Bulunduğum odada elimi sallıyorum. Hava görünmese de, elim havaya çarpıyor. Hava, mahluktur. Mahluk, hulk kökünden gelir, Allah’ın yarattığı demektir.

Ölüm de, hayat gibi mahluktur. Mesela lambanın hayatı, prizin içindeki telde duruyor. Lambayı söndürsek de, lambanın “canı” telde duruyor. Gidip tele elimizi vursak, bizi çarpar. Aynı şekilde, bir adam öldü. Amma adam lamba gibi öldü. Ruhu, ruhlar âleminde yaşıyor. Yani insan öldüğü anda hemen ruhlar âlemine çıkar. Aynen lambayı söndürdüğümüzde elektriğin tele çekilmesi gibi…

Sabah olunca güneş doğuyor, akşam güneş batıyor. Güneşin batması demek, güneşin bitmesi demek değildir. Güneş, başka bir âlemde doğuyor… Toprağa konmak, fasulyeyi toprağa gömmek gibidir. Fasulyeyi toprağa gömünce “eyvah kayboldu” diyebiliriz. Halbuki fasulye çiçek çiçek dirilecek.

Çekirdek tahvil-i vücut yapar, ağaç olur. Yumurta tahvil-i vücut yapar, civciv olur. Tahvil-i vücut, vücut değiştirmek demektir. Mesela yediğimiz yemekler vücudumuzda kan oluyor, alyuvar oluyor, akyuvar oluyor. Yani yemek, tahvil-i vücut yapıyor… İnsan da ölünce tahvil-i vücut yapar, ruhlar âlemine geçer. Torunum doğduğu zaman kızıma sordum, “Bu çocuk sizin mi?” “Elbette bizim” dediler. “Bu çocuğun ağzını, gözlerini, kulaklarını siz mi yaptınız?” “Allah…” dediler. “Allah, bu mükemmel çocuğu yaptı, size bedava verdi. Öyleyse siz de bu çocuğu Allah’ın istediği şekilde yetiştirin.” dedim.

Her çocuğun bir zamanı vardır. O zaman gelince Allah, çocuğu dünyaya gönderiyor. Haydi Allah göndermesin! Nereden, nasıl alacaklar o çocuğu? Allah’ın hikmeti… Aynı şekilde insanın dünyadan gitmesi de bir hikmet ve tedbirledir. Dünyaya gelen, bir vazifeyle geliyor. Dünyadan gidenin, vazifesi bitmiş demektir. Allah o kişiye rahmediyor; kötü bir hayat süreceğine, sarayına alıyor… Niye ölüm hadisesi insana dokunuyor? Bunun sebebi, ölümün mahiyetini anlamamaktır. Mesela benim için ölümün mahiyeti, ruhlar âlemine gitmek, bir sürü elem ve kederden kurtulmaktır. Sebzelerin ve etlerin midemizde ölümleri, bize hayat oluyor. Yemesek ölürüz. Gerek hayvanların gerekse bitkilerin ölümü, kendi hayatlarından daha üstün bir hayata geçmeleri demektir. Midemizde ölüp insan makamına çıkıyorlar. Bitkiler, hayvanlar bile böylesine dirilirken, insan da ölmekle, ahiret âleminde daha güzel bir şekilde dirilecek…


Buharlar yükseldi, yağmur olarak geri döndü. Suları toprak emdi, kökler gelişti. Tohumlar, çekirdekler yeşerdi. Sanki kainat bir fabrika. Su, hava ve toprak gibi üç unsurdan Allah canlıları yaratıyor. Ölü sandığımız topraktan çok şey yaratılıyor, hepsi canlı. Demir cansız ise mıknatısı nasıl çekiyor, nasıl itiyor? İnsan cesedi bir tohum, bir çekirdek gibi toprağa girip öbür âleme geçiyor. Bu dünyayı yaratan bir başka dünya da yaratmış. Buradan oraya, oradan buraya sevkiyat var. Sevk edeni göremeyen, gideceği yere “yokluk” diyor…


Hekimoğlu İsmail