Estağfirullah gardaşım...
Sizlerden de Allah razı olsun...
Printable View
Dünyalar güzeli Yusuf'a sordular:
- Ey Zeliha'nın gönlünü alıp onu perişan hale koyan. O senin yüzünden acze düştü de derdine derman olmadın; hasta bıraktın onu. Gönlünü kaptın ve geri vermedin. Geri versen ne olur; sen buna kadir değil misin?
- Ben onun gönlünü çelmedim. Ne onun bana gönül verdiğinden haberdarım, ne böyle bir kastım oldu. Onun gönlüyle bir işim yoktur benim.
O dostlar sonra Zeliha'ya sordular:
- Yusuf senin gönlünü nasıl çalmıştı? Dosdoğru söyle bize; gönlün sendeyse ve Yusuf'tan gönül istiyorsan bu, naz yapıyorsun demektir.
Zeliha yeminle söyledi:
- Bedenimdeki her kıldan gönlüm habersiz. Neden ve nasıl âşık oldu, âşık olunca nereye gitti, bilmiyorum.
Sonra o dostlar düşündüler:
- Gönül Yusuf'ta değil ama Zeliha'da da değil. Ne biri gönül almış, ne diğeri bir gönle sahip!.. Peki ama nasıl kayboldu bu gönül, nereye gitti? Bu bir sihir değilse nedir?
Peki o halde neden sormuyoruz: Kendi gönlünden haberdar olmayan kişi nasıl olur da başkasına yol bulabilir?
SELAM VE DUA İLE...
Şu zalim dünya bütün tuzaklarıyla üzerime geliyor. Etrafımı yangın sarmış, gönlüm alevler içinde; karabulutlar göğe yükseliyor. Göğün derinliklerinden kalbime yansıyan maviyi, bugün her zamankinden daha çok özlüyorum. Nemrudî alevlerin ortasında 'Serin ol ey ateş! İbrahim'e selamet ol!" emriyle açılan gül bahçelerinde dolaşmak istiyorum. Her ahlaksız teklif karşısında, Yusuf'a kurulan tuzaklara karşı: "Rabbim! Bana zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir!" duası dökülüyor dudaklarımdan. Şairin, "Seyyid Nebi bize bir gül bıraktı" mısraında hatırlattığı emanetin ağırlığı bir silindir gibi geçiyor omuzlarımdan. Henüz çocuk yaşta Peygamber aşkından kendini O'nun yerine ölüme adayan Ali'nin sevdası yüreğimi dağlasın. Kocasının ölümüne aldırış etmeden deli divane olarak Resûl'ü soran Sümeyra'nın yanık bağrından bir avuç kor da beni sarsın!
"Rabbim, yıldızlar parlıyor. İnsanların gözleri kapalı, sultanlar kapılarını kapattı. Her aşık sevgilisiyle yalnız. Bende burada seninle yalnızım." diyen Rabia'nın yalnızlığı ne yüce yalnızlıktır! Kalabalıklardan uzaklaşıp, sessiz sedâsız mâbetlerin kalbine dalmak istiyorum. Dağların doruklarına çıkıp bulutlara dokunmak istiyorum. Gecenin serinliğinde göz kapaklarıma direnip; bedenimden koparak O'nunla baş başa kalmak, kuşluk vaktinde hayata "merhaba" demek istiyorum.
Hakikat yolcusunun eteğinden tutup yol almalıyım. Bu dünyaya ait ne kadar yük varsa omuzlarımda bırakıp, bir kuş gibi özgürlüğe açmalıyım kanatlarımı. Dünyanın bütün çocuklarını kanatlarıma alıp yeryüzünün lanetli yaşamından uzaklaştırmalıyım. Annelerin gözyaşlarını silecek delikanlılar olarak insinler yeryüzüne. Hazdan bunalmış toplumlara Yusuf'un beyaz yüzünü yansıtsınlar. "Peygamber çiçeği"ni diksinler bahçelerine. Kutsal metinlerin soluğunu hissetsinler nefeslerinde. Hira'da ruhlarını arındırsınlar. Kızlar Hacer'in sadakatini, erkekler İbrahim'in azmini öğrensinler. Ebu Bekir'in cömertliği silsin kirli elleri; Karunlar yıkılsın. Ömer'in cesareti uyandırsın mazlumları; zalimler devrilsin. Osman'ın edebi aynası olsun kardeşlerin/bacıların; çatlasın şeytanın fenni! Ali'nin ilmi âlimin azığı olsun; aydınlansın cahillerin yolu. Tek başına ümmet olmanın derinliği Ebu Zer mektebinde öğrenilsin!
