+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 3 ve 3

Konu: Vehhabi Vali ' nin İtirafı

  1. #1
    Ehil Üye gulsah - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2006
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    2.641

    Standart Vehhabi Vali ' nin İtirafı


    Bitlis ve Ağrı taraflarından gelmiş , - birisinin adı Hacı Yusuf , halen hayatt - üç yaşlı zat , birgün meclisde , Bediüzzaman ın menakıbından bahis açılmış , bu zatlar şöyle bir hatırayı anlatmışlar :

    Bitlisli Şeyh Emin Efndi ile Bediüzzaman ' ın ilmi münazarları , sual ve cevablarını cereyan ettiğ günlerde , Bitlis Valiliğine vehhabi ulemasından üç zat gelmişler. Gelen bu ulemalar , uğradıkları yerlerde Ehl-i Sünnet ulemasını ilzam ederek Vehhabi mezhebini yayıyorlarmış .bu gelen misafirler ulemalarının te'siriyle Bitlis Valisi De vehhabilik mezhebine mütemayil bir tavır içine girmiş.Vali bey bir gün Btilisin en büyük en meşhur elimi olan Şeyh Emin Efendiyi vilayete çağırtır ve gelen misafir ulemaların maksadlarını anlatır. Şeyh Emin efendi bu elamalarla münazara hususunda biraz telaş ve korku hissetmiş. hatırına Molla Said gelir. Vali beye '' Bediüzzamanı kasdederek : '' Efendim bizim bir talebe vardır. Onu çağıralım . O bunlara cevap versin '' diye rica etmiş.
    Bediüzzaman valiliğe geldiğinde , Emin Efendi Valilikte oturan kimselerle beraber ona kıyam ederler . O ise ya Bediüzzamanın kendisine mahsus kıyafetinin ve endamının heybetinden .. yahut da hergün artan ilmi şahsiyetinin manevi heybetindendi..

    Şeyh Emin Efendi Bediüzzaman ' a kıyam ettiği gibi , oturmuş olduğu koltuktan kalkarak Bediüzzaman Molla Said ' i ona oturtmak için yer gösterir . Bediüzzaman ise hiç bozmadan gösterilen koltuğa oturur.

    Vali Bey : '' Zaten siz hocalar ve şeyhler böylesiniz. Oğlunuz yaşında bile olmayan bir çocuğa kıyam edip hürmet edersiniz. Biz sizi memleketin en büyük alimi olarak çağırdık ki gelen misafirlerle vehhabilik mezhebi konusunda ilmi münazara edesiniz ! '' deyince ,

    hemen Molla Said söz ve Vali beye :
    '' Asıl başta vehhabi olan sensin . Bana kıyam eden zatlar , benim onların torunu yaşında bile olmayan şahsıma veya yaşıma değil , ilmime hürmet ettiler. '' der ve devamla '' şimdi senin misafirlerinin fikirlerinin ana kaynaklarının esasatını anlatacağım '' deyip başlar .. Ve Vehhabiliğin tarihi geliş seyrini ve fikirlerinin ana temellerinin neyin üstüne bina edildiğini gayet beliğ bir mükaddeme ile izah eder.

    Bu izah , ikna , ispat ve ilzam üzerine : gelen misafir Vehhabi alimlerinin her birisi birer bahane ile dışarıya çıkamk için izin isterler. Vali bey de , itiraf ederek , : '' Evet ben gerçekten vehhabiliği en hak ve doğru bir mezheb kabul etmiş , yayılması için de gizli gizli çalışıyordum . Amma şimdi beni tam ikna ettiniz '' demekten kendini alamaz olmuş.

    A. Badıllı

    ''Şahsın üslub-u beyanı , şahsın timsal-i şahsiyetidir.

    Ben ise :

    gördüğünüz veya işittiğiniz gibi , halli müşkil bir muammayım ''

    Said Nursi


  2. #2
    Dost ibnuzzaman - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Mesajlar
    16

    Standart

    Y?RM? SEK?Z?NC? MEKTUP
    Alt?nc? Risâle olan Alt?nc? Mesele

    [Haremeyn-i Şerifeyne Vehhâbilerin tasallutuna dâirdir.]

    'Öyle bir fitneden sak?n?n ki, geldiği zaman içinizden sadece zâlimlere isâbet etmez.' Enfâl Sûresi, 8:25.


    Aziz kardeşlerim,

    'Haremeyn-i Şerifeynin Vehhâbilerin eline geçmesi ve onlar?n, eâz?m-? ?slâm?n türbeleri hakk?ndaki tahripkârâne hürmetsizliği ne hikmete mebnîdir? ' diye sual ediyorsunuz.

