Üstad-ı Âlîşanım Efendim Hazretleri!
Onbir nükteyi hâvi Mirkat-üs Sünne'yi istinsaha muvaffak oldum. Bu ziyadar Lem'a şu zamanda şirk ile imanın ve kötü ile iyinin temyiz ve tefriki için öyle bir cevher mihenk ki, memduhu gibi gözler hakikatını görmekte ve akıl hakikatına ermekte hayran ve âcizdirler. Zâten şu zamanın pek şiddetli zulümatını yırtacak, zıddının pek fevkinde bir nur-u lâyezalî, Cenab-ı Hakk'ın rahmetinden ümid edilirdi. ﺍَﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠَّﻪِ ﻫَﺬَﺍ ﻣِﻦْ ﻓَﻀْﻞِ ﺭَﺑِّﻰ O nur, bilfiil Risale-i Nur'da nebean ettiği, her aklı başında olanlarca görülüyor. Değil böyle en büyük bir hakikatı izah ve tefsir eden bir risale, hattâ bir ferdi ikaz için yazılan bir mektubun bile, her meşrebe bakar bir gözü, herkese yarar bir sözü bulunuyor.
Ey aziz Üstad! Bizler nasıl şükretmeyelim, nasıl minnetdar olmayalım ki, Cenab-ı Hak şiddetli muhtaç olduğumuz dünyanın o koca güneşi gibi, Kur'an güneşinin hakikî bir müfessirine bizleri kavuşturdu. Nasıl salât ü selâm olmasın ki, ol Hazret-i Sipeh-sâlâr-ı Enbiya olan Şah-ı Levlâke ki, bizlerin görmez gözlerimizi nuruyla şu'ledar edip, tarîk-ı müstakime sevk eyledi. Nasıl duagû olmayalım, ol Hazret-i Dellâl-ı Kur'an'a ki, isyanımıza bakıp, bizleri halka-i irşadından hariç ve hal-i aslîmizde bırakmadı ve inşâallah iki cihanda da bırakmayacaktır.
Sevgili Üstad! Her iki parçayı istinsah ederken kalbime geldi ki, asıllarını taklid etmeyeyim. Zira üzerlerinde zahir olan ezhar-ı tevafuku, cilve-i bedayi' başka tarzda kendini nasıl gösterecek dedim. Ve takdim-i âcizanem olan iki nüshadaki san'at-ı bedîa, akıl ve istidad-ı beşerden pek uzak bir tarzda güya tezgâhında ölçülerek, biçilerek, her harfi bir vezn-i kasdî ile zuhur ettiğini gösteriyor. Ve şu zamanın akıldan uzak eblehlerine manen diyorlar ki; bizim halen üzerimizde tecelli eden cilve-i cemali, aklınızla ölçemezsiniz, yalnız gözleriniz varsa görebilirsiniz.
Evet baharda zeminin yüzünde san'at-ı Rabbaniye ile her tarafta sündüsmisal çiçeklerin açılmaları; cüz'î şuuru olan kimse, bir kàdir-i mutlak olan Zât-ı Zülcelal'den başkasına veremez. Öyle de, risaleler umumiyetle Kur'an ömrünün asırlar, senelerinden ondördüncü asır nevruz-u sultanî misillü bir baharı taşıyorlar. Arı kadar aklı olan, bu baharda bu çiçeklerden istifade etmezse ne denir? Ve koca baharı görmeyen ehl-i basirete ne denir? Ve görüp de kendini kışta zemherire atana ne denir? Heyhat! Kendine zîşuur ve ehl-i fikir ve ehl-i basiret süsü verenlere...
Var ol, ey sevgili Üstad! Sen bu Kur'anî elmaslar ile, o koca baharın mübeşşirisin. "Cenab-ı Hak, maksud ve muradınıza nâil buyursun. Âmîn!" duasıyla dest ü damen-i muallâlarını öperim Efendim Hazretleri.
Fakir Talebeniz Ali
Barla Lahikası