GÜSÜL ABDESİNİ ALMAYI TAM MANASIYLA AÇIKLARMISINIZ A DAN Z YE
GÜSÜL ABDESİNİ ALMAYI TAM MANASIYLA AÇIKLARMISINIZ A DAN Z YE
Hidaye Tercümesi / Gusül
Abdest Ve Gusülde Kullanilmasi Caiz Olan Ve Olmayan Sular
Kuyular Hakkında.
Artıklarla Diğer Bazı Şeylerin Hükmü Hakkında Bir Fasıl
GUSÜL BABI
(Gusülde ağız ve burnun içleri ile vücudun hepisîni yıkamak farzdır.) İmam-ı Şafiî´ye göre ağız ile burnun içini yıkamak sünnettirler. Çünkü Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); On şey fıtrat (yani sünneUtendir» ([1]) diye buyururken ağız ile burnun içini yıkamayı o on şeyden saymıştır. Bunun içindir ki bunlar abdestte de sünnet olmuşlardır. Biz ise; «Eğer cünüp iseniz temizlenin- ([2]) diye buyurulmuştur. Temizlenmek ise, suyun ulaşabildiği vücudun her yerini yıkamakla olur. Fakat abdest öyle değildir. Çünkü onda yüzün yıkanması emredilmiştir. Ağız ve burnun içleriyle yüzleşme olmadığı için bunlar yüzden sayılmazlar. Yukarıda geçen hadis de kişinin abdestsiz olduğu zamana mahmuldür. Zira Peygamber Efendimiz bir hadiste. «Bunlar cünüplükten yıkanmada farz, abdestte sünnettirler.» ([3]) buyurmuştur.
(Gusletmek istiyen kimsenin, önce ellerini, sonra avret yerlerini yıkaması, sonra -eğer vücudu üzerinde bir necaset varsa- o necaseti gidermesi, sonra -ayakları dışında- namaz için abdest alır gibi bir abdest alması sonra suyu başına ve vücudunun diğer yerlerine -üç defa- dökmesi, sonra durduğu yerden ayrılıp ayaklarını yıkaması sünnettir.) Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)´in eşi Hz. Meymûne (Radıyallâhü anhâ) Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)´in bu şekilde guslettiğini rivayet etmiştir. Kişinin yıkandığı yerden ayrılıp ondan sonra ayaklarını yıkamasının sebebi: Çünkü yıkandığı yerde biriken suyun içinde ayaklarını yıkamasının bir faydası yoktur. Şayet yıkandığı yer yüksek olduğu için orada su birikmiyorsa, o zaman ayaklarını yıkamayı sonraya bırakmaz. Üstüne su dökmeden önce vücudu üzerindeki necaseti gidermesinin sebebi de, necasetin suyun değmesiyle yu-muşayıp vücudun diğer yerlerine dağılmasını önlemektir.
(Kadının, guslederken saç örgülerini açması gerekmez.) Zira Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), eşi Ü m m ü Seleme (Radıyallâhü anhâ)´ya; «Suyun, saçının diplerine ulaşması sana yetmez mi?- ([4]) buyurmuştur. Sahih olan kavle göre kadına, saç örgülerinin içini ıslatması da gerekli değildir. Fakat sakalın içini ıslatmak -bir zorunluk bulunmadıkça- gerekir.[5]
Guslü Gerektiren Şeyler De Şunlardır.
1- İster erkek, ister kadın, ister uyanıkken, ister uykuda olsun, kişiden meninin atarak ve şehvetle çıkması.) İ m a m -ı Ş â-f i î´ ye göre meninin çıkması ne şekilde olursa olsun gusîü gerektirir. Zira Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);Su ancak sudan (yani gusül ancak meniden) lâzımgelir.- ([6]) buyurmuştur.
Biz diyoruz ki: Cenâb-ı Hak. cünüp olan kimseye yıkanmayı emir buyurmuştur. Cünüplüğün de sözlük anlamı meninin şehvetle çıkmasıdır. Nitekim Araplar »Falanca adam cünüp oldu- dedikleri zaman -Kadınla cinsel ilişkide bulundu- demek isterler. î m a m-ı Şafii´ nin dayandığı hadis de meninin şehvetle çıkması haline mahmuldür. Zira hadisteki ikinci «su- kelimesi amm olup mezi, ve-di ve şehvetle çıkan ve çıkmayan menilerin ikisine şâmil bulunduğundan, bu mânâda kalması mümkün değildir. O halde ondan murat, en has mânâsı olan şehvetle çıkan menidir.
Sonra, imam Ebû Hanife ile İmam Muham-m e d´ e göre muteber olan, meninin şehvetle yerinden aynlması- dır. İmam Ebû Yûsuf´a göre ise, şehvetle çıkması da şarttır. Zira gusül lâzımgeimek -hem şehvet ve hem de meninin çıkması olmak üzere- iki şarta bağlıdır. O halde bu iki şart bir arada olmayınca hüküm terettüp etmez. İmam Ebü Hanife ile İmam Muhammed ihtiyatlı davranarak ekseriyeti nazara almışlardır. Zira meni şehvetle yerinden ayrılınca ekseriyetle şehvetle çıkar da, şehvetle yerinden ayrılıp da, şehvetsiz olarak çıkması çok ender vâki olur. Bunun için ihtiyatın gereği, her iki durumda da gusül lâzım gelmesidir.
2 –(Erkek ile kadının tenasül uzuvlarının birbirine rastlaması.) Zira Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); «İki sünnet yeri birbirine rastlayıp kertik kaybolunca -meni insin inmesin- gusül lâzım gelir- ([7]) buyurmuştur. Ayrıca, iki tenasül uzvu birbirine rastlarken –ekseriyetle- meni çıktığı için olabilir ki çıkar da, kişi farkında olamaz. Bunun için, meni çıkmasa bile, guslü gerektirmede iki tenasül uzvunun birbirine rastlaması, meninin çıkması yerine kâim olmuştur. Erkek zekerinin bir başkasının makadına da girmesi guslü gerektirir. Çünkü bu da meninin çıkmasına kuvvetli bir sebeptir. Bu durumda yapana gusül lâzım geldiği gibi, ihtiyatan yapılana da lâzım gelir. Fakat hayvanlarla veya hut insanın iki avreti dışında kalan diğer yerleriyle cima eden kimseye -eğer menisi çıkmazsa- gusül lâzım gelmez. Çünkü bu hallerde meninin çıkmasına yolaçan sebep zaiftir.
3- (Kadının aybaşı hali.) Zira Cenâb-ı Hak (Azze ve Celle) :i «Kadınlara, temizlenmedikçe yaklaşmayınız» ([8]) buyurmuştur.
4-( Loğusalık.) Çünkü loğusalığın guslü gerektirdiğinde icma vardır. (Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Cuma, iki bayram ve Arefe günlerinde ve ayrıca ihrama girerken gusletmeyi sünnet kılmıştır.) K u d u r i´ nin sünnet dediği bu gusüllere kimisi müstahap demiştir, imam Muhammed de Cuma gus-!ü hakkında -İyidir- tabirini kullanmıştır, t m a m Mâlik de;«Cuma namazına gitmek istiyen kimse gusletsin ([9]) hadisine dayanarak Cuma guslünün vâcib olduğuna kail olmuştur. Biz ise; «Kim ki Cuma günü abdest alırsa, çok güzel bir şey yapmış olur ve kim ki guslederse, onun yaptığı, daha üstün sevaphdır- ([10]) hadisine dayanıyoruz. Zira bu hadis ile taarruz eder gibi görünen imam Mâlik´in hadisi ya nedbe mahmuldür, ya da mensuh-tur.
imam Ebû Yûsuf´a göre Cuma gusiünün sünnet olması Cuma namazı içindir ve sahih olan görüş budur. Çünkü namazın fazileti vaktin faziletinden daha üstündür. Hem de temizlik namazın şartıdır. Hasan İbn-i Ziyad ise: -Cuma gus-lünün sünnet olması Cuma gününün fazileti içindir- ([11]) demiştir.
Cuma gününde olduğu gibi bayram günlerinde de biraraya gelen insanların birbirlerinin kir kokusundan rahatsız olmamaları için gusletmek müstahaptır. Arefe günü ile ihrama girerken gusletmenin niçin sünnet olduğunu -Allah izin verirse- Hacc menâsiki bahsinde anlatacağız.
(Mezi ile vedinin çıkmasından dolayı gusül lâzım gelmez. Bunların çıkması ile sadece abdest bozulur.l Çünkü Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)-Erkeklik gücüne sahip olan herkes mezilenir. Me-ziden sadece abdest almak gerekir» ([12]) buyurmuştur. Vedi, bevil den sonra çıkan kalın bir vebildir. Bunun için o da bevil hükmündedir. Meni, beyaz, kalın ve çıkması ile şehvet kırılan bir sudur. Mezi de beyazımsı ve ince olup erkek, kadınla öpüşüp oynaşırken çıkan bir sudur. Bu tarifler H z. Â i ş e (Radıyallâhü anhâ) ´dan gelmiştir.[13]
Abdest Ve Gusülde Kullanilmasi Caiz Olan Ve Olmayan Sular
{Dere, çeşme, kuyu, deniz ve yağmur sulan ile abdest alınabilir ve gusül edilebilir.) Zira Cenâb-ı Hak;
-Biz göklerden temizleyici bir su indirmiş bulunuyoruz- ([14]) buyurmuştur. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de; -Su temizleyicidir ve onun rengini, ya da tad veya kokusunu değiştirmedikçe hiç bir şey onu necis kılmaz» ([15]) ve deniz hakkında da; «O, suyu temizleyici ve murdarı helâl olan şeydir- ([16]) diye buyurmuştur. -Su- da denildiği zaman ondan yukanda geçen sular anlaşılmış olur.