    Elcevap: Şu hadise, âlem-i ?slâm?n siyasetine ve hayat-? içtimâiyesine taallûk ettiği için, Yeni Said kafas?yla cevap veremiyorum. Çünkü, şimdi daire-i nazar?m başka ufuktad?r. Fakat, hiç k?rmad?ğ?m ve dâima faydas?n? gördüğüm mübarek hat?ran için Eski Said kafas?n? muvakkaten baş?ma s?k?larak giyerek, şu Alt?nc? Meseleyi dört muhtasar nüktelerle beyan edeceğiz.

    B?R?NC? NÜKTE:

    Şu Vehhâbi meselesinin kökü derindir. An'anesi zaman-? Sahâbeden başlayarak gelmiş. ?şte o an'ane, üç uzun esaslarla gelmiştir:

    Birincisi: Hazret-i Ali (r.a.) , Vehhâbilerin ecdâd?ndan ve ekserisi Necid sekenesinden olan Hâricîlere k?l?ç çekmesi ve Nehrivan'da onlar?n hâf?zlar?n? öldürmesi, onlarda derinden derine, hem din nam?na Şîal?ğ?n aksine olarak, Hz. Ali'nin (r.a.) faziletlerine karş? bir küsmek, bir adâvet tevellüd etmiştir. Hazret-i Ali (r.a.) 'Şâh-? Velâyet' ünvân?n? kazand?ğ? ve turuk-u evliyan?n ekser-i mutlak? ona rücû etmesi cihetinden, Hâricîlerde ve şimdi ise Hâricîlerin bayraktar? olan Vehhâbilerde, ehl-i velâyete karş? bir inkâr, bir tezyif damar? yerleşmiştir.

    ?kincisi: Müseylime-i Kezzâb?n fitnesiyle irtidâda yüz tutan Necid havâlisi, Hazret-i Ebû Bekir'in (r.a.) hilâfetinde,

    Hâlid ?bni Velid'in k?l?nc?yla zîr ü zeber edildi. Bundan Necid ahalisinin Hulefa-i Raşidîn'e ve dolay?s?yla Ehl-i Sünnet ve Cemaate karş? bir iğbirâr, seciyelerine girmişti. Hâlis Müslüman olduklar? halde, yine eskiden ecdatlar?n?n yedikleri darbeyi unutmuyorlar-nas?l ki ehl-i ?ran'?n, Hazret-i Ömer'in (r.a.) âdilâne darbesiyle devletleri mahv ve milletlerinin gururu k?r?ld?ğ? için Şîalar Âl-i Beyt muhabbeti perdesi alt?nda Hazret-i Ömer'e (r.a.) ve Hazret-i Ebû Bekir'e (r.a.) ve dolay?s?yla Ehl-i Sünnet ve Cemaate dâima müntakimâne, f?rsat buldukça tecavüz etmişler.

    Üçüncü esas: Vehhâbilerin azîm imamlar?ndan ve acîp dehâlar? taş?yan meşhur ?bni Teymiye ve ?bni Kayy?me'l-Cevzî gibi zatlar Muhyiddin-i Arabî (k.s.) gibi azîm evliyâya karş? fazla hücum ettikleri ve güya mezheb-i Ehl-i Sünneti Şîalara karş? Hazret-i Ebû Bekir'in (r.a.) Hazret-i Ali'den (r.a.) efdâliyetini müdafaa ediyorum diyerek, Hazret-i Ali'nin (r.a) k?ymetini çok düşürüyorlar. Hârika faziletlerini âdileştiriyorlar. Muhyiddin-i Arabî (k.s.) gibi çok evliyây? inkâr ve tekfir ediyorlar.

    Hem, Vehhâbiler kendilerini Ahmed ?bni Hanbel mezhebinde sayd?klar? için, Ahmed ?bni Hanbel Hazretleri bir milyon hadisin hâf?z? ve râvîsi ve şiddetli olan Hanbelî mezhebinin reisi ve halk-? Kur'ân meselesinde cihanpesendâne salâbet ve metânet sahibi bir zat olduğundan, onun bir derece zâhirî ve mutaass?bâne ve Alevîlere muhâlefetkârâne mezhebinden din nâm?na istifade edip, bir k?s?m evliyân?n türbelerini tahrip ediyorlar ve kendilerini hakl? zannediyorlar. Halbuki, bir dirhem haklar? varsa, bazan on dirhem ilâve ediyorlar.

