+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 4 ve 4

Konu: Kurban Farz mıdır? Acaba Tam Mahiyetine Uygun Olarak Bu İbadetimizi Yapabiliyor muyuz

  1. #1
    Yasaklı Üye Lebid24 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2007
    Bulunduğu yer
    alem-i muhabbet
    Mesajlar
    2.298

    Standart Kurban Farz mıdır? Acaba Tam Mahiyetine Uygun Olarak Bu İbadetimizi Yapabiliyor muyuz

    Muayyen bir vakitte, muayyen bir hayvan? ibâdet maksad?yla usûlüne uygun olarak kesme.


    Sözlükte yaklaşmak anlam?na gelen kurban, Allah'a yaklaşmay? Allah yolunda mallar?n feda edilebileceğini, Allah'a teslimiyeti ve şükrü ifade eder. hicretin ikinci y?l?nda meşru k?l?nm?şt?r.


    Kurban kesmenin meşrûiyeti Kitap, Sünnet ve icmâ-? ümmet ile sabittir. Allah Teâlâ'n?n Kur'ân-? Kerîm'de; "Rabbin için namaz k?l ve kurban kes" (Kevser, 108/2), Hz. Peygamber s.a.s)'in de "?mkân? olup da kurban kesmeyen bizim namazgâh?m?za yaklaşmas?n" (?bn Mâce, Edâh?, 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 321) şeklindeki ifadeleri konunun önemini ortaya koymaktad?r. Bu ve benzeri nasslardan hareket eden Hanefi fukahâs? kurban kesmenin vâcip olduğu görüşündedirler (Serahsî, el-Mebsût, Kahire 1324-31, XII, 8; Kâsânî, Bedâyîu's-Sanâyi', Kahire, 1327-28/1910, V, 61, 62; el-Fetâva'l Hindiyye, Bulak 1310, V, 291).


    Kurban Allah'a yaklaşmak maksad?yla ve yaln?z O'nun r?zas?n? kazanmak için kesilir. Allah'tan başkas? ad?na hayvan kesmek haramd?r ve bu yola tevessül edenleri Hz. Peygamber (s.a.s) "Allah'tan başkas? nâm?na hayvan kesene Allah lânet etsin " (Müslim, Edâhî, 43-45; Nesâî, Dahâyâ, 34; Ahmed b. Hanbel, a.g.e., I, 108, 118, 152, 217, 309, 317) şeklindeki ifâdeleriyle uyarm?şt?r.


    Kurban kesmenin vacip olmas?n?n şartlar?:


    Kurban kesecek kimsenin: Müslüman, hür ve yolculuk halinde bulunmay?p mukîm olmas?, nisab miktar? mala sahip olmas? (Serahsî, a.g.e., XII, 8; Kâsânî, a.g.e., V, 63; el-Fetâva'l-Hindiyye, V, 292) gerekir. Ak?ll? ve bülûğa ermiş olma şart? konusunda ihtilâf vard?r. ?mam Azam ve ?mam Ebû Yûsuf'a göre kurban kesmekle mükellef olmak için ak?ll? ve bülûğa ermiş olmak şart? yoktur. Zengin olan çocuk veya delinin mal?ndan velîsi kurban keser. ?mam Muhammed'e göre ise ak?l ve bülûğa ermek şartt?r. Fetva bu görüşe göredir (el-Fetâva'l-Hindiyye, V, 293).


    Kâfire kurban kesme vacib olmamakla birlikte eyyâm-? nahr (Kurban kesme günleri) da müslüman olana veya bülûğa ermiş olana kurban vacibtir ve kurban kesmesi gerekir (Kâsân?, a.g.e., V, 63; el-Fetâva'l-Hindiyye, V, 293).


    Seferî olanlar kurban kesmekten muaft?r. Bundan dolay? seferîliği gerektirecek yoldan gelen hac?lara kurban vücûbiyeti yoktur. Ancak mukîm olan Mekkeliler için bu vücûbiyet düşmez. Eyyâm-? nahr'da yolculuğa ç?kan kişi, vakit ç?kmadan mukîm olursa kurbanla mükelleftir. Eyyâm-? nahr'?n ilk günlerinde mukîm olduğu halde kurban kesmeyen ve son gün sefere ç?kan kişiden vücûbiyet düşer (Kâsânî, a.g.e., V, 63-64; el-Fetâva'l Hindiyye, V, 293).


    Kurban kesmede nisab, sadaka-i fit?rla* mükellef olmakt?r. Bu durumdaki müslümana kurban kesmek vaciptir (Kâsânî, V, 64).


    Nisab? eksilten borç, eyyâm-? nahrda kurbanl?ğ?n kaybolmas? kurban?n vücûbiyetini düşürmez. Kişi vaktin başlang?c?nda fakir, sonunda zenginleşirse kurban kesmesi gerekir. Kurban kesmekle mükellef olan ald?ğ? kurbanl?ğ? kaybeder ve mal varl?ğ? nisab?n alt?na düşerse eyyâm-? nahr'da fakir olduğundan yeni bir kurban almaya gerek yoktur. Zengin olduğu halde yerine yenisini al?p keser ve diğerini de bulursa bunu kesmesi gerekmez (Kâsân?, V, 62-64).


