+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 10

Konu: Ve Tesettür Meselesi....

  1. #1
    KocaKalem
    Guest KocaKalem - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Ve Tesettür Meselesi....

    Bakıyorum ki herkes bu hususda konuşuyor. Ama meselenin fıkhi dellileri kimseyi alakadar etmiyor gibi....

    O sebepten Fıkhi dellilerini gücelce cem etmiş olan bu eseri buraya koymak elzem oldu.

    TAKDİM
    Yirminci yüzyıl değişmeler asrı. Değişmeyen hiç birşey kalmamış hemen hemen. Bu değişmelerin başlangıcını ister bir¬kaç asır öncesine götürelim, istersek içinde yaşadığımız asrın baslarına. Netice itibariyle müşahede ettiğimiz durum, söyle¬diğimiz DEĞİŞMELERDEN ibarettir.
    Nedir bu değişen şeyler? Bu soruyu "değişmeyen ne kaldı ki?" diye tashih etmek belki daha doğru olacaktır. Yeme ve içmeden onun adabına, giyim kuşamdan bununla kişileri de¬ğerlendirmeye, ziraat ve ticaretten, onlardaki usullere, san'at¬tan onun içindeki bedii zevklere varıncaya kadar herşey de¬ğişmiştir.
    İşte bu "değişme/er"den kadın da kendi payına düşeni almış ve karşımıza bir milleti mil/et yapan unsurların başında bulunduğu halde, kendini esfel-i sâfiline götüren bir yolda buluvermiştir.
    Evet, KADIN, ev hayatındaki bütün- faaliyetleri ile -ye¬meği, bulaşığı, çamaşırı, çocuğunu eğitmesi, onlara gerekli olan bütün ruhi ve manevi dinamikleri kazandırması vs.- mil¬letlerin terakkisinde en önemli mevki sahibi ikent birdenbire ruh, düşünce, ve inanç dünyamızın kriterlerine tamamen aykı¬rı ve mazideki şerefli makamını kaybederek neticede Fatihle-

    ri, Kanunileri doğuran analar veya ana namzedleri, Necip Fa-zıİ'ın ifadesiyle "matbu ... bezleri" halinde olan gazetelere en büyük sermaye, çiklet reklamından araba lastiği reklamlarına varıncaya kadar, aranan bir meta haline gelivermiştir.
    Fakat bu arada gözden kaçan bir şey vardır. Bu da boy¬nu yaratıcısına karşı prangalı mahkûmlar hükmünde olan bizle¬rin, O'nun emir ve hehylerindeki incelikleri kavrama, kavra-masak dahi tam bir itmi'nan ve teslimiyet içinde ne deniliyor¬sa ona uymak olmalıydı. Varsın bu düşünceye, kafası batı¬nın kriterleri ile dolu olan kişiler dogmatizm desin. Rabb'e inanan ve O'na iman ettikten sonra O'nun emirlerini harfiyyen yerine getirmeye âmâde kişilere, onlar zerre kadar zarar iras edemeyecekler ve bunlar da, bu düşünce, niyet ve amelleri ile Rab/erinin huzuruna varıp (Cennete girin) hitabına mazhar ola¬caklardır insaallah...!
    İşte elinizdeki bu kitap, asırlar geçse, değer ve kıymet öl¬çüleri değişse de, değişmemesi lazım gelen ve ıstılah? ifadesiyle "nass" hükmünde olan kadının tesettür meselesini detaylıca incelemektedir. Musa Lotus arkadaşımız,kitabın 7. ve 2. bölü¬münde tesettür ile alâkalı olan Nur 31 ve Ahzab 59. ayet/erini ayrı ayrı sebeb-i nüzulleri ve müfessirlerin yorumları ile birlik¬te ele almıştır. 3,bölümde}edHle-i şer'iyye'den ikincisi olan sün¬nette tesettür meselesini hadislerle ortaya koymuştur. 4. bö¬lümde de, kadının tesettüründe aranması gerekli şartları, mad¬deler halinde izah etmiştir.
    Uzun, ciddi, gayretli bir çalışmanın ürünü olan bu kitabda ayrıca, bazı modernist düşüncelerle meseleye farklı bakış açıla¬rı ve değişik hükümler getiren kişilere cevap vermesi şayan-ı dikkattir.
    "Ve tesettür meselesi" kitabı ile yayın hayatına atılan ar¬kadaşımızın bu çalışmasının ilk ama son olmamasını temenni eder, yeni eserlerini dört gözle 'beklediğimizi arz ederiz.
    Nil Yayınevi

    1. BÖLÜM
    GİRİŞ
    İslâm'ın kadınlara müteallik emirlerinden bir tanesi de bilindiği gibi tesettür emridir. Cenab-ı Hak, Nûr Suresi'nin 31 ve Ahzâb Sûresi'nin de 59. ayetlerinde sarahaten, bazı ayetlerde de işareten kadının kapanmasını emretmiştir.
    Asr-ı saadetten üzaklaşıldığı nisbette tesettür farizasını îfa eden müslüman kadınlar azalmış, örtünme keyfiyeti de as¬lından inhiraf ettirilmiştir. Günümüzde başının bir kısmını örten veya yüzünü kapamadan başının tamamını örten müslüman kadınlar tesettür emrini yerine getirdikleri iddiasındadırlar. Halbuki gözler hariç, başla beraber yüzün de kapatılması ge¬rektiği kitaplarımızda gayet açık bir şekilde ifade edilmekte¬dir.
    Tesettür emrini böyle dolaylı yoldan aksatanlar olduğu gibi, direkt yönden ona itiraz edenler de vardır. Bu gibi mu-terizlere göre: "Kadının kapanması ve erkeklerle ihtilaftan me-nedilmesi onların cahil kalmasına sebeb olmaktadır. Halbuki toplumun kültür sahasında kadınların ehemmiyetli vazifeleri vardır..! "
    Evet, biz de tasdik ediyoruz, kadınların, nesillerin ter¬biyesi hususunda azîm ehemmiyeti vardır. Evet, yine biz de arzu ediyoruz ki kadınlarımız okusunlar ve cahil kalmasın¬lar. Fakat onların okumasını piyano çalmak, Fransızca ko¬nuşmak, roman yazmak, millî âdâb ve âdetlerimize hor bakacak derecede şıklaşmak suretinde de istemiyoruz.
    Lâkin meşru ve makûl bir sûretde okumalarını herhal¬de istiyoruz. İşte bu ilim tahsili olmadıkça", muarızların şikâ¬yet ettikleri eksiklikler öyle ihtilât ile ortadan kalkmaz.


    Erkeklerle bir arada oturmaya bolca vakit bulabilen bunca ca¬hil erkeklerin de aynı ayıpla ayıplanmaları gerekmez mi? Son¬ra, kadınların bu müessif hallerden kurtularak tekâmül etmeleri için mutlaka yabancı, nâmahrem erkeklerle ihtilât ettirilmesi mi lâzımdır?"Evet, kadınlar, yabancı erkeklerle dü¬şüp kalkarlarsa onlardan öğrenecekleri şeyler de bulunur." (1)
    Bazı kadınlar da İslâm dininin kaide ve hükümlerini âli gördüğünü, ancak çarşaf veya peçe altında kendilerini hap¬setmek istemediklerini belirtmekten çekinmiyorlar.
    "...Halbuki mesele her müslümanın bilmesi lâzım gele¬cek derecede basit.Çünkü îslâm dininde tesettür farzdır ve farz îtikad edilmezse dinden çıkılır ve îtikad edilmekle bera¬ber, icabı yerine getirilmezse dinden çıkılmaz, fakat büyük bir günaha girilmiş olur demektir. Bu tip kadınlar hakikaten müslüman olmak istiyorlarsa, İslâm dininin sair hükümleri gibi tesettür emrini de yüksek ve ihtiyaca muvafık görecek ve böy¬le görmekle beraber buna uygun hareket edemiyecek ise ku¬suru eskidenberi almış olduğu (yanlış) terbiyeye atfedecek ve fâsık bir müslüman derecesinde kalacağını bilecektir. Kalbî idraklerini böylece tanzim etmek şartıyle, kendisini açık gez-se deumüslüman" ama arzettiğimiz veçhile "günahkâr bir müslüman" addedebiliriz. Bundan fazlasını, yani müslüman olduğu halde hem açık gezmek, hem de günahkâr olmamak çaresini arıyor ve bunun için İslâm âlimlerinden fetva almak istiyorsa, böyle bir fetvayı vermeğe müslümanhk ve müsiü-manhkta "farz"ın ne demek olduğunu bilen hiç bir kimse ce¬saret edemez."(2)

    Bazı kimseler de kadınların örtünmelerinde onlar için kül¬fet bulunduğu iddiasındadırlar.
    "Kadınların Örtünmesi meselesinde hanımlar için hafif bir külfet kaydı mevcut olmakla beraber, bununla Cenab-ı Hak insanlara büyük bir medenî fazilet ve yüksek bir ahlâk temin etmiştir. Bu hakikati anlamak için, kadınları açık saçık gezen beldelerle , kapalı bir halde bulunan yerlerin, hangi¬sinde fuhuş belasının daha çok yayılma kabiliyetine maz-har olduğunu düşünmek kifayet eder." 3
    "İslâm medeniyetinin yüksek bir maslahat,nezih bir mak¬sat mukabilinde kadınlara yüklediği şu tesettür vazifesi aca¬ba o kadar ağır mıdır? Kemâl-i iftiharla söyleyebilirim ki müslüman kadınların yandan fazlası, hem de pek fazlası te¬settürü bir yük, bir kayıt sayarak bundan şikâyet etmek şöy¬le dursun, bu ismet perdesinin kaldırılması kendilerine teklif edilse kalplerinin bütün samimiyetiyle reddederler.
    Hususuyla tesettürün meşru tarzı ne kadar sade ve ne kadar kolay olduğunu, vukuf sahipleri tastikde asla tereddüt etmezler. Sonra kadınlar, evlerinde erkeklerine karşı istedikleri kadar süslenebilirler. Çünkü kadınlık, zinetle ikiz olmakla be¬raber bir kadın ancak bir erkek için süslenmelidir. Belki ka¬dın bizzat kendisi bir zinet, ama yalnız bir erkeğin zineti ve "medâr-ı saadetidir. Öyleyse bu hususi zinet neden sair er¬keklerin gözü önüne serilmelidir? Bir kişiye aid olan bir hak¬kın kıyısından köşesinden niçin başkaları da istifâde etsin? 4
    Kur'an-ı Kerim'in ayetleri üzerinde düşünen, tefsirlerini gözden geçiren veya Hazret-i Peygamberin (sallallâhu aley-


    1) Mustafa Sabrı, Mes'eleler, s. 154
    2) a.g.e, s. 158-9

    3) a.g.e. s. 180
    4) a.g.e, s. 181-2

    hi ve sellem) mutlu günlerine aid âdet ve alışkanlıkları, in-1 sanların nasıl giyindiği meselelerini araştıranlar şu gerçeği hiçbir zaman inkâr edemez.
    İslâm Şeriatında, kadınların, yüzlerini yabancı erkekler¬den korumalarına ait hüküm kesindir. Asr-ı saadetde de bu şekilde hareket edilmiştir. Gerçi "yüz örtüsü" kelimesi Kur'an-ı Kerim'de söz olarak mevcut değildir. Fakat bu onun ruhun¬da vardır. Allah'ın"kitabı indiği zaman, müslüman kadınlar kâinatın efendisinin gözleri önünde, yüz örtülerini, evin dı¬şında giyilen elbisenin bir parçası haline getirmişlerdir. Bu ör¬tüye zamanımızda "peçe" diyoruz.
    Evet, Avrupalının, hiç hoşlanmadığı şey ... İngilizcest 'veil' ... Batı taklitçileri ve frenk hayranlarının üzerinde hikâye diz¬dikleri, fermanlar yazdıkları örtü ...
    Peçe onlara göre ağır bir zulüm vasıtasıdır. Veya zulmün ve işkencenin bizzat kendisidir. Evet, Avrupalı, peçeyi şarklı milletler için cehalet aleti, cehalet vesilesi, medeniyet bakı-mandan geri kalmışlığın sebebi sayar. İleri milletlerden bah¬sedilince de, ilk bakışta örtüyü attıkları, kadınları serbest bıraktıkları için ileri gittikleri öne sürülür. Biz de deriz ki, on¬lar her bakımdan aldanıyorlar. Her şeyden evvel örtü, pe¬çe, nikap, yaşmak,vs. Sonradan uydurulmuş bid'at değildir. İslâmın mutlu günlerinde bizzat Kur'an-ı Kerim tarafından konmuş prensiptir ve bu hükümlerin insanlar arasında yayıl¬ması için Allah Rasûlü çok çalışmışlardır.5
    Te'villörle,âyet ve hadislere uydurma mânâ vermekle bah¬si geçen hükümleri değiştirmeye kalkanlar, güya utanılacak
    I
    5) Mevdûdî, Hicap (tere), s. 439-40 ,

    bir mevzuymuş gibi, onların üzerini örtmeğe yeltenirler. Bt-nun sebebi Kur'an-ı Kerîmin "Vahyine" değil Avrupa'nın "vesvesesine" inanmış olmalarıdır. Örtünmeyle ilgili İslâmî prensipleri utanma vesilesi saymaları bundandır. 6
    İslâmî medeniyete hâkim olan zihniyetle batı düşüncesi . arasında, şarktan garba, yerden göğe kadar fark vardır. Bu bakımdan İslâm medeniyetini, Batı medeniyeti ile birleştir¬meğe kalkanlar veya İslâm'ın medeniyet anlayışını Avrupa1 nınki ile izaha yeltenen cahiller, ahmaklığın en büyüğünü işlemişlerdir. Batı dünyasında maddeye ve eşyaya verilen mâ¬nâ, İslâmın getirdiği ölçülerden tamamen ayrı ve birbirleriyle kıyas edilemeyecek derecede değişiktir. Bir batılı için çok de¬ğerli ve hayatî önemi olan bir şey, İslâmın gözünde tama-miyle kıymetsiz, hattâ çerçöp kabilinden nesnelerdir. Buna karşılık İslâm'ın aziz saydığı, önemsediği birçok unsurlar da vardır ki, Avrupalının nazarında hiç bir değer belirtmez. Me¬selâ; haya, giyiniş şekli veya elbise, hem erkeğin hem de ka¬dının namusunu koruması gibi konulara, İslâm birinci plânda ehemmiyet verir. Fakat aynı değerler, bir Avrupa insanına göre hiç de üzerinde durulacak şeylerden değildir. Şimdi bi¬risi kalkar da Batı medeniyetine ait ölçülerle islâmî mefkure¬yi tartmağa, ölçüp biçmeğe girişirse, dünyanın en acaib hareketini yapmış olmaz mı?İslâmi hükümlerin bu şekilde yo¬rumlanmaya çalışılması, yapıcı bir açıklama şekli değil doğ¬rudan doğruya tahriftir. Evvelâ prensipler bozulmakta, sonra da bu uydurma, İslâmiyete bağlanılmaktadır. Artık atılan her adımın Kur'an-ı Kerime ve Sünnet-i Seniyye'ye zıt düşece¬ğini söylemeğe lüzum var mı?..
    6) Mevdûdî, a.g.e, s. 440

    Bizim bu gibi kimselerden ricamız şudur:
    Gitsinler bildikleri yola sapsınlar. Bildiklerini okusunlar. İstedikleri gibi hareket etsinler. Fakat, lütfen böyle sapık fi¬kirlerin, İslâm olduğu tezini ileri sürmesinler. Onları Islama maletmeye kalkmasınlar. Bıraksınlar İslâm, İslâm olarak kal¬sın. İslâmî görüşleri kendi garip düşüncelerine uydurmağa kalkmasınlar. Bu üstün nizamı, şahsi fikirlerine göre te'vil ve tefsir etmesinler. 7
    İslâmi kanunların gayesini az çok anlayan, bir parçacık da olsa akla ve düşünceye sahib olan, küllî aklın (com-mon sense) ne olduğunu bilen insan, kadınlar için açık yüz¬le gezmenin - değil vücut, sadece yüz teşhir etmenin - İslama aykırı olacağını kestirebilir. Yani böyle bir davranış,İslâmın önem verdiği konulara sığmaz. Nitekim bir insan en fazla kar¬şısında bulunanın yüzünden etkilenir. İnsanın yaradılış gü¬zelliğini belirtmek için her şeyden önce yüzünden bahsedilir. Başka bir deyimle insan güzelliğinin göründüğü yer onun yüzüdür. Veya İnsanın yüzü, herşeyden önce bakışı, nazarı dikkati çeker. Cazibe yüzden başlar. Yüz, cinsî tahriklerin en kuvvetli ajanıdır. Bu mes'eleleri anlamak için psikoloji ilmin¬de uzman olmaya veya bu ilme ait kitapların sahifelerini ka¬rıştırmaya lüzum yoktur. Basit bir düşünce tekniği ile bahsi geçen konuları herkes anlayabilir. İnsan kendi düşünce me¬kanizmasına biraz dikkat ederse görür ki, iş böyledir. Yani insanın istediği fetvayı bizzat gözleri verir. Bakışlarını benliği¬ne çevirir, gerekli araştırmayı yapar, sonra da karara varır. 8
    Şimdi burada bir sual vardır, islâmiyet zaruri ihtiyaçlar
    7) Mevdûdî, a.g.e.. s. 442-3
    8) Mevdûdî. a.g.e, s. 445-6

    için yüzün açılmasına izin vermiştir. Nitekim bu mevzu ileri¬de etraflı bir şekilde hükümleriyle birlikte anlatılacaktır. Aca¬ba bu nasıl olacaktır? Cevap şudur:
    İslâm kanunları, bir taraftan ahlâkî icapları hesaba katar, diğer taraftan da insanların zaruri ihtiyaçlarını göz Önüne alır ve bunların arasındaki dengeyi en mükemmel bir şekilde sağ¬lar. Veya bir yandan ahlâki buhranın kapısını kapatırken öte yandan insanı, hayatın gerçek zaruretlerini göremiyecek bir duruma sokmaz. Bu sebeple yüzlerini kapatmaları İçin ka¬dınlara verilen emir, süslerin ve vücudunun örtünmesi ko¬nusunda olduğu gibi ağır ve sert değildir. Daha yumuşaktır. Meselâ İslâm , ellerin kapatılmasının birçok işlerde kadına zor¬luk çıkarabileceğini göz önüne almıştır. Yüzünü bir örtü ile örtmesini emir buyurmakla, onun yanında başka bir prensi¬be de yer vermiştir.
    "İllâ mâ zaherâ minhâ"
    Demek oluyor ki ihtiyaç ve zaruret anlarında yüzün açıl¬ması mümkündür. Ancak burada da dikkat edilmesi gere¬ken bir mesele vardır. Bu iş, güzelliği teşhir, fitne ve fesat çıkarmak, karşı tarafın gönlünü avlamak gibi sefil gayelerle yapılmayacaktır. Öte yandan, erkeklere "bakışlarını başka ta¬rafa çevirmeleri", kendilerini fitne ve fesattan korumaları em¬redilmiştir. Şu halde iffetli bir kadın, zaruret icabı yüzünü açmak zorunda kalırsa, o zaman karşısında bulunan erkek de başını çevirecek, bu fırsattan faydalanılana kalkmayacak¬tır. 9
    Zaten îslâmiyetin toplum düzenine ve dolayısıyle İslâm dinine zarar verebilmek için, gençleri heves ve sefahatlerine
    9) mevdûdî, a.g.e, s. 447-8

    esir hale getirmeye çalışan güçler her an basını ve yayını ile işbaşındadır. Yine genç kızlarımızın gafil kısmını yanlış yolla¬ra sevketmek, din, ahlâk ve âdab gibi yüce mefhumları aksi¬yondan ve hafızalardan yokedebilmek için bu güçler hem gizli hem de açık bir şekilde faaliyet göstermektedirler.Bu gibi men¬fur faaliyet ve çalışmaların akîm kalması,kadınlarımızın âhi-ret ve dünya saadetlerini kazanabilmeleri ve fıtratların d aki yüce hasletlerin bozulmaktan kurtarılabilmesi, ancak ve an¬cak İslâmi terbiye ile mümkün olabilir. Aslında bu mübarek kadınlar topluluğu, fıtrat itibari ile yüksek ahlâka müheyya (hazır) oldukları gibi belli ameliyelerle dünya zevki ve sefa¬hatine olan meyilleri de yok edilebilir. Öyleyse onlar, islâmi terbiye içinde mesud bir aile hayatı geçirmeğe mahsus,bir nevi mübarek mahlûklardır.