    ?K?NC? NÜKTE:

    Şu Vehhâbi meselesinin âlem-i ?slâm?n an'anesi itibariyle nas?l ki üç esas? var; öyle de, âlem-i insâniyet itibariyle dahi üç esas? vard?r:

    Birincisi: Ehl-i dünyan?n ve maddî tarihin nazar?yla, nev-i beşerin hayat-? içtimâiyesi noktas?nda bak?lsa, görülüyor ki hayat-? içtimâiye-i siyâsiye itibariyle beşer birkaç devri geçirmiş.

    Birinci devri vahşet ve bedevîlik devri,
    ikinci devri memlûkiyet devri,
    üçüncü devri esir devri,
    dördüncüsü ecir devri,
    beşincisi mâlikiyet ve serbestiyet devridir.

    Vahşet devri dinlerle, hükûmetlerle tebdil edilmiş, nim-medeniyet devri aç?lm?ş. Fakat, nev-i beşerin zekîleri ve kavîleri, insanlar?n bir k?sm?n? abd ve memlûk ittihaz edip hayvan derecesine indirmişler. Sonra bu memlûklar dahi bir intibâha düşüp gayrete gelerek o devri esir devrine çevirmişler; yani, memlûkiyetten kurtulup fakat el-hükmü li'l-ğâlib (Hüküm gâlip olan?n lehinedir) olan zâlim düsturuyla yine insanlar?n kavîleri zay?flar?na esir muâmelesi yapm?şlar. Sonra, ?htilâl-i Kebîr gibi çok ink?lâplarla, o devir de ecîr devrine ink?lâp etmiş. Yani, zenginler olan havas tabakas?, avâm? ve fukaray? ücret mukabilinde hizmetkâr ittihaz etmesi, yani sermaye sahipleri ehl-i sa'yi ve ameleyi küçük bir ücrete mukabil istihdam etmeleridir.

    Bu devirde sû-i istimâlât o dereceye vard? ki, bir sermayedar, kendi yerinde oturup, bankalar vâs?tas?yla bir günde bir milyon kazand?ğ? halde; bir biçare amele, sabahtan akşama kadar, tahte'l-arz madenlerde çal?ş?p, kut-u lâyemût derecesinde, on kuruşluk bir ücret kazan?yor. Şu hal, müthiş bir kin, bir iğbirar verdi ki, avâm tabakas? havâssa ilân-? isyan etti. Şu asr?n tâbiriyle, sosyalistlik, bolşeviklik sûretinde, evvel Rusya'y? zîr ü zeber edip geçen Harb-i Umûmiden istifade ederek, her yerde kök sald?lar. Şu bolşevizmin perdesi alt?ndaki k?yâm-? avâm, havâssa karş? bir kin ve bir tezyif fikrini verdiğinden, büyüklere ve havâssa âit medâr-? şeref herşeyi k?rmak için bir cesaret vermiş.

    ?kinci esas: Şu as?r, menfî milliyeti çok ileri sürdü. Anâs?r-? ?slâmiye hiç muhtaç olmad?ğ? halde, şu milliyet fikrine körü körüne sar?ld?lar. Menfî milliyet ise, mukaddesât-? diniyeye hürmetkâr olam?yor; bahaneler buldukça ilişmek istiyor.

    Üçüncü esas: Sükût...

    ÜÇÜNCÜ NÜKTE:

    Meslekler, mezhepler ne kadar bât?l da olsalar, içinde ukde-i hayatiyesi hükmünde bir hak, bir hakikat bulunur. Eğer âsâr?na ve neticelerine hükmeden hak ve hakikat ise ve menfî cihetleri müsbet cihetlerine mağlûp ise, o meslek hakt?r. Eğer içinde hak ve hakikat, neticelere hükmedemiyor ve menfî ciheti müsbet cihetine galebe ediyorsa, o meslek bât?ld?r. Onun ehli, ehl-i bid'a ve dalâlet olur.

    ?şte bu kaideye binâen, âlem-i ?slâmdaki ehl-i bid'a f?rkalar?na bak?lsa görülüyor ki, herbiri bir hakka istinad edip gitmiş. Fakat, menfî ciheti ya garaz, ya inat gibi bir sebeple, o mesleğin âsâr? dalâlet hesab?na çal?şm?şt?r. Meselâ, Şîalar Kur'ân'?n emrine imtisalen Ehl-i Beytin muhabbetini esas tutup, sonra intikam-? milliyet cihetinden bir garaz gelerek, meşrû muhabbet-i Ehl-i Beytin âsâr?n? zaptederek, Sahâbe ve Şeyheynin buğzuna binâ edip, âsâr göstermişler; “Maksat Hz. Ali'ye duyulan sevgi değil; Hz. Ömer'e duyulan kindir.” olan darb-? meseline mâsadak olmuşlar.

