insirah Nickli Üyeden Alıntı
Türkçeye Nas?l Frans?z Kald?k
Veli S?r?m
BEN?N, Burkina Faso, Kamerun, Merkezi Afrika Cumhuriyeti, Çad, Kongo Cumhuriyeti, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Cibuti, Gabon, Guinea, Fildişi Sahili, Madagaskar, Mali, Moritanya, Nijerya, Ruanda, Senegal, Tago, Tunus ve Fas.
S?ralad?ğ?m?z ülkelerin en belirgin ortak özelliği sorulmuş olsayd?, belki çoğumuzun akl?na gelen ilk cevap “Bu ülkeler Afrika’da yer al?yor” olurdu. Evet doğru. Ama bir ortak özellikleri daha var ki, Afrika’da yer almak kadar belirgin ve ay?rt edici: Frankofon ülkeler ailesine mensup olmalar?.
Frankofon kelimesin asl? “La Francophonie.” Anlam? k?saca “Frans?zca konuşan” demek. Uluslararas? camiada “Frankofon Ülkeler” denilince, t?pk? yukar?daki zikrettiğimiz ülkelerde olduğu gibi, 18 ülkede Frans?zca resmî dil olarak kullan?l?yor. Ayr?ca 57 ülkede Frans?zca ya ikinci dil, ya da yayg?n olarak kullan?lmakta.
Afrika’daki Frans?zca konuşulan toplam yerleşim alan? ABD’den daha büyük. Bu ülkelerdeki toplam nüfus ise 254 milyon. Bu rakam ise çeyrek milyar insan?n doğrudan veya dolayl? olarak Frans?zcay? ortak iletişim arac? olarak kulland?klar? anlam?na geliyor. K?saca bu kadar geniş bir alan?n ve say?lmayacak kadar çok farkl?l?klar?n bulunduğu bir bölgenin ortak paydas?n? oluşturuyor Frans?zca.
K?saca “Frankofon” olma özelliği sayd?ğ?m?z bu ülkelerde yaşayan insanlar kendi öz dillerine “Frans?z” kalm?ş durumdalar.
Peki ya biz?
Little Big, Big Star, Marko Delli, Conan Jeans, Lee, Weber Jeans ve Galila Restaurant, LC Waikiki, Rodi, Big Free, Tifanny, Cotton Shop, Benson Jeans, McDonald’s, Burger King, Pizza Hut, Domino’s Pizza, Carousel, Galleria, Capitol, Atrium, Carrefour, Groseri Market, Coiffeur Angle gibi telaffuzda bile zorland?ğ?m?z belki binlerce isim…
Rainbow Kasab?, Kadir Has Center, Dürüm Land, Cafe Beyzade, Galaxy Al?şveriş Merkezi, Ev Shop, Yeşil Plaza, Vatan Computer gibi yar? Türkçe isimler…
CoonDra (Kundura), Mardini (Mardin), Velini (Veli), Efendy (Efendi), Eskidji (Eskici), Laila (Leyla), Kiosk (Köşk), Zift (Zift), Ramsey (Remzi) gibi Türkçeden bozma yabanc? isimler…
Sakashi (Salih Kaya isminin ilk heceleri ile Japon mal? havas?n? veren ‘shi’ eki), Yu-Ma-Tu (Yunus, Mahmut ve Tuncer isimli üç kardeşin isimlerinin ilk heceleri), BEMS (Baba, Emine, Mustafa ve Sabri isimlerinin ilk harfleri) gibi yabanc? havas? verilen isimler…
Sokaklarda, caddelerde gördüklerimiz, günlük konuşmalar?m?z, gazetemiz, dergimiz, yiyip–içtiğimiz pek çok şey yabanc?. Ama bir gerçek var ki, biz art?k o yabanc? şeylere art?k hiç de yabanc? değiliz.
Yabanc?laşma, art?k hiç yad?rganmaz durumda. Belki de kaç?n?lmaz veya s?radan görülüyor. Yabanc?laşman?n veya gönüllü işgal alt?na girmenin temelinde yatan gerekçe veya gerekçeler hakk?nda epey madde s?ralayabiliriz. Bizdeki yabanc? hayranl?ğ?ndan, hayat?n hemen her aşamas?nda yağmur misali karş?m?za ç?kmas?na kadar yüzlerce sebep bulabiliriz.
