1899 y?l?nda Isparta'da doğan Süleyman Rüştü Çak?n 1974 Temmuz'un yine Isparta'da vefat etmiştir. Bediüzzaman'?n yak?n talebelerindendi. 1935'de Eskişehir, 1943'de Denizli ve l958'de Ankara'da mevkuf bulundu. Eskişehir'de alt? ay mevkufiyetten sonra tahliye olmuştu. Her taraflar?n?n çok s?k? bir şekilde arand?ğ? hapisten tahliye olurken, baz? masraflar için Üstad kendisine beş sar? alt?n vermişti. Süleyman Rüştü merhum bu alt?nlar?n âdeta sarraftan yeni ç?km?ş gibi olduklar?n? anlatm?şt?. Üstad kendisine "Bana para lâz?m oluyor, bunlar? d?şar?da bozdur" demiş. Son günlerinde kendilerini ziyaret edip, resimlerini çekmiş, ellerini öpmüş ve anlatt?ğ? hat?ralar?n? not alm?şt?m. Bu notlarda şunlar? tesbit edebilmiştim: Üstad vilâyetten Ankara'ya olan yaz?şmalar?nda "Paketleri Risale-i Nur yaz?l? kâğ?tlara sar?n?z, Ankara'dakiler Eski Said'i tan?rlar, benim ismimi bilirler, böylece, benim ismimi ve imzam? görünce merak saikas?yla Nur'lar? okurlar" diyor. "Isparta'ya niçin geldim?" Üstad "Ben Isparta'ya niçin geldim?" diye soruyor ve kendisine şöyle cevap veriyor: "Benim siyasi maksad?m?, içtimaî gayemi tahakkuk ettirecek birisi buradan ç?kacakt?r." l935 y?l?nda Eskişehir hapis ve mahkemesinden evvel, Üstad Cuma namaz? için d?şar?ya ç?k?nca binlerce insan sokaklara dökülmüş. Vali ve idareciler telâş etmiş. Bu s?rada "Onuncu Söz"ü de Valinin masas?na b?rakm?şlard?."Bediüzzaman ve talebeleri harekete geçtiler, vilâyeti bast?lar" diye Ankara'ya bildirilmiş. Eskişehir hadisesi böylece patlak vermiş. sh:»(s.25) Isparta Vergi Tahakkuk Müdürü olarak vazifede bulunan Süleyman Rüştü Çak?n'? "Yirmi Yedinci Lem'a," Eskişehir müdafaanamesinde Üstad şöyle müdafaa ediyordu: "Vâridat kâtibi Rüştü: "Ezcümle, bu masumlar içinde, Vâridat Kâtibi Rüştü, gençler içinde istikamet ve namusla mümtaz ve vazifesinde işgüzar, hiçbir su-i ahlâk? görünmeyen bir zatt?r. Ben Isparta'ya getirildiğim vakit, gelip benim gibi garip bir adam?n sobas?n? yakmak, suyunu getirmek, yemeğini pişirmek gibi hususî işlerimi Allah için yapm?ş. Bu zat?n vazifesi vakit b?rakm?yor ki, başka bir hizmette bulunsun. Yaln?z akşamdan akşama bu hizmeti yap?yordu. Bu zat? mertlik ve misafirperverlik noktas?nda âli bir seciyede gördüm. Baz? vehham kimseler ona diyorlard? ki, 'Sen memursun, ona yanaşma' O diyormuş: 'Bu zat?n dünyaya kar?şacak bir emare ve arzusu yok. lBenim vazifeme mâni değil. ' Hattâ bu tevkif zaman?nda bile, o merdane hissiyle benim gibi zaif ve hizmete muhtaç bir biçareye herkes gözünü benden kaparken, o yard?ma koşuyordu ve der idi ki: 'Bu Hocadan ben medar-? ittiham birşey göremiyorum ve yoktur ki, ben onun ittiham?ndan temasla hissedar olay?m.' "?şte bu zat okumak için bir-iki küçük ve imanî risaleleri alm?ş; kaza ve kadere ait risalsenin yar?s?n? yazm?ş, tamamlamaya vazifesi müsaade etmediği için nüsham? bana iade etmiş. Acaba dünyada böyle bir âlî seciyeyi taş?yan müstakim bir genci böyle münasebetle ittiham edecek bir kanun var m?? Eğer ecnebi bir düşman devletinin bir adam? bir şehre gelse, misafirperverlik veya ücret mukabilinde komşusundaki bir adama hizmet etse, o hizmette ittiham alt?na al?n?r m?? Halbuki bu zat, bu vatan?n benim gibi bir evlâd? ve yirmi seneden beri bu millete, hassaten Harb-i Umumîde ve ?stiklâl Har-binde mühim hizmetlerde bulunmuş ihtiyar ve garip bir komşuya böyle bir hizmet eden bir zata hiç itiraz gelebilir mi? Farz-? muhal olarak, benim gizli, yanl?ş fikirlerim bulunsa da, akşamdan akşama sobam? yakmaya gelmesi ile iştirak tevehhüm edilir mi?" Süleyman Rüştü Çak?n memuriyetten sonra, ticaretle uğraşt?ğ? y?llarda Antalya Nur talebelerinden ?brahim Çerit'e 6 Şubat 1952 tarihinde şöyle bir mektup yazm?şt?: "Muhterem Ağabeyim ?brahim Efendi, "Çok selam ve derin hürmetlerimi sunar?m. Size evvelâ müjde; dün ald?ğ?m?z bir telgrafla Üstad Hazretleri ?stanbul Mahkemesinde beraat etmiştir, müjdeler.. "Mektubat geldi. Elmal?'ya götürmek üzere size göndereceğiz. Oradan gönderirsiniz. Sizde isteyen var ise, bildirirsiniz. "Bütün kardeşlere selâm ve derin hürmetler sunar?m. Selam ve derin hürmetler."
(N. ŞAH?NER)