+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 2 Sayfa var 1 2 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 14
Like Tree9Beğeni

Konu: Uyuyorsunuz! Uyuduğunuz mikdar artık yeter!

  1. #1
    Ehil Üye fanidünya... - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2013
    Yaş
    43
    Mesajlar
    4.292

    Standart Uyuyorsunuz! Uyuduğunuz mikdar artık yeter!

    ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ ﺍِﻻ َّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ
    ﺍَﻟﺴَّﻼ َﻡُ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢْ ﻭَ ﺭَﺣْﻤَﺔُ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻭَ ﺑَﺮَﻛَﺎﺗُﻪُ ﺑِﻌَﺪَﺩِ ﺣُﺮُﻭﻑِ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥِ ﻭَﺍَﺳْﺮَﺍﺭِﻫَﺎ

    Ey benim muhterem Üstadım!

    Âciz talebeniz, küre-i arz içerisinde ruhum bazan şarka, bazan cenuba, bazan garba, bazan şimale, bazan semaya giderdi. Acaba yardım ne taraftan erişecek diye beklerdim. Ruhum bir mürşid-i ekmel taharri ederdi. Aramak üzere iken bana ilham olundu ki; "Mürşidi sen uzakta arıyorsun, pek yakınında bulunan Bedîüzzaman vardır. O zâtın Risale-i Nur'u müceddid hükmündedir. Hem aktabdır, hem Zülkarneyn'dir, hem âhirzamanda gelecek İsa Aleyhisselâm'ın vekilidir; yani müjdecisidir." denildi. Bunun üzerine Üstad-ı Muhteremin nezdine vardım. Risaleleri, bize yazmak için emir verdi. Ben de onbeş kadar Sözler'den yazdım ve okuyorum. İstidadım kısa, fikrim müşevveş olduğundan, risalelerden hakkıyla istifade ve istifaza edemiyordum.

    Bilâhere Yirmiikinci Mektub'u verdiniz, yazdım. Bir-iki defa arkadaşlarımla okudum. Âciz talebenizin maddî ve manevî onbeş yaşından beri, mazide birikmiş olan küflü yaralarını tedavi etti. Elhamdülillah. Bunun üzerine bir rü'ya gördüm. Rü'ya budur:

    "Menamda, kıbleye karşı bir vilayete gittim. O vilayette gezerken, iki büyük acib fabrikaya rastgeldim. Bu fabrikalar, dünyadaki fabrikalara benzemiyor ve hem de bu fabrikalar insanın sağ cenahına geliyor. İkisinin de sahibleri yok. İçerisine girdim; fabrikanın biri büyük, biri küçük. Bu küçük fabrikayı ben idare ederim diye, ona sahib oldum." Bunun üzerine bir rü'ya daha gördüm:

    Kıbleye karşı uzun bir kışla ve kışlanın içinde büyük bir fırın var. Ben de o fırının dairesindeyim ve ayak üzereyim. Karşımda, gençlerden ehl-i takva Süleyman isminde bir genç vardı. Ve sağ tarafımda yine gençten, İsmail isminde birisi vardı. Buna binaen, alettahmin yüz kadar gençler, o fırının dairesinde sağımda ve solumda ayak üzere idiler. Hayret ettim. Bunun üzerine büyük bir zât geldi, gençlerin önüne ufacık bir mendil serdi. O mendil üzerinden, dört köşe haşhaşlı ekmeği gençlere birer birer dağıttı. Bilâhere, o mendilin içinden birer avuç da kuru üzüm dağıttı. Bakıyorum, o mendilden üzüm ve ekmek tükenmedi. Hayret ettim. Bana denildi ki: "Bu mübarek zât, Said Nursî'dir." Ben de anladım ki; bu hârika iş aktablarda bulunur dedim uyandım.

    Bunun üzerine risaleleri devam üzre yazmakta iken, Allah'ın tevfiki ve Üstad-ı Muhteremin himmeti erişti. Çok çok istifade etmeye başladım. Bilâhere bütün o rü'yamda gördüğüm gençler, etrafıma toplandı. Her birisi bana arkadaş ve Kur'ana talebe oldular.

    Ve bir de bizim memleketin insanları, bir parça ehl-i tarîkat ve ehl-i takvadır. Memleketimizde zahir ve bâtın hocası olmadığından şeytana ve nefse çok defa hedef oluyorduk ve evham içinde boğuluyorduk. Risaleleri okudukça, şeytan-ı laîn ve nefsin hilelerini ve evhamlarını Cehennem'in dibine atıyordu. Risaleleri okurken, çok arkadaşlar çok hayrette kalırlardı. "Bu koca bedî', bu lü'lü-misal bu sözleri, bu kelimeleri nereden buluyor?" diye birbirimize çok defa diyorduk. Lisanına baksan, birşey istifade edilmez gibi görünüyor. Halbuki, söyledikleri hep hikmettir. Nazarımıza dehşet veriyor, nur serpiyor
    {(Haşiye): Evet Mustafa kardeşim, Said'in üç şahsiyetinden ikisini tamam fark etmiş. Said'deki üstadını, ders verdiği vakit âlî görüyor. Bîçare dostu olan Said'i, hakikatte olduğu gibi âdi görüyor ve gördüğü doğrudur. Said}
    diye, tekrar tekrar iştiyakla okuyorduk. Bunun üzerine, "Risalet-ün Nur ve Mektubat-ün Nur, okuyanlara bir iksir-i a'zamdır" diye hükmettik.

    Muhterem Üstadım, maddî ve manevî yaraları bulunan bu yüz arkadaşlarımın yaralarını, risaleler tedavi ediyor. Hattâ bazan bizden uzak olanlar evhama boğulur, gelirler; âciz talebeniz bir risale okursam evhamını kaldırır giderlerdi. Cenab-ı Hak, Feyyaz-ı Mutlak ve Hallak-ı Azîm mevcudat ve camidat ve zerreler adedince sizden razı olsun. Âmîn!

    Yarın mahşerde, herkesten evvel Resul-i Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem Efendimiz Hazretlerinin şefaatine mazhar ol, inşâallah. Âmîn. Bu gençlerin her gün, her saat duasını alıyorsunuz. Ve her bir risaleyi okurken, en aşağı sekiz-on kadar arkadaş bulunuyor. Halbuki bu fitne-i âhirzamanda, bu gençlerin bir araya gelip hak söz dinlemeleri pek mühimdir ve medar-ı şükrandır.

