+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 2 ve 2

Konu: Kör Ölür Badem Gözlü Olur

  1. #1
    Vefakar Üye sitem - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2007
    Mesajlar
    306

    Standart Kör Ölür Badem Gözlü Olur

    İnönü'ye ağıtlar... Kör ölür, badem gözlü olur!

    HASAN KARAKAYA

    İnancımız, "her nefisin ölümü tadacağını" ve "yaratılan" her canlının, bir gün "Yaratan"ın huzurunda hesap vereceğini belirtir... Onun için de, ölüm; bir "son" değil, bir 'başlangıç"tır!..
    Evet "dünya hayatı"nın sonu olsa da, "sonsuz" olan "ahiret hayatı"nın başlangıcıdır... Orada kimin "cennet"e, kimin "cehennem"e gireceğine karar verecek olan da Cenab-ı Hakk'tır.

    Bizler ise, sadece "şehadet edenlerden"iz.. Bizler, "gördüklerimiz ve duyduklarımız" ile yani "zahire göre" hüküm veririz... Bu hükümlerin de, "Allah katında" bir öneminin olduğuna inanırız...

    Tıpkı, şu "hadise"de ve Enes bin Malik (ra) tarafından haber verilen şu "Hadis-i Şerif"te olduğu gibi:

    Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'in önünden bir cenaze geçirildi ve hayırla anıldı. Bunun üzerine Peygamber (a.s.): "Vacip oldu, vacip oldu, vacip oldu" buyurdu.
    Bir cenaze daha geçirildi, bu da kötülendi. Bunun hakkında da Peygamber (a.s.): "Vacip oldu, vacip oldu, vacip oldu" buyurdu.

    Ömer (r.a.): "Annem babam sana feda olsun! Bir cenaze geçirildi ve hayır ile tavsif edildi. Bunun üzerine: 'Vacip oldu, vacip oldu, vacip oldu' dediniz. Bir cenaze daha geçirildi, o da şer ile tavsif edildi buna da: 'Vacip oldu, vacip oldu, vacip oldu' buyurdunuz. Bunun sebebi nedir" diye sordu.

    Allah Resulü (a.s.) cevaben: "Hayırla andığınız kimseye Cennet vacip oldu. Şerle andığınız kimseye de Cehennem vacip oldu. (Çünkü) sizler yeryüzünde Allah'ın şahitlerisiniz. Sizler yeryüzünde Allah'ın şahitlerisiniz. Sizler yeryüzünde Allah'ın şahitlerisiniz" buyurdu.

    Başka örnekleri de var, ama sadece bu örnek bile "ölülerin arkasından konuşulabildiğini/konuşulabileceğini" göstermektedir ki; "ölülerin arkasından konuşulmaz" diyerek hariçten gazel okuyanlara pek güzel bir cevaptır!..

    Doğrudur... Bize, "ölülerimizi hayırla yâd etmek" gibi bir tavsiyede bulunulmuştur!..

    Dikkat edin; burada "ölülerinizi" denmektedir, yani "bütün ölüleri" değil!.. Daha da açıkçası, "Müslüman olan ölülerin hayırla anılması" emir buyurulmaktadır!..

    Ama adam bir "kâfir", adam bir "zındık" ve "azılı bir İslâm düşmanı" ise, kalkıp da onları da "hayırla yâd edecek" değiliz herhalde!..

    KARTEL... DÜN SÖVER, BUGÜN ÖVER!

    Her neyse... Bu "genelleme"nin ardından, gelelim "özel" olaya... Evet, Erdal İnönü'nün ölümü olayına!

    Malûm, atalarımız "kör olur, badem gözlü, kel ölür sırma saçlı olur" demişler!..
    İnönü için de öyle oldu!..

    1 Kasım 2007 tarihli Hürriyet gazetesi; İnönü'nün ölüm haberini "En nazik siyasetçiyi kaybettik" başlığı ile vermiş!..

    Oysa aynı Hürriyet, 15 Ağustos 2001, 22 Ekim 2001 ve 3 Kasım 2001 tarihli manşetlerinde, aynı İnönü için demediğini komamış ve neredeyse "üçkâğıtçı" demeye getirmişti.

