Bir başkadır buralarda, Amerikan illerinde Ramazan. Farklıdır. Kimi zaman garipliği, gurbetliği ile farklıdır, kimi zaman daha önce bilmediğimiz, rastlamadığımız yönleri ile. Siz ezanla açarsınız orucunuzu, biz tatlı bir tartışma ile...
Önce vakit tartışılır burada. Ve internet en büyük hakemimizdir. "Arkadaşlar, vaktin girmesine daha var. Den Diyanet dat koma baktım." der birimiz. İkincimiz atılır, "İyi ama namaz vakti dat komda başka bir vakit veriyor." der, bir diğerimiz de "Ben islamic finder dat koma bakıyorum, en az 5 dakika geç açıyoruz." diyerek katılır tartışmaya. Çok bilen birimiz ise meseleye ilim ve bilim getirir "Arkadaşlar, weather dat koma bakalım, güneşin battığı dakikayı verir her zaman, iftar vakti de güneşin batışı değil midir?"
Siz sorarsınız birine "Kıble ne taraf?" diye, ya da dönersiniz güneydoğuya doğru, olur da cami yoksa yakınınızda... Biz ise kendimize has metotlarla kıble tespiti ile başlarız önce. Kimimiz pusula taşır yanında, kimimiz tesbih döndürür. Kimimiz güneşe bakar ve kararını açıklar, kimimiz "biliyorum ben, duvara düz dönün, 5 derece sağ yapın" der bilmişçesine. O 5 derece de dese, 20 derece de dese cemaatin vardığı açı 45 derecedir genelde. İlk gelenleri şaşırtmak da en zevkli tarafıdır işin, kıblenin neden kuzeydoğu yönüne doğru olduğunu izah ederek.
Siz de biz de bulursak hurma ile açarız orucumuzu. Bir farkla ki özellikle batı tarafında dünyanın en güzel hurma çeşitlerinden biri olan Californa hurması vardır soframızda bizim. Bir Ermeni'nin sahibi olduğu bahçelerden bir Ermeni dağıtıcının eli ile gelen iri, etli, lezzetli hurmalar.
Siz katıldığınız otel iftarlarında menüyü afiyetle yerken biz diyalog adına verdiğimiz iftarlarda hayatımızda en çok balık yediğimiz dönemleri yaşarız. Balığın alternatifi, tadı tuzu olmayan vegeteryan menüdür. Balık ise okyanusun büyük ama tadı az balıklarının az pişmiş hali, yanında da adını bile bilmediğiniz sebzelerin çok az haşlanmış yarı çiğ çeşitleri. Doymayız genelde, gece yarısı gidecek bir dürümcümüz veya işkembecimiz de yoktur zaten.
Siz yollarda bile olsanız iftar sonrası güzel güzel çaylarınızı yudumlarken sarkıtma çayla idare ederiz biz. Siz fırından taze çıkmış pidenizi veya francalanızı yerken az sonra yiyeceği ekmeğin içindeki maddeleri okuyarak önce caiziyetine karar veririz biz. Siz hangi kebapçıya gitsem diye düşünürsünüz, biz aynı kararı verirken helal Çin lokantasında mı yesek yoksa bol acılı ve kokulu Pakistanlıları mı tercih etsek deriz.
Siz çadırda, vapurda, salonda verilen toplu iftarlarda 3-4 gözlü tabldotlarınızda ortalama bir yemek yersiniz. Biz ise alışmısızdır ana yemek olarak etli bir çeşidi, pilavı ve salatayı suyu olmayacak şekilde tek bir tabağa sığdırarak yemeye. Orman kebabı adı kebap olarak yediğiniz en önemli yemek olur birdenbire. Burma baklava ile burada tanışmışızdır, tarçınlı baklavalar yemeye de, naneli çay içmeye de...
Davul sesi ile uyanırsınız sahurda. Biz cep telefonu alarmı ile. Gece yarısı açık dükkanlar bulursunuz yollarda. Biz ararız 24 saat açık olan bir 7/11 dükkanı. Krem peynir ve ekmeği yersiniz bir yol kenarında, açıksa yol üstü kahvecisinde dostunuzla, yoldaşınızla.
Siz de oruç tutarsınız, biz de. Sonuçta siz de yersiniz bir şeyler biz de. Kimin durumu iyidir, kimin durumu özlenir bilinmez gerçekte. Ramazan geçer gider, orada olsun burada olsun, kaybeden değerlendiremeyendir. Çok önemi yoktur gerisinin.
En kötü durumda olan da yazdığı yazı ile sanki değerlendiriyormuş gibi bir görüntü verendir bencileyin.
ESAT GÜRBÜZ
gezginabi@zaman.com.tr