(Ağaç ve meyvalardan sıkılıp çıkarılan sular ise abdest ve gusül-de kullanılamaz,) Çünkü bu tür sulara yalnız -su- denilemez ve su bulunmadığı zaman teyemmüm etmekle emrolunmuşuzdur. Bu tür sular, hakiki ve hükmi necasetleri gidermede suyun gördüğü işi gördükleri için suya her ne kadar kıyas edilebiliyorsa da, abdestsizli-ğin ne hakikî ve ne de hükmi bir necaset olmayıp abdest uzuvlarını yıkama vücubunun taabbüdi olduğundan onda nassm dışına çıkılamaz. Fakat budanmış üzüm ağacından damlayan su ile-1 m a m Ebû Yûsuf´un «Cevami-inde söylediğine göre — abdest alınabilir. Çünkü bu, sıkma ile elde edilen bir su değildir. Kuduri, sıkmayı şart koşmakla buna işaret etmiştir,
(Sirke, çorba, etsuyu, gülsuyu, sulu sebze yemekleri ve diğer içecekler gibi, başka şeylerin karışması ile su özelliğini yitiren sularla abdest alınamaz.) Çünkü bunlara su denilemez. Sulu sebze yemeklerinden maksat, sebzenin, içinde pişmesiyle suyu kalınlaşmış olan yemeklerdir. Zira ateşe koymaksızm içindeki sebzenin rengini alan su ile abdest alınabilir.
(Sel suları gibi, bulanık veyahut, içine süt, safran, sabun gibi yabancı ve fakat necis olmayan bir maddenin karışması ile vasıflarından biri değişen bir su ile abdest ve gusül alınabilir.) 1 m a m -1 Şâfiİ (Allah rahmet eylesin) :
«Safran suyu ve benzeri gibi, toprak cinsinden olmayan bir şeyin, içine karışması ile rengi değişen su ile abdest alınamaz. Zira bu suya «su- denilemez. Nitekim ona -su» değil, «Safran suyu- denilir. Fakat toprak cinsinden olan herhangi bir şey öyle değildir. Çünkü su hiç bir zaman topraktan an olamaz» demiştir. Biz diyoruz ki :
Safran ve benzerinin karışması ile su, suluktan çıkmadığı gibi onun -ayran, sirke ve çorba gibi- «Su»dan başka bir adı da yoktur. Ona «Safran suyu- dememiz, «Kuyu» veya -Çeşme suyu» dememiz kabilindendir. Suyun kuyu veya çeşmeye izafesi suya nasıl suluktan başka bir vasıf kazandırmıyorsa,, bu da Öyledir. Bir de, suyu topraktan korumak mümkün olmadığı için, ona az miktarda kansan toprağın nasıl önemi yoksa, suya az miktarda kansan safranın da önemi yoktur. Çünkü suyun suluktan çıkması -sahih olan görüşe göre- renginin değişmesi ile değil, ona kansan şeyin çokluğu iledir. Ancak eğer suyun rengi, içinde yabancı bir şeyi kaynatmak suretiyle değişirse, o zaman, gökten yağdığı zamanki tabii durumunu koruyamadığı için onunla abdest alınmaz. Çünkü ateş onun tabii vasfını değiştirmiş olur. Meğer içinde -sabun ve benzeri gibi- temizleyici gücünü arttıran bir yabancı madde kaynatılmış olsun. Nitekim ölüyü, içinde hatmi kaynatılmış su ile yıkamanın sünnet olduğuna dair hadis vardır. Ancak eğer içinde kaynatılan şey -sulu kavut gibi- ona su denemiyecek kadar onu kalınlaştırırsa -içinde kaynatılan şey- sabun gibi -suyun temizleyici gücünü arttıran bir şey bile olsa- onunla abdest alınamaz. Çünkü bu durumda olan bir suya artık su denmez. (İçine necaset giren herhangi bir su ile -necaset ister az ister çok olsun- abdest alınamaz.) imam Mâlik (Allah rahmet eylesin) yukarıda metni geçen;
«Su temizleyicidir. -Rengini, ya da tad veya kokusunu bozmadıkça- hiç bir şey onu necis etmez» hadisine dayanarak, içine giren necasetin, herhangi bir vasiun bozmadığı su ile abdest alınabildiğine kail olmuştur.
İmam-ı Şafii de (Allah rahmet eylesin) : «İçine necaset giren su -herhangi bir vasfı bozulmamış olmak şartı ile- eğer kul-leteyin miktarı olursa onunla abdest alınabilir. Zira Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem); «Su kulleteyin miktarına ulaşınca necaset taşımaz» ([17]) buyurmuştur» demiştir. Bizim dayanağımız ise, metni abdestin sünnetleri bahsinde geçen; «Herhangi biriniz uykudan uyandığı zaman, elini üç kez yıkamadan kaba daldırmasın. Zira elinin nerelerde dolaştığını bilemez» ve; «Herhangi biriniz durgun suya bevletmesin ve onda cünüplükten gusletmesin» ([18]) hadisleridir. Zira t m a m M â 1 i k´ in hadisi B u d a a kuyusu hakkında «Necaset taşıyamaz, necis olur» demektir. (içine necaset giren akar su ile -eğer ona giren necasetten birz görülmezse- abdest alınabilir.) Necasetin izi, necasetin rengi, kokusu veya tadıdır. Akar su da, kullanılırken yerinde durmayıp giden ve yerine bir başka su gelen su demektir. Kimisi de Bir saman çöpünü sürükleyebilecek kadar olan su, akar sudur» demiştir. (Bir tarafına dokunulurken diğer tarafı çalkalanmayan bir büyük göle necaset girerse, necasetin girmediği taraftan abdest alınabilir. Zira durum, necasetin o tarafa varamadığını göstermektedir.)
Çünkü böyle büyük bir suyun bir tarafında bulunan necasetin, suyun her tarafına dağılmış olması pek akla gelmez. Rivayete göre İmam Ebû Hanife (Allah rahmet eylesin) :
-Eğer gölün bir kenarında yıkanma ile diğer kenarı kıpırdamazsa, göl büyüktür^ demiştir, ki İmam Ebû Yûsuf da (Allah rahmet eylesin) bu görüştedir. Hattâ -rivayete göre- İmam Ebû Yûsuf.-Eğer gölün bir kenarı içinde bir tek eî hareketiyle, diğer kenarı kıpırdamazsa, göl büyüktür» diye söylemiştir. İmam Muham-m e d ´ e göre ise, gölün bir yanından kişinin abdest alması, eğer gölün öbür yanını kıpırdatmazsa göl büyüktür. Birinci görüş, havuzlarda abdestten çok, yıkanmaya ihtiyaç bulunduğu düşüncesine dayanır. Kimisi de -kolaylık olsun diye- havuzun büyüklük ve küçüklüğünü yüzölçümü itibariyle takdir ederek :
-Eğer havuzun eni ile uzunluğu onar arşm olursa, havuz büyüktür» demiştir, ki bu gün fetva buna göredir. Bir arşın yedi kabzadır. Derinlikte de ölçü, -sahih olan görüşe göre- havuzdan su avuçlandığı zaman, elin havuzun dibine değmemesidir. K u d u r i -Necasetin girmediği taraftan abdest alınabilir- sözü ile, necasetin girdiği tarafın necis olduğuna işaret etmiştir. İmam Ebü Yûsuf tan ise :Akar suda olduğu gibi, gölde de eğer necaset izi görülmezse, necasetin düştüğü yer necis değildir, diye söylediği rivayet olunmaktadır.
(Arı, pire, sinek, akrep ve benzerî gibi kanı akmayan canlıların suda ölmesi suyu necis etmez.) îmam-ı Şafiî (Allah rahmet eylesin) : -Necis eder. Çünkü etlerinin haram olması necis olduklarını gösterir. Fakat sirke veyahut meyvalar içinde ölen kurtlar öyle değildir. Çünkü onda zaruret vardır» demiştir. ([19]) Bizim dayanağımız, Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s selâm)´in; -Ey Selman, her yiyecek ve içecek ki, içine kanı bulunmayan bir canlı düşüp ölürse, yiyilmesi, içilmesi ve ondan abdest alınması helâldir» ([20]) hadisidir. Kaldı ki sıvı, içinde Ölen canlının vücudunda bulunan akar kanın ona karışması ile necis olur. Çünkü necis olan, akar kandır. Bunun içindir ki kesilen hayvan temizdir de. kesilmeden ölen hayvan murdardır. Zira hayvanın akar kanı kesilmekle gider. Kesilmeden ölen hayvanın kanı ise, damarlarında pıhtılaşıp kalır. Bu tür canlılarda ise, sıvıya karışacak kadar akar kanın bulunmadığını farz ediyoruz. Herhangi bir şeyi yemenin haram olması da, o şeyin necis olduğunu gerektirmez. Nitekim çamur, yiyilmesi haram u´duğu halde necis değildir.
