+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 2 ve 2
Like Tree2Beğeni
  • 1 tarafından ismailce
  • 1 tarafından ismailce

Konu: Fırat Kıyısınd Beş Yüzlere, Binlere Yapılan Nur Dersleri...

  1. #1
    Dost ismailce - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2012
    Mesajlar
    35

    Standart Fırat Kıyısınd Beş Yüzlere, Binlere Yapılan Nur Dersleri...

    ZULME BOYUN EĞMEYEN KAHRAMAN MEHMET KAYALAR’ın Üstad'la tanışması 1950 yılında Bingöl’de görevliyken gerçekleşir, Emirdağ’da kendisini kapıda karşılayan Zübeyir Gündüzalp, Üstad’ın rahatsızlığı sebebiyle on beş günden beri kimseyle görüşmediğini söyler. içinde Üstad’la görüşme heyecanı dalga dalga olan Kayalar, “Lütfen bir haber verin, Bingöl’den Yüzbaşı Mehmed Kayalar deyiverin, şayet kabul etmezse geri dönerim!” der.
    Zübeyir Gündiizalp, Üstadın huzuruna girer ve durumu bildirir, Üstad, Kayalar ismini duyar duymaz, yattığı yerden doğrulur, adeta yeniden canlanır. “Hemen çağır, gelsin!” der. Huzura girip göz göze geldiklerinde Üstad’ın hastalığından adeta eser kalmaz ve bu kahraman talebesini ayakta karşılar. Pehlivan yapılı Kayaları Öyle sıkı bir şekilde kucaklar ki, Üstadın zayıf-nahif kolları arasında Kayalar adeta mengeneye tutulmuş gibi kaburgalarının birbirine geçtiğini hisseder. Ardından iliklerine kadar vücudunu müthiş bir heyecan dalgası kaplar, dizleri titrer ve dili tutulur. Kendinden yüksek rütbeli subayların, Önünde titrediği Kayalar, şimdi asrın maneviyat kumandanının önünde titrer. Üstad, ondaki bu manevî hali hisseder ve başım iki eli arasına alarak göğsüne bastırır, bir müddet öylece tuttuktan sonra bırakır. Böyle manevî bir ame*liyattan sonra Kayalar kendine gelebilir.
    Bu görüşmede Üstad’ın kendisine ilk sorduğu şeyin annesiyle ilgili olması da manidardır. Üstad, “Annen nasıldır?” der. Bu, Kayaları yetiştiren ve Nur hizmetine hazırlayan o muh*terem varlığa bir minnet borcu gibidir.
    Bu ilk ziyaretinde Üstad kendisini üç gün üç gece yanında misafir eder. Bazen diğer talebelerin yanında, bazen hususi odasında kendisine özel dersler verir, Zübeyir’e, “Misafire iyi bak ve ikramda bulun!” diye tembihte bulunur. Bu sohbetler, Kayalar’ın ruhunda var olan İslam! hamiyet ve gayreti ateşleyen bir sır olur. Zira Üstad onu henüz 17 yaşlarında bir gençken ileride hizmetinde olacak “Sarıklı Genç’lerden biri olarak gayb-aşina gözüyle gördüğünü ifade eder,
