Sessizliğimin tüm Kadrelerinde nefeslenirken hilkatimin muvacehesince bir insan olmam, onun için hayatı anlamam, ruhumla barışık olmam gerekmez mi diye sormadan edemiyorum.

Her şeyden habersizken…
Bir sahibe muhtaçlıyken…
Halimde umut için bakarken…

Zaman ve mekân sayesinde sabitlenerek resmedilen o anı hangi çocuğun güzel gözlerinde, halinde ki teslimiyette görmeyiz ki…

Geleceğin teminatları olarak taltif edilen bu şefkatin emanetçisi çocukların hak ve hukuku adına ne hezeyanlar beyan edilmiyor ki…

Oysaki tertemiz ve berrak hafızalarıyla merakın eşiğinde nefeslenirlerken muhakkak bir teslimiyet içindedirler…

Onlar için anne ve babaları tüm varlıklarını seferber ederler…
Kendi hürriyetlerini vakfederler, heveslerinden vazgeçerler…
Yeter ki çocuklarımız bir eminlik içinde büyüsünler diyerek…

Kolay mı anne ve baba olmak…
Onun değerine müdrik bulunmak…

Bir zillet uğruna zevklere sarılmak…
Ne olduğu belirsiz ilişkilerde bulunmak…
Adına da bir hak diyerek nisaları pazarlamak…

Bizim olan, milletin efradı bulunan insanlar…
Hak adına nefes alan canlar çaresiz kalanlar…
Bizzat hakları ellerinden sökülerek alınan zavallılar…

Biliyoruz ki bunlar bizim canlardı…
Sahipsiz bırakılan masum kanlardı…
Teslim olmaları bizlere olan inançlarındandı…

Akıl… Nesil… Can… Mal… Din…
Gibi beş temel hak ve özgürlüğü korumak zorunda bulunan nizam…

Nizamlara vaziyete eden bizim olan insan…
Mazlumu zalimin ellerine teslim eden bir vicdan…

Ben yine sakin köşemde nefes alırken…
Tevdi edilen canın nihayetini beklerken…
Niyazımla ellerimi yaşlarla yüzüme sürerken nasibi beklerim….