+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 4 ve 4
Like Tree4Beğeni
  • 1 tarafından CEVELAN
  • 2 tarafından sultanhani
  • 1 tarafından CEVELAN

Konu: Barla Lahikası 'ndan

  1. #1
    Müdakkik Üye CEVELAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Feb 2016
    Mesajlar
    828

    Standart Barla Lahikası 'ndan

    (Kuleönü'nden Sarıbıçak Mübarek Mustafa'nın kardeşi Küçük Ali'nin fıkrasıdır)
    (Bulunduğumuz asrın yaralılarından, manevî doktora muhtaç bir gencin fıkrasıdır)

    Aziz, şefkatli, muhterem Üstadım!
    Bulunduğumuz asır, manevî seferberlik (harb) zamanı olduğundan, vücudumdaki yaralara baktıkça, yaralar gitgide daha fazlalaşmakta iken.. bir gün işittim ki, "sağdan sola geçiniz" diye ilân ediyorlar. Ve otuziki harfin birkaç adedini gaib edip ilân edince öyle bir yara daha açıldı ki; evvelki yaraları unutturdu. Nasılki nass-ı Kur'an'da:

    ﺍِﺫْ ﺍَﻭَﻯ ﺍﻟْﻔِﺘْﻴَﺔُ ﺍِﻟَﻰ ﺍﻟْﻜَﻬْﻒِ ﻓَﻘَﺎﻟُﻮﺍ ﺭَﺑَّﻨَٓﺎ ﺍَﺗِﻨَﺎ ﻣِﻦْ ﻟَﺪُﻧْﻚَ ﺭَﺣْﻤَﺔً ﻭَﻫَﻴِّﺊْ ﻟَﻨَﺎ ﻣِﻦْ ﺍَﻣْﺮِﻧَﺎ ﺭَﺷَﺪًﺍ "O gençler mağaraya sığındıklarında, ’Ey Rabbimiz,’ demişlerdi. ’Bize yüce katından bir rahmet ver ve işimizde, Senin rızana erişmek için muvaffakiyet nasip et." Kehf Sûresi, 18:10. )
    Ashab-ı Kehf efendilerimiz beş veya sekiz delikanlı -asrımızdaki tahammül edilmeyen fenalık gibi- o asırda fenalıktan, fitneden kaçarak mağaraya iltica ettiler. Sebebi ise; Din-i Hak üzere bulunan ehl-i imanı, zamanlarının padişahı olan Dakyanus putperestliğe davet edip.. kabul edenleri putlara kurban kestirip, kabul etmeyenleri katliam ettiği sırada, Ashab-ı Kehf efendilerimiz mağaraya çekildiler.
    Gaib: Kayıp, görünürde olmayan.
    Nass-ı Kur'an: Kur'anın nassı, Kur'anın açık ifadesi (söylemesi).
    Ashab-ı Kehf: Kur'ân-ı Kerîm'de anlatılan, devirlerindeki zulümden kaçıp, bir mağarada Allah'a (cc) sığınanlar. Allah onları 300 küsur sene mağarada uyutup sonra uyandırmak gibi bir mucizesini onlar üzerinde göstermiştir. Sadık köpeklerinin adı da Kıtmir'dir.
    İltica: Sığınma.
    Din-i Hak: Hak din, gerçek ve doğru din.
    Ehl-i iman: İman edenler, inananlar.