    “Kardeşim Mehmed, Yirmi Sekizinci Mektup’ta Hulusi’nin bir rüya tabiri var. Demiştim ki: ‘İleride bir genç kuvve-i ve*layetle daireye girecek.’ Ben o tabiri yaparken senin şahsiyetin karşıma çıkmıştı!” diyerek onu büyük hizmet hedefine doğru sevk eder.
    “Kardeşim Mehmed, hususan benim Diyarbakır’a gitmem lazımken, bu vazife şimdi size verildi. Gidip orada Nur hizmetine başlayın!” demesi, manevî kumandan tarafından kendisi*ne cephe ve hedefinin tayini olur.
    Ertesi sabah ayrılırken Üstad, bir yandan askerî vazifesini nazara alarak, diğer yandan ondaki cevval ruhun hakikatleri pervasızca açıklama iştiyakı içinde olduğunu fark ederek, “Mehmed Bey, Hz. Ali (r.a.) Kaside-i Celcelûtiye’de sırran te- nevveret’ diye bu zamanda bu hizmetin tarzına dikkat çekiyor. Bu noktaya da dikkat edersiniz!” diyerek kendisini yolcu eder.
    Üstad’la Tanıştıktan kısa bir müddet sonra tayini Di*yarbakır Askerlik Şubesi Başkanlığına yapılır, Kayalar’ın hamiyet, himmet ve şecaati, yerinde durmasına müsaade etmez. Allah'ın kendisine verdiği kabiliyetlerin Risale-i Nuru yaymak için olduğuna inanır. Diyarbakır’da iman bayrağını haşmetle dalgalandırmaya başlan önceleri kahvelerde' resmî elbisesiyle sohbet eder, Üstad’ı anlatır. Büyük ilgi toplar. “Bir yüzbaşı hiç çekinmeden din iman diye anlatıyor!” diye'dilden dile yayılır. Halkın çoğu merakla onu görmek için gelir, Sohbetini dinledikten sonra nasibi olanlar Nurlarla tanışır, bu arada Şark Otelinin bir bölümünde sohbete devam eder. Daha sonra evlerde ders yapmaya başlar. Ulu Cami başta olmak üzere Diyarbakır’ın en merkezî camilerini Nurların tebliğine vasıta yapar. Çünkü ona göre bu gerçeğin giz*lenecek, saklanacak bir tarafı yoktur. İnsanlığın mutlaka bu hakikatlerden haberdar edilmesi gerekir.
    Özellikle Şeyh Said Hadisesi sebebiyle sindirilmiş insanların mekânı olan Diyarbakır, onun açtığı manevî cihat bayrağı altında günden güne korku perdelerini üzerinden atar. Kendisinden önce Diyarbakır da yedi sekiz kişi kadar olan Nur talebeleri haftada bir, çekine çekine evlerde ders yaparlar. Kayalar bir müddet bu derslere de katılır. Fakat her dersten sonra haftaya dersin kimde yapılacağına sıra geldiğinde insanların üzerindeki çekingenliği görünce, cesur yüzbaşı ayağa kalkar ve cemaate şöyle hitap eder:
    “Kardeşlerim, bundan böyle dersi üzerime alıyorum, artık Risale-i Nur dersleri benim evimde olacaktır. Herkes hiç çekinmeden, rahatlıkla gelebilir ve istediğini de derse getirebilir!”