    Kurbanl?k hayvanlar ve bu hayvanlarda aranan Şartlar:


    Kurban edilecek hayvanlar, koyun, keçi, s?ğ?r, manda ve devedir. Vahşi hayvanlardan kurban etmek caiz değildir. Çiftleşen hayvanlardan doğan yavrunun annesi ehlî ise erkeği vahşî'de olsa bu yavrudan kurban etmek câizdir. Çünkü hayvanlarda yavru anneye tâbidir. Koyun ve keçinin bir y?ll?ğ? kurban edilir. Ancak alt? ay?n? doldurmuş olan kuzu annesinden ay?rdedilemeyecek kadar gösterişli ve semiz ise kurban edilebilir. Oğlak için bu durum geçerli değildir. S?ğ?r ve mandan?n iki, devenin ise beş yaş?nda olan? kurban edilir (Serahsî, a.g.e., XII, 9-10; Kâsânî, a.g.e., V, 69-71; el-Fetâva'l-Hindiyye, V, 297). Koyun ve keçi bir kişi ad?na kurban edilebilir. S?ğ?r ve deveye ise birden yediye kadar kişiler ortak olabilir. Ancak ortaklardan her biri müslüman olmal? ve kurban niyetiyle ortakl?ğa girmiş bulunmal?d?rlar. Et yeme maksad?yla ortakl?k kurulursa veya birisi et yeme maksad?yla ortakl?kta bulunursa hiç birisinin kurban? yerine gelmiş olmaz. S?ğ?r veya deveyi kurban etmek üzere ortakl?k kuranlardan her birinin vacip olan kurban niyyetleri şart değildir. Ortaklardan baz?s? vacip olan kurban, baz?lar? nafile, baz?lar? keffâret kurban?, ceza kurban?, Hacc-? temettü veya Hacc-? k?ran kurban?, akîka kurban? gibi değişik niyetlerle orakl?kta bulunabilirler. Kurban kesildikten sonra et, tart? ile eşit şekilde paylaş?lmal?d?r (Kâsânî, a.g.e., V, 71-72; Damad, Mecmau'l-Enhur, ?stanbul 1328, II, 521).


    Yarad?l?ştan boynuzsuz, burma, yenini yiyebilen delirmiş hayvan, çok zay?flamam?ş olan uyuz hayvan, yarad?l?ştan kulaklar? küçük olan hayvan, dişlerinin az?s? düşmüş veya dişleri olmad?ğ? halde yemini yiyebilen ve otlayabilen hayvanlardan kurban etmek câizdir.


    Bir veya iki gözü kör, kemiğinde ilik kalmayacak kadar zay?flam?ş, kesileceği yere gidemeyecek derecede topal, kulak veya kuyruğunun yar?dan fazlas? kesilmiş veya kopmuş, boynuzunun çoğu k?r?lm?ş, memesi kesilmiş, yavrusunu emziremeyen, memesi kurumuş veya memelerinden birisi sütten kesilmiş olan koyun-keçi ile, ikisi sütten kesilmiş s?ğ?r-deve, dört ayağ?ndan biri kesilmiş olan hayvan, burnu kesilmiş, pislik yiyen hayvanlar etindeki pislik temizleninceye kadar tutulmam?ş ise kurban olmazlar. Bu konuda ulemadan baz?lar? şöyle bir genel kaide koymuşlard?r: "Hayvandan tam olarak, güzelce istifadeye mani olan her kusur kurbana manidir." Kusur bu durumda değilse kurbana mani değildir. Kurbana mani olan bu kusurlar zengin içindir. Zengin, kurban edeceği hayvan? bu kusurlardan biri bulunduğu halde sat?n al?rsa veya sat?n ald?ktan sonra bu kusurlardan birisi meydana gelirse bu hayvanlar kurban edilemez. Fakir için ise her hâlükârda kesmek câizdir (Serahsî, a.g.e., XII, 15-18; Kâsânî, a.g.e., V, 75-77; el-Fetâva'l-Hindiyye, V, 297-299; Damad, a.g.e., II, 519-520).


    Kurban?n Vakti:


    Kurban, eyyâm-? nahr (Kurban kesme günleri) denilen Zilhicce ay?n?n onuncu, on birinci ve on ikinci günleri kesilir. Onuncu gün kesmek daha faziletlidir. Zilhiccenin onuncu günü ikinci fecir doğmadan önce kurban kesmek câiz değildir. ?kinci fecirden sonra Zilhiccenin on ikinci günü güneş bat?ncaya kadar geçen zaman içinde gece ve gündüz kurban kesilebilir. Ancak geceleri kesmek mekruhtur. Bayram namaz? k?l?nan yerlerde, imam bayram namaz?nda iken veya teşehhüd miktar? oturmadan önce kurban kesilmesi caiz değildir, Selâm verdikten sonra ise kurban kesilebilir. Bayram namaz? k?l?nmayan yerlerde ikinci fecrin doğumundan sonra kurban kesilebilir (Serahsî, a.g.e., XII, 9; Kâsânî, a.g.e., V, 73-75; el-Fetâva'l Hindiyye, V, 295-296; Damad, a.g.e., II, 518).


