+ Konu Cevaplama Paneli
2. Sayfa - Toplam 3 Sayfa var BirinciBirinci 1 2 3 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 11 ile 20 ve 23

Konu: Tahavvülat-ı Zerrat Şerhi

  1. #11
    Ehil Üye elff - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2006
    Bulunduğu yer
    Kocaeli
    Mesajlar
    4.016

    Standart

    Bu manaları, Otuzuncu Söz’ün İkinci Maksad’ına başlarken Sebe’ Suresi’nin üçüncü ayetini takip eden:
    “Şu ayetin pek büyük hazinesinden bir miskal zerre miktarında, yani zerre sandukçasında olan cevheri gösterir ve zerrenin hareket ve vazifesinden bir nebze bahseder” cümlesi bir anlamda özetlemektedir.

    “Bir miskal zerre”, bir yönüyle küçüklüğün son noktası olarak ifade edilirken, diğer yönüyle “sandukça” olarak ele alınmakta yani en küçük yapı taşının da ayrı bir alem içinde pek çok farklı özellikler ve güzellikler bulunduran ayrı bir dünya, farklı cevherlerin sandukçası olduğu ifade edilmektedir.

    Bu manayı, maddenin temel yapı taşını bulmak arzusuyla yola çıkan Quantum fizikçilerinin yaşadıkları, atomu keşfe çalışırken “atom içi alem”le karşılaşmaları da teyid etmiştir.

    Maddenin parçalara ayrılarak incelenmesi sonucu, temel yapı taşının dahi olmadığı en küçük yapı taşının gerisinde elle tutulup gözle görülmeyen elektromanyetik dalga türü işleyişler olduğu tarzında ifadeler hiç de az değildir.

    Görünen o ki, en temel yapı taşı olarak kabul edilen zerre de bütün esmayı içine alan bir sandukça gibidir ve bütün alemin, varlıkların, kainatın tevhid noktasıdır.

    Her şeyin bir şeyde ifade edildiği kelime veya işarettir.

    Cümle, “şu Maksad, bir Mukaddime ile üç Noktadan ibarettir” ibaresi ile bitmektedir.
    İmân, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi İmân ve duâdır.

    ***


    ....Sevgili Üstâdım, evvelce arz ettiğim vech ile, ben artık birşey için yaşadığımı zannediyorum.


    O da, üstâdım olan dellâl-ı Kur'ân'ın vazife-i memuriye-i mânevîsini îfâ etmekle kendilerine pek cüz'î bir yardım ve Kur'ân hesâbına cüz'î bir hizmetkârlıktan ibârettir....



    ***


  2. #12
    Ehil Üye elff - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2006
    Bulunduğu yer
    Kocaeli
    Mesajlar
    4.016

    Standart

    “Tahavvülat-ı zerrat, Nakkaş-ı Ezeli’nin kalem-i kudreti, kitab-ı kainatta yazdığı ayat-ı tekviniyenin hengamındaki ihtizazatı ve cevelanıdır.”


    Nakkaş-ı Ezelinin Kalem-i Kudreti

    Tahavvülat-ı zerrat bahsinin girişi ya da önsözü diyebileceğimiz “Mukaddime”nin ilk cümlesi şöyledir: “Tahavvülat-ı zerrat, Nakkaş-ı Ezeli’nin kalem-i kudreti, kitab-ı kainatta yazdığı ayat-ı tekviniyenin hengamındaki ihtizazatı ve cevelanıdır.”

    Sanki, daha ilk cümlede meselenin özü ortaya konmuş, bütün bölüm özetlenmiştir.

    “Nakkaş-ı Ezeli” şeklinde ifade edilen öznede varlık ince ince, ilmek ilmek dokunan bir nakışlar topluluğu olarak ele alınmakta ve aynı tamlama içinde bu nakışları işleyen Nakkaş’ın zaman ve mekandan münezzeh olduğu, yani dokumuş, dokuyor, dokuyacak olduğu ve bunu bütün zamanlarda yaptığı ifade edilmektedir.

    Hemen takip eden “kalem-i kudret” tamlamasıyla, bu nakışların, kudretin çizdiği şekiller, kudret kaleminin ucundan çıkan anlamlı kıvrımlar, hatlar olduğu ifade edilmektedir. Nakkaş ezelidir ve kalemi kudrettir.
    İmân, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi İmân ve duâdır.

    ***


    ....Sevgili Üstâdım, evvelce arz ettiğim vech ile, ben artık birşey için yaşadığımı zannediyorum.


    O da, üstâdım olan dellâl-ı Kur'ân'ın vazife-i memuriye-i mânevîsini îfâ etmekle kendilerine pek cüz'î bir yardım ve Kur'ân hesâbına cüz'î bir hizmetkârlıktan ibârettir....



    ***


  3. #13
    Ehil Üye elff - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2006
    Bulunduğu yer
    Kocaeli
    Mesajlar
    4.016

    Standart

    “Tahavvülat-ı zerrat, Nakkaş-ı Ezeli’nin kalem-i kudreti, kitab-ı kainatta yazdığı ayat-ı tekviniyenin hengamındaki ihtizazatı ve cevelanıdır.”



