+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 2 Sayfa var 1 2 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 12

Konu: Ve Nurs Resmen Geri Geliyor

  1. #1
    Müdakkik Üye ErekNUR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2008
    Bulunduğu yer
    Van-Horhor
    Yaş
    44
    Mesajlar
    854

    Standart Ve Nurs Resmen Geri Geliyor

    Bediüzzaman Said Nursi’nin doğduğu köy olan Kepirli, eski adı olan Nurs’u alacak.

    Bitlis İl Genel Meclisi, 29 Mart seçimlerinden önce Kepirli’nin adının Nurs olarak değiştirilmesi için karar aldı.
    Kararın İçişleri Bakanlığı tarafından onaylanması halinde Kepirli’nin ismi Nurs olarak değişecek.

    AK Parti Bitlis Milletvekili Vahit Kiler, köyün adının yüzyıllarca Nurs olarak bilinmesine rağmen ‘Kepirli’ olarak değiştirildiğini belirtirken “Kepirli’nin ne anlama geldiğini kimse bilmiyor” dedi.

    Star



    Risale-i Nur bir derece muvaffak oluyorsa,
    bunun sırrı işte budur. Said yoktur.
    Said’in kudret ve ehliyeti de yoktur.
    Konuşan yalnız hakikattir,
    hakikat-i imaniyedir
    çünkü DAVAM DEVAM iledir
    vanasyanur


  2. #2
    Ehil Üye nur-35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2008
    Bulunduğu yer
    izmir
    Mesajlar
    1.336

    Standart

    isminin değiştirildiğini bilmiyordum ama tekrar NURS olması çok güzel
    İMAN TEVHİDİ TEVHİD TESLİMİ
    TESLİM TEVEKKÜLÜ
    TEVEKKÜL SAADET-İ DAREYNİ İKTİZA EDER (SÖZLER)

    ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR


  3. #3
    Vefakar Üye Ninja Kedi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Mesajlar
    491

    Standart

    Bismillah...

    Nurs'un,Tillo'nun,Norşin'in adının değiştirildiğini kaç kişi biliyordur ki...Açıkcası biz de gündeme gelmesi ile birlikte isimlerinin değiştirilmiş olduğunu öğrendik

    vesselam

  4. #4
    Ehil Üye BED_RA_KA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Sep 2007
    Bulunduğu yer
    MARMARİS
    Mesajlar
    1.200

    Standart

    ben de bilmiyordum

    ama bu haber çok gzl
    hepsi geçici , hizmet kalıcı
    hepsi anlık , hizmet ömür boyu
    hepsi çocukça , hizmet mertce
    hepsi öylesine , hizmet ölesiye
    --------İNŞALLAH--------



  5. #5
    Vefakar Üye zisangul - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2008
    Mesajlar
    440

    Standart

    ne insanlarmıs yahu köyünün adına bile tahammulleri yokmus
    adıyla, sanıyla, şanıyla cennetasa bir bahar yasanacak ama Allahın izniyle
    Bu millet cennete giderse bizde cennete; eger bu millet cehenneme giderse bizde cehenneme!!!
    Ahmet Husrev Altınbasak

  6. #6
    Ehil Üye Şahide - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    9.193

    Standart

    Alıntı ErekNUR Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Bediüzzaman Said Nursi’nin doğduğu köy olan Kepirli, eski adı olan Nurs’u alacak.

    Bitlis İl Genel Meclisi, 29 Mart seçimlerinden önce Kepirli’nin adının Nurs olarak değiştirilmesi için karar aldı.
    Kararın İçişleri Bakanlığı tarafından onaylanması halinde Kepirli’nin ismi Nurs olarak değişecek.

    AK Parti Bitlis Milletvekili Vahit Kiler, köyün adının yüzyıllarca Nurs olarak bilinmesine rağmen ‘Kepirli’ olarak değiştirildiğini belirtirken “Kepirli’nin ne anlama geldiğini kimse bilmiyor” dedi.

    Star
    Ama ne zaman değişecek bu isim.Dikkatinizi çekerim..Nursun seçim yatırımı olarak görülmesi hiç güzel bişey değil.Nursun isminden önce kalkınmasına ihtiyacı var.Hem o kadar Üstadı seviyorlarsa Nursta yapılmakta olan ve inşaatında maddi zorluklar çekilen külliyesine yardım etsinler..Sayın Kiler efendi İstanbulda marketlerden kazandığı gelirlerden biraz da oraya yatırım yapsın.Bu daha makbule geçer Nurs için..





    Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek
    Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek!

    Mehmed Akif Ersoy


  7. #7
    Ehil Üye muhibbülkurra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2007
    Mesajlar
    4.304