    Kurban Nas?l Kesilir?


    Kurban kesmek için b?çak önceden bilenip haz?rlan?r ve hayvan?n göremeyeceği bir yere konulur. Sonra hayvan ayaklar? ve yüzü k?bleye gelecek şekilde sol taraf?na yat?r?l?r. Hayvan?n sağ arka ayağ? serbest kalmak şart?yla diğer ayaklar? bağlan?r. Bundan sonra tekbir ve tehlîl getirilir. Arkas?ndan "Bismillâhi Allâhü ekber" denilerek, hayvan?n boynuna b?çak vurulur. Nefes ve yemek borular? ile şahdamar? denilen iki ana damar? kesilir. Hayvan soğumaya b?rak?l?r, kan?n?n akmas? beklenir ve sonra derisi yüzülür. Hayvan? elinden gelirse, kurban sahibinin kendisinin kesmesi menduptur. Kendisi kesemezse, bir müslümana kestirir (Mehmed Mevkufâtî, Mevkûfât, (sadeleştiren: Ahmed Davudoğlu), ?stanbul 1980, II, 331-332).


    Kurbanl?ktan Faydalanmak:


    Kurbanl?ktan tüylerinin k?rp?lmas? ve sütünün sağ?lmas? suretiyle faydalanmak mekruhtur. Eğer k?rp?lm?ş ise tüyü ve sütlü ise sütü sağ?l?p tasadduk edilir. Hatta kar?şmas?n diye alâmet olmak üzere alman tüyleri bile tasadduk etmek gerekir. Eğer kullan?lm?ş ise paras? tasadduk edilir (Serahs?, a.g.e., XII, 14, 15; Kâsânî, a.g.e., V, 78; el-Fetâva'l-Hindiyye, V, 301). Kurban kesildikten sonra derisi sat?lm?ş ise paras? tasadduk edilir. Ancak deriden mest, seccade vb. şekilde istifâde edebileceği gibi eve demirbaş eşya almak üzere satmakta da bir sak?nca yoktur (Serahs?, a.g.e., XII, 14).


    Kurban?n eti konusunda en faziletli tutum üçte birini tasadduk, üçte birini dostlara ikram, üçte birini de evde al?koymakt?r (Kâsânî, a.g.e., V, 81; el-Fetâva'l-Hindiyye, V, 300).


    Kurbanl?k yapmak üzere sat?n al?nan bir hayvan sat?l?p yerine başka bir hayvan almak câizdir. Eğer paradan arta kalan olursa tasadduk edilir (Serahsî, a.g.e., XII, 13).


    Kurbanl?ğa binmek, onunla yük taş?mak veya herhangi bir iş için ondan istifade etmek mekruhtur. Eğer hayvan kullan?l?r ve değeri noksanlaş?rsa eksilen k?ymeti tasadduk etmek gerekir. Kiraya verilmiş ise kiradan elde edilen para da tasadduk edilir. (Kâsânî, a.g.e, V, 79).


    Kurban?n eti, yağ?, baş?, tüyü, sütü vb.lerinin sat?ş? câiz değildir. Eğer sat?lm?ş ise tasadduk etmek gerekir (Kâsanî, a.g.e, V, 81; el-Fetâva'l-Hindiyye, V, 301).


    Kurbanl?k olan hayvan boğazlanmadan önce yavrularsa o da annesiyle beraber kesilir. Bu hüküm kendisine kurban vacip olmad?ğ? halde kurbanl?ğ? sat?n al?p kendine vacip k?lan fakir hakk?ndad?r. Çünkü kurban bizzat o hayvana taalluk etmiştir ki yavrusu da kendisine tabidir. Eğer bu yavru boğazlanmay?p sat?l?rsa paras?n? tasadduk etmek gerekir. Şayet yavru eyyâm-? nahr geçinceye kadar boğazlanmaz ve elde tutulursa tasadduk edilir (Serahsî, a.g.e, XII, 14). Zengin, yavruyu eyyâm-? nahr'dan önce veya sonra kesebileceği gibi eyyâm-? nahr'da diri olarak tasadduk da edebilir. Eğer eyyâm-? nahr'da sat?lm?ş olursa k?ymeti tasadduk edilir. Yavru kesilmez ve sat?lmaz ise diri olarak tasadduk edilir (Kâsânî, V, 78-79; el-Fetâva'l-Hindiyye, V, 301).


