Başörtüsü ve türban tartışması dur durak bilmeden devam ediyor. “Biz başörtüsüne değil türbana karşıyız.”sözleri bütün ağızlarda sakız gibi çiğneniyor.
Esasen bizler de normal pardösümüzü giyip eşarbımızı sade bir şekilde bağlamak istiyoruz.
Çünkü son yıllarda tesettürde bir incelme ve fay hattında bir kırılma yaşanıyor.Tesettür, kendi ekseninden kaymaya başladı.
Peki ama başörtüsündeki bu fay hattının kırılmasına hangi olaylar sebep oldu da “türban” denilen şey ortaya çıktı? ”
İşin özüne baktığımızda ilk kırılma hamlesi 967’lerde başladı. İlahiyat fakültesine giden başörtülü bir genç kız okuldan atıldı.
Dini eğitim yapılan bir okulun koridorlarında bile başörtülü dolaşmak yasak edildi. Kur’an’ın hükmünü Kur’an dersinde uygulamak zaten suçtu. Kelam, hadis, fıkıh derslerinde islamın sembolünü takmaksa affedilmezdi. Müslüman bir ülkede müslümanca yaşamaksa suçların en büyüğüydü.Yıllarca sürdü bu zulüm…Günlerce kanadı bu yara.
Anarşistler paşalara silah çekerken sessiz çoğunluk hıçkırığını içine gömdü. Gözyaşlarını kendine sakladı. Feryatlarını mırıltı halinde yükseltti…
1980’lerde bu kırma öyküsü daha da dramatik bir hal aldı. Gözler, önce üniversitelerdeki genç kızlara çevrildi… Sonra kamudaki diplomalı kadınlara…Her yerde yasak vardı. “yassak” giremezsin.
1997’lerde dramatik hal trajediye döndü… Kadın okuyamazdı. Kadın doktor, mühendis,avukat olamazdı. Kadın evinde oturmalıydı. Ya da birilerinin emrinde hizmetli olmalıydı.
Binlerce genç kız üniversite kapılarında ağlatıldı. Binlerce kadın kamudan uzaklaştırıldı. Binlerce imam-hatip öğrencisinin ayaklarına prangalar vuruldu.Binlerce genç kız yurdunu yuvasını terk edip diyar-ı gurbetlere hicret etti.
Peki suçları neydi? Ne yapmışlardı?
Ellerine kalaşinkof alıp okula mı gelmişlerdi? Sınıflara molotof kokteyl mi atmışlardı? Okul kampusunu bombalayıp havaya mı uçurmuşlardı? Öyleyse neydi suçları? Burası bir hukuk devletiydi. Ve insanlar işlemedikleri suçtan dolayı cezalandırılmazdı.
Yazık ki, işlemedikleri ama işleyebilir diye vehmettikleri hayali bir suçtu.
“Memlekete irtica, şeriat gelecek. Laiklik,ilke ve inkılaplar elden gidecek” korkusu…
Aradan yıllar geçmişti. Ne ülkeye şeriat gelmişti ,ne de laiklik elden gitmişti.Ama Müslümanlar hep vehmi olarak gelecekler iddiasıyla horlanıyor, hırpalanıyordu. Genç kızların okuma hayallerine kar yağıyordu. Umut filizlerini dolu vuruyordu. O toz pembe bahar çiçekleri açmadan hazana eriyordu
Ve onlar, senelerce annelerinin soramadığı soruyu soruyordu:
“Neden? Niye? Suçumuz ne?Biz kime ne yaptık? Biz bu vatanın evlatları değil miyiz? Müslüman olmak suç mu? İslamı yaşamak günah mı?Nerde insan hakları? Nerde din ve vicdan hürriyetleri? “
Halkının % 70’inden fazlası başörtülü olanlara birileri Arabistan’a diyordu. Bir ülkenin %70’i nereye, nasıl gidecekti? Sırf başlarında bir metre bez var diye sınır dışı mı edileceklerdi?
Aynı kişiler bir zamanlar onları müdafaa etmiyor muydu? Peki şimdi ne değişmişti? Bu kadınlar mı, yoksa bu sözü söyleyenler mi? Bu nasıl tutarsızlık, samimiyetsizlik,iki yüzlülük ve çifte standarttı?
Bu ülkenin başörtülü kadınları sadece oy potansiyeli miydi?
Sorular, sorular…İncinen, kırılan, hırpalanan ve horlanan beyaz yaşmaklı anneler, teyzeler ve halalar…
Hırpalanışlarını acılı gözlerle seyreden onların kızları…Onlara hizmetçiliği reva görenlerden intikam almak için en yüksek makama çıkmak için çalışanlar… Annelerine, teyze ve halalarına gösterilen eza ve cefalara maruz kalmamak için zirveye tırmananlar…
Biraz da onları ezenlere benzeyerek aradaki mesafeyi kapatmak isteyenler…Ezilmemek horlanmamak için annelerinden teyze ve halalarından farklı olmak için çırpınanlar…
Alınlarındaki “gerici, yobaz ve taşralı” yaftasını silmek için onların rengine boyanmak…Başörtülerle kimlikleri ispat etmek ve bir yerlere gelmek…
“Modern başörtülü olmak…”
…Ve bunun adına da “türban” denildi. Siyasal simge filan değil sadece baskılardan kurtulmak için başörtülülerin tutunduğu bir daldı.
Onun için “Başörtüsüne değil türbana karşıyım” demek “ben ağacın köküne değil dalına karşıyım” demek kadar ters bir mantıktır.
Unutulmamalıdır ki, yasakla bir yere varılmaz. Türbanlı anneyi okuldan atarsınız. Onun çocuğu ülkeye başbakan olur.
Üniversiteye ilk başörtülü giren Hatice Babacan’ı attınız ama yeğeni Ali Babacan şimdi Türkiye’nin Dış İşleri Bakanı.Gülay
Gülay ATASOY