    Bu noktada dikkatimizi çekmesi gereken çok önemli bir husus ise “kalem” kelimesinin kullanılmasıdır.

    Kelime, özenle ve kasden seçilmiştir.

    Yalnızca edebi bir güzellik, ifade ahengi açısından seçilmiş değildir.

    Maksadı ifade eden en uygun kelime olduğu için tercih edilmiştir.

    Bunu anlayabilmemiz için şu an okuduğumuz satırların matbaada basılması ve kalemle yazılması arasındaki farkı tahayyül etmeniz gerekecektir.

    Şu an okuduğunuz satırlardaki harfler ve kelimeler, yazarın kafasındaki manalara uygun şekilde dizilmiş ve daha önce hazırlanmış harflerle yan yana gelmesiyle ifade edilmiş, oluşturulan klişe ile bütün sayfalar kopyalama şeklinde basılmıştır.

    Manaların dışında okuduğunuz sayfada yazara ait bir şey yoktur.

    Şimdi aynı sayfanın bir mektup olduğunu düşünelim; sayfanın bütün harfleri ve harflerin her noktası bizzat yazarın kaleminden çıkmış, o kalemin mürekkebi ile yazılmıştır.

    Yani sayfanın her özelliğinde hem manalarda hem de her harfin her noktasında bizzat yazarın fiilleri gözükmektedir.

    Kainatta, varlık aleminde de benzer bir hal olduğunu ve önümüze çıkan her varlık tablosunun matbaada basılmış bir sayfa gibi değil, o an yazılan bir mektup gibi olduğunu ifade için "kalem" kelimesi seçilmiştir.

    Bu yönüyle kainatın el yazması bir kitap gibi olduğu ve varlıkların her birinin Yaratıcı’yı ifade eden tekvini ayetler olduğu, “kitab-ı kainatta yazdığı ayat-ı tekviniye” terkibi ile ifade edilmektedir.

    Bu yaklaşımla kainat bir kitaptır; kevnler, yani her oluş, her varlık, en küçük değişim birer ayet gibidirler.

    Yani “Kudret”i ifade için, “Sani”i anlatmak için yazılmış kelimelerdir.

    Zerrelerin tahavvülü, kaynaşması, bir halden diğerine geçişi ise bu ayetlerin yazıldığı andaki kaynaşma ve titreşme şeklinde ifade edilmektedir.
    İmân, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi İmân ve duâdır.

    ***


    ....Sevgili Üstâdım, evvelce arz ettiğim vech ile, ben artık birşey için yaşadığımı zannediyorum.


    O da, üstâdım olan dellâl-ı Kur'ân'ın vazife-i memuriye-i mânevîsini îfâ etmekle kendilerine pek cüz'î bir yardım ve Kur'ân hesâbına cüz'î bir hizmetkârlıktan ibârettir....



    ***


  4. #14
    Gayyur _süeda_ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2007
    Bulunduğu yer
    istanbul
    Mesajlar
    86

    Standart

    çok istifade ediyoruz. Allah raz? olsun.

  5. #15
    Ehil Üye elff - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2006
    Bulunduğu yer
    Kocaeli
    Mesajlar
    4.016

    Standart

    Cümlemizden kardeşim, ben çok istifade ettim, o yüzden paylaşmak istedim.Sizlerin de istifade etmesine sevindim.Devamı gelecek inş..
    İmân, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi İmân ve duâdır.

    ***


    ....Sevgili Üstâdım, evvelce arz ettiğim vech ile, ben artık birşey için yaşadığımı zannediyorum.


    O da, üstâdım olan dellâl-ı Kur'ân'ın vazife-i memuriye-i mânevîsini îfâ etmekle kendilerine pek cüz'î bir yardım ve Kur'ân hesâbına cüz'î bir hizmetkârlıktan ibârettir....



    ***


  6. #16
    Ehil Üye elff - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2006
    Bulunduğu yer
    Kocaeli
    Mesajlar
    4.016

    Standart

    “Kitab-ı kainatta yazdığı” şeklindeki ifadenin arkasından gelen “hengamındaki” kelimesi, yazma fiilinin bulunduğumuz anda devam ettiğini ifade etmektedir.

    Yani, kitabın bildiğimiz kitaplardan farkı, bizzat yazarın kaleminden çakıyor olması ve her an yazılıp, yazıldığı anda okunuyor olasıdır.

    Mektup gibi kalemle yazılmakta, ancak mektuptan farklı olarak yazılıp bittikten sonra değil, yazılırken okunmaktadır.

    Daha önce yazılanların hafızalarda kayıt altına alınıp harflerin, kelimelerin, cümlelerin ve bütün kitabın sürekliliği sağlandıktan sonra silinmektedir.

    Kainat, varlık alemi gerçekten böyle bir kitap olabilir mi?

    Yoksa, bu anlatılanlar bir temsil ve anlamayı kolaylaştıracak misallerden mi ibarettir?

