Rus diyar?nda bir kahraman (1)
Yer Kosturma, Kuzey Rusya’da küçük bir kasaba. Esirler kamp?nda yine normal bir gün başlarken, kamp komuta karargâh?nda telâşl? bir koşuşturma var. Rus Çar?n?n day?s?, Ruslar?n Kafkas Ordular? Komutan? Grandük Nikola Nikolaviç bu gün kamp? teftiş edecek. Kamp komutan? oraya buraya emirler yağd?r?yor. Maksad? teftişi en az hata ile bitirmek.
“Dikkaaat…” sesi ile s?k?nt?l? koşuşturma sona eriyor.
Nikola Nikolaviç kamptad?r art?k.
“Her şey haz?r m? komutan?”
“Haz?r efendim.”
“Öyle ise hemen başlayal?m”
Önde Nikolaviç, bir ad?m gerisinde kamp komutan? ve diğer teftiş erkân? bir ordu edas? ile esir koğuşlar?na doğru yürümeye başlarlar. Nikolaviç elleri arkaya bağlanm?ş, belinin üstünde, göğsü ileri doğru ç?km?ş, baş? dik, o çam yarmas? iri vücudu ile koğuşlara doğru yürürken, bir anda kendini Kafkaslardan Anadolu’ya doğru ilerleyen Rus Ordusu önünde yürüyen başkomutan olarak düşünmeye başlar:
“Zaten ben Kafkas ordular? komutan? değil miyim? Şu Osmanl? esirlere iyi bir ders vermek lâz?m. Hasta Osmanl? topraklar? nas?l olsa bir gün bizim elimize geçecek, Şeyh Şamil’i y?k?p geçtiğimize göre, Anadolu’yu daha çabuk geçeriz. Osmanl?’n?n gücü ne? Bu esirleri gözle ezmeli, sözle mânen öldürmeli. Bütün maneviyatlar?n? söndürmeli”
“Dikkaaaaaatttt…”
Bu sesi duyduğunda koğuşun kap?s?na geldiğini anlad?. ?şte tam zaman?yd?. Belini hafifçe kaş?y?p ellerinin yerini kont-rol etti. Göğsünü biraz daha öne ç?kard?. Gurur ve kibir dolu beynini omuzlar? üzerinde daha da sertleştirdi. Hayâl aynas?nda kendi kendine bir bakt?. Tamam, işte her şey haz?rd?.
Aç?k kap?dan ilk ad?m?n? att?. Bu ad?m bütün kahramanl?k duygular?n? ayağa kald?rd?. Bir anda ‘Anadolu’nun ilk kap?s? olan Kars üzerine ayağ?n? bas?yormuş’ gibi bir hisse kap?ld?. Bu hisle ad?m?n? biraz daha sertleştirdi. ?şte Ardahan ve Kars ayağ?n?n alt?ndayd? art?k. Biraz duraklad? ve kartal?n tavşan süzmesi gibi, esirlere şöyle bir bakt?. Uzun koğuşun duvar taraf?na dizilmiş esirlerin kimi korkudan, kimi de bu herifin yüzünü görmemek için başlar?n? öne eğmiş, ayakta öyle bekliyorlard?.
“Osmanl?'n?n son askerleri bunlar ha…”
Bu kurşun gibi ağ?r, c?rmalay?c? ve alayc? ses bütün kulaklar? delerek koğuşun sonuna kadar ulaşt?. Esirlerden baz?s? bu an?n bir an önce bitmesi için içinden duâ ederken, Rus Çar?n?n day?s?, iyice kabaran gururu ile yavaş yavaş ilerlemeye başlad?. Att?ğ? her ad?m?n hazz?n? içine sindirmek istiyordu.
Bu ilerleyiş soğuk ve uzun bir koğuşta oluyordu, ama hayâlen Anadolu içinde bir ilerleyişti. Esirlere her bak?ş?nda Anadolu’dan bir parça toprak kopard?ğ?n? düşünüyordu. Biraz sonra Van iline ulaşt?ğ?n? hissetti. Ayağ?n? şehrin en yüksek yeri olan Van Kalesi üzerinde dolaşt?r?p, sağ sol yaparak iyice ezdi şehri. Onu göz ucuyla izleyenler, bu hareketine bir anlam vermemişlerdi. Koğuşun nemli zemininde sinek mi eziyordu ne?
