Tevekkül, Tevhid Dîni olan ?slâmiyet’in en çok önem verdiği ahlâkî değerlerden birisidir. Kur’ân “Allah’a tevekkül et; Vekîl olarak Allah yeter” buyurur.1
Allah’a îman eden, Allah’a teslim olur, boyun eğer, tevekkül eder, her işinde Allah’a güvenir, her s?k?nt?s?nda Allah’a ilticâ eder, her hâlinde Allah’a s?ğ?n?r. Üstad Bediüzzaman bunu, “?man tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni iktizâ eder” cümlesiyle formüle etmiştir.2
Tevekkül, bir işte gerekli terbirleri ald?ktan sonra, başar? için yapabileceğimizi yapt?ktan sonra, gücümüzü aşan meselelerde Allah’a güvenmek demektir. Gücümüz dahilinde olan şeyleri yapmam?z, bizim için vazifedir ve bu tevekkülün gereğidir. Nitekim Bedîüzzaman’?n dilinde, “Tevekkül, esbab? bütün bütün reddetmek değildir.” Yâni, sebepler Cenâb-? Hakk’?n kudretinin bir perdesi bilinecek ve sebeplere riâyet edilecektir. Fakat bu riâyet bir nevî fiilî duâ olarak görülecek; sebeplerle gelen netîceler doğrudan Cenâb-? Hak’tan bilinecek ve O’na minnettâr olunacakt?r. Bir diğer ifâdeyle sebeplere müracaat olunacak, ancak sebeplere minnet edilmeyecektir.3
Bu yaklaş?m Kur’ân’?n, “Öyleyse bir işi bitirince, diğerine giriş”4 âyeti ile “?nsan için ancak çal?şt?ğ? kadar? vard?r”5 âyetinin de tefsîri mâhiyetindedir. Çünkü mü’minden mutlak tevekkül isteyen Kur’ân, mü’minin boş durmas?n? ve çal?şmamas?n? da aslâ onaylamaz. Yani Kur’ân nazar?nda mü’min hem çal?şacak, bir işi bitirince hemen bir diğerine girişecek; hem de muhakkak Allah’a tevekkül edecek, Allah’? kendisine Vekîl tayin edecek. Ve bu iki z?t gibi görünen mânây? doğru ve düzgün bir çizgide birleştirecek.
Kur’ân’?n bu iki emrini Said Nursî Hazretleri, “Tertib-i mukaddemâtta tefvîz, tembelliktir. Terettüb-i netîcede tevekküldür. Semere-i sa’yine ve k?smetine r?zâ kanaattir. Meyl-i sa’yi kuvvetlendirir. Mevcûda iktifâ dûn-himmetliktir”6 sözüyle birleştirir.
Tefvîz sözlükte, işi birisine havâle etmek, birisine b?rakmak demektir. Bir iş, plânlama ve icraat aşamas?nda havâleciliğe kurban edilmemelidir. Allah’a tevekkül edilmeli; ancak gücümüz dâhilinde olan işin bizzat yönetimi ve idaresi taraf?m?zdan yap?lmal?d?r. Başlang?çtaki bu tefvîz, yani havâlecilik, Allah’a güvenme âdâb?na da ters düşer ve tam bir tembellik olur. Tembellik eden, başar?s?zl?k tokad? yer.
?slâm âleminin bu gün içinde bulunduğu bu sefâletin, bu geri kalm?şl?ğ?n ve bu üçüncü dünyâ ülkesi görüntüsünün sebebi, fark?nda olunarak veya olunmayarak gönüllere çöreklenen bu tefvîzden, bu yanl?ş tevekkül anlay?ş?ndan başka bir şey değildir. Müslümanlar?n daha başlang?çta işi Allah’a b?rakmalar? ve kendileri ilerleme ve ileri devletleri geçme ad?na tek bir irâde bile göstermemeleri üzerine “medeniyette geri kalma” tokad? yemeyi hak ettikleri söylenemez mi? Müslüman olmayan muhtelif toplumlar?nsa işi sağlam tutarak, işe gerekli önemi vermeleri ve büyük bir özveri ile işe sar?lmalar?, ilerleyişlerinin arka plân?nda yatan yaklaş?m olarak teslim edilemez mi?
Çünkü Allah’?n aç?k beyân? ve taahhüdü vard?r. Bu konuda kişinin veya toplumlar?n Müslüman olmas? veya olmamas? meseleyi değiştirmez; bu konuda herkesin çal?şmas? önemlidir. Herkes çal?şt?ğ? kadar muvaffak olacakt?r. Bu, dünya için de böyle, âhiret için de böyledir.
Plân ve icraatta elinden gelen özen ve özveri gösterildikten sonra, bu çal?şma üzerine al?nan neticeyi Allah’tan bilmek ve sonucu Allah’a b?rakmak, çal?şmas?n?n sonucuna ve k?smetine raz? olmak ise tevekkülün ve kanaatin ta kendisidir. Bu noktada tevekkül ve kanaat çal?şma şevkini ve meylini art?r?r. Çünkü verenin Allah olduğu, çal?şmas? gerekenin de “biz” olduğumuz gerçeğini iyi kavrarsak, işi bir ibadet titizliği içinde yapar?z. Ve Allah’?n izniyle başar?l? oluruz. Çünkü böylece işe bir “salih amel” hüviyeti kazand?rm?ş oluruz. Cenâb-? Hakk’?n salih amellerde en az “bire on” vaadi bulunduğunu unutmaz ve ibadetlerde olduğu gibi, iş hayat?nda da bunu arkam?za alabilirsek, Müslüman olarak yerküreden uzay?n derinliklerine kadar büyük bir keşif, kerâmet ve ilerleme sahas? önümüze aç?lmaz m??
Böylece tevekkül ve kanaati doğru anlaman?n ne denli büyük bir hazine olduğunu, bizzat görerek ve yaşayarak teslim etme imkân?na da kavuşmuş oluruz.
Dipnotlar:
1- Ahzâb Sûresi, 33/3.
2- Sözler, S. 284.
3-a.g.e., s. 284.
4- ?nşirâh Sûresi, 94/7.
5- Necm Sûresi, 53/39.
6- Mektûbât, S. 461.
Süleyman KÖSMENE