    Bu âciz talebeniz Arabî görmemiş ve medrese hiç görmemiş. Eskiden yazılmış Türkçe kitabları okurdum, maddî ve manevî yaralarımı tedavi edecek ilâç bulamazdım. Ruhum ve kalbim çok çırpınıyordu. Öyle bir dereceye gelirdim ki; her saat kendimi intihar etmeğe karar verirdim. "Acaba halim nedir ve ne olacak? Mürşid-i kâmil nerede bulabilirim?" diye çok merak eder ve yeis içerisinde kalırdım.

    Cenab-ı Hak nasılki Cehennem gibi bir zaman içinde Cennet gibi bir zamanı halk eder ve her zamana lâyık çareleri icad eder ve her yaraya muvafık ilâcı ihsan eder. Öyle de, bu medresesiz zamanımızda bizim gibi yaralılara -Üstad-ı Muhterem vasıtasıyla- risaleleri Türkçe olarak te'lif ettiriyor. Buna ne kadar şükredeyim? Lâyüadd ve lâyuhsa Cenab-ı Hakk'a şükürler olsun ve Üstad-ı Muhteremi de Kur'an hizmetinde muvaffak edip, iki cihanda aziz eylesin. Âmîn.

    Ben hiçbir Arabiyat görmeden, medresede beş-on sene okumadığım halde; yalnız risaleleri yazıp ciddiyetle okudum. Kendimi yirmi sene medresede okumuş gibi tahayyül ediyorum. Sebebi ise; bu âcizin, bu fakirin, bu miskinin nezdine çok Arabiyat hocaları geliyor ve benim okuduğuma hayret ediyorlar. Evvelden mürşid-i kâmil terbiyesi görmüş insanlar geliyorlar, benden işittikleri kelimelere meftun oluyorlar. Çok hocalar iki diz üzerine gelip, risale okuyuver diyorlar.

    Eğer sesim erişse idi olanca kuvvetimle bağırarak, küre-i arzdaki gençlere diyecektim: "Risaleleri ciddî okumak ve yazmak, yirmi sene medresede okumaktan faiktir ve daha menfaatlidir." Medresede okumaktaki maksad; evvelâ kendini kurtarıp, sâniyen ümmet-i Muhammed'i (A.S.M.) kurtarmağa çalışmak değil mi? Risalet-ün Nur ve Mektubat-ün Nur, yirmi senelik medrese ilmini veriyor itikadındayım.

    Ve her bir risale, tek başıyla bir mürşid-i ekmeldir. Kalbi bozulmamış herhangi genç, bir risaleyi alıp dikkatle ve teslimiyetle okusa, daire-i inkıyada geliyor, ıslah oluyor. Herhangi bir maddiyyun bir risaleyi alıp okursa, iman etmezse de hiçbir bahane bulamıyor. Herhangi bir dinsiz okusa ve tamam manasıyla anlasa, imana geliyor. Herhangi bir feylesof okusa, "Bundan daha yüksek akıl olamaz ve akıllar toplansa bunun fevkine çıkamaz, akıl buna yol bulamaz" diyor. Risale-i Nur, lisan-ı hal ile Avrupa meftunu bulunan tek gözlü Deccal'a "Ya iman et, yahut bütün dünyanın maskarası olacaksın" diyor.

    Şimdi aziz ders kardeşlerim! Bu fakir, bir tane mürşid-i ekmel ve kutub ararken, Cenab-ı Hakk'ın ihsanıyla, keremiyle, lütfuyla, rahmetiyle, Üstad-ı Muhteremin sa'yi ile yüz ondokuz mürşid-i ekmel ve kâmil buldum. Risalet-ün Nur ve Mektubat-ün Nur, yüz ondokuz adediyle, her birisi birer mürşid-i ekmeldir ve aktabdır.

    Ey maddî ve manevî yaralı olan genç kardeşlerim! Ve ey mürşid-i ekmele muhtaç olan ehl-i tarîkat kardeşlerim! Şeyh Abdülkadir-i Geylanî ve Şah-ı Nakşibend, İmam-ı Rabbanî, İmam-ı Gazalî, Muhyiddin-i Arabî, Mevlâna Hâlid Radıyallahü anhüm, Kaddesallahü esrarehüm Hazretlerinin derece-i kemalâtları, meratib-i imanları risalelerde ve Mektubat'ta vardır.

    {(Haşiye): Merhum büyük kardeşim Mustafa, risalenin şakirdleriyle velayetin şakirdlerini ve birbirinin arasındaki dereceyi anlatmak istiyor. Bu mes'eleyi Risale-i Nur halletmiş. Hem tevhid-i âmi ile tevhid-i hakikîyi göstermiş. Hem gözü kapalı olarak gitmenin ve gözü açık olarak gitmenin farkını Risale-i Nur beyan etmiş. Hem âlem-i yakaza ile âlem-i menamı Risale-i Nur keşfetmiş. Hem âlem-i misal ile âlem-i şehadeti birbirinden Risale-i Nur ayırmış. Hem velayet-i kübrayı, velayet-i vustâyı, velayet-i suğrayı ve birbirinin farkını tamamıyla Risale-i Nur göstermiş. Bir sohbette, bir kademde -Sahabelerin meseli gibi- zahirden hakikata geçmenin sebeblerini anlatmış. Hem tarîkat şeyhlerinin ve Eimme-i Erbaa'nın caddelerini Risale-i Nur beyan etmiş. Hem ilmelyakîn, aynelyakîn, hakkalyakîn ile elde edilen imanın farklarını Risale-i Nur göstermiş. Hem Hazret-i Ebubekir-i Sıddık (R.A.) ve Hazret-i Ömer (R.A.) ve Hazret-i Osman'ın (R.A.) meşrebini Risale-i Nur takib etmiş. Hem İmam-ı Ali'nin (R.A.) bir veled-i manevîsi olduğunu, Celcelutiye'yi tefsir ile Risale-i Nur'un kıymetini ve vazifesini Risale-i Nur göstermiş. Hem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Mehdi ve İsa Aleyhisselâm ve Deccal ve Ye'cüc-Me'cüc ve Sedd-i Zülkarneyn hakkındaki müteşabih hadîsleri Risale-i Nur tevil etmiş, esas maksadı anlatmış.