    Standart

    M. Latif SALİHOĞLU
    Nurs ve Nursî gerçeği


    Eski orijinal ismine yeniden kavuşan Nurşin örneğinden hareketle Said Nursî'ye sataşanlar gibi, hayalinde Nursî ile Nurşin bağlantısı kurmaya çalışanlar da fena halde yanıldılar. Üstelik, gerçeği bilenlerin ve bilhassa bölge halkının nazarında cahil–cühelâ durumuna düştüler.
    Sebebine gelince...
    Bir: Said Nursî, "Nursî" tâbirini (soyadını) doğduğu Nurs köyünün ismine izafeten alıp kullanmış.
    İki: Nurs köyü ile Nurşin ilçesi arasında fizikî/coğrafî yönden uzun bir mesafe vardır. Nurs, Hizan ilçesine bağlı olup Bitlis–Van karayolunun 60–70 km kadar doğusunda, Nurşin (Güroymak) ilçesi ise aynı karayolunun neredeyse bir o kadar batısında (Muş yolu üzerinde) yer almaktadır.
    Üç: Nurşin, bölgede önemli bir tarikat–tasavvuf merkezidir; Nurs ise, hakikat–marifet mesleğini takip eden Bediüzzaman Said Nursî'nin doğum yeri ve bu sebeple talebelerinin de ziyaret/uğrak merkezlerinden biridir.
    Dört: Nurs ve Nurşin ismi, Said Nursî'den sonra olmuş veya oluşturulmuş isimler değildir. Said Nursî daha dünyaya gelmeden evvel de bu yerler aynı isimlerle yâd ediliyorlardı.
    Beş: Hükümetin yer isimlerini iade, yani orijinaline tebdil etme "açılımı"nın ve bu açılıma Norşin/Güroymak'tan başlanılmasının Said Nursî ile uzaktan yakından bir alâkası yoktur. Şayet, bazılarının kast ettiği gibi bir alâka olsaydı, "açılım"a Nurs köyünden başlanırdı.
    Zira, Nurs köyünün ismi de vaktiyle değiştirilmiş olup resmiyette başkadır.
    Evet, Nurslu hiçbir vatandaşın izni, rızası olmadan ve hatta fikri dahi sorulmadan, tamamen keyfî bir surette Nurs'un ismini Kepirli olarak değiştirmişlerdir.
    Birkaç kez Nurs'a gittik, Nurslularla muhtelif yerlerde defalarca görüştük; onlar, yapılan keyfî tasarruftan hiç, ama hiç memnun değiller.
    Üstelik, köyün adı resmî olarak da "Nurs" olsun diye, onlar ta yıllar öncesinden başlamak üzere, resmî mercilere başvurmuşlar ve dilekçe üzerine dilekçe vermişlerdir.
    Ne var ki, dilekçelerine bugüne kadar hiç müsbet cevap verilmemiş. Bakalım, bundan sonra nasıl bir gelişme olacak. Cidden merak ediyoruz.
    Yani dememiz o ki, söz konusu "açılım"a Nurs'tan başlanılmadığına göre, "Norşin açılımının" da Bediüzzaman ile herhangi bir alâkası, münasebeti yoktur.
    Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidâyetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zebân edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.
    Kur’ân’a ve imana ait herşey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i ebediyeye yardım eden, küçük değildir.

  8. #8
    Dost Gnom - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2009
    Mesajlar
    23

    Standart

    Gerçekten ben şimdi oraya gitsem Nurs köyü diye arar dururdum

  9. #9
    Ehil Üye muhibbülkurra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2007
    Mesajlar
    4.304

    Standart

    Gezi Notları (1)-Dersane terasında ilk teravih, ilk sahur
    22 Ağustos 2009 Cumartesi 22:15
    Gezi Notları (1)-Dersane terasında ilk teravih, ilk sahur
    Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül, Bitlis gezisi sırasında uğradığı bir ilçenin adını eski adıyla “Norşin” olarak talaffuz edince, gündem oraya yoğunlaştı.
    Biz de buradan hareketle o bölgeye yöneldik, yaşanan problemin izini sürmek, halkın ve kanaat önderlerinin görüş ve düşüncelerini almak için yola koyulduk.
    Yola çıkarken şunu da biliyorduk ki, o bölgenin ilim ve mârifet potansiyeli, medreselerinin varlığı, ilmî şahsiyetlerin ağırlığı bizi cezb edecek, mesaimizin çoğunu o istikamete yönlendirmek mecburiyetinde kalacağız.
    Nitekim öyle de oldu, fotoğraf makinamızı ve ses kayıt cihazımızı mübarek simalar ve seslerle doldurduk.
    Seri halinde bu seyahâtimizin karelerini siz muhterem okuyucularımızla paylaşacağız inşallah…
    Bu geziden çok etkilendiğimi, çocukluğumun hâfıza dağarcığında kalan hiç unutamadığım ortamlara 45 yıl sonra yeniden ve farklı bir bakış ve kavrama/seziş projeksiyonuyla bakmanın hazzını ve mutluluğunu yakalamış olduk biiznillah…
    Bölgenin önemli hizmet mahalli olan Muş’taki ehl-i hizmet kardeşlerimizin misafirperverlikleri, alaka ile ev sahipliği gayretleri beni ziyadesiyle memnun etti.
    Muş’a bağlı Sungu beldesinin de bu hayır ve hizmet yarışında gelecek adına umut verme emareleri göstermesi ise, benim için ayrı bir sevinç vesilesi oldu.

    İlk teravihimizi kardeşlerle birlikte Muş Dersanesinin terasında eda etmenin mânevî keyfini ve ruhânî lezzetini Ramazanın başında yaşama bahtiyarlığını hep birlikte yaşadık.