    Buyrun, 3 ayrı tarihte "Hürriyet'in çizdiği İnönü portreleri"ne bir bakalım:

    - "Solu karıştıran kayınbirader... Sosyal Demokratları birbirine düşüren Erdal İnönü-Deniz Baykal görüşmesinin, İnönü'nün kayınbiraderi Selim Sohtorik'in planladığı ortaya çıktı."
    - "Hacizden vakıf kurtardı... Erdal İnönü, armatör kayınbiraderinin borçları için haczedilmek istenen Boğaz'daki yalısı ile Bebek'teki dairesini, eşiyle birlikte kurduğu vakfa devrederek kurtardı."
    - "Erdal İnönü, hacizden kurtarmak için lüks dairesini vakfa devretti... Ama, 2 bin 500 dolarlık kira, her ay kişisel hesabına yatıyor!"

    Görüyorsunuz ya;
    Erdal İnönü için, bugün "en nazik siyasetçi" ifadesini kullanan Hürriyet, aynı İnönü için 2001'de, neredeyse "üçkâğıtçı" ifadesini kullanmış!..

    Gerçi, kartel gazeteleri hep böyledir... Malûm, "Güneş Motel'de yaptığı milletvekili transfer pazarlığı" ile Türk siyasî tarihine "Mebus Pazarı" kavramını sokan ve en büyük "siyasî entrika"ya imza atan Bülent Ecevit için de "dürüst" demişlerdi!..

    Ve yine; aynı Ecevit için Merve Kavakçı'yı "Meclis'ten attırmak" için adeta "höykürerek" konuştuğu ve "atın bu hanımı" diye bağırdığı halde, "insancıl, hümanist, hoşgörülü" diye övmüşlerdi...

    Şimdi, İnönü için de övgü yağdırıyorlar... Hem de, dün "üçkâğıtçı" demeye getirdiklerini unutarak!..

    TEK ESERİ UMUMİ TUVALET!

    Haa, Erdal İnönü'nün hiç mi "iyi" bir tarafı, hiç mi "olumlu" bir icraatı yok!..
    Elbette var!..

    Malûm, bu ülkede "solcular"ın hiçbiri "taş taş üstüne" koymamış, ellerini taşın altına sokmamış ve arkalarında dedirtecek bir eser bırakmamışlardır!..

    Bırakanlar da; ya "şaibeli işler" yapmışlar, ya da "yolsuzluk" suçlamalarına maruz kalmışlardır!..

    Bir tek, İnönü hariç!..

    Erdal İnönü, arkasında "şaibesi" olmayan "yolsuzluk"la suçlanmayan bir eser bırakmıştır!..
    O da, "Çatalca'daki umumi tuvalet"tir!.

    Gerçekten de, açılış kurdelası Erdal İnönü tarafından kesilen "Çatalca'daki umumi tuvalet" konusunda, bugüne kadar hiçbir "şaibe" gündeme gelmemiştir!..

    Ama, Erdal İnönü'nün bu icraatı, onun hepten "lekesiz, şaibesiz ve millet sevdalısı" olduğunu göstermez!..

    Evet, "umumi tuvalet" açarak "halkın rahatlamasını" sağlamıştır ama, hayatı boyunca "halkın inanç ve değerleri ile hep kavgalı" olmuştur!..

    BİR ERDAL İNÖNÜ PORTRESİ!

    Dünkü Vakit'te, "İnönü" denildiğinde akla geliveren eylem ve söylemler şöyle sıralanıyordu:

    - Erdal İnönü, eşi Sevinç İnönü ve kayınbiraderi Hasan Selim Sohtorik'in de aralarında bulunduğu Sohtorik Denizcilik A.Ş.'nin 25 yöneticisi hakkında 2004 yılında, geri ödenmeyen banka kredisi sebebiyle yurtdışına çıkış yasağı konuldu. İnönü'nün yurtdışına çıkışı ancak sağlık sorunları sebebiyle mümkün oldu. İnönü, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın özel izniyle Amerika'ya tedaviye gidebildi.