    İmam-ı Ali (R.A.), Şah-ı Geylanî (R.A.), Sekizinci, Onsekizinci, Yirmisekizinci Lem'alar ile ve Sekizinci Şua ile keramat-ı evliya hak olduğunu ve yerde iken Arş-ı A'zamı müşahede ettiklerini Risale-i Nur beyan etmiş. Hem umum müçtehidler "Mütekellimînden birisi gelecek, hakaik-i imaniyeyi ve bütün mesaili vâzıh bir surette beyan edecek" diye müjdelerini, Risale-i Nur hâdisat-ı âlem ile isbat etmiş. Hem bütün her asırda gelen meb'uslar, veliler keşfiyatlarında, "Birisi gelecek, şarktan bir nur zuhur edecek" diye Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsini ve Üstadımın şahs-ı manevîsini ve talebelerin şahs-ı manevîsini görüp, bütün ümmet-i Muhammed'e (A.S.M.) Risale-i Nur'un faziletini, ehemmiyetini, kıymetini ve emr-i Peygamberî ile bütün ümmet virdlerinde azab-ı kabirden ve âhirzamanda gelecek fitneden, Deccal'ın şerrinden istiaze etmelerini ve yapacağı maddî ve manevî tahribatını Risale-i Nur tamir yaptığını görmüşler. Müjdeler, beşaretler, işaretler, remizler ile haber verdiklerini, Risale-i Nur, Eskişehir, Denizli, Afyon, İstanbul gibi hâdisat-ı âlem ile göstermiş.


    Elhasıl: Asırlardan beri beklenilen ve muntazır kalınan zât, Risale-i Nur imiş. Hattâ Üstadın kendisi de bir zaman böyle bir zâtın geleceğine muntazır imiş. Halbuki ne ağabeyim Mustafa'nın ve ne de benim haddim değil ki, Risale-i Nur'un kıymetini ve vazifesini beyan edeyim, heyhat! Risale-i Nur, Kur'an'ın has tefsiri olduğundan Kur'an'a bağlıdır. Kur'an ise Arş-ı A'zam'a bağlıdır. Onun için, Risale-i Nur'u Kur'an medh ü sena edebilir. Birinci Şua'da otuzüç âyetiyle işaret etmiş. Bunu yazmaktan maksadım; ağabeyim Mustafa'ya, Risale-i Nur'dan meded ve Kur'andan şefaat ve Üstadımdan dua istemektir. Talebeniz Küçük Ali}

    Ey kardeşlerim ve ey halifeler! Tarîkatın ve hakikatın müntehasını anlamak isterseniz, risaleleri ciddiyetle okuyun. Bâlâdaki zâtların arkasında gidersiniz ve yüksek imanlarına yaklaşırsınız.

    Ey ehl-i tarîkat kardeşlerim, bilhâssa sizlere çok rica ediyorum, risaleleri bir defa okuyunuz. Risalet-ün Nur ve Mektubat-ün Nur'un her bir satırında, bir kitabın tesirini bulamazsanız, bana ne derseniz deyiniz, kabul ediyorum.

    Tekrar çok tavsiye ediyorum, okuyun, okuyun. Okudukça, risaleler feyzâver nurları saçıyorlar. Okudukça iştiyaka getiriyorlar, usanç vermiyorlar. Başka kitabları bir-iki defa okusan, insana usanç veriyor. Halbuki risaleler öyle değil, okudukça başka başka iman halleri telkin ediyorlar.

    Döneceğim bâlâdaki rü'yanın tabirine; aklım yetiştiği kadar tabir edeceğim, Allah hayretsin.

    Biri büyük, biri küçük fabrikadan, büyük fabrika ise üstad-ı muhteremdir. Fabrikanın içerisinde bulunan acib ve garib, bedî' âletler ise, bu zamana kadar hiçbir imamın söylemediği kelimeleri ve iman telkinatlarını yapan Risalet-ün Nur eczalarıdır. O küçük fabrika ise; Risale-i Nurları kim okuyup yazarsa, o dahi küçük fabrikaya benzeyecek. İçerisindeki bedî' âletler ise, Risale-i Nur'un düsturları, hakikatları ve mesail-i imaniyedir. Okuyan ve yazan insanlar, öyle kuvvetli, sarsılmaz imanları bulacaklardır. Fabrika hareketi ise, risaleleri okuyup yazan adamların kemal-i şevk ve heyecanla çalışmalarıdır. Görmüş olduğum vilayet ise; velayet-i kübra yollarını gösteren Risale-i Nur'dur.

    Bu rü'yayı takviye için, bir rü'ya daha söyleyeceğim: "Menamda, İstanbul'a yaya olarak iki defa gittim. İstanbul'a vardığımda, dükkânları hep açıktır, içinde sahibleri yoktur, dükkânların içinde -sandıklarda- büyük büyük mıhlar gördüm ve başka demir parçaları da vardı. Bunun üzerine manevî rahmet yağarken, İstanbul'dan yaya olarak avdet ettim."

    Allahu a'lem bunun tabiri de, dünyada İstanbul büyük ve güzel memleket olduğu gibi, öyle de risaleler ve Mektubat-ün Nur velayet-i kübra yollarını gösterir. Demir gibi kuvvetli, elmas mıhlar gibi hakikatın bürhanlarını satışa çıkaran ve her risale bir kudsî dükkân hükmüne gelen bir meşher-i nuranîdir. O sergide, imanî nurlar teşhir ediliyor. Ve velayet-i kübra yollarını gösterdiğini, iki kerre iki dört eder derecesinde kanaatım gelmiştir.

    İkinci gördüğüm rü'yanın tabiri, Allahu a'lem böyle olsa gerektir: Kıbleye karşı kışla ise, manevî Allah'a asker olan gençlerin Isparta Vilayetindeki geniş dershanelerine işarettir. Ekmeği dağıtan zât ise, üstad-ı muhterem Said Nursî'dir. Ve ekmek pişiren fırın ise, üstadımın hususî medresesidir. Fırının ekmeğinin müşterileri ise; risaleleri okuyup lezzetini anlayan, benim gibi ve arkadaşlarım gibi
    ﻫَﻞْ ﻣِﻦْ ﻣَﺰِﻳﺪٍ diyenlerdir.

