AHMED ÖZKAN (KUREYŞÎ)

Kastamonu'nun Devrekâni kazasındandır. Lahika mektuplarında isminden ve hizmetlerinden bahisler bulunmaktadır. Mektuplarda Ahmet Kureyşî şeklinde bahsedilmektedir.


"Üstadımızın Kastamonu'da olduğu yıllarda, benim Kastamonu'da iki dükkânım vardı. Birini imal, diğerini satış yeri olmak üzere kullanıyorduk. Üstad Hazretlerini geriden geriye görmüştüm. Kendisini kalben ve ruhen çok sevmiştim. Bir gece rüyamda beni çağırmıştı. Uyandığımda bunun beni ikaz eden bir hakikat olduğunu anladım. Hemen imâlatını yaptığımız cevizli ezmeden bir miktar hazırladım, doğruca Üstadın bulunduğu haneye gittim. Vardığımda bana, "Sen hoş geldin kardeşim" diyerek hitap etti. "Bu hediyeyi başkasından olsaydı almazdım, ama senin bu hediyeni alacağım" dedi. Yanından ayrıldım.


"Sen Arapsın ve Seyyidsin"

"İçinde hayli mal sattığım dükkânda büyük bir asma saat vardı. Onu bir gece rüyamda bizim Devrekâni'de Çarşı Camiine elimle astığımı gördüm. Bunun üzerine o saati aynı camiye elimle astım. Halihazırda saat o camidedir. Ondan sonra tekrar Üstad Hazretlerinin yanına gittim. Bana 'Dükkânlar satıldı mı?' diye sordular. 'Ben senin için şöyle dua etmiştim; elindeki dükkânlar satılsın, ondan sonra Nurlara hizmet etsin' diyerek, hemen oradan Küçük Sözler'i verdiler.. 'Bunu yaz, hemen bana getir,' dediler.

"Yanından ayrılıp Devrekâni'ye gittim. Eseri yazıp babamla gönderdim. Tashihte şu işaretleri gördüm: 'Yedinci Söz'ün nihayetindeki dua kısmında 'Ahmed Kureyşî' demiş. Ben ilk defa Nur'ları yazdığımdan, 'Herhalde unutmuş' dedi. Nihayetindeki Onuncu Söz'ün dua kısmında da aynı şekle 'Ahmet Kureyşî' diyerek ilâve etmişlerdi. O zaman şüphelendim. 'Dokuzuncu Söz'ü göndermişlerdi. Onu da sür'atle yazıp, kendisine gittim. O zaman bana dediler ki:

'Sen Arapsın ve Seyyidsin!' O esnada Feyzi ve Emin Efendiler de vardı.

"Bizim evvelce soy ismimiz Tekkenişoğlu'ydu. Bir zamanlar merkez idare heyetinden 'Soyadınızı değiştirin' demişlerdi. Ben de Özkan'ı soyadı olarak almıştım. Sonra eski kitaplar arasında 'Seyyid' olduğumuzun vesikası elimize geçmişti.


"Vazifen var"

"Bir ziyaretimde Üstad bana şöyle buyurmuştu: 'Bize yakında bir hal olduğu zaman seni buraya bırakacağım. Vazifen var.' Aradan on beş gün geçti, sonra Denizli hâdisesi çıktı. Öyle oldu, herkesi aradılar ve topladılar, bana birşey olmadı. Bir zaman sonra her tarafa gidip kardeşleri teselli etmeye çalıştım. Neticede Üstadın dâvâsı beraatle neticelendi.

"Üstad da Emirdağ'ına verilmişti. Emirdağ'ındayken ziyaretlerine gitmeye niyet edip Kastamonu'ya gittim. Yanımda, sevdiklerimden Berber İsmail de vardı. O da dayısı Üsküdarlı Hacı Şükrü Efendiyi ziyarete gidiyordu. Beraberce İstanbul'a vardık. İsmail Efendi bana dedi: 'Dayım da seninle beraber gelecek. 'Sonra dayısını gördüm. Bana dedi: 'Üstadı rüyamda gördüm. 'Tarif etti. Baktım, aynen benim gördüğüm bir rüyayı o da görmüş.

"Birgün Haydarpaşa'dan trene binerek Eskişehir'e geldik. Emirdağ'ından gelen vasıtaları gözlemeye başladık. Bir ara küçük bir otobüs geldi. İçinden sakallı bir şahıs çıktı. Hemen ona yanaşıp, vasıtaların ne zaman gideceklerini sorduk. Bize 'Siz Hoca Efendi Hazretlerini mi ziyaret edeceksiniz?' dedi. 'Evet' diyerek, oradaki kâtibe yazıldık. O zat da Emirdağ'ında imammış. O gün bizimle beraber dolaştı. Sonra Emirdağ'ına bir kamyonla gittik.