    Ben de asrımıza ve yaralarımıza baktıkça, bütün gün ruhum çırpınmakta iken, "Acaba bu karmakarışık zamanda, benim gibi böyle manevî yaralı gençler, o mahkeme-i kübrada, Cenab-ı Vâcib-ül Vücud ve Tekaddes Hazretlerinin huzurunda, Peygamberimiz Muhammed Mustafa Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizden nasıl şefaat dileyebilirler?" diyerek, bütün gün ruhum ağlardı. Madem Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'a, binlerce maddî ve manevî yaralılar, dilsizler, nüzul olmuş, bütün kalbi kararmış, imanı yok bedevi adamlar, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın yanına vardığında, bir saat, bir gün sohbet-i Nebevîde bulunur; sonra kavim ve kabîlelerine rehber ve muallim olarak döndüler. Ve madem kıyamete kadar bâki bıraktığı Kur'an ve Kur'an'ın tayin etmiş olduğu manevî doktorlar, kıyamete kadar gelecek mü'minlere maddî ve manevî doktorluk vazifesini görecekler. Ve şimdiki hal vilayetimiz dâhilinde bulunan manevî doktora müracaat edeyim diyerek, ruhum her an gezmekte iken bîhuş olup yattım.
    Mahkeme-i kübra: Büyük mahkeme, en büyük mahkeme.
    Tekaddes: Mukaddes olan, kutsal ve kusursuz olan.
    Aleyhissalâtü Vesselâm: Salât ve selâm O'nun üzerine olsun.
    Nüzul: İniş, inmek.
    Sohbet-i Nebevî: Peygamberimizin (asm) sohbeti.
    Muallim: Öğreten, öğretmen, öğretici.
    Bâki: Ebedî, sonsuz, ölümsüz olan.
    Bîhuş: Akılsız, sersem.

    Bana rü'yamda üç şahıs gösterildi. İkisinin ismini söylemediler. Diğeri Üstadım Bedîüzzaman'ı, ismiyle söylediler. Hemen eline yapışıp ellerini öptüm. Üstadım acele olarak, cebinden bir kalem ve bir kâğıt parçası çıkarıp bana verdi, hemen uyandım. Peder ve vâlidem ehl-i kalb olduğundan, rü'yayı anlattım. Pederim "Bu zât Barla'ya henüz yeni geldi. Bir-iki sene kadar oldu. Git, müracaat et." dedi. Ben dedim: "Daha askere gitmedim, yaşım genç. Böyle büyük manevî bir doktorun yanına bu yaralar ile nasıl gideyim ve nasıl cerrahiyesine dayanayım?" Bana "Git" denildi. Hitab iki oldu. Hemen, sabahleyin kalkıp gittim. Üstadımı görünce, bir-iki dakika titredim. Sonra, fesübhanallah dedim. Doktoru görünce o yaralar bütün kuvvetleriyle bağırıyorlar. Verdiği eczalara tahammül edemeyecekler. O yaraları açamadım. Üstadım da talebeliğe kabul edip, beş vakit farzı bırakmayacağıma çok çok tenbih etti. Avdetten bir-iki ay sonra, hemen askere gittim. Terhis oluncaya kadar; yirmi mah mukaddem bu yaralar içinde, her saat ve her dakika, "El-mevtü hakkun" kaziyesini düşünüp, "Acaba benim halim ne olur?" derdim. Memlekete avdetimde, ağabeyim Mustafa'yı görünce ruhum biraz genişledi. Acaba, bu nereden ileri geliyor, dedim. Bir-iki gün sonra, mübarek Ramazan-ı Şerif gecesi üçüncü hitab olarak, yine rü'yamda, memleketimizin kenarında, Üstadım Bedîüzzaman, elinde bir asâ, çoban olup dellâllığını ilân ediyor. Ve diyor: "Ben Kur'an'ın dellâlıyım" diye yüksek sesle bağırıyor, ilân ediyor. Ben heyecanımdan hemen uyandım.
    Bedîüzzaman: Zamanında kendisinin benzeri bulunmayan ve hayret verici eşsizlikte olan. *Said Nursî Hazretlerinin lakabı.
    Ehl-i kalb: Gönül ehli, kalbi uyanık ve manevî gerçeklere çok duyarlı olanlar.
    Fesübhanallah: Allah (cc) bütün noksanlık ve kusurlardan uzaktır.
    Avdet: Dönüş, geri gelme, dönme.
    Mukaddem: Evvel, önce.
    El-mevtü hakkun: Ölüm haktır, ölüm kesin, doğru ve gerçektir.
    Kaziye: Hüküm, karar, bir hükmü (kararı) bildiren söz.
    Ramazan-ı Şerif: Mübarek, şerefli Ramazan ayı.
    Dellâl: İlancı. ilan eden, herkese duyurup bildiren.