(Balık, kurbağa ve yengeç gibi, suda yaşıyan canlıların suda ölmeleri suyu necis etmez.) îmam-ı Şafii (Allah rahmet eylesin) yukarıdaki yargıyı yaparak :•Balıktan başka, her canlının ölmesi, necis kılar» demiştir. Biz diyoruz ki: Bu canlılar, sudan oluştukları için, suda öldükleri zaman onlara necis hükmü verilmez. Nitekim, bozulup kana dönüşen yumurta da, bu nedenle necis değildir. Kaldı ki bu saydığımız canlılarda akar kan da yoktur. Zira akar kanı olan canlılar, suda barınmazlar.
Saydığımız bu canlılar, sudan başka bir sıvıda ölmeleri halinde ise, kimisi ı -Kaynaklan olmayan sıvıda öldükleri için sıvıyı necis ederler», kimisi de: -Akar kanları olmadığı için necis etmezler» demiştir, ki en sıhhatli olan görüş budur. Bu hükümde kara ile su kurbağalan arasında fark yoktur. Kimisi de : -Kara kurbağası, hem akar kanı bulunduğu ve hem de kaynağında ölmediği için, necis eder» demiştir.
Suda yaşıyan canlılar, suda doğup büyüyen ve suyun içinde kalan canlılardır. Karada doğup suda geçimlerini sağlayan canlılar ise, necis ederler. (Müsta´mel) yani daha önce abdest veya gusülde kullanılmış olan fsu bir daha abdest veya gusülde kullanılamaz.) İmam Mâlik ile İmam-ı Şafii (Allah rahmet eylesin) :«Kesici olan .bir âlet herhangi bir şeyi nsisıl bir kaç kez kesiyorsa, necaseti giderici olan su da, necaseti bir kaç kez giderir» diyerek bu görüşe katılmamışlardır. İmam Züfer de: «Eğer daha Önce onunla abdest alan kimse abdestli idiyse, onunla bir daha abdest alınabilir, değil idiyse, necis değil, fakat bir daha onunla abdest alınamaz. Çünkü abdestsiz olan kimsenin uzuvları hakikaten necis olmadığı için, o uzuvlarda kullanılmış otan suyun necis olmaması, hükmen necis olduğu için de necis olması lazım gelir. îşte bu iki ihtimali göz önünde bulundurarak bu suya necis diyemeyiz. Ancak necaseti giderici değildir- demiştir, ki I m a m -1 Şafii´ nin bir görüşü de bu yoldadır. ([21]) İmam Muham-m e d de (Allah rahmet eylesin) : «Müsta´mel su-onu kullanmış olan kimse ister abdestli, ister abdestsiz olsun- necis değildir. Fakat onunla bir daha abdest alınamaz- demiştir, ki îmam Ebû Hanif e´ den de (Allah rahmet eylesin) bu yolda bir rivayet vardır. Çünkü necis olmayan bir şey, necis olmayan bir başka şeye değmesiyle necis olmaz. Ne-varki, bu su ile bir dini görev ifa edildiği için -zekât malı gibi- kirli sayılıp temizleyicilik vasfını yitirmiştir. İmam Ebû H a -nife ile İmam Ebû Yûsuf ise: «Müsta´mel su necistir. Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-sa-lâtü ve´s-selâm) yukarıda metni geçen hadiste; -Herhangi biriniz durgun suya bevletmesin ve durgun suda cü-nüplükten gusletmesin- buyurarak hakimi ile hükmi necaseti eşit tutmuştur. Kaldı ki hakiki necaseti gideren su necis olunca, hükmi necaseti gideren su niçin necis olmasın- demişlerdir. Hatta Hasan İbn-i Ziyad´ın rivayetine göre îmam Ebû Hani f e (Allah rahmet eylesin) bu suya, hakiki necaseti yıkamada kullanılmış suya kıyas ederek -ağır necis- demiştir. İmam E b ü Y u s u f ´ un rivayetine göre ise, îmam Ebû Ha n i f e bu suyun hafif necis olduğuna kaildir.
(Müsta´mel su : abdestsizlik veya cünüplüğü gidermiş veya sevap kastı ile insan bedeninde kullanılmış olan su demektir.) Bu tarif İmam Ebü Yûsuf´a göredir. Kimisi: «İmam Ebû H a n i f e de buna kaildir- demiştir. İmam Munammed ise: -Su, sevap kastı üe insan bedeninde kullanılmadıkça müsta´mel olmaz. Çünkü insandaki günah kirinin suya geçmesiyle su kirlenir. Günah kiri de ancak, suyun sevap kastı ile kullanıldığı takdirde suya geçer- demiştir. İmam Ebû Yûsuf ise: «Kişi üzerinden abdestsizlik veya cünüplük hükmünün kalkması ile de su müsta´mel olur» demiştir, ki buna göre su -sevap kastı ile kullanılması ve onunla abdestsizlik veya cünüplüğün kalkması olmak üzere- iki halde müsta´mel olur. Su müsta´mel olunca da -sahih kavle göre- bedenden ayrıldıktan sonra müsta´mel sayılır. Çünkü su daha beden üzerinde iken onu müsta´mel saymamak mecburiyeti vardır. Suyun bedenden ayrılması ile bu mecburiyet kalkar. Buna göre, eğer cünüp olan bir kimse, kuyunun dibine düşen herhangi bir şeyi çıkarmak için suya dalarsa, îmam Ebû Yûsuf´a göre bu kimsenin ne cünüplüğü kalkar ve ne de kuyunun suyu necis olur. Kişinin cünüplüğü kalkmaz. Çünkü îmam Ebû Yûsuf´a göre cünüplüğün kalkması için kişinin, suyu üstüne dökmesi şarttır. Kuyunun suyu da necis olmaz. Çünkü bu su ne sevap kastı ile kullanılmış ve ne de onunla kişinin üzerinden cünüplük kalkmıştır. îmam Muhammed´e göre adamın cünüplüğü kalkar. Çünkü ona göre suyu üstüne dökmesi şart değildir. Fakat kuyunun suyu müsta´mel olmaz. Çünkü adam sevap kastı ile suya girmemiştir. İmam Ebû Hanife´ye göre ise, adamın cünüplüğü kalkmaz ve su da necis olur. Çünkü adamın bedeninden ilk uzvun suya girmesiyle o uzuv üzerindeki cünüplük kalktığı için su necis olur ve necis olan bu su ile adamın bedeninden geri kalan kısmının cünüplüğü kalkmadığı için adam cünüp kalır. îmam Ebü Hanif e´ den: -Adamın cünüplüğü kalkar. Çünkü su bedenden ayrılmadıkça ona müsta´mel hükmü verilmez- diye söylediği de rivayet olunmuştur, ki rivayetlerin en uygunu budur.
(Domuz ve insan derilerinden başka, bütün canlıların derisi tabaklanmakla teiniz olur ve dolayısiyle hem üzerinde namaz kılına-bilir ve hem de -eğer tulum olarak kullanılırsa- onun suyundan abdest alınabilir.) Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) :-Ham olan herhangi bir deri, tabaklanınca temizlenmiş olur- ([22]) buyurmuştur. Hadisteki umum «Murdar hayvanın derisi tabaklanmakla temiz olmaz- diyen î m a m M a -1 i k´ in görüşüne karşıdır. İmam Malik, murdar hayvanın derisini kullanmaktan nehyeden; -Murdann derisini kullanmayınız.- ([23]) hadisine dayanmıştır. Halbuki bu iki hadis arasında taaruz yoktur. Zira bu hadiste İhab tabiri kullanılmıştır, ki ham deri demektir. Buna göre hadisin mânâsı «Murdarın derisini ham olarak kullanmayınız» demek olur.
Hadis, köpeğin necisül´ayn olup derisinin tabaklanmakla temiz olmadığına kail olan İmam-ı Şafii´ nin görüşüne de karşıdır. Zira köpek necisül´ayn değildir. Nitekim avcılık ve koruyuculukta köpekten yararlanılır. Necisül´ayn olsaydı ondan yararlanmak caiz olmazdı. Fakat domuz köpek gibi değil, necisül´ayndır. Zira Kur´-ân-ı Kerim´de domuzun pis olduğu, nassan ifâde buyurulmuştur. İnsan da şerefli bir varlık olduğu için onun vücut parçalanndan yararlanmak caiz değildir. Bunun için domuz ile insan derileri hadisin şümulü dışında kalırlar.
Güneşte kurutmak veyahut üstüne toprak sermek gibi basit bir ameliye bile olsa, derinin kokuşup çürümesini önliyen her çeşit İşlem tabaklanmaktır. Çünkü gaye, derinin çürümemesi olduğuna göre herhangi bir şeyi şart koşmada bir mana yoktur.
Şunu da bilelim ki: Derisi tabaklanmakla temizlenen her hayvan -eti yiyilen cinsten olsun olmasın- eğer kesilirse hem derisi ve- sahih olan kavle göre- hem eti necis değildir. Çünkü vücuttaki necis olan rutubetler kesilme ile gider.