Ey gam ve kederini Allah'a arz eden Yakub! Gözlerine ışık saçan Yusuf'un gömleği nerede? Gözlerimiz görmüyor, karanlık dehlizlerde dolaşıyoruz. Yusuf'un kokusunu alamıyoruz. Düştüğümüz kuyudan çıkamıyoruz. Artık kuşlar konmuyor penceremize. Kalbimizi okşayacak bir merhamet şarkısı özlüyoruz. Kuşluk vakti geçiyor üzerimizden, uyanamıyoruz. Uyku bürümüş gözlerimizi. İsyanımız nefsimize tabi olmuş. Aşk, gökten ipini çekmiş. Duygular dönüşmüyor söze. Söz, kabul ettirmiyor kendini. Her gün bin can alıyor şeytanın oku.
Merhamet bir ceylanın bakışında saklı şimdi. Ağrılar tüm bedeni sardı. Zemheri kalbimizin baharı oldu.
Ey kalpleri evirip çeviren Rabbimiz! Perişanlığımızı sana havale ediyoruz. Dünyanın tuzaklarından koru bizi. Görmeyen gözlerimize ışık ver. Duymayan kulaklarımızı işittir. İsyanımızı nefsimizin elinden al. Kalbimize istikamet ver. Şeytanın okuna hedef yapma bizi. Rahmet sağanaklarını yağdır üzerimize. Vücudumuza sağlık ve direnç ver. Kadınlarımızı Fatıma gibi Zeyneb gibi iffet ve marifet ehli kıl. Erkeklerimizi Rasul'ün ayak izlerini süren muttakilerden eyle. Çocuklarımızı Hasan ve Hüseyin bilinci ile donat. Kalbimize Yunus aşkı bahşet. Geylanî gibi söz ehli olmamıza yardım et. Ömer'in cesareti yüreğimizi doldursun. Ali'nin ilmi yolumuzu aydınlatsın. Yusuf'un yüzü aynamız olsun.
Vedat Aydın
En güzel bir kıssanın güzel bir nüktesidir. Ahsenü'l-kasas olan kıssa-i Yusuf Aleyhisselâmın hâtimesini haber veren http://www.risaleinurenstitusu.org/t.../mekt/b641.gif âyetinin ulvî ve lâtîf ve müjdeli ve i'câzkârâne bir nüktesi şudur ki:
Sair ferahlı ve saadetli kıssaların âhirindeki zeval ve firak haberlerinin acıları ve elemi, kıssadan alınan hayalî lezzeti acılaştırıyor, kırıyor. Bahusus kemâl-i ferah ve saadet içinde bulunduğunu ihbar ettiği hengâmda mevtini ve firakını haber vermek daha elîmdir; dinleyenlere eyvah dedirtir. Halbuki şu âyet, kıssa-i Yusuf'un en parlak kısmı ki, Aziz-i Mısır olması, peder ve validesiyle görüşmesi, kardeşleriyle sevişip tanışması olan, dünyada en büyük saadetli ve ferahlı bir hengâmda, Hazret-i Yusuf'un mevtini şöyle bir surette haber veriyor ve diyor ki:
Şu ferahlı ve saadetli vaziyetten daha saadetli, daha parlak bir vaziyete mazhar olmak için, Hazret-i Yusuf kendisini Cenâb-ı Haktan vefatını istedi ve vefat etti, o saadete mazhar oldu.
Demek, o dünyevî lezzetli saadetten daha cazibedar bir saadet ve ferahlı bir vaziyet, kabrin arkasında vardır ki, Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi hakikatbîn bir zat, o gayet lezzetli dünyevî vaziyet içinde, gayet acı olan mevti istedi, tâ öteki saadete mazhar olsun.
İşte, Kur'ân-ı Hakîmin şu belâgatine bak ki, kıssa-i Yusuf'un hâtimesini ne suretle haber verdi. O haberde dinleyenlere elem ve teessüf değil, belki bir müjde ve bir sürur ilâve ediyor. Hem irşad ediyor ki:
Kabrin arkası için çalışınız; hakikî saadet ve lezzet ondadır.
Hem Hazret-i Yusuf'un âli sıddıkıyetini gösteriyor ve diyor:
Dünyanın en parlak ve en sürurlu hâleti dahi ona gaflet vermiyor, onu meftun etmiyor; yine âhireti istiyor.23. mektup