    Evet üstad-ı muhterem, insanlara manevî ekmek dağıtıcıdır. Bu fırında çok işaretler vardır. Aklım bu kadar yetişiyor. Gençlerin ayakta olması ise, gençlerin imanî risaleleri okuyup imanları kuvvetleneceğine işarettir. O tatlı ve yedikçe noksan olmayan üzüm ve ekmek ise, her şeyden daha tatlı i'caz-ı Kur'an esrarına ve imanın envârına işarettir ki, onları Risale-i Nur dağıtıyor. Âciz talebeniz ise, gençlerin başında ve sağ tarafta bulunduğum ise; gençlere ihsan-ı İlahî, ikram-ı İlahî ve üstad-ı muhteremin himmetiyle o gençlere vesile olacağıma işarettir inşâallah. Benim aklım bu kadar eriyor. Bu kadar tabir edebildim. Rü'yalarımın ıslah ve tabirini rica ederim.

    Yirmi gün zarfında bir rü'ya daha gördüm: Eğirdir Gölü'nün kenarında, yani çakıllığında bulunuyormuşum. Bu denizin kenarında büyük bir beyaz çadır kurulmuş. Çadırın içinde, büyük bir direğin dibinde üstadım Said bulunuyor. Bu esnada eline büyük bir kırmızı kaplı kitab alıp, çadırın direğine dayanarak o kitabı okudu. Bilâhere hariçten, kıble tarafından Mahmud isminde gençten, yeşil elbiseli birisi gelip üstadımın elinden o kitabı -yani okuduğu hutbeyi- istedi ve aldı. Çadırdan Mahmud ismindeki genç dışarıya çıktı, kıbleye karşı, ayak üzere halklara dedi ki: "Bu âna gelinceye kadar böyle bir hutbeyi hiçbir imam okumamıştır" diyerek, o hitabeyi alıp kıbleye karşı götürdü. O anda uyandım. Allah hayretsin.

    Bu rü'yayı da bildiğim kadar tabir edeceğim: O deniz ise, Şeriat-ı Muhammediye (A.S.M.)dır. O çadır ise Isparta Vilayetidir. O hutbe ise, Risalet-ün Nur ve Mektubat-ün Nur'dur. Hutbeyi götüren yeşil elbiseli genç Mahmud ise, ya Şeyh-i Geylanî, ya İmam-ı Rabbanî'dir. Risaleler makam-ı Mahmud yolunu tarif ediyorlar. Üstadımın hutbesi olan Risale-i Nur, bu zamanın bir mehdisi ve müceddididir.

    Ey küre-i arzda bulunan gençler, hocalar ve halifeler! Bin senedir insanların aradığı Mehdi Hazretlerinin pişdarı ve müjdecisi üstadımın neşrettiği Risale-i Nur'dur. Ey benim kardeşlerim! Benim gibi âciz bir talebenin okumasından, anlamasından ne çıkar? Üstadıma ne sual açabilirim? Kaç kitab okudum da sual açayım ve mes'ele halledeyim? Ne gibi sual sorayım?

    Dünyada çok kitablar vardır ve o kitabları okumuşsunuzdur. Okuduğunuz kitabların hepsini de anladınız mı? Alâküllihal anlayamadığınız mes'eleler çoktur. Üstadıma sual açınız, meydana ilim çıksın ve iman hakikatı çıksın da dünyada bulunan üç yüz elli milyon Müslümanlar da istifade etsinler. Ne kadar müşkilâtınız varsa halledilsin, bizim gibi âcizler de istifade etsin.

    Ey hocalar ve ehl-i kalb! Soracağınız suallerin cevablarını Risale-i Nur'da bulabilirsiniz. Ehl-i keşf ve kalbden birisi, benim gibi âciz bir insandan Mehdi'yi soruyor, "Ne vakit gelecek?" Daha Mehdi'yi anlayamamış. Dabbetülarz kimler olduğunu bilmiyor. Bunlara dair, risalelerde birer bahis vardır. Her müşkil sualin cevabını o risalelerden arayınız, bulursunuz.

    Ey hocalar ve halifeler! Bizim ilmimiz bize yeter deyip, yıldız böceği gibi şavkınıza, ilminize aldanmayın. İnsanın kendi bildiği kendine kâfi gelmez. Her insan, her mes'eleyi yalnız anlayamaz. Uyuyorsunuz! Uyuduğunuz mikdar artık yeter! Uyanmalı...

    Peder ve vâlidem ve cümle arkadaşlarım ve biraderim Ali çok selâm edip, iki ellerinden öper ve dua etmektedirler.

    Kuleönü'nde Sofuoğlu
    Talebeniz Mustafa Hulusi (R.H.)


    Barla Lahikası

    Yirmiyedinci Mektub
    [Bu mektub, Risale-i Nur Müellifinin talebelerine yazdığı ayn-ı hakikat ve çok letafetli, güzel mektublarıyla; Risale-i Nur talebelerinin, Üstadlarına ve bazan birbirlerine yazdıkları ve Risale-i Nur'un mütalaasından aldıkları parlak feyizlerini ifade eden çok zengin bir mektub olup, bu mecmuanın üç-dört misli kadar büyüdüğü için bu mecmuaya ilhak edilmemiştir. Müstakillen Barla, Kastamonu, Emirdağı Lâhikaları olarak neşredilmiştir.]

  2. #2
    Ehil Üye fanidünya... - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2013
    Yaş
    43
    Mesajlar
    4.292

    Standart

    (Dereli Hâfız Ahmed Efendi'nin çok manidar rü'yalı bir fıkrasıdır)

    Aziz ve müşfik Üstadım Efendim!
    Birgün âlem-i menamda bir sahrada gezerken, bir çok kalabalık ahalinin içine girdim. Dersim olan Kelime-i Tevhid'e devam ediyordum. O ahalinin cümlesi Nasara imiş. Biz aşikâre Kelime-i Tevhid'i çektiğimizden, hepsi bize iştirak etti. Her yüz başında, "Muhammed-ür Resulullah" diyorum. O Nasaralar, "İsa ruhullah" diyorlar. Onlara dedim ki: "Yahu biz İsa Aleyhisselâm'ı tasdik ediyoruz." Ve kendilerine Kelime-i Tevhid'i okudum, "İsa ruhullah" dedim. İşte bakınız, ben sizin peygamberinizi tasdik ediyorum, siz de bizim peygamberimizi tasdik etseniz ne olur, dedim. "Hâyır! İsa Aleyhisselâm gökten inmedikçe ve sizin peygamberinizi aşikâr tasdik etmedikçe, biz tasdik etmeyiz." dediler. Bunun üzerine yanımda iki arkadaş bulundu. Lâkin arkadaşlarım kimler olduğunu bilemiyorum. "Biz dua edelim de, İsa Aleyhisselâm gelsin ve bizi nasıl tasdik ediyor, göreceksiniz." Dua ettik. İki kişi, "âmîn" dediler. Lâkin İsa Aleyhisselâm gelmeyince müteessir olduk. Yine dua ettik, "Ya Rabbi! Bizi bunların yanında niçin mahcub çıkarıyorsun?" dedik. "Bu din âlî değil mi?"