    Önceleri sayıları beş-on kişiyi geçmeyen dersler, Kayaların evinde başladıktan sonra hızla artmaya başlar. Heyecanlı ve cazibeli olan bu derslere katılanlar arttıkça salon almamaya, bahçeye taşmaya başlar. Hatta derse katılanların sayısının beş yüzlere, binlere çıktığı olur.
    Artık Kayalar’ın Diyarbakır’daki evi, Nurun faal bir merkezi haline gelir. Kayalar bir yandan Risale-i Nuru Kuran hattıyla yazıp yazdırırken, diğer yandan Latin harfleriyle okuyup okutmaya devam eder. İhtiyaç duyulan çevre il ve ilçelere de eserleri ulaştırır. İnsanların istifade ettiğini gördükçe artan bir şevk ve gayretle Nurlara sarılır. Artık Risale-i Nur, Kayaların hayatının gayesi haline gelir. Varlığının en mühim sebebini onları okumak ve okutmak bilir. Nurları okumak, muhtaç olanlara duyurmak onun kara sevdası haline gelir. Bediüzzaman’ın, “Eğer Şark’ta Mehmed Kayalar ve Hulusi Bey olmasaydı, ben gitmeye mecbur olurdum” demesindeki sırra mazhar olur.
    Böylece Kayalar, Şark’ta Üstad adına hizmet gören bir vekili ve sindirilmiş halkın üzerinden korkuyu kaldıran cesur bir nokta-i istinadı olur. Kayalar, Üstad’ı ziyaretten ayrılıp Diyarbakır’a gelişini ve o zamanki hissiyatını şöyle anlatır:
    “Üstad’ımın İmam-ı Ali’ye (r.a.) atfen söylediği sırran te- nevveret’ sözü, Diyarbakır’a gelene kadar beni meşgul etti. Hep düşündüm. Bir hakikati hakikat olarak bileceksin, göreceksin, ama açıkça ilan edemeyeceksin, gizli kapalı kalacak! Bu benim fıtratıma uymuyordu. Diyarbakır’a geldiğimde Hz. Ali'nin Celcelûtiye sindeki sırran tenevveret’ ibaresinin ebced hesabıyla dökümünü yaptım. Tam 1950 ye isabet ettiğini gördüm. Hemen bunu Üstada bir mektupla bildirdim, ‘Üstad’ım, üç gün üç gece misafir ettiniz. Çok ders ve tavsiyelerde bulundunuz. Bütün ders ve tavsiyeleriniz başım gözüm üstüne. Fakat Hz. Ali’nin Celcelûtiye’sindeki sırran tenevveret’ cümlesi yaptığım hesaba göre 1950’ye isabet ediyor. Biz de şimdi 1950’nin tam içindeyiz. Benim fıtratım hakikati gizlemeye razı olmuyor. Bu yüzden sırran tenevveret’i cehren tenevveret’ olarak algılıyorum, Üstad’ım bu işin artık gizlenecek tarafı kalmadı, bu gerçeği ilan etmek zamanıdır!’ diye yazdım, gönderdim. Üstad’dan gelen cevabî mektupta, ‘Barekallah Mehmed kardeşim, sen serbestsin!’ diyordu.”
    Üstad’dan gelen cevap üzerine Kayalar, kendine mahsus tavrıyla iman hakikatlerini her vesileyle ve her yerde ilan eder. Bu arada Üstad’la sürekli irtibat halinde olur.
    seyyah_salih bunu beğendi.

