İsrafın kapısını kapatırsak, 'iktisadî buhran' olur mu?


Siyasi ve içtimai hadiseler, nazarımızı o derece dışa çeviriyor ki, kendi kendimizi kontrol edecek, nefis muhasebesi yapacak zaman bulamıyoruz. Başkasının işiyle gücüyle meşgul olmaktan, şunun bunun dedikodusunu yapmaktan aynaya bakmaya fırsat bulamıyor, bizi alakadar etmeyen meselelerle o kadar uğraşıyoruz ki, fert olarak kendimizin cemiyet hayatı içinde ifa etmekle mükellef bulunduğumuz vazifelerimizi hatırımıza bile getirmiyoruz.

Huzur diyoruz, sükûn diyoruz, emniyet diyoruz; asayişimizi evvela kendimiz ihlal ediyoruz. Devletlerin iktisadiyatını tanzime kalkışıyor, cemiyetlerin iktisadî buhranlarına hal çareler gösteriyor, müesseselerin iktisadî nizamlarını çiziştirip duruyoruz da, ailemizin, şahsımızın iktisadıyla asla alakadar olmuyoruz...

Nefis ne kadar aldatıcıdır!..

Devletin de, hükümetin de, cemiyetin de, müesseselerin de iktisadî nizamlarını düzeltecek, israfı önleyecek, hataları bertaraf edecek bizleriz.

Biz kendi kendimizi kontrol edebiliyor muyuz? Cebimize giren paranın sarf yerlerini ayarlayabiliyor muyuz? Asıl mesele buradadır.

Ev olarak günde üç ekmek sarf ediyorsak, parçalarını atmaksızın kullandığımız takdirde asgari iki buçuk ekmeğe düşer. Elbisemizden ayakkabımıza, defterimizden kalemimize kadar girişeceğimiz tasarruflarla milyonlar kazanmamız mümkün. Şehir olarak, musluklardan akan suları israf etmezsek su sıkıntısı kalır mı?

Acaba israfın kapısını kapatırsak, bizim için "iktisadî buhran" diye bir mesele olur mu?

Bunun içindir ki İslam, ferdî iktisada ehemmiyet vermiş, her şeye fertten başlamış, her zaman ve mekânda ferdi kontrol altına almıştır. Yani her şeyden evvel nefsimizi ıslah etmek mecburiyetindeyiz.

Muktesit bir aile reisinin iktisadi ölçüler dairesinde idare ettiği aile bütçesi sadece şahsi hayatının hudutları içinde kalmaz, dışa da taşar, çalıştığı müesseseye kadar sirayet eder.
Bütün iktisadî sistemler, İslam karşısında iflas etmişler, mağlup olmuşlardır. Hangi şekli ve ismi taşırsa taşısın değil mi ki fert ıslah edilmemektedir, o sistem yahut ideolojiler ölüme mahkûmdur.

Ekonomik krizler, Müslüman'ın şahsına zarar veremez, vermemeli. Müslüman, normal hayatında domates, peynir ve ekmeğe razıysa kriz Müslüman'ı sarsmaz.

Allah, İslamiyet'i her şartta yaşayalım diye göndermiş. İslamiyet'i öğrenen ve hayatına uygulayanın dünyası ve ahireti cennet olur. Kötü duruma düşenler olursa, onlar şu soruyu sormalı: "Acaba ben İslam'ın hangi emrini uygulamadım da bu hale düştüm?"

Üstat buyurmuş ki:
"Din hayatın hayatı, hem nuru hem esası,
İhya-ı dinle olur, bu milletin ihyası..."

Cumhuriyet'in ilk yıllarında çok büyük kıtlıklar, yoksulluklar oldu fakat bunların hiçbiri Said Nursi'ye ve talebelerine tesir etmedi. Buradaki sır, iyi anlaşılmalı...

Allah dostlarının hayatlarını çok okumak lazım...

Hekimoğlu İsmail - Zaman
http://www.risalehaber.com/54238_Said-Nursi-ve-talebelerinin-kriz-politikasi.html