+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 3 Sayfa var 1 2 3 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 28

Konu: Dersim'de Canlı Tek Bir Kişi Kalmasın Denildi...

  1. #1
    Yasaklı Üye idea.25 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2008
    Bulunduğu yer
    osmaniye
    Yaş
    49
    Mesajlar
    77

    Standart Dersim'de Canlı Tek Bir Kişi Kalmasın Denildi...

    CANLI TEK BİR KİŞİ KALMASIN



    En yakın talebesine verilen şok emir!
    1937-1938'de Dersim'de neler oldu? Yaşananlar gerçekten birkaç kişinin idamı ve binlerce insanın sürgünü ile mi sınırlıydı?

    Soğuk gecenin sessizliğini yaşlı adamın dudağından dökülen sesler bozdu. Metin gözlerle getirildiği meydanı süzen yaşlı adam meçhul varlıklara hitap ediyor gibiydi; "Evladı Kerbelayıh. Bihatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir." Sonra yüzünü alelacele kurulmuş darağaçlarına döndü. Görevlilerin arasında geldiği idam sehpasının altında büyük bir soğukkanlılıkla yağlı ilmiğin boynuna geçirilmesini bekledi. Cellâdına fırsat vermeden ayaklarının altındaki alçak iskemleyi tekmeledi. Artık çektiği tüm sıkıntılar sona ermiş, ruhu huzura kavuşmuştu.

    O GÜNLERE GÖTÜRECEK KARELER

    Şimdi bile okuduğumuz tanıklıklarda içimizi acıtan bu manzara Elazığ'da yaşandı. Takvim yaprakları 15 Kasım 1937'yi gösteriyordu. İdam edilen kişi Dersim İsyanı'nın liderlerinden Seyid Rıza'ydı. Seyid Rıza ile birlikte içlerinde oğlunun da bulunduğu pek çok kişi idam edilmişti. 347 aileye mensup 3 bin 470 kişi Tekirdağ, Edirne, Kırklareli, Balıkesir, Manisa, İzmir gibi illere sürülmüştü. Dersim bu yaşananlardan sonra sessizliğe bürünmüştü. Adı da çıkartılan bir kanunla zaten çoktan Tunceli olmuştu.

    Resmi kaynaklara göre öyle. Ancak tanıklar hiç de öyle söylemiyor. Bu tanıklar içerisinde hiç şüphesiz en ilgi çekici olanı Hulusi Yahyagil. Yahyagil, emekli albaydı ve Said-i Nursi'nin en yakın öğrencisiydi. Hayatında ancak sekiz defa görüşebildiği Nursi'ye müthiş saygısı vardı. Öyle ki sorduğu sorular ve yazdığı mektuplar, Nursi'nin en önemli eserleri arasında sayılan Mektubat'ın oluşmasını sağladı. İşte Yahyagil, yarbaylığı döneminde Dersim'de isyanı bastırmakla görevli bir birlikte komutanlık yapıyordu. Yaşadıklarını "Son Şahidler-Bediüzzaman Said-i Nursi'yi Anlatıyor" serisinin ilk cildinde araştırmacı Necmeddin Şahiner'e anlattı. Önce Yahyagil'in Şahiner'e anlattıklarına bakalım, ardından da Nursi'nin Yahyagil'e yazdıklarına...

    İmha edin dediler...

    Necmeddin Şahiner, Hulusi Yahyagil'e Said-i Nursi ile ilgili hatıralarını dinlemek üzere gitmişti. Yahyagil, Nursi ile ilişkisini anlatırken söz dönüp dolaşıp Dersim'e, Dersim İsyanı'na gelmişti...

