+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 10

Konu: Zübeyir Ağabey'in Vefat Yıl Dönümü/2 Nisan

  1. #1
    Ehil Üye insirah - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2007
    Bulunduğu yer
    Kure-i Arz
    Mesajlar
    3.312

    Standart Zübeyir Ağabey'in Vefat Yıl Dönümü/2 Nisan

    Ali Vapurlu: Zübeyir Ağabey, Risale-i Nur'u çok okumam?z? tavsiye ederdi




    VEFATININ 37. YILI MÜNASEBET?YLE RAHMETLE ANDIĞIMIZ ZÜBEY?R GÜNDÜZALP'?, YEN? ASYA GAZETES? YÖNET?M KURULU ÜYES? AL? VAPURLU’YLA KONUŞTUK.

    *Zübeyir Gündüzalp Ağabeyle ilk görüşmeniz nas?l gerçekleşti?


    Zübeyir Ağabeyle ilk tan?şmam ve görüşmem, benim için çok farkl? iki duygunun karş? karş?ya gelmesi şeklinde oldu.

    1969 y?l?nda Dikimevi’nde Uğurlu Apartman?’ndaki dershanede kal?rken akşam Zübeyir Ağabeyin Afyon Mahkemesi’ndeki müdafaas?n? sesli olarak okuyup, D?şkap?’da Nur apartman?ndaki derse gitmiştim.

    Zaten derse kat?lanlar?n say?lar? s?n?rl? olduğundan gelenlerin hepsini tan?yorduk.

    Ancak o gün derste kemâl-i edep ile iki dizi üstünde, sanki namazdaki teşehhüdde imiş gibi oturmuş ders dinleyen ve zaman zaman ders aras?na girerek havâdis-i nuriyeden haberler aktaran şahs?n kim olduğunu bilmediğimden, biraz da hasta duruşu dikkatimi çektiğinden, ağabeylere “Hasta hâli ile kim getirmiş bu zat?? Adam yerinde zor duruyor” dedim. Bir ağabey de: “Kardeşim, bu zat Zübeyir Ağabey’dir” dedi.

    Ben, bu zat?n Zübeyir Ağabey olabileceğini hiç tasavvur edemiyordum. Zira, onu, o ateşîn ifadeleriyle kahramanl?k sembolü olmuş bir kişi olarak tahayyül ettiğimden, böyle bir müdafaay? yapan kişiyi o andaki Zübeyir Ağabeyin hâli ve duruşuyla zihnen bağdaşt?ramad?ğ?mdan kendi kendime: “Bu zat Zübeyir Ağabey olamaz” demiştim. Zahire aldanm?ş?m, meğersem o imiş. Kendisine “Hoşgeldin ağabey” diyerek elini öptüm. Zübeyir Ağabeyle ilk tan?şmam?z böyle bir ortamda ve böylesi bir hâlet-i ruhiyede gerçekleşti.

    Zübeyir Ağabey, ?stanbul-Süleymaniye’deki Kirazl? Mescit diye bilinen dershanede kal?yordu. Zaman zaman diğer ağabeyler gibi o da Ankara’ya gelir, Ulus-27’de Bayram Ağabeyin misafiri olurdu. Bizler de f?rsat buldukça buraya gelir, onlardan istifade etmeye çal?ş?rd?k.


    *Üstad Hazretlerinin vefat?ndan sonra, Zübeyir Ağabeyin Nur Cemaatinin derlenip toparlanmas?na ne gibi katk?lar? oldu?


    Üstad?n meslek ve meşrebini hüve hüvesine koruyarak Nur Cemaatinin derlenip toparlanmas?nda önemli bir pay? olduğunu düşünüyorum. Zira Üstad?m?z?n Emirdağ Lâhikas?’nda ifade ettiği “?hlâs ve sadakat ve tesanüd s?fatlar?na tam sahip olan bir k?s?m şakirtlerdir. Ne kadar az da olsalar mânen bir ordu kadar kuvvetli ve k?ymetli say?l?rlar” hakikatinin öncelikli mazharlar?n?n, Üstad Hazretlerinin vefat?ndan günümüze kadarki meslek ve meşrep çizgisinin muhafaza edilmesinde fevkalâde gayret gösteren Zübeyir Ağabey ve beraberinde hizmetleri paylaşt?ğ? ağabeyler olduğunu düşünüyorum.

    Üstad?n meslek ve meşrebini takip etmek ve müceddid-i âhirzaman kimliği ile şahsiyet-i mâneviyesini anlay?p onu icraata koyma hususundaki gayretiyle, hassasiyetiyle ve sadakatiyle ayr? bir yeri ve ayr?cal?ğ? vard?r.



    *Zübeyir Ağabey, size ne gibi tavsiyelerde bulunurdu?


    Ben kendisine “Zübeyir Ağabey, bana fayda verecek Üstaddan bir hat?ran?z var m?? Ne tavsiye edersiniz?” dediğimde, buyurdu ki: “Kardeşim, görüyorsun ki ben hastay?m, sana ne diyeyim? Ancak sana şunu tavsiye ederim ki: ?stidatlar?n? inkişaf ettirmek için Risâle-i Nurlar? çok oku.” Başka bir seferinde de, Nurlara sadakatle sars?lmadan bağlanmam?z?, hiçbir hâdisenin bizi dâvâm?za hizmetten al?koymamas? gerektiğini, fedakâr olmam?z? ve buna benzer şeyleri tavsiye etmişti.

    Zübeyir Ağabey, şahsî hizmetlerini başkas?na yapt?rmas?n? da sevmezdi. Bazen yard?m etmek istesek de raz? olmazd?. Bir seferinde ben yard?mc? olmak istemiştim. “Kardeşim, ben kendi işimi görebiliyorum, sağol” demişti.



    *Zübeyir Ağabeyin hizmetinde hiç bulundunuz mu?



    Yeni Asya Gazetesinin ilk genel yay?n müdürü ve baş yazarl?ğ?n? yapm?ş, ayr?ca gazetenin yay?n ve neşir hayat?nda büyük katk?s? olduğunu bildiğimiz rahmetli Mustafa Polat Ağabeyin, 1970 y?l?nda geçirdiği müessif bir trafik kazas? neticesi vefat? münasebetiyle ?stanbul’a gelmiştik. Fatih Camii’nde büyük bir cemaat ile k?l?nan cenaze namaz?n? müteâkip, eller üstünde Fatih Camii’nden Eyüp Kabristan?’na kadar götürüldü.

    Cenazeyi götürürken Zübeyir Ağabey, cenazeyi o hasta hâli ile devaml? tutmak istiyordu. Ancak herkesin cenazeyi taş?mak istemesi neticesinde fevkalâde izdiham yaşan?yordu. Herkes de Zübeyir Ağabeyi tan?yamad?ğ?ndan, o hengâmede bir hayli itiş kak?ş ve h?rpalanma olduğunu görünce ben cenazeyi taş?maktan vazgeçip, bunca sene Üstad?ma hizmet etmiş bir ağabeyi koruyarak bir nebze ona hizmet etme düşüncesi ile Eyüp Kabristan?’na kadar kendisine muhaf?zl?k ederek yard?mc? oldum.

    Defin işleri bittikten sonra, Zübeyir Ağabey ve baz? ağabeylerle birlikte Kirazl? Mescit’teki Zübeyir Ağabeyin kald?ğ? dershaneye döndük.


    *Zübeyir Ağabeyden Üstad Hazretleri ile alâkal? dinlediğiniz ve bizimle paylaşmak istediğiniz bir hat?ran?z var m??


    Zübeyir Ağabey bir hat?ras?n? Ankara’daki Ulus 27’de şöyle anlatm?şt?: “Üstad Hazretleri, Emirdağ’da bulunduğu bir zamanda, talebelerinden biri, Üstad?n aleyhinde konuşan bir vaizin sözlerini kendisine aktar?nca, Üstad o talebesine hitaben: “Ben vaiz zât?, âlim ve faz?l bir kişi olarak biliyorum. O zat, böyle bir şey söylemez. Sen, o kardeşim ile benim aram? açmak istiyorsun. O, böyle aleyhte bir şey konuşmaz” diyerek k?zar. O talebesi de, güya Üstad’a iyilik yap?yorum derken Üstad? üzdüğü için fevkalâde can? s?kk?n olduğu bir zamanda, vaizin yak?n? ile karş?laş?r. Olanlar? ona anlat?r. O da tutar, vaize bu durumu nakleder. Vaiz de ‘Madem, Bediüzzaman benim hakk?mda böyle düşünüyor’ diyerek, bir sonraki vaaz?nda Üstad?n büyüklüğünü, kemâlât?n? anlat?r.”

    ?şte Üstad?n bu türden davran?şlar?n?n, pek çok kişinin düşmanl?klar?n? dostluğa çevirdiğini nakletmişti.


    ÖZKAN ERDEM
    02.04.2008

    http://www.yeniasya.com.tr/2008/04/0...ka/default.htm
    Konu HakanBa tarafından (03.04.08 Saat 15:53 ) değiştirilmiştir.
    Kainattaki gidisati izlesek ve israfin ve intizamsizligin olmadigini gorsek,sanirim bu bizim icin en buyuk tahkik egitimi olacaktir.

  2. #2
    Ehil Üye Şahide - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    9.193

    Standart

    Hayat?n? Üstad?na ve Davas?na adam?ş olan Zübeyir abimizi hay?rlarla,dualarla yad ediyoruz...Onlar k?şta geldiler bize Cennetasa baharlar haz?rlad?lar...Allah bizi Zübeyiri çizgiden bir an olsun ay?rmas?n...Amin.





    Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek
    Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek!

    Mehmed Akif Ersoy


  3. #3
    Ehil Üye insirah - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2007
    Bulunduğu yer
    Kure-i Arz
    Mesajlar
    3.312

    Standart

    Ömer Tuncay: Zübeyir Ağabey, cesaret ve şefkat doluydu


    ÖMRÜNÜN büyük çoğunluğunu Risâle-i Nur hizmeti içerisinde geçiren, Zübeyir Ağabeyi bir sabah namaz?nda tan?yan ve bir Ankara-?stanbul seferinde rahats?zl?ğ?ndan dolay? kendisini bir gölge gibi takip eden Ömer Tuncay Ağabey ile gerçekleştirdiğimiz röportajda hayat?n?za ?ş?k tutacak hat?ralar? dinleyeceksiniz. Zübeyir Ağabeyin geçirdiği hayat? daha iyi anlamak ve onu rahmetle yâd etmeye vesile olmas? için yapt?ğ?m?z röportaj?n ayr?nt?lar?yla sizi başbaşa b?rak?yoruz.

    *K?saca kendinizden bahseder misiniz?


    Bin dokuz yüz k?rk Eskişehir doğumluyum. 1962 y?l?nda ?stanbul�da Risâle-i Nur�u tan?d?m. 1971�de Medrese-yi Yusufiyeye girdik. 1990 y?l?nda evlendim. Şimdi iki çocuğum var. Ankara�da hizmetlerle ilgileniyoruz.


    *Zübeyir Ağabey ile tan?şman?z nas?l oldu?


    1966�da ?ncesu�da �96 Apartman?� yan?ndaki bir daireyi kiralayarak, Dr. Mehmet Akay, Mustafa K?r?ş, Muhsin Doğru, Komando Abdullah ve ben beraber kal?yorduk. Bir gün sabah namaz? vakti kap? çal?nd?. Kap?y? açt?k. Bayram Yüksel Ağabeyle beraber yan?nda birisi vard?. O ağabeyin elinde bir kutu kuru pasta vard?. ?nce uzun, vakur ve tatl? simal? bu ağabeyi merak etmiştim. Fakat hemen sabah namaz?na durduk. Bayram Ağabey namazdan sonraki tesbihât? yapmam? söyledi. Ben tesbihât? ezberden h?zl? h?zl? okuyordum. Bayram Ağabey ile beraber gelen ağabey, bana �Keçeli, tesbihat? yavaş yavaş, tane tane oku� dedi.
    Tesbihattan sonra Bayram Ağabey, yan?ndaki ağabeyi tan?tt?. O ağabey, Zübeyir Gündüzalp idi. Bu ismi çok duymuştum, fakat yeni görüyordum. Birden heyecanland?m ve Zübeyir Ağabeyin nezdinde Üstad�? görmüş gibi oldum. Hayat?m?n en tatl? ve heyecanl? ân? olan Üstad?n vârisi Zübeyir Ağabey ile tan?şmam?z böyle oldu.
    Dersten sonra Zübeyir Ağabeyin getirdiği kuru pastadan �ders baklavas?� olarak yedik. Bereket s?rr?yla bu pastay? uzun zaman sabah dersinden sonra �ders baklavas?� olarak yediğimiz halde bitmemişti. (Ömer Tuncay Ağabey, röportaj yapmak için yan?m?za geldiğinde, o da Zübeyir Ağabey gibi �kuru pasta� al?p gelmişti. Hikmetini bilmediğimiz sebeplerden dolay? o pastalara da bereket girdi. Biz de birkaç gün hem yedik, hem gelen misafirlere ikram ettik. Ö.E.)