    Demek bakınız ey kardeşlerim ve bütün mü'minler! Üstadım Hazretleri değil memleketimize, bütün üçyüz elli milyon müslümana her saat, her dakika, her an bağırıyor. Benim gibi zahir kulağıyla dinlemeyiniz, kalb kulağıyla dinleyelim ki, her an bağırıp çağırdığını işitelim. Madem bu elmas ve cevherler, bu sergiler asrımıza verilmiş; bütün asrımızda kazancımızı versek, yine o elmasların birinin fiyatını veremeyeceğiz. Bahar mevsimi geçmeden bütün cevherlerden alalım. O cevherler ise, Risale-i Nur Külliyatıdır.
    Mü'min: İman eden, inanan, imanlı, inançlı.
    Zahir: Açık, görünür, görünen, belli. *Dış yüz, görünüş.
    Risale-i Nur: Nur risalesi. Bediüzzaman Said Nursinin (ra) Kur'anın imanla ilgili ayetlerini kaynak alarak imanın bütün şartlarını açıklayıp delillerle ispat ettiği çok değerli eserlerinin hepsine birden verilen isim.
    Külliyat: Bütünün hepsi. *Bir yazarın bütün eserlerine verilen isim.


    Ben âciz de Yirmidördüncü Söz'ün Dördüncü ve Beşinci Dalını okumağa ve yazmağa başladım. Ve yaralarımın birer birer kuruduğunu hissedince, Mektubat ve Sözler'i bütün kuvvetimle yazmağa karar verdim. Benim gibi yaralı kardeşlerime, bütün müslümanlara, bütün kuvvetimle bağırıyorum: "Eyvah! Bu asrımızda, bu yaralar ile nasıl istirahat edebiliriz, yoksa!.. Bu asrın manevî doktoru ve ilâçları ise,Kur'an'dan tereşşuh eden Risale-i Nur ve Mektubat-ün Nur'dur. Onlara sıkı sarılalım."
    Tereşşuh: Sızma, sızıntı.
    Mektubat-ün Nur: Risale-i Nur Külliyatından Mektubat isimli kitab.


    Âciz Talebeniz Ali Ulvî


  2. #2
    Müdakkik Üye CEVELAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Feb 2016
    Mesajlar
    828

    Standart

    (Hulusi'nin fıkrasıdır)
    Bu Mirkat-üs Sünnet olan mübarek mektub hakkındaki ihtisaslarımı arza maalesef muktedir değilim. Fakat istikametli tefsir, i'cazlı beyan, nurlu ilân gibi şanına lâyık tabirle tavsif edebileceğim Beşinci Lem'anın onbir nükteyi ihtiva edişini manidar buldum. Sanki manen diyor: Îfa-yı sünnet ile mükellef olduğumuz, ol Nebiyy-i Zîşan'ın taraf-ı İlahîden getirip haber verdiği yakînen malûm olan şeylerin hak olduğunu bilip, kalb ile tasdik ve dil ile ikrar etmek suretiyle, tarif olunan iman ve İslâmın şartlarının mecmuu olan onbir adediyle bu nurlu mektubdaki nüktelerde sarih tevafuk vardır. Madem böyledir, mü'minim diyen ittiba-ı sünnet etmeli. Elhamdülillah müslümanım, iddiasında bulunan ve
    ﻟِﻢَ ﺗَﻘُﻮﻟُﻮﻥَ ﻣَﺎ ﻟﺎَ ﺗَﻔْﻌَﻠُﻮﻥَ "Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz." Saf Sûresi, 61;2.) itabından kurtulmak isteyen sünnete yapışmalı, ilh.. hakaiki ders veriyor.

