Bediüzzaman’?n zalimler karş?s?ndaki muvaffakiyeti
Bediüzzaman’?n sergüzeşte-i hayat?n? gerek Risâle-i Nur’dan, gerekse de roman tarz?nda anlat?lm?ş bir kitaptan okuyan her kim olursa olsun, onun özellikle zor şartlarda ve makam itibariyle üst derecede bulunan kişilere karş? sergilediği kahramanâne ve korkusuzca söylem ve ç?k?şlar?ndan büyük bir heyecan duyup etkilenecektir.
Belgeselini yapmak için Bediüzzaman’?n hayat?n? inceleyen Milliyet yazar? Can Dündar’?n “Bediüzzaman’?n hayat? bana ‘Vay can?na’ dedirtiyor” aç?klamas?; buna bir örnektir.
Evet, Bediüzzaman’?n hayat? insan? şaş?rt?yor, heyecanland?r?yor. Çünkü o bedî, yani hayret verici güzellik sahibidir.
S?radan bir hayat? olsayd? “Bediüzzaman” olamazd?.
Bediüzzaman, tüm hayat? boyunca hiçbir bask?ya boyun eğmemiş, hiçbir keyfî kanunla hürriyetini tahdit ettirmemiş ve hiçbir zalimin zulmüne r?za göstermemiştir.
Her türlü dayatmaya karş? mücadele etmiş ve bu sebeple her f?rsatta zalimlerin zulmüne maruz kalm?ş, fakat onlarla mücadeleden bir an bile geri durmam?şt?r. Ayr?ca mücadelesini gerçekleştirirken, hiçbir zaman şahs?n? değil dâvâs?n?, inand?ğ? değerleri savunmas?, muvaffak olmas?nda önemli bir sebebi teşkil etmiştir.
Bu konuda Bediüzzaman’?n hayat?ndan kesitler vermek yerinde olacakt?r.
Meselâ;
menhus 31 Mart hadisesinde Divan-? Harp kurulur, Bediüzzaman’a sorarlar:
“Sen de Şeriat istemişsin?”
Divan-? Harp’te yarg?lanan herkese sorulan bu soru, bir cevap almak için değildir asl?nda. Bediüzzaman da bunu bildiğinden istifini hiç bozmaz ve cevap verir:
“Şeriat?n bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye haz?r?m! Zira Şeriat sebeb-i saadet (mutluluk sebebi) ve adalet-i mahz (hakiki adalet) ve fazilettir.
Fakat ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil!”
Verilen cevap, soru soranlar? hayrete düşürmüştür. Çünkü darağaçlar? karş?s?nda kurulmuş bir mahkemeye kat?lan, kendini kurtarabilmek için çabalamal?, karş?dakini iknaya çal?şmal?d?r.
Fakat Bediüzzaman, beklenenin aksine cevap veriyor ve mahkemeden ç?kacak sonucun kendisini korkutmayacağ?n? mahkeme heyetine ispat ediyor.
Ard?ndan ikinci klasik soru geliyor:
“?ttihad-? Muhammediye’ye (asm) dâhil misin?”
Bediüzzaman üslûbunu ve tavr?n? bozmuyor, ayn? şekilde cevap veriyor: “Maaliftihar (iftiharla)! En küçük efrad?ndan?m. Fakat benim tarif ettiğim vechile...
O ittihaddan olmayan, dinsizlerden başka kimdir; bana gösteriniz.”1
Eğer ki Bediüzzaman, “Say?n hâkimler, beni yanl?ş anlad?n?z, ben bunu yapmad?m, ben bunu demek istemedim” tarz?nda bir şeyleri kurtarma çabas?na girecek söylemlerde bulunsayd?, mahkemeden tebrik ve beraat değil, belki de idam alacakt?.
I. Dünya Harbi’nde Ruslara esir düşen Bediüzzaman’?n, Kosturma’da Rus Başkumandan?’na karş? sergilediği tav?r da, konunun can al?c? örneklerinden birini teşkil ediyor. Olay k?saca şöyle vuku bulur: Nikolaviç, esir kamp?n? denetlemeye gelir. Tüm esirler ayağa kalk?p kumandan? selâmlar, fakat sadece Bediüzzaman oturduğu yerden kalkmaz. Nikolaviç bunu hazmedemez ve birkaç defa önünden geçtikten sonra tercüman vas?tas?yla sorar: “Beni tan?mad?lar herhalde.”
