Kimdir Muhammed Feyyaz Efendi ( 1893-1919)?

brahimhakk_zade_M_Feyyaz_Efendi_1893_1919.jpg


Marifetname müellifi Erzurumlu İbrahim Hakkı Efendi’nin 5. kuşaktan torunu ve Hacı İ.Fehim Efendinin oğlu M.Feyyaz Efendi, 1893’de Hasankale’de doğar. Erzurum Öğretmen Okulu son sınıftayken I. Dünya savaşı patlak verir. 1915’de okuldan, Erzincan yedek subay okuluna alınır. 18 Ocak 1916’da Muş cephesine gönderilir. Sert iklim şartları ve gıdasızlık yüzünden (Tifüs) hastalanır. Çatışmalar sürmektedir. Tabur doktorunun raporu ile Bitlis'te hastaneye yatırılır.

19 Şubat 1916’da Bitlis işgal edilir. 5 Mart 1916’da esir alınanlar arasındadır. Rusya’nın kuzeyinde Kosturma şehrine esir kampına gönderilir. Feyyaz efendi, savaş boyunca ve hep hasta geçen esaret günlerinde günlük tutar. 1918 Ağustosunda İstanbul'a gemi ile çıkan subaylar arasındadır ancak ümitsiz hastadır. Hastalığı Vereme dönüşmüştür.

Evine (Hasankale’ye) dönmeye çalışır ama ancak Ankara’daki yakınlarının yanına kadar gelebilir. 25 Haziran 1919’da, 26 yaşında vefat eder. Kabri, Ulus’ta Mevlevi Dergahı Türbesindeki makbere-i mahsusadadır.

Feyyaz Efendi’nin acıklı hikayesini içeren günlükleri ailesine teslim edilen özel eşyaları arasındadır. Günlükteki bir şiiri

Ağla ey dil, ağla şimdi halime,
Perde-i zulmet çekildi parlak istikbalime.
Genç iken girdi verem cismimi viran eyledi
Akıbet kıldı halim harap, perişan eyledi.
Genç iken kıldı felek zevkımı tebdil-i cefa,
Akıbet doktorlar oldu bana yaran-ı vefa.

Kaynak: Zeynep İbrahimhakkıoğlu (Feyyaz Efendi’nin küçük kardeşi)

Muhammed Feyyaz Efendi ( 1893-1919)’nin günü gününe kaydettiği tarih numaralı hatıra defterinden:

“... Mart’ın (Rumi Mart) 5’inci günü (18 Mart 1916) Bitlis’te isimlerimizi yazdılar. Öğleden sonra develere irtikab edilerek (bindirilerek) yola çıktık. Deveciler İranlı olup, Rusya’nın kahr‑ı istibdadı altında perişan olmuşlar.. Ve bu zilletlerine sebeb‑i yegane Türkiye olduğuna kani olarak, yollarda bize işkence ve eza ile bir nevi intikam alıyorlardı.
Akşam vakti “Başhan”a vasıl olduk. Hanın önünde kırk kadar şehidin na'şları birbiri üzerine istif edilip bırakıldığını gördüm...
Biraz ötede, bir takım Rus askerlerinin içtima' ile (toplanarak) söyleştiklerini gördük. Biz develerden inmiştik. Biraz bu cemiyete yaklaşınca, Kazakların Said‑i Kürdî’yi itlaf etmek (öldürmek) üzere kendilerine teslim edilmesi için mumaileyhin (yani Bediüzzaman’ın) muhafızları ile mücadele ettiklerini(1) ve kendisi de (yani Bediüzzaman da) muhafızları arasında sükûnetle hadiseyi temaşa etmekte olduğunu gördüm. Vehleten (ilk anda) kendisini tanıyımamıştım.
Başhan’da bizi iki gece hayvan ahırında, pislik içinde bıraktıktan sonra; 7 Mart 1332 (20 Mart 1916) da Başhan’ı terk ile, Tatvan'dan mürur ederek, sahili takiben akşam üzeri bir harabe köyde ikamet ettirildik. Kazan müslümanlarından bir Rus neferi, açlıktan takatsız bir hale gelen (esir) efrâda acıyarak tedarik edebildiği bir sığır hayvanını zebh ile o günü efrâd karnını etle doyurdu. Bazıları kalan çiğ etleri çantalarına yerleştirdiler.
8 Mart (21 Mart) sabahleyin yola çıkartıldık. Hava soğuk karla karışık yağmur yağıyor, elbisemiz su içinde kaldı. Akşama yakın yine bir harabe köyde karar ettik. Gece ocak yakarak bir parça elbisemizi kuruttuk.
9 Mart (22 Mart) gölün sahilini takiben yola koyulduk. Pek bataklıklı ve müruru suubet‑amiz geçitlerinden bin müşkilatla mürur ettik. Gece, harabe bir karyenin kilisesinde ikamet ettik. Burada bir telefon merkezi vardı. Rus askerleri birer parça kendi istihkaklarından ekmek verdiler.
10 Mart (23 Mart) güneş henüz çıkmaya başlamıştı, kafile yol aldı. Hava açık, şems mevcudiyetiyle bizi şad ediyordu. Akşamleyin gölün kenarında bir kaç Ermeni evi ile meskûn bir köye indik. Burada birer et konservesi, ekmek, şeker verdiler. Rusların bir bölüğü burada ikamet ediyordu.
11 Mart (24 Mart) sabahleyin esterlere râkiben yola çıktık... Öğleden sonra Vestan'a (Gevaş'a) geldik. Rusların yaptıkları güzel zeminliklere indik. Burada yemek, çay, şeker verdiler. Sobaları mükemmel. Tahtadan yatak mahalleri de vardı. Burada efrâddan tecrid(1) edildik.
12 Mart (25 Mart) yine esterlere (katır) râkiben yola çıktık. İkindi vakti Van'a dahil olduk. Van'da Molla Said (Bediüzzaman hazretleri) ile bana ve birde hizmetçiye mahsus olmak üzere, üç kişiye mahsus bir oda verdiler. Burada dört gün kaldık. Kumandan hergün ziyarete gelir, rahatımızı sual ederdi...
16 Mart (29 Mart) Van'dan nakliye arabaları ile sevkedildik. Akşamleyin Erçek’e geldik. Burası bütün Ermenilerle meskûn idi. Molla Said’i (Bediüzzaman Hazretleri) tanıdılar. Esna‑i teşhirde nahiye halkı başımıza yığıldı. Tekfir ve tahkir ediyorlardı. Gece hayatımıza sû‑i kastta bulunacakları anlaşıldı. Bu sû‑i kasddan halâsımız hususunda muhafız neferlerden Seyfullah isimli birisinin (Rusya müslümanlarından) büyük yardımı oldu. Geceyi havf, telaş içinde geçirdik. Sabahleyin kumandan karısı ile beraber ziyaretimize geldi. Yanlarında on oniki yaşlarında bir müslüman çocuğu vardı.
