Dr. İbrahim Sadullah Nutku, 1908'de Preveze'de doğmuştu. Babası Süleyman Nutku bir deniz subayı idi. Barbaros Hayreddin Paşa'mızın devletimize kattığı Preveze'de dünyaya gözlerini açan Dr. Sadullah, hayatının sonlarını da Beşiktaş'ta, Hayreddin Paşa'ya komşu olarak yaşadı.

Vefatına yakın günlerde ise, Barbaros Hayreddin Paşa türbesinin yakınındaki Barbaros Apartmanı'nda ikamet ediyordu. Dr. Sadullah Nutku'nun dedesi, Trabzon'un Of kazasında liman reisiydi. Of kazasının Yakıntaş köyünde hâlen akrabaları bulunmaktadır. Dr. Sadullah, 1950 yılında kıdemli binbaşı iken askerlikten istifa etti. Sivil hayatta büyük zatları ziyarete başladı. Sami Efendi'ye, Mahmud Efendiye, Hacı Veyis Zâde Mustafa Efendi'ye gitti. Çocuklarını muhafaza gayesiyle Konya'ya hicret edip oraya yerleşti. Sonra da o zaman Emirdağ'da bulunan Bediüzzaman Hazretleri'ni ziyarete gitmişti. Zamanın kötülüğünden bahsedip Konya'ya yerleşme maksadını anlatınca, Bediüzzaman Hazretleri "Kardeşim, sen gül bahçesindesin, gübrelere fazla bakma, çiçeklere, güllere bak, iyiliklere, güzelliklere bak. Bu dünyada tam istediğin gibi bir yer bulamazsın." dedi.

Konya'da altı yıl kalan Dr. Sadullah, buradan da Arabistan'a, Mekke'ye, Medine'ye gitmek ve yerleşmek istemişti. İstişare ettiği hocalar da gitmesini tavsiye etmişti. Fakat Bediüzzaman Hazretleri kendisine "Evet kardeşim, gitmek vâciptir, fakat kumandanlar gitmez, bizler gidemeyiz!" demişti. Bir müddet Arabistan'da doktorluk yaptıktan sonra tekrar İstanbul'a dönmüştü.

Konya'da bulunurken, teybin Türkiye'ye yeni girdiği o günlerde 2500 lira verip bir teyp satın almıştı. Muhtelif kişilerin ağzından Risale-i Nur'u bu âlete kaydedip yirmi metre kadar uzatma kordonuyla bunu namazlardan sonra camide çalıştırmaya başladı. Durum emniyete bildirilince, polisler tarafından ikaz edildi fakat o "Ben doktorum, burada okunanlar da, dini bahislerdir, kimseye zararı yoktur, bize mâni olmayın." dedi. Mesele Konya Valisi Cemil Keleşoğlu'na intikal edince, onu yanına getirtti. Vali, bir müddet bağırıp çağırdıktan sonra "Camilerde teyp çaldırmayacaksın!" dedi. Dr. Sadullah Nutku "Çaldıracağız!" diye karşılık verince "Sizin kökünüzü kazırım!" diye tehdit etti. O da "Hiçbir şey yapamazsın!" dedi. Valinin odasından çıkarken polis kendisini tartakladı. Kulak tozuna vurulmanın neticesi, kulağı rahatsız oldu ve bundan dolayı ağır işitmeye başladı. Bunu, Bediüzzaman Hazretleri o daha anlatmadan keramet haliyle fark ederek "Kızmayacaksın, o polisler senin elini öpecekler, sana hürmet edecekler." dedi. Seneler sonra bu keramet tahakkuk etti. Çünkü son yıllarında Beşiktaş'ta otururken, polis memurları, evine gelip, gerçekten Sadullah Nutku'nun elini öpüyor, ondan istifade ediyor, nasihatını dinliyor ve ona hürmet ediyorlardı.

Konya'da kendisine zulmeden Vali Cemil Keleşoğlu, 27 Mayıs ihtilalinden sonra Yassıada'da bilek damarlarını keserek intihar etmişti.
Konya'da bir gün yine Dr. Sadullah bir caminin kapısı önünde Risale-i Nur'ları cemaate tanıtmaya çalışıyordu. O sırada karşıdaki bir berberde tıraş olmakta olan Tâhir Büyükkörükçü Hocaefendi, berber dükkanında doktor aleyhinde konuşanlara cevap verdiği gibi, cuma vaazında da onu ve yaptıklarını müdafaa etmişti. Gece rüyasında da Bediüzzaman Hazretleri tarafından Hocamız mükafatlandırılmıştı. Bu olayı, ben bizzat Konya Erenköy'deki evinde Tâhir Büyükkörükçü Hoca'mızdan dinlemiştim.

Elli iki yaşında Kur'an-ı Kerim'i ezberlemeye başlayan Dr. Sadullah Nutku, üç senede yani elli beş yaşında hâfız olmuştu.
Babıâli'de Sabah, İttihad ve Yeni Asya gazetelerinde tıpla ilgili yazılar yazmıştı. Dr. Sadullah Ağabey'imiz 1972 Ağustos'unun sonlarında bir trafik kazası ile Cenab-ı Hakk'ın rahmetine kavuştu. Zaten o ruhen âhirete gitmeye hazırdı. "Resulullah, altmış üç yaşında vefat etmiş. Bunda da hikmet var. Demek ki, altmış üç yaşından sonra erzel-i ömür devresi başlıyor" sözünü sık sık tekrarlıyordu. Hicrî takvime göre olan 63 yaşa uygun olarak vefat etmişti. Hatta vefatından az önce "Ben ölürsem, şöyle şöyle yaparsınız..." diye evlat ve yakınlarına da talimatlarını vermişti. Not: Bu bilgilerin çoğunu Necmeddin Şahiner Bey'in, "Şahitlerin Dilinden Bediüzzaman" isimli kitabından bazı tasarruflarla naklediyorum.