    Tahminen, arası bir saat veya bir buçuk saat sonra, karşıdan üç kişi çıktı. Elhamdülillah İsa Aleyhisselâm geliyor. Baktım birisi sakallı, ikisi şâbb-i emred. Dedim: "İsa Aleyhisselâm otuzüç yaşında olduğu halde göğe huruç etti.. ne için sakalında beyaz var?" Kalbime geldi ki, "Allahu a'lem İsa Aleyhisselâm değilse?" Bu zât ve iki arkadaşıyla yanımıza geldiler. Dikkatle baktım; üstadımızın sîması ve elbisesidir. Bizim yanımıza gelince, bizim altımız mağara imiş. Yanındaki iki kişiye emretti: "Şurada kilitli salibler, haçlar var. Cümlesini çıkarınız." Çıkardılar. Nasaralara karşı hepsini kırdı ve Kelime-i Tevhid getirip Peygamberimizi tasdik edince, biz de Nasaralara, "Bakınız, işte İsa Aleyhisselâm'ın vekili geldi" deyince, cümlesi tasdik ettiler. Allahu a'lem bu rü'yanın bir tabiri şudur ki: Üstadımızın Kur'an-ı Hakîm'den aldığı ve neşrettiği Risale-i Nur vasıtasıyla Nasara'nın bir kısmı İslâmiyeti kabul edecek ve Nasara Müslümanları veya Hristiyan mü'minleri hükmüne geçip Üstadımızın sözlerini İsa Aleyhisselâm'ın sözleri nev'inden hüsn-ü kabul edeceklerine işarettir.

    Evet Risale-i Nur'da öyle bir kuvvet vardır ki, Avrupa'nın en muannid feylesoflarını dahi teslime mecbur eder. Her ruhun bir ihtiyac-ı hakikîsi olan, hakikî iman nurunu arayan Hristiyan muvahhidler, elbette Risale-i Nur'u görseler (Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın vesayası nev'inden) kabul edip sarılacaklardır.

    Dereli Mutaf Hâfız Ahmed

    Barla Lahikası

  3. #3
    Ehil Üye fanidünya... - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2013
    Yaş
    43
    Mesajlar
    4.292

    Standart Hâyır kardeşlerim, bu sırrı siz anlamadınız mı? Bu gelen zât...

    Kâtib Osman'ın rü'yasına ait bir fıkrasıdır
    Şaban-ı Şerifin onbeşinci cumartesi Leyle-i Berat gecesi rü'yamda; büyük berrak, küçük bir deniz olan bir göl sahilinde İngiliz veyahut Almanla, biz yani Türk hükûmeti harbediyormuş. Harb esnasında semadan bir karaltı zuhur etmeğe başladı. "Acaba bu semadan inen nedir?" diye hepimizin nazar-ı dikkatini celbetti. Yakınlaştıkça bir insan ve sonra üzeri ihramlı, yüzü bir parça esmer, başı beyaz ve büyük tülbend ile sarılı bir kadın şeklini alarak, gölün ortasında hemen ineceği zaman derhal oraya bir mermerden minber yapılarak minberin üzerine indi. Sonra, zât-ı âlînizden gelen umum mektubları okumağa başladı. Her iki tarafta sükûnet hasıl oldu. Okuduğu mektubları herkes can kulağıyla dinledi. Sonra nihayetinde "Evet, Hazret-i Kur'an-ı Azîmüşşan'ın ahkâm-ı şer'iyesince amel ederseniz, yakayı kurtarırsınız. Eğer Kur'an-ı Azîmüşşan'ın ahkâm-ı şer'iyesine riayet etmezseniz, hepiniz mahv u perişan olacaksınız." diye söyledi. Sonra evime geldim. Bizim Re'fet Bey'le Rüşdü Efendi bizim eve geldiler, bendenize dediler: "Bu sırrı sen mi ifşa ettin? Bu mektublar minber üzerinde okundu?" Bendeniz de cevaben: "Hâyır kardeşlerim, bu sırrı siz anlamadınız mı? Bu gelen zât, semadan geliyor, bu mektubları oradan getiriyor. Ben kim oluyorum ki, o havadisi oraya çıkarayım?" diye onlara söyledim. Sonra bunlara bir hediye ikram edeyim diye baktım, evimizin deliğinde dört top helva gördüm. Birisini birine, diğerini öbürüne ve iki tanesini de kendim yedim. Ağzım tatlı olarak uyandım.

    İnşâallah Leyle-i Berat hürmetine ve duanız berekâtıyla hakkımızda mübarektir, lütfen tabirini beklemekteyiz.

    Talebeniz
    Kâtib Osman

    Sikke-i Tasdik-i Gaybi

  4. #4
    Ehil Üye fanidünya... - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2013
    Yaş
    43
    Mesajlar
    4.292

    Standart görüyor ve anlıyorum ve öyle iman ediyorum ki; bir zaman gelecek, ..

    Ey Üstad-ı Muazzam!
    Atabey'e gelen Ramazan meyvesi olan ve Ramazan-ı Şerifin hikmetlerini bildiren Söz, bizi ikaz ve bilmediğimiz hikmetleri tasrih ediyor. Okuduğum her söz, neşrettiğiniz o ulvî hakikatler için âciz lisanım tavsif ve takdirden âciz kalıyor. Ve görüyor ve anlıyorum ve öyle iman ediyorum ki; bir zaman gelecek, bu Risalât-ül Envâr ve Mektubat-ün Nur, için için ateşlenen, feveran eden bir dağ gibi hararetle nur-feşan bir menba' kuvvetine tesahub edecek. Ve belki de etmiştir. Bir düğmesine basmakla her tarafı ziyaya müstağrak eden bir elektrik dinamosu gibi, kendinden çok uzak mesafeleri ikaz ve irşad nuruyla ihata edecektir.