Nikolaviç ise, kendinden emin, ne yapt?ğ?n? biliyordu.
“Van tamam, haydi bakal?m Bitlis’e” diye derin bir hazla sert ad?mlar?na devam etti.
Daha bir iki ad?m atm?şt? ki, birden korkunç bir ses duydu.
“Güüüüüm….”
Sanki koca bir kütük devrilmişti. Yok, yok kütük değildi devrilen. Bakt? kendisiydi, ayağ? sürçmüş, dengesi kaybolmuş, ard?ndan yere dev-rilmişti. Ayağ?na bir şey mi tak?lm?şt?, yoksa bir duvara m? çarpm?şt?, bilmiyordu. Bildiği tek şey, koca bir Sibirya kütüğü gibi yerde yat?yor olduğuydu.
Sinirleri müthiş gerildi. Kan beynine s?çrad?. Biraz sonra olacaklar? düşündükçe, dişlerini g?c?rdat?yordu. Şimdi bütün esirler bu rezil haline bak?p gülerlerdi, derinden alay ederlerdi. Bu düşünce gerginliğini bir kat daha artt?rd?. Kalkmaya çal?ş?rken, şöyle bir göz ucuyla esirlere bakt?. Hayret! Hiçbir hareket yoktu esirlerde. Kafalar öne eğilmiş öyle bekleşiyorlard?.
Arkas?ndaki askerî erkâna bakt? göz ucuyla. Hayret! Onlar da esirler kadar sessizdi. Peki kamp komutan? niçin yard?ma gelmiyordu. Haydi diğerleri neyse, ama hiç olmazsa kamp komutan? yerden kalkmas? için yard?m etmeli değil miydi? Şaşk?nl?k! Delirmiş mi bunlar ne? Hiç hareket yok.
Y?k?ld?ğ? yerden ayağa kalmak için haretlendiğin-de anlad? ayakta olduğunu. Garip! Ayaktayd?. Kendini şöyle bir yoklad?, hiç de y?k?lmam?şt?. Rahat bir nefes ald?, ama ya o kütük sesi de neydi? Biraz önce y?k?lan kendi değilse, kimdi? Şöyle bir çevresine bakt?, değişen bir şey yoktu. Ayakta olduğuna bir an sevindi. Demek ki bu bir hayâldi. Ara ara böyle hayâller görürdü zaten. Bu da onlardan biri olmal?yd?. Ama bu sevinç pek de uzun sürmedi. Hem hayâlinde şişirdiği gurur ve kibirden taşlaşm?ş Çar'?n day?s?n?n tam bir çöküntüye uğrad?ğ?n?, hem de onu hayâlinde tepe taklak eden sebebi anlay?verdi.
?şte az ileride bir esir oturuyordu. Sakin, sessiz s?rt?n? duvara dayam?ş, öylece duruyordu.
“Telâşa gerek yok” dedi içinden.
“Adam belki hastad?r, ayağ? sakatt?r, bir şeyi vard?r.”
Şöyle biraz dikkat etti. Çelik gibi bakan iki göz, yüreğine saplanacak ok gibi bak?şlar? görünce hemen bak?şlar?n? geri çekti. Yine hayâlinde tepe taklak gitmekten korkmuştu. Biraz daha baksa belki bu sefer sahiden kütük gibi y?k?lacakt?.
Hayâlindeki korku ile, gerçeğin y?prat?c? etkisi aras?nda kalakalm?şt?. Bir ç?kar yol bulmal?yd?.
“Belki beni bilmiyordur, tan?m?yordur. Tabiî ya? Ne bilsin Koskoca Rus Çar?n?n day?s?n?, hiç görmedi ki. Şöyle ihtişamla önünden bir daha geçeyim ki beni tan?s?n”
Az biraz geri gitti. Göğsündeki gurur iyice gözüksün diye biraz daha nefes depolamaya çal?şt?, ama balon gibi patlamaktan korktu, bir şey yapmad?. Zaten mevcut ihtişam yeter de artard? bile! Gözünü önüne eğmiş esirlerin hiç önemi yoktu art?k. Onlar? h?zl?ca süzüp gözünü bir noktaya dikti. ?stese de istemese de gözleri bir noktadayd?, ay?ram?yordu.
