+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 4 Sayfa var 1 2 3 ... SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 36

Konu: Güsül Abdesini Almayi Tam Manasiyla Açiklarmisiniz

  1. #1
    Gayyur dost hasreti - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Bulunduğu yer
    k.maraş
    Yaş
    35
    Mesajlar
    77

    Thumbs up Güsül Abdesini Almayi Tam Manasiyla Açiklarmisiniz

    GÜSÜL ABDESİNİ ALMAYI TAM MANASIYLA AÇIKLARMISINIZ A DAN Z YE

  2. #2
    umis46
    Guest umis46 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart

    paylaşım için saol...

  3. #3
    Ehil Üye Ehl-i telvin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2006
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    2.269

    Standart

    Hidaye Tercümesi / Gusül


    Abdest Ve Gusülde Kullanilmasi Caiz Olan Ve Olmayan Sular
    Kuyular Hakkında.
    Artıklarla Diğer Bazı Şeylerin Hükmü Hakkında Bir Fasıl



    GUSÜL BABI



    (Gusülde ağız ve burnun içleri ile vücudun hepisîni yıkamak farzdır.) İmam-ı Şafiî´ye göre ağız ile burnun içini yıka­mak sünnettirler. Çünkü Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); On şey fıtrat (yani sünneUtendir» ([1]) diye buyururken ağız ile burnun içini yıkamayı o on şeyden saymış­tır. Bunun içindir ki bunlar abdestte de sünnet olmuşlardır. Biz ise; «Eğer cünüp iseniz temizlenin- ([2]) diye buyurulmuştur. Temizlenmek ise, suyun ulaşabildiği vücudun her ye­rini yıkamakla olur. Fakat abdest öyle değildir. Çünkü onda yüzün yıkanması emredilmiştir. Ağız ve burnun içleriyle yüzleşme olmadı­ğı için bunlar yüzden sayılmazlar. Yukarıda geçen hadis de kişinin abdestsiz olduğu zamana mahmuldür. Zira Peygamber Efendimiz bir hadiste. «Bunlar cünüplükten yıkanmada farz, abdestte sünnettirler.» ([3]) buyurmuştur.


    (Gusletmek istiyen kimsenin, önce ellerini, sonra avret yerlerini yıkaması, sonra -eğer vücudu üzerinde bir necaset varsa- o neca­seti gidermesi, sonra -ayakları dışında- namaz için abdest alır gi­bi bir abdest alması sonra suyu başına ve vücudunun diğer yerle­rine -üç defa- dökmesi, sonra durduğu yerden ayrılıp ayaklarını yıkaması sünnettir.) Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sel­lem)´in eşi Hz. Meymûne (Radıyallâhü anhâ) Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)´in bu şekilde guslettiğini ri­vayet etmiştir. Kişinin yıkandığı yerden ayrılıp ondan sonra ayakla­rını yıkamasının sebebi: Çünkü yıkandığı yerde biriken suyun için­de ayaklarını yıkamasının bir faydası yoktur. Şayet yıkandığı yer yüksek olduğu için orada su birikmiyorsa, o zaman ayaklarını yıka­mayı sonraya bırakmaz. Üstüne su dökmeden önce vücudu üzerin­deki necaseti gidermesinin sebebi de, necasetin suyun değmesiyle yu-muşayıp vücudun diğer yerlerine dağılmasını önlemektir.


    (Kadının, guslederken saç örgülerini açması gerekmez.) Zira Pey­gamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), eşi Ü m m ü Se­leme (Radıyallâhü anhâ)´ya; «Suyun, saçının dip­lerine ulaşması sana yetmez mi?- ([4]) buyurmuştur. Sahih olan kav­le göre kadına, saç örgülerinin içini ıslatması da gerekli değildir. Fa­kat sakalın içini ıslatmak -bir zorunluk bulunmadıkça- gerekir.[5]




    Guslü Gerektiren Şeyler De Şunlardır.




    1- İster erkek, ister kadın, ister uyanıkken, ister uykuda ol­sun, kişiden meninin atarak ve şehvetle çıkması.) İ m a m -ı Ş â-f i î´ ye göre meninin çıkması ne şekilde olursa olsun gusîü gerek­tirir. Zira Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);Su ancak sudan (yani gusül ancak meniden) lâzımgelir.- ([6]) buyurmuştur.


    Biz diyoruz ki: Cenâb-ı Hak. cünüp olan kimseye yıkanmayı emir buyurmuştur. Cünüplüğün de sözlük anlamı meninin şehvetle çık­masıdır. Nitekim Araplar »Falanca adam cünüp oldu- dedikleri za­man -Kadınla cinsel ilişkide bulundu- demek isterler. î m a m-ı Şafii´ nin dayandığı hadis de meninin şehvetle çıkması haline mahmuldür. Zira hadisteki ikinci «su- kelimesi amm olup mezi, ve-di ve şehvetle çıkan ve çıkmayan menilerin ikisine şâmil bulundu­ğundan, bu mânâda kalması mümkün değildir. O halde ondan mu­rat, en has mânâsı olan şehvetle çıkan menidir.


    Sonra, imam Ebû Hanife ile İmam Muham-m e d´ e göre muteber olan, meninin şehvetle yerinden aynlması- dır. İmam Ebû Yûsuf´a göre ise, şehvetle çıkması da şart­tır. Zira gusül lâzımgeimek -hem şehvet ve hem de meninin çık­ması olmak üzere- iki şarta bağlıdır. O halde bu iki şart bir ara­da olmayınca hüküm terettüp etmez. İmam Ebü Hanife ile İmam Muhammed ihtiyatlı davranarak ekseriyeti na­zara almışlardır. Zira meni şehvetle yerinden ayrılınca ekseriyetle şehvetle çıkar da, şehvetle yerinden ayrılıp da, şehvetsiz olarak çık­ması çok ender vâki olur. Bunun için ihtiyatın gereği, her iki durum­da da gusül lâzım gelmesidir.


    2 –(Erkek ile kadının tenasül uzuvlarının birbirine rastlaması.) Zira Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); «İki sünnet yeri birbirine rastlayıp kertik kaybolunca -meni in­sin inmesin- gusül lâzım gelir- ([7]) buyurmuştur. Ayrıca, iki tena­sül uzvu birbirine rastlarken –ekseriyetle- meni çıktığı için olabi­lir ki çıkar da, kişi farkında olamaz. Bunun için, meni çıkmasa bi­le, guslü gerektirmede iki tenasül uzvunun birbirine rastlaması, me­ninin çıkması yerine kâim olmuştur. Erkek zekerinin bir başkası­nın makadına da girmesi guslü gerektirir. Çünkü bu da meninin çık­masına kuvvetli bir sebeptir. Bu durumda yapana gusül lâzım gel­diği gibi, ihtiyatan yapılana da lâzım gelir. Fakat hayvanlarla veya hut insanın iki avreti dışında kalan diğer yerleriyle cima eden kim­seye -eğer menisi çıkmazsa- gusül lâzım gelmez. Çünkü bu hal­lerde meninin çıkmasına yolaçan sebep zaiftir.


    3- (Kadının aybaşı hali.) Zira Cenâb-ı Hak (Azze ve Celle) :i «Kadınlara, temizlenmedikçe yaklaşmayı­nız» ([8]) buyurmuştur.


    4-( Loğusalık.) Çünkü loğusalığın guslü gerektirdiğinde icma vardır. (Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Cuma, iki bayram ve Arefe günlerinde ve ayrıca ihrama girerken gusletmeyi sünnet kılmıştır.) K u d u r i´ nin sünnet dediği bu gusüllere ki­misi müstahap demiştir, imam Muhammed de Cuma gus-!ü hakkında -İyidir- tabirini kullanmıştır, t m a m Mâlik de;«Cuma namazına gitmek istiyen kimse gus­letsin ([9]) hadisine dayanarak Cuma guslünün vâcib olduğuna kail olmuştur. Biz ise; «Kim ki Cuma günü abdest alırsa, çok güzel bir şey yapmış olur ve kim ki guslederse, onun yaptığı, daha üstün sevaphdır- ([10]) ha­disine dayanıyoruz. Zira bu hadis ile taarruz eder gibi görünen imam Mâlik´in hadisi ya nedbe mahmuldür, ya da mensuh-tur.


    imam Ebû Yûsuf´a göre Cuma gusiünün sünnet ol­ması Cuma namazı içindir ve sahih olan görüş budur. Çünkü na­mazın fazileti vaktin faziletinden daha üstündür. Hem de temizlik namazın şartıdır. Hasan İbn-i Ziyad ise: -Cuma gus-lünün sünnet olması Cuma gününün fazileti içindir- ([11]) demiştir.


    Cuma gününde olduğu gibi bayram günlerinde de biraraya ge­len insanların birbirlerinin kir kokusundan rahatsız olmamaları için gusletmek müstahaptır. Arefe günü ile ihrama girerken gusletme­nin niçin sünnet olduğunu -Allah izin verirse- Hacc menâsiki bah­sinde anlatacağız.


    (Mezi ile vedinin çıkmasından dolayı gusül lâzım gelmez. Bun­ların çıkması ile sadece abdest bozulur.l Çünkü Peygamber Efen­dimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)-Erkeklik gücüne sahip olan herkes mezilenir. Me-ziden sadece abdest almak gerekir» ([12]) buyurmuştur. Vedi, bevil den sonra çıkan kalın bir vebildir. Bunun için o da bevil hükmün­dedir. Meni, beyaz, kalın ve çıkması ile şehvet kırılan bir sudur. Mezi de beyazımsı ve ince olup erkek, kadınla öpüşüp oynaşırken çıkan bir sudur. Bu tarifler H z. Â i ş e (Radıyallâhü anhâ) ´dan gelmiştir.[13]




    Abdest Ve Gusülde Kullanilmasi Caiz Olan Ve Olmayan Sular



    {Dere, çeşme, kuyu, deniz ve yağmur sulan ile abdest alınabi­lir ve gusül edilebilir.) Zira Cenâb-ı Hak;


    -Biz göklerden temizleyici bir su indirmiş bulunuyoruz- ([14]) bu­yurmuştur. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de; -Su temizleyicidir ve onun rengini, ya da tad veya kokusunu de­ğiştirmedikçe hiç bir şey onu necis kılmaz» ([15]) ve deniz hakkında da; «O, suyu temizleyici ve murdarı helâl olan şeydir- ([16]) diye buyurmuştur. -Su- da denildiği zaman ondan yukanda geçen sular anlaşılmış olur.