    KADININ HİCABI
    (Zahidu-1-Kevserinin Makâlâtından)
    Cenab-ı Hak, Peygamberimizin hanımlarına Kur'an-ı Ke¬rimde şöyle hitabetti: "Evlerinizde oturun, İlk cahiliyye çağı kadınlarının açılıp saçılması gibi açılıp saçılarak (kırıta, kırıta) yürümeyin,,10 .
    Onlar, mü'minlerin anası oldukları halde Kuran'ın nas-sıyla örtünmek ile emrolundular. Ezvac-ı tahiratın dışındaki kadınların ise yabancı erkekler karşısında örtünmesi evlevi-yetle bahis mevzuu olur. Çünki Cenab-ı Hak: 'Ey peygam¬ber! Eşlerine, kızlarına ve inananların kadınlarına söyle (Bir İhtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) örtülerini üstlerine salsın¬lar.11' buyurarak Ezvac-ı tahirat ile diğer kadınları bu hususta müsavi saymıştır.
    Ta Hazreti Ömer zamanından itibaren uzun seneler Kû-fe'de kadılık yapan Kadı Şureyh, ilmi ve anlayışı açısından son derece saygı duyulan Abîdetu-s -Selmanîye bu ayeti ke¬rimenin tefsirini sorunca örtünmeyi fiilen gösterek; şöyle yap¬tığı îbn-i Cerir tefsirinde yazılıdır. İbnu Avn diyor ki: {Abîdetu-s -Selmânî ridasını peçe gibi yaparak burnunu ve sol gözünü kapattı. Sadece sağ gözünü açık bıraktı. Ridasını başından aldı, kaşlarına kadar, hatta kaşının üzerine vardır¬dı.)Bu hadisin senedinde raviler zabt ve sika (doğruluk) açı¬sından üstün kimselerdir. Ezcümle: İbni Cerir, hafız ve meşhur müfessirdir onun üstadı Ya'kub îbn-i ibrahim Ibn-i Muksim-


    8

    10) K.K. 33/33
    11) K.K. 33/59

    dir ve onun da üstadı İbn-i Avn Abdullah el Basri, onunda üstadı da Muhammed İbnî Şirindir. Bütün bu zatlar hafız ve sikadırlar. Kütüb-ü Sitte imamları bu şahısların hadislerinin tahric edilebileceği hususunda müttefiktirler.
    İbn-i Mes'ud, Cenab-ı Hakk'ın "ancak görünenler hariç" kavlini 'elbise' ile tefsir etmiştir. Ona göre bu ayetin sürme ve yüzük-yani el ve yüzdeki bu süs mevkileri -ile tefsir edil¬mesi uygun değildir. O bir ilim deryasıdır. İlimde bir otorite¬dir. "Zinet" kelimesini "elbise" olarak tefsir etmesine de şu ayet-i kerime ayrıca delil olmaktadır. "Her Mescid'e (gidişi-niz)de,:süs(lü elbiseler)inizi üzerinize alınız1"12!İbn-i Ebi Talha da İbn-i Abbas Radıyallahû Anhûmadan, sabık ayette ki 'salsınlar' kelimesini Ebû Abîde'nin tefsir ettiği gibi 'tek gözü açıkta bırakmak' şeklinde izah etmiştir.
    Hazret-i Aişenin, kabul edip açıkladığı tarz da böyledir.
    Kadın, yüzüne, yürürken yolu görmesine engel teşkil et¬meyecek tarzda, şeffaf olmayan bir örtü koyar. Zira, örtün-mekteki asıl gaye, kadının güzelliklerini erkeklere göstermemesidir. Bu örtünme şekli ise, erkeklerin, kadınlar gibi emredildikleri "ğaddı basar13" fermanına riayetkar olma¬ları için en uygun şekildir.
    Yine Abîdetu's - Selmânî, cumhûr-u selefin bu mevzû-daki görüşlerini belirtiyor ve Hanefî fakîhleri arasında çok bü¬yük yeri olan imam Ebu Bekr el-Cessas'da aynı görüşleri paylaşıyor.
    Namazda ve hac esnasında kadının yüz ve ellerini aça¬bilmesi, bir ihtiyaç için evinden dışarıya çıktığı zaman da aça-
    12) K.K., 7/31
    13) Harama nazar edilmemesi

    bileceği manasına gelmez. Çünkü, kadının ihramdaki durumu, şâir hacıların da içinde bulunduğu Allah'a ibadet psikolojisidir. Bu sebeple "ğadd-ı basar" ve "hıfz-ı nazar" mev¬zuunda daha dikatli olmaları gerekir. Kadının namaz kıldığı anlarda, erkeklerin onların güzelliklerine muttali olma kor¬kusu tasavvur edilemez.
    Daha önce de izah ettiğimiz gibi, sîka imamların birbir¬lerinden yapmış oldukları nakillerde, cilbab'ın bir tarafı ile göz¬lerin alt ve üstleri de dahil olmak üzere (yüzün) , kapatılmasının farziyyeti hususunda ki âyet-i kerime gayet açıktır.
    Kapatılma hususunda elin ve yüzün istisna edilmesine dair Sünen-i Ebî Dâvud'daki Hazret-i Aişe hadîsi sahih ol¬saydı, Hazret-i Aişe'nin kendisi bu yüz kapatma işini terke-derdi. Cumhur-u selefe göre bu hadisle istidlal edilemez. Nasıl edilsin ki, bu hadisi Hâlid İbn-i Durayk Hz. Aişe'den rivayet ediyor. Hâlbuki hadis imamlarının ittifakıyla Hâlid İbn-i Du-reyk Hazret-i Aişe ile görüşmemiştir. Yine seneddeki Sâid İbn-i Bişr Zayıftır. Yine senedde bazı müdellislerin ismi vardır.
    Bazı âlimlerce, kadının elini ve yüzünü açabileceğine dair cevaz verilmiş olsa bile, bu durum fitne korkusunun olma¬ması ile kayıtlıdır. Kadının fitneden emin olarak dışarı çıka¬bileceği bu terbiyeli toplum nerede acaba?
    Şemsu'l-Eimme es-Serahsî, Mebsut'da şöyle diyor: "Bakmanın haram olması, fitne korkusu sebebiyledir. Fitne korkusu ise (kadının) sair azalarına nisbetle yüzündeki gü¬zellik daha fazla olduğundan, yüzüne bakıldığı zaman mey¬dana çıkar." Daha sonra Ebu Hanife ve arkadaşlarından, el ve yüze bakmanın ibâhatı (helal olması) mevzuundaki riva¬yetleri zikrederek şöyle diyor: "Bütün bu (cevaz)lar, şayet ba-


    10

    11

    kış şehvetsiz isedir. Şayet baktığında, şehvet hissedeceğini bilirse, bunlardan (el-yüz) hiç bir yerine bakması helâl olmaz.
    Fitne korkusunun olmayışı ancak ferdi olarak anlaşılma¬lıdır. Yoksa Tesettüre riayet etmeyen bir kadının halkın için¬de dolaşmasıyla fitneden emin olacağı söylenemez. Bu illete binaen insanların önünden tesettürsüz geçmesinin yasaklığı vuzuha kavuşmuş olur. Ebu Hanîfe ve arkadaşlarının mezhebi bu mes'elede böyledir.
    Kurtubî tefsirinde şöyle diyor: "Büyük Mâliki imamla¬rından İbnu Huveyn Mindâd diyorki: Şayet kadın güzel olur, eli ve yüzü sebebiyle de fitneden korkulursa, kadının bunları kapaması gerekir. Ama ihtiyar veya çirkin ise ellerini ve yü¬zünü açması caiz olur."
    Bu da Mâliki mezhebinin bu mes'eledeki görüşüdür.
    Şafiîler'de, Kifâyetu'l-Ahyâr da anlatıldığı üzere fitneden korkulursa, kadının el ve yüzüne bakmak haramdır. Fitne¬den korkulmaz ise, bu mes'ele ihtilaflı olmakla birlikte, sahih olanı yine haram olmasıdır. El-Estahrî, Ebû Ali et-Taberî, Ebû Muhammed el-Cüveynî, Ebû İshak eş Şirâzî ve er-Rayvânî de aynı görüştedirler. İmâmu'l-Harameyn'de, müslümanla-rın ittifakı ile kadınların tesettürsüz dışarı çıkmalarının men edilmesini ifade etmiştir. Çünkü bakış, fitne korkusuna se-bebtir. Yine bakış şehvetin takipçisidir. En iyisi, şeriatın gü¬zellikleriyle kapıyı kapatmak ve mes'eleyi dallandırıp, budaklandırmamaktır. İmam Şâfiinin'El-Ümm'ünde mes'e¬le şöyledir: "Kadının namazda, yüz ve eller dışındaki yerleri¬ni örtmesi gerekir." Farkına varacağınız gibi mes'ele namaz ile kayıtlanmıştır.
    İmâm Ahmed'in mezhebi de bu mes'ele de Şafiîlerle he-

    men hemen aynıdır. Allah hepsinden razı olsun.14

    14) Zâhidu'l-Kevserî, Makâlât, s. 309-10-11-12-13

    12

    13

    II. BÖLÜM NUR SURESİNİN 30 ve 31. ÂYET-İ KERİMELERİ
    Allâhu teâlâ buyuruyorki:
    — Mü'minlere söyle: "Gözlerini (harama bakmaktan) sa¬
    kınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu (hareket) onlar için daha
    temiz (ve yararlı) dır. Şüphesiz Allah, onların her yaptıkları¬
    nı haber almaktadır.15
    — Mü'min kadınlara da söyle: "Gözlerini (haramdan)
    sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Süslerini göstermesinler. An¬
    cak (elbise gibi örtülmesinde güçlük bulunan ve) kendiliğin¬
    den görünenler hariç. Baş örtülerini yakalarının üzerine koy
    (up boyunlarını ört)sünler16...
    A. Ayet-i kerimenin Nüzul sebebi
    Nûr süresindeki 30. âyet- i kerimenin sebebi nüzulü hak¬kında Hindî, İbn-i Merdeveyh târîkıyla Hazret-i Ali Radıyal-lâhu anhden şu vak'ayı anlatıyor:
    "Rasûlûllah Sallallâhu aleyhi ve sellem zamanında ada¬mın birisi Medine yollarının birinde yürürken bir kadın gör¬dü. Ve ona bakmaya başİadı. Kadın da ona bakıyordu. Böylece şeytan her ikisine de vesvese verdi. İkisi de birbirle¬rinin hoşuna gittiğinden bakışıyorlardı. Adam böylece kadı¬na bakarak duvar dibinden yürümekteyken önüne çıkan başka bir duvara çarptı. Burnu kırıldı. Adam: "Vallahi Râsû-lûllaha gidib olayı anlatmadan kanımı silmeyeceğim" dedi. Dediği gibi olayı, Aleyhissâlatu ve's-selâma hikâye etti. Nebî Sallallâhu aleyhi ve sellem de 'Bu, günahının cezasıdır' bu-
    15) K.K 24/30
    16) K.K 24/31

    yurdu. Bunun üzerine (Allah) (celle celâluh) 'Mü'minlere söy¬le gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar, ırzlarını korusunlar..." âyetini inzal buyurdu.17
    İslâm âlimleri bu âyet-i kerimeden hareketle insanların gerek hemcinslerine gerekse karşı cinslerine bakma hususun¬da bir takım görüşler beyan etmişler ve bakma mevzuunda ortaya bazı sınır ve hadlar koymuşlardır. Mezheb imamları¬nın telâkkî tarzları az çok farklılaşsa da cumhur-u fukaha ve müfessirin, aynı meyanda kelâm serdetmişlerdir. Şimdi er¬kek ve kadın için bakma hususundaki sınır nedir, kısaca mez-heblerin görüşünü de ilâve ederek izah etmeye çalışacağız.
    B. Erkek ve kadına nisbetle avretin sınırı nedir?
    "Irzlarını korusunlar" âyet-i kerimesi setr-i avretin farz olduğuna işaret ediyor. Çünkü ırzın korunması onun zina¬dan korunmasına şâmil olduğu gibi nazarlardan setredilme-sine de şâmildir. Fıkıh âlimleri avretin açılmasının haram olduğunda ittifak etmektedirler. Fakat sınırları konusunda ise ihtilâf etmektedirler. Her fırkayı delilleriyle beraber izah ede¬ceğiz, inşâallâh.
    a) Erkeğin erkeğe karşı kapatması gereken yerleri:
    Bu yerler göbekten dize kadar olan bölümdür. Erkek için, diğer bir erkeğin göbeği ile dizi arasındaki herhangi bir kısma bakması haramdır. Bunun dışındaki yerlere bakması ise caizdir. Aleyhissâlatu ve's-selâm şöyle buyuruyor: "Erkek, erkeğin avret yerine, kadın da, kadının avret yerine bakma¬sın."18 Cumhur-i fukahâ, birçok hadisi şeriflerde belirtildiği gibi, erkeğin avretinin göbek ile diz arasındaki bölüm olduğu
    17) Hindî, Kenzu'l-Ummâl, Tefsir faslı, C,2 s. 474
    18) Hindî, Kenzu'İ Ummâi, En-Nazar, Hadis N. 13052 C.5 s. 325


    14

    15

    görüşündedirler.İmam Mâlik(Rahimehullah) diyor ki: Uyluk avretten değildir. Cumhurun sözünün delîli iseAshâb-ıSuf-feden olan Cerhedi'l-Eslemî'nin yaptığı şu rivayettir. "Resû-lûllâh sallallâhu aleyhi ve sellem yanımıza oturdu. Benim uyluğum ise açıktı. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Uyluğu¬nun avret olduğunu bilmiyor musun?" 19 Aleyhissalâtu ve's-selâm, Hz. Ali radıyallâhu anh için ise: "Uyluğunu açma, ne ölü ne de dirinin uyluğuna da bakma." 20 buyurmuştur.
    b) Kadınların birbirlerine karşı bakmaları caiz olmayan
    yerler: Bu ise tıpkı erkeğin durumu gibidir. Yani göbek ile
    diz arası olup diğer yerlerine bakmasında bir beis yoktur. Bu
    hüküm, mü'min kadınlar için geçerlidir. Kâfire ve zimmiye-
    ler için özel bir hüküm olup şimdilik o konuya girmiyoruz.
    c) Kadına nisbetle erkeğin avreti: Bu mevzuda kendi ara¬
    sında bölümlere ayrılır. Şayet erkek; baba, amca, kardeş ve
    dayı gibi mahremlerden birisi ise avreti göbekle diz arasıdır.
    Şayet erkek yabancı ise avreti yine aynı şekilde göbek ile diz
    arasıdır. Kadının bu kesimin harici yerlere bakması caizdir.
    Başka bir görüşe göre de erkeğin bütün bedeni avrettir, ka¬
    dının ona bakması caiz değildir. Erkeğin kadına bakması na¬
    sıl haram oluyorsa, kadının da erkeğe bakması haram olur.
    Bu görüşü seçmek, fitneden emin olma açısından daha uy¬
    gundur. Nevevî de Sahîh-i Müslim şerhinde şunları söylü¬
    yor. Kadının yabancı bir erkeğin yüzüne şehvetle bakması
    İslâm alimlerinin hepsine göre haramdır. Ama kadının bakı¬
    şında şehvet ve fitne korkusu yoksa bu durum caiz gibi gö-
    rünmekteyse de doğru olanı Cenab-ı Hakk'ın "Mü'min

    kadınlara söyle: Gözlerini (haramdan) sakınsınlar"sözü ge¬reğince bakışın haram olmasıdır. Çünkü Aleyhissalâtu ve's-selâm, Ümmü Seleme ve Ümmü Habîbe'nin âmâ (kör) bir zat olan îbn-i Ümmi Mektumdan örtünmelerini emretmiş, on¬lar 'O âmâ birisidir, bizi görmez demelerine de 'O âmâ ise siz ikiniz de âmâ mısınız? Onu görmüyormusunuz? buyur¬muştur. Bu hadis Tirmizi tarafından rivayet edilmiştir. 21 Ay¬nı ibareler Zeynu'd-dîn Irakfnin Tarhu't-Tesrîb'inde de yer almaktadır. 22 Şayet erkek, kadının kocası ise şu âyet-i ke¬rime gereğince zevcin zevceye, zevcenin de zevce bütün be¬deni helâl olur: "Ancak eşleri, yahut ellerinin sahip olduğu (kimseler) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı da)onlar kı¬nanmazlar." 23
    d) Erkeğe nisbetle kadının avreti: Bu mes'ele bundan sonraki kısımlarında da mev2umuzun nirengi noktasını teş¬kil edecektir.Bu hususta doğru olanın, kadının bütün bede¬ninin avret olmasıdır. Bu, aynı zamanda Şafiî ve Hanbelîlerin görüşüdür. İmâm-ı Ahmed' de bu görüşe katılarak şöyle di¬yor: "Kadının her şeyi, hattâ tırnağı bile avrettir." 24


    19) Tirmizî, 73/2947
    20) Mctâlibu'l-Aliye, Setr-i avret babı, Hadis N. 321 C.î s. 91

    21 Nevevî Şerhi, Sahîhi Müslim, C.6, s. 184
    22) Zeynud-Dîn Irâki, Tarhu't-Tesrîb, C.7, s. 56
    23) K.K 23/6
    24) İbnû'l-Cevzî, Zâdu'l-Mesîr fî İlmi't-Tefsir C.6 s. 31


    16

    17

    EL VE YÜZ KAPANMAMALIDIR DİYENLERİN DELİLLER!
    İmâm-ı Mâlîk ve Ebû Hanîfe el ve yüz dışında kadının bütün bedeninin avret olduğuna hükmetmişlerdir. Her biri¬sinin delillerini kısaca açıklayacağız inşâallâh.
    Hanefî'lerin ve Mâlîkilerin delilleri.
    Mâlîkî ve Hanefî imamlarından bir kısmı şunlardan do¬layı el ve yüzün kapanmasının farz olmadığına kaildirler.
    Birincisi: Cenab-ı Hakk'ın "Süslerini göster meşinler, an¬cak kendiliğinden görünenler hariç." 25 kavl-işerifi. Hanefî ve Mâlîki âlimleri "kendiliğinden görünenler" istisnasını "yüz ve ellerdir" diyerek tefsir ediyorlar. Bu mevzuda müfessirle-rin görüşlerini ileride sunacağız. Yalnız Hanefîlerin bu görü¬şü bazı Tabiin imamlarından da nakledilmiştir. Kısaca işaret etmek gerekirse; Said b. Cübeyr, 26, Atâ 27 , Evzaî ve Dah-hâk 28 Cenab-ı Hakk'ın "görünenler hariç" kavlini eller ve yüz İstisnası olarak yorumlamışlardır.
    İkincisi: Hazret-i Aişe hadisini delil getiriyorlar. Rivaye¬te göre Ebû Bekr'in kızı Esma, üzerinde ince bir elbise oldu¬ğu halde Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellemin yanına girdi. Rasulullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ondan yüz çevirdi. Ve kendi yüzü ile elini işaret ederek: "Yâ! Esma! Kadın, ergen¬lik cağına ulaşınca ondan ve bundan (el-yüz) başka bir şeyin görünmesi doğru olmaz." 29 buyurdu.
    25) K.K 24/31
    26) Ibn-İ Cerîr, Câmİu'î-Beyân fi Tefsîri'l-Kur'ân C.8 s. 93
    27) ibn Cerir, a.g.e, C.18 S. 93
    28) ibn Cerir, a.g.e, C.18 s. 94
    29) Kurtubî Câmiu'l-Ahkâmi'İ-Kur'arı C. 12 s. 229 Ebû Dâvud, Sünen, C.4, s. 62