    Aynen bahsedildiği şekilde bir kainat ve varlık manzarası olmaması için hiçbir sebep yoktur.

    Bunu anlamak için bir an algılarımızın sınırlamalarından, şartlanmışlıklarımızdan sıyrılarak bakalım.
    İmân, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi İmân ve duâdır.

    ***


    ....Sevgili Üstâdım, evvelce arz ettiğim vech ile, ben artık birşey için yaşadığımı zannediyorum.


    O da, üstâdım olan dellâl-ı Kur'ân'ın vazife-i memuriye-i mânevîsini îfâ etmekle kendilerine pek cüz'î bir yardım ve Kur'ân hesâbına cüz'î bir hizmetkârlıktan ibârettir....



    ***


  7. #17
    Ehil Üye elff - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2006
    Bulunduğu yer
    Kocaeli
    Mesajlar
    4.016

    Standart

    Mesela, sinemayı ele alalım.

    Sinemanın perdeye yansıtılmasındaki teknik mekanizmayı bilmeyen biri için seyrettiği manzarayı perde içindeki insanlar sergiliyor şeklinde düşünmek, beklenen bir sonuç olabilir.

    Çünkü süreklilik ve hareket için onun aleminde başka bir alternatif yoktur.

    Oysa, sinema teknolojisi bir hareketin insan algılarına görüntü şeklinde yansıtılabilmesi için gerek fotoğraf alımında, gerekse bu fotoğrafların perdeye yansıtılmasında kesintisiz sürekliliğin şart olmadığını ortaya koymuştur.

    Bir hareketi görüntülerken, saniyede, sesli filmde 24, sessiz filmde 16 fotoğraf karesi alırsanız ve bunu aynı hızda perdeye yansıtırsanız, göz, hareketi aynen yanında cereyan eden bir hareketin sürekliliği ile algılayacaktır.

    Şimdi bu işleyişi “kalem” kavramı ile düşünelim.

    Öyle bir ressam olsun ki, her bir karedeki fotoğrafı aynen resmedebilsin.
    Fotoğraftan hiç ayırt edilmeyecek kabiliyetle ve kalemle tabloları çizecek olsun.

    Sinema perdesinin önünde ancak, gözükmeyen böyle bir ressam olduğunu tahayyül edelim.

    Bu ressamın çizdiği tabloların sinema gibi sürekli bir görüntü şeklinde izlenebilmesi için tek şart hızdır.

    Eğer ressam sinema perdesindeki her bir kareyi, her bir tabloyu saniyenin yirmi dörtte birinde çizebilse bir ressamın kaleminden çıkan sinemayı seyretme imkanımız olacaktır. Çizildiği anda seyredilebilse, çizgi filmler bu duruma güzel bir örnek teşkil edeceklerdir.

    Peki kainatta aynı durum söz konusu olabilir mi?

    Kudret kaleminin ucunun, bir zerre çizdiğini düşünelim.

    Bu zerre olan nokta ile kudret kaleminin kainat tablosunu çizebilmesi için gereken, (genel olarak kabul edildiği gibi kainatta 1080 adet atom varsa ve zerre (nokta) olarak bunları kabul edersek) saniyenin yirmi dörtte biri olan bir zaman diliminde, 1080 adet nokta koyabilecek hızda olmasıdır.

    Big Bang (Büyük Patlama) Teorisi ile ilgili olarak “ilk atom”dan bahsedilmektedir.

    Bu atomun iç enerjisinin açığa çıktığı anın, Büyük Patlama olduğu kabul edilmektedir.
    Bunu takip eden olaylar kronolojisinde 10-43 saniyeden öncesine ulaşılamamaktadır.

    Bilimin tespit edebildiği hızda yani planck zamanı kadar bir sürede iş yapan, yapabilen kudret için bahsedilen sürede bir zerre halk etmek yani bir nokta koymak zor olmamalıdır.

    Bu yaklaşımdan hareketle şu heyecan verici sonuca ulaşırız;
    bu hızla iş yapabilecek bir kudret için tek yada 1080 zerrenin yaratılması aynı şeydir. Belki de bizim 1080 zerrenin bir araya gelmesiyle oluştuğunu düşündüğümüz varlık tabloları, tek zerrenin, çok süratle hareketinden hasıl olan bir görüntü de olabilir.

    Çünkü süratle hareket eden bir nokta hat şeklinde, hat, düzlem şeklinde ve düzlem, üç boyutlu şekiller tarzında gözükecektir.

    Zaman ve mekandan münezzeh bir kudret için bir veya milyarlarca, hesaba gelmez miktardaki zerrenin yaratılması arasında fark olamadığı, bu bakış açısı ile daha net anlaşılır.

    Bu yönüyle zerre, kesretin vahdete dönüştüğü, vahidiyetin içinde ehadiyetin gözlendiği noktadır.
    Bütünün ifade edildiği, her şeyin çizildiği kudret kaleminin ucu gibidir.
    Sayfaya aktarılan yazıyı gerisinden ve kalemin ucundan takip eden konumda olduğumuzu bir an düşünelim.

