi -ve bu arada BOP- işte böyle gıdım gıdım gidiyor. Çook mesafe aldık. Amerika ile mutabakat halindeyiz; hatta onlar söylüyor biz yapıyoruz. Merkez Bankası'nı da bu yüzden İstanbul'a taşıyoruz zati. Proje gücünü çoook önemli ve derin tarihi belgelerden almakta: Bu konuda Atatürk'ün vasiyeti, İsmet Paşa'nın kapı gibi şehadeti ve Hilâfeti kaldıran Meclis'in tutanakları, okuyanın dudağını uçuklatacak (veya, "öyle diyorlar" dermişim!). Bütün mesele yeni halifenin kimliğinde düğümleniyor. Bana kalsa tartışmaya gerek yok. Her sabah aynaya baktığımda, "Boşver be koçum, seni halife yapmayanlar utansın nihai tahlilde" dedikten sonra bir güzel traş oluyorum; üstelik Kurban Bayramı'nın her sene niçin Hac mevsimine denk geldiğini de bilenlerdenimdir az buçuk! E, daha ne istiyorsunuz? Siz hele şimdilik biraz daha başörtüsü müydü, türban mıydı davasıyla uğraşadurun bakalım; sonraki adım, Türkiye'nin kadastrosunu tamamlayıp yeni bir imar planı çıkartarak taksit taksit satmak olacak; ne para kazanacağız ama! Açıkladığım planı ciddiye alan talihliler arasında yapılacak çekilişi kazanan ilk araştırmacı gazeteciye bir sıkımlık diş macunu ikramiye vermezsem, nah bu halifelik haram olsundur bana!

19 Ocak 2008, Cumartesi,ZAMAN