Serzeniş sadaları… Neyselerin hayırlı akşamları… Dumanlar yağıyor… Bu pek görünür bir şeyde değildir… Nasıl herkes kendi aynasına âleme müteveccih, öyle de… Bu da olur mu deme mazur gör… Duman yağıyor…
Gözlerim kısılmış uzaklara bakmaya çalışıyorum bakamıyorum…Soğuk alt üst ediyor nazarımı…Tezgahımı açıyorum ..ayaz donduruyor pazarımı…Bu teşbihi burada kullanmak istemem..hem ateşi bir kahırdır da..sanki içinden dikenli çalılar sökülür…
Kederin böylesinin yanında olmayı da istemem..hani bir şeyler dünyadan ayrılsa..bir bahçem varda kurusa ve senin tarlana hiç yağmur yağmaz sa..bunları halletmek konuşmak kolay beklide…Ama vedayı konuşmak..Ve ayrılığın karanlığını karıştırmak o zor olsa gerek…Her ne kadar yiğitlik meydanında karara örs vuran erler varsa da..firakın incitmediği olmaz..
Efgasız bülbül feryatsız iftirak bulunmaz…Her ilgi ve alakanın alnında yazılı sanki bu..büyük vuslatlar ulvi intizarların soluğu…En büyük acılar belki en buluşmakta erirler…şeb-i arûs olur kavle göre…
Her tuttuğun el seninle gelmiyor..Yada elin gitmiyor…Mıknatısların aksi yönünde bir birini itmesi gibi..madde aynı cezp aynı..ama zaviye farkı o vuslatın berzahıdır…belki bir mana ve erk bir munis pervazla ahbabınla mecz olmalı…belki kimse kimse için kim olmamalı…Dostsuz yaşanmaz mı..Arkadaşsız olmaz mı..Kardeş karındaş üç karanlık torba..bir garip muamma…
Evet, bu köşe belki tahta perde gibi… Kalemden bir çizimle bir şeyler kazımak bir mendil sallamak belki… Bir bol birlerden bir belki…
Evet…Gitmeler ve gidenler..gerideki hatıralar..İnsanca duygular..Sızlatan üleşmeler..Tebessüm ettiren sevinçler…Belki bir kök’ün sallanması yatağının bozulması gibi…belki hiçbir şey bir daha aynı değil ve olmayacak..Bir ihtimal var ki belki daha da güzel olacak…
Meçhul gelecek ve tevekkül… Yan yana olmak mümkün olmadığı gibi can cana bu canda o can da da durmak mümkün olmaya biliyor…
Poyraza dönmüşüm akşamımla beraber…Bu vakit bir besmele düşüyor havadan..Bir mahsus ruh kalbimi dövüyor…Şişmiş gözlerine buz basıyorum..Ağrılı yanları var başımın onu öne eğiyorum…
Ellerin mendillerini ıslatsın…Avutlarını kemirsin kopan dalları ömrün..bereketli bir hicaz bul ilk seferine katıl…yanında yürü yürüyenlerin diyor saplı karaltı…
Başka imkanı yok mu şu süzülen gölgenin..duracağı bir çerçevesi yok mu kenarı kıvrık şu resmin..yenesi yok mu şu bayat ekmeğin…diyorum…Pir-i fani aksakallı bir hissim var akl-ı selimime muavin..her şey kıymetli kıymetini bil her şeyin diyor…Belki saklanmak ve zarflanmak kolaydır..Yoklukla var olmak adam gibi olmaktır diyor…
Ben düşerken sürünmüşüm dede-i terennümüm..her yerimde sızı var..belki dinlensem biraz..dönse göçmen kuşlar ..bitiğim nedir deyip baksam..sonra kocaman güller koparsam serpsem yollarına olmaz mı diyorum…O hicrana güfte olur..alev düştüğü yeri tarumar…dedi ve gitti…
Alışkanlıktır bazı sevmekler diyorum ..faydacı bir teselliyle..Ne olacak ki….bu alemde en kıymetli olan benim varlığım diyorum…Gayeler kadar tokatlar yiyorum…Kişi yalnız kendini düşünmek kadar canavar olamaz…
Peki bu ne diyorum..Neden bu kadar çabuk sararır bu resimler..Bütün resimler gibi…Neden sığmaz bir vakte muhabbet..neden geniş ayrılığın meydanı…Dünden andan ayrılık kadar…
Hayat bir akarsu gibi bekaya akar…
Bir entel baki sür ya bakinin bekasına dayanamayanlara..onun bekasında bir var bul..çök ocağına kavrul…
Ayrılık… Bir sitemin sinsi hançeri ile yaralama … Öyle bir terke hazırla ki beni her ardıma düşen bir düşe düşürsün gölgemi…
Bedi, bedî, bedi’nin mektuplardan bir mektupta işlediği gibi:
"Der tarik-i Nakşibendî lâzım âmed çâr terk / Terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hestî, terk-i terk"
…olan fıkra-i rânâ birden hatıra geldi. O hatıra ile beraber, birden şu fıkra tulû etti:
dediği gibi;
"Der tarik-i aczmendî lâzım âmed çâr çiz / Fakr-ı mutlak, acz-i mutlak, şükr-ü mutlak, şevk-i mutlak ey aziz."
Beli beli ey Sultanım beli… Gayrilikten geliyorum kabul buyur…
İbn-i türab’ül ecaiz
………………….m