    Said-i Nursi o sırada Kastamonu'da sürgündeydi. Nursi, Şeyh Said İsyanı'nın ardından Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki pek çok isimle birlikte batı illerine sürgüne gönderilmişti. Önce Isparta'nın Barla nahiyesine, oradan da Isparta'ya sürülmüştü. Barla'da 10 yıla yakın kalmıştı. Isparta'da ise kısa bir süre kaldıktan sonra öğrencileriyle birlikte tutuklu yargılanmak üzere Eskişehir'e götürüldü. idamla yargılandı ve beraat etti. Ancak beraat etmesi hiçbir şeyi değiştirmedi. Yine sürgün edildi. Bu defa sürgün yurdu Kastamonu'ydu. Yahyagil, Said-i Nursi'yi Barla'da ziyaret etmişti. Nursi bu ziyaretten çok hoşnut kalmıştı. Yahyagil'le bu tarihten sonra bağlantısı hiç kopmadı. Yahyagil, Nursi'yi sık sık ziyaret edemiyordu ama ikili el altından sürekli haberleşiyordu. işte Nursi'nin Kastamonu'ya sürgün edildiği dönemde Yahyagil de Elazığ'da görev yapıyordu. Gelen emre göre de taburuyla birlikte Dersim İsyanı'nı bastıracak birliklerin arasında yer alacaktı; "Ben Elaziz (Elazığ)'de tabur komutanlığı yapıyordum. 1938 Dersim İsyanı'nın sebep olduğu facia hadisesi neticelenmek üzere idi. Bizi de Dersim İsyanı'nı önlemeye ve bastırmaya memur ettiler, isyan dedikleri şey de, bazı dağ köylerinin o yıl vergi vermeme meselesi idi. Aslında hadise basitti. Fakat nedense onu büyüttüler ve umumileştirdiler." Çok basit önlemlerle, belki hiç can kaybı yaşanmadan çözülecek bir olay kısa sürede bölgeyi etkisi altına aldı. Dersim yani Tunceli ve çevresi alev alev yanıyordu. Yahyagil'e göre bu sırada gelen emir netti: "Bize verilen emir: Dersim ahalisini külliyen imha emri idi. Canlı tek bir insan bırakılmayacak... genç-ihtiyar, suçlu-suçsuz, çoluk-çocuk, kadın-erkek ne varsa hepsini imha...

    Gerçi memur edildiğimiz bölgenin birçoğu Rafızi idi. Ama yine de bizim raiyetimiz ve halkımız idiler. O tarz muamele ve emir nasıl bir uygulama şekli idi bilemiyorum.

    Ben kıta komutanı idim. En çetin ve zor vazifeyi de bize vermişlerdi. 'Sen piyadesin, seni topla da takviye etmek gerekir' dediler. Çok mahzun ve mustarip idim. Neticede vuku bulacak haksız zulüm ve gadirleri düşünüyordum. Aynı zamanda iki tane çıkılmaz hissin ortasında kalmıştım: Birincisi: Askerlikte emre mutlaka itaat, ikincisi: Göre göre bildiğim, olacak olan zulümlerden kaçmak, o ortamda istifa etmek, belki başka manalar verilmek endişesi..."

    Hulusi Yahyagil bu ruh haleti içerisinde ne yapacağını bilemezken eline bir mektup ulaşır. Emir erinin koşa koşa getirdiği mektup Said-i Nursi'den gelmekteydi. Nursi sürekli takip edildiği için mektubu direkt Yahyagil'e göndermek yerine Kastamonu'dan Isparta'daki bir arkadaşına ulaştırmıştı. Yine aynı mektup buradan da Nevşehir-Ürgüp'te bulunan Abdülmecid Ünlükula gönderildi. Ünlükul, Said-i Nursi'nin küçük kardeşiydi ve Ürgüp'te müftülük yapıyordu. Mektubun üçüncü ve son durağı Hulusi Yahyagil olacaktı. Mektupta Nursi, talebesine öğütlerde bulunur. Nur talebelerine Allah'ın yardım edeceğini, sabırlı ve metin olmasını tavsiye eder. Yahyagil'in bir sıkıntısının olduğunu ve bunu hissettiğini ama dünyada karşılaşılan zorlukların gelip geçici olduğunu anlatır mektubunda Said-i Nursi.

    Diri diri yaktılar

    Yahyagil, bu ilginç mektubu aldıktan sonra, istifa fikrinden tamamen vazgeçer. Birliğinin başında "Te'dip ve tecziye" harekâtına katılır. Olayın devamını yine onun satırlarından okuyalım;

    "Mektup bana büyük bir teselli verdi, nefes aldım. İsyan bölgesine vardık.