    - Taksim'e cami yapımı teklifinin azılı karşıtlarından olan Erdal İnönü, terör örgütü PKK'nın elini güçlendiren açıklamalarıyla da dikkat çekti. İnönü, teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın idamının tartışıldığı 2001 yılında "ölüm cezasının kaldırılmasını isteyen" ilk isimlerden oldu.

    - Erdal İnönü'nün insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü prensiplerine gerçekte nasıl baktığı 1991'de Genel Başkanı olduğu SHP'nin hazırladığı "laiklik raporu"nda çok net görüldü. Raporda "... 1998 ÖSYM sınavında üniversiteye girmeyi başaran İ.Hatip çıkışlı öğrenci sayısı 9931'dir... Siyasal Bilgiler ve Hukuk Fakültesi bu öğrenciler tarafından özellikle tercih edilmektedir... Bu tablo içleri karartan ve ileriye dönük olarak insana sevinç vermeyen bir tablodur..." şeklinde ifadeler yer alıyordu.

    AZILI BİR ÖRTÜ KARŞITIYDI

    Tabiî, İnönü'nün Ali İhsan Karahasanoğlu kardeşimin "belgeleriyle" açıkladığı "başörtüsü düşmanlığı"nı da yabana atmamak gerekir.

    Şöyle diyordu Ali İhsan kardeşim:

    "İnönü'nün arkasından yere göğe sığdıramayan açıklamalar yapıp, övgüler düzenlerde ben tutarlılık göremiyorum... Birçoğu başörtü yasağına karşı kişiler. Ama başörtü yasağının altında kimler var, onu bile zahmet edip bakmıyorlar... Veya karşı cenah o kadar güçlü ki, hem bu yasağı koyuyor, koyduruyor, hem de kendilerini sosyal demokrat, temel haklardan yana sempatik insanlar olarak tanıtabiliyorlar!.."

    Oysa, Erdal İnönü;

    25 Ekim 1990'da "Üniversitelerde kılık kıyafeti serbest bırakan" kanun maddesinin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne "dâvâ açan" kişidir!..

    Evet, İnönü "başörtüsü"ne karşıdır!..

    Sadece "başörtüsü"ne mi?.. İnönü, "laik devlet"te görev yapan bir "memur"un "dindar olamayacağı" gibi sakat bir mantığa da sahip birisidir!..

    "HACCA GİDEN MEMUR SUÇLU!"

    Tarih 20 Temmuz 1990... Meclis'te "Hac'da meydana gelen facia" sebebiyle, SHP'nin verdiği "önerge" üzerine bir "olağanüstü toplantı" düzenlenmiştir... Meclis, "Hac'da kaybettiğimiz 500'e yakın insanımız"la ilgili "kaza"yı görüşmektedir...

    Gerisini, dönemin Türkiye gazetesi başyazarı merhum Yalçın Özer'den okuyalım... Merhum Yalçın Özer, 21 Temmuz 1990 tarihli yazısında şöyle demektedir:

    "Dünkü görüşmelerde üzerinde durulmaya değer en önemli nokta Erdal İnönü'nün konuşması sırasında kullandığı mantık oldu.

    Erdal İnönü, "laik bir devlette görev yapanların dindar olamayacaklarını" ileriye sürdü.
    Bu mantığa göre bazı bürokratların, resmi bir görevle değil, "hac farizasını ifa için" Suudi Arabistan'a gitmeleri, "Kimsenin altından kalkamayacağı ağır bir suç" teşkil ediyordu.
    Erdal İnönü'nün bu mantığı, İsmet İnönü dönemi anlayışının, harfi harfine SHP'de yaşadığının ispatıdır.

    Demek ki, kendileri iktidara gelirlerse, daha evvel hacca gitmiş olan ve namaz kıldığı ihbar edilen bütün görevliler tasfiyeye uğratılacaktır. Yani tekrar 1940'lara döneceğiz. Bu nokta, SHP hakkında iyi bir ipucu vermektedir.