(Murdar hayvanın kılları ile kemikleri necis değildir.) 1 m a m -1 Şafii (Allah rahmet eylesin) kıl ve kemiklerin de murdar vücudun birer parçası olduğunu ileri sürerek necis olduklarını söylemiştir. Biz diyoruz ki:
Murdar, kesilmeden ölen demektir, ölüm ise, can taşıyan varlıktan canının çıkmasıdır. Kıl ve kemikte ise can yoktur. Olsaydı, kesilince acı duyulacaktı. Însan ölüsünün de kılları ve kemikleri necis değildir.) 1 m a m -1 Şafii (Allah rahmet eylesin) insan ölüsünün kıl ve kemiklerini kullanmanın ve satışını yapmanın caiz olmadığına dayanarak necis oldukları görüşünde bulunmuştur. ([24]) Biz diyoruz ki: İnsan ölüsünün kıl ve kemiklerini kullanmanın ve satışını yapmanın caiz olmamasından, necis oldukları anlaşılmaz. Şerefli kılman insana saygısızlık olur diye cesedinden yararlanmaya izin verilmemiştir.[25]
Kuyular Hakkında
(Bir kuyuya necis bir şey girdiği zaman, o necis olan şey çıkarılıp atılır ve kuyudaki suyun hepisi çekildikten sonra kuyu temizlenmiş olur.) Bunda Ashap ve Tabiin icma etmişlerdir. Kuyu meseleleri kıyasa değil, rivayetlere dayanır. Kuyu sulan az kabul edildiği için (eğer kuyuya deve veya davar terslerinden bir veya iki tane düşerse, kuyunun suyu.) kıyas, necis olduğunu gerektiriyorsa da, istihsanen (necis olmaz) demişlerdir. Çünkü çöl kuyularının ağzı ekseriyetle açık olduğu için, deve ve davar sürülerinin çevreye bıraktıkları pislikler rüzgar esintileriyle kuyulara düşerler. İşte bu zaruret karşısında, kuyuya düşen pislik az olduğu zaman ona göz yumulur. Fakat kuyuya düşen necaset çok olunca, bu zaruret bulunmadığı için kuyunun suyunu çekmek gerekir. Çokluk ve azlığın ölçüsü de -İmam Ebû Hanife´ den gelen rivayete göre- göz ayandır. Kuyuda necasete bakan kimse, eğer onu çok görürse çoktur, az görürse azdır. Mutemet olan görüş budur. Kuyuya düşen necaset ister yaş, ister kuru, ister sağlam, ister kırılmış, ister tezek, dışkı, ne olursa olsun fark etmez.
Koyun veya keçi sağılırken pisleyip te tersinden bir veya iki tane süt kabına düşmesi halinde, zarurete binaen :
-Pislik hemen atılır ve süt necis olmaz- demişlerdir. Fakat -söylendiğine göre- başka kaplara düşen necaset az da olsa, ona göz yumulmaz. Çünkü zaruret yoktur. İmam Ebû Hanife´den: -Kaba düşen deve veya davar tersi bir veya iki tane olursa, kuyuya düşmüş gibidir» diye söylediği rivayet olunmuştur.
(Kuyuya düşen güvercin veya serçe kuşunun pisliği kuyuyu ne-cis etmez.) îmam-ı Şafii:
«Necis eder. Çünkü o da tavuk pisliği gibi pisliğe dönüşüp kokuşan bir şeydir» demiştir. Biz diyoruz ki: Mescitleri temiz tutmakla emrolunduğu halde, mescitlerde ötedenberi yuva -yapan güvercinlere hiç kimsenin dokunmaması, pisliğinin necis olmadığına delalet eder. Kaldı ki, bu iki kuşun pisliğinde de herne kadar bir durumdan bir başka duruma dönüşme varsa da pis koku yoktur. Nihayet o da. siyah, kokmuş çamur gibidir.
(Bir keçi veya koyun kuyuya işerse -İmam Ebû Hanife ile İmam Ebû Yûsuf´a göre- kuyunun soyunu atmak gerekir. İmam Muham-med ise : -Koyun veya keçinin sidiği, eğer suyun üç vasfından birini değiştirmemiş ise, suyun atılması gerekmez» demiştir.) Bu görüş ayrılığı -Eti yiyilen hayvanların sidiği necis değildir- diyen İmam.Muhammed ile, necis olduğuna kail olan İmam Ebû Hanife ve İmam Ebü Yûsuf arasındaki ihtilâftan kaynaklanmaktadır. İmam Muhammed, Peygamber Efendimiz´in (Aleyhi´s-salâtü ve´sselâm) Ureyneli olan kişilere develerin süt ve sidiklerini içmelerini emrettiğine dair rivayete dayanmıştır. Zira eğer devenin sidiği necis olsaydı onu içmeyi emretmek şöyle dursun, müsaade dahi etmezdi. İmam Ebû Hanife ile İmam Ebû Yûsuf´un dayanağı da;
-Sidikten kendinizi temiz tutunuz. Zira kabir azabının çoğu sidik yüzündendir. ([26]) hadisidir. Kaldı ki, diğer hayvanların sidiği nasıl birçok zehirleri içeren ve pis kokan bir şey ise, eti yiyilen hayvanların sidiği de öyledir. Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selânı)´in, Ureynelilere develerin sidiğini içmelerini emretmesinden de, eti yiyilen hayvanların, sidiği necis değil, diye bir hüküm çıkarılamaz. Zira Peygamber Efendimiz CAleyhi´s-salâtü ve s-selâm) deve sidiğinin onlara şifa olacağını vahiy yolu ile bilmişti, ki bizim devrimizde buna imkân yoktur. Bunun için imam Ebû Hanife -tedavi için bile olsa- sidik içmeye cevaz vermemektedir. İmam Ebû Yûsuf ise hadise dayanarak: -Eti yiyilen hayvanların sidiği tedavi için içilebilir.- İmam Muhammed «Tedavi için olmasa da içmek caizdir- demişlerdir. (Eğer kuyuda bir fare, ya da, serçe, kanarya veya bülbül tipi kuşlardan herhangi biri veya kertenkele ölürse, kuyudan -kovanın büyüklük ve küçüklüğüne göre- yirmi ile otuz kova arasında su boşaltmak gerekir. el-Canü-us Sağyir´de -Kırk ile elli kova arasında» diye kaydedilmektedir.) ki zahir olanı budur. Zira rivayete göre Ebu Said-i Hudrî (Radiyallahü anh) tavuk hakkında: «Kuyuda öldüğü zaman kuyudan kırk kova su çekilir ([27]) diye söylenmiştir. Bu ise. kırk kova çekmenin vacip olduğunu bildirir. Kırktan elliye kadar çıkarmak ta müstahaptır.
Kovanın hacmi hakkında belirtilmiş bir ölçü yoktur. Canlının, içinde Öldüğü kuyunun suyu hangi kova ile çekiliyorsa, o kuyu hakkında muteber olan kova odur. Kimisi de : -Enaz bir sar su alan kovadan daha küçüğü kâfi gelmez- demiştir. Eğer yirmi kovanın aldığı miktarda, bir kova ile bir defada su çekilirse caizdir. Çünkü bu şekilde de gaye yerine gelmiş olur. (Eğer kuyuda bir keçi veya koyun, ya da köpek veya insan ölürse, kuyudaki suyun hepisini atmak lâzımdır.) Çünkü rivayete göre Zemzem kuyusunda bir zenci Ölmüş dfi, Abdullah İbn-i Ömer ile Abdullah İbn-ı Zübeyir (Radiyallahü anhümâ) :-Kuyudaki suyun hepisini atmak gerekir- diye fetva vermişlerdir. ([28])
(Eğer kuyuda ölen canlı, şişmiş veya çürüyüp dağılmış ise -ölen canlı ister büyük ister küçük olsun- yine de suyun hepisini atmak lâzımdır.) Çünkü bu durumda canlının vücudundaki rutubet her tarafa dağılmış olur.