    Kalemin hızla hareketi esnasında ucu pek çok noktalara dönüşecek ve biz bu noktaların hareketini titreşim, değişim, başkalaşım, bir durumdan diğerine geçiş gibi algılayacağız.

    Kainat kitabının yazılması esnasında, kudret kaleminin hızla hareketi esnasında ucu olan tek zerrenin sayısız zerrelere dönüşümünde yaşanan halin de benzer özellikler arz edeceğini düşünebiliriz.

    Bekli de bilim adamlarının, fizikçilerin ilmi verilerle ulaştığı nokta, bu kudret kaleminin hareketini biraz hissedebilmek olmalıdır.

    Bu tek zerrenin, çok zerreler gibi algılanması esnasında yaşanan titreşimleri, başkalaşımları en güzel ifade eden kelimeler “ihtizazat” ve “cevelan”dır.

    Şevkli, gayretli, şuurlu bir geçiş, değişim, başkalaşım hali...

    Şimdi geriye yaslanıp karşınıza baktığınızda Nakkaş-ı Ezeli’nin elini, kudret kaleminin ucu olan zerreyle o anda çizilen tabloyu görebiliyor musunuz?

    Kalemin zaman sahifesi üzerindeki hareketi esnasındaki cızırtılarını hissedebiliyor musunuz?

    Cevabını evet ise zerrat alemindeki yolculuğumuzda birlikteyiz demektir.
    İmân, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi İmân ve duâdır.

    ***


    ....Sevgili Üstâdım, evvelce arz ettiğim vech ile, ben artık birşey için yaşadığımı zannediyorum.


    O da, üstâdım olan dellâl-ı Kur'ân'ın vazife-i memuriye-i mânevîsini îfâ etmekle kendilerine pek cüz'î bir yardım ve Kur'ân hesâbına cüz'î bir hizmetkârlıktan ibârettir....



    ***


  8. #18
    Ehil Üye elff - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2006
    Bulunduğu yer
    Kocaeli
    Mesajlar
    4.016

    Standart

    Kaos da bir düzendir.

    “Yoksa, maddiyyun ve tabiiyyunlar?n tevehhüm ettikleri gibi tesadüf oyuncağ? ve kar?ş?k, manas?z bir hareket değildir.” Sözler



    Maddiyyun ve tabiiyyun ayn? tarz yaklaş?m?n farkl? şekillerde ifade edilmesi şeklinde kabul edilebilir.

    Bu temel yaklaş?m ise varl?klar? bir yarat?c?dan bağ?ms?z, kendi iç dinamikleri ile işliyor olarak görmektedir. Kâinat?n işleyişinde bir mekaniklik, sebebin sonucu doğurduğu zincirleme bir işleyiş, varl?klar?n kanunlar?n idaresi alt?nda ve onlar?n yönlendirmesine tabi olduklar? anlay?ş? hakimdir.

    Bu noktada bir yarat?c?n?n varl?ğ?n? kabul edip etmemekten öte, varl?k aleminde en küçükten en büyüğe, zerreden güneşlere her şeyin her an, zaman?n en küçük dilimlerinde bile Yarat?c?n?n emri, iradesi, yönlendirmesi ile şekillenip vücut bulduğunu kabul edip etmediğimiz önemlidir. Zira H?ristiyanl?ğ?n da belirgin şekilde etkisi alt?nda kald?ğ? ifade edilen Newtoncu mekanik anlay?ş, başlang?çta bir yarat?c? fikrini kabul etmekte ancak, bu yarat?c?n?n düzeni kurup varl?klar çarklar?n?, kanunlar zembereği emrine verdikten sonra art?k müdahale etmediğine inanmaktad?r.
    Günümüzdeki uzant?lar? Pozitivizm, Determinizm, Darwinizm gibi ekoller olan bu anlay?ş, varl?ğ? kendi içinde anlamaya çal?şmakta, bütün özellikleri varl?ğ?n özünde aramaktad?r. “Ne kadar güzel yarat?lm?ş” ifadesinden çok uzaklaşmaktad?r. Varl?ğ? yaln?zca maddeden ibaret sayan, dolay?s?yla alg?lar?n?n dar alan?na hapseden bu bak?ş, günümüzün s?k kullan?lan ifadesi ile “kartezyen” kalmaya mahkumdur. Yani, yaln?zca belli şartlar içinde, s?n?rlar? çizilmiş bir alanda geçerli ve tutarl? olabilir. Bu alan?n d?ş?na ç?k?ld?ğ?nda tutarl?l?ğ?n? ve geçerliliğini yitirecektir. Dolay?s?yla hükümleri genel geçer değildir. Bu bak?ş aç?s?n?n ortaya koyduğu tarifler yaklaş?mlar, aç?klamalar; alg?lar ve maddenin karş?l?kl? etkileşiminden doğan hükümler olduğu için maddenin alg?lanabildiği miktarla bağlant?l? olacakt?r. Alg?lama s?n?rlar? çeşitli şekillerde genişlediğinde hükümler de değişecektir. Asl?nda maddenin iç özelliklerinden türetilmiş alg? ve ölçülerle ortaya konan hükümler, dar bir alan? ifade etmeye, s?n?rl? kalmaya mahkumdur, çünkü insan s?n?rl?d?r ve bu hali ortadan kald?rmaya yönelik geliştirdiği teknik imkânlar da s?n?rl? kalmaya mahkûmdur.
    ?nsan bu hali ile varl?klar? gözleyip onlar?n işleyişine dair hükümler ortaya koyar. Tabiat risalesinde aklen ortaya konabilecek hükümler dört grupta toplanm?şt?r: “Evet, madem mevcudat var ve inkâr edilmez. Hem, her mevcut san'atl? ve hikmetli vücuda geliyor. Hem madem kadîm değil, yeniden oluyor. Herhalde, ey mülhid, bu mevcudu, meselâ bu hayvan?, ya diyeceksin ki, esbab-? âlem onu icad ediyor, yani esbab?n içtima?nda o mevcut vücut buluyor; veyahut o kendi kendine teşekkül ediyor; veyahut tabiat muktezas? olarak, tabiat?n tesiriyle vücuda geliyor; veyahut bir Kadîr-i Zülcelâlin kudretiyle icad edilir.”