    Bir İslâm ülkesi olan Türkiye'de Müslümanlık, nasıl oluyor da tehlike konusu teşkil ediyor?.. Hac'da meydana gelen bir hadisenin, dönüp dolaşıp laiklik konusuna (o da SHP'ye özel bir laiklik anlayışı ile) iliştirilmesi Türkiye'nin siyasetteki çıkmazına bir başka delil sayılmalıdır."


    Evet, merhum Yalçın Özer'in çizdiği bu portre, herhalde "Erdal İnönü gerçeği"ni anlamaya ve anlatmaya yeterlidir!..

    ERDAL'A ÖZEL FEN FAKÜLTESİ

    Şimdi, onun için diyorlar ki;
    "Gülen bir Sosyal Demokrat'tı!"

    Doğrudur!.. "Timsah"lar da, "av"larını parçalayıp hazmetmeye çalışırlarken "gözyaşı" dökerler!.. Ama, timsahların döktüğü bu gözyaşı, onların "avlarına acıdığını" göstermez!..
    Erdal İnönü'nün "güleryüzlü" görünmesi de, "başörtüsü"nden ve "dindar"dan duyduğu "öfke ve nefret"i örtmeye yetmez!..

    Onun için, bazıları da diyor ki;

    "Hiç koruması olmadı. Omuzlara alınmaktan nefret etti. Paltosunu, şemsiyesini kimseye tutturmadı. Alçakgönüllüydü. Siyasete girdiği için bütün bunlardan vazgeçmesi gerektiğine inanmadı."

    Yapmayın Allah aşkına..

    Taa çocukluğundan beri; elleri sıcak sudan soğuk suya değdirilmeyen!.. "Hizmetçi"lerin, etrafında pervane gibi dolaştığı!.. "Pembe Köşk"te iken, hizmetçilerin ayaklarına "terlik" sırtlarına "palto" giydirdiği!.. "Yüzmeye" gittiklerinde, denizden çıkar çıkmaz sırtlarına havlu dolanan ve tam bir "aristokrat" olarak yetiştirilen ben miyim?!?

    Dahası da var..

    Ankara Üniversitesi bünyesinde niye "Fen Fakültesi" açılmış biliyor musunuz?..

    Sırf, Erdal İnönü beyefendi "İstanbul'a gitmek zorunda kalmasın" diye!.

    Evet, evet; "Milli Şef'in oğlu" İstanbul'a gitmek ve "Fen Fakültesi"ni orada okumak zorunda kalmasın diye Ankara Üniversitesi bünyesinde "Fen Fakültesi" açılmış... İnönü, Wiğner Madalyası" aldığı 5 Ekim 2004'teki törende bu olayı şöyle anlatmıştı:

    "Ben fiziği çok seviyorum. O yıllarda fen fakültesi sadece İstanbul'da vardı. Annem benden ayrılmak istemedi. Bu nedenle babam yeni kurulan Ankara Üniversitesi'nde Fen Fakültesi açtırdı."

    Hadi bakalım; "katsayı zulmü" ve "başörtüsü yasağı" yüzünden yurtdışına gitmek zorunda kalan öğrenciler için bir "fakülte" açmaya kalkın da, görün neler geliyor başınıza!..

    MADALYONUN ÖTEKİ YÜZÜ

    Tüm bunları yazdım ki; "İnönü'yü övme fetişizmi"nin yaşandığı şu günlerde, "madalyonun öteki yüzü" de görünsün!..

    Kısacası, "tarihe not düşmek" ve "Pembe Köşk'teki karalıklar"ı da yazmak istedim.
    Onun için; "ilkeli, iyi, dürüst, saygın, nazik, demokrat, hoşgörülü, sevimli, alçak gönüllü ve güleryüzlü" demek gibi "abartılı övgüler" yağdıranlar; babasının "gen"lerine uygun hareket eden "Millî Şef'in oğlu Erdal gerçeği"ni de gözardı etmemelidir!..