(Eğer su alttan kaynadığı için kuyu kurutulamıyorsa, ölen hayvan çıkarılıp atılırken kuyuda ne kadar su varsa, hiç değilse o kadar su kuyudan çekmek gerekir.) ölen hayvan atıldığı zaman kuyuda ne kadar su bulunduğunu bilmenin yolu şöyledir : Hayvan atıldıktan sonra kuyudaki suyun hacmi ölçülür ve kuyuya yakın bir yerde aynı ölçüde bir çukur kazılarak kuyunun suyu o çukura aktarılır. Çukur dolunca, sözü geçen miktarda kuyudan su çekilmiş olduğu anlaşılır. Yahut bir sırık suyun dibine bırakılır da battığı miktar ölçülür. Ondan sonra meselâ on kova su çekilir ve sırık tekrar bırakılıp suyun kaç santim indiği ölçülür. Suyun kaç santim indiği anlaşılınca, her o kadar santim için on kova çekilir ve bu ameliyeye, sırığın suya birinci kez bırakılmasında batan miktar tamam oluncaya dek devam edilir. Bu iki yol (Allah rahmet eylesin) İmam Ebü Yûsuf´ undur. İmam M u -h a m m e d ise (Allah rahmet eylesin) «İki ilâ üç yüz kova arasında kuyudan su çekilir- diye söylemiştir, îmam Muhammed herhalde, oturduğu ülke halkının hep böyle yaptığına bakarak bunu söylemiştir. el-Cami-us Sağiyr´de, İmam Ebû Hanife´ nin de Böyle bir durumda, kuyudan su çekilebildiği kadar çekilir ve ancak ne zaman ki, alttan kaynayan su kuyuyu kurutmaya imkân vermezse vaz geçilir» diye söylediği kaydedilmiştir. Kimisi de : -Bu hususta bilgi ve tecrübe sahibi iki kişinin, sözü ile amel edilir- demiştir, ki Fıkh´a en uygun olanı budur. (Eğer kuyuda, ölmüş bir fare veya benzeri görülüp de, ne zaman düştüğü bilinmezse, eğer farede henüz bir çürüme veya şişme yoksa, o kuyu suyundan abdest alanların, yirmi dört saatlik namazlarım bir daha kılmaları ve o kuyu suyunun değdiği bütün şeyleri yıkamaları gerekir. Eğer fare şişmiş veyahut çürümeye yüztutmuş ise, o zaman üç günlük namazın iadesi lâzım gelir. Bu, İmam Ebû Hanife ´nüı görüşüdür. Diğer iki imam ise : -Ölen canlının kuyuya ne zaman düştüğü, kesin olarak bilinmedikçe hiç bir şey lâzımgelmez-demişlerdir.) Çünkü kesin bilgi şüphe ile zail olmaz. Kişi bu durumda nihayet, üstündeki elbisede bir necaset görüp de, elbisesinin bu necasete ne zaman bulaştığım bilemiyen kimse gibidir. Bu kimse, herhangi bir namazım nasıl bir daha kılmak zorunda değil ise, öbürü de Öyledir. İmam Ebû Hanife (Allah rahmet eylesin) meseleyi şu şekilde müta´âa etmiştir:
Burada Ölümün açık bir nedeni vardır ki o da hayvanın suda boğulmasıdır. Şu halde hayvan daha önce değil, suya düştükten sonra ölmüştür. Hayvanın şişmiş veya çürümüş olması da uzun zaman önce ölmüş olduğunu gösterir. Uzun zaman da üç gün üç gece üe takdir olunabilir. Çünkü bundan daha kısası uzun zaman´ sayılmaz. Hayvanın şişmemiş veya çürümemiş olması da yeni ölmüş olduğunu gösterir. Bunun için biz ona da bir gün bir gece koyuyoruz. Zira bundan daha azı saatlardır, ki zaptı mümkün değildir. Elbisesinde necaset gören kimsenin meselesine gelince : M u a 1 1 â ´ nm dediğine bakılırsa onda da ihtilâf vardır. Kimisi:
•Eğer gördüğü necaset kuru ise üç gün üç gecelik, yaş ise bugün bir gecelik namazlarını bir daha kılması gerekir» demiştir. Şayet biz bu kimseye i Bir şey lâzım gelmez, de desek iki mesele arasında fark vardır. Çünkü kişi, sırtındaki elbisesini devamlı görmektedir. Kuyu ise, ancak ondan su çekildiği zaman görülür. Bunun için kuyu, elbiseye kıyas edilemez.[29]
Artıklarla Diğer Bazı Şeylerin Hükmü Hakkında Bir Fasıl
(Her canlı artığının hükmü ne ise, teri de aynı hükmü taşır.) Çünkü ikisi de aynı canlının etinden oluşmaktadır. (İnsan ile, eti yiyilen canlıların artığı necis değildir.) Zira artığa karışan şey yalınız salyadır. Salya ise, temiz etten doğduğu zaman temizdir. İnsan kelimesine gayrimüslim, aybaşı halindeki kadın ve cünüp olan kimse de dahil olup bunların artığı necis değildir. (Köpeğin artığı ne-cistir.) Köpek ağzını bir kaba sokarsa o kabı üç kez yıkamak gerekir. Zira Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) «Köpeğin ağız sokmasından kap üç defa yıkanır- ([30]) buyurmuştur. Aslında köpek, kabın içindeki suyu içerken dilini kaba değil, suya değdirir. Bununla beraber, suyun yeri olan kap necis olunca, suyun necis olması evleviyetle lâzım gelir. Köpek ağzının necis olduğunu ve köpeğin, ağzını soktuğu herhangi bir kabı üç kez yıkamak lâzım geldiğini açıkça bildiren bu hadis, yedi kez yıkamayı şart koşan İmam-ı Şafii´ nin görüşüne karşıdır. Kaldı ki köpeğin, üstüne işediği herhangi bir şey üç kez yıkamakla temiz olurken, necislikte sidikten aşağı olan artığının değdiği herhangi bir şeyin üç kez yıkamakla temiz olması evleviyetle lâzım gelir. Yedi kez yıkamayı şart koşan hadis de ([31])
Islâmiyetin yeni ortaya çıktığı zamana mahmuldür. (Domuzun da artığı necistir.) Zira domuz -yukarıda geçtiği üzere- necis-ül ayındır. (Canavarların da artığı necistir.) İmam-ı Şafiî (Allah rahmet eylesin) :
Köpek ile domuz dışında, hiç bir canavarın artığı necis değildir» demiştir. (Kedinin artığı necis değil, mekruhtur.) İmam Ebû Yûsuf tan. mekruh bile olmadığı rivayet olunmuştur. Çünkü Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) su kaplarını kedilerin önüne koyar, onlar da içer ve Peygamber Efendimiz (Aleyhi´s-salâtü ve´s-selâm) ondan sonra o su ile abdest alırdı. ([32]) imam Hanife ile imam Muhammed1 in dayanağı ise; «Kedi canavardır» ([33]) hadisidir. Zira bu hadis ile «Kedi biçim ve huy bakımından canavardır» demek istenmemiş, canavarlar hükmünde olduğu bildirilmiştir. Ancak kedi kap kaçak arasında dolaşan bir hayvan olduğu için, necaset hükmünden düşerek mekruh kalmıştır.
İmam Ebû Yûsuf un dayandığı hadis İse, canavarların haram kılınmasından önceki zamana mahmuldür. Kedi artığının mekruh olması, kimisi: •Etinin haram olduğu içindir» demiştir ki bu, harama yakın bir mekruh olduğuna, kimisi de: •Pis şeyleri yediği içindir- demiştir ki bu da, tenzihen mekruh olduğuna işarettir. Eğer kedi, fare yedikten hemen sonra ağzını kaba koyarsa, içtiği su necis olur, eğer bir miktar geçtikten sonra koyarsa, suyun necis olduğuna hükmedilmez. Çünkü kedi, ağzını salyası ile yıkamış olur. Bu da İmam Ebû Hanife ile îmam Ebü Yûsuf´a göre böyledir. Çünkü imam Muhammed, necasetin sudan başka herhangi bir şeyle yıkanamadığı görüşündedir. İmam Ebû Yûsuf´a göre de her ne kadar, necis olan bir şeyin temizlenebilmesi için suyun yukarıdan dökülmesi şart ise de, zarurete binaen bu şart burada sakıttır.
(Gezip dolaşan tavuğun artığı mekruhtur.) Çünkü böyle tavuk devamlı necaset içinde olup necis şeyleri yer. Eğer tavuk, gagası ayaklarının altına ulaşamayacak bir biçimde bağlı olursa necasete bulaşmadığı için artığı mekruh değildir. (Yırtıcı kuşların da) leş yedikleri için (artığı mekruhtur.) İmam Ebü Yûsuf:
-Eğer yırtıcı kuş bir yerde bağlı olur ve gagası üzerinde necaset bulunmadığı kesin olarak bilinirse artığı mekruh değildir- demiştir.
Hanefi fukahası İmam Ebû Yûsuf tan gelen bu rivayeti istihsan etmişlerdir. (Yılan ve fare gibi evlerde barınan canlıların da) artığı (mekruhtur.) Zira etlerinin haram olması artıklarının necis olmasını gerektiriyorsa da, onlar da kedi gibi,kap kaçak arasında dolaştıkları için necaset hükmü sakıt olup kerahet kalır. (Eşek ile katırın artığı şüphelidir.) Kimisi: •Şüphe temiz olmasındadır. Çünkü eğer temiz olduğu kesin olarak bilinse -içine giren salyanın herhangi bir vasfını değiştirmemiş olmak şartı ile- temizleyici olması da lâzım gelir-. kimisi de :
«Şüphe temizleyici olmasındadır. Zira onunla abdest alıp başını mesheden kimsenin, ikinci kez temiz bir su ile abdest aldığında başını yıkaması gerekmez. Halbuki eğer şüphe temizliğinde olsaydı, ikinci kez temiz bir su ile abdest aldığında başını yıkaması lâzım gelirdi. Kaldı ki, hem sütleri temizdir ve hem de terlerine bulaşan elbise ile namaz kılınabilir. O halde temiz olması değil, temizleyici olması şüphelidir» demiştir, ki en sıhhatli olan görüş budur.
İmam Muhammed1 den sarahaten, temiz olduğunu söylediği rivayet olunmuştur. Eşeğin artığını şüpheli kılan sebep, ya eşeğin hükmünü bildiren deliller arasında bulunan taarruzdur, ya da eşeğin hükmü hakkında Ashab-i kiram arasındaki görüş ayrılığıdır. Katır da eşeğin soyundan olduğu için onun hükmündedir.