    *Zübeyir Ağabeyin ne gibi hususiyetleri vard??


    ?ktisat düsturlar?na azamî derecede riâyet eden bir ağabeydi. Yemek için yaşamaz, yaşamak için yerdi. 1968�de ?stanbul�a beraber gitmiştik. Ben o zaman, yedek subay öğrencisiydim. Zübeyir Ağabey de Ankara�da Ulus 27�de kal?yordu. Hasta idi. ?stanbul�a gitmek üzere garaja gittik. �Kardeşim, bana üç tane bisküvi al� dedi. Gittim, küçük bisküvi paketlerinden bir tane ald?m. O, üç bisküvi istemişti, ama sadece üç bisküvi nereden bulabilirdim ki? Ben de bir paket ald?m. ?stanbul�a giderken yol üzerinde araban?n mola verdiği yerde iki-üç bardak çay ile sadece üç adet bisküviyi yemişti.
    Zübeyir Ağabey, ayn? zamanda cesaret, kahramanl?k, şefkat, gayret, himmet dolu bir ağabeydi. Çok az uyur, gaflet bast?ğ? zaman yorgun da olsa ceketini al?r, d?şar?ya ç?kard?. Gafletten kurtulmak ve vaktini değerlendirmek için, biraz dolaşt?ktan sonra geri gelirdi.
    Daimâ tertemiz giyinir, az yer, Risâle-i Nur prensiplerine uygun hareket ederdi. Zübeyir Ağabeyi, hep Risâle-i Nur okumak veya dinlemekle tefekkür ederken veya Risâle-i Nur hakikatlerini birisine anlat?rken görürdüm. Ders yap?ld?ğ? bir ortama gireceği vakit, dikkat çekmeden sessizce girer ve boş bulduğu yere otururdu.
    Zübeyir Ağabey �Sadakat kelimesinin anlam? k?sad?r; o, sadakatle anlaş?l?r� derdi. Üstad Hazretleri, Zübeyir Ağabeyin hiçbir şeye kanmayacağ?n?, hiçbir şeye âlet olmayacağ?n? söylermiş.
    Zübeyir Ağabeyin �Yanmayan yakamaz�, �Hakikî fedâinin fedâ edemeyeceği hiçbir şey yoktur� tarz?nda unutulmamas? gereken sözleri vard?. �Kişinin en büyük cihad?, kendi nefsi ile olan cihadd?r� hadis-i şerifine tam mâsadak bir mücahit idi...
    ?ktisad? çok iyi yapard?. Zamandan da iktisat ederdi. Peygamber Efendimizin (asm) sünnet-i seniyyesine ittibâya çok dikkat eden, nefsinde yaşayan bir ağabeydi.


    * Zübeyir Ağabey, Risâle-i Nur dersini nas?l yapard??


    Su gibi ak?c? okurdu! Üslûbu çok tatl? idi! Dinlemeye doyamazs?n?z! Öyle bir �Kardaş?m� deyişi vard? ki, sanki ağz?ndan bal akard?. �81 değil, 1081 defa okunsa yine azd?r� diye, bizi devaml? Risâle-i Nur okumaya teşvik ederdi. Risâleleri tekrar tekrar okumakla ilgili olarak da �Tuğlalar? üst üste koymak tekrar değil, tesistir� diyordu.


    *Zübeyir Ağabeyle ilgili unutamad?ğ?n?z bir hat?ran?z?
    nakleder misiniz?


    Bir keresinde Bayram Ağabeye dedim ki: �Ağabey, okulu da bitirdik, işe de girebilirim. Yine dershanede kalmak üzere işe girip, geçimimi sağlayacak kadar?n? al?p, üzerini hizmete versem olur mu?� Bunun üzerine Bayram Ağabey, Üstad?m?z?n vârisi dediği diğer ağabeyler ile meşveret yapm?şt?. Zübeyir Ağabey demişti ki: �Bize madde değil, dâvâ adam? lâz?m!� Ve o zamandan beri Cenâb-? Hak, bizi hizmetlerde istihdam etti elhamdülillah.


    *Y?llarca dershanelerde kalm?ş bir ağabeyimiz olarak, şu an
    dershane kalan kardeşlere ne gibi tavsiyeleriniz var?


    Benim dershanelerde kalan kardeşlere tavsiyem; bol bol Risâle-i Nur�u okumak! Beş dakika f?rsat olsa, yine Nurlar? okumak! Bu lezzeti alan zaten duramaz, hizmet eder.


    *Hizmet Rehberi�ni Zübeyir Ağabey mi haz?rlam?şt??


    Evet, Hizmet Rehberini Zübeyir Ağabey ?stanbul�da haz?rlay?p, Bayram Ağabeye gönderdi. Kendisi ile meşveret etmek ve onun da onay?n? almak için göndermişti. Hizmet Rehberi için Zübeyir Ağabey �Kardeşim, bu benim virdimdir� diyordu.
    2 Nisan 1971 y?l? Cuma günü vefat eden bu büyük dâvâ adam?, şu hadis-i şerife de mazhar olmuştur: �Cuma günü veya gecesi ölen kimse kabir azab?ndan korunur.�

    ÖZKAN ERDEM
    03.04.2008



    http://www.yeniasya.com.tr/2008/04/0...ka/default.htm


    Konu Ebu Hasan tarafından (04.04.08 Saat 08:37 ) değiştirilmiştir.
    Kainattaki gidisati izlesek ve israfin ve intizamsizligin olmadigini gorsek,sanirim bu bizim icin en buyuk tahkik egitimi olacaktir.

  4. #4
    Ehil Üye Ebu Hasan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2006
    Bulunduğu yer
    Ankara
    Yaş
    42
    Mesajlar
    3.049

    Standart

    ÖZKAN ERDEM

    Zübeyir Ağabey, gençlerle yak?ndan ilgilenirdi

    VEFAT y?ldönümü münasebetiyle Zübeyir Ağabey ile ilgili gerçekleştirdiğimiz röportajlardan biri de, Ahmet Remzi Hatip�leydi. TBMM yak?nlar?ndaki evinde oldukça heyecanl? ve ak?c? bir sohbet gerçekleşti. Elle yaz?p Üstad�a gönderdiği ve Üstad�?n tashih ederek kendisine geri yollad?ğ? nüshalar? avuçlar?m?za almak, Üstad�?n hapishanede Risâle okurken ve bir gazeteyi takip ettiği s?rada çekilmiş fotoğraflar?na doya doya bakmak ve hayalen maziye gidip o günleri bir nebze olsun hissetmeye çal?şmak tatl? bir heyecan yaşatt? bize.
    Zübeyir Ağabeyi, resmî ismini kullanarak �Ziver Bey� diye anan Ahmet Remzi Hatip Bey, Tarihçe-i Hayat�ta geçen �Üniversite Nur Talebeleri nam?na Siyasal Bilgiler Fakültesinden Ahmet Atak� imzal? mektubun sahibi...

    *Ahmet Remzi Hatip kimdir? Bize kendinizi tan?t?r m?s?n?z?

    1930 Ayd?n Bozdoğan doğumluyum. ?lk, orta ve lise tahsilimi Karaman ve Konya�da tamamlad?m. Siyasal Bilgiler ve Hukuk Fakültelerini bitirdim. Göreve kaymakam olarak başlad?m. Bir süre sonra serbest hayata geçerek tar?m ile uğraşt?m. Daha sonra tekrar kamu görevi alarak ?zmir Büyükşehir Belediyesinde müdürlükler yaparken tar?m ile ilgili faaliyetlerim dolay?s? ile narenciye ihracat? konusunda köylüyü teşkilâtland?rmak amac?yla, DPT�ye, Yat?r?mlar? ve ?hracatlar? Teşvik Kurulu Başkanl?ğ?na getirildim. Teşvik Kanununu ç?kartt?k.
    12 Mart muht?ras?ndan sonra Sanayi Bakanl?ğ? Müşavirliği ve Sanayi Bakanl?ğ? ?zmir Bölge Müdürlüğü yapt?m. 1975�te bu görevde iken Konya Senatörü aday? oldum. 1980 ihtilâline kadar Meclis�te Konya Senatörlüğü yapt?m. 1991 y?l?nda Meclis�e tekrar Konya milletvekili olarak girdim. 1996�dan beri bu görevim d?ş?nda hayat?m? sürdürüyorum. Eski Diyanet ?şleri Başkan? Lütfü Doğan Hocam?zla (kendisi Gümüşhane eski milletvekilidir) kurmuş olduğumuz ?slâmî ?limleri Araşt?rma ve Yayma Vakf? mütevelli heyet üyesiyim. Yüze yak?n ilahiyat öğrencisi ile ilgileniyoruz. Evliyim; dört çocuğum var. Annem Kayserili, babam Kerküklü�dür.

    *Zübeyir Ağabey ile tan?şman?z nas?l oldu?

    Ben Konya�da ortaokul ve liseyi okurken Konya�n?n ruhânî havas?n? teneffüs eden oradaki mübarek hocaefendilerden istifade edebilecek bir iklim içerisinde bulundum. Elektrik mühendisliği okuyan, Konyal? bir ağabeyimiz�Kemal Selçuker�yaz tatili boyunca Kur�ân-? Kerim ve dinî bilgiler öğrenmeme yard?mc? olmuştu. O ağabey, ?stanbul�a gittikten sonra kendisine mektup ile müracaat ettim. �Sen gittin, bundan sonra kime devam edeyim?� diye. O da, �Babam?n dükkân?n?n yan?nda Sabri Hal?c? isimli bir bey vard?r, sizinle meşgûl olur� dedi. Ben de böylece Sabri Hal?c? Bey ile tan?şt?m.
    Hal?c?l?k yapan büyük bir tüccard? Sabri Ağabey. Beni, çok büyük bir özveri ile Kur�ân-? Kerim�i mahreçleri ile birlikte okumaya muvaffak etti. Ayn? zamanda ?slâmî, ahlâkî bilgiler ile beni teşvik (teşrif) etmeye çal?şt?. Bu zâta gitmeye devam ederken, ben ayn? zamanda lisede öğrenciydim. Gayet ciddî, vakur, disiplinli genç bir zat, Sabri Ağabeyin yaz?hanesine gelip gidiyordu. Elinde birtak?m eserler ve el yaz?s? ile yaz?lm?ş Kur�ân-? Kerim vard?. Onlar? veriyor, kitaplar? al?yor, hemen birkaç dakika sonra ayr?l?yordu. Bir müddet sonra tekrar karş?laşt?m kendisiyle... Şubat tatiline rastlayan günlerde Konyal?, ?stanbul�da okuyan üniversiteli gençler geldiler. O gençler, Sabri Efendiye geldiler ve dediler ki: �Biz, ?stanbul�dan gelirken Emirdağ�a uğrad?k, orada Üstad Hazretleri ile görüştük, size selâmlar? var. Size şu mektubu veyahut şu kitab? gönderdi. Risâle-i Nur ile ilgili çal?şmalar?n?z dolay?s? ile memnuniyetini ifade etti� şeklinde konuşmalar? dinledim. Ve benim o günkü lise kültürüm öyle azm?ş ki, Emirdağ�? hiç duymam?ş?m. Böyle bir ilçe olduğundan hiç haberim yok... �Üstad, Risâle-i Nur...� kelimelerini böylece ilk defa duymuş oldum. Fakat anlad?m ki, Sabri Efendiyi s?k s?k ziyarete gelen zat; Zübeyir Gündüzalp isimli kimsedir. Ve Konya Postahanesinde telgraf memurudur. Nitekim her gelişinde elinde ayr?ca küçücük bir sepet de olurdu. Çanta şeklinde bir sepet...

    *Ne vard? bu sepette?