    Kurbanda Vekâlet:


    Bir müslüman kurban?n? kendisi kesebileceği gibi bir müslümana da kestirebilir. Ancak kendisinin kesmesi daha faziletlidir. Kurban? kestirme konusundaki izin bizzat ifâde edilebileceği gibi, izne delâlet eden söz, fiil ve davran?şlar da izin say?l?r. Meselâ bir müslüman kurbanl?k sat?n alsa kurban bayram? günü hayvan? yat?r?p ayaklar?n? bağlasa onun emri olmadan bir başkas? gelip hayvan? boğazlasa bu kurban için yeterlidir. Başka bir hayvan kesmek gerekmez. ?ki müslüman yan?larak birbirlerinin kurbanlar?n? kendi adlar?na kesmiş olsalar vacibi yerine getirmiş olurlar ve kestiklerini değişmek suretiyle kendi hayvanlar?n? al?rlar (Kâsânî, a.g.e, V, 67-68). Eğer böyle bir durumu etler yenildikten sonra farkederlerse helâlleşirler. Aralar?nda anlaşmazl?k ç?karsa birbirlerine kurbanl?klar?n değerini öderler. Eğer eyyâm-? nahr geçmiş ise bu paralan tasadduk ederler (el-Fetâva'l Hindiyye, V, 302).


    Kurbanda müstehap olan şeyler:


    Eyyâm-? nahr'dan önce kurbanl?ğ? bağlamak. Hayvana kurbanl?k nişan? takmak, işaretlendirmek. Kesilecek yere güzellikle, eziyet vermeden götürmek. Yemek borusu, nefes borusu ve iki şahdamar?n? kesmek ve keserken acele davranmak. Boğazlamay? enseden değil boğazdan yapmak. Kendi kurban?n? kendisi kesmek, kesemiyorsa müslümana kestirmek. Ehl-i kitab'tan birine kestirmek mekruhtur. Hayvan? k?bleye karş? kesmek. Hayvan kesilirken orada haz?r bulunmak. Dua etmek ve besmeleden önce veya sonra:


    "Allahümme minke ve leke salatî nusukî ve mahyâye ve mematî lillahi Rabbil-Alemine lâ şerike lehu ve bizalike Umirtu ve ene mine'l-müslimîn."


    "Ey Rabbim bu senden ve yine sanad?r. Namaz?m, kulluğum, kurban?m, ölümüm ve dirimim eşi benzeri olmayan âlemlerin Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum ve teslim olanlardan?m" demek. Dua ile besmeleyi birbirinden ay?rmak. Besmeleden önce veya sonra dua etmek, Besmele ile beraber dua etmek mekruhtur. Kurban olacak hayvan?n imkan ölçüsünde en semizi, en büyüğü olmas?. Eyyâm-? nahr'?n ilk günü gündüzleyin kesmek. Kurban b?çağ?n?n çok keskin olmas?. Hayvan? kesildikten sonra soğumaya ve can?n iyice çekilmeye b?rak?lmas?, soğumadan ve can çekilmeden önce yüzmek mekruhtur. Kurban sahibinin kurban etinden yemesi. Çünkü bu Allah'?n bir ziyafetidir. Etinden başkalar?na vermek (Kâsânî, a.g.e, V, 78-81).


    Kurban Bayram?nda kesilmek üzere sat?n al?nm?ş olan hayvan kesilmez ve bayram günleri geçerse, hayvan?n tasadduk edilmesi gerekir. Bu konuda zengin ve fakir ayn? hükme tabidir. Zengin olan kişi ise kurbanl?k als?n veya almas?n kurban kesmediği takdirde kurban?n k?ymetini tasadduk etmesi gerekir. Ertesi y?la b?rakamaz (Mevkufâtî, a.g.e., II, 329).


    Ölüye kurban keseceğini söyleyen bir kimse, kurban?n? bayram günlerinde kesmesi ona vacib olur.


    Saffet KÖSE

    Konu Lebid24 tarafından (16.12.07 Saat 10:58 ) değiştirilmiştir.

  2. #2
    Yasaklı Üye Lebid24 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2007
    Bulunduğu yer
    alem-i muhabbet
    Mesajlar
    2.298

    Standart

    Konuyu açma sebebim. kurban ile ilgili gördüğümüz eksiklikleri ve bayram yaklaşmas? sebebi ile daha doğru ibadetimizi nas?l yerine getirmeliyiz. bu konuda bir mutalaa da bulunmakd?r. fikirlere aç?ğ?z inşallah. hay?rl? bayramlar olsun şimdiden. selamlar...

  3. #3
    Gayyur ozgurcagri - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Yaş
    41
    Mesajlar
    102

    Standart

    Kurban Yerine Sadaka!..

    Kurban bayramından önce bazıları, "kurban kesme yerine sadaka verilse" şeklinde tekliflerde bulundular. Dinimize göre, bir ibadetin yerine başka bir hayırlı işin ya da ibadetin konulması söz konusu mudur?

    Belli maksatlarla ortaya atılan, bir demogojiden öte kıymet ifade etmeyen ve halkın zihninde dinin emirlerine karşı şüpheler bırakmaya matuf olarak seslendirilen bu tür sözlere değinmeyi hiç istemiyorum. Aslı herkesçe malum olmasına rağmen kasdî olarak tekrar tekrar söz konusu edilen meselelerde bir yönüyle tartışmalara dahil olmanın fayda değil zarar getireceğini düşünüyorum. Çünkü, dinimizde kurbanın yeri bellidir ve zannediyorum, işin uzmanları başta olmak üzere halkımız onun kıymetini çok iyi bilmektedir.