    Maddiyyunluk; “Evcedethü’l-esbab” yani “Esbab bu şeyi icad ediyor.” ya da “Teşekkele binefsihi” yani “Kendi kendine teşekkül ediyor, oluyor, bitiyor” şeklinde ifade edilen yollar? temsil etmektedir.

    Tabiiyyunluk ise; “?ktezathü’t-tabiat” yani “Tabiidir, tabiat iktiza edip icad ediyor” düşüncesini temsil etmektedir.

    Her iki isim alt?nda toplanm?ş yollar için gerekli olan şey ise mekanikliktir.

    Yani insan akl?, dar alg? s?n?rlar? içinde ortaya koyduğu hükümlere uygunluk ölçüsünde düzenlilik anlay?ş?na sahiptir.

    Bu ise zincirleme, birbirini takip eden ve bu takiplerin hep öncekilere benzer tarzda olmas? gerektiğini düşünen bir yaklaş?md?r.

    Yaln?zca bir başlang?ç iradesi gereken ve işleyiş başlad?ktan sonra iradenin devre d?ş? kal?p, sistemin kendi iç dinamikleri ile otomatik olarak yürümeye başlad?ğ? bir kâinat kabulünü esas almaktad?r.

    Böyle bir varl?k anlay?ş?nda her şeyin bir sonraki anda ne olacağ?n? kestirmek hatta bilmek kesinlikle mümkündür.

    Önemli olan işleyişi iyi takip edebilmektir. Bunu yapabildiğiniz anda işleyiş mekanizmalar?n? tespit ettiğiniz varl?klara hükmedebilmeniz de mümkün olacakt?r.

    Çünkü mekanik kâinat anlay?ş?nda bir andan diğerine geçişte art?k irade söz konusu değildir.

    ?rade başlang?çta kâinat?n yarat?lmas?nda devreye girmiş, sistemi oluşturmuş ve işeyişini kendi haline b?rakarak devreden ç?km?şt?r.

    Bu noktada Tabiat Risalesinden naklettiğimiz “Hem, madem kadim değil, yeniden oluyor” cümlesi çok önemlidir. Belki işin en can al?c? noktas?d?r.

    Çünkü eski olmayan, sürekli yenilenen bir alemde her an hükmü geçerli olan külli bir irade kaç?n?lmazd?r.


    ?şte makro alemde çoğunlukla bu tarz mekânik yaklaş?mlara uydurabileceği gözlemler yapan “maddiyyun” ve “tabiiyyun” ekolleri bu mekanik işleyişe uyumu, düzen olarak adland?rm?şlard?r. Öncesi-sonras? belli, hangi etkiye nas?l tepki vereceğini bildiğimiz ve işleyişini kurallar ve kanunlar şeklinde ifade edebildiğimiz bir varl?klar alemi düzenli ve kararl? olarak kabul edilmiştir. Oysa, ayn? varl?klar?n temelini teşkil eden zerreler aleminde bu durum söz konusu değildir. Bir zerrenin hangi anda nerede olduğunu, nereye gideceğini, nas?l davranacağ?n? kestiremezsiniz. Rockefeller Üniversitesi fizikçisi ve “Kozmik Kod: Tabiat?n Lisan? Olarak Quantum Fiziği” isimli eserin yazar? Heinz R. Pagels: “Quantum dünyas? bizim gündelik hayat?m?zda yüz yüze olduğumuz dünyan?n kuralar?yla şekillenmemiştir” diyor. 1988 Temmuzunda The Christian Science Monitor’un Quantum Leap (Quantum S?çray?ş?) ismi ile ç?kard?ğ? ekte ise şu ifadeler yer almaktad?r: “Quantum mekaniğine göre her şeyin yap? taş? olan temel partiküllerin, mesela elektronun herhangi bir yerde bulunup bulunmad?ğ? sadece istatistiksel bir ihtimaliyet şeklinde ifade edilebilir.” Bunu takip eden paragraftaki şu ifadelerde çarp?c?d?r: “Newton elbette kâinattaki her bir partikülün yeri ve momentumunu ölçemeyeceğini biliyordu.