    O sepetin muhtevâs?n? zamanla öğrendim. Meğer Ziver (Zübeyir) Bey gece mesâisine gidermiş. Mors alfabesi ile gelen telgraflar? Türkçe�ye çevirir veya gönderilmek istenen telgraflar? mors alfabesiyle gideceği yere gönderirdi. Bize uğrad?ğ? saatten sonra postahanede akşam/gece mesaisine gider, postahaneden sabahleyin ç?kard?. Böyle bir nöbetteydi Ziver Bey. Ben ona yak?nlaşmaya başlad?m. Dükkândan postahaneye kadar götürüyordum. Yolda da başbaşa konuşmuş oluyorduk. O zaman anlad?m ki, sadece Üstad?n yazd?rd?ğ? Risâleler istinsah ediliyor, bir nüshas? Konya�ya geliyor ve diğer illere de gönderiliyor. ?llerde el yaz?s? ile çoğalt?l?yor. Ve böylece o el yaz?s? ile çoğalt?lan nüshalar, tekrar Sabri Bey vas?tas? ile Emirdağ�a gönderiliyor. Orada Üstad�?n tashihinden geçtikten sonra, geri geliyor, yeniden çoğalt?l?yor.
    Ziver Beyin yaz?lar? benim çok hoşuma gitmişti, ben de yazmaya başlad?m ve böylece Risâle-i Nur�u yazarak okumaya başlad?k. Bu devam etti. Üstad�?n hayat? öyle geçmiş ki, yan?nda sadece bir Kur�ân-? Kerim var. Kendisi, hayat?n?n başlang?c?nda bütün ilimleri tahsil etmiş, hepsini haf?zas?na alm?ş ve ondan sonra Allah�?n lütfu ile Risâle-i Nurlar? zaman içerisinde yazm?ş. Ama o günkü şartlarda her istinsah eden kimsenin gönderdiği nüshay? kendisi yeniden düzeltiyor, eksikliklerini tamaml?yor, ondan sonra iâde ediyor ve o iade ettiği nüshalar, düzeltilmiş olarak tekrar çoğalt?l?yor. Kendisinde ilk yaz?lan orijinal yok, ama yaz?lan kopyalar? orijinale bakar gibi düzeltiyor. Böyle bir Allah�?n lütfuna mazhar olmuş bir din âlimi, bilim adam? ve maneviyât? tam olan bir zât-? muhterem...
    ?şte bu hal üzere, Ziver Bey ile Konya�da yaşamaya başlad?k. Yaşamaya derken onun ile devaml? ve s?k s?k görüşme imkânlar? başlad?. Ziver Bey bu minval üzere çal?ş?rken, benim vas?tamla başka lise talebesi arkadaşlarla da tan?şma imkân? buldu.


    * Lise öğrencisi olduğunuz dönemlerde Zübeyir Ağabeyin lise öğrencilerine yönelik yapt?ğ? ne gibi faaliyetler vard??

    Ziver Bey, benim vas?tamla diğer lise talebeleri ile tan?şmaya başlad?. Ve Cumartesi-Pazar günleri kendi evinde �Gelin, ahlâk dersleri yapacağ?z� veyahut �Sohbetler olacak� diyerek, Risâle-i Nur dersi okurdu. Bu arkadaşlar?n say?s? 15-20�yi geçtiği de oldu. Ziver Bey evinde bize ikramda bulunur, çay yapard?. Size yapt?ğ?m?z bu ikram da, Ziver Beyin âdetindendir. Pastaneden bir tepsi pasta al?r, talebeler gelmeden önce, bir toplu iğne ile pastan?n üzerinde bulunan kremaya Risâle-i Nur yazar ve öyle ikram ederdi. Talebeleri öyle ?s?nd?r?rd? Ziver Bey...


    *Zübeyir Ağabey tam bir eğitimci imiş...


    Evet, Ziver Bey tam bir eğitimci, fevkalâde disiplinli biriydi. Son derece de temiz giyinir, her zaman tebessüm ederdi. Laubali davran?şlar? yoktur. Kahkaha ile gülmez. Bir de, hep münasip bir şekilde edebi, ?slâm? öğretmeye çal?ş?rd?. Takva ehli birisi idi, ibadete çok düşkündü. Ekseriyetle oruçlu olurdu. Zaten zay?f-nahifti. Pos b?y?ğ? vard?. Saç? da, b?y?ğ? da k?rm?z?ya kaçard?. Ve tabiî t?raşl? idi. Terbiyeciliği o kadar ileriydi ki, bizim talebelerle, onlar?n ödevleriyle de ilgilenirdi.

    *Sizinle de ilgilendiği, ödevlerinize yard?m ettiği zamanlar oldu mu?

    Evet, ödevlerime yard?m ettiği oldu. Meselâ ben lise son s?n?fta iken edebiyat öğretmenimiz, topluluk önünde konuşmaya al?şt?rmak için bana �Bir konferans haz?rla sen� demişti. Oturduk, baş?ndan sonuna Ziver Bey ile beraber �sigaran?n zararlar?� isimli konferans? kaleme ald?k. Bana 3-4 defa okuttu. �Şöyle söyleyeceksin, böyle söyleyeceksin, sesini burada alçaltacaks?n, burada yükselteceksin, burada güleceksin, ciddî bir tav?r tak?nacaks?n, icab?nda elini böyle kald?r?p kürsüden konuşacaks?n� tarz?nda taktikler de veriyordu. Yani hitabet san'at?n? da öğreterek beni o konferansa haz?rlad?. Sonra Konya Lisesinde konferans verdim. Bunun içerisine ahlâkî umdeleri koyduk. Ve çok başar?l? bir şekilde sundum. Bunlar?, Ziver Bey�in yapt?ğ? işleri anlatmak için söylüyorum size... Sonra bu iş devam etti, �Gülistan� isimli kitab? tan?t?c? bir konferans da verdim.


    *Zübeyir Ağabeyin Afyon Ağ?r Ceza Hakimliğindeki duruşmas?nda siz de var m?yd?n?z?

    1947 k?ş?nda büyük bir tertip ile Üstad? Afyon Hapishanesine ald?lar ve Türkiye çap?nda tutuklamalar oldu. Afyon Mahkemesi başlamad?, ama tutuklamalar başlad?. Tutuklad?klar?n? Afyon�a götürüyorlard?. ?şte bu arada Sabri Hal?c? Bey�i de tutuklad?lar. Birgün dükkân?ndan ald?lar, doğru Afyon�a götürdüler... Sabri Bey gidince Ziver Bey, �Sabri Bey gitti, ben niye gitmiyorum! Beni de götürseler de, hapishanede Üstad�a hizmet etsem� diyordu. Bir de hapishaneyi büyük bir saadet yeri olarak görüyordu. Hapishaneye girmek için iştiyakla k?vran?yordu Ziver Bey... �Ah gitsem de şu hapishaneye, şu çeşmeye elimi uzatsam da kana kana içsem� diyordu. Üstad?n nuru, feyz-i ?lâhî oradan gelecekti, öyle hayal ediyordu. Çare düşünüyoruz �Ne yapal?m� diye... Ziver Bey�in düşündüğü çare şu oldu, çok enteresand?r. Dedi ki: �Ahmet, benim hakk?mda bir ihbar mektubu yazal?m ve bunu savc?ya, mahkemeye gönderelim.� Oturup ihbar mektubu yazd?k: �Sabri Hal?c?�y? götürdünüz, ama burada, onlar?n başka bir eleman? var. Onu niye götürmüyorsunuz? Suçlu ise, bu da suçlu...� şeklinde bir veya iki mektup yazd?k. Ziver Bey�i de dâvâ ettiler. Tutuklamad?lar, ama dâvâ ettiler... Bu arada Ziver Bey Konya�dan al?n?p, Akşehir Postahanesine verildi. Akşehir, Konya ile Afyon aras?nda bir yer... Nihayet duruşma günü belli oldu. Ben de gittim duruşmaya...

    *Zübeyir Ağabey duruşmaya gitmeden evvel herhangi bir haz?rl?k yapm?ş m?yd?? Tevkif edilmek istiyordu. ?steği gerçekleşti mi?

    Ben Akşehir�e gittim. Akşehir�den Ziver Bey ile ilk duruşmaya gittik. Akşehir�e gittiğimde bakt?m ki Ziver Bey, yatağ?yla beraber bir bavul, sepet alm?ş. �Beni tutuklayacaklar, ben de hapishaneye gireceğim� hevesi ve gayreti ile trene bindik, Afyon�da indik. Bir otele gittik. Eşyalar? koyduk. Normal olarak ne yapmak lâz?m? Sabahleyin duruşma var! Biraz istirahat etmesi lâz?m! Ama Ziver Bey �Hadi Ahmet, abdestini al, Üstad�? ziyarete gideceğiz� dedi. Ben de �Ziver Abi! Bu gece mi?!� dedim. Saat 2-3 civar? yani...
    Neyse... Abdest ald?k, ç?kt?k. Adliye binas?, ana cadde üstünde idi. Arkas?nda da, daha önce yap?lm?ş eski bir bina var. O da hapishane... Hapishanenin koğuşlar? var. Bu hapishaneye giriş de bir büyük kap?dan oluyor. Kap?, içine araba girebilecek büyüklüktedir. Kap?n?n üstüne de bir oda yapm?şlar. Üstad�? bu odaya koymuşlar. O muazzam k?şta! Afyon hem kendisi soğuk, hem mevsim k?ş olduğundan zaten soğuk! Orada tek baş?na, alt?nda kap?, etraf? aç?k bir odada kalm?ş Üstad...
    Biz gittiğimizde havalar s?cakt?! Gece olduğu halde�Afyon gece de soğuk olur�hava güzeldi. Gittik, usulca kap?ya vard?k. Bir bakt?k ki, nöbetçi duvar?n köşesinde ayakta, elini de silâh?na dayam?ş uyuyor! Resmen uyuyor! Yani bir adam?n ayakta uyuduğunu orada gördüm! Horul horul uyuyor... Biz mümkün olduğu kadar kap?ya sokulduk ki, pencereye yaklaşal?m. Üstad�a ne kadar yaklaş?rsak o kadar feyz-ü bereket gelecek diyor Ziver Abi... Beklemeye başlad?k. Üstad, salâvat-? Kadiriyeyi okuyordu. Salâvata yüksek sesle başl?yor: �Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ...� Yavaş yavaş ses iniyor, salâvat-? şerife bitiyor, ses kayboluyor. Ondan sonra bir daha başl?yor okumaya...Tam teheccüd zaman?... Namaz?n?, teheccüdünü k?lm?ş, salâvat getiriyor. Bir müddet böyle dinledik Üstad Hazretlerini... Nöbetçi de o kadar rahat ki, ayakta uyumaya devam ediyor! Bu kadar olur yani! Sabah namaz? vakti geldi. Birazdan ezanlar okunacak. Ziver Abi, adam uyanacak diye �Gidelim� dedi. Ayr?ld?k. Namaz k?l?p otele döndük. Otelde duruşma saatine kadar, yani bir iki saat gözümüzü yumduk.
    Sonra Ziver Bey mahkeme salonuna gitti. Biz de mahkemenin karş?s?nda, mahkemenin aç?k pencerelerinden onlar? izliyoruz. Üstad Hazretleri de geldi, girdi. Biz de Üstad Hazretlerini ve diğerlerini izliyoruz. Duruşma başlad?, ta öğle ezan? okunana dek devam etti. Hatta öğle ezan? okunduğunda duruşmaya devam ediyorlard?. Bu onlar?n ilk sorgulamas? herhalde. Bir bakt?k ki, orada bir telâş oldu. Ne olduğunu sonradan öğreniyoruz. Ezan okununca Üstad �Ben namaz k?lacağ?m� demiş. Onlar da �Olmaz� demişler, �Ara vermiyoruz duruşmaya�... Üstad Hazretleri �Peki� demiş, orac?kta hemen müsait bir yerde �Allahu ekber� diyerek durmuş namaza. Duruşma devam ederken, hâkimlerle, san?klar aras?nda namaz?n? k?lm?ş ve hakimler hiç sesini ç?karmam?ş.
    Netice olarak, bir başka duruşmada da Ziver Bey�i tevkif ettiler. Ziver Bey, böyle uzun bir uğraştan sonra tevfik ediliyor!

    ÖZKAN ERDEM
    04.04.2008


    http://www.yeniasya.com.tr/2008/04/0...aj/default.htm
    Vücudunu mucidine feda et.Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın.Mesnevi-i Nuriye sahife 101


  5. #5
    Müdakkik Üye m_safiturk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Apr 2007
    Mesajlar
    773

    Standart

    Ümidsizlik ve gayesizliğin asla ulaşamadığı,atıl hiç bir şeyin yanında fikrinde bir vehmi toz bile olamadığı..hayret ve hürmetle takdir ve tebrik ile Rabbimize böyle bir ağabeyimizi "Hizmet-i İmaniye ve Kur'aniyede" istihdamına şükür ediyoruz...

