Üstüme üstlüğüm..Kördüğümüm kırk ambar..Bana bir hicran kalmasın kalmamışlardan…Taşı Kalpcağızıma buyursunlar kimsesizler kimseliler…Yorgun argınlaşırız…Bir gaf’a düşer helalleşiriz…Çoktur başı dik mağrur olanlar az da değildir az olup yağmur gibi yağanlar…
Ağılın dan sağdım bin bir renkli menekşe..Olmazlar oldular …Şimdi ifrata saldım nazlı hayallerimin çocuklarını, çamur boyu oynasınlar…Şükrüne ıraklarım elime yüzüme dursunlar…Kıraati lal olası hulf-ül vaadleri yarınların…Hazurun da harman var..Dalsız çengisiz…Çekişi var göçerlerin göçtükleri kadar hazin ve sessiz…
Gerçek..Bütün karaltıların varı..Bütün gölgelerin aslı..toka yapmaktan, merhaba demeden anlaşamayacağın en tatlı en vefalı en enliğinde bir en genişlik dünyası…Bir küçük pırlantayı bin perdeli bohçaya sarmak..Her perdeye bir nakış işlemek..Her birinde bir takdir istemek..Anmak edebi nezihanesinde zarfı yazan kalemi…
Ve içine işlemek, içine işlettirerek…Zor ve asil..Kolay ve cazip…Tanınır ve tanıtılır..Onurlu ve yeterli..Sesli ve suskun..Aşikar ve gizli…Evvel ve ahir ..Görünen ve sır..gibi..Var ama şiddet-i zuhur…Elinde ama değil…Gerçek nefes gibi su gibi nur gibi…Gerçek kendi gerçeğinin gerçeği..Hapisten azade kast dan Müberra..İnhisardan mualla…Kayıt dan cüda..Kelepçeden hücra..Hür ve verimli…Özgür ve mağrur…Müstağni ve müşfik…Refik ve adil…
Gerçek …Cam saraylarımın zelzelesi…İğreti yapılarımın fırtınası..Denizlik kuşlarının mermer yuvası…Söküp sökülesilerimi götürüp..Nerelere ektin resimlerimi…Ben mi çıkacağım mezrasına bastığın tuzlu zamandan…Boş bıraktın harabe zanlarımı…İçini boşalttın sırça kadehlerimin..Akşamlarımın kanı çekildi..Gecelerim ortasına dayandı karanlığın…Ve Annemin karnında ki kadar yalnızım…
Bir şey seninle yola çıktığında ardında bir şeyler bırakır…Ötelere gidenim ne gelenim kim diye baktığında..Zaviyenin açıklığı ayak uçlarındaki vefadar habbeleri görmezler..Tohumlar tohumluluklarına boyun eğip..Üzerlerindeki mız mız didinmelerinden muzdarip asla filiz vermezler…Gerçek elini uzattığında..Ve emellerini kavradığında..Sökercesine paralarcasına rüyalarını masallarını toza buladığında yerine bir şeyler mutlaka bırakır…Yaranın merhemi..Yitirilenin kavuşma adresi muhakkak vardır…
Gerçek..Her şeyini yüksek tepelerde havaya salmanı ayıplamaz..Emeklemene kızmaz..Düşmene darılmaz…Gerçek acının seni dağladığı yerde türküye abanmanı bir şiirin küfesinde serboş dolaşmana bir şey söylemez..O sözünü felekle söyler,göçerlerin göçtükleri gibi hazin ve sesiz…
Gerçek…Çerçeveyi indiren..Gerçek her şeyi bir vade sindiren..Gerçek aheste matiyesi atiyesinin…Gerçek uykudan uyanışın intibah sahuru..Bir ömür fenaya açlığın sonsuz ebedi iftarı…Gerçek kazaları ve hatalarıyla yıpransa da kefaret teklifleriyle arınmış bir ruhun vaadin şevkiyle kavuşma heyecanının ritmik kalp atışları..Dengeli ve sakin…
Gerçek istihalenin ta kendisi…Değişimin en bariz dönencesi…Gerçek gün kadar açık ..gece kadar cazip… Gerçek sekinet şafağının sabır ile işlenmiş haliçesini cennetin bağlarına sererken,Mütebessim baki bir çehreyle kitabına gülümserken ..İyiki iyiki lerinin ta kendisi…
Gerçeğin kendi sesiyle dediği ve hiç usandırmadan söylediği gibiydi..
Evet, hak aldatmaz, hakikatbîn aldanmaz. Hak olan mesleği hileden müstağnîdir, Hakikatbînin gözüne hayalin ne haddi var ki hakikat görünsün, aldatsın?
Ve, hayallerimin çocukları paslanmış buluşmazlarıyla evin yolunu tutular; göçerlerin göçtükleri kadar hazin ve sessiz…
m_safiturk