    Bu mektubu almazdan evvel Allah hayretsin, bir gece rü'yamda büyük bir câmi'de bulunuyorum. Namaz kılındıktan sonra, ben kapıya yakın bir yerde ayakta duruyorum. Baktım, mihrabın sol tarafından küçük ve toplu bir cemaat geliyor. Bana yaklaştıkları zaman, "İşte Abdülkàdir-i Geylanî Hazretleri" diye kulağıma bir ses geldi. Gayr-ı ihtiyarî (Meded ya Gavs-ı A'zam) diyerek, ağlayarak ayağına kapandım. Mübarek sol elleriyle beni yerden kaldırdılar ve şefkat gösterdiler. Kendileri uzun boylu, çok mehib ve üzerlerinde siyah bir sako, mübarek sakalları siyah, pek az ağarmış. Beşûş ve nuranî bir çehre. Mübarek başlarında bir mahrut-u nâkıs şeklinde yüksek ve çok beyaz bir sarık vardı. Câmiden çıkınca, bitişik bir odada cemaatle beraber oturduğumuzu da hatırlıyorum. Bu rü'ya bana çok zevk vermekle beraber, dua ve himmetlerinin Hizb-ül Kur'an üzerinde her zaman mevcud bulunduğuna daha ziyade yakîn hasıl ettirdi.

    Hulusi
    Barla Lahikası

    *SAHRA* bunu beğendi.

  3. #3
    Vefakar Üye sultanhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2007
    Mesajlar
    435

    Standart

    Ben burada inşaallahemanetçi olduğum Sözler’i inâyet-i Hakla ve duanız berekâtıyla lâyıklı kulaklara duyurabileceğimi ümit ediyorum. Üstadım, müsterih olunuz, bu Nurlar ayak altında kalamazlar. Onları Dellâl-ı Kur’ân’dan enzâr-ı cihana vaz eden Hâlık (Celle Celâluhu) bizim gibi kimsenin ümit ve tahayyül etmeyeceği âciz insanlarla bile neşir ve muhafaza ettirir. Bu işi ben sa’yimle, kudretimle kazandım diyen huddâm o gün görecekler ki, o mukaddes hizmet, zahiren ehliyetsiz görünen, hakikaten çok değerli diğerlerine devredilmiş olur kanaatindeyim. Bu sebeple oradaki kardeşlerimizden Risale-i Nur’la çok alâkadar olmalarını rica etmekteyim.

    Hulûsi (BARLA LAHİKASI)

    Konu sultanhani tarafından (01.03.16 Saat 22:42 ) değiştirilmiştir.
    *SAHRA* ve CEVELAN bunu beğendi.
    Ey derde derman isteyen, yetmez mi dert derman sana” diyen zat gibi bizde “Ey bu asrın manevi elemini nefsine çektiren ...kardeş; Yetmez mi Kur’an ve iman hizmeti sana?”diyoruz.
    Hulusi Ağabey


  4. #4
    Müdakkik Üye CEVELAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Feb 2016
    Mesajlar
    828

    Standart

    Risale-i Nur, bu asrı ve gelecek asırları tenvir edecek olan bir mu'cize-i Kur'aniyedir. Tarihçe-i Hayat
    *SAHRA* bunu beğendi.

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Kastamonu Lâhikası’ndan Notlar
    By Şahide in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 17.01.10, 01:16
  2. Barla Fotoğrafları (Nevşehir Cemaati Barla Gezisi)
    By asyanur3 in forum Resim - Fotoğraf Galeri
    Cevaplar: 52
    Son Mesaj: 08.11.08, 15:22
  3. Barla Lahikası
    By ridvanal in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 27.03.08, 23:32
  4. Emirdağ Lahikası'ndan Bir Bölüm?
    By gulsah in forum Açıklamalı Risale-i Nur Dersleri
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 05.05.07, 16:05
  5. Kastamonu Lahikası'ndan
    By Ebu Hasan in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 30.11.06, 08:02

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0