    Nur kardeşlerimizin tamamının şafiî olmaları hasebiyle teravih namazının imametliğini ifa ettikten sonra, 2+1 şeklinde (Şafiî Mezhebine göre) eda edilmesi gereken Vitir vacip için geri çekilerek bir kardeşimizi imametliğe geçirmemiz; mezheplerdeki hikmetin, kolaylığın, hoşgörünün, Rıza-yı İlâhîyi gözetmenin en güzel nümûnelerinden biri olarak Muş Dersanesi terasından bütün dünyaya bir kardeşlik, uhuvvet, tesanüt, birlik ve uyum içinde yaşamanın ne kadar mühim ve mânidar olduğunu, adetâ ders verircesine ilân edilmiş olduğunu latifelerimle birlikte anlamış oluyordum.
    Bediüzzaman Hazretlerinin, Medresetü’z Zehra’nın birer şubeleri olarak müjdelediği Nur medreselerinin bu bölge için ne ölçüde önemli bir fonksiyon icra ettiklerini, o bölgeyi bilen ve yaşayan insanlarca bilinmekte ve tasdik edilmektedir.
    Doğu ve Güneydoğu bölgesinin her tarafına yayılmış ve etrafına nurlar saçan bu mahallerdeki nur simalı vatan evlatlarının ırkçılık belasına karşı nasıl mücadele ettikleri, etraflarını bu illetten ne büyük fedakârlıklarla muhafaza etmek için canla başla çalıştıkları, insaf ehli herkes tarafından kabul edilmekte, devletin arşivlerinde bu bilgiler yerini almış bulunmaktadır.
    Bölgeyi dolaşırken gördük ki, Risale-i Nur’un ve Bedizzaman’ın tesiri, sevgisi, kapsam alanı ve ruhu öylesine işlemiş ki, âdeta etle tırnak gibi ayrılması imkânsız bir uzuv halini almış…

    Dinlediğimiz herkesin dilinde ve gönlünde Seyda’nın (Bediüzzaman’ın) muhabbeti parlıyor. Cuma namazını Muş’ta eda ettikten sonra, Tuba camii imamı ve müezzini tarafından, okunacak mukabeleden teberrüken bir hizip okumamız yönündeki isteklerini yerine getirerek ayrılıyoruz.

    Emsalsiz bir ev sahipliği yapan vefakâr, gayyûr muhterem kardeşlerimiz; Şemsettin Özçelik, Dr.Ali Osman, Tarım İlçe müdürü Nahit, Abdüsselam, öğretmenler Şakir ve Said ile Sungu’dan Harun ve Şemsettin ve diğer kardeşlerimizin dualarıyla en güzel hâtıraları beraberimizde taşımanın hazzıyla; kardeşlik, dayanışma, sebat, sadakat, huzur ve barış dileklerimizi gönüllerin sahibi olan Rabbı Rahimimize sonsuz hamd ve şükrümüzle birlikte arz ederek…


    Gezi Notları(2)-Nurşin ve çevresinin mânevî dinamikleri
    24 Ağustos 2009 Pazartesi 07:37
    Muş’tan sonra rotamızı, bu günlerde en çok konuşulan Norşin’e çeviriyoruz.
    Norşin; Bitlis, Muş, Van, Ahlât ve Malazgirt'in bağlantı noktasında kurulmuştur. Norşin'de 19'uncu yüzyıla kadar, etkili olan tarikat Kadiriliktir; 1880'de Şeyh Abdurrahman burada ilk medreseyi kurmuştur. Şeyh Abdurrahman'ın medreseyi kurmasıyla birlikte bölgede mevcut olan aile ve aşiretler arası geçimsizlik sona ermiştir.
    Nurşin gezimize kısa bir tanıtımla başlamış olalım. Bölgenin genel tarihinden anlaşılan, ilçenin bulunduğu toprakların Hititler, Urartular, Persler, Makedonya Krallığı, Selefke Krallığı, Nesati Devleti, Roma İmparatorluğu, Mervaniler, Dilmaçoğlu Beyliği, Sökmeniler Beyliği, Şerefhanlar, Osmanlılar ve Rusların ve tekrar Osmanlıların elinde kaldığıdır.
    Nurşin (Güroymak) İlçesi 04.07.1987 gün ve 19507 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan19.06.1987 gün ve 3392 sayılı kanunla resmiyet ve ilk İlçe Kaymakamının 14.10.1988 tarihinde göreve başlamasıyla İlçe olmuştur.

    (Nurşin’den genel bir görünüm)
    Nurşin, turizm potansiyeli bakımından fazla zengin olmasa bile Nurşin (Güroymak) - Tatvan sınırları içerisinde bulunan Nemrut Dağı ve Krater gölü eşşiz İlâhî bir güzelliğe sahip, turizm ve turistler açısından Sâniini gösteren bir sanat harikasıdır. Eşsiz bir güzelliğe sahip Nemrut Dağı ve Krater gölü benzeri bulunmayan tatlı su gölleri ve manzarasıyla dikkat çekmektedir. Ancak ilçenin detaylı bir şekilde tanıtılmaması nedeniyle mevcut güzelliği ön plana çıkarılmamış ve eşsiz bir güzelliğe sahip Nemrut Dağı ve Krater gölü yaygın bir şekilde bilinmemekteydi. Ancak Son yıllarda yapılan çeşitli araştırmalar ve keşifler sayesinde Nemrut Dağı ve Krater gölü geniş bir çapta ilgi görmeye başlamış ve Allah vergisi tabiatın sırlarında saklı güzellikler fark edilmeye başlanmıştır.
    Yöre, tarihi İpek Yolu üzerinde olup, değişik medeniyetlere ait izleri bünyesinde barındırmaktadır. Başta Nurşin olmak üzere, Kümbet mahallesinde bulunan Selçuklu dönemine ait Kalender baba Türbesinin yanı sıra değiğik tarihî eserleri görmek mümkün…
    Taraf gazetesindeki yazısında Sevan Nişanyan'ın da belirttiği gibi, Tarih boyunca ilim, irfan yuvası medreseleri, şeyhleri, fakihleri, alimleriyle nam salmış “norşîn”e “nurun yeşerdiği yer” adını vermek, oraya hiç de yakışmayan bir isim olmasa gerek…