    Çok uzak mesafelerden birbirimize tek-tük birkaç mermi attıksa da, hiç kimseye bir şey olmadı. Kimsenin burnu kanamadı. Döndük dolaştık, kimseyi bulamadık. Bölgeyi terk etmiş, mağaralara çekilmişlerdi. Allah yardımımıza yetişti. Elimizi kirletmeden ve kana bulaştırmadan kurtardı ve muhafaza etti."

    Nursi'nin duaları kabul olmuş olacak ki Yahyagil'in korktuğu başına gelmemişti. Ancak herkes Yahyagil kadar şanslı değildi. Yahyagil'in hatıralarını anlattığı bir başka isim Abdülkadir Badıllı, "Bediüzzaman Said-i Nursi, Mufassal Tarihçe-i Hayatı" isimli eserinde bir başka tanıklığa daha yer veriyor. Badıllı, Necmeddin Şahiner'in anlattığı hatıraları doğrulattıktan sonra bir başka "Nur Talebesi" Malatyalı emekli Yüzbaşı Şevki Bey'in söylediklerini naklediyor. Biz de Said-i Nursi'yi anlatan en geniş biyografik araştırma olan bu kitabın 1134. sayfasından alıntılayalım:

    "Dersim İsyanı'nda isyan eden bazı insanlarla askerler harp ederken, isyancılar yavaş yavaş çekilip dağın zirvesine doğru gitmişler. Bizim askerler onlara ulaşamıyor ve bir şey yapamıyorlardı. Bu defa herhalde gelen emirler mucibince, Hulusi Bey'e de verilen emir gibi, geri dönüp masum çoluk-çocuk, ihtiyar demeden katletmeye başlamışlar. Hatta hınçlarını alamayarak, bazı taburlar topladıkları çoluk-çocuk, kadın ihtiyar, bigünah masumları büyük avlulu surlu bir evin içine doldurmuşlar ve birçok teneke gazyağı döküp bunları ateşe vermişlerdi. Bu ateş içinde yükselen feryatlar ve çığlıklar ortasından, bir kadın kucağındaki bebeğini ateşte yanmaması için surun üstünden dışarıya fırlatmış. Fakat bir yüzbaşı o bebeği süngüleyerek, süngü ile tekrar surun üstünden ateşin ortasına atmıştı. Gözümle gördüm."

    Kitabın yazarı Abdülkadir Badıllı, dipnotta anlattığı bu acı hatıranın yanına, bu olayın Necip Fazıl Kısakürek'in çıkardığı Büyük Doğu dergisinde 1951 yılında yayımlandığını da belirtmiş. "Nur Talebeleri" ve "Dersim İsyanı" bir arada düşünülmesi zor iki cümle. Ancak yakın tarihin içinden çıkıp gelen tanıklıklar toplumun farklı katmanlarını" ortak bellekte buluşturuyor... (Aktüel dergisi-Tuncay Opçin)

    04.Aralık.2008 12:56:37

    http://www.samanyoluhaber.com/haber-128363.html

  2. #2
    Yasaklı Üye idea.25 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2008
    Bulunduğu yer
    osmaniye
    Yaş
    49
    Mesajlar
    77

    Standart

    üstad büyüklüğü

  3. #3
    Yönetici SeRDeNGeCTi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2006
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Yaş
    38
    Mesajlar
    5.901

    Standart

    Bu hatıra, Son Şahitler'de geçiyor.
    Şurada yazmıştık: Evet, Kürtler Ayrımcılığa Maruz Kaldı, İtiraf Edelim!

    Anlamını Bilmediğiniz Kelimelerin Üzerine Çift Tıklayınız...

    Sual: Belki onlar eski hali istiyorlar?
    Cevap: Size kısa bir söz söyleyeceğim; ezber edebilirsiniz: İşte, eski hal muhal; ya yeni hal veya izmihlâl...
    (Bediüzzaman Said Nursi)


    Ne hayal, ne kuruntu hakikat istiyorum.
    Hakikat, hakikat, hakikat istiyorum!.. (Osman Yüksel SERDENGEÇTİ)




  4. #4
    Gayyur harbi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Apr 2008
    Mesajlar
    109

    Standart

    Necip Fazıl'da Doğu Faciası adlı kitabında bundan bahseder...

