Al?şkanl?klar?m?z kör bir kuyu gibi yolumuzun baş?n? tutmuş.
Nereye yürüsek kuyular?m?z da peşi s?ra geliyor.
Küçük Sözlerdeki temsili hikâyeciklerin hangi yan?na yerleştirileceğimi kimse söylememişti.
Benim de bir bildiğim vard? elbet.
Öylece,Birinci Söz’den başlayarak, “mütevazi adam”?n yan?nda yerimi alm?ş, "mağrur adam?n" da karş?s?na yerleşivermiştim.
Sayfalar ilerledikçe ünvanlar?m değişti değişmesine ama, yerimden tamamen emindim.
Ehl-i dünya, tabiiyyun, hodbin, tenperver, serseri, mağrur gibi s?fatlar benden alabildiğine uzakt?.
Ne var ki bu s?fatlardan uzak durman?n şart?, ehl-i iman, hudabin, vazifeperver, emin ve mütevazi olmakt?.Peki öyle miydim?
Onuncu sözün “Mukaddimesi”ne gelince yerimin pek de sand?ğ?m kadar sağlam olmad?ğ?n? görecektim.
Zira hikayedeki sersem adam öncelikle “nefs-i emmarem” i temsil ediyordu.
“Emin adam” ise kalbimdi.
Böylece temsili hikayeler nefsim ve kalbim kadar bana yak?nlaş?verdi; böylece sersem adamla emin adam aras?ndaki mesafe de kapan?verdi.Bazen- belki de çoğu zaman- serseri adam?n yerine koyarak okumam? ima ediyor olmal?yd?.
Gerçekten de, Onuncu Söz’ün baş?ndaki diyalogda, serseri adam?n yerine nefs-i emaremi koyduğumda, diyalogun çehresi birden değişiverdi.Nazar?mda, bir hayali hikaye olmaktan ç?kt?, doğru hakikatlere dönüşüverdi.Mesela:
Nefs-i emarem her istediği şeye elini uzat?p, ya çal?yor, ya gasbediyor.Hevesine tebaiyet edip her nevi zulmü, sefaheti irtikab ediyor.Ahali de ona çok ilişmiyorlar.Kalbim ona dedi ki:
“Ne yap?yorsun? Ceza çekeceksin, beni de belaya sokacaks?nBu mallar miri mal?d?r..”
Fakat, nefs-i emarem inad edip dedi:
“Yok, miri mal? değil, belki vak?f mal?d?r,sahipsizdir; herkes istediği gibi tasarruf edebilir.Bu güzel şeylerden istifadeyi men edecek hiçbir sebep görmüyorum…”
?kisi aras?nda ciddi bir münazara başlad?.Evvela nefs-i emarem dedi:
“Padişah kimdir; tan?mam?”
Sonra kalbim ona cevaben, Bir köy muhtars?z olmaz, bir iğne ustas?z olmaz, sahipsiz olamaz, bir harf katipsiz olamaz; biliyorsun..”
Nefsi emarem döndü dedi:
“Haydi padişah var; fakat benim cüz’i istifadem ona ne zarar verebilir?Hazinesinden ne noksan eder? Hem burada hapis mapis yoktur, ceza görünmüyor.”
Kalbim ona cevaben dedi:
“Yahu şu görünen memleket bir manevra meydan?d?r. Hem sanayi-i garibe-i sultaniyenin meşheridir. Hem muvakkat, temelsiz misafirhaneleridir….”
Yine o hain, sersem nefs-i emmrem temerrüd edip, “?nanmam,Hiç mümkün müdür ki, bu memleket harab edilsin, başka bir memlekete göç etsin?” dedi.
Nefsi emareyi konuşturunca cümleler nas?l da tan?d?k geliyor değil mi?
Hay?r, sayfalar aras?nda uzak bir hikayedeki sersem adam konuşuyor değil, şimdi burada ve biz konuşuyoruz, nefs-i emmareler konuşuyor.
Her gün bir yan?m?z hikayeler içine dal?yor, hikayeler yakam?za yap?ş?yor.
Biz nefs-i emaremizi unuttukça dald?ğ?m?z kör kuyu derinleşiyor, karar?yor.Madem ki unutmaklar?n en kötüsü nefsi unutmakt?r, hat?rlamaklar?n en güzeli de nefsi hat?rlama olsun.
Senai Demirci / Risale Düşünceleri Kitab?ndan