"Emirdağ'ına vardığımızda Mehmed Çalışkan'ın dükkânını bulduk. Arkadaki Osman çalışkan'ın dükkânına geçtik. Hemen bir haberci Üstad Hazretlerine gitti. Oradan Ceylân Çalışkan geldi. 'Sizi Üstad Hazretleri çağırıyor' dedi. Rüyamda aynen gördüğüm yerdi. Aynı gördüğüm haneye çıkıp içeri girerek, Üstad Hazretlerinin ellerini öptük, boynuna sarıldık. Sonra Ceylân'a dedi ki: 'Bak, ben sana dağda hemen geriye dönelim demiştim, bizim iki has kardeşimiz misafir geliyorlardı, işte gelmişler.'

"Bu ziyaretten sonra otelde misafir kaldık. Tam o esnada 'Emirdağ'ından hemen gitsinler' diye haber geldi. Hemen buğday boşaltılmış bir kamyona binerek Eskişehir'e geldik. Yatsı namazını orada kılıp, trenle Haydarpaşa'ya hareket ettik.

"Vaizlik yapan Sadeddin Efendi vardı. O da bizimle Devrekâni'ye hafız cemiyetine gelmişti. Orada onunla konuştuk. Dedim:

"Hoca, bizde müftülük kadrosu boş, buraya gel."

"O da 'Beni buraya tayin ettirebilirsen gelirim' dedi.

"Hemen Ankara'ya gidip tayinini yaptırdım. Ankara'dan Emirdağ'ına hareket ettim. Üstadımızın ziyaretine varıp, mübarek ellerini öptüm, bu meseleyi anlattım.

"İnşaallah oraya hayırlı bir müftü olacak' dediler. O gece orada otelde kaldım. Havalar çok soğuktu. Otelin ortasında bir soba vardı. Sobaya yakın bir oda seçtim. Sabahleyin Ceylan Çalışkan geldi.

Üstad, 'Hemen gelsin' demiş. Ceylan'la Üstadın yanına vardık.

"Hava soğuk, ama sen üşümedin değilmi?' dedi.

"Himmet ve duanızla üşümedim efendim' dedim.

"Sonra dedi ki: 'Bu gece ben uyumadım ve şöyle âlemi bir gezdim, baktım ki, Ahmed Kureyşî de ayakta.'

"Hakikaten o gece ben de uyumamıştım.


Tarihçe-i Hayattaki resimler

"Üstad Beziüzzaman Hazretleri İstanbul'a gelmiş ve Akşehir Palas Otelinde kalıyorlardı. Orada da Üstadı ziyaret ettim. Daha sonra Fatih Reşadiye Otelinde kaldı. Orada da büyük oğlum Zeki ile beraber ziyaretine gittim. Tekrar Reşadiye Oteline gittiğimde yanında bazı kardeşlerimiz vardı. O gün Cuma idi. Beraberce Fatih Camiine namaza gittik. Sağ mahfilde oturduk. Namazdan sonra Sultan Fatih'in türbesini ziyaret ederek Fatiha okuduk. Orada birisi Üstad'ın fotoğraflarını çekti. İşte Tarihçe-i Hayat'taki resimler onlardandır.

"Daha sonraki yıllarda Üstadı Isparta'da ziyarete gittim. Ellerini öpüp dualarını aldıktan sonra bize üç buçuk saat ders yaptılar. Bana dedi: 'Bunlar beni üzüyorlar, onları döveceğim, senin yanında döveceğim. Ben Kastamonu'da daha rahattım, orada Feyzi ve Emin iyi hizmet ettiler, beni hiç üzmediler" dedi. Sonra bana "Hemen hareket et" dedi. Ellerini öpüp ziyaretinden ayrıldım.

"Bu ziyaretten sonra sağlığında bir daha ziyaret etmek nasip olmadı. Sonra Urfa'ya gidip, oradan ebediyete intikal ettiler. Biz de İnebolu ve Kastamonu'dan Urfa'ya gittik, kabrinde cenaze namazını kıldık.

"Cenab-ı Hak Üstadımız Hazretlerine gani gani rahmetler etsin. Amin."

Necmettin Şahiner, Son Şahitler