Bayram şekerim
02 Eylül 2011 Cuma 06:49
Değerli Risale Haber okuyucuları, hepinizin bayramını tebrik ediyorum.
Ruhum bu bayram Hulusi ağabeye temas etti. Sebeb-i hikmetini ahirde söyleyeceğim.
Hulusi ağabeyle beraber Risale-i Nur’un âlem-i manasında cevelan ettik. Hulusi ağabey bana bir bayram hediyesi ikram etti ve beni Üstadımızın yanına götürdü. Tarifi imkânsız bir lezzet yaşattı.
Üstadımızın hepinize selamı var. Bayram tebriği çok süperdi: “Yaz kardeşim, Alem-i şehadette ba’del memat tasarrufum Kur’an adına Risale-i Nur’la devam ediyor. Kardeşlerim, siz mesainizle, bedeninizle, aklınızla, kalbinizle, nefsinizle ve hatta ruhunuzla hizmete amade oldukça, bayram tebriği göndermeye devam edeceğim. Değilse kader-i ilahi mektubun adresini değiştirir, mes’ulu siz olursunuz. kardeşlerime iletin!”
Bu bayramda şekeri dağıtma sırası Hulusi Ağabeyde idi. Ben de orada idim. Üstadı görünce çok heyecanlanmıştım. Heyecanımdan olsa gerek, Koca Halil gibi dilim tutulmuştu, aklım harikaların çoğunu ihata edememişti!
Gözüme ilişenleri paylaşıyorum: Üstadın karşısında Üçüncü Mektubun manevi sofrasında bu bayram ben oturuyordum.
Hulusi Ağabey’e ait bir cümlelik manevi bayram şekeri tarifi imkânsız lezzet âlemlerine beni taşımıştı. Lezzetinin derecesini latifelerim yetişmediği için tarif edemiyorum.
Hulusi ağabey şu dersi verdi: “Senin oturduğun Üçüncü mektubun yerinde çoğu zaman ben oturuyorum. Manasına dikkat et. Hem de manasını daraltmadan dikkat et. Kardeşim, bilirsin, Risale-i Nurun mana kalıbı hem geniştir hem de elastikidir. Her zamana ve mekâna ve her hakikate irca edebilirsin. Risale-i Nur’da hiçbir mana sadece hususiyatına taallûk etmez. Madem Risale-i Nur Kur’anın manevi bir mucizesidir, maneviyatında kur’anın böyle bir ikramını aramak gerekir. Kur’an belağatı ile “bir ineği kesme” veya “Âdem (as)’a secde” gibi cüz’i vakıaların arkasında külli düsturlar çıkarıyor (20. Söz) bizler de Risale-i Nur’da bu anlamda istifade etmeliyiz. Lemaat’da “tahayyül, tasavvur, taakkul, tasdik, iz’an, iltizam ve itikad dimağın meratipleri olarak zikredilir kardeşim. İstersen hayal bineğine binerek “his” köşkünde oturalım.”
"Olur ağabeyim, layık görüp yanınıza alırsanız!"
“Peki kardeşim”, dedi.
Ben de Hulusi ağabeyin tavsiyelerine uyarak “His” kavramının ihata alanını genişletmeye çalıştım.
Üçüncü Mektup: “Öyle ise manâma dikkat et!” dedi.
Orada Hulusi ağabey: “Üstadım, Çam dağında, garibane mekânlarda, gecelerde, sessiz sedasız, ağaçların hazinane hemhemeleri içinde, katran ağacının başında, semalarda dolaşan ve mavera âlemlerinde tayaran eden hislerinize hissedar olmak arzu ediyorum” diyordu.
Mektupta binler hisseden bir tanesine cevap vardı.
Aynı manada bir cevap da Altıncı Mektuptandı:”Madem Cenab-ı Hak sizleri, fikrime ihsan ettiği manalara hissedar etmiştir; elbette hissiyatıma da hissedar olmak hakkınızdır, fakat gurbetimin ve firkatimin ziyade elim kısmını tayyedeceğim.”
Bilmem ki nasıl bir “his”ti.
Bilmem ki nasıl bir gurbetti nasıl bir firkatti! Fesubhanallah!
Emirdağ Lahikasında Üstadımız “Dokuz yaşımdan sonra merhume validemi on beş yaşımdan sonra üç hemşiremi hiç görmedim” diyordu. Bir başka mektupta bütün kardeşleri ve akrabaları içinde hayatta kalan tek kardeşi Abdülmecit ile kırk sene boyunca sadece bir defa görüştüğünü yazıyordu.
Seksen senenin yüz altmış bayramı hangi hislerle geçmişti.
Üstadımın bayramlarındaki gurbeti ve firkati “his” etmeye çalıştım.
Lakin bu mübarek bayram gününde terazim bu sıkleti kaldıramadı!
Hulusi Ağabey’in hissedar olmak istediği “his” arzu ettiği “mana” benim çok uzağımda kalmıştı. Bilgi düzeyinden “his” mertebesine çıkmamıştı.
İnşallah bir gün çıkar!
Yürek hoplatıcı bir romancı olmak isterdim, sırf bu “his” etrafında dolaşabilmek için.
Belki de, İhtiyarlar Risalesini, kalbe Farisi olarak gelen Onyedinci Sözün zeyillerini “okumam!” gerekiyordu. Hâlbuki ders kürsülerinde başkalarına bu dersi çook vermiştim, heyhat!
Sadede dönüyorum.
Bayramdan bir gün önce kendi ifadesi ile “yetmişini geçmiş” olan Zülfikar ağabey beni arayarak: “İbrahim kardeş Kadir gecesinde derste yoktun neredeydin?” diye sordu.
Kadir gecesini yolda geçirmek zorunda kaldığımı ifade ettim.
Yıllardır tanıdığım bu muallim ağabeyimizle telefon sohbetimiz hiç münasebeti yokken Hulusi Yahyagil ağabeye doğru kaydı. Yıllarca onun derslerine devam ettiğini ve çok istifade ettiğini söyledi.
Zülfikar ağabeyle yıllardır beraberiz ve bana bunu ilk defa söylüyordu.
Hikmetini anlayamadım.
Dün Risale-i Nur’u açarken ihtiyarım dışında karşıma Üçüncü, Dürdüncü ve Altıncı Mektup’lar çıktı.
“Fesubhanallah” dedim.
Yukarıdaki manalar zihnime üşüştü. Hulusi Ağabey’in kerameti, Üstadın bayramlarını bana derhatır ettirmişti.
Bayram, gurbet, firkat… Bir birine ne kadar uzak ne kadar yakın manalar!
Son söz: Üstadımın Hulusi Ağabeyin eli ile Risale-i Nur’dan bana ikram ettiği bu bayram şekerimi çok sevdim.
Sizlerle paylaşmak istedim.