    Şevkin ve himmetin ve gayretin hamiyetin velhasıl herşeyi ile hizmetin en mühim burçlarından olan Zübeyir ağabeyimizi rahmetle anıyoruz...Rabbimiz bütün ağabey ve kardeşlerimizden ebeden razı olsun bu hizmet-i âliyede rızası ile muhafaza etsin...



    Yâni: Sakalımın beyazlanmakla parlaması seni korkutmasın. Zîra nûr-u mütecessim gibi dimağdan erimiş sakaldan mecra bulup kendini gösteren fikir ve edebin tebessümüdür.



    Bediüzzaman



    Muhakemat


  6. #6
    Ehil Üye Müellif-e - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Bulunduğu yer
    Zindan-ı dünya'da bir garib yolcu
    Mesajlar
    4.073

    Standart

    Paylaş?mlar için teşekkürler kardeşler...Zübeyir Ağabeyimizden Allah ebeden raz? olsun.Rabbim bu yolda ona yoldaş ve bu hizmette ihlâs ile daim olmay? nasib etsin...Âmin!..

  7. #7
    Ehil Üye Müellif-e - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Bulunduğu yer
    Zindan-ı dünya'da bir garib yolcu
    Mesajlar
    4.073

    Standart

    -Zübeyir Ağabey, çok iyi bir eğitimciydi-



    Zübeyir Gündüzalp Ağabey'in vefat y?ldönümü münasebetiyle, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin talebelerinden Ali Demirel Ağabeyin oğlu Muhsin Demirel ile bir röportaj gerçekleştirdik. Zübeyir Ağabey'le ilgili enteresan hat?ralar dinledik. Zübeyir Ağabey hakk?nda belki de ilk defa duyacağ?n?z ifadelerin olduğu ve bir solukta okuyacağ?n?z röportajla sizi baş başa b?rak?yoruz...

    * Muhsin Demirel kimdir? Bize k?saca kendinizden bahseder misiniz?

    1954 Eskişehir doğumluyum. Asl?nda ailece Burdur'luyuz. Babam Ali Demirel, biz doğmadan evvel 1950-51 y?llar?nda Üstad Hazretlerini tan?m?ş, kendisini müteaddit defa ziyaret etmiş, Hava Kuvvetlerinde tayyareci bir pilottu...



    Çocukluğumuz, gençliğimiz ?stanbul'da geçti. Babam küçük yaşlardan itibaren bizi hizmetlerin bulunduğu, teksirin yap?ld?ğ? yerlere götürürdü. O zaman, şimdiki gibi dersler yoktu. Babama sorarlard? ''Niye getiriyorsun bu yaşta bu çocuklar?'' diye. Babam ''?leride hat?rlarlar'' derdi. Dün yediğim yemeği unuturum ama, bugün hâlâ bunlar? unutmam.


    Ben ?stanbul Hukuk Fakültesini bitirdim. ?ktisad ve ?şletme Fakültelerinde master yapt?m. Talebeliğim esnas?nda Hamid Hoca'n?n yazm?ş olduğu, Tevafuklu Kur'ân'?n neşrinde çal?şt?k. Hamid Hoca'dan hat dersi ald?k. Şu anda fiilen hattatl?k yap?yorum. Hayat hikâyem bundan ibaret.



    * Zübeyir Gündüzalp ile nerede ve ne zaman tan?şt?n?z?



    Zübeyir Ağabey ile nerede tan?şt?ğ?m? hat?rlam?yorum. Çünkü babam, daha biz doğmadan çok önce Üstad Hazretlerini ve Risâle-i Nur'u tan?d?ğ? için, Üstad'?n yak?n çevresinde bulunan ve birinci derecede hizmetinde bulunmuş veya Barla'da, Kastamonu'da vesâir yerlerde geçmişte kendisine hizmet etmiş pek çok kişiyi, anne ve babam? nas?l tan?d?ysam o şartlar alt?nda tan?d?m.


    Bu anlamda Zübeyir Ağabeyi de, ilk ne zaman gördüğümü hat?rlam?yorum. Ama şu kesin; Zübeyir Ağabey 1962 y?l?nda ?stanbul'a geldi ve Süleymaniye dersanesinde (46 numarada) kald?. O tarihlerden itibaren devaml? gördük kendisini. Biz o zamanlar ufakt?k tabi.


    Zübeyir Ağabey; Üstad?n vefat?ndan sonra bir müddet Urfa'da kal?yor. Bilâhare Urfa'dan ç?kar?yorlar onu. O da Ermenek'e geliyor. Bu arada F?r?nc? Ağabeyler, kendisini ?stanbul'a davet etmek üzere Üzeyir Şenler'i, Ermenek'e gönderiyorlar. Zübeyir Ağabeyin de bu davete icabet edeceğini düşünüyorlar. Fakat zannediyorum Zübeyir Ağabey, hizmetleri Ankara'dan yürütmek istiyor.


    Yani bugün ağ?rl?kl? olarak ?stanbul'da olan''bilhassa neşriyat ağ?rl?kl? vesâire''hizmetleri, Ankara'dan devam ettirmek istiyor. Bu vesile ile bir müddet sonra Ankara'ya geliyor. Hac? Bayram'da bulunan dersanede (Ulus 27) kal?yor. Bir müddet kald?ktan sonra, Ankara'dan Eskişehir'e gidiyor.


    Abdulvahit Tabakç? Ağabey'in, Üstad Hazretleri'nin de kalm?ş olduğu bir evi var. Zübeyir Ağabey de bu evde kal?yor. 2-3 ay orada kald?ktan sonra ?stanbul'a geliyor. O tarihten sonra Zübeyir Ağabey, vefat?na kadar hep Süleymaniye 46 numaral? dersanede kald?.
    Bu itibarla Zübeyir Ağabey'i öyle gördüm.

    * Zübeyir Ağabey, baban?z?n evine de uğrar m?yd??

    Muhtemelen bizim eve geldi. Çünkü Üstad'?n en yak?n talebeleri; Tahirî Ağabey, Bekir Berk Ağabey, Anadolu'dan gelen bütün ağabeyler bizim eve gelirlerdi. Zübeyir Ağabey de muhtemelen geldi. Ama net bir şey hat?rlayam?yorum. Yaln?z Üstad Hazretleri, ?stanbul'a son geldiğinde''1960 y?l?n?n y?l baş?ndan bir gün evvel veya bir gün sonras? olabilir'' babam haberini ald?. Piyer Loti Oteline gitti.

    Orada Zübeyir Ağabey, babama ''Kardeşim, hiç yat?lmam?ş bir yorgan?n?z var m??'' diye sormuş. Üstad Hazretlerinin titizliğini bildiği için babama söylüyor. Babam da o günlerde yeni bir yorgan yapt?rm?şt? ve henüz kimse yatmam?şt?. Mor bir kumaş? vard?r. (Hâlâ o yorgan bizim evde duruyor.) Hemen yeşil bir battaniyeye sararak Piyer Loti Oteline götürdü. Ertesi gün ''Ali Abi isminde bir zat yeşil atlasa sar?l?, yeşil bir yorgan ile birlikte kabul edildi'' diye gazetelerde haber ç?kt?.

    * Zübeyir Ağabey ile tan?şt?ktan sonra ne kadar süre hizmetlerde bulundunuz?

    Zübeyir Ağabey hizmetlerde bulunduğunda biz ufakt?k. Yani bir neşir hizmetinde veya derslerde vs. istihdam edilebilecek yaşlarda değildik. Ama şu var; her Süleymaniye'ye gidişimizde olmasa bile Zübeyir Ağabeyi s?k s?k görüyorduk. Ekseriyetle Zübeyir Ağabey ikinci kattaki odas?nda bulunuyordu.


    Bununla birlikte zaman zaman aşağ? iner, derslere iştirak ederdi. Say?s?n? hat?rlam?yorum ama çok defa odas?nda ziyaret ettim. Kardeşlerin hizmete teşvik edilmesi ve bir tak?m düsturlar?n öğretilmesi noktas?nda Zübeyir Ağabey büyük emek vermiştir.


    Çok iyi bir eğitimci idi. Gençlik y?llar?ndan itibaren psikoloji ve pedagoji konular?na eğilmiş, o konularda makaleler yazm?ş. Bu vesile ile bizi her gördüğünde, Risâle-i Nur'a, hizmetlere, fedakârl?ğa ve ferâgata dair ya bir tak?m telkinlerde bulunur, ya da Üstad'dan hat?ralar anlatarak bizi gayrete getirirdi.

    * Zübeyir Ağabey dersanede kalan talebelere ne gibi tavsiyelerde bulunurdu?

    Şöyle düşünmek lâz?m: Ciddî bir zatt?, şakalaşmak vesâire gibi bir tak?m şeyleri yoktu Zübeyir Ağabeyin. Zaten davran?şlar?, hizmet düsturlar? noktas?ndaki görüşleri yay?mlanm?şt?r. Küçük çocuklara bile önem verir, onlara ciddî bir şekilde muhatap olurdu. Biz o zamanlar küçük yaşlardayd?k. Zübeyir Ağabey vefat ettiği zamanlarda da ben liseyi bitirmiştim. Ortaokuldan itibaren, yazlar? Süleymaniye dersanesinde kal?rd?m. K?ş?n da, o zamanlar Cumartesi günü öğleye kadar okul olurdu.

    Dolay?s?yla Cumartesi öğleden sonra ve Pazar günü hafta sonu tatili olurdu. Cumartesi günleri önce merhum Bekir Berk Ağabey'in yaz?hanesine giderdim. Gündüz orada vakit geçirirdim. Orada pek çok kişiyi görmüşümdür.

    Meselâ; Eşref Edip vesâir kişileri orada tan?d?m. Bekir Ağabey çok ihtişaml? bir zatt?. Bizi çok severdi. Başka da çocuk yoktu o zamanlar. Yani hizmetlerde bulunanlar?n çocuklar? yoktu demek istiyorum. Bir tek biz vard?k. Dolay?s? ile bize çok özel önem verirlerdi bütün ağabeyler.

    Akşama kadar orada durduktan sonra, akşam Süleymaniye'ye giderdik. Süleymaniye'de derse iştirak ederdim. O gece orada yatard?m. Pazar günü sabah kahvalt? yapar, sonra da eve gelirdim. Bu vesile ile ortaokuldan itibaren k?şlar? bu şekilde, yazlar? da direkt dersanelerde kalmak yolu ile epeyce bir sene Süleymaniye'de kalm?ş?md?r. Aylarca kald?ğ?m zamanlar oldu. Zübeyir Ağabey de s?k s?k aşağ? inerdi görüşürdük. Bize telkinlerde bulunurdu.

    ?lk defa hizmetlerin plana, programa, sisteme bağl? olarak başlamas? ve devam etmesi Zübeyir Ağabeyin marifeti ile olmuştur. Zübeyir Ağabey bir taraftan kitaplar?n neşir hizmetleri, bir taraftan dağ?t?m işleri, bir taraftan derslerin yap?lmas? keyfiyeti ile ilgilenirdi, ki o zamanlar yasakt? hep bu tür faaliyetler. Gizli olurdu bu işler. Bir taraftan da dersanedeki talebelerle ilgilenirdi. 62- 63'lerden sonra talebe dersaneleri olmaya başlad?. Ondan evvel de bir iki tane vard? ama yayg?n bir şekilde 62-63'lerde olmaya başlam?şt?.

    Bir taraftan o talebelerin yetiştirilmesiyle de ilgileniyordu. Sadece yetiştirilmesi de değil; çünkü Anadolu'dan gelmiş, fakir, evi yok, okuyabilecek paras? yok, şimdiki gibi burs imkânlar? vesâire yoktu talebelerin. Zübeyir Ağabey bütün bunlar?n iâşesi, ibatesi, yetiştirilmesi vb. şeylerin hepsi ile meşgul olurdu.

    Zübeyir Ağabeyin önemli bir özelliği daha vard?; buna üslûb-u hakim veya lisan-? hikmet de denir. ''Sen şunu yap, sen bunu yap'' demez, sadece akla kap? açar, ihtiyar? elden almazd?. ''Şöyle yap?lsa iyi olur veya böyle bir yapan olsa ne güzel hizmet olur'' falan tarz?ndan dolayl? olarak söylerdi. Zübeyir Ağabeyin en önemli özelliklerinden birisi de budur. Bundan daha önemli birşey, Zübeyir Ağabey lisan-? hâl ile örnek olurdu.