    Mazgirt Tersemek nahiyesinin halkı doğranmakta... Merhamet sahiplerinden biri, birle on yaşı arasında 20 kadar çocuğu alıp bir derenin içine saklamıştır. Vaziyet birden haber alınıyor.
    Çocukların öldürülmeleri emri veriliyor. Fakat bu emri yerine getirebilecek kimse zuhur edemiyor. En katı yürekliler bile, böyle müdafaasız masumlara silah kullanamayacaklarını söylemeye mecbur kalıyorlar. Tecrübe birkaç akamete uğruyor ve hayli sıkıntı mevzuu oluyor. Nihayet, en kara yüzlü çingeneden daha karanlık suratlı bir adam bulunuyor ve dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 masumun işi bitiriliyor.
    Murat suyunun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmuştur.

  5. #5
    Pürheves sami - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2007
    Mesajlar
    211

    Standart

    ...
    Bunların bu fıkralarına karşı hapse giren nurun bir kısım talebeleri böyle cevap veriyorlar:
    1938 senesinde Dersim faciası ki Doğu Mecmuasının 17. sayısında "Doğu Faciası" serlevhasıyla bu vakıanın tam tamına aynı yazılı ki; dünyada hiç vuku bulmamış öyle bir zındıklık, münafıklık ve vatan ve millete hadsiz bir düşmanlık olduğunu kat'i ispat ediyor. Elbette öyle fevkalade cani canavar memurlara bin defa zındık, gizli komünist, dinsiz demekle suç olmak, bilakis tastik ile taktir ile mukabele lazım.

    ...

    Yine o cevabı veren Nur şakirtlerinden Abdurrezzak namında birisi diyor ki: İşte o davanın doğruluğuna delalet eden yüz emareden tek bir emaresi 1938 deki Dersim faciasında binler masumları, ihtiyar kadınları hem öldürüp hem ateşe atmak ve bir isyan tevehhümü ve ihtimali yüzünden yaktırması Beşinci Şua'nın o hükmünü kat'i hakikat olarak gözlerine sokuyor.


    Üstadın Dokuzuncusu: Çok mühimdir. Fakat bizi mahkûm edenlerin, Risale-i Nur'u mütalâalarının hatırı için, onları kızdırmamak fikriyle yazmadım.
    Onuncusu: Kuvvetli ve ehemmiyetlidir. Fakat yine onları küstürmemek niyetiyle şimdilik yazmadım.
    deyip yazmadığı 9. ve 10. maddesinden..
    http://www.risaleara.com/oku.asp?id=2029

  6. #6
    Pürheves sami - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2007
    Mesajlar
    211

    Standart

    Dersim İsyanı'nda görevli askerdi


    69 YIL SONRA KONUŞTU

    Cengiz Kapmaz
    Abdullah Çiftçi, Dersim İsyanı'nda görevli askerdi. Tam 69 yıl sonra 112 yaşına geldiğinde suskunluğunu bozdu ve yaşadıklarını anlattı. Bir hafta sonra da yaşamını yitirdi. Çiftçi, Atatürk'ün isyan çıkmaması için çaba gösterdiğini, 'katliam emrini İnönü'nün verdiğini' açıkladı

    Dersim isyan önderi Seyit Rıza yakalanmış, Elazığ'a götürülmüştü. Jandarma karakolu yanındaki meydana getirildiğinde sonradan Dışişleri Bakanı olan Sabri Çağlayangil'e döndü. Sehpaları görünce durumu anlamıştı. Çağlayangil'e 'Sen Ankara'dan beni asmak için mi geldin?' diye sordu. Sorusu yanıtsız kaldı. Son sözü soruldu. 'Kırk liram ve saatim var, oğluma verirsiniz' dedi. Sonra meydana çıkarıldı. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama O, meydan insanla doluymuş gibi sesizliğe ve boşluğa hitap etti: 'Evladı Kerbela'yız. Günahsızız. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir.' Sözleri meydanda yankılandı. Söyleyeceklerini bitirdikten sonra dimdik yürüdü, kendisini asacak celladı itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağıyla tekme vurdu...