    Halbuki Ebû Dâvud, süneninde nakletmiş olduğu bu hadis-i şerife mürseldir diyor ve şunu ekliyor. " Râvî zinci¬rindeki Hâlid îbn-i Dureyk, Hazret-i Aişe radıyaîlahu anhâ ile görüşmemiştir ve onu idrâk etmemiştir."30
    Üçüncüsü:
    Eller ve yüzün avretten sayılmadığı, dolayısı ile açılabi¬leceğine dâir Hanefîlerin öne sürdüğü diğer bir delil ise, ka¬dının, namazda ve ihramda yüzünü açmasıdır. Şayet bunlar avretten sayılsa idi, kadının bunları açması mubah görülme¬yecekti. Çünkü setr-i avret farzdır. Avreti açık olduğu zaman insanın namazı sahih olmaz.
    Ancak, burada yanlış anlaşılmaması ve izahı gereken bir nokta var. Bugün, Hanefî mezhebindeki müslümanlann bü¬yük çoğunluğu, Hanefî imamlarının kadınlar için tanımış ol¬duğu bu cevazı, sanki, kadının her zaman ve mekânda yüzünü açabilmesi için verilmiş bir ruhsatmış gibi anlıyorlar. Şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki Hanefî imamlarının hiç birisi böyle bir ruhsat vermemiştir. Bu mezheb üzerine yazılmış bü¬tün kütübü fıkhiyye "kadının yabancı erkekler karşısında yü¬zünü açabilmesi ve yabancı erkeklerin de, kadının yüzüne bakabilmesi" ruhsatını "fitne ve şehvetten emin olunuyorsa" diye şarta bağlamışlardır.
    O satırların yazıldığı devirler güi devri idi. İslâmiyet, fert ve toplumda bütün mânâ ve ihtişamıyla yerleşmişti. Bu yü¬ce şahsiyetler,Aleyhissâlâtü ve's-selâmm nurlu İfadesi içinde insanların en hayırlısıydılar. Kişilerde, Allah'a ve Rasûlune itaat duygusu vardı. Cemiyetin bünyesinde, fertlerin nefisle¬rinde İslâmiyet alabildiğince yerleşmiş durumdaydı. Ahiret
    30) Ebû Dâvud. Sünen, C.4 s. 62


    18

    19

    korkusu, Cennet-Cehennem duygusu, sevâb-ı uhrevî, yar¬dımlaşma vs. gibi güzel ve faydalı hasletler birer âdet, mele¬ke ve tabiat halini almıştı. Herkes, kâinat ve insanlıkla iç içe, adetâ birbirlerinin parçası durumundaydılar. İnsanlar, ahlâk¬sızlık ve anarşi diye bir mefhum tanımıyorlardı. İşte böyle bir manevi atmosfer ve halet içersinde mezheb imamlarımız,insan¬lığa nurlu yolları açıyor, dini müşkilleri hallediyor, nasslar ışı¬ğında fetva veriyorlardı. Öyle zannediyoruz ki günümüz müslümanı o devirde fetva verme makamında bulunsaydı, her şeyi mubah görecek, mekruh, haram gibi tabirleri aklına bile getiremiyecekti.İnsanlar adeta altın bir çağı yaşıyorlardı. 15 asır evvel, düşünce ve âdâb ufku bu derece geliş¬mişti. 21. asra girmek üzere olduğumuz şu sıralarda ise top¬lum yapısı oldukça çapraşık bir hâl almıştır. Çarşı ve pazarlarda, İslama ve onun ruhuna yüzde yüz zıt haller ala¬bildiğince yayılmış, küfre ve ona ait habâis, insanımızca ga¬yet normal şeyler olarak telâkki edilmeye başlanmıştır. Kitleler; çıkarcı emperyal amaçlı ve küfür bayraktarlığı yapan güçler tarafından asimile edilmektedir. .Böylece aile izo¬topları tefessüh etmiş, fert partikülleri de dejenerasyona maruz kalmıştır. Kısaca şunu söylemek istiyoruz. Allah ve onun yüce Rasûîune (sallailahu aleyhi ve sellem) can-ı gönülden bağlı bir müslümanın ister hanımını isterse herhangi bir yakınını, aslî hüvviyetini kaybetmiş böyle bir toplum içersine açık yüz¬le çıkarması, on un davasına karşı olan samimiyetsizliğinin ifa¬desidir. Niçin ?Diye bir sual aklımıza gelebilir. Sebebi ise gayet açık, sormak isteriz, günümüzde, acaba kaç tane erkek dı¬şarıya çıktığında fitne ve Allah korkusu ile kadınların yüzleri¬ne bakmamayı hatırına getiriyor? Kaç tane erkek, çarşıya çıktığında, "Ey Habibim? Mü'minlere söyle, gözlerini harama

    bakmaktan sakınsınlar."31kavl-i şerifine mûcib hareket edi¬yor? Bilâkis insanımız bugün bu dehşetli ve cazibedar fitne seline madde ve manâsıyle kapılmış gidiyor. Tepeden aşa¬ğıya yuvarlandıkça hız ve kesafet kateden çığ gibi gün geç¬tikçe özünü ve manevi değerlerini yitiriyor, cehenneme ehil bir hâle geliyor. Bırakın kadmın yüzüne, açık-saçık gezenle¬re bile bakmakta tereddüt göstermiyor, bu fiilinin haram ol¬duğunu bile bilmiyor. Biz bu sözlerimizle müslümanların kuvve-i maneviyelerini kırmayı hedef almış değiliz, gayemiz onlara ümitsizlik aşılamak da değil. Ancak,biz,Hanefi imam¬larının (radıyallahu teâlâ anhüm ecmaî n) kayıtsız şartsız ka¬dın, elini ve yüzünü açabilir diye bir fetva vermediklerini anlatmak istiyoruz. Bu hususa bir delil olması ve açıklık ka¬zandırılması münasebetiyle allâme, faziletli büyük şeyh Şem-süddin es-Serahsî el-Haneffnin Kitâb'ul-Mebsût'undân şu nakilleri yapmayı uygun buluyoruz. .
    "Erkeklerin yabancı kadınlara bakması meselesine gelince:
    Cenab-ı Hakk'ıri "Süslerini göstermesinler, ancak ken¬diliğinden görünenler hariç" kavlince, kadınların gizli olan¬ları hariç, zahiri süs yerlerine bakmak caizdir. Ali ve Ibn-İ Abbas radıyallahu anhum ise görünenler sürme ve yüzük¬tür, Aişe radıyallahu anhâ ise bir gözüdür diyorlar. İbn-i Mes'-ud radıyallahu anh ise bir gözüdür diyor. îbn-i Mes'udr.a. da kadının güzelliğini saklaması gerektiğini belirtiyor. Buna delil olarak Nebî sallailahu aleyhi ve sellemin şu sözü¬nü naklediyor: "Kadınlar, şeytanın, erkekleri avlama vasıta¬larıdırlar." Yine Nebi sallailahu aleyhi ve sellem: "Arkamdan,
    3li K.K 24/30


    20

    21

    erkekİer için kadınlardan daha zararlı bir fitnebırakmadım" buyuruyor. Bir gün Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, erkek¬ler için hayırlı olan kadınları ve kadınlar için hayırlı olan er¬kekleri sordu. Ali radıyaliahu anh de evine döndüğünde Fatıma radıyaliahu anhaya bundan bahsetti. Fatıma radıyal¬iahu anha ise ''Erkekler için hayırlı olan kadın, (erkeğin) ken¬disini görmediği kadiri, kadınlar için hayırlı olan erkek ise (kadına) kendisini göstermeyen erkektir. "Ali radıyaliahu anh bunu Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme haber verince "O, (Fatıma) benden bir parçadır" buyurdu. Bu, kadının be¬deninden herhangi bir yerine bakmanın caiz olmadığına de¬lâlet ediyor. Bakışın haram olması ise, fitne korkusundan dolayıdır. Kadının güzelliğinin büyük çoğunluğu yüzündedir. Öyleyse, kadının yüzüne bakıldığında meydana gelebilecek fitne korkusu, diğer azalarından daha fazladır. Hazret-i Aişe de zaten bununla istidlal ediyor, fakat bununla beraber kadı¬nın yolda yürümesi gerekebilir. Yolu görmesi için de gözü¬nü açması icap eder. Bu zaruretten dolayı bir gözünü açması caiz oiur. Bu zaruret sabittir, ortadadır. Fakat zaruret sınırını! aşmaması lâzımdır.
    Es-Serahsî, devamla şöyle diyor:
    Lâkin biz Hanefî'ler, Alî ve İbn-i Abbâs radıyaliahu ari-humanın sözlerini alıyoruz. Bize kadar, kadının el ve yüzü-
    bakılabilme ruhsatına dair haberler gelmiştir. Bu
    ne
    haberlerden bazıları: Bir kadın, nefsini Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e arzetti. Rasullah ise bundan hoşlanmadı. Ömer radıyaliahu anh da bir hutbesinde "Kadınlara mehir-lerini verirken aşırılığa kaçmayın" dedi. Bunun üzerine yüzü açık bir kadın "Bu kendi görüşün mü yoksa Rasulullah sal-sallahu aleyhi ve sellemden mi duydun? "Biz Allah'ın kita-

    bında senin dediğinin aksini görüyoruz. Cenab-ı Hakk "on¬lardan birine yüklerle mal vermiş olsanız dahi verdiğinizden hiçbir şeyi geri almayın" buyuruyor? ! diye sordu. Hazret-i Ömer bu sual karşısında şaşırdı ve "Bütün insanlar Ömer den daha fakîh, hattâ evlerinde oturan kadınlar bile" dedi. Ravi, soru soran kadının yanakları açıktı diyor. Bu, yüzü açıktı de¬mek olur. Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir ka¬dının elini kınasız görünce "Bu erkek eli mi ?" diye taaccübünü belirtti. Yine Fatıma radıyaflahu anhâ çocuklarından birisine uzanınca, Enes radıyaliahu anh diyorki; "(Fatıma)nin elini gördüm. Sanki bir ay parçası gibiydi. "Bu el ve yüze bak¬makta bir beis olmadığına delâlet eder. Yüz sürme yeri, el ise, yüzük ve kına yeridir. İşte bu Cenab-ı Hakk'ın "Ancak görünenler hariç" kavlinin manâsıdır. Hem sonra fitne, ka¬dının elbisesine bakmakla da meydana gelebilir. Elbiseye bak¬mak ise şüphesiz caizdir. Bu hususta fitne korkusuna itibar edilmez. El ve yüz de böyledir. Hasan îbnu Ziyâd, Ebû Hâ-nife'den (kadının) ayağına bakmanın da mubah olduğunu ri¬vayet ediyor. Tahâvî de kadın, nasıl erkeklerle olan işlerinde yüzünü açmak zorunda kalır ve bir şey alıp vermede de elini' açmak zorunda kalıyor, yürüyüş esnasında da ayaklarını aç¬mak zorundadır diyor. Câmiu'l-Berâmike'de de yemek pi¬şirme ve çamaşır yıkama esnasında kadının dirseğine kadar açmak zorunda kaldığı, bu sebeble buralara da bakılabilece-ğine Ebu Yusuf'un cevaz verdiğini zikrediyor. Yine, kadının erkeklerle konuşurken dişlerinin bir kısmını göstermek zorun¬da kaldığını, dolayısıyla bunlara da bakılabîleceği söyleniyor. Bu cevazların hepsi, bakışın şehvetsiz olduğu zamandır. Şayet baktığında şehvet hissedeceğini anlarsa, aleyhîssâlâtu ve's-selâm'ın "Kim güzel bir kadına şehvetle bakarsa kıya-


    22

    23

    met gününde onun gözüne kurşun akıtılır." kavli mucibince bakışı helâl olmaz. Yine Aleyhissalâtu ve's-selâm, Ali radı-yallahu anh için: "Ya Ali! bir bakışım diğeri izlemesin. Çün¬kü birincisi lehine ikincisi aleyhinedir'1 buyurdu.
    Bir adam Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gele¬rek: "Ya Rasulallâh! Bir kadına baktım, iştihamı çekti, bakı¬şımı üzerinden ayırmadım (ama) başımı da duvara çarptım." dedi. Aleyhissalâtu ve's-selâm da: "Cenab-ı Hak bir kulu için hayır dilerse onun cezasını dünyada verir" buyurdu. Yine ka¬dının da, şayet baktığında şehvet hissedeceğini bilse erkek¬lere bakması caiz olmaz. Çünkü rivayete göre Ibnu Ummi Mektûm, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına gir¬mek için izin istedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında Hz. Âişe ve Hafsa radıyallahu anhumâ vardı. Ra¬sulullah onlara "Örtününüz" buyurdu. Onlar da: "Ya Rasu¬lallâh! Onun gözleri görmez?" dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de "Siz de görmüyor musunuz?" buyurdu.
    32

    YÜZ KAPANMALIDIR DİYENLER VE DELİLLERİ
    Şafiîler ve Hanbelîler, kitap, sünnet ve akli olarak kadı¬nın yüz ve ellerinin avret olduğuna dair delil getiriyorlar. A. KİTAPTAN DELİL
    I. Kitaptan birinci delil
    Kur'anı Kerîmde Nûr sûresinin 31. âyet-i kerimesindeki "süslerini göstermesinler"33 kavli.Bu mevzuda önce ayet-i ke¬rimenin iniş sebebini arzedecek, daha sonra da müfessirlerin ayet üzerindeki tefsirlerini nakledeceğiz.
    1. Ayet-i kerimenin sebeb-i nuzûlü:
    Mukâtil îbnu Hayyân'ın anlattığına göre bu âyet-i keri¬menin iniş sebebi şöyledir:
    Cabir İbnu Abdillâh'ın anlattığına göre Esma Binti Mer-sed, Benî Harise'de ki kendi mahallinde bulunduğu bir sıra¬da, kadınlar izarsız (peştemal gibi bir elbise) olarak yanına girmeye başladılar. Ayaklarında ki halhalları, göğüslerinde ve elbiselerinde bulunan süsleri gösteriyorlardı. Esma (ise bun¬dan rahatsız oldu ve) "Bu ne çirkin bir durum" dedi. Cenab-ı Hakk bunun üzerine bu âyet-i kerimeyi indirdi. M
    2. Müfessirlerin bu ayet hakkındaki tefsirleri:
    a) Müfessir İbn-i Cerir (V.310) bu mevzûdaki açıklama¬sında şöyle diyor:
    "Cenab-ı Hakk, kendilerine mahrem olmayan kimsele¬re karşı zinetlerini göstermesinler" buyuruyor. Bu zinetler iki çeşittir. Birincisi halhal, bilezik, küpe, gerdanlık vs. gibi giz¬lenmesi mümkün olanlar, ikincisi ise gizlenemeyip de açıkta kalanlardır. Meşhur sahabî ve tabiînden gelen rivayetlerde


    32) Es-Serahsî, El-Mebsût, CIO, S. 152-3-4

    33) K.K 24/31
    34) İbn-i Kesîr, Tefsir, C.3, S. 283


    24

    2.5

    "zinet (süs)" için, elbisenin görünen kısımlarıdır denilmekte¬dir. Meselâ; Aleyhissalâtu ve's-selâmm ifadesi ile Kur'an ilim¬lerinde en büyük dört otoritetlen birisi olan Abdullah ibn-i Mes'ud,Asr-ı saadetten günümüze kadar insanların en alla-mesi oİan Abdullah İbn-i Abbâs, büyük fikir akımlarının ce¬reyan ettiği dönemde İslâm akidesinin hararetle savunucusu olan Hasanu'l-Basrî ve tabiînin büyük imamlarından, îbnu Mes'ud'un talebesi, İmam-ıAzamın da hocası olan İbrahim en-Nehaî "ancak kendiliğinden görünenler hariç" âyetini el¬bise ile tefsir etmişlerdir. 35
    Sahabe ve Tabiin radıyallahuanhum hazaratının hiç bi¬risi "ancak görünenler hariç" kavlindeki istisnayı el ve yüz ola¬rak tefsir etmemişlerdir. Bu ayete dayanarak kadın elini ve yüzünü açabilir diye bir mâna çıkarmamışlardır. Belki hemen hemen hepsi de kadının, zarurete binaen görülebilecek olan zinetinin, süsünün elbise olduğunu beyan etmişlerdir.
    b) Cessas'da Ankâmu'l-Kur'ân isimli eserinde süs mev¬zuunda şunları anlatıyor (V.370):
    "Ebu'l-Ahves Abdullah İbnu Mes'ud'dan rivayet ediyor. Zinet iki kısımdır:
    1. Gizli kalan süs ki on ukocasmdan^ başkası göremez. Bi¬
    lezik, yüzük ve iklil (taç şeklinde mücevherle örülmüş baş bağı)
    2. Açıkta kalan süs ki, o da elbisedir. 36
    Ebu'l-Ahves'in Abdullah radıyallahu anhdan olan diğer
    bir rivayetinde ise "süslerini gösterrnesinler" kavli, ne halhal-

    larını, ne gerdanlıklarını ne küpelerini göstermeyecekler; "gö¬rünenler hariç" kavli de elbise şeklinde yorumlanmıştır. 37
    c) Cevzî (V.597) ise bu mevzuda meydana gelmiş olan görüşleri tefsirinde şöyle bir sıralamaya tabi tutuyor: Bu hususta 7 görüş var:
    aa) Görünenden maksat elbisedir. Bu görüşü Ebu'l Ah-ves İbn-i Mes'ud'dan naklediyor. İbn-i Mes'ud'un diğer bir kavlinde ise görünenden maksat ridâdır.
    bb) Bir görüşe göre görünenden maksat el, yüzük ve yüzdür.
    cc) Said İbnu Cübeyr'in îbn-i Abbas'tan naklettiğine göre sürme ve yüzüktür.
    dd) Bilezik, yüzük ve sürmedir.
    ee) Mücahid'e göre sürme, yüzük ve kınadır.
    ff) Hasan-ı Basrî'ye göre yüzük ve bileziktir.
    gg) Dahhak'a göre ise yüz ve ellerdir.
    Kâdî Ebû Ya'lâ birinci şıkkı en uygun görüş olarak ka¬bul ediyor." 38
    Açıkça görüldüğü üzere Cevzî'nin yapmış olduğu bu sı¬ralamada "ancak görünenler hariç" kavli için yedi görüşten ancak iki tanesi bu ifadeden el ve yüzü anlamışlardır.
    Cevzî devamla şöyle diyor:
    İmam-ı Ahmed'in zahiri süs, elbisedir; kadından olan_ herşey, hattâ tırnağı bile onun avretidir"demesr-yabancı ka¬dınların herhangi bir yerine özürsüz olarak bakmanın haram olduğunu İfâde ediyor. Ama evlenmek veya şahitlik yapmak istediği zaman hassaten yüzüne bakar. Fakat kadına özür-


    35) İbn-i Cerir, Câmiu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân C.8 S. 92-3
    36) Cessâs, Ahkâmu'1-Kur'an, C.3, S. 315

    37) Hâkim, El-Müstedrek, Kitâbu't-Tefsir, C.2, S. 397
    38) Cevzî, Zâdu'l-Mesîr fi İlmi't-Tefsir, C.6 S. 31-2


    26

    27

    Işüzjjlarak bakması ister şehvetle, isterse şehvetsiz olsun caiz Iggffifdir jVüz. el ve bedenin diğer kısımları bu mevzTKtg'ffiÜ1
    sâvidir.
    Öyleyse niçin yüzünü açmasıyla namaz bozulmuyor? di¬ye sorulsa cevabımız şu olacaktır. Onları örtmesinde me¬şakkat vardır. Bu sebeble ondan afvedilmiştir. 39
    d) Fahru'r-Razî (V.606)'de merhum, bu mevzuda şun¬ları naklediyor:
    - "Süs"kelimesinde ihtilaf ediliyor. Bilki, zinet kelimesi Allahu teâlânın meydana getirmiş olduğu yaratılış güzellik¬leriyle, insanın güzel elbise, süs vs. şeylerine delâlet eder. Bazı kimseler, bu kelimenin kadının tabii güzelliği mânâsına da ge¬lebileceğini kabul etmiyorlar. Çünkü onlara göre yaratılıştan olan güzellik için "bu onun süsüdür" cümlesi hiç kullanılmaz. Bu gibi bir cümle ancak, sürme, kına vs. şeyler gibi sonra¬dan ikttsab edilenler için kullanılır. Ama, bununla beraber mâ¬naya en uygun olanı da yaratılışa ait tabii güzelliklerin zinet kelimesine dahil olmasıdır. Şimdi izahını yapacağımız iki nokta, bu iddiamızı kuvvetlendiriyor.
    Birincisi: Kadınlardan birçoğu zinet, süs gibi şeylerden uzak kalırlar. Nitekim bazı kadınlar, özellikle köylüler süslen¬mek için bir gayret sarfetmezler, bir kısmı da hiç süslenmez. Şimdi böyle kadınları âyetin hüküm alanından çıkaracak mı¬yız? Bu ayet-i kerime süslenmeyen kadınlara da hitab etmb. yormu?_Ama, biz, zîrTğr~-kelimesini her iki manaya da hamledersek umuma hakkını vermiş oluruz. Ayrıca (kına, yü¬zük sürme gib) süslerin de bu kelime içerisine girmesine \ mani olmamış oluruz
    39) Cevzî. a.g.e C.6, S. 32