    (Ağaç ve meyvalardan sıkılıp çıkarılan sular ise abdest ve gusül-de kullanılamaz,) Çünkü bu tür sulara yalnız -su- denilemez ve su bulunmadığı zaman teyemmüm etmekle emrolunmuşuzdur. Bu tür sular, hakiki ve hükmi necasetleri gidermede suyun gördüğü işi gör­dükleri için suya her ne kadar kıyas edilebiliyorsa da, abdestsizli-ğin ne hakikî ve ne de hükmi bir necaset olmayıp abdest uzuvlarını yıkama vücubunun taabbüdi olduğundan onda nassm dışına çıkıla­maz. Fakat budanmış üzüm ağacından damlayan su ile-1 m a m Ebû Yûsuf´un «Cevami-inde söylediğine göre — abdest alı­nabilir. Çünkü bu, sıkma ile elde edilen bir su değildir. Kuduri, sıkmayı şart koşmakla buna işaret etmiştir,


    (Sirke, çorba, etsuyu, gülsuyu, sulu sebze yemekleri ve diğer içecekler gibi, başka şeylerin karışması ile su özelliğini yitiren su­larla abdest alınamaz.) Çünkü bunlara su denilemez. Sulu sebze yemeklerinden maksat, sebzenin, içinde pişmesiyle suyu kalınlaşmış olan yemeklerdir. Zira ateşe koymaksızm içindeki sebzenin rengini alan su ile abdest alınabilir.


    (Sel suları gibi, bulanık veyahut, içine süt, safran, sabun gibi yabancı ve fakat necis olmayan bir maddenin karışması ile vasıf­larından biri değişen bir su ile abdest ve gusül alınabilir.) 1 m a m -1 Şâfiİ (Allah rahmet eylesin) :


    «Safran suyu ve benzeri gibi, toprak cinsinden olmayan bir şe­yin, içine karışması ile rengi değişen su ile abdest alınamaz. Zira bu suya «su- denilemez. Nitekim ona -su» değil, «Safran suyu- de­nilir. Fakat toprak cinsinden olan herhangi bir şey öyle değildir. Çünkü su hiç bir zaman topraktan an olamaz» demiştir. Biz diyo­ruz ki :


    Safran ve benzerinin karışması ile su, suluktan çıkmadığı gibi onun -ayran, sirke ve çorba gibi- «Su»dan başka bir adı da yok­tur. Ona «Safran suyu- dememiz, «Kuyu» veya -Çeşme suyu» deme­miz kabilindendir. Suyun kuyu veya çeşmeye izafesi suya nasıl su­luktan başka bir vasıf kazandırmıyorsa,, bu da Öyledir. Bir de, suyu topraktan korumak mümkün olmadığı için, ona az miktarda kan­san toprağın nasıl önemi yoksa, suya az miktarda kansan safranın da önemi yoktur. Çünkü suyun suluktan çıkması -sahih olan görü­şe göre- renginin değişmesi ile değil, ona kansan şeyin çokluğu ile­dir. Ancak eğer suyun rengi, içinde yabancı bir şeyi kaynatmak su­retiyle değişirse, o zaman, gökten yağdığı zamanki tabii durumunu koruyamadığı için onunla abdest alınmaz. Çünkü ateş onun tabii vas­fını değiştirmiş olur. Meğer içinde -sabun ve benzeri gibi- temizle­yici gücünü arttıran bir yabancı madde kaynatılmış olsun. Nitekim ölüyü, içinde hatmi kaynatılmış su ile yıkamanın sünnet olduğuna dair hadis vardır. Ancak eğer içinde kaynatılan şey -sulu kavut gibi- ona su denemiyecek kadar onu kalınlaştırırsa -içinde kayna­tılan şey- sabun gibi -suyun temizleyici gücünü arttıran bir şey bile olsa- onunla abdest alınamaz. Çünkü bu durumda olan bir su­ya artık su denmez. (İçine necaset giren herhangi bir su ile -necaset ister az ister çok olsun- abdest alınamaz.) imam Mâlik (Allah rahmet eylesin) yukarıda metni geçen;


    «Su temizleyicidir. -Rengini, ya da tad veya kokusunu bozma­dıkça- hiç bir şey onu necis etmez» hadisine dayanarak, içine giren necasetin, herhangi bir vasiun bozmadığı su ile abdest alınabildiğine kail olmuştur.


    İmam-ı Şafii de (Allah rahmet eylesin) : «İçine necaset giren su -herhangi bir vasfı bozulmamış olmak şartı ile- eğer kul-leteyin miktarı olursa onunla abdest alınabilir. Zira Peygamber Efen­dimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); «Su kulleteyin miktarına ulaşınca necaset taşımaz» ([17]) buyur­muştur» demiştir. Bizim dayanağımız ise, metni abdestin sünnetleri bahsinde geçen; «Herhangi biriniz uykudan uyandığı zaman, elini üç kez yıkama­dan kaba daldırmasın. Zira elinin nerelerde dolaştığını bilemez» ve; «Herhangi biriniz durgun suya bevletmesin ve onda cünüplükten gusletmesin» ([18]) hadisleridir. Zira t m a m M â 1 i k´ in hadisi B u d a a kuyusu hakkında «Necaset taşıyamaz, necis olur» de­mektir. (içine necaset giren akar su ile -eğer ona giren necasetten birz görülmezse- abdest alınabilir.) Necasetin izi, necasetin rengi, ko­kusu veya tadıdır. Akar su da, kullanılırken yerinde durmayıp gi­den ve yerine bir başka su gelen su demektir. Kimisi de Bir saman çöpünü sürükleyebilecek kadar olan su, akar sudur» demiştir. (Bir tarafına dokunulurken diğer tarafı çalkalanmayan bir bü­yük göle necaset girerse, necasetin girmediği taraftan abdest alına­bilir. Zira durum, necasetin o tarafa varamadığını göstermektedir.)


    Çünkü böyle büyük bir suyun bir tarafında bulunan necasetin, su­yun her tarafına dağılmış olması pek akla gelmez. Rivayete göre İmam Ebû Hanife (Allah rahmet eylesin) :


    -Eğer gölün bir kenarında yıkanma ile diğer kenarı kıpırdamaz­sa, göl büyüktür^ demiştir, ki İmam Ebû Yûsuf da (Al­lah rahmet eylesin) bu görüştedir. Hattâ -rivayete göre- İmam Ebû Yûsuf.-Eğer gölün bir kenarı içinde bir tek eî hareketiyle, diğer kena­rı kıpırdamazsa, göl büyüktür» diye söylemiştir. İmam Muham-m e d ´ e göre ise, gölün bir yanından kişinin abdest alması, eğer gölün öbür yanını kıpırdatmazsa göl büyüktür. Birinci görüş, havuz­larda abdestten çok, yıkanmaya ihtiyaç bulunduğu düşüncesine da­yanır. Kimisi de -kolaylık olsun diye- havuzun büyüklük ve kü­çüklüğünü yüzölçümü itibariyle takdir ederek :


    -Eğer havuzun eni ile uzunluğu onar arşm olursa, havuz bü­yüktür» demiştir, ki bu gün fetva buna göredir. Bir arşın yedi kab­zadır. Derinlikte de ölçü, -sahih olan görüşe göre- havuzdan su avuçlandığı zaman, elin havuzun dibine değmemesidir. K u d u r i -Necasetin girmediği taraftan abdest alınabilir- sö­zü ile, necasetin girdiği tarafın necis olduğuna işaret etmiştir. İmam Ebü Yûsuf tan ise :Akar suda olduğu gibi, gölde de eğer necaset izi görülmezse, necasetin düştüğü yer necis değildir, diye söylediği rivayet olunmak­tadır.


    (Arı, pire, sinek, akrep ve benzerî gibi kanı akmayan canlıların suda ölmesi suyu necis etmez.) îmam-ı Şafiî (Allah rahmet eylesin) : -Necis eder. Çünkü etlerinin haram olması necis olduklarını gös­terir. Fakat sirke veyahut meyvalar içinde ölen kurtlar öyle değil­dir. Çünkü onda zaruret vardır» demiştir. ([19]) Bizim dayanağımız, Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s selâm)´in; -Ey Selman, her yiyecek ve içecek ki, içine kanı bulunmayan bir canlı düşüp ölürse, yiyilmesi, içilmesi ve ondan abdest alınması he­lâldir» ([20]) hadisidir. Kaldı ki sıvı, içinde Ölen canlının vücudunda bulunan akar kanın ona karışması ile necis olur. Çünkü necis olan, akar kandır. Bunun içindir ki kesilen hayvan temizdir de. kesilme­den ölen hayvan murdardır. Zira hayvanın akar kanı kesilmekle gi­der. Kesilmeden ölen hayvanın kanı ise, damarlarında pıhtılaşıp ka­lır. Bu tür canlılarda ise, sıvıya karışacak kadar akar kanın bulun­madığını farz ediyoruz. Herhangi bir şeyi yemenin haram olması da, o şeyin necis olduğunu gerektirmez. Nitekim çamur, yiyilmesi ha­ram u´duğu halde necis değildir.