  2. #2
    Dost ismailce - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2012
    Mesajlar
    35

    Standart

    Üstad’ın Mehmet Kayalar’a bağladığı maaş neden(se) kesildi?
    Diyarbakır Askerlik Şubesi’nde görevliyken Mehmet Kayalar'ın tayini birden Bingöl’e çıkar. Bu tayin sebepsiz değildir. Bir yandan Diyarbakır’daki hizmetine set çekilmek, diğer yandan Bingöl’de sıkı kontrol altında tutularak hizmetine engel olunmak istenir. Nitekim daha sonra, 27 Mayıs İhtilalinin başında yer alacak olan Cemal Tural, o tarihte Bingöl’de alay komutanıdır. Yüzbaşı Kayalar, doğrudan doğruya onun emrine verilir. Azılı laik Albay Tural eliyle inançlı Yüzbaşı Kayalar istenilen kalıba sokulup yola getirilecektir!
    Haliyle iki zıt kutbun bir arada olması beraberinde tartışmalar getirir. Her defasında Kayaların eşsiz bilgili ve hatip şahsiyeti galip gelse de, Cemal Tural saplandığı peşin hükümlerin ağından kurtulup gerçekleri kabule yanaşmaz. Hatta Kayalara olan kin ve nefreti daha da artar. Kayalar’ı fikrinden döndüre- meyeceğini anlayan Cemal Tural, yeni yollar denemeye başlar, “irticai faaliyette bulunuyor, cuma namazlarında askeri camiye götürüyor, askere İslam tarihi dersleri veriyor?” diye hakkında genelkurmaya bir sürü şikâyet dilekçesi gönderir.
    Kayalar’a gelen savunmalara verdiği cevapta, yaptıklarının askerî tüzük ve yönetmeliklere aykırı bir yönü olmadığını ifade eder. Fakat, çarpık bir laiklik anlayışı ve körü körüne bir irtica saplantısı içinde olanları bunlar tatmin etmez. Nihayet Cemal Tural, genelkurmaya yazdığı son bir dilekçeyle, “Ya bu irticacıyı buradan alın ya da beni!” demek zorunda kalır. İlginçtir, Kayalar, kendisinin astı olmasına rağmen, her defasında karşı karşıya geldiklerinde onun önünde titrer. Bu, “el- hakku yalu” sırrının tecellisinden başka bir şey değildir.
    Bingöl, Kayalar’la Cemal Tural’ın şiddetli rejim ve din tartışmalarına sahne olur. Hatta Ankara’dan teftiş için yüksek rütbeli subaylar Bingöl’e gönderilir. Yapılan soruşturmalarda askerî disiplin ve eğitim alanında bir açığı bulunamayan Kayalar için bu defa illegal bir baskı yolu denenir. Bu vesileyle düzenlenecek baloya eşiyle birlikte katılması istenir. Gazino gündüzden donatılır, içkiler masalara dizilir.
    Kayalar diğer subaylar gibi baloya katılma talimatı alınca hemen Cemal Turala çıkar. “Biliyorsun ben, bütün kötülüklerin anasının içildiği bir yere gitmem!” der. Cemal Tural, “Bu bir emirdir, emrediyorum!” deyince, “Bir savaş olsa emriniz baş üstüne. Fakat askere emirle içki içirildiği görülmemiştir, bu kanunen de yasaktır. Hem ben böyle özel bir eğlence yerine emirle gitmek zorunda değilim!” der.
    Bunun üzerine subaylar, “Senin bu yaptığın laikliğe ve Atatürk ilkelerine aykırıdır” deyince, “Laiklik ve Atatürk ilkeleri, emirle askeri içki içmeye ve fuhşa zorlamak mıdır?” deyince tartışmanın dozu giderek artar, tansiyon yükselir. Bu arada bazı subaylar, “Ne olacak molla, softa” dîye alay ve hakarette bulununca, Kayalar dayanamaz, “Ulan dinsiz alçaklar!” diye üzerlerine yürür. Araya girenler kendisini güçlükle zapt ederler.
    Bu durum bardağı taşıran son damla olur, artık bu İşin bundan Öteye gitmeyeceğini anlar ve kesin kararı verir. Ertesi sabah ilk işi, emeklilik dilekçesini yazıp göndermek olur. Dilekçeyi verdikten sonra Üstada telgraf çekerek, “Üstad’ım, affınıza sığınarak emekliliğimi istedim” der.
    Üstad telgrafı eline alınca ayağa kalkar ve “Kardeşim Mehmed Kayalar, işte şimdi dünyayı ayağının altına aldı. Maşaallah, barekallah!” diyerek bu fedakârlığı takdir ve tebrikle karşılar. Böylece 1952 yılı itibariyle Kayalar, bütün dünyevi bağlarından sıyrılıp iman ve Kuran hizmetine vakf-ı hayat etmiş olur.