    * Bununla ilgili bir örnek verebilir misiniz?

    Meselâ Süleymaniye'de alt kata gelir, eline süpürgeyi al?r, bulaş?k y?kamaya, oday? süpürmeye, tuvaleti ve banyoyu temizlemeye başlard?. Dersanede kalan bizden yaşl? ağabeyler veya biz, Zübeyir Ağabeyin elinden süpürgeyi, öteki bulaş?k bezini falan al?p ''Biz yapal?m ağabey'' derdik. O da ''Yok kardeşim'' derdi. Ondan sonra zaman zaman: ''Ruh, cennet-âsâ kardeşim'' derdi. Yani ''Ben bu işten çok memnunum, sanki cennnette gibiyim'' filan tarz?nda ifadelerde bulunur, fakat bizim ?srar?m?z üzerine sonra bize verirdi. Asl?nda bunun mânâs? ''Siz böyle yap?n'' demektir.


    Çeşit çeşit hastal?ğ? vard? ve bir hastal?ğ?n?n ilac? diğer hastal?ğ?na zarard?. Uykusuzluk çekerdi Zübeyir Ağabey. Üstad Hazretlerine hizmet ederken uzun y?llar sabaha kadar kap?da nöbet tuttuğu için uyku hap? v.s. kullanm?ş. Dolay?s? ile bunun getirdiği bir tak?m şeyler, uzun sene çile ve meşakkatin getirdiği, çocukluğundan tevarüs eden bir tak?m rahats?zl?klar? vard? Zübeyir Ağabeyin...


    Bunlardan daha önemlisi, hastal?ğ?n?n bir mânevî paratoner olmas? idi. Büyük zatlar öyledir. Ümmetin bütün s?k?nt?s?, meşakkati bunlar?n üzerinde tecellî eder! Bunlar ayağa kalkamaz! Üstad?n hastal?ğ? da böyledir. Zübeyir Ağabeyin de... Zübeyir Ağabey o hasta vaziyetinde bile kat'î sûrette feragattan, fedakârl?ktan, hamiyetten, gayretten vesâir şeylerden geri durmazd?. Sözlü telkinlerde bulunmaktan ziyade birinci planda lisan-? hâli vard? hep.

    * Zübeyir Ağabeyin çocuklarla iletişimi nas?ld??

    Zübeyir Ağabey insanlarla kabiliyetlerine, istidatlar?na, kapasitelerine göre konuşurdu. Öyle her şeyi herkesle konuşmazd?. Zübeyir Ağabeyi basma kal?p telâkkiyle anlamak mümkün değil, hikmet nokta-i nazar?ndan bakarsan?z daha iyi anlars?n?z. En az?ndan ben öyle düşünüyorum.

    Zaman içerisinde Risâle-i Nur'a intisap eden veya ?stanbul'a çoluk çocuğu ile bir şekilde gelen aileler çoğalmaya başlad?. Onlar?n çocuklar?na bizden biraz daha farkl? muâmele gösteriyordu gibi geliyor bana.

    * Neden?

    Sebebi şu: Onlar? Risâle-i Nur'a yönlendirip, Risâle-i Nur hizmetlerinde istihdam edilmelerini arzu ediyordu. Biz zaten öyle idik. Ama diğer kardeşlerle, arkadaşlarla ''bugün çoğu 45-50 yaş?n? geçmiş insanlar olabilir'' onlara vecize ezberletmek tarz?ndan ilgilenirdi, sonras?nda da bu vecizeleri ders esnas?nda onlara okuturdu.

    Meselâ Süleymaniye dersanesinin sahibi merhum Abdurrahman Tan'?n oğlu Eyüp kardeşimize 25 kuruş vererek vecizeyi ezberletirdi. Herbir vecizeye bir para vererek ezberletirdi. Bu, Üstad Hazretlerinde de böyle imiş. ?ster 7-8 yaş?nda bir çocuk olsun, ister 70 yaş?nda yaşl? bir zat olsun, ister yaş?t? olsun ciddiye al?r, bir muhatap gözü ile bakard? onlara...

    * Zübeyir Ağabey genç denebilecek bir yaşta Allah'?n rahmetine kavuştu. Yaş? genç idi, ama sair ağabeylerin de kendisine ''Ağabey'' diye hitap ettiğini hat?ralardan okuyoruz...

    Zübeyir Ağabey vefat ettiğinde 51 yaş?nda idi, ama sanki as?rl?k bir ç?nar gibi duruyordu... Demek ki ondaki o şehâmet-i imaniye ve ?slâmiye ve o azamet-i mâneviye onu öyle gösteriyordu. Çünkü herkes, Tahirî Ağabey ve yaşl?lar da dahil olmak üzere, Zübeyir Ağabeye sevgiden ziyade sayg? gösteriyordu.

    Sanki insanlar hürmet göstermeye mecburmuş gibi hissederlerdi, böyle bir hâli vard? Zübeyir Ağabeyin. Böyle bir şey talep etmiyordu hâşâ, ama yaşant?s?, durumu, Risâle-i Nur'a ettiği hizmeti, Üstad'a bağl?l?ğ?, hadiselere vukufiyeti vesâiresi böyle icap ettiriyordu.


    ?şte meselâ herhangi bir kardeşe vecize ezberlettirir, ama nas?l ezberlettirir... Yer tahta bile olsa, geldiği zaman hemen diz üstü çöker, onu da diz üstü çöktürür; tam karş?s?na, dizlerini birleştirir, ondan sonra, ''?man-iman, hem nurdur-hem nurdur, hem kuvvettir-hem kuvvettir. Evet-evet, hakiki-hakiki...'' bu şekilde karş?l?kl? okutarak 3-5 defa tekrarlatt?r?rd?. Ertesi gün bir daha. Ezberleyince 25 kuruş veya 50 kuruş'o günün paras? ile verirdi.
    Böylelikle çocuklar? vecize ezberlemeye teşvik ederdi.

    Bir de her konuştuğunda ''Kardaş?m'' diye hitap ederdi. ''Evlâd?m, oğlum'' değil, koskoca erişkin bir insan gibi onu ciddiye al?rd?. Normalde insanlar, meselâ ''Hey! Gel buraya bakay?m, git bakkala iki ekmek al'' şeklinde hitap ederken; Zübeyir Ağabey, meselâ ''Eyüp kardaş?m, nas?ls?n?'' vb. hal hat?r sorar, büyük bir insanm?ş gibi hitap ederdi. Karş?daki de, bu durum karş?s?nda kendine biraz çekidüzen verir ve söyleneni yerine getirirdi. Ben böyle birşeyi, bir Üstad''dan duydum, bir de Zübeyir Ağabey''den.

    Zübeyir Ağabey farkl? idi, küçüklerle böyle muhatap olurdu. Ezberlettirdiği 3-5 vecizeyi de, dersin bir yerinde Fatihay? çekmeden evvel ''Eyüp kardaş?m?z da veya Muhsin kardaş?m?z da o öğrendiklerini okusun! Devam et kardaş?m devam et, o öğrendiklerini oku!'' diyerek okuturdu. Ondan sonra da Fatiha çekilirdi. Tabiî çocuklar?nda, o kadar kalabal?ğ?n içinde kendinden yaşça büyük o insanlar içerisinde ezberledikleri bir vecizeyi okuduklar? zaman, hem hitabetlerinde, hem ciddiyetlerinde gelişmeler oluyordu. Bugünkü anlamda alk?şlar alm?yorlard?, ama ''Maşaallah''lar al?yorlard?. Bu Maşaallah'lar, o gibi insanlar? çok yetiştirmiştir.


  8. #8
    Ehil Üye osmanoğlu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2006
    Bulunduğu yer
    Uşak
    Mesajlar
    1.856

    Standart

    ABDÜLKADİR MENEK’TEN AZİZ ABİYE


    (*)Cizre Nur havasının evlâdı Abdülkadir Menek Bey, kitaplardan okuduğu, dillerden dinlediği mağfur abimiz için gönülden ne içli mısralar dizmiş!

    Bu dörtlükleri, çalışmamızın içine, bir dua, bir mağfiret ve kardeşimizin şair yüreğinden bunun gibi daha nice manzumeler nazmetmesi niyazıyla koyuyorum.

    Menek kardeşimin şiiri, “Zübeyir” başlıklıdır. Bu isme bir de “Abi” sıfatını ekleyerek buraya derc ediyorum:



    ZÜBEYİR ABİ



    Sadakat güneşi, Nur’un burcunda

    Hizmetin yolunda koşar Zübeyir

    Hayatı yoğrulmuş çile harcında

    “İman, Kur’an” deyip coşar Zübeyir.



    Kalem kağıt yoksa işte kan, derim!

    Hep “Risale-i Nur ve Üstad” derim.

    Davaya fedadır hayatım, ser’im.

    Fenâfinnur olmuş, yaşar Zübeyir.



    Afyon, Emirdağ, Isparta, Urfa,

    Ankara, İstanbul hep nurlu sayfa.

    Kendi yanar, ışık saçar etrafa.

    Nur’la dolar dolar, taşar Zübeyir.



    Sizin olsun memuriyet ve maaş,

    Aç gezerim, bağrıma basarım taş!

    Yeter ki Üstada olayım yoldaş.

    Bütün engelleri aşar Zübeyir.



    “Nur’lara ayine olmak” tek derdi.

    Ömrünü adamış bir cengâverdi.

    Nasıl anlatmalı böyle bir merdi?

    Kalem âciz kalır, şaşar Zübeyir!



    (*)Müellif'in notu.





    Kaynak: Zübeyir Abi - (Necmeddin Şahiner)
    "Ey Rabbimiz! Biz indirdiğin kitaba inandık ve peygambere uyduk. Sen de bizi, Senin birliğine ve peygamberinin doğruluğuna şahitlik edenlerle beraber yaz." Âl-i İmrân Sûresi: 3:53.

  9. #9
    Ehil Üye Müellif-e - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Bulunduğu yer
    Zindan-ı dünya'da bir garib yolcu
    Mesajlar
    4.073

    Standart

    Özkan ERDEM

    -Onun dünyas?, Üstad ve Risâle-i Nur'du-

    ''Üstteki yaz?n?n devam?''


    * Zübeyir Ağabey istişarelerde nelere dikkat eder, neleri ön plana ç?kar?rd??



    Zübeyir Ağabey mercî-i has ve âmm idi. Yani hem Risâle-i Nurun umumî hizmetinde bulunurdu, hem de icap ettiğinde kardeşlerin hususî bir tak?m işlerine yard?mc? olurdu. Çünkü bir k?sm?n?n okul problemi var, bir k?sm?n?n evlenme, kimisinin ticaret, kimisinin de ailevî problemleri var vesâire...


    Herkes, Zübeyir Ağabeye derdini rahatça anlat?rd?. Zübeyir Ağabey de hiç kimseyi k?rmadan, dökmeden dinler, yard?mc? olurdu. Meselâ, o zamanlar baz? arkadaşlar evini terk edip dersaneye geliyordu. Ve evinden vaveylâ yükseliyordu. Bu sefer ay?kla pirincin taş?n?...


    Zübeyir Ağabeyin o kardeşe öyle bir tavsiyesi olurdu ki... Veya o kardeşin annesi, babas? gelirlerdi ''Nerede bu'' diye Zübeyir Ağabey ile görüşürlerdi, Zübeyir Ağabey ailelerine öyle bir tavsiyede bulunurdu ki, hiç kimseyi k?rmadan, dökmeden, ailevî bütünlüğü bozmadan, anneyi-babay? rencide etmeden, hizmetlere de devam ederek, hizmetten uzaklaşmadan bar?ş çareleri bulurdu. Her iki taraf? memnun ve raz? ederek ortak bir çözüm buluyordu Zübeyir Ağabey.


    Bu önemli bir meseledir. Ne annesi babas?, ne aile hukuku rencide olur, ne hizmetlerden kal?r, ne bir tats?zl?k olurdu.
    O zamanki umumî meşveretlerin çoğunda biz bulunamad?k. Ama şu da var: Bazen önemli bir tak?m hizmetler için bize itimat da ederdi...