    Nur'un eski talebesi merhum
    Lütfü'nün arkadaşı Zeki
    Barla Lahikası


    Üstad-ı Muazzam: Muazzam üstad, büyük üstad.
    Hikmet: Gözetilen fayda ve gaye.
    Tasrih: Açıklama, belirtme, açıkça anlatma, açık açık söyleme.
    Neşrettiğiniz: Herkese duyurduğunuz, yaydığınız.
    Ulvî: Yüksek, yüce.
    Hakikatler: Gerçekler.
    Tavsif: Vasıflandırma, niteleme, özelliklerini belirtme.
    Risalât-ül Envâr: Karanlıklardan aydınlıklara çıkaran Risale-i Nur eserleri.
    Mektubat-ün Nur: Risale-i Nur Külliyatından Mektubat isimli kitab.
    Feveran: Coşma, kaynayıp fışkırma.
    Nur-feşan: Nur saçan, etrafı aydınlatan.
    Menba': Kaynak.
    Tesahub: Sahiplenme, sahip çıkma, benimseme.
    Ziya: Işık.
    Müstağrak: Gark olmuş, dalmış, batmış, boğulmuş.
    İrşad: Doğru yolu gösterme.
    İhata: Kuşatma, içine alma.
    Merhum: Rahmetli, ölmüş.

  5. #5
    Ehil Üye fanidünya... - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2013
    Yaş
    43
    Mesajlar
    4.292

    Standart Şahsen bu Nurlar olmasaydı, halim ne olacaktı?

    Aziz ve muhterem Üstadım! Bu dünya mü'mine zindandır derler. İşte neşrine, izharına, beyanına vasıta olduğunuz Nurlar, bize bu karanlık dünyamızı aydınlattı. Hilkatteki hakikatı talim etti. Bâki, daimî ve sermedî, saadetli hayatı tedris etti. Şahsen bu Nurlar olmasaydı, halim ne olacaktı? Ya Nurlara erişmeseydim, ne yapacaktım?

    Ya bu Nurların neşrine
    ﻋَﻠَﻰ ﻗَﺪْﺭِ ﺍﻟﻄَّﺎﻗَﺔِ ﻭَﺍْﻻ ِﻣْﻜَﺎﻥِ
    lütf-u İlahî ile çalıştırılmasaydım, bütün kazancım masiyet ve kara yüzle, perişan hal ile, nasıl dergâh-ı İlahiyeye çıkacaktım? Elhamdülillah sümme ve sümme elhamdülillah, niyet-i hâlise ve cüz'-i lâ-yetecezza kabîlinden olan Kur'anî hizmet sebebiyle, bu abd-i pür-taksir de inşâallah duanızla rahmet-i İlahiyeye nâil olur ümidindeyim.

    Hulusi
    Barla Lahikası


  6. #6
    Ehil Üye fanidünya... - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2013
    Yaş
    43
    Mesajlar
    4.292

    Standart .. diz çöküp Risale-i Nur'dan ders alacaklardı.

    Şu kâinat semasının gurubu olmayan manevî güneşi olan Kur'an-ı Kerim; şu mevcudat kitab-ı kebirinin âyât-ı tekviniyesini okutturmak, mahiyetini göstermek için, şuaları hükmünde olan envârını neşrediyor. Ukûl-ü beşeri tenvir ile sırat-ı müstakimi gösteriyor. Beşeriyet âleminde her ferd, hilkatindeki makasıdı ve fıtratındaki metalibi ve istikametindeki gayesini, o hidayet güneşinin nuru ile görür, anlar ve bilir. O hidayet nurunun tecellisine mazhar olanlar, kalb kabiliyeti nisbetinde ona âyinedarlık ederek kurbiyet kesbeder. Eşya ve hayatın mahiyeti, o nur ile tezahür ederek ancak o nur ile görülür, anlaşılır ve bilinir.

    Şems-i Ezelî'nin manevî hidayet nurlarını temsil eden Kur'an-ı Kerim, kalb gözüyle hak ve hakikatı görmeyi temin eder. Onun için, onun nurundan uzakta kalanlar, zulümatta kalırlar. Zira herşey nur ile görülür, anlaşılır ve bilinir.

    İşte şu kitab-ı kebirin, manevî ve sermedî güneşi olan Kur'an-ı Kerim'in nur tecellisine, bu asrımızda "Nur" ismiyle müsemma olan Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsi mazhar olmuştur. O Nurlar ki: Zulümattan ayrılmak istemiyen yarasa tabiatlı, gaflet uykusu ile gündüzünü gece yapan sefahetperest, aklı gözüne inmiş, zulümatta kalarak gözü görmez olanlara ve yolunu şaşıranlara karşı projeksiyon gibi nurlarını iman hakikatlarına tevcih ederek sırat-ı müstakimi büsbütün kör olmayanlara gösteriyor. Nur topuzunu ehl-i küfür ve münkirlerin başına vurup: "Ya aklını başından çıkar at, hayvan ol. Yahut da aklını başına alarak insan ol." diyor.

    İlim bir nevi nur olduğuna göre, Risale-i Nur'un ilme olan en derin vukufunu gösterecek bir iki deliline kısa işaret ederiz.

    Evvelâ:
    Şunu hatırlamalıyız ki, Risale-i Nur, başka kitabları değil, belki yalnız Kur'an-ı Kerim'i üstad olarak tanıması ve ona hizmet etmesi itibariyle, makbuliyeti hakkında bizim bu mevzuda söz söylememize hacet bırakmıyor. Biz ancak ilim erbabı mabeyninde Risale-i Nur'un değerini tebarüz ettirmek için ilâveten deriz ki:

    Risale-i Nur, şimdiye kadar hiçbir ilim adamının tam bir vuzuhla isbat edemediği en muğlak mes'eleleri gayet basit bir şekilde en âmi avam tabakasından tut, tâ en âlî havas tabakasına kadar herkesin istidadı nisbetinde anlayabileceği bir tarzda, şübhesiz ikna edici ve yakînî bir şekilde izah ve isbat etmesidir. Bu hususiyet, hemen hemen hiçbir ilim adamının eserinde yoktur.

    İkincisi:
    Bütün Nur eserleri, Kur'an-ı Kerim'in bir kısım âyetlerinin hakikî tefsiri olup, onun manevî i'cazının lem'aları olduğunu her hususta göstermesidir.