    Fakat as?rlarca bu ölçme zorluğunun, yetersiz ve hassas olmayan cihazlardan kaynakland?ğ? düşünülüyordu. Yani bir kedi k?l?n?n kal?nl?ğ?n? cetvelle ölçmeye kalk?şt?ğ?m?zdaki doğruya ulaşma güçlüğüne benzer bir güçlük yaşan?yordu. Quantum mekaniği problemin bundan çok daha kompleks olduğunu gösterdi. ‘Ölçümün doğruluğunu engelleyen şey aletlerimizin kötülüğü değildir.’ sonucunu ortaya koydu. Çünkü bu ölçülememe özelliği varl?ğ?n en temel tabiat?d?r. Basitçe, partiküller bizim beklentimize uygun şekilde orada bulunmamaktad?rlar.”

    Bizler ise beklentilerimize uymayan halleri, varl?klar?n işleyişinden edindiğimiz ölçülere göre düzensiz, karars?z, belirsiz kabul ediyoruz. Düzenli, kararl? ve belirli olarak gördüğümüz makro alemin temelini oluşturan zerreler boyutunda bir kaos olduğunu söylüyoruz.

    Ancak “random” kelimesi ile ifade edilen bir sonraki an?n kestirilememesi, bizim ölçülerimize uygun kurallar dahilinde hareket etmemek, bir partikülün baş?boş, serseri olduğu anlam?na gelmemelidir. Çünkü bir sonraki basamağ?n kestirilemediği ve belirsizliklerin ön planda olduğu zerrelerin hareketi hikmetli, maksatl?, iradi fiillere dönüşmektedir.

    Bunu izah için farkl? yaklaş?mlar ortaya konmakta, ancak yeterli miktarda zerre bulunduğunda tahmin edilebilir düzenli bir fiil ortaya ç?kacağ? ifade edilmektedir.

    Fizikçiler bu durumu yaz?-tura için at?lan para misaliyle aç?klamaya çal?ş?rlar. Tek at?şta yaz? yada tura gelme ihtimalini belirlemek daha güçken, at?ş say?s? artt?kça yaz? yada tura yönünde belirginleşme olacakt?r.

    Diğer taraftan Einstein’?n meşhur “Allah kainatla zar atmaz!” sözünü doğrulayacak pek çok gerçek mevcuttur.

    Sonra karars?zl?klardan, belirsizliklerden kararl? ve bilirli bir düzen ç?karabilmek sonsuz zerrenin olduğu bir ortamda sonsuz iradeyi gerekli k?lar.

    Böyle bir irade varsa, temeldeki karars?zl?k da iradi ve şuuri olmal?d?r.

    Yani baş?boşluk mümkün değildir.

    Ne zaman nas?l davranacaklar? bilinmeyen,—Heizenberg Belirsizlik Prensibine göre—ayn? anda yeri ve momentumu tespit edilemeyen, ihtimallerin, imkanlar?n, dalgalanmalar?n yani ?slami literatürde “imkan dairesi” olarak tarif edilen alan, olmas? kuvvetle muhtemel bir alemden bizim düzen anlay?ş?m?za hitab eden, işleyişi kurallara dönüşen âlem has?l olmaktad?r.

    O zaman tesadüfilik olmamal?d?r.