    İkincisi: "Baş örtülerini yakalarının üzerine koy (up bo¬yunlarını ört)sünler" 40 ayet-i kerimesi de zinet ile kasdolu-nan şeyin tabii güzellik ve gayrısına şamil olduğuna delâlet eder. Böylece Cenab-ı hak, başörtüsü örtmeyi farz kılmak¬la, kadınları, yaratılış güzelliklerini izhardan men ediyor. 41
    e) Beyzâvî (V.692)'de aynı görüşler paralelinde şunları
    naklediyor:
    "Süs"den kasıt; elbise, yüzük gibi (farkında olmadan) kayması, açılması ihtimali olan şeylerdir. Çünkü bunların ka-. patılmasında güçlük vardır. Bir görüşe göre de zinet kelime¬sinden kasıt, onların takıldıkları yerdir. Kadın, yüzük, bilezik gibi süslerinden ziyade en çok bu süsleri taktığı el ve bilek gibi azalarını gizlemek zorundadır. Aynı zamanda süs'den ka¬sıt, yaratılışa ait olan güzelliklerdir. İstisna edilenler ise yüz ve ellerdir. Yalnız, yüz ve ellerin açık tutulabilmeği nama? içjn_ geçerlidir, bakmak için değil. Çünkü kadının bütün bedeni avrettir. Mahremi ve zevcinin dışındaki kimselerin kadının her¬hangi bir uzvuna bakmaları, übbîjTTüdahale ve şahitlik gib[ zaruri durumlar haricinde helâl değildir. 42
    f) Celâleddîn es-Suyûtî (V.911)'de tefsirinde "fitne kor¬
    kusu olması sebebiyle kadının yüzüne bakmak haramdır"
    diyor.
    g) Alûsî (V.1270) merhumun da bu husustaki beyanatı
    şöyle:
    "Süslerini göstermesinler" ancak âdet ve tabiat saikasıyla görünenler hariç. Burada asıl olan sürme, kına, yüzük ve fet-
    40) K.K 24/31
    41) Fahru'r-Râzî, Et-Tefslru'1-Kebir, C. 25. S. 205
    42) Beyzâvî, Envâru't-Tenzîl, C.4, S.78


    28

    29

    ha (gümüşten bir çeşit kaşsız, halka yüzük) gibi şeylerdir. Ka¬dının bu süslerini yabancılara göstermesinde bir sorumluluk yoktur! Ama asıl sorumluluk gizlenmesi gerekli olan bilezik, halhal, bileğe takılan süsler, gerdanlık, iklil, kemer veya kü¬peyi gizlemediği zaman meydana gelir.
    Ayet-i kerimede "süs takılan azalar" yerinde "süslerini gizlesinler" buyurulması tesettür emrindeki mübalâğa içindir. Çünkü bu süs ve zinetler kadın vücuduna bakılması helâl ol¬mayan yerlere takılmaktadır. Şayet zinet kelimesinden rnu-rad onların takıldığı yerler olsaydı, yabancı erkeklerin bu zinet mevkilerinden görünen yerlere bakmaları helâl olacaktı. Bu ise bâtıldır.
    Yine ayet-i kerime hükmünce yüz ve eller avrettir. Bun¬ların açılması ayetin devamında istisna edilenler 43 dışında¬ki kimselere karşı haramdır.
    Bu sabit hükümden işaret tarikiyle kadının zinet yerleri¬ne bakan kimsenin ahirette hesaba çekileceği ortaya çıkar. Ama kasdî olmaksızın gerek kadından zahir olanlar, gerekse bu mahalle kasıtsız bakılmadan dolayı muaheze olunmaya¬cağı söylenebilir. Doktor müdahalesi, şahitlik gibi durumlar da bu hükmün içine girer. Kadın bunlardan çlolayı da muâ-
    43) Ayet-i kerimenin tamamının meali şöyledir:
    "Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini (haramdan) sakınsınlar ırzlarını korusunlar. Süs¬lerini göstermesinler. Ancak (elbise yüzük gibi örtülmesinde güçlük bulunan ve) ken¬diliğinden görünenler hariç. Baş örtülerini yakalarının üzerine koy fup boyunlarını ört)sünler. Süslerini kimseye göstermesin ler. Yalnız kocalarına yahut babalarına, ya¬hut oğullarına, yahut kardeşlerine, yahut kardeşlerinin oğullarına, yahut kız kardeşle¬rinin oğullarına, yahut kadınlarına, yahut ellerinin altında bulunan (köle ve cariye) lerine, yahut kadına İhtiyacı bulunmayan (iktidarsız, şehvetsiz)erkeklerden tâbi'lerine (yani hiz¬metçilere, yardıma muhtaç ihtiyarlara, bunaklara ve dilencilere) yahut henüz kadınla¬rın mahrem yerlerini anlamayan çocuklara (gösterebilirler). Ey Mü'minler, topluca Allah'a tevbe edin ki felaha eresiniz. (Nûr Suresi, ayet 31)

    heze olmaz.
    Taberânî, Hâkim (ki sahihtir diyor), İbn-i Münzir ve di¬ğer zatların İbn-i Mes'ud'dan yaptıkları rivayete göre "görünen" den maksat elbise ve cilbabdır. Bir rivayette de görüşler elbise üzerinde yoğunlaşıyor. 44 II- Kitaptan ikinci delil Allâhu teâlâ buyuruyor ki:
    — Ey peygamber ! eşlerine, kızlarına ve inananların ka¬dınlarına söyle: (Bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) örtü¬lerini üstlerine salsınlar (vücutlarını örtsünler); onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir. 45
    Örtünme hususundaki ikinci emir olan bu ayet-i kerime Ahzâb suresinin 59. âyetidir. Cenâb-ı Hak, bu ayet-i keri¬mede kadınların örtünmesini sarih bir surette zikretmiştir. Mü-fessirlerin hemen hepsi az farklarla Örtünme ve keyfiyetini beyan etmişlerdir.
    II- 1. Ayet-i kerimenin sebeb-i nuzûlü: Süddî, bu ayet-i kerimenin iniş sebebini şöyle anlatıyor: "Zinâkar erkekler, gece dışarı çıkan kadınlara eziyet veriyor¬lardı. Üzerinde baş örtüsü olan bir kadın gördüklerinde ise bırakıyorlardı ve 'bu hür kadın' diyorlardı. Ama baş örtüsüz bir kadın gördükleri zaman 'bu bir köle' diyorlar ve ezâ veri¬yorlardı. Bunun üzerine bu âyet nazil oldu. 46
    Diğer bir rivayete göre ise; "Ömer radıyallahu anh, bir-gün Medine çarşısında yürürken, birtakım alışveriş yapmak
    44) El-Aiûsî, Rûhu'l-Meânî, C. 18, S. 140-1
    45) K.K. 33/59
    46) Cevzî, Zâdu'l-Mesir fi İlmi't-Tefsir, C. 6, s, 422


    30

    31

    için iri yapılı adamların arasında laubali bir şekilde ayakta du¬ran bir kadına rastladı ve onu dövdü. Kadın da bunun üzeri¬ne Rasulallah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına gitti ve "Ya Rasulallah! Ömer Îbnu'l-Hattab yok yere beni dövdü" dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Hazret-i Ömeri çağırttı ve: "Amcanın kızını niçin dövdün?" diye sorarak kadının an¬lattıklarını nakletti. Hazret-i Ömer de"amcamın kızının üze¬rinde başörtüsü göremediğim an şaşırdım ve onu köle zannettim "dedi. Orada bulunan İnsanlar diyorlarki: "îşte bu sırada Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin üzerine bu mev¬zuda vahiy iniyor, Ömer radıyallahu anh de, "Kadınlarımız için cilbab bulamıyoruz" diyordu. Cenab-ı Hak da bu ayeti kerimeyi indirdi. 47
    II- 2. Müfessirlerin bu ayet-i kerime hakkında ki görüşleri.
    A) Allâme İbn-i Cerir (V.310) kadının yüzünü kapat¬ması gerekir diyenlerin beyanlarını şöyle sıralıyor:
    "Ehli te'vil, Cenab-ı Hakk'ın emrettiği örtünmenin sıfatı hakkında ihtilâf ettiler. îslâm alimleri bu emrin, yüzü ve başı kapatıp, sadece bir gözü açıkta bırakmak olduğunu kabul ettiler.
    Böyle diyenlerin açıklamaları:
    âa) îbn-i Abbas'dan:"Ey Nebi! hanımlarına kızlarına ve ina¬nanların kadınlarına söyle: Örtülerini üstlerine salsınlar"kav-linde Allahu teâlâ mü'minlerin kadınlarına bir ihtiyaç için evlerinden dışarıya çıktıkları vakit cilbabla başlarının üstün¬den yüzleri de dahil olmak üzere kapamalarını emretti. bb) Muhammed diyor ki: Ubeyde, örtünmenin nasıl olaca¬ğını yanımda giyinerek gösterdi. İbn-i Avn diyor: Ridâsı ile
    47} İbnu'l-Arabî, Ahkâmu'l-Kur'an. C.3 S. 1574

    başını kapatır, burnunu ve sol gözünü ise açıkta bırakır. Ri-dâsını, ya kaşının yakınından, ya da üst kısmından, veya ka¬şını göstermiyecek. şekilde kapatır.
    cc) İbn-i Sîrin'den: 'Ubeyde'ye: "Hanımlarına, kızlarına ve inanların kadınlarına söyle: (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları za¬man) örtülerini üstlerine salsınlar" kavlini sordum. Elbisesi ile uygulamalı olarak gösterdi. Başını ve yüzünü kapattı. Elbi¬sesini, bir gözü açıkta kalacak şekilde örttü. 48
    b) Zemahşerî ise, (V.538) "örtülerini üstlerine salsınlar"
    âyet-i kerimesine "cilbablannı üstlerine salsınlar ve onunla yüz¬
    lerini, yanlarını örtsünler" diye mânâ veriyor. 49
    c) İbnu'l-Arabfde tefsirinde (V.543) bu tür rivayetlere
    yer veriyor ve şu açıklamada bulunuyor: "Üstlerine salsınlar"
    Bu cümlenin manası, bir görüşe göre himârının üzerinden
    cilbabı ile başını örtmesidir. Diğer bir görüşe göre de cilbabı
    ile vüzünü örter, hattâ sol gözünden başka hiçbir şeyi gös¬
    termez. 50
    d) AUâme Kurtubî (V.671) de aynı görüşler doğrultu¬
    sunda şu açıklamalarda bulunuyor:
    "Celâbib kelimesi, cilbab kelimesinin çoğuludur. Cilbâb ise baş örtüsünden biraz daha büyükçedir. İbn-i Abbâs ve îbn-i Mes'ud'dan yapılan bir rivayete göre ise cilbâb, ridadır. Bir görüşe göre de peçedir. Doğru olanı ise onun, bütün bedeni Örten bir elbise olmasıdır.
    Asr-ı saadetten günümüze kadar insanların en allâmesi olan İbn-i Abbâs ve Abîtedu's-Selmanî diyorki: "Kadın, cilbabı, sa-
    48) İbn-i Cerir, Câmiu'l-Beyân fi Tefsiril-Kur'ân C. 22 s. 33
    49) Ez- Zemahşerî, Hakkâiku't-Te'vil ve Uyunu'l-Ekâvil fi Vucuhi't Te'vil, C. 3, s. 274
    50) fbnu'l-Arabî, a.g.e. C. 3, s. 1575


    32

    33

    dece bir gözü açıkta kalacak şekilde örtecek. Katâde'ise: "Onu, üzerine koyup, sonra bağlar, sonra da bur¬nu üzerinden kapatır. Böylece iki gözü açıkta kalmış olsa bi¬le yüzünün büyük bir kısmı ve göğsünü örtmüş olur" diyor. Allah Teala bütün kadınlara vücut hatları belli olmaya¬cak şekilde kapanmalarını emrediyor. Ancak, kocası ile yal¬nız kaldığı zaman dilediği elbiseyi giymekte serbesttir. 51
    e) Neysabûrî ( V.730 )'nin yorumu ise şöyle:
    "Yüdnine'nin manası, üzerlerine salıversinler demektir.
    Zira kadının yüzünden elbisesi açıldığı zaman 'elbiseni yüzü¬ne sal' (ört) denilir.
    Islamın ilk yıllarında kadınlar, cahiliyj/e âdeti üzere utan¬mak ve sıkılmaksızın açık-saçık denebilecek bir şekilde erkekler arasına karışıyorlar, iffetli-hür kadınlarla cariyeler arasında bir fark olmuyordu. Bunun üzerine kadınlar, şal ve çarşaf ile yüz¬lerini ve başlarını örtmekle emrolundular. Bu durum onların hür olduklarının, zâniye olmadıklarının bilinmesinde faydalı bir unsur olacaktır. Çünkü yüzünü .kapatan, avret mahallini evlâ bir şekilde muhafaza eder. 52
    f) Hâzin (V. 741) ise Ibn-i Abbas'tan nakil yaparak şöy¬
    le diyor: "Mü'min kadınlar, sadece bir göz açıkta kalmak şar-
    tıyle başlarını ve yüzlerini cilbâb ileörtmekleemrolundular." 53
    g) Fîruzâbâdi {V. 816) merhum ise "Celâbib" kelimesi¬
    ni İzah için şunları söylüyor: "Celâbib, başörtüsü ve ridâ {âba
    veya cübbe gibi üstten giyilen şey) dir. 54

    h) Şerbinî (V.977) nin bu ay'et-i kerimeye verdiği mana ise şöyledir.
    Örtülerini yüz ve bedenlerin bütünü üzerine örtsün¬ler de ondan her hangi bir şeyi açık bırakmasınlar. 55
    i- Allâme Ebus'Suûd (V.982) Îrşâdu'l-Akli's-Selîm de cil¬bâb hususunda şunları naklediyor:
    "Cilbâb" himardan biraz daha geniş, ridâdan ise daha küçükçedir. Kadın, onu başına dolar, geriye kalan kısmını da göğsü üzerine sarkıtır. Yine cilbâb için o çarşaftır denildi. Ya da kendisi ile örtünülen herşey, veya kadınların yüzleri veya baş^a yerleri açıldığında kendisi ile tesettür yapabile¬cekleri elbisedir. Ayette ki (min) lafzı, ba'ziyet içindir. Anla¬tılmak istenen şey, cilbâb'm bir kısmı ile-örtünmek bir kısmını da aşağıya salmaktır. Süddî de: Cilbâb ile bir gözü açıkta ka¬lacak şekilde yüzünü kapatır, diyor. 56
    j) Bursevî.(1137)'de âyete şu yorumu veriyor:
    Cilbâb ile, yüzlerini ve bedenlerini, evlerinden bir ihti¬yaç için dışarı çıktıklarında örtsünler. Böylece bir takım süfe-ha kendilerini iffetsiz zannedip onlara taarruz etmesin. 57
    k) Alûsî (V.1270) ise ayet-i kerimenin manası üzerinde
    ki şu rivayetleri naklediyor: #
    "Ebû Hayyân'ın Kisâî'den yaptığı rivayetine göre ayet ile kasdedilen örtünme,örtünün üzerlerine salınmasıdır. Keş¬şafta ise "üzerlerine salsınlar" şeklindedir. Saîd b. Cübeyr de 'üzerlerine salsınlar' şeklinde tefsir ediyor.
    Bana göre bunların hepsi mânanın ortaya çıkması için


    51) Kurtubî, Tefsiru'l-Kurtubî, C. 14 s. 243
    52} Neysabûri, Garâibu'l-Kur'an ve Reğâbu'i-Furkân C. 22, s. 30
    53} Hâzin, Lübâbu't-Te'vil fî MaâmU't-TenzSI C. 3. S. 48
    54} Fîruzâbâdî, Tenvîru'l-Mikbâs min Tefsiri İbn-i Abbâs, (tek cild s. 264

    55) Eş-Şerbinî, Es-Sirâctı'l-Münîr, C. 3, s. 220
    56) Ebu's-Suûd Irşadu'l-Aklis-Selîm ilâ Mezâya'l-Kur'anİ'l-Kerîm c. 7, s. 11)
    57) Bursevî Rûhu'l-Beyâii Tefsîıl, c. 7, s. .240 »


    34

    35

    yapılmış olan açıklamalardan ibarettir. Açık olan şudur ki "aleyhinne" kelimesi ile kasıt, ister başları,isterse yüzleri ol¬sun bütün bedenleridir. Çünkü cahiliyye devrinde kadınlar, yüzlerini açıyorlardı. Tesettürün keyfiyeti hususunda ise ibn-i Cerîr, İbn-i Münzir ve diğerleri Muhammed İbn-i Sîrin'den şu rivayeti naklediyorlar. "Abîdetu's-Selmâni'ye bu âyeti sor-' dum. Bunun üzerine o da üzerinde bulunan çarşafımsı şeyi kaldırdı, ona büründü, bütün başını kaşlarına varana kadar örttü. Sonra yüzünü kapattı ve yüzünün sol kısmından sa¬dece sol gözünü açıkta bıraktı."
    Süddfde: "Yüzünü, sadece bir göz açıkta kalacak biçim¬de örter" diyor.
    İbn-i Abbâs ve Katâde dahi: Cilbâbı, alın üzerinden ör¬ter ve bağlar, sonra da burnun üzerinden dolar. Her iki gözü açıkta kalmış olsa bile göğsünü ve yüzünün büyük bir kısmı¬nı örtmüş olur.
    İbn-i Cerîr, İbn-i Ebî Hatim ve İbn-i Merdeveyh'in İbn-i Abbâs'tan yapmış oldukları diğer bir rivayette de: "Cilbâb-ile başından itibaren yüzünü örter ve bir gözünü açıkta barakır" deniliyor. 58
    Bıı^ arada köle durumundaki kadınlar açılıp saçılacaklar mı? şeklinde gelebilecek bir suâle de Ebû Hayyân'dan yapa¬cağımız şu nakil bir cevap olacaktır.
    "İnananların kadınları" cümlesi hem hür hem de köle¬leri içine alır. Çünkü köleler, onlarda yapılabilen bir takım tasarruflar sebebi ile fitneye daha çok maruz olur. Hür ka¬dınlar ise bunun aksinedir. "Kadın" kelimesinin umumiye¬tinden köleleri hariç tutanlar bu mevzuda açık bir delil

    göstermek zorundadırlar. 59
    1) Tibyan tefsirinde ise âyet-i kerime şöyle tefsir ediliyor:
    "Yâ Nebiyallâh! hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin hanımlarına söyle, hacetleri için dışarı çıktıklarında yüzlerini çarşaflarıyla Örtsünler." 60
    m) Elmalıiı Hamdi Yazır da bu mevzuda eserinde şu ma¬lumatı veriyor (V.1942):
    "Sure-i Nur'daki 'mü'minlere söyle, gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar' ile 'mü'min kadınlara da söyle: göz¬lerini (haramdan) sakınsınlar' ayetleri, mü'min ve mü'minâ-tın yekdiğerine göz belirtmeyip, nazarlarını kısarak, edeb ve iffetlerini muhafaza etmeyi öğreterek terbiyelerini yükseltmiş olduğu gibi, burada da imalı, hür kadınların hiç bir veçhile ezaya mâruz kalmamalınnı te'yid için 'cilbâblanndan üzerle¬rini sıkı örtsünler' buyuruluyor.
    CİLBÂB: Baştan aşağı örten çarşaf, ferace, çâr gibi dış kisvenin adıdır. "Kadının, elbisesi üzerinden örttüğü bütün elbiseler", "tepeden tırnağa örten şey", "elbise vs. gibi ken¬disi ile örtünülebilen şeyler". Çarşaf peçe v.b.
    İDNA, yaklaştırmak demek ise de alâ ile sılalanması taz¬min suretiyle sarkıtmak mânasını da ifade ettiğinden, üze¬rinden sıkı örtmek demek olur. "Cilbâb ile örtünmek tabirinde iki vecih vardır: Birisi; cilbâblarından birisi ile bütün bedeni sıkıca örtmek, birisi de; ciibâbın bir tarafıyla başından yüzü¬nü Örtmek demek olur. Bu beyanda da iki suret vardır. Biri¬si, kaşlarına kadar başını örttükten sonra büküp yüzünü de örtmek ve tek bir gözünü açık bırakmak (bizler yetiştiğimiz