    Biliyorum, bunları yazdım diye "ayıp ettiğimi" söyleyenler çıkacaktır!.. Ancak, sağlıklarında bu milletin inanç ve değerlerine "ayıp" edenler, öldükten sonra "ayıplanacaklarını" unutmamalıdır!..

    Erdal İnönü; "koyu bir laikçi" ama "azılı bir örtü düşmanı" idi!.. Bu millete çok "ayıp" etti!.. Ben de, bu "ayıp"ları hatırlattım, o kadar!..

    "Yapanın yanına kâr kalmasın" diye!..


    Sazanlara ibret!

    Milliyet'ten Derya Sazak, dünkü yazısında Erdal İnönü'nün doğup büyüdüğü Pembe Köşk için, "İsmet Paşa'nın evi olduğu kadar laikliğin de sembolüdür" diyor ve bir "iddia" atıyordu ortaya:

    "Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi, Erdal İnönü için Pembe Köşk'e taziye ziyareti yapmak istedi. Ancak telefondaki Çankaya yetkilisine, taziyeyi telefonda kabul etmenin daha uygun olacağı söylendi."

    Bu iddia, hem "Cumhurbaşkanlığı" tarafından, hem de "İnönü ailesi" tarafından yalanlandı!..
    Ancak Derya Sazak, "haber kaynağım beni yanıltmış olamaz" diyerek, "iddiasının arkasında" durmaya devam ediyor!..

    Benim için; olayın doğruluğu veya asparagaslığı hiç önemli değil...

    Benim için önemli olan, "Derya Sazak'ın kafasında" bile olsa, "böyle bir zihniyet"in yaşadığının ortaya çıkmasıdır!..

    Görüyorsunuz işte; adam, "ölen bir insan"ın "ne kadar laikçi biri" olduğunu ispatlamaya çalışıyor!.. Hani, yanılıp da, "ılıman biriydi" demesinler diye!..

    Ehh, ne diyeyim; İnönü'yü övmek için sıraya giren "sazan"lara ibret olsun!..


    ************************************************** ************************************************** *


    SERDAR ARSEVEN

    İnönü’nün “eksilerine” de dikkat çektik ya… “Ayıp etti” diyenler olmuş!..

    Düne kadar “sahtekârlıkla” suçladığı adamı, öldükten sonra, “en nazik siyasetçi” olarak nitelendiren Hürriyet’i gözden uzak tutan avanak…

    “Hoşa gider” diye… VAKİT’e saldıracak!.. Hayır…
    Ayıp etmedik, hakkını verdik!.. Ölülerin de eksikleri dile getirilir…
    Sözgelimi… Teşbihte hata olmaz ya: Abdullah Öcalan ölüp gitse…
    Ardından… “Ayıp olmasın” diye… Hoş laflar mı etmemiz gerekir?!.
    Herifin, kaç bin canımızı aldığını dile getirdiğimizde… “Ayıp etmiş” mi oluruz?..

    Yanlış anlaşılmasın, “her ikisi de solcudur” diye, İnönü ile Öcalan arasında bağlantı kuruyor filan değilim… İdeolojilerinden başka benzer tarafları yok!..

    Ben…
    “Ölüdür ardından iyi konuşulur” mantığının doğru olmadığını ifade ediyorum…
    “Ölülerinizi hayırla yâd ediniz” Hadis-i Şerifi’nin “bütün ölüleri” kapsamayacağı da âşikâr…

    Zira… Kur’an-ı Kerim’de lanetlenen “ölüler” de var!.. Erdal İnönü, bir döneme imza atmış siyasi “figür”… Artısıyla eksisiyle değerlendirilmesinden daha normali de yoktur…
    İnönü’nün artısı; Evet, güldürme özürlü bir espritüel!..
    Başka… Ne bileyim; Çantasını korumasına taşıtmazmış!..
    Eh hadi bu da artıdan... Başka?.. “İyi fizikçi” olduğu söyleniyor… Filan…

    Artılarını yazdığımız adamın “eksilerini” es mi geçelim?.. Hayır!..