Ad?mlar?n? daha sert atmaya çal?şsa da, alt?ndaki zeminin c?v?d?ğ?n?, kayd?ğ?n? hissedince vazgeçti. Tek noktaya bakarak, yürüdü, yürüdü, yürüdü. Fakat nafile! Esirin halinde hiçbir şey değişmemişti, öylece sakin ve sessiz oturmaya devam ediyordu. Halata bağlanm?ş bir uçak gibi dönüyordu esirin çevresinde sanki. Gözleri esire tak?lm?ş, boynu dönmüş, ayaklar? ise yürüyüp gidiyordu. Kamp komutan?, kendisini tutmasa bu sefer sahiden yere çak?l?p kalacakt?.
Kan donan beyninden, kaskat? kesilen dilinden “Kim bu esir?” sözleri dökülebildi ancak.
“Keçe külâhl?lar?n kumandan?.”
“Gönüllü Kürt alay?n?n komutan? m?? Bediüzzaman m? yani?”
“Evet, Bediüzzaman!”
Bediüzzaman ismini duymuştu. Van’a, Bitlis’e sald?r?rlarken çok direnç görmüşlerdi, Keçe Külâhl?lardan. Demek onlar?n komutan? buydu.
“Bediüzzaman ha. Sor bakal?m, bizi tan?mam?şlar m??” dedi tercüman?na.
“Hay?r tan?d?m. Kafkas Ordular? komutan?, Çar?n day?s?, Nikola Nikolaviç”
Bu kadar uzun bir s?fatla tan?nmas? bomba olup patlad? komutan?n kafas?nda. Biraz önce esirlere f?rlatt?ğ? hayali kurşunlar, bumerang gibi geri dönmüş, kendi baş?nda bomba olup patl?yordu.
“O zaman ayağa kalkmamakla bize hakaret ettiler.”
“Hakaret etmedim. Ben dinimin emrettiklerini yerine getirdim.”
“Ne emrediyormuş sizin dininiz?”
“Ben bir Müslüman âlimiyim. Kalbinde iman olmayan birisine k?yam etmem”
Mesele anlaş?lm?şt?. Bu esir dinini bahane ederek koskoca Rus devletine isyan ediyordu. Hemen cezas? verilmeli idi. Asl?nda şurac?kta bir emirle cezas?n? verebilirdi, ama bu ne komutanl?k şan?na, ne de Rus devletinin büyüklüğüne yak?şmazd?.
Son gücünü toplay?p kamp komutan?na gür bir sesle bağ?rd?:
“Hemen divan-? harp kurulsun. Esir mahkeme edilsin. Cezas? idam olacak.”
“Emredersiniz…”
S?k ad?mlarla kap?ya yönelip kendini d?şar? att? Nikolaviç.
“Biz Osmanl?y? y?kal?m derken, bir tek kişi az kals?n koca Rus devletinin itibar?n? ve şerefini yerle bir edecekti.”
As?l şimdi ağ?rlaşm?şt? koğuşun havas?. Nikolaviç’ten arta kalan pis koku kara bir duman gibi çökmüştü esirlerin üzerine. Şimdi ne yapacaklard?? Herkes şaşk?nd?. Savc? da, yarg?ç da, tasdik makam? da... Nikolaviç olduğundan idam karar? kesin gibi bir şeydi. Kamp komutan? bile huzursuz olmuştu bu karardan. O da Rus olmas?na rağmen, esirler kadar seviyordu Bediüzzaman’?. Çünkü Bediüzzaman’?n olduğu yerde nizam vard?, intizam vard?, esir bile olsalar huzur vard?, kamp? idare etmesi kolayd?.
“Lütfen Hocay? ikna edin, özür dilesin Nikolaviç’ten. Bizim komutan?n insaf? yok” diye yak?n arkadaşlar?ndan birisine f?s?ldad?. Kamp komutan? da biliyordu böyle bir şeyin olmayacağ?n?, ama yine de söylemek istemişti.
Halil AKGÜNLER
08.12.2006 YEN? ASYA