(Şayet eşek veya katırın artığından başka bir su bulunmazsa, onunla abdest ahnır ve ayrıca teyemmüm de edilir. Abdest ile teyemmümden hangisi önce yapılırsa olur.) İmam Züfer´ den : •önce abdest almak gerekir. Çünkü mutlak su bulunduğu zaman teyemmüm edilemez. Bu da kullanılması gerekli bir su olduğu için mutlak su hükmündedir» demiştir. Biz diyoruz ki: Abdestsizlik, bu su ile abdest almak ve teyemmüm etmekten birisiyle kalkar. Bu ise, birinin diğerinden önce veya sonra olmasını değil, hangisi önce veya sonra olursa olsun, ikisini de yapmayı gerektirir. (İmam Muhammed ile İmam Ebû Yûsuf´a göre atın artığı temizdir.) Zira at, eti yiyilen hayvanlardandır. Sahih olan rivayete göre İmam Ebû Hanife de buna kaildir. Çünkü atın etini yemek her ne kadar mekruh ise de, tiksindirici olmasından değil, şerefli bir hayvan olmasındandır.
(Eğer nebizden başka bir şey bulunmazsa, İmam Ebû Hanife: Teyemmüm edilmez, nebiz ile abdest alınır» demiştir.) Zira -Cinler gecesi hadisinde geçtiği üzere- Peygamber Efendimiz (Sallallâ-hü Aleyhi ve Selîem) o gece su bulamayınca nebiz ile abdest almıştır. ([34]) İmam Ebû Yûsuf ise:
-Nebiz ile abdest alınmaz, teyemmüm edilir- demiştir, imam Ebû Hanife´ den gelen rivayetlerden biri de bu yoldadır. îmam-ı Şafii de teyemmüm âyetine dayanarak buna kail olmuştur. Çünkü İmam-ı Şafii´ye göre ya âyet daha güçlü bir dayanaktır, ya da -âyetin iniş tarihi cinler gecesinden sonra olduğu için- Cinler gecesi hadisi âyet ile mensuhtur. Zira cinler gecesi olayı M e k k e ´ de olmuş, âyet ise M e d i n e ´ de inmiştir. İmam Muhammed:-Hem nebiz ile abdest alınır ve hem de teyemmüm edilir. Çünkü hadis hakkında hem dedikodu vardır ve hem de âyet, cinler gecesinden sonra mı önce mi nâziî olduğu kesin olarak bilinemez. Bunun için ihtiyatan ikisini de yapmalıyız- demiştir.
Ben diyorum ki: Cinler gecesi olayı yalnız bir geceye mahsus olmayıp defalarca vâki olduğu için, hadisin âyet ile mensuh olduğu dâvası doğru olamaz. Aynca, hadisin meşhur olup Ashab-ı kiram tarafından onunla amel edilmesi ona âyetten daha fazla güç kazandırmıştır.
Nebiz ile gusletmeye gelince : Kimisi, guslü de abdeste kıyas ederek : -Caizdir-, kimisi de guslün abdestten ağır ve önemli olduğunu ileri sürerek : -Caiz değildir» demiştir. Hakkında ihtilaf edilen nebîz de, tatlı, ince ve üzerinde aktığı şeye yapışmayıp su gibi akan nebizdir. Keskinleşip kahnlaşan nebîz ise, hem haram olduğunda ve hem de onunla abdest alınamadığında ihtilâf yoktur. Şayet ateşte yalnız rengi değişmiş olup incelik ve tatlılığını koruyorsa -keskinleşmiş olsa bile- onunla abdest almanın cevazında İhtilâf edilmiştir, imam Ebû Hanif e, haram, olmadığını söyliyerek: «Onunla abdest alınabilir-, îmam Muhammed ise, haram olduğuna kail olduğu için: «Alınamaz- demiştir[35].
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Müslim (Taharet) 56, Ebû Dâvud (Taharet) 29, Tirmizl (Edeb) 14, Ne-sal (Zinet) 1, Îbn-İ Mâce (Taharet) 8. İmam Ahmed´in Müsned´İ 6/137
[2] Mâide sûresi, ayet 6
[3] Bu lâfızla gariptir. Beyhakl İle Darekutni bunu Ebû Hüreyre (R.A.)´dan : Cünüp kimse İçin ağız ve boruna öç kez su vermek farzdır» şeklinde rivayet etmişlerdir.Nasb-ürraye C. 1, S. 78 El-Hidâye — C.: 1-F.: 3
[4] Müslim (Hayız) 35. Ebü Dâvud (Taharet) 99, 130, Nesai (Hacc) 43
[5] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/33-34.
[6] Müslim (Hayız) 81, Ebü Dâvud (Taharet) 83, Tirmizi (Taharet) 81, Nesai (Taharet) 131, tbn-i Mâce (Taharet) 110, Darım] (Abdest) 74, İmam Ahmed´in Müsnedl 3/20
[7] İmam Muhammed Abdullah b. Vehb´in Müsned´i.
Nasb-ü-raye C. 1, S. M
[8] Bakara sûresi, âyet 222
[9] Buharl (Cuma) 2, 3, 5, 6; Müslim (Müsafirin) 26, Ebû Dâvud (Taharet) 127
[10] imam Ahmed ile îbn-i Huzeyme, Semûre (RA.)´dan gelen bu hadisi ayrıca Ebû Dâvud. Taharet, Tirmîzl ile Nesal de Namaz bahsinde kaydetmişlerdir
[11] Buna göre Cuma nam&zına gitmek zorunda olmayan kimseler için de Cuma guslü müstehaptır.
[12] İmam Ahmed´in Müsned´i Cilt 4, Sahife 342
[13] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/34-37.
[14] Furkan, 48
[15] Ebû Dâvud üe Tirmizl, Ebü HÜreyre (RA.)´dan; Bu hadisi başKa bir iradeyle ibn-i Mâce de Taharet bahsinde sahile 40´ta kaydetmiştir
[16] Dört Sünen sahipleri, Ebû Hüreyre´den; Ebû Dâvud sahife 13 TInnM «İt 1, sahife 11, Nesal cilt 1, sahife 63, îbn-i Mace sahife 32
[17] Ebû Dâvud (Taharet) 33, Tirmizi (Taharet) 50, Nesal (Taharet) 43, tbn-i Mâce (Taharet) 75, Dârİrol (Abdest) 55, İmam Ahmed´in Müned´i 2/22
[18] Müslim (Taharet) 64, Tirmizi (Taharet) 51, Nesaî (Taharet) 30, 139. (Ou-sül) i, tb&-i Mâce (Taharet) 2Ş, İmam Ahmed´In Müsned´i 2/288, 464
[19] Fıkh-ı Şafii´de de, akar kanı bulunmayan canîının, içinde öidüğü sıvının ya necis olmadığı, ya da - şayet necis ise de - hakkında af bulunduğu görüşü hâkimdir.
[20] Darekutni S. 4 Beyhakl C. 2, S. 253 Nasb-ürraye C. 1, S. 115
[21] lmaam-ı Şafii´nin en aahir ve müftabih olan görüşü budur. îraam-ı Şafii´nin bir .Üçüncü görüşü daha vardır. Onda. da îmam Muhammedle beraberdir.
[22] Tirmizl ile Müslim, tbn-i Abbas (R.A.)´dan gelen bu hadisi aynca Ne-sat de cilt 2. sahife 19; Tahavİ sahife 271 ve îbn-t Carud da Sahİfe 396´da kaydetmişlerdir.
[23] İmam Mâlik, Abdullah b. Ukeym el-Leysi (R-A.)´dan. Bu hadisi ayn-ca Ebû Dâvud cilt 2 sahife 216, Nesai cilt 2 sahlfe 181, îbn-i Mâce sahlfe 266, Tir-mizi cilt I sahlfe 206´da kaydetmişlerdir
[24] Fıkh´ Şafii´de de en zahir olan kavle göre insan Ölüsü necis değildir. İnsan Ölüsünün necis olmadığına da, insan oğlunun şerefli bir varlık olarak yaratılmış olduğunu ifâde buyuran âyet-i Kerime delil gösterilmektedir.
Mütercim Ahmed Meylani
[25] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/37-45.
[26] Hakim. Ebû Hüreyre
[27] Ebû Saîd-i Hudrl´nin bu sözünün nerede geçtiği bulunamadı.
[28] BuharI cilt 1. Sahife 203, Müslim cilt 2. Sahile 658, Tirmizİ cüt 1. Sa-hife 11.
[29] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/45-49.
[30] Darekutnl, Ebû Hüreyre (R.A.)´dan
[31] Derler ki: Câhiliyet devrinde köpekler ksp kaçak arasında dolaşır ve kimse onların artığını kullanmaktan sakınmazdı. Bunun içirt önce, ağızlarının değdiği şeyin yedi kez yıkanması emrolunmustur.
[32] Darekutnl Hz. (Aişe (R.A.)´den.
[33] El-Mûstedrek, İmam Ahmed´in mûsnedi cilt 2. Sahlfe 227., Darekutnl sahlfe 23. Cilt 1 sahile 183, Tehavl cilt 3, Sahiîe 272.