    Hem meselâ, Vehhâbiler ve Hâricîler ise, nusûs-u Şeriate ve sarîh-i âyâta ve zevâhir-i ehâdise istinad ederek hâlis Tevhîde münâfi ve sanemperestliği imâ edecek herşeyi reddetmekliği kaide tutmuşlar. Fakat, birinci nüktedeki üç esasta beyan edilen sebepler cihetinden gelen menfî garazlar, onlar? haktan çevirip, dalâlete sapt?rm?ş ki, ifrat derecesinde tahribat yap?yorlar. Ve hâkezâ, Cebriye olsun, Mûtezile olsun, hangi f?rka olursa olsun böyle bir hakikati mesleğinde görüp onunla aldan?p, sonra dalâlete saplan?r.

    Her neyse... Her bât?l bir mesleğin herbir ciheti bât?l olmak lâz?m olmad?ğ? gibi, herbir hak mesleğin dahi herbir ciheti hak olmak lâz?m değildir. Buna binâen, sâdattan olan şerif-i Mekke, Ehl-i Sünnet ve Cemaatten iken zaaf gösterip ?ngiliz siyasetinin Haremeyn-i Şerifeyne müstebidâne girmesine meydan verdi. Nass-? âyetle küffâr?n girmesini kabul etmeyen Haremeyn-i Şerifeyni, ?ngiliz siyasetinin, âlem-i ?slâm? aldatacak bir sûrette, merkez-i siyâsiyesi hükmüne getirmesine yol verdiğinden, ehl-i bid'attan olan Vehhâbiler, hariçten medâr-? istinad aramayarak, filcümle nimmüstakil bir siyaset-i ?slâmiye takip ettiklerinden, şu cihette hakl? olarak o gibi Ehl-i Sünnete galebe ettiler denilebilir.

    DÖRDÜNCÜ NÜKTE:

    Esbap taht?nda vücuda gelen hâdiseler, o esbâb?n hâlis mal? değil. Belki as?l o hâdisenin hakiki sahibi kaderdir. Kader ise hikmet-i ?lâhiye ile hükmeder. Öyleyse, bu Vehhâbi hâdisesine yaln?z Vehhâbilerin Ehl-i Sünnete karş? müfritâne bir tecavüzü nazar?yla bakmayacağ?z. Belki Ehl-i Sünnet, bir sû-i hareketiyle kadere fetvâ vermiş ki, Vehhâbileri Ehl-i Sünnete taslît etmiş. Vehhâbiler zulmeder; çünkü, hem çok müfritâne, hem intikamkârâne, hem Haricîlik nâm?na ettikleri için, cinâyet ediyorlar. Fakat, kader-i ?lâhî, üç sebebe binâen adâlet eder:

    Birincisi: Hadis-i sahîh ile sabit olan ziyaret-i kubûr ve makberistana hürmet-i şer'iye sû-i istimâl edildi, gayr-i meşrû hâdiseler zuhura geldi. Husûsan evliyâlar?n makberlerine karş? hürmet ise, mânâ-y? harfî cihetiyle kalmad?, mânâ-y? ismî derecesine ç?kt?. Yani, s?rf Cenab-? Hak hesab?na makbul bir abdi olduğuna ve şefaatine ve mânevî duas?na mazhar olmak için olan meşrû hürmetten ziyade; o kabir sahibini âdetâ sahib-i tasarruf ve kendi kendine medet verecek bir kudret sahibi tasavvur edip, âmiyâne, câhilâne takdis edildi. Hattâ o dereceye varm?ş ki, namaz k?lmayanlar, o mâruf ve meşhur türbelere kurban kesip, ona yalvar?yordu. ?şte bu müfritâne hâl, kadere fetvâ verdi ki, o muharribi onlara musallat etsin. Fakat, o muharrib dahi, onlar? tâdil etmek ve ifratlar?n? k?rmak lâz?m gelirken, öyle yapmay?p, bilâkis o da tefrit edip köküyle kesmeye başlad?. Elbette,

    “Zâlim Allah'?n k?l?c?d?r; onunla başkalar?n? cezaland?r?r, sonra da onu cezaland?r?r.” kaidesine mazhar olur. Onlar da sonra cezas?n? bulurlar.