    Son günlerde çokça duyup dinlediğiniz gibi kurban, lügatlere göre "yaklaşmak" manasına gelmekte ve Allah yolunda malın, canın, her şeyin feda edilebileceğini, Allah'a teslimiyeti ve O'na karşı şükür hisleriyle dolu olmayı ifade etmektedir. Kurban kesmek, Kitap, Sünnet ve icmâ-ı ümmet ile sabittir. Kur'ân-ı Kerîm'in, "Rabbin için namaz kıl ve kurban kes" (Kevser, 108/2) mealindeki ayetle, bildiğimiz kurbanı işaret ettiği hususunda İslâm ulemasının çoğunluğu aynı görüştedir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de, İbn Mâce'de ve Müsned'de geçen bir hadis-i şerifte "İmkânı olup da kurban kesmeyen bizim namazgâhımıza yaklaşmasın" buyurmuştur. Bu ve benzeri nasslardan hareket eden Hanefi fukahâsı kurban kesmenin vâcip olduğu kanaatine varmışlardır. Müsadenizle ben, kurbanı kimler kesmeli, kurbanlıkta aranan şartlar nelerdir... gibi mevzuyla alakalı hususları ilmihal kitaplarına havale ederek, sorunuz münasebetiyle, bir başka meseleyi hatırlatmak istiyorum:

    Kur'an- Kerim, Mâide Suresinin 27-29. ayetlerinde bize, Hazreti Adem'in iki çocuğunun kıssasını anlatır: Cenabı Allah buyurur ki, "Onlara Âdem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onların her ikisi birer kurban takdim etmişlerdi de birininki kabul edilmiş, öbürününki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, kardeşine: "Seni öldüreceğim" dedi. O da: "Allah, ancak müttakilerden kabul buyurur, dedi. Yemin ederim ki, sen beni öldürmek için el kaldırırsan da, ben seni öldürmek için sana el kaldırmam. Çünkü ben âlemlerin Rabbi Allah'tan korkarım. (Öyle bir şey yaparsan) dilerim ki sen, kendi günahınla beraber benim günahımı da yüklenesin de cehennemliklerden olasın. Zalimlerin cezası işte budur!"

    Kur'an-ı Kerîm'de ve güvenilir hiçbir hadis-i şerifte, Hazreti Adem'in bu iki çocuğunun isimlerinden bahsedilmese de , Kütüb-ü sâlifede isimlerinin ?Habil ve Kabil olduğu belirtilen iki kardeş arasında bir meseleden dolayı anlaşmazlık çıkar ve neticede Kabil, ?kardeşi Habil'i kıskançlıkla, haksız yere öldürür. Kur'an, bu iki kardeş arasında meydana gelen olayın detaylarını zikretmez; çünkü meydana gelen hadise, zaman ve mekânla sınırlı değildir. Burada önemli olan da isimler değil, şahsiyetler ve temsil ettikleri zihniyetlerdir.

    Tefsirlerde ve diğer İslâmî eserlerde geçtiği üzere -ki bu konudaki malumatın çoğu İsrâiliyyat'tır- Kâbil ziraatçı, Hâbil ise çobandı. Her ikisi de kurban emrine muhatap olunca, Kâbil, koyun kesmeye yanaşmamış, ürünün iyi kısmından kurban etmeye de kıyamamış ve kıymetsiz başaklardan oluşan bir demeti kurban olarak arz etmişti. Hâbil ise, beğendiği bir koyunu kurban etmişti. Hâbil'in kurbanı kabul görmüş, Kabil'inki ise adeta yüzüne çarpılmıştı. İşte, daha o dönemde, insanoğlu Allah'ın koyduğu ibadet kurallarına kendi mantığını ve tasarruflarını karıştırmaya başlamış, kurbanı kendi manasından çıkarıp onu bir uzaklık sebebi haline getirmişti.

    İbadetlerde İllet ve Hikmet

    Bugün de kurbana aynı mantıkla bakıldığı söylenebilir. Oysa, Allah'a yaklaşmak için bir yol olan kurban, özellikleri tesbit edilmiş bir hayvanı belli bir vakitte, ibâdet maksadıyla ve usûlüne uygun olarak kesmek demektir. Onun formatı Allah tarafından ortaya konmuştur ve insanların o ibadet yerine başka bir ibadeti ikame etmeye ya da onun şeklini değiştirmeye hakları yoktur.

    Sadece kurban değil, bütün ibadetler, fıkhî deyimiyle, taabbudî alana girer ve vahye göre şekillenmiştir. Hanefi fûkahası, taabbudî olan ve illetlerinin akılla kavranması mümkün olmayan hususlarda kıyas bile yapılamayacağına kâildirler. Evet, ibadetler "taabbudî"dir; yani, onları Allah emrettiği için, O'nun istediği zamanda, O'nun gösterdiği şekilde ve O'nun rızasını kazanmak niyetiyle yaparsak ya da sırf Allah yasakladığı için bazı şeylerden sakınırsak, işte o zaman o amelimiz ibadet hükmüne geçer.. Kur'an nasıl getirmiş, Peygamberimiz nasıl göstermişse aynen öyle koruyup uyguladığımız, onlarda değişikliklere, artırma ve eksiltmelere girmediğimiz, Peygamberimiz tarafından öğretilen şekline dokunmadığımız sürece ibadetlerimiz ibadet olarak kalır.