    (Balık, kurbağa ve yengeç gibi, suda yaşıyan canlıların suda öl­meleri suyu necis etmez.) îmam-ı Şafii (Allah rahmet ey­lesin) yukarıdaki yargıyı yaparak :•Balıktan başka, her canlının ölmesi, necis kılar» demiştir. Biz diyoruz ki: Bu canlılar, sudan oluştukları için, suda öldükleri zaman onlara necis hükmü verilmez. Nitekim, bozulup kana dönüşen yu­murta da, bu nedenle necis değildir. Kaldı ki bu saydığımız canlı­larda akar kan da yoktur. Zira akar kanı olan canlılar, suda barın­mazlar.


    Saydığımız bu canlılar, sudan başka bir sıvıda ölmeleri halin­de ise, kimisi ı -Kaynaklan olmayan sıvıda öldükleri için sıvıyı ne­cis ederler», kimisi de: -Akar kanları olmadığı için necis etmezler» demiştir, ki en sıhhatli olan görüş budur. Bu hükümde kara ile su kurbağalan arasında fark yoktur. Kimisi de : -Kara kurbağası, hem akar kanı bulunduğu ve hem de kaynağında ölmediği için, necis eder» demiştir.


    Suda yaşıyan canlılar, suda doğup büyüyen ve suyun içinde ka­lan canlılardır. Karada doğup suda geçimlerini sağlayan canlılar ise, necis ederler. (Müsta´mel) yani daha önce abdest veya gusülde kullanılmış olan fsu bir daha abdest veya gusülde kullanılamaz.) İmam Mâ­lik ile İmam-ı Şafii (Allah rahmet eylesin) :«Kesici olan .bir âlet herhangi bir şeyi nsisıl bir kaç kez kesi­yorsa, necaseti giderici olan su da, necaseti bir kaç kez giderir» di­yerek bu görüşe katılmamışlardır. İmam Züfer de: «Eğer daha Önce onunla abdest alan kimse abdestli idiyse, onun­la bir daha abdest alınabilir, değil idiyse, necis değil, fakat bir da­ha onunla abdest alınamaz. Çünkü abdestsiz olan kimsenin uzuv­ları hakikaten necis olmadığı için, o uzuvlarda kullanılmış otan su­yun necis olmaması, hükmen necis olduğu için de necis olması la­zım gelir. îşte bu iki ihtimali göz önünde bulundurarak bu suya ne­cis diyemeyiz. Ancak necaseti giderici değildir- demiştir, ki I m a m -1 Şafii´ nin bir görüşü de bu yoldadır. ([21]) İmam Muham-m e d de (Allah rahmet eylesin) : «Müsta´mel su-onu kullanmış olan kimse ister abdestli, ister abdestsiz olsun- necis değildir. Fakat onunla bir daha abdest alı­namaz- demiştir, ki îmam Ebû Hanif e´ den de (Allah rahmet eylesin) bu yolda bir rivayet vardır. Çünkü necis olmayan bir şey, necis olmayan bir başka şeye değmesiyle necis olmaz. Ne-varki, bu su ile bir dini görev ifa edildiği için -zekât malı gibi- kirli sayılıp temizleyicilik vasfını yitirmiştir. İmam Ebû H a -nife ile İmam Ebû Yûsuf ise: «Müsta´mel su necistir. Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-sa-lâtü ve´s-selâm) yukarıda metni geçen hadiste; -Herhangi biriniz durgun suya bevletmesin ve durgun suda cü-nüplükten gusletmesin- buyurarak hakimi ile hükmi necaseti eşit tutmuştur. Kaldı ki hakiki necaseti gideren su necis olunca, hükmi necaseti gideren su niçin necis olmasın- demişlerdir. Hatta Ha­san İbn-i Ziyad´ın rivayetine göre îmam Ebû Ha­ni f e (Allah rahmet eylesin) bu suya, hakiki necaseti yıkamada kullanılmış suya kıyas ederek -ağır necis- demiştir. İmam E b ü Y u s u f ´ un rivayetine göre ise, îmam Ebû Ha n i f e bu suyun hafif necis olduğuna kaildir.


    (Müsta´mel su : abdestsizlik veya cünüplüğü gidermiş veya se­vap kastı ile insan bedeninde kullanılmış olan su demektir.) Bu ta­rif İmam Ebü Yûsuf´a göredir. Kimisi: «İmam Ebû H a n i f e de buna kaildir- demiştir. İmam Munammed ise: -Su, sevap kastı üe insan bedeninde kullanılmadıkça müsta´mel olmaz. Çünkü insandaki günah kirinin suya geçmesiyle su kirlenir. Günah kiri de ancak, suyun sevap kastı ile kullanıldığı takdirde su­ya geçer- demiştir. İmam Ebû Yûsuf ise: «Kişi üzerinden abdestsizlik veya cünüplük hükmünün kalkma­sı ile de su müsta´mel olur» demiştir, ki buna göre su -sevap kastı ile kullanılması ve onunla abdestsizlik veya cünüplüğün kalkması olmak üzere- iki halde müsta´mel olur. Su müsta´mel olunca da -sahih kavle göre- bedenden ayrıldıktan sonra müsta´mel sayılır. Çünkü su daha beden üzerinde iken onu müsta´mel saymamak mec­buriyeti vardır. Suyun bedenden ayrılması ile bu mecburiyet kal­kar. Buna göre, eğer cünüp olan bir kimse, kuyunun dibine düşen herhangi bir şeyi çıkarmak için suya dalarsa, îmam Ebû Yû­suf´a göre bu kimsenin ne cünüplüğü kalkar ve ne de kuyunun suyu necis olur. Kişinin cünüplüğü kalkmaz. Çünkü îmam Ebû Yûsuf´a göre cünüplüğün kalkması için kişinin, suyu üstüne dökmesi şarttır. Kuyunun suyu da necis olmaz. Çünkü bu su ne se­vap kastı ile kullanılmış ve ne de onunla kişinin üzerinden cünüp­lük kalkmıştır. îmam Muhammed´e göre adamın cünüp­lüğü kalkar. Çünkü ona göre suyu üstüne dökmesi şart değildir. Fa­kat kuyunun suyu müsta´mel olmaz. Çünkü adam sevap kastı ile suya girmemiştir. İmam Ebû Hanife´ye göre ise, adamın cünüplüğü kalkmaz ve su da necis olur. Çünkü adamın bedeninden ilk uzvun suya girmesiyle o uzuv üzerindeki cünüplük kalktığı için su necis olur ve necis olan bu su ile adamın bedeninden geri kalan kısmının cünüplüğü kalkmadığı için adam cünüp kalır. îmam Ebü Hanif e´ den: -Adamın cünüplüğü kalkar. Çünkü su be­denden ayrılmadıkça ona müsta´mel hükmü verilmez- diye söyledi­ği de rivayet olunmuştur, ki rivayetlerin en uygunu budur.


    (Domuz ve insan derilerinden başka, bütün canlıların derisi ta­baklanmakla teiniz olur ve dolayısiyle hem üzerinde namaz kılına-bilir ve hem de -eğer tulum olarak kullanılırsa- onun suyundan abdest alınabilir.) Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) :-Ham olan herhangi bir deri, tabaklanın­ca temizlenmiş olur- ([22]) buyurmuştur. Hadisteki umum «Murdar hayvanın derisi tabaklanmakla temiz olmaz- diyen î m a m M a -1 i k´ in görüşüne karşıdır. İmam Malik, murdar hayvanın derisini kullanmaktan nehyeden; -Murdann derisini kullanmayınız.- ([23]) hadisine dayanmıştır. Halbuki bu iki hadis arasında taaruz yoktur. Zira bu hadiste İhab tabiri kul­lanılmıştır, ki ham deri demektir. Buna göre hadisin mânâsı «Mur­darın derisini ham olarak kullanmayınız» demek olur.


    Hadis, köpeğin necisül´ayn olup derisinin tabaklanmakla temiz olmadığına kail olan İmam-ı Şafii´ nin görüşüne de kar­şıdır. Zira köpek necisül´ayn değildir. Nitekim avcılık ve koruyucu­lukta köpekten yararlanılır. Necisül´ayn olsaydı ondan yararlanmak caiz olmazdı. Fakat domuz köpek gibi değil, necisül´ayndır. Zira Kur´-ân-ı Kerim´de domuzun pis olduğu, nassan ifâde buyurulmuştur. İn­san da şerefli bir varlık olduğu için onun vücut parçalanndan ya­rarlanmak caiz değildir. Bunun için domuz ile insan derileri hadisin şümulü dışında kalırlar.


    Güneşte kurutmak veyahut üstüne toprak sermek gibi basit bir ameliye bile olsa, derinin kokuşup çürümesini önliyen her çeşit İş­lem tabaklanmaktır. Çünkü gaye, derinin çürümemesi olduğuna gö­re herhangi bir şeyi şart koşmada bir mana yoktur.


    Şunu da bilelim ki: Derisi tabaklanmakla temizlenen her hay­van -eti yiyilen cinsten olsun olmasın- eğer kesilirse hem derisi ve- sahih olan kavle göre- hem eti necis değildir. Çünkü vücut­taki necis olan rutubetler kesilme ile gider.