    Yalnız mağdurlar konuşmuştu

    Dersim Katliamı'nı yazan tüm tarih kitapları yukardaki bu anekdota apayrı bir yer ayırır. Bu öyle bir anekdottur ki, okuyan herkesi etkilemiş ve düşündürmüştür. Çünkü Dersim'de 1937-1938 yılları arasında yaşananlar, hala okuyanı etkilemeye, hala dinleyeni gözyaşlarına boğmaya devam etmektedir. Ancak bu hikaye ve anlatımlarda eksik bir bölüm vardı. Ne yazık ki bugüne kadar sadece hep mağdurlar konuştu. Sadece mağdurlar hikayelerini anlattı. Soykırımın yürek burkan hikayeleri hep onların ağzından dinlenildi. Peki ya soykırımda yer alanlar? Soykırımı gerçekleştirenler? Onlara ya ulaşılamadı, ya da konuşmak istemediler. Böyle olunca da hikayenin bir tarafı hep muğlak ve belirsiz kaldı.

    Konuştu ve öldü

    Ancak bu muğlaklığa ve belirsizliğe 112 yaşındaki Urfa Birecik'li Abdullah Çiftçi son verdi. Çiftçi, 1938-1939 yılları arasında Dersim Hozat Piyade Birliği 2. Tabur'da erdi. İsyanın en acımasız bastırıldığı dönemde, isyana kaynaklık eden en stratejik bölgede emir kulu olarak görev yaptı. İsyanda yaşadıklarını ölümünden sadece bir hafta önce 69 yıl sonra 112 yaşına geldiğinde anlattı ve anlatımlarının kameraya kaydedilmesini istedi. Çiftçi katliamda yaşadıklarını anlattıktan bir hafta sonra, 3 Ocak 2007 tarihinde yaşamını yitirdi. Çiftçi, kamera kaydında Hozat'taki ilk günlerini şöyle anlatıyor: 'Dersim'e gittiğimizde Hozat'ta cepheye verdiler. Görev yaptığım birimin ismi Hozat Piyade Birliği'ydi. Bölüğümüzün çoğunluğu Urfalı'ydı. Askerler hep Kürttü. Sarp bir coğrafyası vardı. Dağlar çok yüksekti, tıpkı Ağrı Dağı gibi. Erkekleri hayvan derisinden çarık giyerlerdi. Ne kar bilirlerdi, ne soğuğu. Çok dayanıklı ve güçlülerdi.'

    Üzerimize taş atarlardı

    Abdullah Çiftçi'yi en çok etkileyen şey operasyonlarda yaşadıkları olmuş. Çiftçi, operasyonlar sırasında köylülerin silahla değil, taşlarla kendilerine karşı savaştıklarını anlatıyor: 'Kış mevsimiydi. Köylere operasyona çıkıyorduk. Operasyona gittiğimiz köyleri önce çembere alırdık. Bu sırada köyün çevresine yerleşen isyancılar üzerimize taş atıyorlardı. Atılan taşlar çığa sebep oluyordu. Çığ yüzünden çember dağılır, düzenimiz bozulur, zayiatlar oluşurdu. Bazen 100 askerin öldüğü olurdu çığ yüzünden. Operasyonlar sırasında çatışmalar da olurdu. Bazı günler 10 isyancıyı ölü olarak ele geçirirdik.'

    Hayvanları kesip yerdik

    Abdullah Çiftçi, dağ başlarına operasyona çıkan askerlerin yiyecek ihtiyacının nasıl karşılandığına da açıklık getiriyor ve şunları söylüyor: 'Gıda sorunumuz yoktu. Ahırlardan binlerce inek çıkardı. İnekler küçük memeliydi. Onların hayvanlarını kesip yiyorduk. Onların köpeklerini, eşeklerini serbest bırakıyor, geri kalan hayvanları kendimize alıyor, sonra da evlerini ateşe veriyorduk. 2 yıl böyle sürdü.'