[34] Ebû Davud (tabur) S. 13, Tirmizl (tahur) S. 13, tbn-İ Mace (tahur) S. 31 Nasb-ürraye C. 1 S. 137
[35] Şeyhü´l-Îslâm Burhanüddîn Ebu´l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 1/49-53.
http://www.haznevi.net/icerikoku.aspx?KID=7409&BID=89
Hanefi ya da Şafii misin kardeş?Ona göre göndereyim...
Evet abi Allah razı olsun ben hanefiye göre göndermiştim...
Şafiiyse siz de yardımcı olun inşaallah..
ŞAFİİLERDE GUSÜL (BOY ABDESTİ)
Boy abdesti dediğimiz guslün dinî ıstılahtaki tanımı, "niyet ederek suyu bedenin tamamı üzerinden akıtmaktır. 1
A) Guslü Gerektiren Haller
1. Penisin başı veya kesik penisin geride kalan kısmından baş kadarının vagina ya da makada girdirilmesi halinde bunu yapanlar ergen de olsalar küçük de olsalar, ikisinin de gusletmesi gerekir. Nitekim bu hususta Hz. Âişe validemiz şöyle demiştir: "iki sünnet yeri birbirinin içine girdiğinde gusül yapmak farz olur. Ben ve Resûlullah böyle yaptık.2
2. Meninin (döl suyunun) akması. Bu durumda gusletmek gerektiğini sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şu veciz ifadeleriyle bildirmişlerdir: "Döl suyunun akmasından dolayı su (yani gusletmek) gerekir. 3
Uyku veya uyanıklık halinde, lezzet hissi versin vermesin akan meni guslü gerektirir. Uyku halinde meni akması olayına ihtilâm denir, ihtilâm olduktan sonra uyanan kişi, üzerindeki ıslaklığın meni mi yoksa mezi mi olduğu hususunda şüpheye düşerse gusül yapması zorunlu olmaz. Dilerse menidir deyip gusleder, dilerse mezidir deyip temizler ve abdest alır.
Hanefi mezhebine göre ise bu durumda şüpheye düşen kişinin gusletmesi gerekir.
3. Hayız veya nifas kanı gören kadın, kanamanın kesilmesini müteakip gusletmelidir. Kanamasız gerçekleşen doğum da nifas hükmündedir. Yani bu durumdaki bir kadının, doğum gerçekleştikten sonra gusletmesi gerekir. Bununla ilgili olarak Hz. Peygamber, Fâtıma bint Ebû Hubeyş'e şöyle demiştir: "Hayız kanı geldiğinde namazı bırak. Kanama sona erdiğinde guslet ve namaz kıl. 4
4. Müslüman kişinin ölümü. Ölen bir müslümanı yıkamadan mezara gömmek caiz değildir. Ancak şehidler bu hükmün dışında olup onları yıkamak gerekmez. Hz. Peygamber, bineğinden düşüp ölen bir sahâbîyi yıkamalarını ashabına şöyle emretmiştir: "Onu su ve sedir otu ile yıkayın; iki parça bezle de kefenleyin.5
5. Kâfirin cünüp iken müslüman olması. Ama cünüp değilken islâmiyet'i kabul ederse yıkanması farz değil, sadece mendup olur.
B) Guslün Farzları
Guslün farzları üçtür. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1. Niyet etmek. Vücudun ilk yıkanılması gereken yerini yıkamaya başlarken, "Guslün farzını edaya niyet ettim" veya, "Cünüplüğü gidermeye niyet ettim" ya da, "Namazın farzını mubah kılmaya niyet ettim" diyerek niyet edilir. Sadece yıkanmaya, temiz lenmeye niyet etmek yeterli olmaz.
2. Bedenin tamamını suyla kaplamak. Bedenin çok az bir kısmı bile kuru kalırsa gusül geçerli oimaz. Hamur, mum ve oje gibi suyun bedene ulaşmasına engel olan şeylerin temizlenmesi gerekir.
Erkekte olsun kadında olsun içine suyun sızmadığı sık saç örgülerinin gusül yaparken çözülmesi farzdır. Ama kendi doğası gereği giriftleşen saçların arasına su nüfuz etmiyorsa bu durumda kişi muaf sayılır. Su ne kadar saçların arasına girebiliyorsa o kadarıyla yetinilir.
Göbek çukuru ve yaraların geride bıraktığı çukurumsu yerlere suyu ulaştırmak zorunlu değildir. Ama yerinden çıkarmadıkça altına su geçmeyen dar yüzüğün yerinden çıkarılması gerekir.
Kulaktaki küpeyi de oynatmak gerekir. Kulakta delik var ama küpe yoksa, suyu bu deliğe ulaştırmak icap eder.
Sünnetsiz kişinin, suyu penis kılıfının altına ulaştırması gerekir. Sünnet olmadan kılıfın altına su ulaşmıyorsa, sünnet olmak vacip olur.
Göz çukurlarını yıkamak, ağza ve buruna su almak farz değildir.
Hanefî mezhebine göre ise gusül yaparken ağza ve buruna su almak farzdır.
3. Bedendeki necasetin giderilmesi. Guslün farzlarından biri de, bedende -eğer varsa- necasetin, yani pisliklerin temizlenmesidir.
C) Guslün Sünnetleri
1. Gusle niyet ederken besmele çekmek.
2. Elleri bileklere kadar yıkamak.
3. Gusül esnasında namaz abdesti gibi abdest almak. Ağza ve buruna su almak.
4. Her yıkayışta bedenin el ile ulaşılabilen yerlerini ovmak.
5. Bir organın üzerindeki su kurumadan diğerini yıkamaya geçmek.
6. Önce başı yıkamak.
7. Yıkanmaya vücudun sağ tarafından başlamak.
8. Suyun deriye ulaşmasına engel olmayan şeyleri gidermek. Engel olan şeyleri gidermek ise farzdır.
9. Kimsenin görmediği kapalı bir mekânda olsa bile gusül yapan kişinin avret yerlerini örtmesi.
10. Yıkanan her yeri üç defa yıkamak.
11. Saçları ve parmak aralarını hilâllemek.
12. Gusülden önce koltuk altı ve kasık kılları ile tırnakları kesmemek.
13. Gusülden önce abdest dualarını okumamak.
14. Mazeret olmadıkça yıkanmak için başkasından yardım istememek.
15. Gusül suyu sıçramışının bedene isabet etmeyeceği bir yerde bulunmak.
16. Gusül yaparken kıble tarafına yönelmemek.
17. Organlar üzerinde kalan su damlacıklarını silkelememek.
18. Gerek görülmedikçe gusül esnasında konuşmamak.
19. İhramlı veya oruçlu olmayan kadınlarla, kocasının ölümü nedeniyle süs ve ziynetten menolunmayan kadının, gusül esnasında bulabilirse, üzerine misk veya ıtır sürülmüş bir pamuk parçasını tenasül organının ağzına tıkması.
20. Alt kısımlardan önce üst kısımları yıkamak. Ancak erkekler abdest almadan önce penislerini yıkamalıdırlar ki, abdestten sonra elleri penislerine değip de abdestleri bozulmasın.
D) Nafile Gusül
Farz olan gusüller dışındaki bütün gusüllere sünnet veya nafile gusül denir ki, bunları şöyle sıralayabiliriz:
1. Cuma guslü. Cuma namazına gidecek olan kişilerin cuma günü gus¬letmeleri sünnettir. Bunun vakti, fecr-i sâdıktan (imsaktan) itibaren başlayıp cuma namazına kadar devam eder.
2. Ölüyü yıkayanın gusletmesi. Ölüyü yıkayan kişinin, yıkama işi bittikten sonra kendisinin de gusletmesi sünnettir.
3. Ramazan ve kurban bayramlarında gusletmek.
4. Cünüp değilken islâm'a giren bir gayri müslimin gusletmesi.
5. Yağmur duası, ay ve güneş tutulmaları için namaz kılmadan önce gus¬letmek.
6. Cinnet getiren veya bayılan kişinin ayıldıktan sonra gusletmesi.
7. Arafat vakfesi için gusletmek. Bu guslün vakti, arefe günü fecr-i sâdı-kın doğuşundan itibaren başlayıp gün batımına kadar devam eder.
8. Müzdelife vakfesi için gusletmek. Eğer Arafat vakfesi için gusledilmiş-se, o gusül burası için de yeterli olur.
9. Meş'ar-i Harâm'daki vakfe için gusletmek.
10. Cemreleri taşlamak için gusletmek.
11. Mekke-i Mükerreme'ye girmek için gusletmek.
12. Medine-i Münevvere'ye girmek için gusletmek.
13. Ter veya kirden ötürü vücut kokusunun değişmesi halinde gusletmek.
14. İtikâfa girerken gusletmek.
15. Ramazan gecelerinde gusletmek.
16. Hacamat vurdurduktan sonra gusletmek.
17. Hac veya umre ihramına girerken gusletmek.
18. Kâbe-i Muazzama'yı tavaf için gusletmek.
1 Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 1/212.
