”İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a da şükretmez.”

(Müsned II, 258,388; Sünen(Ebu Davud) IV, 353; Sünen (Tirmizi), IV, 339)

Size de öyle gelmiyor mu; bunalmıyor musunuz hadiselerin tıklım tıklım arsızlığından? Şimdi zamanın nefesi daralıyor üzerimize serpilen kasvetten; soluk almakta zorlanıyor gibi insaniyetimiz. Turna geçmez dağlarda kaybedilmiş umut patikalarımız ve sancılı gecelerin karanlığında yitirilmiş tebessümün son güzergâhı. Ne iktisadi buhranlar, ne siyasi kirlenmeler, ne de fakr u zarurettir bizi bugün düşkün ve zelil kılan. Çaresizliğin sesini duyamayan vicdanlarımıza atılmış çektiklerinden sızan bunca kötülükler de değil bizi mutsuz eden. Hayır, ihtirasa dayalı dünya düzeninin üzerimize boca ettiği “tut, kavra, kopar, al, sahip ol, yürüt, götür!…” seviyesizliğinden ayrı bir şey bu. Belki içimizdeki yabanlıklar ve yabancılıklar şimdi düşmanımız, belki nezaketsizlikler… * * * Nezaket! Nazik bir kelime… Bir sehl-i mümteni… Bir estetik şahikası. Nezaket bir umman; sevgiler uğuldar derinliklerinde, sevgiler coşar. Nezaket bir bahçe, şevk ile yürünür tarhlarında, şavklar saçılır yediverenlerinden. Nezaket hasbî bir tebessüm, kalbî bir yakınlık… Nezaket bir teşekkürün adı; bir derin şükür makamı. Zamanın kadim koridorlarında ayak izlerine rastladığımız o nazik beyefendilere ve nazenin hanımefendilere ne oldu şimdi?! Hani şairler sevdiklerine ve babalar kızlarına “Senin teg nâzenîne nâzenîn işler münasiptir” diye iltifatta bulunur, onları nazikçe nezakete davet ederlerdi, neredeler?!.. Hani centilmenler, şövalyeler, zarifler, çelebiler?!.. Nezaket fikrini ne zaman kaybetti dünya?!.. Ve isim haneleri açık tevkif emirnamelerine bile nezaket cümleleriyle başlanan dönemlere ne oldu sahi! * * * Bir rüya görelim, gelin; önce yumalım gözlerimizi, uyuyalım, uyuyalım, ruhumuzdaki bütün kinler, nefretler, düşmanlıklar arınıp gidesiye kadar uyuyalım ve aniden bir nezaket ülkesinde açalım gözlerimizi. Nazik beyefendiler ve nazenin hanımefendiler arasına karışalım. Bir nesil kadar yaşayalım orada, yalnızca bir nesil kadar… Sonra acı gerçeklerin mutlu düşlere, paslı demirlerin parlak gümüşlere döndüğünü görelim. Yavuz bakışların tatlı gülüşlere durduğunu yaşayalım; Yunusleyin sevelim, sevilelim. Çünkü nazik beyefendiler ve nazenin hanımefendiler elinde yetişen bir nesilde yolsuzluklar, çeteler, ahlaksızlıklar, rüşvetler ve kanunsuzluklar olmayacaktır. O altın nesil olacaktır; pırlanta nesil olacak… Düşünsenize, böyle bir nesil işlerini aksatabilir, yahut sorumluluklarını terk edebilir mi? Nezaket çağında siyasetçiler yoldan sapar, memurlar haddi unutabilir mi? Herkes kendi işini en güzel şekilde yapınca o ülkede mucizeler yüz göstermez, maslahat düzelmez, ilerleme hız kazanmaz mı? Materyalist dünyanın akılla geldiği noktada baş gösteren bütün olumsuzluklar o nezaketin ayakları altında kor değmiş karlar gibi eriyip gitmez mi?!.. * * * Kişideki bir nezaket noksanı öncelikle kendisine zarar verir; ama toplumdaki nezaketsizlik dünyanın bedii direğini sarsar gitgide; güzelliğin ve iyiliğin koordinatlarını karalar. Nezaket noksanı bir teşekkür noksanıdır bu yüzden. Nezaket bir gülümseyiş, nezaket bir bakış, nezaket bir merhabadır; nezaket tam çağında bir gönül alma, ta yürekten bir teşekkürdür çünki. Nezaket bir insaniyettir.

O hâlde biraz daha nezaket, biraz daha.

Not: Kandiller biraz da dualar için, şükürler ve teşekkürler içindir.

İskender Pala