Raşit YÜCEL
Eski dostlar...



Eskiyi anarız zaman zaman.
“Eskiye rağbet olsa, bit pazarına nur yağardı” derler.
O bildiğimiz gibi değil.
Adına “dostsuz zaman” demişler.
Doğrusu da budur.
Zaman değişmiştir, asır başkalaşmıştır.
“Unutulmuş birer birer,
Eski dostlar, eski dostlar.”
Mektuplar tarihe karıştı.
Gözyaşı ile yazılan mektuplar.
Arasına da güller konurdu.
“Dost dost nicesine sarıldım,
Benim sadık yarim kara topraktır” diyen Veysel’i anabilirsiniz.
İsterseniz Niyazi Mısrî’nin hazîn mısralarına bakınız:
“Ağlayıp nâlân edip düştüm yola tenha garip,
Dide giryan, sine püryan, akıl hayran bîhaber.”
Eskilerin hasletleri bir başkadır.
Samimiyet ve hasbihallik vardır.
Adanalı dostumuz Sami Narin Bey ile görüşüyoruz.
O da eskileri arıyor.
“Bu yeni yetmelerde dostluk hasletleri çok zayıf” diye.
Katılmamak mümkün değil.
Ama bizim ilgimiz ve dostluğumuz onlara nasıl, bir de onlara sormak gerekir?
Dostluklar pekiştirilmelidir.
Bir cani sıfatı yüzünden dostunu terk etmek doğru değildir.
Nerede “civanmertlik”, nerede kan kardeşliği?
Sever ve sevmeliyiz.
Fenalığı için ise acırız.
Lütuf ile ıslâhına çalışırız.
Hayat böyle güzelleşir, bir mânâ kazanır.
Yoksa, dost dostu ile nasıl beraber olacaktır?
Bu ahiret hayatında da en güzel şekilde yaşanacaktır.
Fakat dünyada yaşanmayan dostluklar orada nasıl yaşanacaktır?
Dostluğun çeşitli vesileleri bulunur.
Dost meclisleri, iş vesileleri, muhabbet ortamları bunun harmanlarıdır.
Kimse sizi sormayabilir.
Olmazsa biz arayabilir, biz sorabiliriz.
Dostluk o anda başlamış olur.
Ve devam eder gider.
Bu eskisi olur, yenisi olur hiç fark etmez.
“Bin cefalar etsen almam üstüme,
Gayet şirin geldi dillerin dostum.
Varıp yâd ellere gönül verirsen,
Kış ola yolların bağlana dostum,
Dostum, dostum, gel hele canım”
Kâh sitem, kâh vefa kokan bu halk türküsünde de dosta hasretin hazin nağmelerini görürüz.

RAŞİT YÜCEL
rasityucel-19@hotmail.com

14.01.2010

E-Posta: rasityucel@hotmail.com