Mükrim kumandan (ikram etmeyi seven) bize son derece i'zaz ve ikram etti. Haremi en ziyade Ermenilere düşman bir Rus kadını idi. Hatta bize, hükûmetimizin Ermenilerin ifnası ile gayet iyi bir iş yaptığını ve hepsini itlaf edememekle bir kusur yaptığını az bildiği bir Türkçe ile anlattı.
(Bu makamda, kumandanın yanındaki on iki yaşındaki çocuğun Bitlis müslümanlarından muhterem bir zatın oğlu olduğunu ve Ermeniler tarafından efrâd‑ı ailesinin pek feci' şekilde öldürüldüğünü ve saire uzunca macerası kayıtlıdır. Biz o acıklı macerayı buraya almıyoruz, sadece son kısmından bir iki cümle alıyoruz. (Abdülkadir Badıllı))
Çocuk dedi ki:
Beni Rus kazakları himayelerine alıp Van'a getirdiler. Van'da beni yetimhaneye koydular. Sonra bu kumandan ve haremi beni oradan alıp yanlarına aldılar. Beni yanlarından hiç ayırmıyorlar dedi ve gözlerindeki yaşları beyaz bir mendille silerek hıçkırığını teskine çalışıyordu.
Çocuğun bu hali bizi o kadar müteessir etmişti ki, o sözünü bitirdiği halde, biz hala dalmıştık. Nihayet Molla Said (Bediüzzaman Hazretleri) çocuğa bazı nasayihte bulundu. O sıra arabaların hazır olduğunu söylediler. Kumandan haremi ile beraber arabaya kadar bizi teşyi ettiler. (Bu tarih 17 Mart 1332 ‑ Miladî 30 Mart 1916 idi.)
Akşamleyin Molla Hasen'e vasıl olduk. Burada Rus kumandanı son derece rahatımızı temin etti.
18 Mart (31 Mart) Saray’a, Kazımpaşa'ya .. 19 da (1 Nisan) Kotur'a, 20’de (2 Nisan) Kervansaray'a vasıl.. Ve Mart 22 de (4 Nisan) Hoy’ye(1) girdik. şehirden yarım saat mesafede karantine mahalline indik. Sekiz on baraka ile, üç tane çadır ve bir hamam ile hususi hastahaneyi muhtevî bulunan bu mahalde yirmibir gün kaldık.
İstediğimiz zaman hamam yaktırıp yıkanabilirdik. Her sabah hastanenin gürcü doktoru ile pür ‑ şefkat hemşiresi ziyaretimize gelirler. Benimle Molla Said’e (Bediüzzaman) üçer yumurta ve ikişer tane pisküvit getirirler, iltifat ve nevazişlerle (nazikane hitab) tatyib‑i hatır eylerler. Yemeğimiz de gayet iyi idi. Her gün iki defa şehirden ikimize (yani kendisine ve Bediüzzaman’a) yemek gelirdi.
21 gün sonra, 12 Nisanda (miladi 25 Nisanda) yük arabaları ile Culfa'ya sevk olunduk. Akşamleyin konak mahalline indik. Konak kumandanı tenassur ettirilmiş (Hıristiyanlaştırılmış) Kara Alizade bir gürcü idi. Çocukken hıristiyan gürcüler tarafından himaye olunarak, onların din ve gidişatları üzerine terbiye almıştı. Yanında Harito isimnde genç bir gürcü daha vardı ki, bunun rütbesi namzet idi. Burada i'zaz ve ikram edildik.
13 Nisan (26 Nisan) sabahleyin arabalarla yola çıktık. İkindi vakti Culfa'ya, yani Rusya hududuna girdik. Bizi bir orduya götürdüler. Burada bizden evvel sevk edilen Erzincanlı Bekir Turgut Efendi ve doktor Mustafa ve Nesim Efendilerle, Nesim Efendi’nin Bitlis'ten beraberce getirdiği bir Ermeni kadını vardı. Yanımızda bulunan diğer bir odada da iki acem zabiti, bir acem doktoru ve bir tanede yahudî hekimi vardı. Doktor, sivil ve nesturi idi..”


Böylece İbrahim Hakkı Hazretleri’nin torunu sayılan Muhammed Feyyaz Efendi, Üstâd Bediüzzamanla birlikte yaptıkları şu esaret yolculuğu hakkında, Culfa'dan sonraki bölümde bir kesiklik vaki olmuş ve kalmıştır. Bunun sebebi ise, ya bu hatıraların bu bölümü kardeşinin eline geçmemiş, ya da kendisi bu kısmı bazı sebeplerle kaleme almamıştır. Bu zatın devam eden hatıratının (özel mektup ve muhaberat hatıratı) bir iki sahife sonraki kısmında sadece şu kadarcık ifadeye rastlanmaktadır”
“Kırksekiz saat sonra trenle Dağıstan’dan doğru Kosturma’ya nakl edilmiştik” deyip kesmiş, başka birşey yazmamıştır.

Mufassal Tarihçe-i Hayat. Müellifi: Abdülkadir Badıllı