    58) El-Âlûsî, Rûhu'l-Meânî, Cı 22, s, 89

    59) El-Âlûsî. a.g.e, C.22, s. 89 60] Tibyah Tefsiri, C.2, s. 184


    36

    37

    zaman memleketimizde validelerimizin tesettür tarzı bu idi), ikincisi de alının üzerinden sıkıca sardıktan sonra burunun üzerinden dolayıp gözlerinin ikisi açık kalsa bile yüzün bü¬yük kısmını ve göğsü tamamen örtmüş bulunmaktadır. 61
    n) Bu ayet-i kerime hakkında Müfessir Mehmed Veh¬bî'nin görüşleri de şöyle:
    "Dışarı çıkan kadında çarşaf olmayınca süfehâ gûrûhu onları açık saçık görüp tamaa düşebilecekleri gibi, şüpheli ve iffetini ihlâl eden kadınlardan zannederek, arkalarına düşüp, onları rahatsız edeceklerine binaen, Cenab-ı Hak kadınların çarşafa bürünüp örtülü olmalarını emretmiş ve hikmeti de çar¬şaflı olan kadının kim olduğu bilinmemekle su-i zandan ve süfehânın ta'kibinden kurtulmaları olduğunu beyan etmiştir.
    Şu halde tesettürün farz kıltnışındaki hikmet; fitne kapı¬sını kapatmak, neslin bozulmasını önlemek, kadını kocasına bağlamakla başkasının taarruzundan kurtarmak, aile yapısı¬nı düzenlemek ve çocukların terbiyesine erkek dışardan, ka¬dın da içerden çalışmaktır.
    İşte bu ayet-i celîle ile Cenab-ı Hak, namuslu kadınla¬rın, kötü niyetli kimselerin takip ve taarruzlarından kurtulma¬larının ve kalblerinin rahatının ancak Örtünme ile olabileceğini beyan etmiştir. Çünkü açık saçık gezen kadınların; kalbinde fesat olan kimselerin tamâmı çektiği ve onların takibine se¬bebiyet verdiği, ayrıca halk arasında dedikodu meydana ge¬tirerek kan-koca arasında rahatsızlıklara sebeb olduğu bilâhare boşanmaları dahi netice verdiği çok defa görülmektedir. Şu halde örtünme emri bütün insanların kalblerinin rahatını, ai¬le arasındaki düzenin esasını, bakıma muhtaç olan çocukla-

    nn terbiyesini ve insanların birbirlerine kin beslemesini önleyecek tek ve yegâne çözümdür. Zira kadının örtülü bu¬lunup yabancı erkeklerle bir arada olmaması, kocasının em¬niyetini ve kalbinin şüpheden uzak olmasını sağlamaktadır.
    62
    o) Asrımızın en büyük mütefekkiri ve beyin yapıcısının bu âyet-i kerime üzerinde ki mütâlâası:
    Suâl: "Ey PeygamberlHanımlarına kızlarına ve inanan¬ların kadınlarına söyle: (Bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman örtülerini üstlerine salsınlar (vücutlarını örtsünler) onların ta-nınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.) "Ayet-i kerimesi örtünmeyi emrediyor. İslama yabancı, dar görüşlü ve bağnaz kimseler ise Kur'anın bu hükmüne karşı çıkıyor, örtünmeyi tabii gör¬müyor ve 'kadınlar peçe altında hapsedilmemek diyorlar !
    Cevâp: Kur'an-ı Hakimin bu hükmünün gayet tabii ol¬duğuna; açık-saçıklığın ise fıtrî olmadığına delâlet eden bir çok hikmetlerden sadece dördünü beyan edeceğiz.
    Birinci hikmet:
    Örtünme, kadınlar için gayet tabiidir ve fıtratları bunu gerektiriyor. Çünkü kadınlar, yaratılış itibariyle zayıf ve na¬zik olduklarından, kendilerini ve hayatlarından daha çok sev¬dikleri yavrularını koruyacak bir erkeğin, himaye ve yardımına muhtaçtırlar. Kendilerini sevdirmeye, nefret ettirmemeye ve aşağılanmaya maruz kalmamaya karşı tabii bir meyilleri var¬dır. Sonra kadınların yüzde altmış-yetmişi ihtiyarlık ve çirkinlik gibi sebeplerden dolayı kendisini herkese göstermek istemez. Veya kıskançlık sebebi ile kendinden daha güzellere nisbetle


    61) Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, 5 , s. 372

    62) Mehmed Vehbi, Hulâsatu'l-Beyan fî Tefsîri'l-Kur'an C. 12 s. 88-89


    38

    39

    çirkin düşmemek ister. Tecavüz ve ittihamdan korktuğundan, saldırıya maruz kalmamak ve kocası nazarında hainlikle suç¬lanmamak için fıtraten örtünmek isterler. Malumdur ki; in¬san sevmediği ve istiskal ettiği kimselerin bakışından sıkılır, rahatsız olur. Hem ahlaken bozulmamış güzel bir kadın nâ¬zik ve hadiselerden çabucak müteessir olabildiğinden maddi te'siri bugün ilmen de ortaya konulmuş olan kötü bakışlar¬dan elbette sıkılır, Hattâ bu dikkatli bakışlardan sıkılarak "Bu alçaklar bizi göz hapsine alıp rahatsız ediyorlar" diye şikâyet¬te bulunan bir çok hanımları biliyoruz. Demek ki medeniye¬tin örtünmeye karşı çıkması, bir mânada kadınlık âlemine âit tabii ve fıtrî kanunlara karşı çıkması demek oluyor. Halbuki Kur'an örtünmeyi emretmekle birer şefkat âbidesi, sonsuz ve kıymetli bir.hayat arkadaşı olabilecek kadınları, küçük dü¬şürmekten, aşağılanmaktan, esirlik ve sefillikten kurtarıyor.
    Hem, kadınlarda, yabancı erkeklere karşı fıtraten bir çe¬kingenlik var. Çekingenlik ve korkaklık ise örtünmeyi gerek¬tiriyor. Ayrıca kadının tabiatı, örtünme ile yabancı erkeklerin şehevi arzularını açmamayı ve tecavüzüne meydan verme¬meyi emreder. Bu gibi kötü düşüncelere dur diyecek ve te¬cavüzlere sed çekecek olan şey, kadının kalesi hükmündeki çarşafı ve peçesidir. Günümüzde kadının içinde bulunduğu içler acısı durum, gençlerimizin içine düşmüş olduğu ahlâki bunalım ve bu durumun meydana getirmiş olduğu pek fe¬na yan tesirler, tesettür aleyhinde olanların, kadının yüzünü kapatmasına karşı çıkanların, örtünme emrine "esirliktir" di¬yenlerin, yüzüne karşı şamar gibi iniyor.
    ikinci hikmet:
    Kadın ve erkek arasındaki gayet şiddetli olan muhab¬bet ve alâka sadece dünyaya ait bir ihtiyaçtan dolayı değil-

    dir. Evet, bir kadın kocasına yalnız dünya hayatına mahsus bir hayat arkadaşı değildir. Ebedi hayatta da kadın yine ko¬casına ebedî bir hayat arkadaşı olacaktır. Öyleyse kadı¬nın, ileride kendisine ebedi bir arkadaş olarak kalmaya de¬vam edecek kocasından başkasına ilgi, alaka ve samimiyet duymaması, kocasından başkasının nazarlarını kendi güzel¬liğine çekmemesi, kocasını bu hususta darıltmaması ve kıs¬kandırmaması gerekmektedir. Çünkü, mü'min bir kocanın, kendisinde bulunan iman sebebi ile, karısı ile olan alâkası, yalnız dünya hayatına ve güzellik vaktine mahsus değil ve geçici bir sevgi de değildir. Bu alâka kadının, ahirette koca¬sına ebedî bir hayat arkadaşı olması ciheti ile esaslı ve ciddi bir sevgi, bir hürmetle alakalıdır. Hem yalnız gençlik ve gü¬zellik vaktinde değil, belki ihtiyarlık ve çirkinlik zamanında dahi o ciddi sevgi ve hürmeti taşıyor. Elbette buna karşılık, kadın da kendi güzelliklerini kocasının nazarına tahsis etme¬si ve sevgisini sadece ona göstermesi insanlık gereğidir.
    Şer'an; koca, kadına denk ve münasip olmalı. Bu denk¬liğin en önemlisi de diyanet noktasındadır. Ne mutlu o ko¬caya ki; karısının dindarlığına bakıp taklid eder. Arkadaşını ebedi hayatta kaybetmemek için dindar olur.
    Bahtiyardır o kadın ki; kocasının dindarlığına bakıp "Ebe¬di arkadaşımı ahirette kaybetmeyeyim" diye takvaya girer.
    Yazıklar olsun o erkeğe ki; saliha dindar olan karısını ebediyyen kaybedecek bir şekilde sefahete atılır. Ne bedbahttır o kadın ki; muttaki kocasını taklid etmez, o mübarek ebedi arkadaşını kaybeder.
    Binlerce yazıklar olsun o iki bedbaht karı kocaya ki; bir¬birinin fışkını ve sefahatini taklid eder, birbirine ateşe atılma-


    40

    41

    sında yardım eder.
    Üçüncü hikmet:
    Bir ailenin mutluluğu zevç ve zevcenin birbirine emni¬yet duyması, samimi bir hürmet ve sevgi göstermesi ile mey¬dana gelir. Tesettürsüzlük ve açık saçıklık ise bu emniyeti bozar, karşılıklı hürmet ve sevgiyi de kırar. Çünkü tesettüre riayet etmeyen on kadından ancak bir tanesi bulunurki,ko-casından daha güzeli görmediğinden kendini ecnebiye sev¬dirmeye çalışmaz. Dokuzu kocasından daha iyisini görür. Ve yirmi adamdan ancak bir. tanesi karısından daha güzelini gör¬müyor. O vakit samimi muhabbet ve karşılıklı hürmet gitmekle beraber, gayet çirkin ve gayet alçakça bir his uyandırmaya sebebiyet verebilir. Şöyle ki; insan hemşire misillü mahrem¬lerine karşı fıtraten şehevi his taşıyamıyor. Çünkü; mahrem¬lerin simaları, yakınlık ve mahremiyet cihetindeki şefkat ve meşru sevgiyi hissettirdiği cihetle; nefsî ve şehevanî temayü-latı kırar. Fakat bacaklar gibi seran mahremlere de göster¬mesi caiz olmayan yerlerini açık saçık bırakmak, süfli nefislere göre, gayet çirkin bir hissin uyanmasına sebebiyet verebilir. Çünkü mahremin siması mahremiyetten haber verir ve na¬mahreme benzemez. Fakat mesela açık bacak, mahremin gaynyla müsavidir. Mahremiyeti haber verecek bir alameti farikası olmadığından, hayvani bir nazar-ı hevesi, bir kısım süflî mahremlerde uyandırmak mümkündür. Böyle nazar ise, tüyleri ürpertecek bir sükut-u insaniyettir.
    Dördüncü hikmet:
    Malumdur ki neslin çoğalması herkesçe talep edilen bir şeydir. Hiçbir millet ve hükümet bunun aksini savunmamış¬tır. Hatta Aleyhi ekmelü't-tahaya: "İzdivaç ediniz çoğahnız. Ben kıyamette sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim." buyur-

    muştur. Halbuki açık saçıklık evlenmeyi çoğaltmıyor, azaltı¬yor. (Bugün için bazı- Avrupa ülkelerinde evlenme primleri verilerek evlilik müessesesinin diriltiİmesine çalışıldığı bir ger¬çektir.) Üstelik memleketimiz Avrupa'ya kıyas edilmez. Çünkü Avrupa ülkeleri soğuk tabiatlı yerlerdir. Bu Asya alem-i İs¬lam kıtası ise ona nisbeten sıcak memleketlerdir. Bilindiği gi¬bi çevrenin insan ahlakı üzerinde tesiri vardır. Hassas ve alıngan mizaçlı olan sıcak ülke insanlarının şehevi hislerini de¬vamlı tahrik edecek olan açık saçıklık elbette birçok suistimal-lere, israflara ve neslin zayıflığına sebebdir. Bir ayda veya yirmi günde olabilecek fıtri ihtiyaca karşılık her birkaç günde ken¬dini israfa mecbur zanneder. O zaman, her ayda onbeş gün kadar hayız gibi arızalar münasebeti ile kadına yaklaşmama¬ya mecbur olduğundan, nefsine mağiub ise fuhşiyata da mey¬leder 63
    III- Kitaptan üçüncü delil
    Cenab-ı Hakk'ın 'bir şey istediğiniz zaman perde arka¬sından isteyiniz' M kavli şerifi de Şafiî ve Hanbelîler ve bazı Hanefî imamları için bir delil teşkil ediyor. Çünkü âyet-i ke¬rime bakışı yasaklama hususunda gayet açıktır. Ayet, her ne kadar Nebî sallallahu aleyhi ve sellemin hanımları hakkında nazil olmuşsa da hüküm,diğer kadınları da kıyas yolu ile içeriL sine alıyor. İllet ise kadının tamamının avret olmasıdır. 65
    Cessâs'da şöyle diyor:
    "Bu ayet-i kerime Nebî sallallahu aleyhi ve sellemin ha¬nımlarına bakmanın yasak olduğunu ifade ediyor. Çünkü bu
    63) Bediüzzaman Said Nursi. Lem'aiar. s. 212, 215
    64) K.K 33/53
    65) Sâbûnî: Tefsiru Âyâtfl-Ahkâm, C.2, s. 156


    42

    43

    hüküm hem yabancı erkeklerin hem de hanımlarının kalple¬ri için en uygun olanıdır. Onların birbirlerine bakmaları so¬nucu erkeklerden bir meyil ve şehvet ortaya çıkabilir. Bunun içindir ki Allahu teâlâ böyle bir olayın sebebiyet verebileceği bir durumu hicâb ayetiyle ortadan kaldırmıştır. 6^
    66) Cessâs. Ahkâmu'l-Kur'ân. c. 3, s. 370

    III. BÖLÜM A. SÜNNETTEN DELİL
    Bazı kimseler kadının yüzünü kapatmasının dinî bir ve¬cibe olmadığının iddiası içindedirler. Bunlar kendilerine mes¬net yaptıkları asılsız kıyas ve te'villerle tezlerini savunmaya çalışmaktadırlar.Halbuki Asr-ı saâdet'e ait bir çok sahih vak'a ve hadis i şeriflerde kadının yüzünü yabancı erkeklerden sak¬laması hususu hem emir hem de aksiyon plânında olmak üze¬re gayet açık bir şekilde belirtilmiştir. Onlardan bazıları:
    1. Aişe radıyallahu anhâ'dan:
    -... Safvan İbnu'I-Muattıl ve Zekvânî, ordunun artçısıy-dılar. Safvan da benim bulunduğum yere yakın bir yerde sa¬bahlamış ve uyuyan bir insan karartısı görmüştü. Beni tanıdığı andaki çağırışıyla uyandım. Cilbâbımla hemen yüzümü ka¬pattım. Vallahi onun çağırışından başka ne bir kelime konuş¬tuk, ne de ondan bir kelime işittim.... 67
    Bu hâdise hicâb âyetinin inişinden sonra olmuştu. Eğer tesettürdeki gaye yüzü de örtmek olmasaydı Aişe validemiz Safvan'ı gördüğünde hemen yüzünü kapatmak için kendini zorlamazdı. Hadise, kadının yabancı erkekler karşısında yü¬zünü örtmesinin gerekliliği mevzuunda açıktır.
    2. Aişe radıyallahu anhâ dan
    Hicâb bize farz olduktan sonraydı. Şevde bir takım ihti¬yacı için dışarı çıkmıştı. İri yapılı bir kadın olup diğer kadın¬lardan daha uzundu. Onu tanıyana gizli kalmazdı. Ömer
    67) Buharı", Kitâbu'l-Meğâzî, Bâbu Hadisi'1-ifk, C.5 s. 56


    44

    45

    İbnu'l Hattâb onu gördü ve:'Vallahi seni tanıyabiliyor uz, na¬sıl dışarı çıkabiliyorsun?! dedi. Bunun üzerine Şevde hemen geri döndü. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de benim odamda akşam yemeği yiyordu. Elinde de et parçası vardı Bu sırada Şevde içeri girdi ve: "Yâ Rasulallah ! dışarı çıkmış¬tım, Ömer bana şöyle söyledi' diyerek şikâyette bulundu. Cenab-ı Hak, tam bu anda vahiy indirdi. Vahiy tamamlan¬dığında ise et parçası halâ Rasulullah'ın elinde idi, ağzına koy¬mamıştı. Şöyle buyurdu: "Allah ihtiyaçlarınız için dışarı çıkmanıza izin verdi." 68
    Bu vak'a da Şevde radtyallahu anhâ mn yüzü kapalı bir vaziyette dışarı çıkmış olduğuna delâlet ediyor. Şayet yüzü açık olsaydı Hz. Ömer'in " bize gizli kalamıyorsun" şeklinde konuşmasının bir manası olmazdı. Öyle anlaşılıyor ki Şevde validemiz yüzünü tam anlamıyla örtmüş, ama buna rağmen Hz. Ömer, onu fiziki yapısından dolayı tanımıştı. Aişe vali¬demizin "Onu tanıyana gizli kalmazdı" sözü de bu hususu des¬tekliyor.
    3. Aişe radıyallahu anhâ'dan:
    Biz, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile ihramda bulunuyorken atlılar önümüzden geçiyordu da bizim hizamıza geldiği vakit, cilbâbımızı başımızdan itibaren yüzümüze salı¬yorduk. Bizden uzaklaştıklarında ise açıyorduk. 69 Senedi hasen olan bu hadis kadının ihramda iken yüzünü erkekler¬den kapatması gerktiğine delâlet ediyor. Bazı Hanefi imam¬larına göre "Kadının ihramı yüzünü açmasıdır." hükmü kabul

    edilse bile evlâ olanı ve takvaya yaraşanı hacc esnasında da yüzünün kapanmasıdır.
    4. Esma binti Ebî Bekr' den:
    Erkeklerden yüzümüzü örtüyorduk. İhramda iken de on¬lardan önce saçlarımızı tarıyorduk. 70 Esma radıyallahu an¬hâ, hacc yaptıkları bir sıradaki bir noktaya parmak basıyor. "Erkeklerden yüzümüzü kapatıyorduk" diyor. Öyleyse ka¬dın, hacc anında yüzünü açmalıdır diyerek iffetli hanımlara müşküller çıkarmak, sünnete dini adâb ve yaşantıya zıt bir durumdur.
    5. İbrahim İbn-ı Sa'd'den, o da dedesinden:
    Ömer İbnu'l-Hattâb, son haccında Nebi sallahlahu aleyhi vesellemin zevcelerine de hacc etmeleri için izin verdi. On¬larla beraber Osman îbn-i Affan'ı ve Abdurrahman İbnu Avf'i gönderdi. Osman radıyallahu anh : "Dikkat, kimse yaklaş¬masın, (Nebinin zevcelerine) kimse bakmasın diyordu. On¬lar ise develerdeki hevdeclerinin içerisindelerdi. İnecekleri vakit bir tepenin tam ortasına indirildiler. Osman ve Abdur¬rahman {radıyallahu anhûma), tepenin eteğinde idiler. On¬ların yanma da hiç kimse çıkmıyordu. Bu hadise Hz. Ömer'in vefatından bir sene önce vukua gelmişti.Hz.Ömer'in on se¬nelik hilâfeti süresince yüce nebinin, pâk zevcelerini koru¬mada gösterdiği yüksek hassasiyeti, onların hacc yapmalarına, tabir caizse, bir mani teşkil etmişti. Fakat vefat zamanının yaklaştığını hissetmiş olacak ki son senesinde on¬ların haccına izin verdi. Fakat yanlarında kendilerine refakat edecek kimseleri göndererek. Bu hadisin de isnadı hasen


    68} Beyhâkî, Es-sünenü'l-Kübrâ, C.7, s. 88 Müslim, Sahih, Kitâbu's-Selâm, Kazayı, ha¬cet için kadınların dışarı çıkmalarının mübahlığı böl, C. 4, S. 1709 69) Ahmed Ibnu Hanbel, Müsned, C. 6 , s. 30

    70) Hâkim, El Müstedrek, C. 1, s. 454 (Hâkim bu rivayet için Şeyheyn (Buhari-Müslİm)İn şartlan üzere sahihtir diyor.)