Bu sebeplerin en önde gelenlerinden birisi, toplum olarak, bir şekildeki kullan?mlarda çok istekli oluşumuz olsa gerek. Duyduğumuz yabanc? bir kelimeyi kullan?rken ilk birkaç denemede hafiften bir yabanc?l?k çeksek de, çok geçmeden o kelimelerin Türkçe karş?l?klar?n? unutuyoruz. Derken dildeki bu dönüşüm tabelalara da yans?yor. Tabelalar yabanc?laşt?kça, insanlarda daha fazla yabanc? hayranl?ğ? oluşuyor. Yabanc? hayranl?ğ? daha fazla yabanc? kelime kullanmay? doğuruyor. Ve bir k?s?r döngü devam edip gidiyor. Şimdi bu k?s?r döngünün başlad?ğ? tarihlere doğru k?sa bir seyahat yapal?m.
?lânât
1838 y?l?nda ?ngilizlerle yap?lan Ticaret Sözleşmesi gereği, Osmanl? pazarlar?na ?ngiliz mallar? h?zla girmeye başlad?. K?sa zamanda diğer Avrupa ülkeleriyle yap?lan ticaret sözleşmeleri ile kumaş?ndan işlenmiş derisine, mobilyas?ndan züccaciyesine, hatta askerler ve devlet memurlar? için özel olarak üretilen k?yafetlere var?ncaya kadar ürünler Osmanl? insan?n?n önüne sunuldu. Ad? geçen sözleşmeyle, Osmanl? toplumunu büyük bir pazar olarak gören Avrupal? tüccarlar, t?pk? Avrupa’da olduğu gibi Anadolu’da da bir tüketim toplumu oluşturmak için harekete geçmişlerdi. Bunun için Avrupa patentli ne varsa, gerekli-gereksiz demeden Osmanl? pazarlar?na bu ürünleri taş?maya başlad?lar.
Avrupal? tüccarlar?n kulland?klar? en etkili yöntem o dönemlerde yay?nlanan gazetelere reklâm vermek idi. O dönemin karş?l?ğ?yla “ilânât,” yani reklâmlar yoluyla kendi ürünlerini, üstelik kendi verdikleri isimlerle Osmanl? insan?na çok geçmeden kabul ettirdiler. Piyano, çikolata, sigorta, m?knat?s, lokanta, vida, fanila, kablo, vapur, tiyatro, balkon gibi bize art?k hiç yabanc? gelmeyen kelimeler günlük hayatta s?k s?k kullan?lmaya başlad?. Hatta o günün insanlar?nca bilinen “Medicamants Nouveoux” (Yeni ?lâçlar) gibi ifadeler hiç çekinilmeden reklâmlarda kullan?l?yordu.
Bat?l? tüccarlar?n kendi ürünlerini tan?tmak ve markalar?n? zihinlerde yerleştirmek için o dönemde kulland?klar? bir başka ilginç yöntem de mektuplar?n kullan?lmas?yd?. Osmanl? topraklar?ndaki ticaretle uğraşan meslektaşlar?na veya yak?n dostlar?na gönderdikleri mektuplar?n üst k?s?mlar?na, satt?klar? ürünün ismi veya markas?n? da yap?şt?r?yorlard?.
Gazetelerden mektuplara kadar hemen her alanda Osmanl? s?n?rlar? içinde h?zla yay?lan yabanc? ürünler ve markalar, yeni bir tabela kültürünü de ortaya ç?karm?şt?. Vitrin camlar?nda, dükkânlar?n tabelalar?nda gerek Arap harfleriyle, gerekse Latin harfleriyle yaz?lan isimler bambaşka bir dili günlük hayata yerleştirmeye başlam?şt?. 19 Temmuz 1918 tarihini taş?yan ve ?stanbul’da yay?nlanan Yeni Mecmua isimli derginin, “Zavall? Türkçe” başl?kl? başyaz?s?nda bu yeni dil şiddetle eleştiriliyordu. Yaz?, belki o dönemin sadece Beyoğlu semtinde yaşananlar? aktar?yordu. Ama bugün ülkemizin kasabalar?na, hatta köylerine var?ncaya kadar gözlemlenen tabloyu aynen aktar?yor gibi. Baz? ifadeleri aktaral?m:
“Bizim memlekette en az bilinen, sarfu nahvi her gün h?rpalanan bir lisan varsa Türkçe’dir. Bunu mübalâğa m? zannediyorsunuz? O halde biraz etraf?n?za göz gezdiriniz. Mağazalar?n yekpare iri camlar? üstündeki yaz?l? sat?rlara, duvarlara yap?şt?r?lm?ş sar?, mor, pembe kâğ?tl? ilânlar?n kocaman harflerine... Beyoğlu’ndaki kibar moda mağazalar?n?n ucuzluk ilânlar?na bak?n?z.”
