Yüklem,bir fiildi;cümlede noktadan önceydi bazen…Senin cümlenin yüklemiydi beni nokta yapan.Ara sıra nokta ara sırada soru işareti oluyorum…İçimden gelen Karadeniz kızının hırçın dalgalarıyla savruluyorum…Yüreğimin dalgaları senin kıyına bırakıyor beni,bir anda senin kumsallarında alıyorum o güçlü nefesi…Daha sonra geri çekiliyorum mahcup ve de birazda pişmanlık kokan bir zemheriyle…
Benden çok uzak olan sözlerini,bana çok yakın olan bir yere yüreğimin en tuzlu yerine ekmiştin…Öyle acımıştı ki,öyle yanmıştı ki ilk anda hissetmedim sıcaklığından acımı…Buz gibiydim dışarıda yağan kar taneleri gibi düşüyordum bilmediğim ıssız sokaklara…Bir anda da olsa,ütopikte olsa gel-gitler yaşamalıydım…Gözyaşlarımın rengini tanımamalıydı bu yabancı ıssız sokağın yabancı siması…
Tam uçurumun kenarında bir dala asılan gururumun tutuyorum elinden,düşürmüyorum onu bilinmedik tipsizliklere…korku ve ümitsizliğin hırpalanışı yorgunluğunda vuruyor gölgesine…Saklamaya çalışıyorum onu çaresizlikle…
Sonra geri dönüyorum,ama hala buz gibiyim…Yağmur düşmemişti yüzüme nedense…Ne zaman yağmaya başlar söndürmek için yangınları ve kalemimin ucundan dökülmeye başlar azgından çıkan kurşunların meşhur cinayeti bilmiyorum…İçim acısa da sus oluyorum ,kal geliyor tüm bedenime ve iç kanamalar geçiriyorum rengini belli etmediğim…Dışım içime sığmadığı halde farklı bedenler giyinmiyorum ve daralıyorum…Yani susuyorum Aşk’a…İçimin o acı izbelerini belli etmiyorum tüm belirsizliklerimle…
Sen tüm pişmanlıklarınla mahcup ifadeler düşürüyorsun gözlerine ve bu halime şaşırıyorsun…Yüreğime koyduğun hastalığın tanısı,verdiğim cevaplara uymuyor ve bu yüzden ölüyorum habersiz yanlış tedaviyle…Ben ölsem de sen hala içimde can çekişiyorsun ve ben bu yüzden hala son nefesimi veremiyorum…
ebrarbedia
12.28.08