    Kayalar, bu şekilde rütbe ve maaşından olunca Konyalı zengin bir iş adamı, kendisine yüksek bir maaşla fabrikasının başında genel müdürlük teklifinde bulunur. İkinci kez Üstad’ın ziyaretine gittiğinde bu konuyu da açar ve istişare eder. Bu gibi durumlarda Üstad’ın metodu, “Akla kapı açıp ihtiyarı elden almamak” şeklindedir. Nitekim önce, “Gayet münasiptir” dedikten sonra, “Fakat sen Diyarbakır’dan ayrılacak olursan, oradaki o mühim hizmet için, ya ben ya da Zübeyir’in Diyarbakır’a gitmesi gerekir!” demesi üzerine mesajı alır. Daha başka bir şey demeden hemen Diyarbakır’a döner ve bütün hızıyla kaldığı yerden hizmetine devam eder,
    ÜSTAD MAAŞA BAĞLAR
    Üstad, hizmet-i imaniye uğrunda makamını, mevkiini, rütbe ve maaşını terk eden bu talebesini mağdur etmez. Dünyevî kumandanlığı bırakıp hidayet serdarının manevî kumandanlığı altında namsız nişansız bir nefer olmayı tercih eden fedakâr talebesini her ay yetecek kadar bir maaşa bağlar, O gün için bir benzeri olmayan, kendisi, hanımı ve çocuklarını geçindirecek miktardaki parayı, her ay muntazaman Diyarbakır’a gönderir.
    Bu durum, Üstadın vefatına kadar devam eder. Üstad, Zübeyir ve Sungur Ağabeylere, “Ben ölürsem Mehmed Kayalar ve hanımının maaşını günün şartlarına göre Risale-i Nur un gelirinden göndermeyi ihmal etmeyin” diye vasiyet eder. Çocukları küçükken maaşa tabi edilirken, büyümüş olmaları se*bebiyle son vasiyette yer almazlar.
    Üstad m vefatından sonra araya giren Sivas Kampı ve Çanakkale sürgünlerinde bu maaş kesintiye uğrasa da Çanakkale’den sonra Zübeyir Ağabey Şehmuz isimli bir talebeyle Kayalar m maaşını göndermeye devam eder. Şehmuz, Meh*med Kayalara geldiğinde, “Her defasında buraya kadar zahmet etmeyin, şehir merkezinde Şerif Nazlıcana teslim edin, o bana getirir” der.
    Diyarbakır’da 10 numaralı dershane açılınca, hem oraya hem de Kayalar m derslerine devam eden Şehmuz, her ay bu maaşı kendisine ulaştırmaya devam eder. Her nedense daha sonra bu paranın gönderilmesi kesintiye uğrar. Bu durum karşısında Kayalar, “Üstaddan gelen bir lira bile benim için dünyaya bedeldi. Ama ondan sonra gelen bir zira bana minnet ve azap oluyordu, böyle olması daha iyi oldu” diyerek bir yandan sevindiğini, bir yandan da üzüldüğünü dile getirir.
    Kayalar, daha sonra hizmetin devamı için Ulu Cami yakınında küçük bir kulübe kiralar. Kalem, defter, silgi ve gazoz gibi şeylerin satıldığı bu mekânda daha ziyade oğulları durur. Burası aynı zamanda Nur talebelerinin irtibat yeri' olarak da vazife görür.
    Konu ismailce tarafından (17.07.12 Saat 01:48 ) değiştirilmiştir.
    seyyah_salih bunu beğendi.
    "Şark tarafından bir nur zuhur edecek, bid'alar zulümâtını dağıtacak." Ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsî çiçeklere zemin hazır etmek lâzım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nuranî zatlara zemin ihzar ediyoruz." Bediüzzaman Said Nursi (ra)


+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Piknik Sepetinden Yapılan Bina
    By Melis in forum Mizah
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 25.01.09, 08:23
  2. Araba Camına Yapılan Toz ve Kir Sanatı
    By Hüsn-ü Sermedi in forum Resim - Fotoğraf Galeri
    Cevaplar: 13
    Son Mesaj: 21.06.08, 17:50
  3. Bu Yapılan Ne Kadar Doğrudur?
    By bahriumman'nıneşi in forum İstek, Öneri ve Forum Yardımı
    Cevaplar: 22
    Son Mesaj: 26.03.08, 17:33
  4. Atilla Yayla ile Yapılan Röportaj
    By SeRDeNGeCTi in forum Gündem
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 25.11.06, 09:11

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0