    Üçüncüsü:
    İnsanların en derin ihtiyaçlarına, kat'î delil ve bürhanlarla ilmî mahiyette cevab vermesidir. Meselâ: Vâcib-ül Vücud'un varlığı ve âhiret ve sair iman rükünlerini, bir zerrenin lisan-ı hal ve kal suretinde tercümanlığını yaparak isbat etmesi, en meşhur İslâm feylesoflarından İbn-i Sina, Farabi, İbn-i Rüşd; bu mesleklerde bütün mevcudatı delil olarak gösterdikleri halde, Risale-i Nur o hakikatları aynen bir zerre veya bir çekirdek lisanıyla isbat ediyor. Eğer Risale-i Nur'un ilmî kudretini şimdi onlara göstermek mümkin olsaydı; onlar, hemen diz çöküp Risale-i Nur'dan ders alacaklardı.

    Dördüncüsü:
    Risale-i Nur, insanın senelerce uğraşarak elde edemiyeceği bilgileri, komprime hülâsalar nev'inden kısa bir zamanda temin etmesidir.

    Beşincisi:
    Risale-i Nur, ilmin esas gayesi olan rıza-yı İlahîyi tahsile sebeb olması ve dünya menfaatına, ilmi hiçbir cihetle âlet etmiyerek, tam manasıyla insaniyete hizmet gibi en ulvî vazifeyi temsil etmesidir.

    Altıncısı:
    Risale-i Nur, kuvvetli ve kudsî ve imanî bir tefekkür semeresi olup, bütün mevcudatın lisan-ı hal ve kal suretinde tercümanlığını yapar. Aynı zamanda iman hakikatlarını ilmelyakîn ve aynelyakîn ve hakkalyakîn derecelerinde inkişaf ettirir.

    Yedincisi:
    Risale-i Nur, bütün ilimleri câmi' oluşudur. Adeta ilim iplikleri ile dokunmuş müzeyyen kumaş gibidir. Ve şimdiye kadar hiçbir ilim erbabı tarafından söylenmemiş ve her ilme olan en derin vukufunu tebarüz ettiren vecizeler mecmuasıdır. Misal olarak birkaçını zikrederek, heyet-i mecmuası hakkında bir fikir edinmek isteyenlere, Risale-i Nur bahrına müracaat etmesini tavsiye ederiz.

    "Sivrisineğin gözünü halkeden, Güneş'i dahi o halketmiştir."

    "Bir kelebeğin midesini tanzim eden, Manzume-i Şems'i dahi o tanzim etmiştir."

    "Bir zerreyi icad etmek için, bütün kâinatı icad edecek bir kudret-i gayr-ı mütenahî lâzımdır. Zira şu kitab-ı kebir-i kâinatın herbir harfinin, bahusus zîhayat herbir harfinin, herbir cümlesine müteveccih birer yüzü ve nâzır birer gözü vardır."

    "Tabiat, misalî bir matbaadır, tâbi' değil. Nakıştır, nakkaş değil. Mistardır, masdar değil. Nizamdır, nâzım değil. Kanundur, kudret değil. Şeriat-ı iradiyedir, hakikat-ı hariciye değil."

    "Sabit, daim, fıtrî kanunlar gibi ruh dahi; âlem-i emirden, sıfat-ı iradeden gelmiş ve kudret ona vücud-u hissî giydirmiştir. Bir seyyale-i latifeyi, o cevhere sadef etmiştir."

    Ve hâkeza binler vecizeler var.

    Üniversite Nurcuları namına, duanıza çok muhtaç
    Mustafa Ramazanoğlu

    ﺍَﻟْﺒَﺎﻗِﻰ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ

    Sikke-i Tasdik-i Gaybi

  7. #7
    Ehil Üye fanidünya... - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2013
    Yaş
    43
    Mesajlar
    4.292

    Standart Risale-i Nur, elbette bir zaman dünyayı çınlatan nurlu sesini yükseltecektir

    (Ankara Üniversitesi Nur Talebelerinin Bir Mektubu)

    Aziz sıddık kardeşlerimiz!
    Mektubunuzdan, İslâm güneşinin bir ziyasını sezer gibi olduk. Yüzlerce seneden beri insaniyet aleyhine, İslâmiyet zararına mütecaviz fikir neşreden ehl-i küfrün tahriblerini tamir için ortaya atılan Risale-i Nur'un -sizlerin mektubunuzdan- gençlerin arasına yayıldığını sezdik. Ebedî hayat yolunun hakperest yolcuları, hayalî boş lâfları terkedip, Risale-i Nur'la küfür tohumlarını eriteceklerdir. Nur'un talebeleri, ehl-i kalb ve imanın hakikî kardeşleridirler. Siz kardeşlerimizin mektubları, bizlere hız veriyor ve verecek. Kur'anın tefsiri olan Risale-i Nur, bize dalalette kalmanın ve küfürle mücadele etmemenin bu zamanda büyük ahmaklık olduğunu bildiriyor. Komünistliğin, anarşistliğin, masonluğun kuvvet kazandığı bir devirde en mühim bir vazife, Nur'a hizmet etmek ve rıza-yı İlahîyi tahsil için onu isteyene vermektir. Bu en baş ve en ehemmiyetli, en kıymetli ve mübarek vazifemizden bizi döndürmek isteyen en ağır hücumlar dahi, bizlerin hızını arttıracaktır.
    Risale-i Nur bize öğretiyor ve isbat ediyor ki: Bu dünya, bir misafirhanedir. Ebedî hayatı isteyenler, misafirhanedeki vazifelerine dikkat gösterdikleri nisbette memnun edilirler. Demek ki şimdi en esaslı vazifemiz; bataklıktan kurtulmak isteyen ehl-i dinin, karanlıktan usanmış, gıdasız kalmış kalblerin yardımına koşmak, kendimizden başlayarak Nur'un dellâllığını yapmaktır.

    Bilhâssa ve bilhâssa şurası çok ehemmiyetli ve pek mühimdir ki; en başta ve en evvel Risale-i Nur'u dikkat ve tefekkürle devamlı olarak okumak ve o muazzam eser külliyatındaki Kur'an ve iman hakikatleriyle kendimizi teçhiz etmek ve bu esas ve şartlarla, o hârika eser külliyatını bir an evvel ikmal etmektir. İşte bu nimet-i uzmaya nail olan her genç ve herkes; bire yüz bin kuvvetinde, kendine, vatan ve milletine faideli olur. Vatan, millet, gençlik ve Âlem-i İslâm çapında hizmet edebilecek bir vaziyete gelebilir.