    46

    47

    olup, Velid dışındaki kimseler Şeyheynin ravileridir. Ez-Zehebfde Velîd b. Ata'nın Müslim'in râvileri arasında oldu¬ğunu ve İbn-i Hibban'ın Velid'i sika kimseler arasında saydı¬ğını zikrediyor. 71
    6. İkrime radıyallahu anh'den:
    "Aişe, Hasan ve Hüseyinden örtünüyordu. "îbn-i Ab-bas diyor ki: "Halbuki Hasan Hüseyin'in Aişe'nin yanına gir¬mesi helâl idi. 72 Bu hadisede kadının kendisine nikâh düşmeyen erkekler yanında dahi "örtünmesinin" dinin ru¬huna daha uygun bir keyfiyet olduğunu belirtiyor.
    7. İshâk el-A'mâ'dan:
    Aişe'nin (r.a) yanına girdim. Bunun üzerine benden do¬layı örtündü." Benden örtünüyorsun, ben ise seni görmüyorum" dedim. "Sen beni görmesen de ben seni gö¬rüyorum (o sebeble örtünüyorum}" buyurdu. 73 Buradan da Aişe validemizin, yüzünü gözleri ile beraber olarak tamamen örttüğü anlaşılıyor. Düşünün ki bu zat (Ishâk) âmâ birisiydi. Aişe validemiz âmâ bir erkekten dolayı yüzünü, gözünü ka¬patıyordu.
    8. Safiyye radıyallahu anhâ'dan:
    Aişeyi, Kabeyi peçeli olarak tavaf ederken gördüm. 74 Bu hadisin senedindeki zatların hepsi sika'dır.
    9. Ümmü Sinan el-Eslemfdan:
    Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Hayber'den ayrıl dıgında Safiyye ile daha zifaf yapmamıştı. Deve, Safiyye'nin

    inmesi için Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme yaklaştı¬ğında Rasulullah da Safiyye'nin ayağına basıp inmesi için uy¬luğunu yaklaştırdı. Safiyye (validemiz) ise ayağını basmaktan ictinab etti ve dizini onun uyluğuna koydu. Rasulullah onu örttü ve sırtına aldı. Ridâsını Safiyye'nin sırtına ve yüzüne ka¬pattıktan sonra onu Safiyye'nin ayağının altından bağladı ve kadınlarının yanına götürdü.75 Yapılan bu rivayette de Ne¬biler sultanının tesettür hususunda, özellikle yüzü örtme hu¬susundaki tutumu gayet açıktır. Kadının yüzü, mahremlerden gizlenmeyecek bir husus olsaydı Safiyye validemizin yüzünü örtmezdi.
    10. Zührî'den:
    "Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin hanımlarının yanma kimler girebiliyordu? diye soruldu. (Zührî) dedi ki: "Nesep ve süt mahremi olan herkes girebiliyordu." "Peki, diğer in¬sanlar?" Diğer insanlardan örtünüyorlardı. Hatta konuşulması gerekiyorsa perde arkasından konuşuyorlardı."76


    71) Ez-Zehebî, Mizânu'l-İ'tidâl. C.4, s. 342
    72) Ez-Zehebî, a.g.e, C. 8 , s. 73
    73) İbn-i Sa'd, Tabakât, C. 8, s. 69
    74) İbn Sa'd, a.g.e, C. 8, s. 121

    75) İbn Sa'd, a.g.e, C. 8, S. 121
    76) ibn Sa'd, a.g.e, C. 8, S. 175


    48

    49


    B. BİR ANLIK BAKIŞ
    Bu mevzuda dinimizin hükmü, müslüman bir erkeğin açık saçık bir kadını gördüğü anda bakışını başka tarafa çe-virmesidir. "Ey Habîbim Mü'minlere söyle: Gözlerini (hara¬ma bakmaktan) sakınsınlar." 77 ayet-i kerimesi mü'minlerin mahremi olmayan kadınlara bakmalarını haram kıldığı gibi, bir çok sahih hadis-i şeriflerle de bu husus desteklenmiştir. Onlardan bazıları:
    1) Abdullah İbnu Abbas radıyallahu anhden: "FazI, Nebi
    sallallahu aleyhi ve sellemin terkisinde idi. Has'ame'den bir
    kadın geldi. Fazl kadına bakmaya başladı. Kadın da Fazl'a
    bakıyordu. Bunun üzerine nebi sallallahu aleyhi ve sellem
    FazFın yüzünü diğer tarafta çevirdi...,,
    Bu hadis Müslim'de 79 Nesâî'de (Has'ame'li kadın için) "Güzel bir kadındı" 80 ziyadesiyle ve Ebû Dâvûd'da 81 geç¬mektedir. Ahmed İbn-i Hanbel'in Müsnedinde ise Fazl'm ken¬disi olayı şöyle naklediyor: "Fazl İbn-i Abbas'dan: Müzdelifeden ayrılırken Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin ter-kisindeydim. Bir Arabîde terkisinde kendisinin güzel bir kızı olduğu halde gidiyordu." Fazl devamla: "Kıza bakmaya baş¬ladım. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem uzandı ve yüzümü ondan çevirdi" 82
    2) Cerîr İbnu Abdîllah anlatıyor: Rasulullah sallallahu
    aleyhi ve selleme bir anlık bakıştan sordum, bakışımı çevir-

    memi emretti. 83
    3) Büreyde'den o da babasından rivayet ediyor: Rasu¬lullah sallallahu aleyhi ve seHem, Ali radıyallahu anh için, Yâ Ali! Bir bakışını diğeri izlemesin. Çünkü birincisi lehine, ikin¬cisi ise aleyhinedir (yani bu bakışından sorumlu olursun) bu¬yurdu. 84
    Bazı hadis sarihleri bu vak'aya dayanarak kadının yü¬zünü açmasında bir beis olmadığını iddia etmektedirler. On¬lara göre yüzü kapatmak diğer müslüman kadınları da içersine alan bir vecibe olsaidi Yüce Nebi bu kadına da yüzünü ka¬patmasını emredecekti. Halbuki mesele gayet açıktır. Arabi-nin terkisindeki bu kadın o zaman ihramda bulunuyordu. Bilindiği gibi kadının ihramı, ihramdayken yüzünü açmasıy-ladır. Sahîh-i Buhari şârihi İbn-i Hacer el-Askaİâni de aynı noktaya parmak basıyorve İbn-i Battal v.b. nin Has'ame'li kadının bu vak'asıyla kadının yüzünü açmasına dair delil ge¬tirilemeyeceğini belirtiyor. 85
    Bu naslardan da açıkça anlaşılacağı üzere kadının yü¬züne bakmaya izin yoktur. Bazı Hanefi ve Mâlikî imamların-ca kadının yüz ve elleri avretten sayılmıyorsa bu, kadının yüzünü açması farz veya sünnet, kapaması da bid'at demek değildir. Bu bir ruhsattır ve "fitneden emin olunduğu zaman" kaydıyla verilmiştir. Hem sonra yüz ve elin kapanması meş¬rudur, en güzeli ve en mükemmel olanıdır. Özellikle şu gü-


    77) K.K. 24/30
    78) Buharî, Kitâbu'1-Hacc, Erkeğe (vekâlete) kadının haca babı, C.2, s. 218
    79) Müslim, Kitbâbu'1-Hac, (aciz) kimseden hac babı, C. 2 973
    80) Sünanu'n-Nesâî, Erkeğe (vekâleten) kadının hacci babî, C.5 s. 119
    Sİ) Sünenu Ebi Dâvud, başkası adına hac eden kimse babı, c. 2, s. 161
    82) Ahmed Ibn-i Hanbel, Müsned, C.l, S. 213

    83) Ahmed ibnu Hanbel, a.g.e.. C.4, s. 358
    Neysâbûrî. EI-Müstedrek, Kitâbu't-Tefsir, C. 2, s. 396 Müslim, Kitâbu'l-Âdâb, Bir anlık bakış babı, C. 3, s.1699
    84) Ebû Dâvud, Sünen Kitâbu'n-Nikâh, Bakmaktan sakınmakla ilgili gelen emirler babı,
    C.2, s. 246
    Hâkim, El-Müstedrek, Kitabu'n-Nikâh, C.2, s.194
    85) Fethu'1-Bâri Şerhu Sahihi-1 Buhari, C.ll, s. 8-9


    50

    51

    nümüzde! Çünkü biz Cenab-ı Hakk'ın: Ey habibim Mü'minlere söyle, gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar, ırzlarına korusunlar. 86 kavline meyleden terbiyeli ve kültür¬lü bir toplumu göremiyoruz. Tabiî, bu durumun da çok çe¬şitli sebeb ve sâikleri vardır.
    Meselâ bir genç caddeye çıktığı anda, cinsi duyguları hariç, diğer bütün insani özelliklerini unutturan acaip manzaralar görüyor. Dünyada tamamen cinselliğe rağbet eden bir mah¬luk oluyor.
    Genç, denge ve uyum için bütün dünyasını, bütün var¬lığını bahşediyor. Canını dişine takıyor. Aklını düşüncesini kâinata ve onun gerçeklerine veriyor. Şerefini ve gücünü, nimetini aldığı hayata ve sahib olduğu toprak parçasına bah¬şediyor. Duygularını ve vicdanını, inandığı gerçeğe ve beşe¬ri içgüdülerini toplum ve hayat kafilesine veriyor. Fakat çevresinde sadece insanın iç güdüleriyle muamele yaptığını görüyor.
    Bunun için gayet tabiîdir ki bir süre sonra bu şehevî dün¬yanın tesiri kendisini sarınca, olgun insanî varlığı bir yığın ha¬line geliyor.
    Problem, çağımız gençlerinin önceki nesillerden daha çok cinsi duygularla yanıp tutuşmasından kaynaklanmıyor. Bu yanlış bir kuruntu olur.
    Bilâkis mesele şudur. Toplum, bütün insanî varlığı ile beraber davranışlarda bulunmuyor. Sadece cinsi iç güdüleri ile hareket ediyor. Onları uyandırıyor. Hatta binbir türlü teş¬vik edici, kışkırtıcı yollarla onları ayaklandırıyor. Tabii bunu yaparken geri kalan diğer melekelerini ve insanî özellikleri-
    86)"K.K. 24/30

    nin uyuması için formüller geliştirmeye uğraşıyor.
    Cinsî kışkırtıcıların artması ve gelişmesi, neslin tamamı üzerinde gerçekten tehlikeli bir şeydir. Araştırıcılar ve düşü¬nürler buna çok az dikkat etmişlerdir.
    Meseleyi şöyle açabiliriz. Teşvikedici sebeblerealışılınca ve çok rastlanınca, zamanla tesirlerinin büyük bir kısmını kay¬bederler. İşte o zaman mevcut hal, teşvik sebeblerinin geliş¬tirilmesini ister. Tâ ki çalışmasını yenilesin ve tekrar kasıp kavursun.
    Durum, hiç bir yerde durmaksızın, bu şekilde peşpeşe
    devam eder gider. Alışılıp süre uzayınca bu hal usanç doğu¬
    rur ve yeni bir şey bulmaya iter. Teşvik ve kışkırtma faktör¬
    leri huyunu sürdürür. Tâ ki eskimiş ve usanılan faktörler,
    yenileri ile beraber yükselme yarışına katılsın. >
    Sürekli ileri gitmenin hiç sınırı yoktur. Sadece lezzetin ve faydanın kalmadığı noktada durur. Fakat alışmadan son¬raki hal, kanun tesiri göstermeye devam eder. Hatta müm¬kün olan en çok zevkin alınıp, yararın zirvesine ulaşıldığında bile. Böylece nesil, ulaştığı her şeyden usanacaktır. Nefis, ga¬rip bir taşkınlıkla yeniliği arttırmaya geçecektir. İşte bu, en za¬rarlı şekilde hayatı ayakta tutan şeylerdeki ve toplumdaki cinnetin başlangıcıdır.
    Bu çılgınlığın eserlerinin çoğunu Batı dünyasının birçok yön¬lerinde görmüş bulunuyoruz ve bu cinnet faktörleri, bütün dünya için en tehlikeli, en vahim sonuçlara doğru başdön-dürücü bir süratle gitmektedir.
    Toplumumuz da bu yolda ilerliyor. Cinsî teşvik faktör-leriyle, alışılmış ve bezginlik vermiş faktörler arasındaki sınır¬sız yarış her şeyi alıp götürüyor. Bu intihar yarışının son bulacağı bir durak henüz ufukta gözükmüyor. Bunun tabiî


    52

    53

    sınırı, herhalde ancak çılgınlık ve garabet merhalesinin sonudur.
    Müslüman bir genç, bu çok zararlı içtimâi durumdan ötürü, içinden ancak harikulade ve mucizeye benzeyen şey¬lerle çıkabileceği tehlikeli sonuçlarla karşılaşıyor. Öyle sonuç¬lar ki kendisinin Allah yolunda yürüyüşüne mani oluyor. Yine, şerefini haysiyetini ve kendini ayakta tutan herhangi bir şeyi savunacak yollardan birine girişine engel oluyor. Ona varlık kazandıran olgunluğunu ve insanlığını arttıracak bir yön tutuşunu da engelliyor. Çünkü; gencin içindeki bütün olumlu melekelerini çözüyor, sonra da sırf cinsi "gaye" kalıbında eri¬tiyor. 87
    Ama, ister değerli, isterse değersiz olsun bir gayeye sa¬rılmak, meselâ yüzü örtmeyi ve örttürmeyi kendine bir vazi¬fe edinmek, öndeki bütün engelleri aştıracaktır. Ki, yüzü örtmek aynı zamanda çok değerli bir vecibedir de.
    Öyleyse yolun sarplığından şikâyet ederek yürümeyip oturan, kadının yüzünün kapanmasının günümüz için zor ol¬duğunu söyleyen kimse gerçekte size, gayeye sarılmadığını göstermektedir. Bir başka deyimle: "Cinsiyet çığırtkanlarına ve sapkınlık davetçilerine karşı sabrettim, çok direndim, ama bir türlü dayanamadım" diyerek mazeret gösterip bunlara tes¬lim olan kimse gerçeği söylememektedir. Onun gerçek özrü Allah'ın rızasını kazanma amacına sarılmayışıdır. 88
    Herkesin tasdik etmesi, bu gerçeğin doğruluğu için şart değildir. Toplumumuzun bugünkü söylediğimiz sebebten ötü¬rü iç çekişmeli haliyle bu gerçeği tasdik etmesi ve onun hâki¬miyetine boyun eğmesinden başka çıkar yolu yoktur.

    C.AKLI DELİL
    Bilindiği gibi bazı Hanefî imamları (radıyallahu anhum ecmaîn) "kadının yüzü ve elleri avret değildir, dolayısı ile bun¬ları açması caizdir." derken hacc vak'asından hareket ediyor¬lardı. Çünkü Sâri onlara göre ihramda kadının yüzünü açmasını şart kılıyordu. Şayet eller ve yüz avretten sayılsay-dı kadının bunları açması mubah görülmeyecekti !
    Görüldüğü üzere bazı Hanefi imamları burada bir kıyas¬lama yapmaktadırlar. Ancak biraz düşünülürse kadının hacc-da yüzünü açabilmesi için ruhsat verilmesi şâir zamanlarda onun yüzünü kapatması gerektiğine de delil olmaz mı? Bi¬naenaleyh hacc vakasından hareketle kadının yüzünün av¬ret olmadığına dâir delil getirilemez.

    87) El-Bûtî, Gençliğin sorunları, S. 46-49
    88) E!-Bûtf.a.g.e., s. 96-97

    54

    55

    IV. BÖLÜM
    KADININ TESETTÜRÜNDE ARANMASI GEREKEN
    ŞARTLAR
    Geçmiş bölümlerde mezhep imamları ile müfessirlerin kadının tesettürü ile ilgili izahlarını gördük. Hemen hemen hepsi de mükemmel bir tesettürün sadece gözler açıkta kal¬mak şartıyla olabileceğini beyan ettiler, Bu husus, yüz açılır diyenlerin delillerinin azlığı ve zayıflığı ile de kuvvet kazan¬mış oldu.
    Ancak tesettür mevzuu, yüzü kapatmanın yanında bazı yan şartları da ihtiva etmektedir. Meselâ elbisenin süslü ol¬maması, şeffaf olmaması, kadının dışarı çıkarken koku sür¬memesi ve erkek elbisesine benzer elbiseler giymemesi "Kadının hicabı" mevzuunu mükemmele doğru yükselten şartlardır.
    Şimdi bunları ayrı ayrı başlıklar halinde incelemeye ça¬lışacağız inşallah. A. Elbisenin Süslü Olmaması
    1. Fudâla İbnu Ubeyd'den:
    Rasulûllâh sallallahu aleyhi ve sellem: "Şu üç (kısım kim¬se) den sorulmaz: (Yani bunlar sorgusuz sualsiz cehenneme atılırlar) Cemaatten ayrılan, İmamına isyan eden ve asî ola¬rak Ölen; efendisinden kaçan ve bu hali ile ölen köle veya câriye, kocası kendisinden ayrıyken dünya geçimi uğruna ko¬casının ardından süslenen kadın." 89 buyurdu.

    2. Abdullah ibnu Amr radıyallahu anhdeh: Ümeyye binti Rakika Rasulullah sallallahu aleyhi ve sel-leme geldi ve İslâm üzere biat etti. Rasulullah: "Allah'a şirk koşmaman, hırsızlık yapmaman, zina etmemen, kendi ara¬nızda meydana getirdiğiniz iftiralarla çıkıp gelmemen, ölüle¬rin arkasından bağırıp çağırmaman ve cahiliyyedeki gibi süslenmemen şartıyla'biatını kabul ediyorum." buyurdu. 90 Bu hadis-i şerfiler, kadının kocasından başkasına karşı süs¬lenmesinin haram olduğunu ifâde ediyor. Şunu da belirte¬lim ki biat esnasında aleyhissalâtu vesselam, elini kadın eline dokundurmamıştır. 91 Aişe validemizden de aynı keyfiyet ri¬vayet ediliyor. Heysemîde bu hadis-i şerifi Mecma'ında nak¬lediyor ve Taberânî'nin rivayet ettiğini, rivayet zincirindeki kimselerin hepsinin sika olduğunu zikrediyor. 92 B. Elbisenin Şeffaf Olmaması
    1. Alkame radıyallahu anhden:
    Abdurrahman İbnu Ebî Bekr'in kızı Hafsa'yı, yan taraf¬larını gösteren ince bir baş örtüsü ile Aişe'nin yanma girer¬ken gördüm. Aişe, bu ince başörtüsünü yırttı ve "Allah, Sure-i Nûr'da ne indirdi bilmiyor musun?" dedi. Sonra bir başka baş örtüsü getirtti ve ona giydirdi. 93
    2. Abdullah îbnu Ebî Seleme'den;
    Ömer İbnu'l-Hattâb radıyallahu anh, insanlara kubatî (ketenden yapılmış kıptilere ait) elbisesi dağıtıyordu. "Kadın¬larınız onu gömlek yapıp giymesin" dedi. Bu sırada bir adam:


    89) Hâkim, El-Müstedrek, C.l, s. 119
    Ahmed İbnu Hanbel, Müsned, C.6, s. 19 isnadı sahihtir.