    Abdullah Çiftçi, köy baskınları sırasında yaşanan katliamları ise ayrıntılı şekilde anlatıyor. İşte Çiftçi'nin anlattıkları: 'Operasyonlar günlerce sürerdi. Köylere gittiğimizde köyün yetişkin erkekleri kaçardı. Sadece çocuklar ve kızlar kalırdı köylerde. Ambarlarını, ahırlarını ateşe veriyorduk. Sonra onların çocuklarını, kızlarını, kadınlarını hepsini ağır makinalı silahların önlerine verip öldürüyorduk. Kanları sel gibi akıyordu. Kimseyi dinlemiyorduk. Tuttuk mu bırakmazlardı, öldürürlerdi.'

    Çocuklar birbirine sarılırdı

    Çiftçi, özellikle bir bölümü anlatırken gözyaşlarına hakim olamıyor: 'Allah kimseye göstermesin gördüklerimi. Müslüman Müslüman'ı vuruyordu. Çocuklar birbirlerine sarılırlardı. Candı, ne yaparsın. Sonra çığlıkları gökyüzüne yükselirdi. Kanları sel olup akardı. Hala o çığlıklar kulaklarımda, bir türlü gitmiyor.'

    Türk köyüne dokunmadılar

    Çiftçi'nin anlatımları katliam sırasında yaşanan çifte standardı da gözler önüne seriyor: 'Hozat'ın karşısında bir köy vardı. Ona dokunmazlardı. Türk köyü olduğu söyleniyordu. Operasyona gittiğimizde komutanlarımız sadece köyün içine girerlerdi. Bizim girmemize izin vermezlerdi. Kendileri bizzat sağ olanları çıkartırlardı.'

    İnönü vurun dedi

    Çiftçi, katliam emrini kimin verdiğini de açıklıyor. Çiftçi, katliam emrini Atatürk'ün değil İnönü'nün verdiğini söylüyor: 'Niçin katlettiğimizi bilmiyorum. Askere gitmedikleri söyleniyordu. Kürtler miydi, gavurlar mıydı bilmiyorum. Savaşıyorduk. Onlar bizi, biz onları öldürüyorduk. Atatürk savaşın çıkmaması için çok çabaladı. Atatürk kırmadı, Atatürk öldükten sonra İnönü dedi ki vurun. 38'de isyan tamamen bastırıldı.'

    Ben gördüm

    Peki, İbrahim Çiftçi olaylardan sonra vicdan azabı duymuş muydu? İşte Çiftçi'nin soruya verdiği yanıt: 'Gördüklerim söylenmez... Söyleyemem. Ama ben gördüm, yaşadım. Geçen yıllarda hocaya gittim. Hocaya olayları anlattım. Yalnız dedim ki namlumu kimseye çevirmedim. Onları vururken zorlanıyorduk. Ama elimizden bir şey gelmiyordu. Ne yapabilirdik ki. Ben rahatsız olsam ne yapabilirdim ki. Askerim ben. Köyleri hep yaktık yıktık. Bir kişi dahi sağ bırakmadık. Yaktığımız köy sayısı 10 kadardı. Hatırladığım köy isimleri Karaoğlan, Ayvacık, Qazi köyleriydi. Hala Dersim'e giden askerlere soruyorum oraları. Hala o köyler yıkıkmış...'

    Çığlık çığlığa uyanırdı, vicdan azabı içindeydi

    Abdullah Çiftçi'yi tanıyan herkes, Çiftçi'nin Dersim'de askerlikten döndükten sonra uzun süre içine kapandığını, kimseyle konuşmadığını belirtiyor. Oğlu Yusuf Çiftçi, babasının bazı geceler uykusunda konuştuğunu, bazen de çığlık çığlığa uyandığını söylüyor. Çiftçi, babasına ilişkin şunları anlatıyor: 'Öleceğine yakın herkese Dersim'de yaşadıklarını anlatmaya başladı. Sık sık Allah kimseye göstermesin, gördüklerimi, yaşadıklarımı derdi. Dersim insanına çok yakınlık duyardı. Dersim'e askerliğe giden köy gençleri ile konuşur, oraları sorar, bilgi almak isterdi. Son olarak konuşacağım, kameraya alın dedi. Zaten konuştuktan bir hafta sonra da merdivenden düştü ayağını kırdı. Doktorlar ayağı düzelmiş dediler, ama kısa süre sonra yaşamını yitirdi.'