Bediüzzaman: “Tan?yorum, Nikola Nikolaviç’tir” Kumandan: “Şu halde Rus ordusuna, dolay?s?yla Rus Çar?’na hakaret ediyorlar.”
Bediüzzaman: “Ben bir Müslüman âlimiyim. ?manl? bir kimse, Cenâb-? Hakk? tan?mayan bir adamdan üstündür. Ben sana k?yam etmem” der ve bunun üzerine divan-? harbe verilir.
Bu arada birkaç arkadaş? Bediüzzaman’a gelerek özür dilemesini isterler. Bediüzzaman da: “Bunlar?n idam karar?, benim ebedî âleme seyahat etmem için bir pasaport hükmündedir” diyerek şecaat ve izzetinden zerre kadar taviz vermeyeceğini gösterir.
Mahkemeden idam karar? ç?kar ve nihayet infaz günü gelir. Bediüzzaman izin isteyerek namaz k?lar ve ard?ndan at?lacak kurşunlara göğsünü gereceğini belirtir. Bediüzzaman namaz?n? eda ederken Nikolaviç onu görür. Yan?na gelerek özür diler ve “O hareketinizin, mukaddesât?n?za (kutsal değerlerinize) olan bağl?l?ktan ileri geldiğine kanaat getirdim, rica ederim, beni affediniz”2 diyerek idam karar?n? geri ald?r?r.
Şimdi olay? şöyle düşünelim: Bediüzzaman Rus Kumandan? geldiğinde ayağa kalksayd? veya ayağa kalkmad?ğ? halde daha sonra gidip kumandandan özür dileseydi veya divan-? harpte, hatta idam olunacağ? esnada namaz k?lmak yerine yapt?klar?na karş? pişmaniyetini dile getirseydi, büyük ihtimalle idam karar? ç?kmayacakt?. Ayr?ca, Rus kumandan? karş?s?nda ayağa kalkmamas? kişisel sebeplerle (kibir, gurur-u millî vs.) olsayd?, Bediüzzaman’?n idam olmas? kaç?n?lmazd?. Fakat inand?ğ?, savunduğu ve her ortamda amel ettiği kutsal değerler, gurur ve kibriyle nâm salm?ş ‘Cenâb-? Hakk? tan?mayan bir adam’?n bile vicdan?n? zorluyor, gerekirse bir esire karş? özür diletiyor, hatas?n? kabullendiriyordu.
?şte Bediüzzaman’?n hayat?ndaki hayret veren olaylar, ne denli büyük bir dâvân?n savunucusu olduğunu bizlere göstermektedir. Ona bu korkusuzluk ve izzetin nereden geldiği sorulursa cevap gayet aç?kt?r:
?man ve ?slâm’dan…
?slâm’?n izzeti ve şerefi o denli büyüktür ki; ondan nasibini alan Bediüzzaman’?n tüm hayat? bu doğrultuda şekillenmiş ve o izzetin büyüklüğünü ispat etmiştir.
Divan-? Harp’te darağaçlar? karş?s?nda, Meclis’te Mustafa Kemal’e, doğuda vazife-i asliyelerini unutmuş valilere, halka zulmeden aşiret reislerine, esaret alt?nda büyük bir Rus kumandan?na…
Ortak payda şudur ki; Bediüzzaman hiçbir zaman nefsini, şahs?n? savunmam?ş, her zaman inand?ğ? ve mukaddes sayd?ğ? değerlerin gerektirdiği şekilde hareket etmiştir. Bu sayede, Bediüzzaman’?n savunduklar?na, muhatab? kim olursa olsun karş? ç?kamam?şt?r. Zira o, hakk? savunmuştur. Hak ise kuvvetlidir. “Hak daima üstün gelir; hakka galebe edilmez.”3
iletisim@risaleforum.com
Dipnotlar:
1- B. S. Nursî, Tarihçe-i Hayat, s. 55
2- B. S. Nursî, Tarihçe-i Hayat, s. 103
3- Keşfü’l-Hafa, 1:127, hadis no: 362.
Cemil YÜZER
26.12.2006 YEN? ASYA
http://www.yeniasya.com.tr/2006/12/26/lahika/default.htm