Alâeddin Yavaşça Aralık ayı başında sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından 3 isime kültür ve san'ata hizmetlerinden dolayı büyük onur ödülü verildiğini okumuşsunuzdur. Ne hikmetse Yaşar Kemal’e gösterilen ilginin gürültüsünden diğer iki isim biraz göz ardı edildi. Bu büyük ödülü fazlasıyla hak eden ve alan Alâeddin Yavaşça Hocamızı canı gönülden tebrik ederiz. Böylesi ödüller elbette her san'atçı için bir gururdur ancak bir san'atkârın büyüklüğü milletinin, halkının gönlünde tuttuğu yerle orantılıdır.Merhum bestekâr Cinuçen Tanrıkorur bir makalesinde şöyle demişti: “Üstad bestekâr ve hoca Alâeddin Yavaşça, mûsikîmizde 20. yüzyılın—bizce—en büyük ses sanatkârıdır. Ortaya koyduğumuz bu kesin hükme katılmayacaklar veya mübalâğalı bulacaklar olabilir (başta üstadın kendisi olmak üzere) Ama biz, düşündüğünü söylemekten çekinmeyen ve hükümlerini gerekçesiz serdetmeyenlerdeniz.” Cinuçen Bey buna dayanak gösterdiği noktaları sıralamıştı yazısında. Onlardan birinde “20. yüzyılın şüphesiz ve tartışmasız en büyük Türk Mûsikîsi bestekârı Hafız Sadeddin Kaynak, Yavaşça‘ya imzaladığı bir eserinde ‘İstikbalin büyük san'atkârına’ ibaresini kullanmıştır” demektedir. Şimdi gelin Alâeddin Bey’i biraz olsun tanımaya çalışalım.Kilis’te 1 Mart 1926 yılında doğmuştur. Babası Cemil Bey, ziraatle uğraşmakla beraber kültürlü mûsikiye meraklı ve dindar bir adamdır. Sabah namazlarını genellikle evde kılar ve daha sonra güzel sesiyle Kur‘ân okurmuş. Alâeddin Bey, kuşluk vakitlerinde babasının güzel sesine karışan kuş cıvıltılarını hiç unutamadığını, ruhunda derin izler bırakan bu mûsikinin kendinde güzel ses ve güzel nağmelere karşı benzersiz bir iştiyak uyandırdığını söyler. Alâeddin Yavaşça hayat hikâyesini kısaca şöyle anlatır: “Mûsikiyle tanışmam 1935’te oldu. Lisede Tabiye (biyoloji) hocam Zihni Çelikel‘den kemanı tanıdım. Edebiyat öğretmenimiz Hakkı Süha Gezgin, beni fasıl meşklerine götürdü. Üniversite korosunda Süleyman Ergüner ile Mevlevî âyinini tanıdım. O yıllarda dinî eserler yasaktı. Neyzen ve yazar Burhaneddin Ökte ‘geleceğin solisti’ deyince moral buldum teşvik oldum. Hacı Arif Beyin oğlu Zeki Arif Bey ile Göztepe’deki evinde tanışmamızda gülen gözleri bir dönüm noktasıydı benim için. M. Nurettin Selçuk beni jübile kadrosuna aldı. Özel meşk teklifine de uçtum. Düz okumayı öğrendim böylece.”Alâeddin Bey 21 Nisan 2005 yılında emekli olduğu İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuarı’nın aynı zamanda Nevzat Atlığ ile beraber 1976 yılındaki kurucusu idi. “Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok”, “Ne günah etse açılmaz iki gönlün arası”, “Ümitsiz bir aşka düştüm ağlarım ben halime”, “Boğaziçi şen gönüller yatağı”, “Ağlar gezerim sahili sanki benimlesin”, “Hatıralar”, gibi sevilen çok sayıda bestenin sahibidir. Yıllar önce CNN Türk’te ‘’Tanbur’’ isimli bir programını izlediğim başarılı yönetmen Cengiz Özkarabekir ile daha sonra muhakkak bir "Alaeddin Yavaşça belgeseli” yapması konusunda konuşmamız olmuştu. Ancak ne yazık ki Cengiz Beyin de çok yapmak istemesine rağmen bu gerçekleşmedi. Kumandayı elimize aldığımızda televizyon kanallarından geçilmiyor. Hadi özel kanallarımız yapmıyor, ama bari TRT böylesi değerlerimizi bir dizi halinde şöyle içimize sinecek şekilde bizlere anlatacak belgeseller çekse diyorum. Bu aynı zamanda hem bir hizmet hem de kültürel borçtur. Alâeddin Bey’den bir hatıra Bütün ülke çapında en sevilen san'atçının belirlenmesi amacıyla bir kamuoyu anketi yapılır 1950’li yıllarda. Anket sonuçlarına göre birinci Alâeddin Yavaşça ikinci ise Zeki Müren seçilir. Ardından arka arkaya gazino teklifleri yağmaya başlar kendisine. Aynı zamanda bir doktor olan bestekârımız 35 bin lira borçla bir de muayenehane açmıştır. Teklifleri kabul etse borçlar bir anda silinecek ancak içkili bir yerde san'at icra etmeyi kendine yedirememektedir. Bu arada bir film teklifi de yapılır. ‘’Beklenen şarkı‘’ diye çekilecek bu film ilk müzik ağırlıklı film de olacaktır. Teklifi kabul etmesi halinde bu film karşılığı Alâeddin Beye 2 apartman 2 otomobil alacak ve kalanını da işletecek kadar önemli bir meblâğdır. Alâeddin Bey elbette bu teklifi de reddeder. Film teklifini ise Zeki Müren kabul eder. O günlerin önemli isimlerinden İstanbul Belediye Başkanı Fahri Atabey film şirketi sahiplerine takılır: ‘’Ben demedim mi ne kadar cazip teklif götürürseniz götürün Alâeddin Bey’i kandıramazsınız diye.’’ Bir yandan geçim sıkıntısı bir yandan da şöhretinin zirvesindeyken gösterdiği hassasiyet işte budur bestekârımızın. GÖNÜLDEN DİLE Senden uzak günlerim zindan oluyor Hasretin elemi kalbime doluyor Gönül bahçemde yazık hayal gülü soluyor Hasretin elemi kalbime doluyor” Alâeddin Yavaşça Alıntı:24.12.2008 Ta. YA Gz.