    (Nurşin’den tarihî bir görüntü)
    Abdurrahman-ı Tağî:
    On dokuzuncu yüzyılda yaşamış Şark’ın büyük alimlerindendir. Ömrünün önemli bir kısmı Hizan’ın Tağ Köyünde geçtiği için Tağî (Tahî) nispesiyle anılmıştır. Ayrıca, Nurşinî, Üstad-ı Azam ve Seyda lakaplarıyla tanınıp şöhret olmuştur. Aslen Siirt’in Şirvan ilçesinden olup, daha sonra Nurşin’e yerleşmiş ve büyük hizmetlerde bulunmuştur. Risale-i Nur’da kendisinden övgüyle söz edilir. Yetiştirdiği talebe ve tesis etmiş olduğu hizmet tarzıyla ilim ve irfanın yayılması noktasında büyük hizmeti olmuştur. Ayrıca, ismi Bediüzzaman’ın ders aldığı hocalar arasında da geçmiştir.
    Bediüzzaman, Risale-i Nur’da, Abdurrahman Tağî’nin (K.S) yapmış olduğu büyük hizmete dikkat çekerek şöyle ifade etmektedir:
    “...nahiyemiz olan Hizan kazasına tâbi İsparit'te (Ispahart), birden bire, meşhur Seyda namında Şeyh Abdurrahman-ı Tâğî himmetiyle o kadar çok talebeler ve hocalar ve âlimler çıktılar ki, bütün Kürdistan onlarla iftihar eder bir şekil aldığı zaman, içlerinde münazara-i ilmiye ve pek büyük bir himmetle ve pek geniş bir daire-i ilim ve tarikat içinde öyle bir vaziyet hissediyordum ki, güya rû-yi zemini fethedecek bu hocalardır ... âlimler, ilimde, dinde büyük bir fütuhat yapmışlar gibi vaziyet alıyorlardı. Bir talebenin bir parça ziyade zekâveti olsaydı, büyük bir ehemmiyet verilirdi. Münazarada, bir meselede birisi galebe çalsa büyük bir iftihar alırdı. Ben de hayret ediyordum, o hissiyat bende de vardı. Hattâ tarikat şeyhleri ve dairelerinde medar-ı hayret bir müsabaka, hem nahiye, hem kaza, hem vilayetimizde vardı. O hâletleri başka memleketlerde o derece göremedim.” (Emirdağ Lahikası, 1997, s. 49)
    Norşin’in bu güne kadar devam eden mânevî harcını atan Abdurrahman-ı Tağî (K.S) Hazretleri ,Ömürlerinin büyük bölümü Hizan'ın bir köyü olan Tağ'da geçtiğinden köyün ismine atfen Seyda-i Taği namıyla şöhret bulmuş, sonradan Norşin'e yerleşerek orada vefat etmiştir.
    Nurşin, Şarkın ilim, irfan ve feyz kaynaklarının başında gelir. Bu kudsi ocak inşasından beri bağrından çıkardığı kutlularla Anadolu’yu aydınlatmıştır. Üstad Bediüzzaman’ın da çok alakalı olduğu bu feyz çeşmesinde çok büyük zatlar yetişmiş, âleme nur ve feyiz yaymışlardır.
    Yöre halkı tarafından Norşîn-i Hazret (Hazretin Nurşini) diye de bilinmektedir.
    Norşin Medresesi, bölge ve Türkiye toplumuna şu ünlü din âlimlerini yetiştirerek kazandırmıştır:
    Bediüzzaman Said NursÎ (Bütün dünyaya mal olan, kırkın üzerinde dünya diline tercüme edilen eserleri Kur’ân ve Hadis’ten sonra en çok okunan eserler payesiyle dünya ve Türkiye gündemine mührünü vuran Müceddid-i Ekber ünvanına mazhar olmuş nâdîde bir şahsiyettir) , Şeyh Fethullah el-Varkanisî, Şeyh Alaaddîn, Şeyh Şefik Arvasî (Sultanahmet Camii eski imamı. Norşin Medresi'nden yetişen önemli kişilerden biri Şeyh Muhammed Şefik El-Arvasî'dir. Şeyh Muhammed Şefik El-Arvasi medrese tahsilini Norşin ve Ohin'de tamamlamıştır. Bediüzzaman'la da dostluk tesis etmiş olan Arvasî, Denizli ve Afyon hapislerinde beraber bulunmuştur. Arvasî'nin Abdülhamit'in hocası olduğu da biliniyor), Sadreddîn Yüksel (yüzlerce talebe yetiştirmiş, Risale-i Nura büyük hizmetleri olmuştur) , Molla Abdülhakîm Arvasî, Mehmet Emin Er Hoca, Halil Gönenç (Ş.Urfa eski müftüsü), Ali Arslan (Tekirdağ eski müftüsü), Ahmet Meylanî (Hidaye mütercimi), Mazhar Taşkesenoğlu (İbni Abidîn mütercimi), Molla Hasip Seven (Kozluk eski müftüsü), Molla Muhammed Şirin (Çanakkale eski müftüsü), Molla Abidin (İstanbul-Beykoz eski müftüsü), Şey Halit, Şeyh Âsım (Halen Ohin’de olup kendisini ziyaret ederek elini öptük. Sonraki yazılarımızda görüntüleri verilecek), Molla Salih el-Bohtî, Molla Muhyeddîn, Molla Muhammed (Mehmet Çağlayan, kendisiyle talebeliğim yıllarında tanışma ve defalarca sohbet şerefine nail oldum. Muş ve Niğde eski müftüsü), Molla Abdülkerim Saruhan (Bitlis eski müftüsü), Molla Burhan (Tillo şeyhi ve halen Tilloda devasa medresesinde/Kur’ân kursunda yüzlerce talebe okutmaya devam etmektedir. Ziyaretimiz esnasında kendisiyle yaptığımız görüşmeyi ve görüntüleri Gezi Notlarımız serisinde vereceğiz inşallah…) ve Muhammed Raşit Erol (Menzil şeyhi) (Kaddesellahu esrarehüm)

    Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin küçük yaşlarda (on yaşlarında) abisi Molla Abdullah ile beraber Nurşin köyüne geldiği, Tağ Medresesi sahibi Abdurrahman-ı Tağî’nin Nurslu talebelere çok yakın alaka gösterdiği bilinmektedir. Hatta anlatıldığına göre Kış geceleri kalkar, küçük talebelerinin üşümemeleri için üzerlerini örterdi. Ayrıca medresenin ileri gelen büyük talebelerine: ” Bu Nurslu talebelere iyi bakın, bunlardan biri din-i mübin-i İslamı ihya edecek. Fakat hangisidir, ben de bilmiyorum “ derdi.
    Bu medresedeki kısa ve maceralı tahsil hayatı tarihçelerde teferruatıyla anlatıldığı için oraya hevale ediyoruz.

    (Bedizzaman’ın eğitim aldığı medresenin üst kısmı)
    Seyda 20 Rabiulevvel 1304/1886 tarihinde 75 yaşında Norşin'de vefat etmiştir. Vefatının bile Resûl-i Ekrem'e (S.A.V) uyması ve benzemesi için dua ettiğinden, asıl köyü olan Tağ'da değil de, yazları gelip dinlendiği Norşin'de vefat etti ve orada defnedildi. Hicri 1301.
    Abdurrahmân Tâğî, vefât ederken yerine talebesi Fethullah Verkanisî’yi halîfe tâyin etti. Daha sonra O’nun yerine Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî (Abdurrahman-ı Tağî’nin oğlu) geçti.
    Şeyh Ziyaüddin birinci dünya savaşında milis kuvveti olarak savaşa katılmış, bir kolunu da kaybetmiştir; bunun üzerine V. Mehmet Reşat kendisine protez bir kol ve Mecidiye Madalyası göndermiştir. Şeyh Ziyaüddin, 1915'te Bitlis'te meydana gelen Molla Selim isyanına katılmamıştır. Bu hali Mustafa Kemal'in dikkatini çekmiş; Mustafa Kemal, 1919'da Sivas Kongresi'ne katılması yönünde kendisine bir mektup yazarak kendisini kongreye davet etmiştir. Şeyh Ziyaüddin, M. Kemal'in bu davetini geri çevirmiştir.
    Bu gün ise, onların mirasını Şeyh Mâsûm’un oğlu Şeyh Nureddîn devam ettirmektedir. Sonraki yazımızda kendisiyle yaptığımız görüşmelerimizi ve görüntülerini arz edeceğiz inşallah…
    Cenâb-ı Hakkın engin rahmeti Onların ve tâbîlerinin üzerine olsun. Âmîn…

    (Bediüzzamanın 10 yaşlarında kurduğu medresede ders aldığı Abdurrahman-ı Taği’nin (K.S) Merkadı)
    Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidâyetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zebân edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.
    Kur’ân’a ve imana ait herşey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i ebediyeye yardım eden, küçük değildir.

  10. #10
    Ehil Üye muhibbülkurra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2007
    Mesajlar
    4.304

    Standart

    Gezi Notları-(3) Nurşin Medresesi
    26 Ağustos 2009 Çarşamba 08:44
    Önceki yazımızda Nurşin ve Nurşin’de yetişen tanınmış ilim/irfan ve gönül adamlarından bahsetmiştik.
    Kürtçe ve Arapça eğitim yapılan bu tür medreselerde eğitim, bugün itibariyle yaklaşık on yıl sürmektedir.