    Bulunduğumuz konum, yani babam?n konumu itibariyle, baz? hususî işlerini, bizim de bulunduğumuz yerlerde Bekir Berk Abi ile, F?r?nc? Abi ile konuştuğu olurdu. Herkesin kabiliyetine göre, içinde bulunduğu şartlara veya îfâ ettiği hizmetlere göre, Üstad Hazretlerinden evvelâ umumî kaideleri söyler, sonra Risâle-i Nur'daki delilleri söyler, sonra bu işle alâkal? Üstad Hazretlerinden hat?ralar anlat?rd?. ''Ben Üstad?mdan böyle görmüşüm'' derdi.


    Her ''Üstad?m'' dediğinde ''Aziz ve mualla Üstad?m'', ''Mukaddes Üstad?m'' gibi s?fatlarla fevkalâde bir zarafet içerisinde, ''Aziz ve muallâ Üstad?mdan vallâhi böyle duymuşum'' tarz?nda söylerdi... Zübeyir Ağabeyden yemin etmesini icab ettirecek bir şüphemiz yok, ama o, işin ciddiyeti bak?m?ndan hizmetin hakk? bak?m?ndan böyle söylerdi.



    * Üstad Hazretlerinin vefat?ndan sonra, Risâle-i Nurlara muâraza edenlere karş? Zübeyir Ağabeyin tavr? nas?ld??



    Üstad Hazretlerinin sağl?ğ?nda bir uygulama var. Üstad Hazretlerine bir sünûhat veya ilham geldiği zaman veya hizmetlerle ilgili bir inkişaf olduğu zaman, onlar bir lâhika haline getirilir, Anadolu'ya dağ?t?l?rd?. Keşke o günkü lâhikalar? bugün bulabilsek... Keşke onlar?, birisi bir arşiv falan yapm?ş olsa... Bizim kalmad? tabiî, belki üç-beş tane buluruz...


    Zübeyir Ağabey, sağl?ğ?nda''özellikle gazete ç?kmadan evvel''bir yerde mühim bir hizmet olduğunda veya hizmetlerle ilgili önemli bir müsbet veya menfî bir mesele olduğu zaman; müsbet ise zaten onu aksettirir, menfî ise buna karş? Risâle-i Nur'dan, Üstad'dan delillendirmek sûretiyle ne gibi cevap bulmas? gerektiğini, tak?n?lacak tavr? vesâire bir lâhika olarak neşrettirirdi. Dolay?s? ile hizmetlerde biz birbirimizle umumî olarak bir bütündük. Olan bitenler hakk?nda herkesin bir bilgisi olurdu.



    * Üstad Hazretlerinin, Zübeyir Ağabey hakk?nda ''Seni kâinata değişmem'' diye bir ifadesi var. Zübeyir Ağabey hangi özellikleri sebebiyle Üstad?n o hitab?na mazhar olmuştu?



    Şimdi Üstad Hazretlerinin en yak?n talebelerini biliyorum. Hepsinden Allah raz? olsun. Hepsinin bir meziyeti vard?r. Yani çok yak?n?nda bizzat hizmetinde bulunan Tahirî Ağabey, Abdullah Ağabey, Ceylan Ağabey, Bayram Ağabey, Sungur Ağabey, Hüsnü Ağabey hepsinden Allah raz? olsun. Üstad Hazretlerinin meziyetlerinden bir meziyet ile mümeyyizdirler.


    Kimisinin takvas?, ubudiyet ciheti mümeyyiz vasf?d?r. Diğeri zekâveti ve fetaneti, kimisi gayreti ve fedakârl?ğ?...


    Kanaatimce, Zübeyir Ağabeydeki farkl?l?k şuydu: Zübeyir Ağabey bütün bu meziyetleri şahs?nda cem etmiş bir özelliğe sahipti. Başka görüştüğünüz ve Zübeyir Ağabeyi tan?yan kişilerin de, ayn? şeyleri söyleyeceklerini tahmin ediyorum.


    Zübeyir Ağabey, Üstad Hazretlerinin küçük bir misali gibidir. Belki onun kadar vüs'atli veya kudretli değil, ama, bütün meziyetleri deruhte etmiş, üzerinde bulunduran bir zâtt?r.


    Şimdi her büyük zat?n bir musahibi vard?r. Zübeyir Ağabey de, sultanlar sultan? olan Bediüzzaman Hazretlerinin baş kumandan? idi. Şimdi hâl böyle olunca, diğer ağabeyler de bunu böyle bilirler ve takdir ederlerdi.


    Esas?nda Bediüzzaman Hazretlerinin hizmetinde bulunan insanlar, özel seçilmiş insanlard?r. Üstad Hazretleri, Zübeyir Ağabeye ''Sen üç yaş?ndan beri benim taht-? tasarrufumdas?n'' diyor! ''Ben seni o zaman talebeliğime kabul etmişim'' diyor!


    Zübeyir Ağabey özel olarak seçilmiş biri. Kanaatimce, diğer talebeleri de aynen bu şekilde! Üç yaş?nda olmam?şsa bile, beş, on yaş?nda olmuştur. Netice itibari ile demek istediğim şu: Üstad Hazretlerine hizmetkârl?k vazifesinde bulunan insanlar, özel önemi olan insanlar.



    Bunu nereden ç?kar?yorsun? Bugünkü hizmetin, devâsâ dünya çap?ndaki, kâinat çap?ndaki ihtişam?ndan ç?kar?yorum. Eğer öyle s?radan insanlar olsayd?lar hizmetler bu günlere kadar gelir miydi? Anlaş?lan saff-? evvellerin hepsi, seçilmiş ve Üstad'a ''buyur'' denilmiş çok özel insanlard?r.



    * Bu konu ile alâkal? bir hat?ra anlatabilir misiniz?



    1930 y?l?nda S?dd?k Süleyman Ağabey''Allah rahmet etsin'' Barla'da Üstad Hazretleri ile birlikte idi. Ben Barla'ya ilk 1968'de gittim. Barla yolu yeni aç?lm?şt?. Ham bir yoldu. Bayram Ağabey götürmüştü beni o zamanlar. Dağdan taşlar maşlar düşmüştü, asfalt masfalt diye birşey yoktu yolda! Sadece köy hizmetlerinin greyderleri geçmiş, hepsi bu kadar.


    Üstad Hazretlerinin sağl?ğ?nda Barla'ya gitmek için Eğirdir'den kay?kla gitmek gerekiyor. Veyahut da ata biniyorsun, Eğirdir ile Barla aras? 23-25 km'dir. O da dağdan, taştan aşarak gidiyorsun. Barla dediğin yer işte böyle bir yer. Çok yak?n bir tarihe kadar kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdi Barla!


    Meselâ elektrik yoktu, yol yoktu, hiçbir şey yoktu!
    Biz Barla'ya gittiğimizde, milletin gidip bakt?ğ? ve şimdi müze olarak kullan?lan Üstad Hazretlerinin evinde yatar kalkard?k. Üstad Hazretlerini, Barla'ya ilk geldiğinde evinde misafir eden Muhacir Haf?z Ahmed'in damad? olan ve büyük ç?nar?n dibindeki Yokuşbaş? Mescidinin imam? Hac? Bahri Amca'da idi anahtar?.



    Barla'ya gittiğimiz zaman Hac? Bahri Amca'n?n evinden anahtar? gider al?r, bugün müze olarak kullan?lan dersanede kal?rd?k. 60'l? y?llar?n sonu 70'li y?llar?n baş?nda Barla'y? bilen, Barla'ya gelen yoktu! O zamanlar da Barla'ya gitmeye cesaret eden adam yoktu! Gidecek olan olsa, yolu bilen yoktu! Yolu bilen olsa, paras? yoktu vesâire...


    O günkü şartlarda öyle idi. Şimdi böyle bir yerde, medeniyetin 200 y?l gerisinde bulunan bir yerde, insanlar?n neredeyse kimse ile temas edemediği, gitmenin gelmenin bu kadar müşkül olduğu bir yerde, S?dd?k Süleyman Ağabeyin bir mektubu var, diyor ki: ''Zannediyorum ki bu eserleri bütün dünya okuyacak.'' Ortada hiçbir şey yok! Sadece Üstad söylüyor, Şaml? Haf?z Tevfik Ağabey müsvedde olarak yaz?yor! Bu müsveddeyi al?yor, Barla''daki bir iki kişi yaz?yor! El yaz?s? bu...


    Matbaa falan da yok! Ondan sonra Bedre'den Sabri Ağabey geliyor, Üstad ona bir nüshas?n? veriyor, gidiyor yaz?yor. Ertesi gün gidiyor ?slamköy'e götürüyor! Bedre nere, ?slamköy nere! Hem de yayan! Kaç km'lik yol! Oraya götürüyor, Haf?z Ali ona bak?yor, birkaç saat geç gelirse veyahut hiç gelemezse, ''Sabri Efendi mes'ulsun'' diyor.


    Ondan sonra Haf?z Ali onu yaz?yor, ?slamköy'den birkaç kişi yaz?yor, ondan sonra Atabey, Atabey'den Kuleönü'ne, Kuleönü'nden falan yere, falan yerden Isparta'ya vesâire... Yani 1930'lu y?llardaki şartlar bu! Ama S?dd?k Süleyman diyor ki: ''Zannediyorum ki, bütün bu eserleri bütün dünya okuyacak!''



    Adama demezler mi: Ne bütün dünyas? kardeşim, Barla'daki okuyam?yor! Üstad Hazretlerinin ve bu işlerle uğraşan bütün talebelerin üzerinde müthiş bir bask?, zulüm, dayak, s?k?nt?, mahkeme, hapis her şey var. Böyle şartlar alt?nda S?dd?k Süleyman'?n görüşüne bak?n! Bu inan?lmaz gibi geliyor!
    Biz bugün inanm?yoruz bir tak?m şeylere! Adam orada görüyor! Ha bugün ayn? şeyler dense, ne demek istendiği net anlaş?l?r ve kabul edilebilir!


    Meselâ ''Sibirya''da veya Finlandiya'da veya Güney Amerika'da, yok efendim Kongo'da insanlar Risâle-i Nur'u okuyacak'' desen anlaş?l?r! Niye? Art?k internet, medya var, neşriyatlar alm?ş baş?n? yürüyor, gazeteler, her şey var bugün! Matbaalar var, milyonlarca bas?l?p gönderiliyor! Ama o zaman her şeyin yasak olduğu bir yerde üç-beş nüsha bir kitap var, o kadar!



    Hatta daha kitap haline gelmemiş, defter! Ve S?dd?k Süleyman ''Bütün dünya okuyacak'' diyor! O zaman talebeler taraf?ndan yaz?lan mektuplar?n ifade gücüne, ondaki samimiyete, ondaki meseleyi kavray?ş şekline bak?n! ?nsan?n akl? hayrette kal?yor! Böyle imkânlardan uzak bir yerde, köy şartlar?nda yaşayan insanlardaki bu ifade gücü, bu belâgat, bu samimiyet, bu feragat, bu fedakârl?k... Bu inan?l?r birşey değil! Olamaz böyle birşey! Ama olmuş! Hiçbirisi tesadüfi değil! Onun için Üstad Hazretleri ''Isparta, taş?yla toprağ?yla mübarektir!'' diyor! Sadece Isparta değil; Kastamonu da, Emirdağ da, Afyon da, Denizli de mübarek...



    * Tekrar Zübeyir Ağabeye dönelim isterseniz...



    Zübeyir Ağabeyin istiğna düsturu da fevkalâdeydi. Suret-i kat'iyyede ikramlar? kabul etmezdi! Aynen Üstad gibi... Hatta Zübeyir Ağabeyin kardeşi Haydar Gündüzalp''Allah uzun ömürler versin''evlenmiş de, onun han?m? Zübeyir Ağabeye birşey göndermiş. Zübeyir Ağabey''in yazd?ğ? mektup var, öyle zor kabul ediyor ki! ''Bizim mesleğimiz şöyledir, böyledir'' diyor, ''Ama o mübarek han?m?n hediyesi 200 liral?k kadar geldi bana. Sonra düşündüm ki insan?n annesi, babas?, kardeşleri ve ailesinden ald?ğ? şey d?şar?dan ald?ğ? gibi değildir, bundan dolay? kabul ettim'' diyor. Şimdi düşün... Kardeşinin han?m?, ne olur ki yani? Bu kadar titizlik gösteriyor!


