Bediüzzaman denilince bütün ömür dakikalarını Hakkın hizmetine adamış büyük bir âlim hatıra gelir. O en verimli şekilde saatlerini değerlendirirdi.
Gündüzleri
Risâle-i Nur’un telifi ve neşri, talebe, ilmî, idarî erkân ve halktan vatandaşların ziyaretleri, onlarla sohbet; kırlara, dağlara seyahat ve tefekkürü, yirmi sekiz seneyi bulan sürgün ve zindan hayatı, mahkûmlarla diyaloğu, huzu ve huşû ile kıldığı beş vakit namaz dışında onun
gece ibadeti,
Kur’ân okuma, zikir, fikir, evrad, tesbihat ve duâlara da özel bir önem verdiğini görürüz.
Gündüzünü rutin ibadet ve hizmetleri yanında halkla, onların saadetlerine vesile olan hakikatleri ulaştırmakla dolduran Bediüzzaman Hazretleri gecelerini ise Hak ile,
Onun huzuruna el pençe durup ibadet ve niyaz ile, huşû, huzu ve huzur-u daimî ile meşgul olur; zikir, fikir, duâ, tefekkür, tesbihat ve evradlarla doldururdu vakitlerini.
Milletvekilliği, TBMM başkanlığı da yapan, 25-26 yaşlarındayken sürgün edilenlerin içinde bulunan Kinyas Kartal Ağrı, Hamur kasabasında gece birlikte konakladıklarında Seyda dediği
Bediüzzaman’ın gece hiç yatmadığını, geceyi hep ibadetle geçirdiğini bildiriyor.
(Son Şahitler, 1:189.)
Onu her yönüyle örnek alan, adım adım bir gölge gibi takip eden talebelerinden Mustafa Sungur onun bu ibadet hayatını şöyle anlatır:
“Onun dış âleme taşan, insanlara kurtuluş reçetesi sunan azim şahsiyetinde başka bir
kudsî ubûdiyet hâli, zikir ve tefekkür hâli de vardır ki;
herhalde Risâle-i Nur hakikatlerini bu gibi mi’rac-ı mânevîsi olan hâlinde iken taallüm ederdi.
“Diyebiliriz ki: Said Nursî hizmeti ile, âsâr-ı Nûrâniyesinin devamlı hayattar neticeleriyle ve günbegün gelişen cemaat-i nuraniyenin dünyanın dört bucağındaki hizmetleriyle
‘essebebü kelfâil’ sırrıyla daima yükseliyor, terakkî ediyor ve hayat-ı ebediye hesabına teâli ediyor ve rıza-i İlâhiyenin nihayetsiz meratibine doğru bir değil, binler kanatla uçup gidiyor, gidiyor.
Ve kıyamete kadar da yükselecek, gidecek, gidecek… Tâ aksa’l-gâyâta kadar gidecektir…”
(Son Şahitler, 4:30.)