    (Nurşin Medresesinde eğitim gören talebelerden bir gurup)
    Bediüzzaman Said Nursi, Doğu'nun en acil ihtiyacı olarak gördüğü eğitim problemini çözmek için din ve fen bilimlerinin birlikte okutulabileceği ve Medreset-üz -Zehra ismini verdiği bir üniversite kurulmasını sağlamak için 1907'de İstanbul'a gelmiş, daha sonra Birinci Meclise de bu projeyi sunarak bu konuda büyük gayretler sarf etmiştir.
    Engin bir ferasetle doğunun eğitim meselesine ve dolayısıyla milletin başına bela olacak olan terör ve anarşi illetine yüz yıl önce neşter vurmuş, yaşanan ızdırabı o günden sezerek âdeta çırpınmıştır.
    "Câmiü'l-Ezher Afrika'da bir medrese-i umumiye olduğu gibi, Asya Afrika'dan ne kadar büyük ise, daha büyük bir darülfünun, bir İslâm üniversitesi Asya'da lâzımdır. Tâ ki İslâm kavimlerini, meselâ: Arabistan, Hindistan, İran, Kafkas, Türkistan, Kürdistan'daki milletleri, menfî ırkçılık ifsat etmesin. Hakikî, müsbet ve kudsî ve umumî milliyet-i hakikiye olan İslâmiyet milliyeti ile 'Mü'minler kardeştirler' (Hucurât Sûresi, 49:10.) Kur'ân'ın bir kanun-u esasîsinin tam inkişafına mazhar olsun. Ve felsefe fünunu ile ulûm-u diniye birbiriyle barışsın ve Avrupa medeniyeti, İslâmiyet hakaikiyle tam musalâha etsin…" (Emirdağ Lâhikası s. 437, yeni tanzimde s. 841)
    Ve gerekçesini de şu ifadeleriyle ortaya koymuştur:
    “Vicdanın ziyası, ulûm-i dîniyedir. Aklın nuru, fünun-i medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder. (Münazarat, İfâde-i Merâm ve Uzunca Bir Mâzeret)
    Bu bağlamda sekiz şarttan bahisle onlardan birinin; “Fünun-i cedideyi, ulûm-i medaris (medrese ilimleri) ile mezç ve derç ve lisan-ı Arabî (Arap dili ve Edebiyatı) vacip, kürdî (Kürtçe) caiz, Türkî (Türkçe) lâzım kılmak” (Münazarat) olduğunu vurgulamıştır.

    (Nurşin Medresesi Talebeleri ve eğitimleriyle ilgili olarak Müderris Hocamız bilgi veriyor)

    Gezi notlarımızın ilerleyen bölümlerinde daha detaylı sunacağımız eğitim tarzı ve okutulan derslere baktığımızda; Kur’ân ilimlerinin tamamı, tefekkür ve mantık silsilesinin de yer aldığı her iki hayatı kuşatan ilimlerin detaylı bir şekilde öğretildiği ve müzakere edildiği (az da olsa bendeniz de o eğitimi çocukluğumda/gençliğimde tattım) görülmekle birlikte; pedagojik açıdan ve müsbet ilimler bağlamında konunun araştırılmaya, tahlil ve analize muhtaç olduğunu da belirtmeden geçemeyeceğim.
    Bediüzzaman’ın tespitlerinde; yıllardır süregelen bir ilim/irfan açılımını görüyoruz. Bu açılım ve bakış açısı anlaşılmış ve yeterince kavranabilmiş olsaydı, bu günkü açılımlara gerek kalmadan problem temelden çözülmüş olurdu. Zaten Devletin çıkmazı ve kusuru da, biriken ve bu güne kadar sümen altı edilen işin bu noktasında başlıyor.
    Laikliğin yanlış uygulanması, cumhuriyetin resim ve isimden ibaret bir sistem olarak algılanması, adaletin yerine getirilmemesi, halka ve özelllikle inanan kesimlere tepeden bakılması, ihtilaller döneminde demokrasinin rafa kaldırılarak keyfî idare yöntemlerinin halkı baskı altına alması gibi yüzlerce gayr-ı kanuni ve gayr-ı insanî uygulamaların denenmesi; çarpık, güvenden yoksun, sevgi ve şefkat özlemi duyan bir kitlenin oluşumunu hazırladı...
    Bu günkü Nurşin medresesine gelecek olursak;
    Ünlü diplomat ve politikacı Kamuran İnan'ın dedeleri Şeyh Şehabettin ve kardeşi Seyit Ali’nin de bu medrese çıkışlı olduğunu ifade etmiş olalım.