    Meselâ rahmetli Hamza Emek Ağabey et getiriyor Süleymaniye'ye... Şimdi Zübeyir Ağabey kabul etmezse Hamza Ağabey oturup ağlayacak. Zübeyir Ağabey de Hamza Ağabeyi k?ramaz! Emirdağ'da bu kadar Üstad'a hizmet etmiş bir ağabeyin hediyesini kabul etmemek... Onu kabul ediyor ve eder etmez ''zannederim'' Ahmet Gümüş Ağabeye veya Mustafa Ekmekçi'ye ''Kardeşim sen bizim prensibimizi biliyorsun! Al git, arkadaşlara, kardaşlara aşağ?da yemek yap! Hamza Ağabeyin ikram?n? reddedemedim'' diyor. Zübeyir Ağabey kendi şahs?na kabul etmiyor, orada gelen giden kardeşlere yemek yap?lmas? için kabul ediyor. Öteki talebelere ''Siz de şahs?n?za kabul etmeyiniz'' diyor. Ermenek'e yazd?ğ? mektupta ''Biliyorsunuz, nur talebeleri böyle hediye kabul etmiyor'' diyor.


    Zübeyir Ağabey ''Ben Üstaddan böyle görmüşüm'' diyor. Kald? ki helâld?r, mübaht?r... Üstad Hazretleri, bu prensibini ''?lmin izzetini, Risâle-i Nur'un hakikatini'' rencide ettirmemek ve ileride birtak?m tehlikelerden korumak, vikaye etmek için uyguluyor. Bu, onun hayat?n?n en önemli prensibi.



    * Zübeyir Ağabey'in menfî meselelere karş? tutumu nas?ld??



    Malûmunuz, Üstad Hazretleri menfiliği hiç sevmiyor. Kesinlikle menfî hiçbir haber verilmeyecek Üstad'a... Hizmetlerimizin menfiliğe tahammülü yok! Çünkü ben menfi birşey anlatt?ğ?m zaman senin şevkin k?r?l?yor! Ruhuna işliyor. Ruhunda tahribatlar oluyor! Zübeyir Ağabey ''zannediyorum'' Islahiye'deyken postahanede çal?ş?yor. Müdürü, Zübeyir Ağabeyi çok seviyor esas?nda.


    Birgün Zübeyir Ağabeye Dersim'de yap?lan katliâmlar? anlatm?ş. Şöyle öldürüldü, böyle şişlendi, çocuklar şöyle oldu, kad?nlar böyle oldu... Zannediyorum Isparta'da faytonla bir yere giderken, Zübeyir Ağabey her nas?lsa Üstad'a o zat?n kendisine anlatt?ğ?n? anlat?yor. Üstad birşey demiyor. Bir yere gidiyorlar. Üstad bir ağac?n dibinde evrad, ezkâr, vs ile meşgul. Zübeyir Ağabey ile diğer ağabeyler, 5-10 m ileride bir yerde oturuyorlar. Üstad geliyor, ama çok celâlli. Zübeyir Ağabeye, ''Benim kuvve-yi mâneviyemi mi k?rmak istiyorsun'' Niye bana bunlar? anlat?yorsun?!''diyerek çok k?z?yor. Ondan sonra gidiyor... Zübeyir Ağabey çok üzülüyor.


    Üstad yar?m saat, bir saat sonra tekrar geliyor, yumuşak bir şekilde ''Mânevî ihtar var! Affedildin! Sen bunu kasten yapmam?şs?n!'' diyor. Zübeyir Ağabey onun için menfî şeyleri kat'î sûrette bahsettirmez. Her söylediği müsbet olurdu! Hatta enteresand?r, ben Zübeyir Ağabeyi birçok kimseye yol tarif ederken gördüm. Belki bana da tarif etmiştir! Bir yolu anlat?rken bile; başka belli başl? şeyler olmas?na rağmen, okul, cami gibi Peygamber'i, Allah'?, eğitimi, dini, maneviyât? hat?rlatan şeyler ile tarif ederdi! Zihinleri daima müsbete doğru teksif ederdi!



    * Zübeyir Gündüzalp Ağabeyi özetlemek gerekirse, neler söylemek istersiniz?



    24 saati Risâle-i Nurlar, Üstad ve hizmet meselesidir. Bunun d?ş?nda bir dünyas? yok Zübeyir Ağabeyin.



    YEN? ASYA
    Konu Müellif-e tarafından (07.04.08 Saat 16:26 ) değiştirilmiştir.



  10. #10
    Ehil Üye Müellif-e - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Bulunduğu yer
    Zindan-ı dünya'da bir garib yolcu
    Mesajlar
    4.073

    Standart

    Hasan Yalçın: Zübeyir Ağabey yap demez, yapardı.


    *Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

    1950 Makedonya Köprülü vilayeti Valandova kazası Kızıldoğan köyü doğumluyum. 1961 Haziran’ında ilkokulu bitirdikten bir hafta sonra İstanbul’a göçmen olarak geldik.
    Hayata berber çıraklığı ile başlayıp çok değişik işlerde çalıştım. 21 Şubat’ta neşriyata başlayan Yeni Asya gazetesine 27 Şubat 1970’de girerek 7 sene çalıştım. Gıda maddeleri bayii-distribütör olarak faaliyet gösteren bir şirketten 6 sene önce emekli oldum. Şu an ambalaj malzemeleri ticareti ile meşgulüm. Evli ve üç çocuk babasıyım.


    *Risâle-i Nur’la tanışmanız nasıl oldu?

    1965 Kasım-Aralık aylarında, abdest, namaz, Kur’ân, ilmihal bilgileri olmak üzere Aksaray Valide Sultan Camii müezzinlerinden ders alarak dinî meselelerle alâkadar olmaya başlamıştım. O zamana kadar abdest almayı dahi bilmiyordum.

    Alâkama sebep ise, kahvehanede tanıştığım Valide Sultan Camii müezzinlerinden mevlid, ezan, kamet, ilahî dersleri alan bir hafızın Risâle-i Nur’dan (çok bilgisi olmamasına rağmen) medhederek bahsetmesi olmuştu.

    1967 senesinde İttihad gazetesi neşriyata başlayınca, her hafta almaya başladım. Bidayette maksadım İslâmî neşriyata destek olmaktı. Onun için alıyordum. Okudukça Risâle-i Nur’a iştiyakım ve arzum arttı. O zamana kadar meşhur vaizleri takip ediyor, duyduğum tarikat sohbetlerine iştirak ediyordum. İttihad bende Risâle-i Nur’u okumak ve derslere katılmak arzusu uyandırdı. Bahsettiğim hafızın “Süleymaniye’de medreseleri var” sözünü hatırlayarak Selahaddin Vatansever ile birlikte kimseye bir şey sormadan aylarca Süleymaniye sokaklarında medrese aradık. O günlerde aldığım bir davetle, aradığımızı çok yakınımızda bulduk. O zamandan beri Risâle-i Nur’u okuyarak ve derslere iştirak ederek istifade etmeye gayret ediyorum.

    *Zübeyir Ağabeyle görüşmeniz nasıl oldu?

    1967’de neşriyata başlayan İttihad gazetesini okuyarak Risâle-i Nur’a alâkam artmış ve dersleri aramaya başlamıştım. 1968 Temmuz veya Ağustos ayında, aylardır katılmak için aradığım Risâle-i Nur derslerine bir Pazartesi günü davet edildim.

    Derse gelebileceğini tahmin ettiğim arkadaşları davet ettim. Hep beraber ilk derse iştirak ettik. Derse gelen Risâle-i Nur talebesi ağabeylerden, ders yapılan yerlerin adreslerini alarak her akşam ayrı bir semtteki derse gitmeye başladık. Adresini aldığım Süleymaniye Kirazlı Mescit Sk. No: 46’daki medreseye Pazar günü sabah kahvaltısını yapıp gittim.

    İçeri girdiğimde sabah kahvaltısı yapıyorlardı. Davet ettiler, ben kahvaltı yapalı iki saat kadar olmuştu. Yemeğe oturdum. Un çorbası yiyorlardı. Çorba bana çok lezzetli geldi, fakat farkında olmadan fazla kaçırdım herhalde. Ben ayıp olmasın diye doymadan kalktım. Akşama kadar oturdum. Akşam eve gelince anneme acele un çorbası yapmasını söyledim. Yaptı ama medresedeki lezzeti alamadım. Her Pazar sabahı kalkınca doğru medreseye gidip akşama kadar kalmaya başladım. Dershanede kalan ağabeyler, sonradan anlatıyorlar: İlk gittiğim gün ben sofradan doymadan kalktığımı zannederken; daha sonraları bana kapıyı açana “Kim geldi?” diye sorduklarında “O çok yiyen çocuk geldi” diyorlarmış. Aylarca öyle devam etti gidip gelmelerim.

    Merhum Zübeyir Ağabeyi nadir olarak aşağı kata indiğinde görürdüm. İlk gördüğümde adımı, işimi, memleketimi vs. sormuştu. Sonra her gördüğümde, bana ismen hitap edip hâl hatır sorar, vaziyete göre değişen uzun veya kısa şekildeki sohbetlerinde Nurları okumamızı tavsiye eder, Üstaddan hatıralar naklederdi.

    Derslerden sonra yatmak için davet edildiğimde derhal kabul edip gittikçe artan sıklıkta yatılı kalmaya başladım. Zübeyir Ağabey, bazen sabah namazına inerdi. Sabah dersini hiç kımıldamadan dikkatle dinlemesi çok dikkatimi çekerdi. Bize de dersleri dikkatle dinlememizi tavsiye eder, yeni gelenlere örnek olmamızı isterdi.


    Zübeyir Ağabey hakkında bildiklerimin çoğu, medresede kalan ağabeylerden dinlediklerimdir. Odasına çıkıp ziyaret etmeyi çok arzu etmeme ve bunun için yanmama rağmen, davet edilmedikçe üst kata çıkmayı edeben uygun bulmuyordum.

    1969 ilkbaharından 1970 sonbaharına kadar Süleymaniye’de devamlı kaldım. Arada bir eve çamaşır değiştirmeye giderdim. Dolayısıyla Zübeyir Ağabeyi daha sık görmek nasip oluyordu. Üstadımıza ve Risâle-i Nur’a hürmet ve bağlılığı hayranlık uyandıracak şekilde bir ifade tarzı vardı.

    1969’da Yılmaz Günaydın ile beraber yaptığımız bir ziyarette Yılmaz’a nerede oturduğunu sordu. O da evlerinin Sarıyer’de olduğunu, kendisinin iş icabı Bayrampaşa’da kaldığını söyleyince, Zübeyir Ağabey “Kardeşim, boğaz, Sarıyer ehl-i dünya yeri. Oralarda mutlaka Risâle-i Nur okunması icab eder. Orada ders yapın” dedikten sonra Yılmaz’a bir pastahane tarif edip, kendisinin bir defa gidip tanıştığını söylediği sahibinin dindar birisi olduğunu, derse davet etmemizi söyledi.

    Ahmed Emin Dernekli, “Zübeyir Ağabeyin dediği derse ben de katılayım” diye arzu etmişti. Zira o zamanki gençler olarak, Zübeyir Ağabeyin verdiği bir iş veya vazifede yer almak için can atardık. Bizim için bir iftihar vesilesiydi çünkü. Ders günü Ahmed kardeşi çağırmak için aradığım yazıhaneden telefona Birinci Ağabey çıktı, fakat azarına uğradım. Telefonu kapatınca hatamı anladım. Daha sonra karşılaştığımızda, “Kardeşim, telefonda dersten bahsedilir mi? Telefonlar dinleniyor” demişti.

    Zübeyir Ağabeyin tavsiyesi üzerine Yılmaz’la biz her Çarşamba Bayrampaşa’dan Büyükdere’ye Yılmaz’ın ağabeyinin evine gidip ders yapmaya başladık ve iki sene devam ettik. 12 Mart 1971 muhtırası üzerine derslere ara verdik. Daha sonra orada dershane açıldı, hizmet ve cemaat gelişti.

    1969 sonlarında bir gün eve gitmek için Süleymaniye’deki dershaneden çıkarken Zübeyir Ağabeyle karşılaştık. Bana nereye gittiğimi sordu. Eve gittiğimi söyleyince “Beni Fındıkzade’ye götürür müsün?” dedi. Beraberce yola çıktık. O günlerde işsizdim. Yılmaz Günaydın’dan aldığım borçla hem kendimin, hem de annemin harçlık ihtiyacını karşılıyordum. Maddî ihtiyacımdan dolayı “İyi maaşlı bir işim olsa şöyle hizmet ederim, böyle hizmet ederim” diye boyuna hayaller kuruyordum. Bütün hizmet hayallerim hep para merkezli idi. 46 numaralı medrese ile arası iki dakikalık yol olan Vezneciler minibüs durağına 45 dakikada vardık. Zübeyir Ağabey, on adım yürüyüp sonra durarak dakikalarca bir şeyler anlatıyordu. Risâle-i Nur’dan nakiller, Üstaddan hatıralarla süslü olan derslerinin hülâsası: “Bizim hizmetimiz, zaman, mekân ve imkânla mukayyet değildir. Hizmet niyeti ve azmi olduktan sonra her şart ve mekânda hizmet edilebilir” şeklinde idi. Minibüste ve Fındıkzade’deki dershaneye kadar bu minval üzere ders ve nasihatlarına devam etti.