    Çiftçi'yi yakından tanıyanlardan biri de Aşağı Karkutlu Köyü Muhtarı Ethem Polat'tı. Polat, Çiftçi'yi şöyle anlatıyor: 'Anlatınca dalar giderdi. 'Komutanlarımız Türktü ama asker ağırlık olarak Kürttü' derdi. Anlatırken sürekli duygulanıp ağlardı. 'Nasıl böyle bir şey oldu' deyip duruyordu. Sürekli 'anlatılmaz' diyordu. 'Allah kimsenin başına vermesin' derdi.

    Vicdan azabı içindeydi...

    Dersim Katliamı

    Dersim İsyanı, 21 Mart 1937 gecesi başladı. İsyan kısa sürede genişledi. İsyanın genişlemesi üzerine devlet isyanı bir dizi harekat ile denetim altına almaya ve bastırmaya çalıştı. Özellikle Laç Vadisi ve Kutu Deresi bölgesinde binlerce kadın ve çocuk öldürüldü. İsyan sırasında 9 adet savaş uçağı kullanıldı. Köyleri bombalayan, sivil katliamlar gerçekleştiren uçakları kullananlardan biri de Türkiye'nin ilk kadın pilotu Sabiha Gökçen'di. İsyan sürerken 1937'de isyan lideri Seyit Rıza idam edildi. 1938'de bastırılan isyanda 90 bin Kürt katledildi. İsyandan sonra da Dersim ismi Tunceli olarak değiştirildi. Binlerce Dersimli de yerinden yurdundan edilerek sürgüne gönderildi. Dersim'de yaşananlar çok çevre tarafından katliam olarak değil soykırım olarak tanımlanmaktadır.


    alıntıdır..









  7. #7
    Vefakar Üye fütüvvet - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Apr 2008
    Mesajlar
    333

    Standart

    CANLI TEK BİR KİŞİ KALMASIN



    En yakın talebesine verilen şok emir!
    1937-1938'de Dersim'de neler oldu? Yaşananlar gerçekten birkaç kişinin idamı ve binlerce insanın sürgünü ile mi sınırlıydı?

    İNSANIN KANI DONUYOR..
    ACEBA ÜSTAD NE DEMİŞ BU KONUYA

  8. #8
    Ehil Üye Şahide - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    9.193

    Standart

    Latif Salihoğlu
    Dersim Kànunu ve infazlar




    Elazığ'da "Dersim Kànunu" çerçevesinde yapılan yargılanmalar sonucu, "isyanın elebaşılarından" diye isimlendirilen Seyid Rıza ile birlikte 58 kişinin en ağır şekilde cezalandırılması istendi.

    Son duruşma, 15 Kasım 1937 günü yapıldı. İnfazlar da aynı gün içinde gerçekleştirildi. Seyid Rıza ile birlikte 7 kişi Elazığ Buğday Meydanında idam edildi. İdam edilenlerden biri de oğlu Seyid Hüseyin'dir.

    O tarihte emniyet müdürü olan İhsan Sabri Çağlayangil'in hatıralarına göre, Seyid Rıza kendisinin, hele de oğlunun idam edileceğine asla kanaat getirmiyordu. İdam sehpalarını görünce, durumun ciddiyetini anladı ve son isteğini şöylece ifade etti: "Bir adet saatim ve 40 lira param var. Bunları oğlum Hüseyin'e verin."

    Aynı hatıralarda yer aldığına göre, Seyid Rıza idam darağacına doğru giderken de haykıra haykıra şunları söylemiş: "Biz evlâd-ı Kerbela'yıh. Bîgünah, bîhatıyh. Ayıptır, zulümdür, cinayettir!" (Anılarım, s. 51-52)

    Özel mahkeme, idam edileceklerin sayını 11 şeklinde açıklıyor. Ancak, "yaş haddinden" 4 kişi muaf tutuluyor ve müebbed hapis cezasına çarptırılıyor.