    Yani Norşin; İslam kültürünün, unutulmaz derin izler bırakan önemli bir kavşak noktası durumunda…
    Şu anda, Nurşin’in ilk yerleşim merkezi olan ve Güroymak ilçesi olarak ovaya dağılmasından sonra Nurtepe mahallesi ismiyle tarihî dokusunu; medresesi, türbeleri, camisi ve feyiz merkezi olmasıyla devam ettiren bu önemli mekânın başında Abdurrahman-ı Tağî (K.S) Hazretleri’nin torunlarından Şeyh Mâsûm’un oğlu, aynı medreseden icazetli meşhur âlim ve Nur hizmetlerinde isim yapmış merhum Sadreddin Yüksel Hocaefendi’nin kayınbiraderi de olan Şeyh Nureddin Mutlu Efendi bulunmaktadır.
    ÜÇ DİL BİR ARADA: Girişte Risale Haber'i ve kendimizi Arapça tanıtıyoruz. Büyük bir alaka ile karşılıyor bizi. Daha sonra Arapça kitaplardan müzakere ile sohbetimize Türkçe olarak devam ediyoruz… Orada bulunan ve daha sonra gelen ziyaretçilerle ise Kürtçe konuşuyor. Böylece üç dille yaptığımız sohbetimizle Üstadın kulaklarını bir kez daha çınlatmış oluyoruz.
    Mübarek bir silsilenin mekânında nöbetdarlık vazifesini ifa ediyorsunuz. Burası ilim ve feyiz kaynağı bir mekân.. Sizi tebrik ediyoruz. İman ve Kur’ân hizmetlerini devam ettirmeniz tebrike şâyandır. Malumunuz olduğu üzere Bediüzzaman Hazretlerinin de çok hatıraları var burada. Neler söyleyeceksiniz bu konuda ?
    İNSANLIĞIN NUR TALEBELERİNE İHTİYACI VAR
    Estağfirullah…Biz âciz bir kuluz. Şeref onlara aittir. Sizleri buralarda görmekten mutlu oldum. Hoş geldiniz, şeref verdiniz. Nur talebelerini görünce çok seviniyorum ve müferreh oluyorum. Yaptığımız muhabetten iman kokusu geliyor. Sizleri her zaman bekliyoruz, sizlere çok ihtiyaç var. Gelin gidin, bizi bırakmayın. İnsanlığın size ihtiyacı var.
    Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri önce Tağ köyüne gidiyor. Bakıyor orada alimler ilmî müzaker ve münazaralar yapıyorlar, kendilerinde mânevî bir güç ve kuvvet hissediyorlar. Üstad Hazretleri malumunuz Emirdağ Lâhikasında şöyle diyor : “ Eski meşhur ulema ve evliyalar ve allameler ve kutublar-onların medar-ı bahsi oldukça ben de dokuz on yaşındayken dinliyordum, kalbime geliyordu ki, bu talebeler, alimler, ilimde, dinde büyük bir fütuhat yapmışlar gibi vaziyet alıyorlardı. Bir talebenin bir parça ziyade zekaveti olsaydı, büyük bir ehemmiyet verilirdi. Münazarada, bir meselede birisi galebe çalsa büyük bir iftihar alırdı. Ben de hayret ediyordum, o hissiyat bende de vardı. Hatta tarikat şeyhleri ve dairelerinde medar-ı hayret bir müsabaka, hem nahiye, hem kaza, hem vilayetimizde vardı. O haletleri başka memleketlerde o derece göremedim.
    Şimdi bir ihtar ile kat i kanaatim geldi: O talebe arkadaşlarım, o üstadlar hükmünde hocalarım, o mürşidlerim, evliya ve şeyhlerim, bir hiss-i kablelvuku ile ruhu hissedip akıl bilmeyerek-ki en lüzumlu bir zamanda-o talebeler içinde ve o hocaların şakirtleri içinde ve o mürşidlerin müridleri içinde parlak bir nur çıkacak, ehl-i imanın imdadına gelecek..” (Emirdağ Lahikası, Denizli tüccarı aslı Burdur’lu Hafız Mustafa’ya Hitaptır)
    Daha sonra buraya geliyor, burada geçirdiği hayat safahatı “Essîretü’z- Zatiye” sinde teferruatıyla yazılıdır.(Pencere rafında bulunan Arapça ve Türkçe Külliyat arasından aldığı “ Essîretü’z Zatiye “ adlı kitabın İhsan Kasım Abinin Arapça tercümesi olan “Tarihçe-i Hayat” olduğunu anlıyorum. Oradan konu ile alakalı bazı bölümleri Arapça olarak bizimle paylaşıyor.)
    Üstad şu anda oturduğumuz binanın altında ders okumuştur. O zaman talebeler burada tedrisat yapıyorlardı.
    Abisi Abdullah ile bir de muhaveresi vardır. O da burada geçmiştir. Hazret Ziyaeddîn (Kuddîse Sirruhu) konusunda abisi ile konuşmaları vardır bildiğiniz gibi… Kutbü’l Ârifîn Ziyâeddîn Hazretlerinin büyük bir Gavs olduğunu, mânevî makamının çok yüksek olduğunu, O’na intisap etmesini, O’nun tarikatına girmesini istiyor.

    “Bundan kırk elli sene evvel, büyük kardeşim Molla Abdullah (rahmetullahi aleyh) ile bir muhaveremi hikâye ediyorum.
    O merhum kardeşim, evliya-i azimeden olan Hazret-i Ziyaeddin'nin (k.s.) has müridi idi. Ehl-i tarikatça, mürşidinin hakkında müfritane muhabbet ve hüsn-ü zan etse de makbul gördükleri için, o merhum kardeşim dedi ki:
    "Hazret-i Ziyaeddin bütün ulûmu biliyor. Kâinatta, kutb-u âzam gibi her şeye ıttılâı var." Beni onunla raptetmek için çok harika makamlarını beyan etti.
    Ben de o kardeşime dedim ki: "Sen mübalâğa ediyorsun. Ben onu görsem, çok meselelerde ilzam edebilirim. Hem sen benim kadar onu hakikî sevmiyorsun. Çünkü kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u âzam suretinde tahayyül ettiğin bir Ziyaeddin'i seversin. Yani o ünvanla bağlısın, muhabbet edersin.
    Eğer perde-i gayb açılsa, hakikati görünse, senin muhabbetin ya zâil olur veyahut dörtten birisine iner. Fakat ben, o zât-ı mübareği senin gibi pek ciddi severim, takdir ederim. Çünkü, Sünnet-i Seniye dairesinde, hakikat mesleğinde, ehl-i imana halis ve tesirli ve ehemmiyetli bir rehberdir. Şahsî makamı ne olursa olsun, bu hizmeti için ruhumu ona feda ederim. Perde açılsa ve hakikî makamı görünse, değil geri çekilmek, vazgeçmek, muhabbette noksan olmak, bilâkis daha ziyade hürmet ve takdirle bağlanacağım. Demek ben hakikî bir Ziyaeddin'i, sen de hayalî bir Ziyaeddin'i seversin." (Tarihçe-i Hayat, Dördüncü Kısım: Kastamonu Hayatı; Kastamonu Lâhikas, Birden İhtar Edilen Bir Mesele)