    Michael Berry, New Scientist'in Kas?m 1987 tarihli say?s?nda "Quantum physics on the edge of chaos" (Quantum fiziği kaosun k?y?s?nda) başl?kl? makalesinde, Quantum fiziğindeki tahmin edilemez oluşun yani randomluğun Newtoncu bak?ştaki her türlü düzensizlikten farkl? olduğunu, Quantum mekaniği denklemleri ile Quantum dalgalar?n?n yoğunluğundan olaylar?n ortaya ç?k?ş ihtimallerinin büyük ihtimalle doğrulukla tahmin edilebileceğini söylüyor. Günlük hayatta Quantum mekaniğinin direk etkilerinin olduğunu ancak, Quantum dalga boylar?n?n çok küçük olmas? nedeniyle gözlenemediğini söylüyor. "Nakkaş-? Ezeli'nin Kalem-i Kudreti" yaz?s?nda çizdiğimiz kainat tablosunu burayla birlikte düşünürsek, büyük bir h?zla işleyen zerre noktas?n?n yani kudret kaleminin ucunun Quantum dalgalar?na dönüşümünü ve sinema perdesindeki h?zla değişen levhalar? daha net anlayabiliriz.
    Öte yandan James P. Crutehfield, J. Doyne Farmer, Normon H. Packard ve Robert S. Show ekibi taraf?ndan haz?rlanm?ş olan ?nsan ve Kainat dergisinin Nisan 1987 say?s?ndaki, "Kainatta Tesadüfe Yer Yok! KAOS" isimli makalede yer alan şu cümleler gerçekten çarp?c?: "Yunanca'dan gelen kaos kelimesinin anlam? bilindiği gibi şudur: Kainat?n oluşmas?ndan önce geçirdiği düşünülen uyumsuz, kurals?z, karmaş?k durum... Bilim alan?ndaki son buluşlar, bu düşünceyi de temelden sarsm?ş ve kelimenin anlam?n? bile değiştirerek, determinist bir yap?ya sahip olan kaosta sabit kurallar bulunduğunu, tesadüfe yer olamad?ğ?n? ortaya koymuştur. Son görüşlere göre kaostaki olaylar?n alt?nda öyle mükemmel geometrik düzenler ve kurallar vard?r ki, t?pk? muhtelif elemanlar ihtiva eden bir tatl? hamurunun kar?şt?r?lmas? gibi belli bir sebep-sonuç münasebeti bulunan, fakat kolay kolay tahmin edilemeyen durumlar ortaya ç?kmaktad?r. Kaostaki mutlak düzen ve isabetli tahmin yapmaktaki güçlüklerin sebepleri, bilimsel bir gerçeklikle aç?klanmaktad?r."
    Burada "geometrik düzenler" ve "determinist yap?" ile vurgulanmak istenen şey iradenin varl?ğ? olmal?d?r. Bizim anlay?ş?m?za uymayan, düzen anlay?ş?m?zla örtüşmeyen işleyişlere baş?boş, "tesadüf oyuncağ? ve kar?ş?k, manas?z bir hareket" deme hakk?m?z ve yeterliliğimiz yoktur. Bu hükümler ancak bizim as?ls?z vehimlerimiz olabilir. ?zah edebilelim yada edemeyelim, gidişini, sonucunu tahmin edebilelim yada edemeyelim zerrelerin işleyişi ve onlarla çizilen kainat tablolar? iradesiz, kontrolsüz, bir yarat?c?dan bağ?ms?z olamazlar. Yarat?c? ise bizim keyfimize, arzular?m?za göre hareket etmek zorunda değildir.
    Konu elff tarafından (16.07.07 Saat 20:19 ) değiştirilmiştir.
    İmân, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi İmân ve duâdır.

    ***


    ....Sevgili Üstâdım, evvelce arz ettiğim vech ile, ben artık birşey için yaşadığımı zannediyorum.


    O da, üstâdım olan dellâl-ı Kur'ân'ın vazife-i memuriye-i mânevîsini îfâ etmekle kendilerine pek cüz'î bir yardım ve Kur'ân hesâbına cüz'î bir hizmetkârlıktan ibârettir....



    ***


  9. #19
    Ehil Üye elff - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2006
    Bulunduğu yer
    Kocaeli
    Mesajlar
    4.016

    Standart

    Zerreler “Bismillah” Der

    “Çünkü, bütün mevcudat gibi zerreler ve her bir zerre, madde-i hareketinde ‘Bismillah’ der.”

    Daha önce zerrelerin hareketinin anlamsız, tesadüf eseri, karışık ve manasız olmadığını ortaya koymuş; yani, başıboş olmadıklarını dolayısı ile “serseri hareket”in mümkün olmadığını ifade etmiştik.

    Takip eden “çünkü...”, bu durumun nedeninin, en can alıcı izahını yapmaktadır.

    Birinci Söz’de; “Başta demiştik; bütün mevcudat lisan-ı hal ile ‘Bismillah’ der. Öyle mi?” sorusunun ardından: “Evet. Nasıl ki, görsen; bir tek adam geldi, bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevk etti ve cebren işlerde çalıştırdı. Yakinen bilirsin, o adam kendi namiyle, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. Belki, o bir askerdir. Devlet namına hareket eder. Bir padişah kuvvetine istinad eder.”

    “Lisan-ı hal”, sözlerle olmayan ancak, halin, durumun ifade ettiği kelimelerle olan anlatımdır. Bazan arabaların üzerindeki “Beni yıka!” yazısı tozlu arabanın haline tercüman olmakta, daha pek çok hal kelimelerle ifade edilebilmektedir. Yani hallerin, ya da halin de bir lisanı vardır. Zaten, sözler ve yazılar manalara giydirilmiş kılıflar değil mi ?