    Ne var ki, 80'ine merdiven dayamış olan Seyid Rıza için farklı bir muamele yapılıyor ve nihaî karardan evvel yaşı 54'de indiriliyor. Aynı şekilde, 17 yaşlarında olan oğlu Hüseyin'in yaşı da 21'e çıkartılarak birlikte idam ediliyor.

    18 Kasım 1937 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan haber ve yorumlar, "Dersim hadisesinin tamamen kapandığı ve tarihin ummanına geçtiği" kaydediliyor.

    Gerek Başbakan İsmet Paşanın ve gerekse gazetenin başyazarı Yunus Nadi'nin görüş ve düşünceleri kamuoyuna bu şekilde yansıtılırken, 1935'te dört yıla mahsus olarak çıkarılan "Dersim Kànunu" süresinin de uzatılacağı belirtiliyordu.

    Nitekim, bölgeyi "askerî disiplin" altında tutmayı hedefleyen bu özel kànun, birtakım ilâvelerle tâ 1947 senesine kadar yürürlükte kaldı.
    Belirtilen yıllarda, devlet kuvvetleriyle bölgedeki aşiretler arasında çok kanlı çatışmalar yaşandı, hatta iş bazı mıntıkaların uçak filolarınca bombardıman edilmesi noktasına kadar gelip dayandı.

    Bu arada belirtmek gerekir ki, bombalama harekâtına katılan pilotlardan biri de, M. Kemal'e son derece yakınlığı ile ün salan ilk kadın pilot Sabiha Gökçen'dir.

    Dersim ve çevresinin (Kürt, Alevî, vs.), uzun yıllar kuvvet ve şiddet metoduyla "te'dip ve terbiye" edilmek istenmesi, tam aksine bir sonuç verdi. Hasımların, küskünlerin gayr-ı memnunların sayısını azaltmadı, bilâkis daha da arttırdı.

    Bugün bile, hâlâ geçmişteki derin acıların izlerine ve aksi tesirlerine şahit olmaktayız.


    22.10.2007

    E-Posta: latif@yeniasya.com.tr





    Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek
    Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek!

    Mehmed Akif Ersoy


  9. #9
    Ehil Üye Şahide - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    9.193

    Standart

    Hem öyle bir zulüm ve cebir ki, bir adamın yüzünden yüz köyü harap ve yüzer mâsumları tecziye ve tehcir ile perişan eder.

    Şualar | Beşinci Şuâ | 513





    Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek
    Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek!

    Mehmed Akif Ersoy


  10. #10
    Müdakkik Üye KeKe - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2008
    Bulunduğu yer
    the earth
    Yaş
    37
    Mesajlar
    930

    Standart

    ismetov inönü bu insanların hesabını,bu yaptığı zalimliklerin hesabını nasıl verecek?inşallah inim inim inleyecektir..

    “Hüda meru şaş dike, kaş neke. Kaş dike, fahş neke. Fahş dike, purş neke. Purş dike, perişan neke. Perişan dike, müşevveş sergerdan neke.”

    Meali: "Allah, adamı şaşırtırsa, süründürmesin. Süründürürse, fahşetmesin. Fahşederse, dilenci vaziyetine getirmesin. Dilenci vaziyetine getirirse perişan etmesin. Perişan ederse, başıboş sergerdan etmesin.”

    Bediüzzaman Said Nursi





+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Karanlık Nokta Kalmasın !
    By Bîçare S.V. in forum Gündem
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 24.01.09, 07:06
  2. Kalbin Atışlarını Canlı Canlı İzleyin!
    By Yonetici in forum Sağlık
    Cevaplar: 38
    Son Mesaj: 15.01.09, 13:23
  3. Dersim Facaiası
    By semerat in forum Tarih
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 20.11.08, 13:17
  4. Pürnur Mavi Tur...Yolcu Kalmasın:)
    By serab in forum Resim - Fotoğraf Galeri
    Cevaplar: 80
    Son Mesaj: 17.08.08, 23:48
  5. Xp de Eksik dll Kalmasın
    By ahmet_hoca in forum Bilgisayar ve İnternet Sorunları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 17.06.08, 13:11

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0