O ruh benimle dosttur

Kur'an hakikatlarını mütalaa ve müzakere ede ede tenevvür ve tefeyyüz deryasına dalmışlardan olan Mustafa Sungur Ağabey'in hatıralarını derleyen İhsan Atasoy Bey "Üstad'ın Manevî Evladı, fena fin-nur: Mustafa Sungur" isimli kitabı ile ufuk açacak, ibret ve ders olacak pek çok şeyi de bir araya getirmiş...

Bazı bölümlerini Mustafa Sungur Ağabey'in dilinden aktarmak istiyorum:

"Bir gün Eskişehir'de, Yıldız Oteli'nin üst katında Hz. Üstad'ın odasında hizmetindeydik. Bir kuşluk vakti idi. Beş adet jet uçağı otelin üstünden şiddetli ses çıkararak geçtiler. Pencereler de açık idi. Hz. Üstad gülümseyerek, 'İnşaallah bunlar bir zaman İslamiyet'e büyük hizmet edecekler' dedi. İlâve olarak da 'Sungur, askeriyede bir ruh var. O ruh, benimle dosttur. Bilmiyorum, ya o bir kişidir veya cemaattir; ya sağdır veya ölüdür; ya velidir veya kutuptur. Bilmiyorum, fakat bir ruh var ki, o ruh benimle dosttur.' diye beyanda bulundu. (...) Üstad Hazretleri, iman nuru ile baktığı için Anadolu'yu çok severdi. Türkiye'ye İslam'ın ileri karakolu olarak bakardı. Burada meskûn ahaliye kalbinin tâ derinliğinden şefkat gösterirdi. Türk milletini çok severdi. 'Ben dikkat ediyordum, kim bana zulmediyor, onlar katiyen Türk değillerdi. Çünkü hakiki Türklerde zulmetmek damarı yoktur. Bana zulmedenler Türklük perdesi altına girmiş başka milletindir ve her milletten ziyade yüksek bir haslet, bir manevî kahramanlık Türklerde görüyorum.' derdi. (...) Üstad bir gün demişti ki: 'Muhyiddin-i Arabî benden çok bahsetmiş. Ama mesleğini biraz tashih ettiğim için gizli bahsetmiş.' (...) 1954 yılıydı. Bir gün Isparta'da gezerken, Üstad: 'Bu zamanda namaz kılmayanlardan, veliler gibi İslam'a hizmet edenler var!' Eşref Edip'ler, Necip Fazıl'lar, Osman Yüksel Serdengeçti'ler, Menderes'ler gibi.' demişti. (...) Üstadımız Barla'da iken Eşref Edip'in yazdığı İslamiyet ve Kur'an hakkında takdir ile kanaat izhar eden Prens Bismark ve Carlayle gibi kırk küsur ecnebi feylesof için, 'İsimlerini yazın, ben bunlara dua edeceğim.' demişti. Biz de bir kağıda isimlerini yazdık, yanında muhafaza ediyordu. Bir-iki ay sonra ziyaretine gelen bazı zevâta bu feylesoflara dua ettiğini, bir asır önce yaptıkları bu müsbet beyanatları ile İslam'ın inkişafına ve bazılarının İslam'a girmelerine vesile oldukları için kabirlerinde istifade edeceklerini beyan buyurmuştur. Bu hadiseyi Manisa ulemasından muhterem İsmail Hakkı Efendi'ye arz ettiğimde çok hayret etmiş, Üstadımızın bu gibi hallerini onun fevkalâde mânevî tasarrufuna ve mazhariyetine hamletmişti. (...) (Üstadımız Barla'daki evine seneler sonra tekrar gelip girince) Biraz sonra (Risale-i Nur'un ilk katiplerinden) Şamlı Hafız Tevfik geldi. Üstadımız onunla sohbet etti. Şöyle dediğini duydum: 'Kardeşim sana müjde veriyorum. Senin o zaman Risale-i Nur'un telifindeki yazı ile hizmetin ne kadar ehemmiyetli ise, bu zamanda talebelere Kur'an dersi vermen de aynı kıymettedir.' Ben hayret ettim. Bunu te'yiden başka bir hatıra da şöyle: Van'da Molla Hamid'e ve bir talebeye Üstad Elifbâ'dan başlatıp Kur'an öğretmiş. Bir talebesinin, 'Seyda bırak bunları!' dediğinde cevaben, 'Yook Molla Resul! Şimdi bu zamanda Kur'an öğretmek, eski zamanda on iki ilmi öğretmekten indallah (Allah katında) daha makbuldür. Çünkü şimdi dinin hayatı bunlarladır.' dedi."

İşte sizlere bu kitabı tanıtmak için birkaç misal...


ABDULLAH AYMAZ