2 Tecrid-i Sarih Tercemesi, 1/203; Buhârî, Gusül, 28; Müslim, Hayız, 87.
3 Buhârî, Vudû', 34; Müslim, Hayız, 81-83.
4 Buhârî, Hayız, 19.
5 Ebû Davud, Cenâiz, 84.
Büyük Şafii İlmihali Mehmet Keskin
Hanefide Gusül(Daha Kısa)
Gusül AbdestiGusül (Boy Abdesti)
Gasl, yıkamak demektir. Gusül ve iğtisal da, yıkanma anlamını taşır. Din deyiminde gusül: Bütün bedenin yıkanmasıdır, boy abdesti alınmasıdır. Buna taharet-i kübra (büyük temizlik) denir. Böyle bir temizliği gerektiren hal cünüplüktür. Ayrıca kadınların hayız ve nifas kanlarının sona ermesidir. Cünüplük hali ise, aşağıda açıklanacağı üzere, şehvetle meninin atılmasından ve cinsel ilişkiden meydana gelir.
Guslü Gerektiren Haller:
a. Cünüplük: Cinsî münasebet, ihtilam ve ne şekilde olursa olsun meninin vücut dışına çıkması boy abdestini gerektirir. b. Hayız ve Nifas (Lohusalık): Hayız ve nifas hali sona erince gusül farz olur.
Şehvetle yerinden ayrılan ve şehvetle dışarıya atılan bir meniden dolayı gusletmek gerekir. Şehvetle yerinden aynlıp, şehvet kesildikten sonra dışarıya atılan meniden dolayı da, İmamı Azam ile İmam Muhammed'e göre, gusletmek gerekir. Fakat İmam Ebu Yusuf'a göre gusül gerekmez.
Rüyada şehvetle ayrılan bir meninin, şehvet kesildikten sonra dışarıya akıtılmasını sağlamak için tenasül organını tutmak ve sonra dışarıya akıtmakta, misafir ve soğukta bulunanlar için İmam Ebu Yusuf görüşünü seçmekte kolaylık vardır. Bu yönden bu görüşün tercih edilmesini uygun görenler vardır. Bakmak ve dokunmak suretiyle şehvetle gelen meniden dolayı da gusletmek gerekir.
Cinsel ilişki halinde sünnet yerinin veya o kadar bir kısmın duhulü ile, buluğ çağına ermiş erkek ve kadının gusletmeleri gerekir. Meninin gelip gelmemesine bakılmaz. Bunlardan yalnız biri buluğ çağına ermiş ise sadece ona gusül gerekir, diğerine gerekmez. Ancak buluğ çağına yaklaşmış bir devrede ise, yıkanmadan namaz kılmasına izin verilmez. Namaza devam için taharette tedbirli olmak lazımdır. Bu ve buna benzer hangi haller olursa olsun ihtiyat olan yol gusletmek suretiyle şüpheli hallerden sakınmaktır. Uykudan uyanan kimse, yatağında, çamaşırında veya bedeninde bir yaşlık görünce bakılır: Eğer rüyada cinsel ilişkide bulunduğunu hatırlıyorsa, gusletmesi gerekir. Yaşlığın meni olup olmamasında şüpheye düşmesi bir önem taşımaz. Ancak ihtilam olduğunu hatırlamadığı takdirde, yaşlığın mahiyetinin ne olduğu üzerinde durulmaz ve gusül gerekmez. Çünkü akıntının şehvetle geldiği bilinmemektedir. Bu mesele İmam Ebû Yusuf'a göredir, İmamı Azam ile İmam Muhammed'e göre, gelen akıntının mezi olduğunu anlıyorsa, gusl etmesi gerekmez. Fakat meni olduğunu biliyor veya şübheye kapılıyorsa, gusletmesi gerekir. İhtiyata uygun olan da budur. Onun için fetva buna göredir.
Yatağından uyanıp kalkan kimse, ihtilam olduğunu hatırladığı halde, tenasül organında bir yaşlık görse gusletmesi gerekir. Ayakta veya oturduğu yerde uyuyan kimse, uyanıp da bu organında bir yaşlık görse, bakılır: Eğer bu yaşlığın meni olduğuna kanaati varsa veya uyumadan önce bu organı hareketsiz bir halde idi ise, gusletmesi gerekir. Fakat böyle bir kanaati yoksa ve tenasül organı da önceden uyanık durumda idi ise, gusletmesi gerekmez. Bulunan yaşlığın mezi olduğuna hükmedilir. Çünkü organın uyanık olması, mezinin çıkmasına sebeb olur. Sarhoş veya bayılmış olan bir kimse uykusundan uyanıp da, kendisinde meni bulacak olsa, gusletmesi gerekir. Mezi bulacak olsa yıkanması gerekmez.
İdrarını yaparken, tenasül organı uyanık olduğu halde meni gelse, yıkanması gerekir. Organ uyanık olmayınca; gusletmek gerekmez, çünkü uyanıklık şehvetin bulunmasına delildir.
Bir erkek veya bir kadın rüyada ihtilam olsa da, meni dışarıya çıkmış olmasa, yıkanmak gerekmez. İmam Muhammed'e göre, böyle bir kadının ihtiyat olarak yıkanması gerekir. Çünkü kadından çıkacak bir sıvının yine ona dönmesi ihtimali vardır.
İhtilam olan veya cinsel ilişkide bulunan bir kimse, idrarını yapmadan veya çokça yürümeden veya yatıp uyumadan yıkansa da, sonra kendisinden meninin arta kalan kısmı çıkacak olsa, ikinci kez yıkanması gerekir. Fakat idrarını yaptıktan veya epeyce yürüdükten veya uyuduktan sonra şehvetsiz olarak gelecek meni guslü gerektirmez. Çünkü bu durumda o meni, yerinden, şehvet olmaksızın ayrılmış bulunur. Yine bir kadından, yıkandıktan sonra, kocasının menisi çıkacak olsa, tekrar gusletmesi gerekmez.
Bir yatakta yatıp uyuyan iki kimse, uyandıkları zaman ihtilam olduklarını hatırlamayarak yatakta meni gibi bir yaşlık görseler veya kurumuş meni görüp de o yatakta kendilerinden önce başka bir kimse yatmış olsa bu durumda meninin kime ait olduğu bilinmese, her ikisinin de ihtiyaten yıkanması gerekir.
Şehvet olmayıp da döğülmeden, ağır bir yük kaldırmadan ve yüksek bir yerden düşmeden dolayı meni gelmesiyle gusül gerekmez.
(İmam Şafî'ye göre bu hallerde de gusül gerekir.)
Yerinden şehvetle ayrılan bir meni, bedenin dışına veya dış hükmünde olan yere çıkmadıkça gusül gerekmez.
Bakire bir kızın bekaretini yok etmemek sureti ile yapılan bir ilişkide meni gelmeyince gusül gerekmez; çünkü bekaret, sünnet yerine kadar duhule engel olmuş demektir.
Cünüplük, hayız veya nefselik (loğusalık) halinde iken, gayrimüslim bir kadın veya gayrimüslim bir erkek ihtida etse, gusletmesi farz olur. Hayız veya nefseliği son bulmuş olsa da, yıkanmamış bulunsa, yine gusül gerekir. Fakat yıkanmış bulunan veya henüz cünüplük, hayız ve nefselik haline düşmemiş olan erkek veya kadın gayrimüslim ihtida etse, yıkanması mendub olur.
Gusül Nasıl Yapılır: Gusletmek isteyen bir kimse önce besmele okur ve : "Niyet ettim Allah rızası için gusletmeye" diye niyet eder. Elleri bileklere kadar yıkadıktan sonra edep yerlerini temizler. Bundan sonra sağ avucuyla ağzına üç kere su alır ve her defasında ağzını boğazına kadar gargara şeklinde çalkalar. Oruçlu ise boğazına su kaçmamasına dikkat eder. Sağ avucuyla burnuna, genzine kadar üç defa su çeker, her defasında sol eliyle burnunu temizler. Bundan sonra tıpkı namaz abdesti gibi abdest alır.
Abdest aldıktan sonra önce başına, sonra sağ, daha sonra da sol omuza üçer defa su döker ve vücudunu yıkar. Suyu her döküşte elleriyle vücudunu iyice ovuşturur. İğne ucu kadar kuru yer kalmaksızın vücudun her tarafını güzelce yıkar. Gusülde bıyık, saç ve sakal diplerine suyun iyice işlemesi için ovuşturulur. Göbek boşluğu, küpe delikleri dikkat edilerek yıkanır. Böylece gusül abdesti almış oluruz.
Guslün Farzları:
1. Ağza su alıp boğaza kadar çalkalamak.
2. Burna su çekip yıkamak.
3. Bütün vücudu ıslanmayan yer kalmayacak şekilde yıkamak.
Guslün sünnetleri:
1. Gusle niyet etmek.
2. Besmele ile başlamak.
3. Bedenin bir tarafında pislik varsa onu önceden güzelce temizlemek.
4. Avret yerini yıkamak
5. Gusülden evvel abdest almak.
6. Bedenine üç defa su dökmek ve suyu bedenin her tarafına ulaştırmak. 7. Su dökünmeye baştan başlamak, sonra sağ omzuna, sonra sol omzuna dökmek ilk defa döktüğü zaman bedeni ovmak ve suyu bedenin her tarafına ulaştırmak. 8. Ayağının olduğu yere su birikirse, abdest aldığı zaman ayak yıkamasını sonraya bırakmak.
Kaynak: Büyük İslam İlmihâli, Ömer Nasuhi Bilmen
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)