    (Murdar hayvanın kılları ile kemikleri necis değildir.) 1 m a m -1 Şafii (Allah rahmet eylesin) kıl ve kemiklerin de murdar vücu­dun birer parçası olduğunu ileri sürerek necis olduklarını söylemiş­tir. Biz diyoruz ki:


    Murdar, kesilmeden ölen demektir, ölüm ise, can taşıyan varlık­tan canının çıkmasıdır. Kıl ve kemikte ise can yoktur. Olsaydı, ke­silince acı duyulacaktı. Însan ölüsünün de kılları ve kemikleri necis değildir.) 1 m a m -1 Şafii (Allah rahmet eylesin) insan ölüsünün kıl ve kemiklerini kullanmanın ve satışını yapmanın caiz olmadığına dayanarak necis oldukları görüşünde bulunmuştur. ([24]) Biz diyoruz ki: İnsan ölüsünün kıl ve kemiklerini kullanmanın ve satışını yap­manın caiz olmamasından, necis oldukları anlaşılmaz. Şerefli kılman insana saygısızlık olur diye cesedinden yararlanmaya izin verilme­miştir.[25]




    Kuyular Hakkında



    (Bir kuyuya necis bir şey girdiği zaman, o necis olan şey çıka­rılıp atılır ve kuyudaki suyun hepisi çekildikten sonra kuyu temiz­lenmiş olur.) Bunda Ashap ve Tabiin icma etmişlerdir. Kuyu mese­leleri kıyasa değil, rivayetlere dayanır. Kuyu sulan az kabul edildi­ği için (eğer kuyuya deve veya davar terslerinden bir veya iki tane düşerse, kuyunun suyu.) kıyas, necis olduğunu gerektiriyorsa da, istihsanen (necis olmaz) demişlerdir. Çünkü çöl kuyularının ağzı ek­seriyetle açık olduğu için, deve ve davar sürülerinin çevreye bırak­tıkları pislikler rüzgar esintileriyle kuyulara düşerler. İşte bu zaru­ret karşısında, kuyuya düşen pislik az olduğu zaman ona göz yu­mulur. Fakat kuyuya düşen necaset çok olunca, bu zaruret bulun­madığı için kuyunun suyunu çekmek gerekir. Çokluk ve azlığın öl­çüsü de -İmam Ebû Hanife´ den gelen rivayete göre- göz ayandır. Kuyuda necasete bakan kimse, eğer onu çok görürse çoktur, az görürse azdır. Mutemet olan görüş budur. Kuyuya düşen necaset ister yaş, ister kuru, ister sağlam, ister kırılmış, ister te­zek, dışkı, ne olursa olsun fark etmez.


    Koyun veya keçi sağılırken pisleyip te tersinden bir veya iki ta­ne süt kabına düşmesi halinde, zarurete binaen :


    -Pislik hemen atılır ve süt necis olmaz- demişlerdir. Fakat -söy­lendiğine göre- başka kaplara düşen necaset az da olsa, ona göz yumulmaz. Çünkü zaruret yoktur. İmam Ebû Hanife´den: -Kaba dü­şen deve veya davar tersi bir veya iki tane olursa, kuyuya düşmüş gibidir» diye söylediği rivayet olunmuştur.


    (Kuyuya düşen güvercin veya serçe kuşunun pisliği kuyuyu ne-cis etmez.) îmam-ı Şafii:


    «Necis eder. Çünkü o da tavuk pisliği gibi pisliğe dönüşüp ko­kuşan bir şeydir» demiştir. Biz diyoruz ki: Mescitleri temiz tutmak­la emrolunduğu halde, mescitlerde ötedenberi yuva -yapan güvercin­lere hiç kimsenin dokunmaması, pisliğinin necis olmadığına delalet eder. Kaldı ki, bu iki kuşun pisliğinde de herne kadar bir durum­dan bir başka duruma dönüşme varsa da pis koku yoktur. Niha­yet o da. siyah, kokmuş çamur gibidir.


    (Bir keçi veya koyun kuyuya işerse -İmam Ebû Hanife ile İmam Ebû Yûsuf´a göre- kuyunun soyunu atmak gerekir. İmam Muham-med ise : -Koyun veya keçinin sidiği, eğer suyun üç vasfından bi­rini değiştirmemiş ise, suyun atılması gerekmez» demiştir.) Bu gö­rüş ayrılığı -Eti yiyilen hayvanların sidiği necis değildir- diyen İmam.Muhammed ile, necis olduğuna kail olan İmam Ebû Hanife ve İmam Ebü Yûsuf arasındaki ihti­lâftan kaynaklanmaktadır. İmam Muhammed, Peygam­ber Efendimiz´in (Aleyhi´s-salâtü ve´sselâm) Ureyneli olan kişilere develerin süt ve sidiklerini içmelerini emrettiğine dair rivayete da­yanmıştır. Zira eğer devenin sidiği necis olsaydı onu içmeyi em­retmek şöyle dursun, müsaade dahi etmezdi. İmam Ebû Ha­nife ile İmam Ebû Yûsuf´un dayanağı da;


    -Sidikten kendinizi temiz tutunuz. Zira kabir azabının çoğu si­dik yüzündendir. ([26]) hadisidir. Kaldı ki, diğer hayvanların sidiği nasıl birçok zehirleri içeren ve pis kokan bir şey ise, eti yiyilen hay­vanların sidiği de öyledir. Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selânı)´in, Ureynelilere develerin sidiğini içmelerini emretmesin­den de, eti yiyilen hayvanların, sidiği necis değil, diye bir hüküm çıkarılamaz. Zira Peygamber Efendimiz CAleyhi´s-salâtü ve s-selâm) deve sidiğinin onlara şifa olacağını vahiy yolu ile bilmişti, ki bizim devrimizde buna imkân yoktur. Bunun için imam Ebû Ha­nife -tedavi için bile olsa- sidik içmeye cevaz vermemektedir. İmam Ebû Yûsuf ise hadise dayanarak: -Eti yiyilen hayvanların sidiği tedavi için içilebilir.- İmam Muhammed «Tedavi için olmasa da içmek caizdir- demişlerdir. (Eğer kuyuda bir fare, ya da, serçe, kanarya veya bülbül tipi kuşlardan herhangi biri veya kertenkele ölürse, kuyudan -kovanın büyüklük ve küçüklüğüne göre- yirmi ile otuz kova arasında su boşaltmak gerekir. el-Canü-us Sağyir´de -Kırk ile elli kova arasın­da» diye kaydedilmektedir.) ki zahir olanı budur. Zira rivayete gö­re Ebu Said-i Hudrî (Radiyallahü anh) tavuk hakkında: «Kuyuda öldüğü zaman kuyudan kırk kova su çekilir ([27]) diye söylenmiştir. Bu ise. kırk kova çekmenin vacip olduğunu bildirir. Kırktan elliye kadar çıkarmak ta müstahaptır.


    Kovanın hacmi hakkında belirtilmiş bir ölçü yoktur. Canlının, içinde Öldüğü kuyunun suyu hangi kova ile çekiliyorsa, o kuyu hak­kında muteber olan kova odur. Kimisi de : -Enaz bir sar su alan kovadan daha küçüğü kâfi gelmez- demiş­tir. Eğer yirmi kovanın aldığı miktarda, bir kova ile bir defada su çekilirse caizdir. Çünkü bu şekilde de gaye yerine gelmiş olur. (Eğer kuyuda bir keçi veya koyun, ya da köpek veya insan ölür­se, kuyudaki suyun hepisini atmak lâzımdır.) Çünkü rivayete gö­re Zemzem kuyusunda bir zenci Ölmüş dfi, Abdullah İbn-i Ömer ile Abdullah İbn-ı Zübeyir (Radiyallahü anhümâ) :-Kuyudaki suyun hepisini atmak gerekir- diye fetva vermişler­dir. ([28])


    (Eğer kuyuda ölen canlı, şişmiş veya çürüyüp dağılmış ise -ölen canlı ister büyük ister küçük olsun- yine de suyun hepisini atmak lâzımdır.) Çünkü bu durumda canlının vücudundaki rutubet her ta­rafa dağılmış olur.


    (Eğer su alttan kaynadığı için kuyu kurutulamıyorsa, ölen hay­van çıkarılıp atılırken kuyuda ne kadar su varsa, hiç değilse o ka­dar su kuyudan çekmek gerekir.) ölen hayvan atıldığı zaman ku­yuda ne kadar su bulunduğunu bilmenin yolu şöyledir : Hayvan atıldıktan sonra kuyudaki suyun hacmi ölçülür ve ku­yuya yakın bir yerde aynı ölçüde bir çukur kazılarak kuyunun suyu o çukura aktarılır. Çukur dolunca, sözü geçen miktarda kuyu­dan su çekilmiş olduğu anlaşılır. Yahut bir sırık suyun dibine bı­rakılır da battığı miktar ölçülür. Ondan sonra meselâ on kova su çekilir ve sırık tekrar bırakılıp suyun kaç santim indiği ölçülür. Su­yun kaç santim indiği anlaşılınca, her o kadar santim için on kova çekilir ve bu ameliyeye, sırığın suya birinci kez bırakılmasında ba­tan miktar tamam oluncaya dek devam edilir. Bu iki yol (Allah rahmet eylesin) İmam Ebü Yûsuf´ undur. İmam M u -h a m m e d ise (Allah rahmet eylesin) «İki ilâ üç yüz kova arasında kuyudan su çekilir- diye söylemiş­tir, îmam Muhammed herhalde, oturduğu ülke halkının hep böyle yaptığına bakarak bunu söylemiştir. el-Cami-us Sağiyr´de, İmam Ebû Hanife´ nin de Böyle bir durumda, kuyudan su çekilebildiği kadar çekilir ve ancak ne zaman ki, alttan kaynayan su kuyuyu kurutmaya imkân vermezse vaz geçilir» diye söylediği kaydedilmiştir. Kimisi de : -Bu hususta bilgi ve tecrübe sahibi iki kişinin, sözü ile amel edi­lir- demiştir, ki Fıkh´a en uygun olanı budur. (Eğer kuyuda, ölmüş bir fare veya benzeri görülüp de, ne za­man düştüğü bilinmezse, eğer farede henüz bir çürüme veya şişme yoksa, o kuyu suyundan abdest alanların, yirmi dört saatlik namaz­larım bir daha kılmaları ve o kuyu suyunun değdiği bütün şeyleri yıkamaları gerekir. Eğer fare şişmiş veyahut çürümeye yüztutmuş ise, o zaman üç günlük namazın iadesi lâzım gelir. Bu, İmam Ebû Ha­nife ´nüı görüşüdür. Diğer iki imam ise : -Ölen canlının kuyuya ne zaman düştüğü, kesin olarak bilinmedikçe hiç bir şey lâzımgelmez-demişlerdir.) Çünkü kesin bilgi şüphe ile zail olmaz. Kişi bu durum­da nihayet, üstündeki elbisede bir necaset görüp de, elbisesinin bu necasete ne zaman bulaştığım bilemiyen kimse gibidir. Bu kimse, herhangi bir namazım nasıl bir daha kılmak zorunda değil ise, öbü­rü de Öyledir. İmam Ebû Hanife (Allah rahmet eylesin) meseleyi şu şekilde müta´âa etmiştir:


    Burada Ölümün açık bir nedeni vardır ki o da hayvanın suda boğulmasıdır. Şu halde hayvan daha önce değil, suya düştükten son­ra ölmüştür. Hayvanın şişmiş veya çürümüş olması da uzun zaman önce ölmüş olduğunu gösterir. Uzun zaman da üç gün üç gece üe takdir olunabilir. Çünkü bundan daha kısası uzun zaman´ sayılmaz. Hayvanın şişmemiş veya çürümemiş olması da yeni ölmüş olduğu­nu gösterir. Bunun için biz ona da bir gün bir gece koyuyoruz. Zira bundan daha azı saatlardır, ki zaptı mümkün değildir. Elbisesin­de necaset gören kimsenin meselesine gelince : M u a 1 1 â ´ nm de­diğine bakılırsa onda da ihtilâf vardır. Kimisi:


    •Eğer gördüğü necaset kuru ise üç gün üç gecelik, yaş ise bu­gün bir gecelik namazlarını bir daha kılması gerekir» demiştir. Şa­yet biz bu kimseye i Bir şey lâzım gelmez, de desek iki mesele ara­sında fark vardır. Çünkü kişi, sırtındaki elbisesini devamlı görmek­tedir. Kuyu ise, ancak ondan su çekildiği zaman görülür. Bunun için kuyu, elbiseye kıyas edilemez.[29]




    Artıklarla Diğer Bazı Şeylerin Hükmü Hakkında Bir Fasıl



    (Her canlı artığının hükmü ne ise, teri de aynı hükmü taşır.) Çünkü ikisi de aynı canlının etinden oluşmaktadır. (İnsan ile, eti yiyilen canlıların artığı necis değildir.) Zira artığa karışan şey yalı­nız salyadır. Salya ise, temiz etten doğduğu zaman temizdir. İnsan kelimesine gayrimüslim, aybaşı halindeki kadın ve cünüp olan kim­se de dahil olup bunların artığı necis değildir. (Köpeğin artığı ne-cistir.) Köpek ağzını bir kaba sokarsa o kabı üç kez yıkamak gere­kir. Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) «Köpeğin ağız sokmasından kap üç defa yıkanır- ([30]) buyurmuştur. Aslında köpek, kabın içindeki suyu içerken dilini kaba değil, suya değdirir. Bununla beraber, su­yun yeri olan kap necis olunca, suyun necis olması evleviyetle lâ­zım gelir. Köpek ağzının necis olduğunu ve köpeğin, ağzını soktu­ğu herhangi bir kabı üç kez yıkamak lâzım geldiğini açıkça bildiren bu hadis, yedi kez yıkamayı şart koşan İmam-ı Şafii´ nin görüşüne karşıdır. Kaldı ki köpeğin, üstüne işediği herhangi bir şey üç kez yıkamakla temiz olurken, necislikte sidikten aşağı olan artı­ğının değdiği herhangi bir şeyin üç kez yıkamakla temiz olması ev­leviyetle lâzım gelir. Yedi kez yıkamayı şart koşan hadis de ([31])


    Islâmiyetin yeni ortaya çıktığı zamana mahmuldür. (Domuzun da artığı necistir.) Zira domuz -yukarıda geçtiği üzere- necis-ül ayın­dır. (Canavarların da artığı necistir.) İmam-ı Şafiî (Allah rahmet eylesin) :


    Köpek ile domuz dışında, hiç bir canavarın artığı necis değil­dir» demiştir. (Kedinin artığı necis değil, mekruhtur.) İmam Ebû Yûsuf tan. mekruh bile olmadığı rivayet olunmuştur. Çünkü Pey­gamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) su kaplarını kedile­rin önüne koyar, onlar da içer ve Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) ondan sonra o su ile abdest alırdı. ([32]) imam Hanife ile imam Muhammed1 in dayanağı ise; «Kedi canavardır» ([33]) hadisidir. Zira bu hadis ile «Ke­di biçim ve huy bakımından canavardır» demek istenmemiş, cana­varlar hükmünde olduğu bildirilmiştir. Ancak kedi kap kaçak ara­sında dolaşan bir hayvan olduğu için, necaset hükmünden düşerek mekruh kalmıştır.


    İmam Ebû Yûsuf un dayandığı hadis İse, canavarla­rın haram kılınmasından önceki zamana mahmuldür. Kedi artığının mekruh olması, kimisi: •Etinin haram olduğu içindir» demiştir ki bu, harama yakın bir mekruh olduğuna, kimisi de: •Pis şeyleri yediği içindir- demiştir ki bu da, tenzihen mekruh olduğuna işarettir. Eğer kedi, fare yedikten hemen sonra ağzını ka­ba koyarsa, içtiği su necis olur, eğer bir miktar geçtikten sonra ko­yarsa, suyun necis olduğuna hükmedilmez. Çünkü kedi, ağzını sal­yası ile yıkamış olur. Bu da İmam Ebû Hanife ile îmam Ebü Yûsuf´a göre böyledir. Çünkü imam Muham­med, necasetin sudan başka herhangi bir şeyle yıkanamadığı görüşündedir. İmam Ebû Yûsuf´a göre de her ne kadar, necis olan bir şeyin temizlenebilmesi için suyun yukarıdan dökülme­si şart ise de, zarurete binaen bu şart burada sakıttır.


    (Gezip dolaşan tavuğun artığı mekruhtur.) Çünkü böyle ta­vuk devamlı necaset içinde olup necis şeyleri yer. Eğer tavuk, ga­gası ayaklarının altına ulaşamayacak bir biçimde bağlı olursa necasete bulaşmadığı için artığı mekruh değildir. (Yırtıcı kuşların da) leş yedikleri için (artığı mekruhtur.) İmam Ebü Yû­suf:


    -Eğer yırtıcı kuş bir yerde bağlı olur ve gagası üzerinde neca­set bulunmadığı kesin olarak bilinirse artığı mekruh değildir- de­miştir.


    Hanefi fukahası İmam Ebû Yûsuf tan gelen bu rivayeti istihsan etmişlerdir. (Yılan ve fare gibi evlerde barınan canlıların da) artığı (mekruhtur.) Zira etlerinin haram olması ar­tıklarının necis olmasını gerektiriyorsa da, onlar da kedi gibi,kap kaçak arasında dolaştıkları için necaset hükmü sakıt olup kerahet kalır. (Eşek ile katırın artığı şüphelidir.) Kimisi: •Şüphe temiz olmasındadır. Çünkü eğer temiz olduğu kesin ola­rak bilinse -içine giren salyanın herhangi bir vasfını değiştirme­miş olmak şartı ile- temizleyici olması da lâzım gelir-. kimisi de :


    «Şüphe temizleyici olmasındadır. Zira onunla abdest alıp başını mesheden kimsenin, ikinci kez temiz bir su ile abdest aldığında ba­şını yıkaması gerekmez. Halbuki eğer şüphe temizliğinde olsaydı, ikinci kez temiz bir su ile abdest aldığında başını yıkaması lâzım ge­lirdi. Kaldı ki, hem sütleri temizdir ve hem de terlerine bulaşan el­bise ile namaz kılınabilir. O halde temiz olması değil, temizleyici ol­ması şüphelidir» demiştir, ki en sıhhatli olan görüş budur.


    İmam Muhammed1 den sarahaten, temiz olduğunu söylediği rivayet olunmuştur. Eşeğin artığını şüpheli kılan sebep, ya eşeğin hükmünü bildiren deliller arasında bulunan taarruzdur, ya da eşeğin hükmü hakkında Ashab-i kiram arasındaki görüş ayrılı­ğıdır. Katır da eşeğin soyundan olduğu için onun hükmündedir.


    (Şayet eşek veya katırın artığından başka bir su bulunmazsa, onunla abdest ahnır ve ayrıca teyemmüm de edilir. Abdest ile te­yemmümden hangisi önce yapılırsa olur.) İmam Züfer´ den : •önce abdest almak gerekir. Çünkü mutlak su bulunduğu za­man teyemmüm edilemez. Bu da kullanılması gerekli bir su oldu­ğu için mutlak su hükmündedir» demiştir. Biz diyoruz ki: Abdestsizlik, bu su ile abdest almak ve teyemmüm etmekten bi­risiyle kalkar. Bu ise, birinin diğerinden önce veya sonra olmasını değil, hangisi önce veya sonra olursa olsun, ikisini de yapmayı ge­rektirir. (İmam Muhammed ile İmam Ebû Yûsuf´a göre atın artığı temizdir.) Zira at, eti yiyilen hayvanlardandır. Sahih olan rivayete göre İmam Ebû Hanife de buna kaildir. Çünkü atın eti­ni yemek her ne kadar mekruh ise de, tiksindirici olmasından de­ğil, şerefli bir hayvan olmasındandır.


