Kemal`in Rüyasından...


İşte, Bediüzzaman Said Nursi`nin henüz 16 yaşında iken okuduğu ve `Kemal`in Rüyasıyla uyandım` diyerek ondan sitayişle bahsettiği Rüya isimli hürriyet makalesinden bazı bölümler...


Hürriyet, cemiyetin üzerindeki namerd korkuları görünce, buluttan henüz sıyrılmış şimşek gibi bir mücessem heyecan-ı ateşin kesilerek dedi:

Ey gaflet uykusunda yatanlar! Ey esaret zincirlerine tapanlar! Ey korkaklıktaki alçaklığı benimseyenler!.. Gözlerinizi sabah-ı mahşerde mi açacaksınız? Boynunuzdaki kayd-ı esâreti Malik-i Cahime teslim etmek için mi saklarsınız? Bir dakika sonra bekasına emin olamadığınız hayatınız için mi bu kadar korkarsınız? Çektiğiniz hakaret yüküne, mizan-ı kıyamette sıkletinizi göstermek için mi tahammül edersiniz? Heyhat! Ey gaflet uykusuna yatanlar! Sani-i Kudret, asar-ı rahmetini temaşa için nazar vermiş. Siz, o hakikat güneşini setr ediyorsunuz da, hayalinizle veya kulağınızla görmeye çalışıyorsunuz. Gözünüz açık iken uykudasınız;gözünüz kapandıkça meyyit (ölü) hâline geliyorsunuz.Uyuyunuz,uyuyunuz! Bu gafleti ölüm toprağına tebdil için,bundan kolay yol yoktur...Ey sefâlate ülfet edenler!Aziz-i Zülcelal, herkesi dünyevi ve uhrevi her türlü saadete mazhar olmak istidadıyla halk etmiş. Siz, karnınızı doyurmak için evladınızı aç bırakmaya tevekkül namı veriyorsunuz... Sürününüz, sürününüz! Çok sürmez ki, siz de süründüğünüz yerler gibi toprak olursunuz. Ey esaret kayıtlarına perestiş edenler! Perestişiniz, adet veya menfaat namıyla boynunuza takılan zincir-i esarettir. Yüzünüzü okşayan temiz elleri ısırmak; başınıza pençe vuran murdar ayakları yalamak, sizde kuvvetli bir meleke olmuş...

Çekininiz, çekiniz! Ta ki, boynunuzdaki bu ağır yük, sizinle mezara gitsin.

Ey zillet-perver korkaklar! Siz ölüm korkusuyla helak olacak bir hale geliyorsunuz. Hapis endişesiyle fikrinizi, baş dediğiniz bir avuç kemik; vicdanınızı, gönül dediğiniz bir parça et; sözlerinizi, dudak dediğiniz bir kaç damla kan arasında esir-i zindan ediyorsunuz. Ne zaman intibah hasıl edebileceksiniz? Ne zaman saadetinizi düşüneceksiniz? Ne zaman kuvvetli, hür ve muhtar olduğunuzu bileceksiniz? Ne zaman merd olacaksınız? Nicedir bu hâb-ı gaflet?Bu kadar zamandır gözü açık uyudunuz;gördüğünüz rüyâların hangisi hakka isâbet etti? Sırf yaşamaktan başka ne kazandınız? Gelecek nesil, sizi hangi eserinizle yad etsin? İsminizi, yalnız mezar taşlarında mı bırakacaksınız?Ma`rifet güneşi mağribten doğdu. Medeniyet-i kadimenin sabah-ı kıyâmeti yetişip geliyor. Demir yollar, `dabbetülarz`dan nişan (haber, işaret) veriyor. Maarif, bütün esrar-ı tabiatı faş ediyor. Telgraf, yerin damarlarını bozuyor. Yeni silahların sadası, musallat olduğu devletin başına `sur-u İsrafil` hükmünü gösteriyor... Hala mı uyuyacaksınız? Ruz-i mahşerde mi uyanacaksınız? Bastığınız topraklardan hasıl olan otlar büyüyor, boyunuzun beraberi oluyor; siz hala kendinizi olduğu gibi gösteremiyorsunuz. Sevdiğiniz, beğendiniz ecdadınız eğilirse, Halık`a secde etmek, veyahut kılıca davranmak için eğilirdi. Sizin ise kârınız, belki şeytandan da aşağı bir takım mahlukatın–adet veya menfaat namına–ayağını öpmek için secdeye kapanmaktan ibarettir... Ecdadınız mezarlarında doğru yatıyor; siz dünyada boynu eğri geziyorsunuz. Hala böyle eğri büğrü mü gideceksiniz? Boynunuza olsun istikamet vermeye çalışmayacak mısınız?Aklınız hiçbir vakit ulviyata meyletmeyecek mi? Gözünüz daima yere mi bakacak? Nedir bu irtikab-ı zillet? Tezellülden ümid ettiğiniz faide nedir? Kimin eteğini öptüğünüzde ağzınız lezzet buldu? Kimin ayağına kapandığınızda başınız göğe erdi? Dudaklarınız tozlu tozlu çuhalara yapıştıkça,şeker mi peydâ oluyor?Ne vakte kadar masum çocuk gibi,istediğinizi yapamadıkça ağlayacaksınız?Toprak olmayınca zelîl olduğunuzu anlamayacaksınız?Rüzgâr toprağınızı berhava edinceye kadar, hiçbir suretle ulviyet bulmayacak mısınız? Sübhanallahi`l-Azim! Meğer ne kadar hakarete alışmış; ne derece esir-i adet olmuşsunuz!

Alıntı