    Tabii ki, bu ilahî emir ve yasakların pek çok hikmetleri ve menfaatleri de vardır. Fakat, sadece bu hikmet ve menfaatler gözetilerek yapılan, kulluk düşüncesiyle ve Allah'ın rızasını kazanma niyetiyle yapılmayan şeyler ibadet sayılmazlar ve insana sevap da kazandırmazlar. Çünkü, o ibadetlerin teşrîi doğrudan vahye dayalıdır ve o bilinen hikmetler, bilinmeyenlere göre çok azdır. Namaz, oruç ve zekât gibi ibadetlerin emredilmesinde, içki ve kumar gibi kötülüklerin de nehyedilmesinde "illet" başkadır, "hikmetler" başkadır. Bunların yapılıp yapılmamasındaki asıl "illet" Allah'ın emretmesi veya nehyetmesidir.

    Evet, ibadetlerde önemli olan Cenâb-ı Hakk'ın va'z ettiği formüllere uygun hareket etmektir. Yani, format Allah tarafından ortaya konmuş ise o bir kıymet ifade eder. Yoksa, bir ibadetin şekil olarak, kendi mantığınıza göre daha mükemmelini, daha ağırını ve daha müşkilini ortaya koysanız da onun bir değeri yoktur. Aslında, yaptığımız ibadetler bizim almak istediğimiz şeylerin karşılığı olamaz; kulluk adına ortaya koyduğumuz niyet, gayret ve ameller talip olduğumuz Allah rızasına, Cennet ve cemalullah gibi nimetlere bedel sayılamaz. Beklediğimiz netice karşısında ortaya sürdüğümüz bedel çok küçük ve yetersiz kalır. Fakat, beklentilerimizi bize lûtfedecek Allah'tır. Sahip olmak istediğimiz emtia, o mutluluk, o saray, o köşk, o villa..., her ne ise, onu satın alabilmemiz için vermek zorunda olduğumuz nakdi yaratan, o parayı basan da Allah'tır. Yani, darphane de ona aittir.

    İbadetlere Biçilen Değer

    İşte, teşbihde hata olmasın, o darphanede Allah çeşit çeşit paralar basıyor. Sizin namazınız bir çeşit paradır, orucunuz bir çeşit paradır, zekatınız bir çeşit paradır.. hatta tavırlarınız, davranışlarınız, hayırlı düşünceleriniz, samimi niyetleriniz birer paradır. Allah katında bunların herbirinin ayrı ayrı değeri vardır. Bütün bunlar, isteklerinizi peyleme adına, doğrudan doğruya takdiri Allah'a ait olan bir bağıştır size. Yoksa siz, size ait kıymetlerle alamazsınız istediklerinizi. Mesela, Allah'ın yüksek bir bedel takdir buyurduğu beş vakit namazla elde edeceğiniz ahiret nimetlerini, abdestinden duasına kadar o namaz sebebiyle katlandığınız meşakkatin elli bin katını ortaya koysanız yine de namazdan başka bir şeyle peyleyemezsiniz. Çünkü sizin ortaya koyduğunuz şeyler kalptır, sahtedir. İstekleriniz ise, ancak kalp (sahte) olmayan, gerçek değeri bulunan paralarla elde edilebilir. O gerçek paraların üstünde de darphane sahibinin mührü vardır; bir kağıt parçası O'nun sikkesiyle bir nakd olmaktadır.

    Bir düşünün, siz kendi kendinize bir para bassanız; kullandığınız malzeme altın bile olsa, onun etrafına türlü türlü süsler de koysanız, zatî kıymeti itibariyle darphanedeki benzerinin on kat üstünde kıymeti de olsa, pazara götürdüğünüzde ona biçilecek değer sadece maden olarak ne ifade ediyorsa işte o kadar olacaktır. Siz onun üzerine kaç lira yazarsanız yazın, alacağınız bedel, onun madenî değerini geçmeyecektir. Fakat, ona benzer bir parayı darphane bassa, üzerine de "bir milyon" damgasını vursa, o para gerçekten bir milyon üzerinden değer görecektir ve insan onu verip "bir milyon" değerinde bir mal alabilecektir. Çünkü, o para kalp değildir; onu sahibi basmış ve değerini de bizzat o belirlemiştir.

    Bu açıdan, ibadet ü tâatınız, Allah'ın va'z ettiği esaslara bağlı olmalıdır ki bir kıymet ifade etsin. O neye ne kadar değer biçmişse, O'nun belirlediği çerçevede siz onu ortaya koyduğunuz zaman ahiret nimetlerini ve ebedî saadeti satın alabilirsiniz. Şayet O, Sıratı geçmeyi namaza, kurbana bağlamışsa, geçiş bileti ancak bu paraya alınır demişse ve siz de geçmek istiyorsanız, o parayı vermeye mecbursunuz. Mesela, namaz değil de başka bir bedel vermek isteseniz; namaz yerine başka şeyler yapsanız; uzak doğu oyunlarına ait onlarca hareket sergileseniz, elli türlü marifet döktürseniz, olimpiyat şampiyonlarına has yüz çeşit kabiliyet gösterseniz de, ancak namaz karşılığında takdir edilen nimetleri onlarla alamazsınız. Çünkü onlar kalptır, kıymetsizdir, ortada bir fiil olması itibariyle asla benzese de sahtedir.