Reklâmlar yoluyla yeni teknolojiler ve yeni ürünlerle birlikte, Osmanl? toplumuna yeni anlay?şlar, yeni al?şkanl?klar, k?sacas? yeni yaşama biçimleri de gelmişti. Gelen bir şey daha vard?: Yeni bir dil.
Bat?l? tüccarlar ürünlerine olan güveni sağlayabilmek için, insan?m?zda o dönemlerde filizlenmeye başlayan Bat? hayranl?ğ?n? çok iyi kulland?lar. Duvar kâğ?tlar?, çatal-kaş?k, dikiş makinesi, züccaciye, giyim-kuşam, yeni teknolojik ürünler reklâmlar arac?l?ğ?yla balland?ra balland?ra anlat?l?rken, bu ürünleri kullanman?n çok önemli bir sayg?nl?k kaynağ? olduğu vurgulan?yordu. Bir ürün tan?t?l?rken hangi ülkede üretildiği de mutlaka söylenenler aras?ndayd?. ?ngiliz veya Alman mal? olduğu, Fransa’dan veya Amerika’dan getirildiği belirtilmeden geçilmiyordu. Art?k insanlar ald?klar? bir ürünü yak?nlar?na büyük bir gurur içinde, “Frengistan mal?,” “nev icad,” “yeni icad,” “Avrupa işi” ve “dünyaca ünlü” gibi ifadelerle anlatmaya başlam?şlard?. Ve art?k görülen her bir yeni ürün “Vay be, adamlar ne güzel yapm?şlar!” sözleriyle yâdedilir oldu.
Neler değişti?
Bir zamanlar yabanc? isim ve markalar? gazetelerde, duvar afişlerinde, dükkânlar?n tabela ve vitrinlerinde gören insan?m?z, 1950 y?l?ndan itibaren radyonun yayg?nlaşmas?yla daha fazla markayla tan?şma f?rsat? buldu. Tan?şt?ğ? her yabanc? marka insan?m?z?n Bat? hayranl?ğ?n? daha da artt?rd?. Bu hayranl?ğa paralel olarak, lüzumlu–lüzumsuz ay?rdetmeksizin daha fazla Bat?l? ürün piyasalara sürüldü. 1970’li y?llarda yavaş yavaş yayg?nlaşan televizyon yay?n? yine ayn? yönde hizmet etti. 24 Ocak 1980 tarihi, hem reklâmc?l?k aç?s?ndan, hem de yabanc? markalar?n daha da yayg?nlaşmas? aç?s?ndan çok önemli dönüm noktalar?ndan birisi oldu. Bu tarihte al?nan ekonomik kararlar çerçevesinde, ülke içinde yabanc? yat?r?mlar?n gerçekleşmesine yönelik önemli imkânlar sunuluyordu. K?sa zamanda pek çok yabanc? firma Türkiye’de yat?r?m yapt?. ?ç piyasada daha fazla yer etmek isteyen bu firmalar bas?n yoluyla yoğun bir reklâm faaliyetine giriştiler. Bu yar?ş 1990’l? y?llarda h?zla çoğalan özel televizyon kanallar?yla iyice k?z?şt?. Bu reklâm yar?ş?na paralel olarak insanlardaki yabanc? markalara olan hayranl?ğ?, bu hayranl?k da cadde ve sokaklardaki yabanc? isimli dükkân, mağaza, market, kasap, saatçi, k?rtasiyeci, ayakkab?c? ve daha pek çok sat?ş yerini h?zla artt?rd?.
Türkçeye frans?z kald?k
Art?k 2000’li y?llarday?z. Yabanc? marka hayranl?ğ?n?n ve kullan?m?n?n sonu ne zaman gelecek diye merak etme f?rsat? dahi bulamadan, bu kez devreye internet girdi. Sokaklarda, caddelerde gördüklerimiz, günlük konuşmalar?m?z, gazetemiz, dergimiz, yiyip–içtiğimiz pek çok şey yabanc?. Ama bir gerçek var ki, biz art?k o yabanc? şeylere hiç de yabanc? değiliz