    (Eğer nebizden başka bir şey bulunmazsa, İmam Ebû Hanife: Teyemmüm edilmez, nebiz ile abdest alınır» demiştir.) Zira -Cin­ler gecesi hadisinde geçtiği üzere- Peygamber Efendimiz (Sallallâ-hü Aleyhi ve Selîem) o gece su bulamayınca nebiz ile abdest almış­tır. ([34]) İmam Ebû Yûsuf ise:


    -Nebiz ile abdest alınmaz, teyemmüm edilir- demiştir, imam Ebû Hanife´ den gelen rivayetlerden biri de bu yoldadır. îmam-ı Şafii de teyemmüm âyetine dayanarak buna kail olmuştur. Çünkü İmam-ı Şafii´ye göre ya âyet daha güç­lü bir dayanaktır, ya da -âyetin iniş tarihi cinler gecesinden son­ra olduğu için- Cinler gecesi hadisi âyet ile mensuhtur. Zira cin­ler gecesi olayı M e k k e ´ de olmuş, âyet ise M e d i n e ´ de in­miştir. İmam Muhammed:-Hem nebiz ile abdest alınır ve hem de teyemmüm edilir. Çün­kü hadis hakkında hem dedikodu vardır ve hem de âyet, cinler ge­cesinden sonra mı önce mi nâziî olduğu kesin olarak bilinemez. Bu­nun için ihtiyatan ikisini de yapmalıyız- demiştir.


    Ben diyorum ki: Cinler gecesi olayı yalnız bir geceye mahsus olmayıp defalarca vâki olduğu için, hadisin âyet ile mensuh oldu­ğu dâvası doğru olamaz. Aynca, hadisin meşhur olup Ashab-ı ki­ram tarafından onunla amel edilmesi ona âyetten daha fazla güç ka­zandırmıştır.


    Nebiz ile gusletmeye gelince : Kimisi, guslü de abdeste kıyas ederek : -Caizdir-, kimisi de guslün abdestten ağır ve önemli oldu­ğunu ileri sürerek : -Caiz değildir» demiştir. Hakkında ihtilaf edilen nebîz de, tatlı, ince ve üzerinde aktığı şeye yapışmayıp su gibi akan nebizdir. Keskinleşip kahnlaşan ne­bîz ise, hem haram olduğunda ve hem de onunla abdest alınama­dığında ihtilâf yoktur. Şayet ateşte yalnız rengi değişmiş olup in­celik ve tatlılığını koruyorsa -keskinleşmiş olsa bile- onunla ab­dest almanın cevazında İhtilâf edilmiştir, imam Ebû Hanif e, haram, olmadığını söyliyerek: «Onunla abdest alınabilir-, îmam Muhammed ise, haram olduğuna kail olduğu için: «Alınamaz- demiştir[35].






    --------------------------------------------------------------------------------


    [1] Müslim (Taharet) 56, Ebû Dâvud (Taharet) 29, Tirmizl (Edeb) 14, Ne-sal (Zinet) 1, Îbn-İ Mâce (Taharet) 8. İmam Ahmed´in Müsned´İ 6/137


    [2] Mâide sûresi, ayet 6


    [3] Bu lâfızla gariptir. Beyhakl İle Darekutni bunu Ebû Hüreyre (R.A.)´dan : Cünüp kimse İçin ağız ve boruna öç kez su vermek farzdır» şeklinde rivayet et­mişlerdir.Nasb-ürraye C. 1, S. 78 El-Hidâye — C.: 1-F.: 3


    [4] Müslim (Hayız) 35. Ebü Dâvud (Taharet) 99, 130, Nesai (Hacc) 43


    [5] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/33-34.


    [6] Müslim (Hayız) 81, Ebü Dâvud (Taharet) 83, Tirmizi (Taharet) 81, Ne­sai (Taharet) 131, tbn-i Mâce (Taharet) 110, Darım] (Abdest) 74, İmam Ahmed´in Müsnedl 3/20


    [7] İmam Muhammed Abdullah b. Vehb´in Müsned´i.


    Nasb-ü-raye C. 1, S. M


    [8] Bakara sûresi, âyet 222


    [9] Buharl (Cuma) 2, 3, 5, 6; Müslim (Müsafirin) 26, Ebû Dâvud (Ta­haret) 127


    [10] imam Ahmed ile îbn-i Huzeyme, Semûre (RA.)´dan gelen bu hadisi ayrıca Ebû Dâvud. Taharet, Tirmîzl ile Nesal de Namaz bahsinde kaydetmişler­dir


    [11] Buna göre Cuma nam&zına gitmek zorunda olmayan kimseler için de Cuma guslü müstehaptır.


    [12] İmam Ahmed´in Müsned´i Cilt 4, Sahife 342


    [13] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/34-37.


    [14] Furkan, 48


    [15] Ebû Dâvud üe Tirmizl, Ebü HÜreyre (RA.)´dan; Bu hadisi başKa bir iradeyle ibn-i Mâce de Taharet bahsinde sahile 40´ta kaydetmiştir


    [16] Dört Sünen sahipleri, Ebû Hüreyre´den; Ebû Dâvud sahife 13 TInnM «İt 1, sahife 11, Nesal cilt 1, sahife 63, îbn-i Mace sahife 32


    [17] Ebû Dâvud (Taharet) 33, Tirmizi (Taharet) 50, Nesal (Taharet) 43, tbn-i Mâce (Taharet) 75, Dârİrol (Abdest) 55, İmam Ahmed´in Müned´i 2/22


    [18] Müslim (Taharet) 64, Tirmizi (Taharet) 51, Nesaî (Taharet) 30, 139. (Ou-sül) i, tb&-i Mâce (Taharet) 2Ş, İmam Ahmed´In Müsned´i 2/288, 464


    [19] Fıkh-ı Şafii´de de, akar kanı bulunmayan canîının, içinde öidüğü sıvının ya necis olmadığı, ya da - şayet necis ise de - hakkında af bulunduğu görüşü hâkimdir.


    [20] Darekutni S. 4 Beyhakl C. 2, S. 253 Nasb-ürraye C. 1, S. 115


    [21] lmaam-ı Şafii´nin en aahir ve müftabih olan görüşü budur. îraam-ı Şa­fii´nin bir .Üçüncü görüşü daha vardır. Onda. da îmam Muhammedle beraberdir.


    [22] Tirmizl ile Müslim, tbn-i Abbas (R.A.)´dan gelen bu hadisi aynca Ne-sat de cilt 2. sahife 19; Tahavİ sahife 271 ve îbn-t Carud da Sahİfe 396´da kay­detmişlerdir.


    [23] İmam Mâlik, Abdullah b. Ukeym el-Leysi (R-A.)´dan. Bu hadisi ayn-ca Ebû Dâvud cilt 2 sahife 216, Nesai cilt 2 sahlfe 181, îbn-i Mâce sahlfe 266, Tir-mizi cilt I sahlfe 206´da kaydetmişlerdir


    [24] Fıkh´ Şafii´de de en zahir olan kavle göre insan Ölüsü necis değildir. İnsan Ölüsünün necis olmadığına da, insan oğlunun şerefli bir varlık olarak ya­ratılmış olduğunu ifâde buyuran âyet-i Kerime delil gösterilmektedir.


    Mütercim Ahmed Meylani


    [25] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/37-45.


    [26] Hakim. Ebû Hüreyre


    [27] Ebû Saîd-i Hudrl´nin bu sözünün nerede geçtiği bulunamadı.


    [28] BuharI cilt 1. Sahife 203, Müslim cilt 2. Sahile 658, Tirmizİ cüt 1. Sa-hife 11.


    [29] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/45-49.


    [30] Darekutnl, Ebû Hüreyre (R.A.)´dan


    [31] Derler ki: Câhiliyet devrinde köpekler ksp kaçak arasında dolaşır ve kimse onların artığını kullanmaktan sakınmazdı. Bunun içirt önce, ağızlarının değ­diği şeyin yedi kez yıkanması emrolunmustur.


    [32] Darekutnl Hz. (Aişe (R.A.)´den.


    [33] El-Mûstedrek, İmam Ahmed´in mûsnedi cilt 2. Sahlfe 227., Darekutnl sahlfe 23. Cilt 1 sahile 183, Tehavl cilt 3, Sahiîe 272.


    [34] Ebû Davud (tabur) S. 13, Tirmizl (tahur) S. 13, tbn-İ Mace (tahur) S. 31 Nasb-ürraye C. 1 S. 137


    [35] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/49-53.


    http://www.haznevi.net/icerikoku.aspx?KID=7409&BID=89

  4. #4
    Yasaklı Üye Ene-Zerre - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2007
    Bulunduğu yer
    Kainat Mescidi...
    Mesajlar
    2.452

    Standart

    Hanefi ya da Şafii misin kardeş?Ona göre göndereyim...

  5. #5
    Ehil Üye Ehl-i telvin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2006
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    2.269

    Standart

    Evet abi Allah razı olsun ben hanefiye göre göndermiştim...


    Şafiiyse siz de yardımcı olun inşaallah..