    Öyleyse, bir ibadetin de Allah'ın darbına göre ortaya konması lazımdır. Çünkü, ona kıymet veren Allah'tır. Ameller, O'na nisbetle kıymet kazanır. Dolayısıyla, Allah o ibadetlerin herbirine ayrı ayrı değerler biçmiştir. Onların -izafî de diyemiyorum- zatî değerleri vardır. Çünkü, Allah, bir şey hakkında, "bunun bu değeri vardır" diyorsa, onun o değeri mutlaka vardır. O şey hakkında, "Sen benim şu kadar kıymet takdir ettiğim bu şeyi verirsen, onu ebedî saaadetinin bedeli sayacağım" diyorsa, ebedi saadet ancak O'nun işaret ettiği o şeyle alınabilir, başka hiçbir kıymetli şey onu satın almaya yetmez.
    Bir münasebetle 29. Mektup'ta bu mevzuya misal veren Bediüzzaman Hazretleri, dini emirlerden bir kısmına "taabbüdî" denildiğini, bunların aklın muhakemesine bağlı olmadığını, emrolduğu için yapıldığını ve hakikî illetin, emir ve nehy-i İlâhî olduğunu anlatır. Taabbüdî olan şeylerde bazı hikmet ve maslahatlar var olsa bile taabbüdîlik cihetinin daha önde bulunduğunu ve bilinen o maslahatların, pek çok hikmetten sadece bazıları olduğunu söyler. Ve şöyle der: "Meselâ, biri dese, "Ezanın hikmeti, Müslümanları namaza çağırmaktır. Şu halde bir tüfek atmak kâfidir." Halbuki, o divane bilmez ki, binler maslahat-ı ezâniye içinde o bir maslahattır. Tüfek sesi o maslahatı verse de, acaba nev-i beşer namına, yahut o şehir ahalisi namına, hilkat-i kâinatın netice-i uzmâsı ve nev-i beşerin netice-i hilkati olan ilân-ı tevhid ve rububiyet-i İlâhiyeye karşı izhar-ı ubudiyete vasıta olan ezanın yerini nasıl tutacak?"

    Demek ki, Allah, bir kulun Cennet'e girmesi ve ebedî saadete ermesi için ne ölçüde bir kıvam görmek istiyorsa, taabbudî ibadetlerle onu hasıl ediyor. Bunlara, avamca bir ifadeyle, insanın Allah'a yaklaşması, Cennet'e ve ebedî saadete ehil hale gelmesi için va'z edilmiş ibadetler de diyebilirsiniz. Dolayısıyla bunlarda, bir kısım dünyevî faydalar, maslahatlar ve hikmetler görülse bile esas bizim göremediğimiz, bilemediğimiz daha derin tesirler, neticeler, hikmetler vardır.. vardır; zira bunlar, fânî olan insanı, ebediyete ehil hale getiriyor. Allah'ı görmesi mümkün olmayan insanı, O'nu müşahede edebilecek bir keyfiyete yükseltiyor.. dünya adına ne kadar zengin olursa olsun, Allah'ın rızasını peyleyecek bir servete sahip olamayan insana, Allah'ın rızasını kazandırıyor.