    Bunun için, başta Hazret-i Üstadımız Bedîüzzaman ve onun hakikî ve ihlaslı talebeleri olmaya lâyık sizlerden dua istirham ediyoruz ki; Risale-i Nur'un mecmualarını bir an evvel temin edelim, arayalım, bulalım, dikkat, tefekkür ve ihlasla okuyalım. Kur'an ve iman hizmetinde bu vaziyette koşalım. Risale-i Nur'un bu asırdaki makbuliyetine işaret eden deliller fazlasıyla mevcud olduğuna göre, insaf sahibi her mü'min kardeşimiz, onun tabiî bir yardımcısıdır.

    Hem madem, Risale-i Nur bu asra has hususiyetler taşıyor. Hem madem binlerce âlimlerin takdirleriyle karşılanıyor. Hem madem Kur'anın dellâllığını yapan kahraman Üstad, eşine rastlanmayacak bir mükemmeliyetle, dürüst adımlarla, hakikî prensiplerle, bütün hayatını iman ve İslâmiyete vakfetmiş, dünyevî hiçbir menfaat aramadan sırf Allah rızası uğruna çalışmıştır. Hem madem bütün kuvvetiyle Nur talebeleri de iman ve İslâmiyete Ehl-i Sünnet dairesinde hizmet için hayatlarını dahi çekinmeden veriyor ve süflî menfaat peşinde değildirler. Ve madem yüz binlerce Nur talebeleri bütün tazyik ve tehdidlere rağmen bu hakikati fiilen isbat etmişler. Hem her talebe, bugün cereyan eden bâtıl felsefenin akidelerine hakikî, mantıkî cevablar vermek üzere yetişmişler ve yetişiyorlar. Hem her ihtiyacımıza Kur'an cevab veriyor, onda lâzım olan her hakikat sarih olarak vardır. Ve madem Kur'an en güzel şekilde ders veren Allah'ın hediyesi, bir nuru ve rahmetidir...

    Öyle ise, bu hazine-i rahmeti ve menba-ı hakikatı ders veren ve hakikî surette gençliğin ve avamın anlayabileceği bir şekilde bildiren Risale-i Nur'u, dikkat ve tefekkürle ve devamlı olarak müsaid vakitlerimizi boşa gidermeden okumak ve yazmak en büyük bir ibadet ve zevk kaynağıdır. Hal ve istikbalin ve biz gençlerin, çok leziz ve iştiyakla alacağı gayet nâfi' ve vâfi bir ilâç ve bir tiryaktır, bir manevî kurtarıcıdır. Bu kat'î hakikatlar meydanda iken, ona bütün kuvvetimizle sarılmamak, baştan aşağı Risale-i Nur'u tedkik etmemek, alâkadar olmamak, ancak gafletin eseri olabilir.

    Hem kim hakikat peşinde koşuyorsa, Risale-i Nur'dan ders alması lâzımdır. Ve Nur yolunda giden her münevver, hakikî saadete kavuşacak ve yeryüzünün mahiyetini derkedecektir diye, biz Ankara Nur talebeleri dahi ittifak ediyoruz. Ebedî hayat hazinesini gösteren Kur'an-ı Hakîm'in nuru olan Risale-i Nur, elbette bir zaman dünyayı çınlatan nurlu sesini yükseltecektir.

    Madem İslâm âlimleri -hadîs-i şerife göre- dünya ikbal ve heveslerinin peşinde koşmadıkça, peygamberlerin en emin vârisleridirler. Biz de Risale-i Nur'u, onun tam vârisi biliyoruz. Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsi, hakikî vâris olmanın esasını yaşamış ve yaşıyor. Onun karşısına çıkan körler ve sağırlar ve hissiz gafiller küçüleceklerdir. Böyle muazzam bir olgunluğa sahib olan Risale-i Nur, elbette bütün feylesofları, dünya ilim ve hak erbabını çağıracak ve her akl-ı selim ve kalb-i kerim olan mübarek insanları talebesi yapacak. Bu da inşâallah uzakta değil, yakında tahakkuk edecektir.Dünya, ekserî feylesofların ve âlimlerin dediği gibi, yepyeni bir oluşun eşiğindedir. Dünya, nurunu arıyor. Hakikat şâiri Mehmed Âkif:

    O nuru gönder İlahî asırlar oldu yeter!

    Bunaldı milletin âfâkı bir sabah ister.

    diye, işte bu nura işaret ettiği, bugün bizce bir hakikattır.

    Ankara Üniversitesi Nur Talebeleri
    Asa-yı Musa


  8. #8
    Ehil Üye fanidünya... - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2013
    Yaş
    43
    Mesajlar
    4.292

    Standart

    ...

  9. #9
    Ehil Üye *AHMET* - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2016
    Mesajlar
    3.440

    Standart

    Risale-i Nur, sair ilimler ve kitablar gibi okunmamalı. Çünki ondaki iman-ı tahkikî ilimleri, başka ilimlere ve marifetlere benzemez. Akıldan başka çok letaif-i insaniyenin de kut ve nurlarıdır. Tarihçe-i Hayat
    *SAHRA* ve Ararad bunu beğendi.

  10. #10
    Müdakkik Üye *ERCAN* - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Aug 2019
    Mesajlar
    867

    Standart

    önemli
    *SAHRA* bunu beğendi.

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Uyuyorsunuz! Uyuduğunuz mikdar artık yeter! Uyanmalı...
    By fanidünya... in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 66
    Son Mesaj: 31.01.16, 11:42
  2. Uyuyorsunuz! Uyuduğunuz mikdar artık yeter!
    By fanidünya... in forum İslami Konular ve İman Hakikatleri
    Cevaplar: 7
    Son Mesaj: 26.05.15, 03:34
  3. Sen gel yeter ya Rasulallah
    By BiRDüNYaUMuT in forum Hz. Muhammed (S.A.V)
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 10.08.14, 16:48
  4. Artık Yeter, Anlayın
    By sitem in forum Gündem
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 26.01.08, 01:41
  5. Yeter Artık Gel Rüyama ....!
    By mehmetcerci in forum Şiirler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 16.09.07, 14:11

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0