    Birinci Söz’deki mantık silsilesinden, konumundan beklenmeyen işler başarabilen birinin, bu işi kendi başına yapmadığı, daha üst konumda birinin yardımını aldığı ya da onun namına hareket ettiği sonucuna ulaşılır. Mehmet Akif’inki kadar ustalıkla yazılmış bir şiiri ev ödevi olarak getiren bir talebeden öğretmeninin şüphe etmesi, bir başkasının yardımını aldığını düşünmesi; tek başına bütün trafiğe hükmeden bir polise itaat eden birinin onun devlet adına hareket ettiğine inanması gibi pek çok olay bu halin tezahürleridir. Bir intisabın, bir yere bağlılığın belirtileridir. Bir yere bağlı olmak, gücünü oradan almak ve onun namına hareket etmek, başı boş olmamak anlamına gelir.
    Kainatta en büyüğünden en küçüğüne her şey birbiriyle bağlıdır. Her birini yaratabilmek için bütün kainatın yaratılması şarttır. Yani o an ne ile ilgili isek o, merkezde yer alır; onun olabilmesi için bütün kainatın var olması gerekir. Yani sonsuz bir kudret, sonsuz bir ilim, sonsuz bir irade ve daha pek çok sonsuz sıfatlar gereklidir. Yani Allah adına hareket etmesi, Allah ile bağlantılı olması şarttır. Bu hal “Bismillah” demektir.
    çünkü, kelimenin manasını ifade eden bir durumdadır. Bu her şeyin bir biri ile bağlı olma hali, The Christian Science Monstor’un 11 Haziran 1988 tarihinde yayınlanan sayısında şöyle anlatılmaktadır: “Quantum fenomeninin en esrarengiz ve garip tarafı, partiküllerin, diğer partiküllerin ne yaptığını ‘biliyor’muş gibi bir hal sergilemeleridir. Üstelik bu bilgi ışık hızından daha hızlı ulaşmaktadır.

    Niçin bu çok acayiptir? ‘Yerellik’ olarak bilinen izafi perspektiften dolayı. Gerçekte olan durum ise, sınırları belirli ve haberlerin birinden diğerine gidip geldiği bir grup lokal köy gibi gözükmektedir. Bu bir tür iletişimi gerekli kılmaktadır. Paris’te bir olay ortaya çıkmadan önce Fransa’nın Paris’i, Tennessee’yi etkileyebilmesi için haber almış olması, iletişim kurması gereklidir. Bu haber alma yada iletişimin radyo dalgaları ile olması halinde bile işlem birkaç saniye sürecektir. Yani bir zaman dilimi gereklidir.
    Bununla birlikte Quantum mekaniği “yerellik-olmaması” prensibine işaret etmektedir. Sanki lokal hiçbir sınır yok gibidir. Sanki fiilin kendisi, anında bütün evrenlere ulaşmakta, anında iletişim olmaktadır. Bu hal ise pek çok fizikçinin kainatın hız limiti olarak gördükleri ışık hızından bağımsızdır.

    Son dönemlerde ışık hızıyla ilgili yapılan deneylerde ışığın ortama daha girmeden çıkışının gözlenmesi ışık hızı ile ilgili mülahazaları değiştireceğe benzemektedir.

    Yine Bell teoremine göre: “Lokal olmayan etkiler—açık bir şekilde anında büyük bir alanda etkileri gözlenenler—bir partiküle diğer bir partikül üzerinde yapılan ölçümleri haber vermektedir.

    Bir detektördeki değişimler diğerinde olanları her ikisi arasında iletişim sağlayabilecek her türlü sinyalden daha hızlı bir şekilde etkilemektedir. Quantum mekaniğinin bazı yorumcuları Bell teoremini ışık üstü hızlarda iletişim ihtimalini anlamak için kullanmaktadırlar.


    <SPAN lang=TR style="COLOR: windowtext">Bu durumda şöyle heyecan verici bir sonuç ortaya çıkmaktadır:<STRONG> “Bir mesajın gönderilmeden önce alınması mümkündür.” <FONT size=3><FONT color=blue>Bilim adına bazı olayları reddeden, aklı gözüne indiği için mucize, keramet gibi olayları hurafe, metafizik gibi yakıştırmalarla reddedenlerin gözünü kanatan bir gerçektir bu.
    İmân, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi İmân ve duâdır.

    ***


    ....Sevgili Üstâdım, evvelce arz ettiğim vech ile, ben artık birşey için yaşadığımı zannediyorum.


    O da, üstâdım olan dellâl-ı Kur'ân'ın vazife-i memuriye-i mânevîsini îfâ etmekle kendilerine pek cüz'î bir yardım ve Kur'ân hesâbına cüz'î bir hizmetkârlıktan ibârettir....



    ***


  10. #20
    Dost nursever - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2007
    Bulunduğu yer
    nuristan
    Mesajlar
    31

    Standart

    nur kardeşim bu paylaşımının kimin yazısı olduğunu yazabilir misin allah razı olsun

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. 5. Söz Şerhi
    By ahmetmustafa in forum Açıklamalı Risale-i Nur Dersleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 12.07.12, 02:14
  2. Hikmetin Şerhi-İbrahim Kaygusuz
    By BiKeS_ in forum Bediüzzaman ve Risale-i Nur Çalışmaları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 23.06.11, 10:57
  3. Mesnevi'nin İlk 18 Beyti ve Şerhi
    By SeRDeNGeCTi in forum Edebiyat
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 20.10.08, 12:43
  4. Hüve Nüktesinden 3 Misal ve Şerhi
    By zerre06 in forum Bediüzzaman ve Risale-i Nur Çalışmaları
    Cevaplar: 8
    Son Mesaj: 27.08.08, 08:45
  5. Uhuvvet Risalesinin Şerhi
    By SeRDeNGeCTi in forum Bediüzzaman ve Risale-i Nur Çalışmaları
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 17.06.08, 14:58

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0