    Yine o günlerde bir Kadir Gecesi medresedeyken alt kata indi. Saat 23.00 civarı idi. Derste 7-8 toplum polisi vardı. Onları muhatap alarak sahur yemeğine kadar ayakta, o uzun kış gecesinde, tedbir merkezli, yine Nurlardan nakiller ve Üstadımızdan, kendinden ve diğer ağabeylerden hatıralarla azamî faaliyet içerisinde azami tedbir göstermenin önemini anlatmıştı.

    *Zübeyir Ağabeyin o zamanlar sizlerle, yani gençlerle münasebetleri nasıldı?

    Onun bir yönüne dikkat çekmek için şu hatıramı anlatayım: Ara sıra dershanede kalan ağabey ve kardeşlerle güreşirdik. İlk defa hepimiz birbirimizle uzun uzun güreşmiştik. Sonrasında kapı zili çaldı, ben mutfak kapısından demir kapıya bakınca mutfaktaki ağabey “Kimmiş o?” diye bana sordu. “Buzlu camdan tanınmıyor, sakallı biri gelmiş” dedim ve kapıyı açmaya yürüdüm. Açınca, karşıma Zübeyir Ağabey çıktı. Gülerek bana “Hasan kardeş, berberler beni görmesin, bir aydır çok hastayım, tıraş olamadım” dedi. Sonra gözlerimin içine bakarak, güreş ettiğimiz arka odayı gösterip “Burada bu sabah kimse güreşmedi değil mi? Herhalde üst kattaki çocuklar çok gürültü etti” dedi. Herkesle en çok güreşen bendim ve bana soruyordu. Cevap vermeyince tekrar tekrar sormaya başladı. Kendimi ne kadar sıktıysam da tutamadım ve yüzümü kapatıp gülerek mutfağa kaçtım. Gülmem geçince çıktım. Dershanede kalanların hepsi toplanmış Zübeyir Ağabeyi dinliyorlardı. Yine çok güzel şeyler anlatıyordu. O hasta halinde biz onu çok rahatsız ettiğimiz halde tecâhül-ü arifane ile rahatsızlığını kibarca, nezahet ve şefkatle ifade etmişti. O halde başka birisi olsa idi, bizi nasıl azarlardı Allah bilir.

    Zübeyir Ağabey, normal zamanda böyle müşfik ve yumuşak huylu iken hizmete zarar telâkki ettiği zamanlarda ise kükremiş bir aslana benzerdi. Misal olarak: MTTB mensuplarından Işık Mühendislik Okulu talebesi ve Talebe Derneği Başkanı Semih Topçu isimli bir arkadaş, silâhlı bir çatışmada öldürülen Mehmed Cantekin isimli kişinin vefatından mes’ul tutularak tevkif edilmiş ve mahkemesi devam ediyordu. Cinayeti mücadeleciler, Marksistler Semih Topçu’nun üzerine yıkmak istiyorlardı. Semih Topçu, ara sıra derslere gelen bir arkadaştı. Cumartesi dersinde, Semih’e destek vermek için, Pazartesi günü yapılacak olan mahkemeye gitmemiz söylendi. Gittik, duruşma bitince çıktık. Ben ilk çıkanlardandım.

    Adliye kapısının önünde Zübeyir Ağabeyi görünce yanına gittim. Mücadeleciler, Adliye kapısının tam karşısındaki duvar dibine dörtlü sıralar halinde dizilmişler, slogan atıyorlardı. Zübeyir Ağabey, Mehmet Kutlular, Abdülvahid Mutkan—Fırıncı Ağabey var mıydı hatırlamıyorum—ağabeylere hitaben müthiş bir öfke ile bağırıyordu. Slogan atan mücadele birliği mensuplarını göstererek “Bunların arasına Nur Talebelerini, iman hizmetkârlarını nasıl getiriyorsunuz?” diye bağırıyordu. Ben mücadelecilerin, ağabeyimize müdahale etmelerinden ve bir hadise çıkarmalarından çok endişelendim. Merhum Av. Bekir Berk Ağabey, hatırlamadığım sözlerle cevap vermek istedi. Zübeyir Ağabey sözünü keserek “Siz avukatsınız, bütün dindarların mahkemelerine iştirak edebilirsiniz” dedi. Diğer ağabeyleri göstererek de “Ben bunlara söylüyorum” dedi. O sırada Necmeddin Şahiner Ağabey değişik yerlerden Zübeyir Ağabeyin resmini çekiyordu. Zübeyir Ağabey resminin çekildiğini görünce bir anda sağ elini havaya kaldırıp atıldı.Tokat mı atmak istedi, yoksa fotoğraf makinesini mi kapmak istedi anlaşılamadı. Necmeddin Ağabey omuzundan resim çektiği kardeşle kenara çekilince, Zübeyir Ağabey sağ eli uzanmış vaziyette dengesini kaybedip yere düştü. Yardımımızla ayağa kalkınca “Eyvah, yüzüğüm Üstadımın hediyesi idi” diye mahzun oldu. Çok zayıfladığı için, elini savurunca yüzük, parmağından fırlamış. Ağabeyimizin öyle düşmesine müthiş bir şekilde içim burkulmuştu. Yüzüğü bulup kendisini sevindirmek ümidiyle çok aradım, fakat bulamadım. Adliye’den Çemberlitaş’a, oradan Av. Bekir Ağabeyin yazıhanesine 2,5 saatte geldik. Biraz yürüyüp duruyor, bir şeyler anlatıyordu. Ben yazıhanenin önünden ayrılıp başka yere gittim. Ağabeyler hep beraber yazıhaneye girdiler, orada ne kadar devam etti bilmiyorum.

    İfade etmek istediğim; şahsî rahatsızlığı için bizi şefkatle, direkt tenkit etmeden, üstü kapalı ikaz ederken; anarşik hadiselere, bilhassa ölümlü vak’alara karşı Nur talebelerinin uzak durmasını ders verip—devlete de
    bence mesaj veriyor—mahkemeye iştirakin bile hata olduğunu anlatıyor, ağabeyleri şiddetle azarlıyordu. Bize şefkat, ağabeylere tekdir...

    *Size ne gibi tavsiyeleri olurdu?


    Kendisi bize devamlı not tutmamızı tavsiye eder, “Sadırda kalmaz, satırda kalır” derdi. Derslerde, hususî veya umumî sohbet ve konuşmalarımda diğer kardeşlere Zübeyir Ağabeyin bu tavsiyesini devamlı anlatırken, kendim tenbellik edip hafızama güvenerek hiç not almadım. “Yatakta iken aklınıza bir şey gelince üşenmeyin, kalkın, ışığı yakın ve yazın, sabah hatırlamayabilirsiniz” derdi. Fakat maalesef diğer kitaplarda anlatılanların dışında bir şey hatırlamıyorum. Derslerde, sohbet esnasında bazen hatırıma gelenleri anlatıyorum. Ama sual üzerine veya yazmaya kalkınca hatırlayamıyorum.

    Zübeyir Ağabey, tevkif edilir endişesiyle namaza, derslere ve Risâle-i Nur okumasına, ailesi mani olan genç kardeşlere “Bu konuda ebeveyninize hürmet içinde itaatsizlik edin. Allah, anne-babaya hürmeti emrediyor. Hürmette kusur etmeyin. ‘Peki anneciğim, peki babacığım’ deyin, ama itaat etmeyin; namazınıza ve Risâle-i Nur’u okumaya devam edin” derdi.

    “Yapılacak iş varsa biz ‘Yap’ demeyiz, yaparız” derdi. “Her zaman ben mi yapacağım? Evet her zaman ben yapacağım. Eğer bir iş, bir hizmet varsa, her zaman ben yapacağım. ‘Ben yaparsam bu hizmet olacak, ben yapmazsam kalacak’ diye düşünüp hareket edin” derdi.

    Başka bir tesbiti de şu idi: “Risâle-i Nur’u beş sayfa okuyan imanını kuvvetlendirir, on sayfa okuyan kendini muhafaza eder, on beş sayfa okuyan şevke ve gayrete gelir, yirmi sayfa okuyan hizmet eder.”

    *Zübeyir Ağabeyin meziyetleriyle ilgili neler söylemek istersiniz?

    Nurtaşı yıkılmazdan önce rahmetli Tahiri Mutlu Ağabey derse gelmişti. Mehmed Fırıncı Ağabey, Tahiri Ağabeyi cemaate tanıtıp, meziyet ve faziletlerini anlatırken, “Üstadımız ‘Tahiri çavuşunuzdur, hürmet edin’ derdi” demişti. Bunun üzerine Tahiri Ağabey kaşlarını kaldırıp halıya bakarak “Beli kardeşim, evet Üstadımız öyle derdi. Fakat genç kumandanlar, ihtiyar çavuşlara hürmet ederler. Bizim kumandanımız, Zübeyir’dir” demişti.

    Bir de ağabeylerden biri anlatmıştı: Zübeyir Ağabey, Afyon Mahkemesinde “Bediüzzaman Said Nursî gibi bir dâhînin şakirdi olmak liyakatini kendimde göremiyorum. Eğer kabul buyururlarsa, iftiharla ‘Evet, Risâle-i Nur şakirdiyim’ derim” dediğinde, Üstad Hazretleri bulunduğu yerden ayağa kalkmış ve “Bin talebe yerine kabul ediyorum” demiş.

    Müdafaa deyince, yine bir anekdot olarak aktarayım: Üstad Hazretleri, Şuâlar’da bulunan Zübeyir Ağabeyin Afyon Mahkemesi Müdafaasını tashih ederken, Zübeyir Ağabeyin “Eğer komünistler mürekkep ve kâğıdı yok etmek imkânını da bulsalar, benim gibi birçok gençler ve büyükler fedaî olup, hakikat hazinesi olan Risâle-i Nur’un neşri için, mümkün olsa derimizi kâğıt, kanımızı mürekkep yaptıracağız” ifadesi gelince, “Evet, evet, evet. Binler defa evet!” cümlesini de kendisi ilâve etmiş.


    *Zübeyir Ağabeyin, Üstada sadakatinin had safhada olduğunu biliyoruz. Bununla ilgili bir hatıranız var mı?

    Bununla ilgili pek çok hatıra anlatılabilir. Kitaplarda da var bunlar zaten. Ama bakın ben şunu anlatmakla yetineyim: Bir ağabey, Zübeyir Ağabeyin vefatından sonra konuşurken, onun çay demlerken üç parmağı ile çayı alıp demliğe koyduğunu söyleyince, Tahiri Ağabey “Kardeşim, Üstad öyle yapardı. Onun için demek, Zübeyir de öyle yapıyormuş” demişti. Yani çay demlerken bile Üstadımızı taklit ederdi. Gerisini artık siz düşünün.

    Rabbim onun sadakat, cesaret, feragat ve fedakârlığını, hizmet aşk ve azmini hepimize nasip etsin, bizleri de şefaatine nail eylesin. (Âmin)


    İSMAİL TEZER
    YENİ ASYA

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Cevaplar: 68
    Son Mesaj: 12.05.09, 16:55
  2. Bediüzzamanın Talebesi Avukat Bekir Berk'in Vefat Yıl Dönümü
    By insirah in forum Bediüzzaman'ın Talebeleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.06.07, 11:10
  3. 3 Nisan M.Tahiri Mutlu Abinin Vefat Yıl Dönümü
    By nâme-i nur in forum Bediüzzaman'ın Talebeleri
    Cevaplar: 6
    Son Mesaj: 03.04.07, 18:23
  4. 2 Nisan 2007 Zübeyir Ağabey'in 36.Vefat Yıl Dönümü
    By gulsah in forum Bediüzzaman'ın Talebeleri
    Cevaplar: 8
    Son Mesaj: 03.04.07, 10:01
  5. Zübeyir Ağabey'in Bir Demeci:)
    By Ehl-i telvin in forum Bediüzzaman'ın Talebeleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.12.06, 06:54

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0