  6. #6
    Pürheves EyFiSu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2008
    Bulunduğu yer
    ankara
    Yaş
    34
    Mesajlar
    270

    Standart

    Alıntı umis46 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    paylaşım için saol...

    kardeş arkadaş bişeyi paylaşmamış ki..sadece soru sormuş.
    ...Ağlarım,Ağlatmam...Hissederim,söyleyemem...Dili yok kalbimin...Ah ondan ne kadar bizarım...(M.A.Ersoy)

  7. #7
    Yasaklı Üye Ene-Zerre - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2007
    Bulunduğu yer
    Kainat Mescidi...
    Mesajlar
    2.452

    Standart

    ŞAFİİLERDE GUSÜL (BOY ABDESTİ)

    Boy abdesti dediğimiz guslün dinî ıstılahtaki tanımı, "niyet ederek suyu bedenin tamamı üzerinden akıtmaktır. 1

    A) Guslü Gerektiren Haller

    1. Penisin başı veya kesik penisin geride kalan kısmından baş kadarının vagina ya da makada girdirilmesi halinde bunu yapanlar ergen de olsalar küçük de olsalar, ikisinin de gusletmesi gerekir. Nitekim bu hususta Hz. Âişe validemiz şöyle demiştir: "iki sünnet yeri birbirinin içine girdiğinde gusül yapmak farz olur. Ben ve Resûlullah böyle yaptık.2

    2. Meninin (döl suyunun) akması. Bu durumda gusletmek gerektiğini sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şu veciz ifadeleriyle bildirmişlerdir: "Döl suyunun akmasından dolayı su (yani gusletmek) gerekir. 3

    Uyku veya uyanıklık halinde, lezzet hissi versin vermesin akan meni guslü gerektirir. Uyku halinde meni akması olayına ihtilâm denir, ihtilâm olduktan sonra uyanan kişi, üzerindeki ıslaklığın meni mi yoksa mezi mi olduğu hususunda şüpheye düşerse gusül yapması zorunlu olmaz. Dilerse menidir deyip gusleder, dilerse mezidir deyip temizler ve abdest alır.

    Hanefi mezhebine göre ise bu durumda şüpheye düşen kişinin gusletmesi gerekir.

    3. Hayız veya nifas kanı gören kadın, kanamanın kesilmesini müteakip gusletmelidir. Kanamasız gerçekleşen doğum da nifas hükmündedir. Yani bu durumdaki bir kadının, doğum gerçekleştikten sonra gusletmesi gerekir. Bununla ilgili olarak Hz. Peygamber, Fâtıma bint Ebû Hubeyş'e şöyle demiştir: "Hayız kanı geldiğinde namazı bırak. Kanama sona erdiğinde guslet ve namaz kıl. 4

    4. Müslüman kişinin ölümü. Ölen bir müslümanı yıkamadan mezara gömmek caiz değildir. Ancak şehidler bu hükmün dışında olup onları yıkamak gerekmez. Hz. Peygamber, bineğinden düşüp ölen bir sahâbîyi yıkamalarını ashabına şöyle emretmiştir: "Onu su ve sedir otu ile yıkayın; iki parça bezle de kefenleyin.5

    5. Kâfirin cünüp iken müslüman olması. Ama cünüp değilken islâmiyet'i kabul ederse yıkanması farz değil, sadece mendup olur.

    B) Guslün Farzları

    Guslün farzları üçtür. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

    1. Niyet etmek. Vücudun ilk yıkanılması gereken yerini yıkamaya başlarken, "Guslün farzını edaya niyet ettim" veya, "Cünüplüğü gidermeye niyet ettim" ya da, "Namazın farzını mubah kılmaya niyet ettim" diyerek niyet edilir. Sadece yıkanmaya, temiz lenmeye niyet etmek yeterli olmaz.

    2. Bedenin tamamını suyla kaplamak. Bedenin çok az bir kısmı bile kuru kalırsa gusül geçerli oimaz. Hamur, mum ve oje gibi suyun bedene ulaşmasına engel olan şeylerin temizlenmesi gerekir.

    Erkekte olsun kadında olsun içine suyun sızmadığı sık saç örgülerinin gusül yaparken çözülmesi farzdır. Ama kendi doğası gereği giriftleşen saçların arasına su nüfuz etmiyorsa bu durumda kişi muaf sayılır. Su ne kadar saçların arasına girebiliyorsa o kadarıyla yetinilir.

    Göbek çukuru ve yaraların geride bıraktığı çukurumsu yerlere suyu ulaştırmak zorunlu değildir. Ama yerinden çıkarmadıkça altına su geçmeyen dar yüzüğün yerinden çıkarılması gerekir.

    Kulaktaki küpeyi de oynatmak gerekir. Kulakta delik var ama küpe yoksa, suyu bu deliğe ulaştırmak icap eder.

    Sünnetsiz kişinin, suyu penis kılıfının altına ulaştırması gerekir. Sünnet olmadan kılıfın altına su ulaşmıyorsa, sünnet olmak vacip olur.

    Göz çukurlarını yıkamak, ağza ve buruna su almak farz değildir.
    Hanefî mezhebine göre ise gusül yaparken ağza ve buruna su almak farzdır.

    3. Bedendeki necasetin giderilmesi. Guslün farzlarından biri de, bedende -eğer varsa- necasetin, yani pisliklerin temizlenmesidir.

    C) Guslün Sünnetleri

    1. Gusle niyet ederken besmele çekmek.
    2. Elleri bileklere kadar yıkamak.
    3. Gusül esnasında namaz abdesti gibi abdest almak. Ağza ve buruna su almak.
    4. Her yıkayışta bedenin el ile ulaşılabilen yerlerini ovmak.
    5. Bir organın üzerindeki su kurumadan diğerini yıkamaya geçmek.
    6. Önce başı yıkamak.
    7. Yıkanmaya vücudun sağ tarafından başlamak.
    8. Suyun deriye ulaşmasına engel olmayan şeyleri gidermek. Engel olan şeyleri gidermek ise farzdır.
    9. Kimsenin görmediği kapalı bir mekânda olsa bile gusül yapan kişinin avret yerlerini örtmesi.
    10. Yıkanan her yeri üç defa yıkamak.
    11. Saçları ve parmak aralarını hilâllemek.
    12. Gusülden önce koltuk altı ve kasık kılları ile tırnakları kesmemek.
    13. Gusülden önce abdest dualarını okumamak.
    14. Mazeret olmadıkça yıkanmak için başkasından yardım istememek.
    15. Gusül suyu sıçramışının bedene isabet etmeyeceği bir yerde bulunmak.
    16. Gusül yaparken kıble tarafına yönelmemek.
    17. Organlar üzerinde kalan su damlacıklarını silkelememek.
    18. Gerek görülmedikçe gusül esnasında konuşmamak.
    19. İhramlı veya oruçlu olmayan kadınlarla, kocasının ölümü nedeniyle süs ve ziynetten menolunmayan kadının, gusül esnasında bulabilirse, üzerine misk veya ıtır sürülmüş bir pamuk parçasını tenasül organının ağzına tıkması.
    20. Alt kısımlardan önce üst kısımları yıkamak. Ancak erkekler abdest almadan önce penislerini yıkamalıdırlar ki, abdestten sonra elleri penislerine değip de abdestleri bozulmasın.

    D) Nafile Gusül

    Farz olan gusüller dışındaki bütün gusüllere sünnet veya nafile gusül denir ki, bunları şöyle sıralayabiliriz:

    1. Cuma guslü. Cuma namazına gidecek olan kişilerin cuma günü gus¬letmeleri sünnettir. Bunun vakti, fecr-i sâdıktan (imsaktan) itibaren başlayıp cuma namazına kadar devam eder.
    2. Ölüyü yıkayanın gusletmesi. Ölüyü yıkayan kişinin, yıkama işi bittikten sonra kendisinin de gusletmesi sünnettir.
    3. Ramazan ve kurban bayramlarında gusletmek.
    4. Cünüp değilken islâm'a giren bir gayri müslimin gusletmesi.
    5. Yağmur duası, ay ve güneş tutulmaları için namaz kılmadan önce gus¬letmek.
    6. Cinnet getiren veya bayılan kişinin ayıldıktan sonra gusletmesi.
    7. Arafat vakfesi için gusletmek. Bu guslün vakti, arefe günü fecr-i sâdı-kın doğuşundan itibaren başlayıp gün batımına kadar devam eder.
    8. Müzdelife vakfesi için gusletmek. Eğer Arafat vakfesi için gusledilmiş-se, o gusül burası için de yeterli olur.
    9. Meş'ar-i Harâm'daki vakfe için gusletmek.
    10. Cemreleri taşlamak için gusletmek.
    11. Mekke-i Mükerreme'ye girmek için gusletmek.
    12. Medine-i Münevvere'ye girmek için gusletmek.
    13. Ter veya kirden ötürü vücut kokusunun değişmesi halinde gusletmek.
    14. İtikâfa girerken gusletmek.
    15. Ramazan gecelerinde gusletmek.
    16. Hacamat vurdurduktan sonra gusletmek.
    17. Hac veya umre ihramına girerken gusletmek.
    18. Kâbe-i Muazzama'yı tavaf için gusletmek.

    1 Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 1/212.
    2 Tecrid-i Sarih Tercemesi, 1/203; Buhârî, Gusül, 28; Müslim, Hayız, 87.
    3 Buhârî, Vudû', 34; Müslim, Hayız, 81-83.
    4 Buhârî, Hayız, 19.
    5 Ebû Davud, Cenâiz, 84.