    ( Bu arada pek çok ziyaretçi gelip görüşüp gidiyorlar. Bazı hocalar, âlimler de bu konuşmalarımızı aynı mekânda dikkatle takip ediyorlar.)
    Hükümet tarafından başlatılan açılım meselesini nasıl değerlendiriyorsunuz Efendim?
    BU MİLLETİ DAĞDAKİLER TEMSİL EDEMEZ
    Çok geç kalınmış bir teşebbüs olarak görüyoruz. Şimdiye kadar böyle bir açılım hiç olmadı. Hükümetin ve Cumhurbaşkanımızın mesajlarını müspet karşılıyoruz. Bediüzzaman’ın gösterdiği çare ortadadır. O’nun fikirlerini yaydığım ve taviz vermediğim için çok sıkıntılara maruz kaldım, çok ızdırap çektim. Bölücü PKK’ya taviz vermedim. Tehditler aldım, üç ay vaktin kaldı dediler, ama hamdolsun boyun eğmedim. Ruhum feda olsun…
    Bu meselede ve çözümünde Devletin muhatap alacağı bir merci yok. Kanaat önderleri bu meselede dinlenmelidir, görüşleri önem arz etmektedir. Bu milleti dağdakiler temsil edemez.
    Tavsiye ve teklifleriniz nelerdir bu konu ile alakalı?
    Artan suç ve terör olaylarını önlemenin yolu insanlara Allah sevgisini aşılamaktan geçer… Eğitime gereken önemin verilmesi, mülkî idare amirlerinin (Kaymakam, Vali, Belediye Başkanı v.s) halkla iç içe olmaları, onların arasına katılmaları gerekmektedir. Bu halka güven verir, karşı tarafın tuzaklarını bozar.
    Fertlerin birliğini, devletin dirliğini istemeyen mihrakların kışkırtmasıyla meydana gelen olaylar sağduyulu vatandaşları müteessir etmiştir.


    TERÖR VE İSLÂMİYET BİR ARADA OLMAZ
    Daha önceleri de benzer olaylarla bu ülke karşılaştı. İnsanlarımız birlik ve beraberlik içerisinde olurlarsa, bu terör olayını da atlatırız. Tarih boyunca Kürtler değişik mecralara taşınmak istendi... Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da şimdilerde her şey bozulmak isteniyor… Terör ve İslamiyet bir arada olamaz.

    Kürtler üzerinden bir oyun mu oynanmak isteniyor?
    Yezidî olanlar haricinde Kürtler Müslüman’dır. Sadece Müslüman olarak kalmamış aynı zamanda dinin yayılmasında ve korunmasında öncü olmuşlardır. Doğu'da açılan medreseler ve burada yetişen âlimler çok büyük bir vazifeyi yerine getirdi. Benim dedem bunu yaptı, babam bunu yaptı, şimdi de ben yapmaya gayret ediyorum.. Onlara başka dinler sunuldu, ancak onlar hep İslamiyet'in hizmetkârı olarak kalmayı tercih etti. Huzuru bozanlar bugün dinimizi de bozmak istiyor. Yeni yetişen nesil ne yazık ki çok bilinçli ve duyarlı değil. Bu konuda devlete büyük görevler düşüyor. Oyunlara gelinmemeli, dikkatli olunmalı… Milletin inançlarına, kültürüne, kılık-kıyafetine karışılmamalı. Tesettür Kur’ân’ın emridir.
    Çok teşekkür ederiz bu değerli açıklamalarınız için. Bu mübarek hizmetinizin ilelebet kıyamete kadar devam etmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz eder, hürmetlerimizi arz ederiz.
    Allah razı olsun. Ben teşekkür ederim. Hoş safa geldiniz.
    (Vedalaştıktan sonra isimleri geçen Zevât-ı kiramın makberlerini ziyaret ederek, girişte kokusu her tarafa yayılan ve özel olarak talebe ve misafirler için pişirilen özlü esmer ekmekten payımıza düşeni teberrüken alıp oradan kemal-i edep ve sürurla ayrılıyoruz.)
    Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidâyetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zebân edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.
    Kur’ân’a ve imana ait herşey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i ebediyeye yardım eden, küçük değildir.

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Nurs Bediüzzaman Mevlidi Pazar günü
    By YİĞİDO in forum Bediüzzaman ve Risale-i Nur Çalışmaları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 02.09.11, 18:12
  2. Cevaplar: 8
    Son Mesaj: 09.06.09, 13:14
  3. Iki Aşamali Sinav Geri Geliyor
    By ErekNUR in forum Eğitim
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.01.09, 13:25
  4. Sınıfım Resmen Tuhaf Yardım Edin
    By maveraunnehir in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 41
    Son Mesaj: 07.01.08, 23:39
  5. Nurs'ta Külliye İnşası
    By Ebu Hasan in forum Serbest Kürsü
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 15.09.06, 11:58

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0