    ?kincisi: Şu as?rda maddî fikir galebe çalm?ş. Esbâb-? zâhiriye, hakîki telâkkî ediliyor. ?nsanlar esbâba yap?ş?yor. Eğer esbâb-? zâhiriye bir ayna hükmünden ç?k?p nazar-? dikkati kendisine celbetse, Tevhîd-i hakîkiye münâfi olur. ?şte, şu gafil maddî as?rdaki insanlar, mütedeyyin de olsa, esbâba fazla sar?lmalar?na hikmet-i şer'iye müsaade etmiyor. ?şte buna binâen, evliyân?n ve eâz?m-? ?slâmiyenin türbelerine birer mukaddes ziyâretgâh nazar?yla bakmak, o hikmet-i şer'iyeye şu zamanda pek muvaf?k düşmediğinden, kader-i ?lâhî onu tâdil etmek istedi ki, bunlar? musallat etti.

    Üçüncüsü: Şu as?rda enâniyet o derece dizgini eline alm?ş ki, çok insanlar birer küçük Firavun ve birer küçük Nemrud hükmüne geçmişler. ?şte ehl-i gaflet ve ehl-i dalâlet ve bu mağrur ehl-i enâniyet nazar?nda k?yâs-? binnefs olarak, eâz?m-? ?slâmiyenin nâmdarlar?n?, hâşâ enâniyetle itham ettiklerinden, hem o ehl-i gaflet ve dalâlet kendileri Allah'? tan?mad?klar? için, çok şeylere, çok zatlara birer nevî rubûbiyet tahayyül ettikleri bir hengâmda ve sanemperestliğin, başka bir nevi olan heykelperestlerin ve sûretperestlerin gayet müthiş bir riyâkârl?k mânâs?nda olan şan ve şeref peşinde koştuklar? bir zamanda, eâz?m-? ?slâmiyenin türbelerine câhilâne ve müfritâne bir sûrette avâmlar?n takdîs derecesinde hürmetleri, elbette hikmet-i şer'iye noktas?nda kader münâsip görmedi ki; bu muharripleri Ehl-i Sünnete taslît etti. Onlarla tâdil edecek.

    Fakat Vehhâbilerin seyyiât ve tahribâtlar?yla beraber, medâr-? şükran bir cihetleri var ki, o çok mühimdir. Belki onlar?n tahripkârâne olan seyyiâtlar?na mukabil o cihettir ki, onlar? şimdilik muvaffak ediyor. O cihet de şudur ki: Namaza çok dikkat ediyorlar. Şeriat?n ahkâm?na tatbik-i harekete çal?ş?yorlar. Başkalar? gibi lâkaytl?k etmiyorlar. Güyâ dinin taassubu nâm?na tecâvüz ediyorlar. Başkalar? gibi dinin ehemmiyetsizliğine binâen şeâir-i diniyeyi tahrip etmiyorlar. Hem, Vehhâbilik az bir f?rkad?r. Koca âlem-i ?slâm?n havz-? kebîri içinde ya erir, ya itidâle gelir; çünkü menbâ? hâriçte değil ki, âlem-i ?slâm? buland?rs?n. Menbâ? hariçte olsayd?, çok düşündürecekti...

    'Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakk?yla bilir, her işi hikmetle yapars?n.' Bakara Sûresi, 2:32.

    Kaynak: Mektubat / 28.Mektup / Alt?nc? Risâle olan Alt?nc? Mesele

  3. #3
    Ehil Üye Fehim - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2007
    Yaş
    61
    Mesajlar
    1.866

    Standart

    Çağdaş, gizli vehhabilerin kulaklar? ç?nlas?n!

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Bu İtirafı Okudunuz mu?
    By BiRDüNYaUMuT in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 7
    Son Mesaj: 07.06.12, 00:11
  2. Ronaldinho'dan Sürpriz İslam İtirafı
    By akıncı in forum Gündem
    Cevaplar: 7
    Son Mesaj: 20.03.09, 15:07
  3. Hürriyet istedi, vali cami mühürledi!
    By Nil Sultan in forum Gündem
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 24.09.08, 12:15
  4. Bir Batılının Müthiş İtirafı....
    By alanyali in forum İslami Nitelikli Yazılar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 19.11.07, 22:02
  5. Peygamberimiz Ve İslam Hakkında Batılılarn İtirafı
    By muntehab in forum Hz. Muhammed (S.A.V)
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 22.06.07, 15:33

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0