    Büyük Şafii İlmihali Mehmet Keskin

  8. #8
    Yasaklı Üye Ene-Zerre - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2007
    Bulunduğu yer
    Kainat Mescidi...
    Mesajlar
    2.452

    Standart

    Hanefide Gusül(Daha Kısa)


    Gusül AbdestiGusül (Boy Abdesti)

    Gasl, yıkamak demektir. Gusül ve iğtisal da, yıkanma anlamını taşır. Din deyiminde gusül: Bütün bedenin yıkanmasıdır, boy abdesti alınmasıdır. Buna taharet-i kübra (büyük temizlik) denir. Böyle bir temizliği gerektiren hal cünüplüktür. Ayrıca kadınların hayız ve nifas kanlarının sona ermesidir. Cünüplük hali ise, aşağıda açıklanacağı üzere, şehvetle meninin atılmasından ve cinsel ilişkiden meydana gelir.
    Guslü Gerektiren Haller:
    a. Cünüplük: Cinsî münasebet, ihtilam ve ne şekilde olursa olsun meninin vücut dışına çıkması boy abdestini gerektirir. b. Hayız ve Nifas (Lohusalık): Hayız ve nifas hali sona erince gusül farz olur.
    Şehvetle yerinden ayrılan ve şehvetle dışarıya atılan bir meniden dolayı gusletmek gerekir. Şehvetle yerinden aynlıp, şehvet kesildikten sonra dışarıya atılan meniden dolayı da, İmamı Azam ile İmam Muhammed'e göre, gusletmek gerekir. Fakat İmam Ebu Yusuf'a göre gusül gerekmez.
    Rüyada şehvetle ayrılan bir meninin, şehvet kesildikten sonra dışarıya akıtılmasını sağlamak için tenasül organını tutmak ve sonra dışarıya akıtmakta, misafir ve soğukta bulunanlar için İmam Ebu Yusuf görüşünü seçmekte kolaylık vardır. Bu yönden bu görüşün tercih edilmesini uygun görenler vardır. Bakmak ve dokunmak suretiyle şehvetle gelen meniden dolayı da gusletmek gerekir.

    Cinsel ilişki halinde sünnet yerinin veya o kadar bir kısmın duhulü ile, buluğ çağına ermiş erkek ve kadının gusletmeleri gerekir. Meninin gelip gelmemesine bakılmaz. Bunlardan yalnız biri buluğ çağına ermiş ise sadece ona gusül gerekir, diğerine gerekmez. Ancak buluğ çağına yaklaşmış bir devrede ise, yıkanmadan namaz kılmasına izin verilmez. Namaza devam için taharette tedbirli olmak lazımdır. Bu ve buna benzer hangi haller olursa olsun ihtiyat olan yol gusletmek suretiyle şüpheli hallerden sakınmaktır. Uykudan uyanan kimse, yatağında, çamaşırında veya bedeninde bir yaşlık görünce bakılır: Eğer rüyada cinsel ilişkide bulunduğunu hatırlıyorsa, gusletmesi gerekir. Yaşlığın meni olup olmamasında şüpheye düşmesi bir önem taşımaz. Ancak ihtilam olduğunu hatırlamadığı takdirde, yaşlığın mahiyetinin ne olduğu üzerinde durulmaz ve gusül gerekmez. Çünkü akıntının şehvetle geldiği bilinmemektedir. Bu mesele İmam Ebû Yusuf'a göredir, İmamı Azam ile İmam Muhammed'e göre, gelen akıntının mezi olduğunu anlıyorsa, gusl etmesi gerekmez. Fakat meni olduğunu biliyor veya şübheye kapılıyorsa, gusletmesi gerekir. İhtiyata uygun olan da budur. Onun için fetva buna göredir.

    Yatağından uyanıp kalkan kimse, ihtilam olduğunu hatırladığı halde, tenasül organında bir yaşlık görse gusletmesi gerekir. Ayakta veya oturduğu yerde uyuyan kimse, uyanıp da bu organında bir yaşlık görse, bakılır: Eğer bu yaşlığın meni olduğuna kanaati varsa veya uyumadan önce bu organı hareketsiz bir halde idi ise, gusletmesi gerekir. Fakat böyle bir kanaati yoksa ve tenasül organı da önceden uyanık durumda idi ise, gusletmesi gerekmez. Bulunan yaşlığın mezi olduğuna hükmedilir. Çünkü organın uyanık olması, mezinin çıkmasına sebeb olur. Sarhoş veya bayılmış olan bir kimse uykusundan uyanıp da, kendisinde meni bulacak olsa, gusletmesi gerekir. Mezi bulacak olsa yıkanması gerekmez.
    İdrarını yaparken, tenasül organı uyanık olduğu halde meni gelse, yıkanması gerekir. Organ uyanık olmayınca; gusletmek gerekmez, çünkü uyanıklık şehvetin bulunmasına delildir.
    Bir erkek veya bir kadın rüyada ihtilam olsa da, meni dışarıya çıkmış olmasa, yıkanmak gerekmez. İmam Muhammed'e göre, böyle bir kadının ihtiyat olarak yıkanması gerekir. Çünkü kadından çıkacak bir sıvının yine ona dönmesi ihtimali vardır.
    İhtilam olan veya cinsel ilişkide bulunan bir kimse, idrarını yapmadan veya çokça yürümeden veya yatıp uyumadan yıkansa da, sonra kendisinden meninin arta kalan kısmı çıkacak olsa, ikinci kez yıkanması gerekir. Fakat idrarını yaptıktan veya epeyce yürüdükten veya uyuduktan sonra şehvetsiz olarak gelecek meni guslü gerektirmez. Çünkü bu durumda o meni, yerinden, şehvet olmaksızın ayrılmış bulunur. Yine bir kadından, yıkandıktan sonra, kocasının menisi çıkacak olsa, tekrar gusletmesi gerekmez.
    Bir yatakta yatıp uyuyan iki kimse, uyandıkları zaman ihtilam olduklarını hatırlamayarak yatakta meni gibi bir yaşlık görseler veya kurumuş meni görüp de o yatakta kendilerinden önce başka bir kimse yatmış olsa bu durumda meninin kime ait olduğu bilinmese, her ikisinin de ihtiyaten yıkanması gerekir.
    Şehvet olmayıp da döğülmeden, ağır bir yük kaldırmadan ve yüksek bir yerden düşmeden dolayı meni gelmesiyle gusül gerekmez.
    (İmam Şafî'ye göre bu hallerde de gusül gerekir.)
    Yerinden şehvetle ayrılan bir meni, bedenin dışına veya dış hükmünde olan yere çıkmadıkça gusül gerekmez.
    Bakire bir kızın bekaretini yok etmemek sureti ile yapılan bir ilişkide meni gelmeyince gusül gerekmez; çünkü bekaret, sünnet yerine kadar duhule engel olmuş demektir.
    Cünüplük, hayız veya nefselik (loğusalık) halinde iken, gayrimüslim bir kadın veya gayrimüslim bir erkek ihtida etse, gusletmesi farz olur. Hayız veya nefseliği son bulmuş olsa da, yıkanmamış bulunsa, yine gusül gerekir. Fakat yıkanmış bulunan veya henüz cünüplük, hayız ve nefselik haline düşmemiş olan erkek veya kadın gayrimüslim ihtida etse, yıkanması mendub olur.

    Gusül Nasıl Yapılır: Gusletmek isteyen bir kimse önce besmele okur ve : "Niyet ettim Allah rızası için gusletmeye" diye niyet eder. Elleri bileklere kadar yıkadıktan sonra edep yerlerini temizler. Bundan sonra sağ avucuyla ağzına üç kere su alır ve her defasında ağzını boğazına kadar gargara şeklinde çalkalar. Oruçlu ise boğazına su kaçmamasına dikkat eder. Sağ avucuyla burnuna, genzine kadar üç defa su çeker, her defasında sol eliyle burnunu temizler. Bundan sonra tıpkı namaz abdesti gibi abdest alır.

    Abdest aldıktan sonra önce başına, sonra sağ, daha sonra da sol omuza üçer defa su döker ve vücudunu yıkar. Suyu her döküşte elleriyle vücudunu iyice ovuşturur. İğne ucu kadar kuru yer kalmaksızın vücudun her tarafını güzelce yıkar. Gusülde bıyık, saç ve sakal diplerine suyun iyice işlemesi için ovuşturulur. Göbek boşluğu, küpe delikleri dikkat edilerek yıkanır. Böylece gusül abdesti almış oluruz.
    Guslün Farzları:
    1. Ağza su alıp boğaza kadar çalkalamak.
    2. Burna su çekip yıkamak.
    3. Bütün vücudu ıslanmayan yer kalmayacak şekilde yıkamak.
    Guslün sünnetleri:
    1. Gusle niyet etmek.
    2. Besmele ile başlamak.
    3. Bedenin bir tarafında pislik varsa onu önceden güzelce temizlemek.
    4. Avret yerini yıkamak
    5. Gusülden evvel abdest almak.
    6. Bedenine üç defa su dökmek ve suyu bedenin her tarafına ulaştırmak. 7. Su dökünmeye baştan başlamak, sonra sağ omzuna, sonra sol omzuna dökmek ilk defa döktüğü zaman bedeni ovmak ve suyu bedenin her tarafına ulaştırmak. 8. Ayağının olduğu yere su birikirse, abdest aldığı zaman ayak yıkamasını sonraya bırakmak.

    Kaynak: Büyük İslam İlmihâli, Ömer Nasuhi Bilmen

  9. #9
    MuM
    MuM isimli Üye şimdilik offline konumundadır
    Guest MuM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2006
    Mesajlar
    3.600

    Standart

    Alıntı EyFiSu Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    kardeş arkadaş bişeyi paylaşmamış ki..sadece soru sormuş.
    manayı muhalifiyle anlatmak istemiştir sanırım kardeşimiz.

    kimse yazı yazmamış, cevap yazamamış konuya. o da manayı muhalifiyle sağolun demiş...

    biraz sitem gibi yani.

    en azından ben öyle anlıyorum.

    yanlışsa düzeltin inşaallah

  10. #10
    Yasaklı Üye bizzatkendim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2008
    Bulunduğu yer
    Cehennem Mah.Günahkarlar Sok.Ceset Aprt.
    Mesajlar
    145

    Standart

    Alıntı MuM Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    manayı muhalifiyle anlatmak istemiştir sanırım kardeşimiz.

    kimse yazı yazmamış, cevap yazamamış konuya. o da manayı muhalifiyle sağolun demiş...

    biraz sitem gibi yani.

    en azından ben öyle anlıyorum.

    yanlışsa düzeltin inşaallah
    bence en mantıklı sen anlamışsın kardeş

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0