    İbadetlerin Ayrı Bir Derinliği

    Bu ibadetlere en önemli derinliği katan ve aynı zamanda onları taklitlerinden ayıran husus da niyettir. İbadet niyetiyle yatıp kalkmalar, yerlere kapanmalar; aç susuz durmalar ve meşrû bir kısım arzu ve isteklerden uzak kalmalar insanı fanîliklerden kurtarır ve onun saniyelerini seneler kıymetine yükseltir. Oysaki, aynı hareketler, o samimi niyetten eksik olarak yerine getirildiği zaman, insana ızdırap ve yorgunluktan başka bir şey bırakmaz. Allah'ın hoşnutluğu gözetilmeden ortaya konan gayretler ve fiiller hiçbir işe yaramaz ve semere kazandırmaz. Mesela, birisi namaz yerine kalksa, otursa, yatsa; mafsallarına, bacaklarına, bileklerine egzersiz yaptırsa, hatta benzer hareketlerden de öte, aynen namazı kılsa, fakat namaz kılarken sadece mafsallarının açılması, belindeki kireçlerin çözülmesi ve omuzlarında hissettiği kulunçların hafiflemesi... gibi maslahatları düşünse, o hareketler birer namaz kalpı haline gelir; onlar taklittir, sahtedir, namaz değildir.
    Diğer taraftan, niyet ibadetlere ve kulluğa derinlik kazandırır.. çünkü, insan bu dünyada yaptığı şeyleri, belli bir zamana sıkıştırarak ve sınırlı olarak yaptığı için aslında onlarla ebedi bir hayatı peyleyemez. Fakat, kalbinin "ebed, ebed" diye atmasına da mani olamaz. Öyle ise, o muvakkati, müebbed haline getirmenin bir çaresini bulması lazım. İşte o çare de, ebediyet kastıdır; Allah'a sunulmuş samimi bir niyettir. Niyet, bu sınırlı ve geçici dünya hayatında, sınırsızlığa kapı açan esrarlı bir anahtar ve az bir ömürde ebedî saadete ulaşma yollarını aydınlatan bir meşaledir. Bu anahtarı ve bu meşaleyi ellerinden düşürmeyenler, ömürlerinde ölü ve karanlık bir nokta bırakmayacak şekilde yaşar ve ebedî mutluluğa erebilirler. Çünkü insan, niyetiyle şunu demiş oluyor: "Allahım, altmış-yetmiş senelik hayatımda beni şu vazifelerle mükellef kıldın, ben de onları yerine getirmeye çalıştım. Eğer yüz altmış senelik ömrüm olsaydı; hatta bin altıyüz ya da bir milyon senelik ömrüm olsaydı, ben yine bu ubudiyetten ayrılmayacak, yine Sana kulluk yapacaktım." İşte bu niyet, muvakkat işe çok büyük bir derinlik katıyor ve insan o işi ebedi yapıyormuş gibi kabul ediliyor. Samimi bir niyet sayesinde, yapılan iş derinleşiyor. Mesela; namaz, berzah hayatında güzel endamlı, gökçek yüzlü bir refik, bir enîs-i celîs oluyor.. öbür alemde de, Cennet saraylarının açılmasına yarayan sihirli bir anahtara dönüşüyor. Aslında, zâhirî adâlet gereğince, herkesin kendi ibâdet ve fazîleti kadar lütûf ve ihsâna mazhar olması uygun düşerdi ki; o da, salih kimselerin cennetteki ömürlerinin, iyi insan olarak dünyada yaşadıkları süre kadar olmasını gerektirirdi. Fakat, inşaallah, ebedî kulluk düşüncesi, ötede ebedî saadete vesile olacaktır. Yine bu sırdandır ki, inanan insanın aksine, inkâr eden de ebedî şekâvet ve talihsizliğe bundan dolayı namzet olur. Ebedî inkar ve isyan düşüncesi de, ebedî talihsizliği netice verecektir.

    Hasılı, ibadetlerde esas olan, onların taabbudî olmalarıdır. Bir ibadetin şeklini ve rükünlerini değiştirmek ya da onun yerine -diğer bir ibadet de olsa- başka şeyleri geçirmek özü bozmak, gerçek ile sahteyi, asıl ile taklidi karıştırmak demektir. Allah Teala bir ibadeti nasıl va'z etmiş ise, onun aynen uygulanması ve esas format olarak kabul edilmesi zaruridir. Ayrıca, asıl ile taklidi birbirinden ayıran en önemli unsur niyettir. Niyet, ibadetin ruhu olarak ona hem bir enginlik kazandırır hem de fani bir dünyada bitmeyen bir saadetin kapısını aralar.


    Fethullah Gülen
    31.01.2005

    "Teessür ve ıztırap karşısında kalbden bir parça kopsaydı, 'bir genç dinsiz olmuş' haberi karşısında o kalbin atom zerrâtı adedince param parça olması lâzım gelir. "

    Zübeyir Gündüzalp



  4. #4
    Gayyur bihabervederbederim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2009
    Mesajlar
    122

    Standart

    Benim de bir sorum olacak kurban dolayısıyla. Bir akrabamız kurban kesemeyeceği için kardeşimle beraber kendisine 500 tl verdik ve alınıp gücenmesin diye başkasının verdiğini söyledik. Akrabamız 350 tlye kurban almış.
    Ben başka kurban kestim kardeşimin mi niyat etmesi gerekir? onun kurbanı mı oldu? verirken kardeşim verdiğini söylemediği için kurban olmuş oldu mu yoksa sadece sadaka mı oldu?
    Ben aynı şekilde başka birine 500 tl verdim ama o kendi adına kesecek. Bu şekilde para başkasından kurban olur mu kendi adına? ben niyet etsem benim kurbanım olur mu?

    biraz karışık oldu kusura bakmayın

    İç ol zehri ki bal olsun sonunda
    Sonunda zehrolan balı nidersin

    bir yanlışı tüm doğrularını götürmüş bir müflisim ben
    duaya muhtacım, esirgemeyin...


+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Başörtüsü Farz mıdır?
    By Lebid24 in forum Fıkıh
    Cevaplar: 75
    Son Mesaj: 06.12.16, 10:31
  2. Gereken Yardimlari Yapabiliyor muyuz?
    By püskül in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 08.04.08, 22:37
  3. Boyunuza Göre Kilonuz Uygun mu Acaba?
    By zagros in forum Sağlık
    Cevaplar: 30
    Son Mesaj: 29.02.08, 12:17

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0