    90) Ahmed b. Hanbel, a.g.e. C.2, s. 196
    91) Buharî, Şurût, C.3, s. 173
    92) Heysemî, Mecmau'z-Zevaîd, C.6, s. 37
    93) İbn-i Sa'd, Tabakât, C.8, s. 72


    56

    57

    "Yâ Emirel mü'minin, ben onu hanımıma giydirdim ne ar¬
    kadan ne de önden hiç bir şey belli olmuyordu." dedi. Ömer:
    "Bir şey belli etmese dahi bedenini belli eder" dedi. 94 Bu
    nasslar kadının bedenini belli edecek tipte elbiseler giymesi¬
    nin haram olmasa da tahrimen mekruh olduğuna işaret edi¬
    yor. Erkeklerin de böyle bir kadına tesettürlü olsa dahi
    bakmaları caiz değildir. I
    3. Ebû Hureyre radıyallahu anhden
    Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ateş ehlinden iki sınıf ki, öyle zelil bir topluluğa hiç rastla¬mamıştım. Bir topluluk, ellerindeki inek kuyruğu gibi kamçı¬larla insanlara ve giyinmiş (ama hakikatte) çıplak, meyledip meylettiren ve saçlarını deve hörgücü gibi başlarında topla¬yan kadınlara vuruyorlardı. Bu kadınlar ne cennete girebile¬cek, ne de kokusunu duyabileceklerdir. Halbuki onun kokusu çok uzak yerlerden hissedilir." 95
    Şevkânî, Neylü'l-Eytar'ında bu hadis için şunları zikre¬diyor: "Ateş ehlinden iki sınıf" cümlesiyle bu iki sınıfın zem-mi, aşağılanması vardır. Nevevî diyorki: Bu hadis Peygamber Efendimizin mu'cizelerinden biridir. Bu iki sınıf ortaya çıkmış ve hâl-i hazırda mevcuddurlar. "Giyinik çıplaklar" cümlesi ise, Allah'ın nimetleriyle çepeçevre kuşatılmış oldukları halde onun şükründen çıplak olduklarını belirtir. Yani şükretmez¬ler. Yine denildi ki: Bedeninin bir kısmını örter bir kısmını

    da güzelliğini ve sairesini ortaya çıkartmak için örtmez. Yine denildi ki: Bedenin rengini ortaya koyacak biçimde el¬bise giyer. "Meylederler" kelimesi ise onların, Allah'ın itaat dairesinden çıkıp, onu muhafazaya yanaşmadıklarını ifade ediyor. "Meylettirirler" kelimesi de, başkalarına bu kötü fiil¬de örnek olurlar mânâsını ifade ediyor. %
    "Meylettirirler" kelimesinden, günümüzde sârîbir illet ha¬lini alan "modanın yayıcılığını yaparlar" mânâsı da anlaşıla¬bilir. Ayrıca başıboş, heva ve hevesi peşinde koşan bilgisiz ve cahil gençleri peşlerine düşürürler. Onların kendilerini ra¬hatsız etmelerine sebeb olurlar gibi bir mânanın da anlaşıl¬ması cümle konstekstine uygun düşmektedir.
    "Şevkanî'nin, bu hadisi "Kadının bedenini vasfeder bi¬çimde elbise giymesinin kerâhiyetine delil olarak alması, ya¬pılmış açıklamalardan bir tanesidir. İkaz, kim bu işi yaparsa ateş ehlinden olacağı ve kokusu 500 senelik bir mesafeden duyulabildiği halde cennetin kokusunu hissedemeyeceği şek¬lindedir. Aynı zamanda bu şiddetli tehdit bu iki sınıfın, ha¬diste anlatılan sıfatlar üzere bulunmasının haram olduğuna delâlet eder. 97
    C. Elbisenin dar olmaması
    1. Aişe radıyallahu anhâdan:
    "Kadın için namaz kılarken şu üç elbise şarttır. Gömlek, başörtüsü ve (bedeninin tamamını örten) örtü. "Aişe, izârını çözüyor ve ona bürünüyordu. 98


    94) Beyhakî Es-Sünenu'1-Kübrâ, C.2, s. 234-5
    Beyhakî bu hadise mürseldir diyor. Yani Abdullah İbrıu Ebî Seleme ile Amr arasında boşluk olduğunu İfade ediyor. Ancak ravileri Sika'dır. Beyhakînin yine devamla söy¬lediği söz bu durumu kuvvetlendiriyor. "Müslim el-Baün aynı hadisi Ebu Sâiıh ve Ömer kanalıyla rivayet ediyor.
    95) Beyhâkî, a.g.e, C.2, si 234

    96) Şevkânî, Neylü'I-Evtar, C.2, s. 130
    97) Şevkânî a.g.e , C.2 , s. 130-31
    98) İbn-i Sa'd, Tabakât, C. 8, s. 71
    Müslim'in şartına göre isnadı sahihtir


    58

    59

    2. îbn-i Ömer radıyallahu anhden:
    Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: "Haya (utanma duy¬gusu) ve îman beraberdir. Onlardan biri kaldırılınca diğeri kalkar" buyurdu. "
    3. Ummü Cafer'den:
    Hz. Fatma (R.A) :
    "Ya Esma! Erkeklerin kadınlarının bedenini belli edecek şe¬kilde elbise giydirmeleri hiç hoşuma gitmiyor" dedi. ı0°
    4. Üsâme İbn-i Zeyd rivayet ediyor:
    Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine Dıhyetu'l-Kelbfnin hediye etmiş olduğu sık örülü bir kubti-yayi bana verdi.Ben deonu giymesi için hanımıma verdim. Bir gün Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Kubtiyeyi ni¬çin giymiyorsun? diye sordu: Ben de: "Ya Rasulallah onu (giymesi için) hanımıma verdim" dedim. "Ona söyle, onun altından entari giysin. Çünkü vücut hatlarını belli etmesin¬den endişe ediyorum" buyurdu. 101
    Şevkânî, bu hadisi îbn-i Ebîşeybe, Bezzâr, İbn-i Sa'd, Er-Rayvânî, El-Bârûdî, Taberani, Beyhâkî, ve Ez-Ziya'nın da Muhtar isimli eserinde tahriç ettiklerini belirterek şöyle diyor.
    "Hadis; kadının, beden hatlarını ortaya koymayacak bir şekilde örtünmesinin gerekliliğine delâlet ediyor. Bu, avret yerini örtmenin de bir şartıdır. Aleyhisselat-u vesselamın: "al¬tından etek giymesini söyle" buyurması,kubtiye'nin ince bir elbise olup cildi tam setretmediğinden dolayıdır. 102

    Ancak Şevkânî rahimehullah burada zuhûl etmiş görü¬nüyor. Çünkü hadis de kesif (sık örülü) kelimesi var. Bura¬da aleyhissalâtû ve's-selâmın emri,kubtiye'nin ince olması dolayısıyla değil de, kadının beden hatlarını ortaya koyma¬sından nehiy sebebiyle varid olmuştur. D. Kadının koku sürünmemesi
    1. Abdullah'ın karısı Zeynep'ten
    Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bizim (kadınlar) için: "Sizden biri mescide geldiğinde koku sürünmüş olmasın" buyurdu. 103 Aişe validemiz radıyallahu anhâ da "Şayet Ra¬sulullah sallallahu aleyhi ve sellem kadınların (süs, koku, güzel elbise vs. adına) meydana çıkarmış oldukları yeni şeyleri gör¬müş olsaydı, Benî israilin kadınlarının menedildiği gibi, mes-cidlere girmelerini yasaklardı" diyor. 104
    2. Ebû Musa el-Eş'ari radıyallahu anh'den:
    Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Bir kadın koku
    sürünür, sonra da bir topluluğun önünden geçer, bu toplu¬lukda onun kokusunu hissederse bu kadın zâniye (hükmün¬de) dir. 105 buyurdu.
    3. Ebû Mûsâ el-Eş'ari'den:
    Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: "Bir kadın koku sürü¬nür, öylece dışarı çıkar, bir topluluğa uğrar o toplulukda onun kokusunu hissederse, o şöyle ve şöyledir" buyurdu. 106
    4. Münavî, Feyzu'l-Kadir'de Tirmizî ve Taberânî'nin Ebû


    99) Hâkim, El-Müstedrek, C.l, s. 22
    100) Beyhakî, Es-Sünerıü']-Kübra, C.4, s. 34
    101) Şevkânî, Neylü'l-Evtar, Kadının bedenini ortaya koyacak biçimde elbise giymesinin
    nehyi bâbî, C.2, s. 129
    102) a.g.e C.2, s. 129-30

    103) Sahihi Müslim, Şerhu'n-Nevevî, C.4, a.163
    104) a.g.e- C.4, a. 164
    105) Hakim, El-Müstedrek, C.2, s. 396
    Bu hadisi Sâğânî; "Mü'minlere söyle gözlerini (harama bakmaktan} sakınsınlar" aye¬tinin tefsirini yaparken tahric etmiştir. İsnadı sahihtir.
    106) Ahmed Ibnu Hanbel, Müsned, C.4, s. 400


    60

    61

    Hureyre'den tahric ettiklerini belirterek şu hadisi naklediyor: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: "Erkeğin süreceği ko¬ku, kokusu hissedilen, rengi belli olmayandır. Kadının ise ren¬gi belli olan ama kokusu hissedilmeyendir." 107
    5. Ebû Hureyre birgün koku neşrederek geçen bir ka¬dına rastladı: "Yâ emete'l-Cebbâr, mescide mi gidiyorsun?" diye sordu. Kadın: "Evet" dedi. "Mescid için mi koku sür¬dün? kadın yine "Evet" dedi. Ebû Hureyre: "Geri dönsen iyi olur. Çünkü ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemi şöyle buyururken işittim: "Allah, kokusunu yayarak mesci¬de çıkan kadının namazını dönüpte yıkanıncaya kadar ka¬bul etmez." 108
    Bu.hadisi şeriflerden de anlaşılacağı üzere kadının ko¬ku sürünmesi yasaktır. Kokunun bedene veya sadece elbi¬seye sürülmesi de durumu değiştirmez. Kadının koku sürünmesindeki nehyin sebebi ise gayet açıktır. Çünkü gü¬zel koku, şehvetin davetçisi ve tahrikçisidir. Alimlerin dikka¬ti çekecek derecede güzel ve lüks elbiseyi mekruh saymaları da bu yüzdendir. Yine bu şehveti tahrik etme korkusu sebe¬biyle kadınların erkekler arasına karışması da caiz değildir. E. Erkek elbisesine benzememesi
    1. Abdullah îbnu Ömer babasından rivayet ediyor: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: "Üç sınıf vardır ki bun¬lar Cennete giremezler: Anne ve babasına isyan eden, kıs¬kanç olmayan ve erkeğe benzemeye çalışan kadın" buyurdu.
    109
    107) Münavî, Feyzu'l-Kadir, C.4, s. 284
    108) Beyhakî, Es-Süneriul-Kûbrâ, C. 3, s. 123 ve 1246
    109) Hakim, El- Müstedrek, C.l, S. 72
    Beyhakî Es-Sünenü'1-Kübra, CIO, S. 226
    Hakîm diyorki: Bu, isnadı sahih bir hadistir. Hadisin sonu diğer nüshalarda "erkeğe benzemeye çalışan kadınlara lanet etti" şeklirîdedir.
    62

    2. Ebû Hureyre Radiyallahu anh'dan:
    Rasulullah sallalahu aleyhi ve sellem erkek elbisesi gi¬yen kadına ve kadın elbisesi giyen erkeğe lanet etti. 110 Hâ¬kim bu hadisi Müslim'in şartı üzere sahihtir diyor.
    "En-Nevevî, Ravza isimli eserin de kadının erkeğe ben¬zemeye çalışması ile erkeğin kadına benzemesi haramdır, di¬yor. Kadının ilim ve fikirde erkeğe benzemesi ise öğülmüştür. Aişe radiyallahu anhâ fikir ve akılda erkeğe benzerdi."111
    3. Hüzeyl (kabilesinden bir adam) rivayet ediyor:
    Abdullah İbnu Amr'in Hill'deki menzilini ve haremdeki
    mescidini gördüm. Abdullah, Ebu Cehl'in kızı Ümmü Saîd'i dar bir elbise giymiş erkeğimsi bir şekilde yürürken gördü. Abdullah "Bu kim?" diye sordu. "Bu, Ebu Cehl'in kızı Üm¬mü Saîd'dir" dedim. Bunun üzerine Abdullah: "Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemi" erkeklere benzemeye çalışan ka¬dınlar ve kadınlara benzemeye çalışan erkekler bizden değildir" derken işittim dedi. 112
    F. Kadının namazını evinde kılması daha faziletlidir.
    110) Hâkim, El-Müstedrek, C.4, s. 194
    Ahmed Ibnu Hanbel Müsned, C.2, s. 325
    Sahibu'l-Buhari, Kitabu'l-Libas, kadına benzeyen erkek ve erkeklere benzeyen ka¬dınlar babı, C. 7, S. 55
    111) Ahmed es'Sehar, Bezlü'l-Mechûd, kadının elbisesi babı, C.16, s. 426-7
    112) Ahmed Ibnu Hanbel, Müsned, C.2, s. 200
    Münzirî, Et-Terğib ve't-Terhîb isimli eserinde bu hadisi zikrediyor ve bunu Ahmed İbnu Hanbel rivayet ediyor diyor, lâfızda ona aittir. Bütün râvileri sikadır. Ancak ismi belirtilmeyen şahsı tanıyamadık. Taberani'de biınu muhtasar olarak rivayet ediyor, bu ismi müphem olan şahsı da zikretmiyor, diyor.fll2/a)Heysemîde Mecma'mda buHüzelîyİ tanımadığı,ancak Taberani'nin Hüzeli'yi zikretmiyerek muhtasaran aldığı bu hadisteki bütün râvilerin Taberanideki şekli üzere sika (güvenilir) olduğunu belirti-yor.(112/b) 112/a) Münzirî, EMergib ve't-Terhîb, C.3, s. 104
    112/b) Heysemî, Mecmau'z-Zevâîd, C.8, s.102-103
    ¦
    63

    1. İbn-i Ömer Radıyallahu anhden:
    Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: "kadınlarınızı mes-cidlerden men etmeyiniz. Fakat evleri onlar için daha hayırlıdır" buyurdu.
    Bu hadis-i şerif; kadınların evlerinde kıldıkları namazla¬rın, mescidlerde kıldıkları namazdan daha faziletli olduğuna delâlet ediyor. 113
    2. Ebu'l-Ahves, Abdullah'dan rivayet ediyor:
    Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: "kadının odasındaki na¬mazı evinin sahnında kıldığı namazdan, küçük odasında kıl¬dığı namazı da, büyük odasında kıldığı namazdan daha hayırlıdır." buyurdu.
    Bu hadis-i şerif, kadının evinde kıldığı namazın mescid-de kıldığı namazdan, hatta Nebî sallallahu aleyhi ve sellemin mescidinde kıldığı namazdan daha hayırlı olduğuna delâlet ediyor.
    Ahmed İbnu Hibban'ın Ebû Humeyd es-Saîdî'nin karısı Ümmü Humeyd'den rivayet ettiği şu hadis-i şerif de bu mâ¬nayı te'ykl ediyor:
    "Ummü Humeyd Rasulullah sallallahu aleyhi ve selle-me gelerek "Ya Rasulallah ! Seninle namaz kılmayı çok seviyorum" dedi. Rasulullah: Biliyorum benimle namaz kıl¬mak hoşuna gidiyor, ama; küçük odanda kıldığın namaz, bü¬yük odanda kıldığın namazdan, büyük odanda kıldığın namaz, evinin salonunda kıldığın namazdan, evinin salonun¬da kıldığın namaz, semtinin mescidinde kıldığın namazdan, semtinin-mescidinde kıldığın namaz da, benim mescidimde

    kıldığın namazdan daha hayırlıdır." buyurdu. 114
    Peygamber Efendimiz Ekmelu't-tahâyâ Hazretlerinin 'ka¬dınlarınızı mescidlerden alıkoymayınız" emri fitne korkusu ol¬madığı zamandır. Kadınlara bakma ve fitne korkusu yoksa kadınlar mescidlerden men edilmezler. Bu durum özellikle kâinatın Efendisinin devri için geçerli idi. İnsanlar dini âdâb itibarı ile en mükemmel bir halde idi. İslâm, etrafa alabildiği¬ne yayılmıştı. Herkeste Allah korkusu vardı. Bununla bera¬ber Nebî sallallahu aleyhi ve sellem kadınlar için" Evleri daha hayırlıdır "buyurdu. G. Yaşlı kadınların sınırlı ölçüde açılması
    1. îbn-i Abbâs radıyallahu anhin:
    'Evlenme arzusu kalmamış, oturan (ihtiyar) kadınların kasden süs göstermeğe çalışmadan, dış örtülerini bırakma¬da kendileri için bir günah yoktur. Ama sakınmaları, kendi¬leri için daha hayırlıdır. Allah, işitendir bilendir." 115 âyeti hakkındaki tefsiri:
    Böyle bir kadının evinde, baş örtüsü ve etekle oturma¬sında ve süslenmediği takdirde cilbâbını bırakmasında bir beis yoktur. Çünkü Cenab-ı Hak , sadece süslenmelerini kerih görmüştür. Ama bununla beraber sakınmaları kendileri için daha hayırlıdır. 11Ğ
    2. İbn-i Abbas'dan rivayet ediliyor:
    Böyle bir kadın gömlek, başörtüsü ve etekle iktifa ede¬bilir. Açılmadan, üzerindeki cilbâbını bırakabilir. Kasden süs göstermeye çalışmaz.


    113) Es-Sübkî, EI-Menhclu'I-Azbu'l-Mevrûd.Kitabu's-Salât, kadınların mescidlere gitmesi babı, C. 4, S. 265-6

    114) Es-Sübkî, Ei-Menhel, Kitabu's-Salât, C.4, S.269-70
    115) K.K. 24/60
    116) Beyhakî, Es-Sünenu'1-kübra, C.7, s.93


    64

    65

    İşte Allah bunu kerih görmüyor fakat "sakınmaları" kendile¬ri için daha hayırlıdır, buyuruyor. ın

    , V. BÖLÜM
    FAKİHLERİN TESETTÜR MEVZUUNDAKİ GÖRÜŞLERİ
    Hidâye şârihi İbnu'l-Hümâm, kadının kolunun parmak¬lardan dirseğe kadar olan bölümünün avret sayılıp sayılma¬ması hususunda şunları naklediyor ve kadının yüzüne bakılıp bakılmıyacağı konusundaki hükmü belirtiyor.
    "Zâhiru'r-Rivâyeye göre kadının parmaklarından dirse¬ğe kadar olan bölümün avret olduğu naklediliyor. Ebû Yû¬suf'a göre ise kadının bu kısmı avret değildir. Mebsût'ta ise zira parmaklardan dirseğe kadar olan bölüm hakkında iki ri¬vayet var: Sahih olan görüş ise, avret olmasıdır. İhtiyâr'da ise namaz kılan kadının kolu açılsa namazı caiz olur. Çünkü bu bölüm zahirî süstendir. Kadın, çoğu zaman hizmet v.s. için bunları açmaya mecbur olur. Ama örtmesi daha fazi¬letlidir.
    Bilinmelidir ki; kadının kolunun avret olmaması ile kola bakmanın cevazı arasında bir bağlantı yoktur. Zira bakmanın helâl olması şehvetsiz bakılması ile kayıtlıdır. Bu (şehvetle bak¬ma korkusu) sebebiyle kadının yüzüne bakmak da haram kı¬lınmıştır. 118
    Alâuddin Abidin, El-Hediyyetu'1-Alâiyye isimli eserin¬de, kadının el ve yüzü hakkında şu mütâlalarda bulunuyor. "Erkek, yabancı kadının (ki bu bir kâfire de olsa zarurete binaen yüzüne ve ellerine bakabilir. Ayaklar, kol ve dirsek ler de kadının yemek pişirme veya çamaşır yıkama esnasın-

    117) İbnu Cerir, Camiu'l-Beyan fi Tefsîri'l-Kur'an C.19, s.126
    118) İbnu'l-Hümâm, Şerhu Fethi'l-Kadir C.l, s.181

    66

    67

    da âdeten açması sebebi ile bu hükme dahil olur. Genç kadınlar ise, fitne korkusu sebebiyle yüzlerini açmazlar. Ama erkek, nikahlamak istediği kadının yüzüne bakabilir. Çünkü bu bakışı bir şehvet sebebiyle değil de, bir sünneti yerine ge¬tirmek arzusu iledir. Keza, doktorun da tıbbî müdahale için zaruret miktarınca yaralı yere bakması caizdir. 119
    Yine sâliha bir kadının fâcir bir kadının yanında açılma¬sı doğru olmaz. Çünkü fâcire, onun bedenî vasıflarını başka erkeklere anlatabilir. Bu sebeple başörtüsü ve peçesini aç¬maz. 120
    Muhammed Zihni efendi de Ni'metu'I-İslâm'ın Kitabu'l-Hacc bölümünde, kadının, hac anında tesettür veziyetinin nasıl olması gerektiğini izah için şunları anlatıyor.
    "Kadın, hac anındaki bütün harekâtında erkek gibidir. Şu kadar var ki onlar, ihramda dahi başlarını ve yüzlerini ör¬tülü bulundurur, telbiye esnasında seslerini yükseltmez, ta-vafda ve sa'yde de hervele (koşma) yapmazlar. İhramda mu'tad üzere giyimli bulunurlar. Haceru'l-esved'i selamlamak için de erkekler araşma sıkışmazlar 121
    Ibn-i Abidîn haşiyesinde ise şu kayıtlan görüyoruz:
    "Genç kadının erkekler arasında yüzü açtırılmaz. Bu du¬rum, yüzünün avret oluşundan dolayı değil de fitne korku¬sundan dolayıdır. Ayrıca kadının yüzüne şehvetle bakmak da caiz değildir. 122

    NETİCE
    ¦
    Buraya kadar yapılan izahlardan şu neticeleri çıkarabiliriz:
    a) Allah (cc) mü'minlerin harama nazar etmemelerini
    emretmiştir.
    b) İnsan, kendisini ve nazarını haramlardan korumakla
    ahlaksızlık ve fuhşiyatın önünü almış olmaktadır:
    c) Müslüman kadının; baş, yüz ve göğsü ile birlikte bü¬
    tün bedenini örtmesi, Allah'ın emrini tutmak ve asr-ı saadet¬
    teki mü'mine hanımlara benzemek isteyen kimselerin yoludur.
    d) Kadının, dışardaki yabancı erkeklerin dikkatini çeke¬
    cek şekilde süslenmesi ve açılması, belirtmiş olduğumuz nass-
    lar ışığında haramdır.
    e) Bütün mü'min erkek ve kadınların; Allâh-u Teâla'-
    nın emirlerini yerine getirmeleri ve âdâb-ı İslâmiyye ile mü¬
    cehhez olmaları sağlam bir müslüman toplumun oluşmasına
    sebeptir. Ayrıca bu durum, onların dünya ve ahiret saadeti¬
    nin de teminatı olmaktadır.
    f) îslâmın gösterdiği çizgide olan bir toplum yapısında
    düzensizlik, fitne ve kargaşa unsurlarının barınamayacağı ga¬
    yet açıktır.
    Allah, doğrusunu bilendir.