    Hak ve özgürlük gaspının devam etmesi için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş olmasından dolayı milyonlarca mazlumun “âhıyla” gitti bu zât!..
    Hazırlattığı 23 Nisan 1991 tarihli “laiklik raporu”na yeniden göz gezdirdik…

    Facia!... Öyle bir çerçeve çizilmiş ki, hazırlattığı raporda… İslâm adına ne varsa…
    Namaz, abdest, oruç… Ne varsa, irtica!.. Aydınlar Ocağı, Türk Dünyası Vakfı gibi daha ziyade “ulusalcı” söyleme yaslanan sivil toplum örgütleri bile…
    Mukaddesat karşıtlığı yapmamalarından dolayı…
    Yok edilmeleri gereken birer belâ!..
    Hele İmam Hatipler… Bu okulu bitirenlere zinhar avukatlık hakkı filan tanınmamalı…
    Bir İmam Hatipli, okuyup “büyük adam” olduğunda… İlk yapacağı iş “laik cumhuriyetin altını oymaktır” İnönü zihniyetine göre!..

    Ne yani?.. Ben, bu ayrımcılığı mı öveceğim, “fâil öldü” diye!.. Onun, PKK uzantısı oldukları yargı kararlarıyla ortaya konulan adamları sırtına alarak Meclis’e taşıdığını…
    Ve terör örgütünün siyasallaşma çabalarına en büyük desteği veren “devlet adamı” olarak tarihe geçtiğini bilmeyen var mı?..

    PKK’ya terör örgütü demeyen vekillerden Sırrı Sakık’ın “Sayın İnönü’nü ile baba oğul gibiydik” demesi… Anlamsız mı?..

    Evet… “Farkında olmaksızın” PKK’nın ekmeğini yağ sürmüş bir “devlet adamı”dır İnönü!..
    Hal böyleyken… Nasıl olur da “saygıyla” anarım!..

    Şu Sivas olaylarını hatırlayın!.. O gün… İl Turizm Müdürlüğü… Madımak Oteli’nde biriken adamları, Aziz Nesin’in tahrik ettiği kalabalıktan uzaklaştırıp, şehir dışına çıkartmak üzere bir otobüs tahsis etmişti… Adamlar, o otobüse binmedi…

    Zira… Telefonla ulaştıkları Dönemin Başbakan Yardımcısı İnönü, devletin kendilerini koruyacağına dair garanti vermişti!.. Hadi bakalım; Düşünün durun…
    İnönü, niye böyle demişti?.. Devam edin düşünmeye: Sivas olaylarının 28 Şubat’a giden yoldaki önemi neydi?..

    Ya, arkadaşlar?.. İsteyen istediğini düşünsün… Her öleni, “alkışlamak” mecburiyetinde değiliz… Biz öldüğümüzde de… Bu vatanın bölünmesini, zulüm ve baskıların devam etmesini isteyenler “hoşa gitmeyen taraflarımızı” sıralayacaklardır!...

    “Vatanımı sevmeyenler…” Daha tabiisi yok; Bize kızacaklardır!..








  2. #2
    Ehil Üye alanyali - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2007
    Bulunduğu yer
    Alanya
    Mesajlar
    2.491

    Standart

    neyse öldü gitti hesab?n? Allahü teala görür..


    cehennem ağzını açmış, bekliyor; cennet ise ağuş-u nazdaranesini açmış, gözlüyor.

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Ben Bir Badem Filizine Aşık Oldum!...
    By HüZnÜ HaZan in forum Risale-i Nur Talebeliği
    Cevaplar: 14
    Son Mesaj: 12.01.10, 17:09
  2. Ela Gözlü Yar...
    By MuM in forum Şiirler
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 17.12.08, 13:48
  3. Cevaplar: 80
    Son Mesaj: 08.10.08, 11:49
  4. Aç Gözlü
    By edep in forum Kıssadan Hisseler, İbretli Öyküler
    Cevaplar: 7
    Son Mesaj: 19.03.08, 13:26
  5. Badem Ezmesinden Yapilan Bebekler
    By naz in forum Resim - Fotoğraf Galeri
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 21.02.08, 16:26

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0