    Alauddin Abidin, El-Hediyyetü'i-Alâiyye, (tek cilt), s.224
    120) Alauddin a.g.e., s. 245
    121) Muhammed Zihni. Nimeti İslâm. C.2, İkinci Kısım, S. 58
    122) İbn-i Abidîn, Hâşiyetü Dürri'l-Muhtar, Namazın şartlan babı C.l, s.406-7

    68

    69


    BİBLİYOGRAFYA
    I. Kur'ân-ı Kerim
    2 Âbidîn Aâuddin, Eİ-Hediyyetu'l-Alaiyye, Kahraman Yayınları, İst. 1984.
    3. Ahmet b. Hanbel, Müsned, I-VI, Mektebetu'I-lslâmi, Beyrut-1969.
    4. Bedîu2zaman Saîd Nursî, Lem'alar, Sözler Yayınevi, İst.
    5. el-Beyhakî, Ebû Bekr Ahmed İbnu'l-Huseyn İbnu Ali, es'Sünenu'I-Kübrâ, I-X, Dâiretu'l-
    Maârif Tab'ı, Hindistan - 1344.
    6 e!-Beyzâvî, Nâsıruddin Ebû Saîd Abdullah İbnu Ömer İbnu Muhammed eş'Şirâzî,
    Envâru't-Tenzil ve Esrâru't-Te'vil, I-V, Müessesetü Şa'bân, Beyrut.
    7 el-Buhârî, Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmail b. İbrahim b. Muğîra, Sahihu'l-Buhârî,
    I - VIII, Dâru'l Fikr Beyrut.
    8. el-Bûtî, Muhammed Said Ramazan, Gençliğin sorunları, İst.
    9. Celâluddin Muhammed b. Ahmed ve Celâluddin Abdurrahman b. Ebi Bekr es-Suyûtî,
    Tefsînı'l-İmâmeynil-Celâleyn, Dâru'l-Ma'rife, Beyrut-Lübnan.
    10.*:l-Cessâs Ebû Bekr Ahmed b. Ali er-Râbİzî, Ahkâmu'l-Kur'ân, I-III, Dâru'l-Kütübi'l-Arabİyye, Beyrut - 1335.
    II. el-CevzîAIib. Muhammed, Zâdu'l-Mesîr fi ilmi't - Tefsir, I-IX , Mektebeu'l-İslâmî Bey¬
    rut - 1968.
    12. el-CezM, Abdurrahman, Kitâbu'1-Fıkh ale'1-Mezâhibi'l-erba, I-V, matbaatu'l-İstİkâme,
    Kahire.
    13. el-Ezdi, Sünenu Ebî Dâvud, I IV, Dâru İhyâi's-Sünnetu'n-Nebeviyye
    14. Ebu's Suûd, Muhammed b. Muhammed el-îmadî, İrşâdu'l-Akli's-Selim ilâ Mezâya'l-
    Kur'âni'l-Kerİm, Dâru'l-Mushaf, Kahire,
    15. Elmalılı, Muhammed Hamdı Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, I-IX, Matbaa-İ Ebu'z-Ziyâ,
    İst.-1936
    16. el-Fahru'r-Râzî, Et-Tefsiru'I-Kebir, I-XXXI1, Dâru'l-Kutubi'l-îlmiyye, Tahran.
    17. el-Fîruzâbâdî, Ebû Tâhir Muhammed b. Ya'kûb, Tenvîru'l-Mikbâs min Tefsiri İbn-i Abbâs,
    Mustafa e!-Halebİ ve Evladuh, Mısır- 1951.
    18. el-Hâkim, ebu Abdillâh en-Neysâbûrî, el-Müstedrek ale's-Sahîhayn, I-IV, el-Matbaatu'l-
    İslâmi, Beyrut.
    19. el-Halil, Ahmed es-Sehârenfûrî, Bezlu'l-Mechûd fi Halli Ebî Dâvud, I-XX, Dâru'l-Kütübi'l-
    îlmiyye, Beyrut.
    20. el-Hatîbu'ş-Şerbinî, Es-Sirâcu'1-Münir, I-IV, Matbaatu'l-Hayrİyye
    21. el-Hâzin, Alâuddin Ali b, Muhammed b. İbrahim el-Bağdâdî es-Sûfî, Lübâbu't-Te'vil ¦
    fi maânii't-Tenzîl, I-IV, Muhammed Emin ve Ortakları, Beyrut.
    22 el-Heysemi, Nuruddîn Ali b. Ebî Bekr, Mecmau'z-Zevâid, I-X, Dâru'l-Kitab, Beyrut-1967.
    23. el-Hindî, Alâuddin Aiiyyu'l-Muttaki Husamuddin el-Burhan Fevri, Kenzu'l-Ummai fi
    Süneni'l-Akvâl ve-l-Efâl, I-XV, Mektebetu't-Turâsu'l-İslâmi, Beyrut.
    24. el-Irakî, Zeynu'd-dîn Ebu'1-Fazl Abdurrahîm b. Huseyn, Kitâbu Tarihi't-Tesrib fi Şerhi't-
    Takrîb, I- VIII, Dâru'l-Maârif Suriye - Halep.
    25. İbnu Âbidin, Muhammed Emin, Hâşiyetu Dürri'l-Muhtar, 1-VIII, Muhammed el-Halebi
    ve Ort. Mısır- 1966.
    26. İbnu'l-Arabî, Muhammed b. Abdillâh, Ahkâmu'l-Kur'ân, I-IV, İsa el-Halebi ve Ort-
    10(77
    70

    27. İbnu Cerir, Ebû Ca'fer Muhammed et-Taberî, Câmiu'İ-Beyân fi Tefsiri'i-Kur'ân, I-XXX,
    Dâru'l-Maârif, Beyrut- 1978.
    28. İbnu Hacer el-Askalânî, Şihâbuddin, Fethu'1-Bâri Şerhu Sahihi'l-Buharî, I-XHI, Dâru'l-
    Ma'rife, Beyrut-Lübnan. ' .
    29. İbnu'l-Hümâm el-Hanefi, Kemâiu'd-din Muhammed . Abdi'l-Vâhid, Fethu'l-Kadir, I-
    VIII, Mısır-1315.
    30. İbnu Kesir, İsmâi! el-Kuraşi, Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azim, I-IV, Dâru İhyâi't-Turâsİ-1-Arabî,
    Beyrut-1969
    31. İbnu Sa'd, Et-Tabakâtu'l-Kübrâ, I-VIII, Beyrut-1960.
    32. İsmail Hakkı, el-Bursevî, Rûhu'l-Beyân Tefsîri, I-X Dersaâdet - 1330.
    33. El-Kurtubi, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed el-Ensârî, El-Câmiu Ii-Ahkâmi'1-Kur'ân,
    I-XX, Dâru'l-Kutubi'l-Arabî, Mısır- 1967.
    34. Mehmed Vehbi, Hulâsatu'l-Beyân fi Tefsiri'i-Kur'ân I-XV, Âhmedi Mat., İst. - 1342.
    35. Merâgî, Ahmed Mustafa, Tefsîru'l-Merâği, I-XXX, Dâru İhyâi't-Turâsi'l-Arabî, Beyrut-
    1974.
    36. Muhammed Zihni, Ni'metu'l-İslâm, El-Mektebe-tu'1-İslâmî, Diyarbakır- 1393.
    37.el-Münâvi, Muhammed Abdurraûf, Feyzu'l-Kadîr Şerhu'l-Câmİİ's-Sagîr, I-VI, Musta¬
    fa Muhammet Mat., Mısır - 1938.
    38. el-Münzirî, Zeyyuddin Abduİazim b. Abdilkavi, Et-Terğib ve't-Terhîb mine'l-Hâdîsî'ş-
    Şerif, I-IV, Dâru İhyâi't-Turâsi'l-Arabi, Beyrut-1968.
    39. Müslim, Ebu'l-Huseyn İbnu'l-Haccâc el-Kuşeyrî en-Neysabûrî, Sahihu Müslim, I-V,
    Dâru İhyâit-Turasi'l-Arabî, Beyrut.
    4O..en-Nevevî, sahîhi Müslim Şerhi, I-XVIII, Mısır.
    41. Sabunî, Muhammed Ali, Ravâiu'l-BeyânTesiru'l-Âyâti-fi'l-Ahkâm mine'l-Kur'ân,
    Mektebetu'l-Gazzalî, Suriye-1977.
    42. Seyyid Ebu'l-A'lâ el-Mevdûdî, Hicâb, Urduca'dan çev. Prof. Ali Genceli, Hilâl Yayın¬
    ları, İst. - 1972.
    43.es-Suyûtî, Celâluddin, Sünenu'n-Nesâî Şerhi, I-VIII, Dâru İhyâi't-Turâsa'l-Arabî, Beyrut-Lübnan.
    44. es-Sûbkî, Mahmud Muhammed, El-Menheiu'1-Azbi'l Mevrûd şerhu Süneni'l-lmâmi Ebî
    Dâvud, I-X, Mektebetu'l-İslâmî.
    45. eş-Şevkânî, Muhammed Ali b. Muhammed, Fethu'l-Kadtr el-Câmi Beyne Fennİ'r-
    Rivâyeti ve'd-Dirâyeti min ilmi't-Tefsîr, I-V, Mustafa el-Halebi ve Ort., Mısır - 1964.
    46. eş-Şevkânî, Muhammed Ali b. Muhammed, Neylu'l-Evtâr, I-VIII, Mustafa el-Halebi
    ve evlatları, Mısır.
    47. Şeyhul-İslâm Mustafa Sabri, Meseleler Hakkında Cevaplar, Sebil Yayınevi, İst. - 1978
    48. Tibyan Tefsiri, I-II, (taş baskı)
    49. et-Tirmizî, Ebu îsâ Muhammed b. İsâ Sünenü't-Tirmizî, I-V, Nşr. Muhammed Ab
    du'1-Hasan
    50. Zâhİdu'l-Kevseri, Eş-Şeyh Muhammed, Makâlâtu'I-Kevseri, Neşr: Râtib Hâkimî.
    51. ez-Zehebİ, Ebu Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Osman, Mizânu'l-İ'tidâl fi Nakdir'r-
    Ricâl, I-IV, el-Halebî ve Ort.
    52- ez-Zemahşeri, Ebi'l-Kasım Cârullâh Muhammed b. Ömer el-Harezmî, e!-Keşşâf an Hakâiki't-Tenzil ve UyÛni'l-EkâviI fi Vucûhi't-Te'vil, I-IV, Mustafa el-Halebî ve Ort., Mısır-1966
    ¦
    71

    İÇİNDEKİLER
    I. BÖLÜM
    Sahife
    Giriş 1
    Kadının Hicabı 9
    II. BÖLÜM
    Nur Suresinin 30 ve 31. âyet-i kerimeleri 14
    A. Ayet-i kerimenin nüzul sebebi 14
    B. Erkek ve kadına nisbetle avretin sının nedir? 15
    a) Erkeğin erkeğe karşı kapatması gereken yerleri 15
    b) Kadınların birbirlerine karşı bakmaları caiz olmayan yerler .... 16
    c) Kadına nisbetle erkeğin avreti 16
    d) Erkeğe nisbetle kadının avreti 17
    El ve Yüz kapanmamalıdır diyenlerin delilleri 18
    Yüz kapanmalıdır diyenler ve delilleri 25
    A. Kitaptan delil 25
    I. Kitaptan birinci delil 25
    1. Ayet-i kerimenin sebeb-İ nüzulü 25
    2. Müfessirlerin bu âyet hakkındaki tefsirleri
    a) Ibn-i Cerir'in yorumu 25
    b) Cessâs'ın yorumu 26
    c) Cevzi'nin yorumu 27
    d) Fahru'r—Razi'nin yorumu 28
    e) Beyzâvî'nin yorumu 29
    f) Suyuti'nin yorumu 29
    g) Alusî'nin yorumu 29
    II. Kitaptan ikinci delil 31
    1. Ayet-i kerimenin sebeb-i nüzulü 31
    2. Müfessirlerin bu âyet hakkındaki görüşleri
    a) İbn Cerir'in yorumu "... 32
    b) Zemahşerî'nin yorumu 33

    c) tbnu'l— Arabi'nin yorumu 33
    d) Kurtubî'nin yorumu 33
    e) Neysabûrî'nin yorumu 34
    f) Hazin'in yorumu 34
    g) Fîruzâbâdî'nİn yorumu 34
    h) Şerbinî'nin yorumu ; 35
    ı) Ebu's— Suûd'un yorumu 35
    j) Bursevî'nin yorumu 35
    k) Âlûsi'nin yorumu 35
    I) Tibyan tefsirindeki yorum 37
    m) Elmalıh Hamdi Yazır' in yorumu 37
    n) Mehmed Vehbi'nin yorumu 38
    o) Asrın beyin yapıcısının yorumu 39
    III. Kitaptan üçüncü delil . 43
    III. BÖLÜM
    A. Sünnetten delil • 45
    B. Bir anlık bakış : 50
    C. Akli delil 55
    IV. BÖLÜM
    Kadının tesettüründe aranması gereken şartlar 56
    A. Elbisenin süslü olmaması 56
    B. Elbisenin şeffaf olmaması 57
    C. Elbisenin darolmaması 59
    D. Kadının koku sürünmemesi 61
    E. Erkek elbisesine benzememesi 62
    F. Kadının namazını evinde kılması daha faziletlidir 63
    G. Yaşlı kadınların sınırlı ölçüde açılması 65
    V. BÖLÜM
    Fakihlerin tesettür mevzuundaki görüşleri 67
    Netice 69
    Bibliyografya 70


  2. #2
    Ehil Üye aşk-ı ilahi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yaş
    37
    Mesajlar
    2.407

    Standart

    Kısaca özetleyebilirmiyiz. çok uzunda


    Ben artık Rabbime döndüm sakın bana gülme Leyla.

    Gerçek aşkı Onda buldum, sakın bana kızma Leyla.


  3. #3
    Vefakar Üye Mavii - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Sep 2007
    Yaş
    34
    Mesajlar
    362

    Standart

    evet az biraz uzun olmuş

  4. #4
    Vefakar Üye resuls - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2008
    Bulunduğu yer
    kayseri
    Yaş
    40
    Mesajlar
    485

    Standart

    allah razı olsun bu kısmı yeter bence

    IV. BÖLÜM
    Kadının tesettüründe aranması gereken şartlar 56
    A. Elbisenin süslü olmaması 56
    B. Elbisenin şeffaf olmaması 57
    C. Elbisenin darolmaması 59
    D. Kadının koku sürünmemesi 61
    E. Erkek elbisesine benzememesi 62
    Güzellerin güzel yüzlerinde güzelliği yaratan, elbette o güzelliğe müştakları da yaratır(Mesnevi-i Nuriye 159.s).....

  5. #5
    Ehil Üye aşk-ı ilahi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yaş
    37
    Mesajlar
    2.407

    Standart

    Alıntı resuls Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    allah razı olsun bu kısmı yeter bence

    IV. BÖLÜM
    Kadının tesettüründe aranması gereken şartlar 56
    A. Elbisenin süslü olmaması 56
    B. Elbisenin şeffaf olmaması 57
    C. Elbisenin darolmaması 59
    D. Kadının koku sürünmemesi 61
    E. Erkek elbisesine benzememesi 62
    Sağol resuls kardeş.Allah razı olsun.


    Ben artık Rabbime döndüm sakın bana gülme Leyla.

    Gerçek aşkı Onda buldum, sakın bana kızma Leyla.


  6. #6
    Vefakar Üye Mavii - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Sep 2007
    Yaş
    34
    Mesajlar
    362

    Standart

    Alıntı resuls Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    allah razı olsun bu kısmı yeter bence

    IV. BÖLÜM
    Kadının tesettüründe aranması gereken şartlar 56
    A. Elbisenin süslü olmaması 56
    B. Elbisenin şeffaf olmaması 57
    C. Elbisenin darolmaması 59
    D. Kadının koku sürünmemesi 61
    E. Erkek elbisesine benzememesi 62

  7. #7
    KocaKalem
    Guest KocaKalem - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Eğer tesettür meselesi gibi aslî bir meseleyi anlamamıza vesile olacaksa....

    Alıntı Ehl-i Takva Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Kısaca özetleyebilirmiyiz. çok uzunda
    Eğer tesettür meselesi gibi aslî bir meseleyi anlamamıza vesile olacaksa, AZ bile olduğu kanaatindeyim.

  8. #8
    Vefakar Üye resuls - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2008
    Bulunduğu yer
    kayseri
    Yaş
    40
    Mesajlar
    485

    Standart

    ecmain küllen ecmain
    Güzellerin güzel yüzlerinde güzelliği yaratan, elbette o güzelliğe müştakları da yaratır(Mesnevi-i Nuriye 159.s).....

  9. #9
    KocaKalem
    Guest KocaKalem - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart

    Alıntı resuls Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    allah razı olsun bu kısmı yeter bence

    IV. BÖLÜM
    Kadının tesettüründe aranması gereken şartlar 56
    A. Elbisenin süslü olmaması 56
    B. Elbisenin şeffaf olmaması 57
    C. Elbisenin darolmaması 59
    D. Kadının koku sürünmemesi 61
    E. Erkek elbisesine benzememesi 62
    Aslında hepsini okumak şart. Lakin Arkadaşın ifade ettiği yerde bu forumdaki tartışmalara ışık tutatacak, ve o tartışmaları gereksiz kılacak birkaç cümle:

    Geçmiş bölümlerde mezhep imamları ile müfessirlerin kadının tesettürü ile ilgili izahlarını gördük. Hemen hemen hepsi de mükemmel bir tesettürün sadece gözler açıkta kal¬mak şartıyla olabileceğini beyan ettiler, Bu husus, yüz açılır diyenlerin delillerinin azlığı ve zayıflığı ile de kuvvet kazan¬mış oldu.
    Ancak tesettür mevzuu, yüzü kapatmanın yanında bazı yan şartları da ihtiva etmektedir. Meselâ ........



    Vesselam.

  10. #10
    Gayyur Eslem - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2007
    Mesajlar
    122

    Standart

    IV. BÖLÜM
    Kadının tesettüründe aranması gereken şartlar 56
    A. Elbisenin süslü olmaması 56
    B. Elbisenin şeffaf olmaması 57
    C. Elbisenin darolmaması 59
    D. Kadının koku sürünmemesi 61
    E. Erkek elbisesine benzememesi 62


    Burası anlatıyo zaten Allah razı olsun...

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Yaş Meselesi
    By asr-ı saadet in forum İnanca ve Düşünceye Özgürlük Platformu
    Cevaplar: 27
    Son Mesaj: 09.12.09, 20:37
  2. Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 21.06.08, 00:33
  3. Tesettür Meselesi Üzerine (MFG)
    By Re$ha in forum İnanca ve Düşünceye Özgürlük Platformu
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 06.02.08, 16:22
  4. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.11.07, 09:31
  5. Tesettür mü O da Ne?
    By mana-i harfi in forum Tesettür
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 23.09.07, 21:22

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0