+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 6 Sayfa var 1 2 3 ... SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 60

Konu: Dünya Risâle-i Nur’u Okuyor

  1. #1
    1kul
    Guest 1kul - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Exclamation Dünya Risâle-i Nur’u Okuyor

    Şaban DÖĞEN




    24 Nisan Cuma saat 11.00’de başlayan Özbekistan’daki Risâle-i Nur mahkemesinin ikinci celsesindeki savunmalarda başlıktaki cümle de yer aldı.
    Önce 10 avukat 10 cihetten Nur Talebelerinin suçsuz olduklarını, kanunda olan suçların bu kişilerde bulunmadığını bir bir ispat ettiler. Hepsinin güzel ahlâklı insanlar olduklarını söylediler ve sanıkların serbest bırakılmalarını talep ettiler.
    Sonra hâkim sözü Nur Talebelerinin anne-babalarına verdi. Önce Şuhrat Kerimov’un babası Buhara’da çok meşhur bir dâhiliye doktoru olan Şerif Kerimov söze başladı.
    Şerif Kerimov: “Ben Buhara’da 40 sene sizleri tedavi ettim, sizlere hizmet ettim. Benim bir oğlum var, o da sizlere hizmet ediyor” dedi.
    Heyecanından kendini tutamadı, ağladı. Bunun üzerine orada hazır bulunanlar da etkilenerek gözyaşlarına boğuldular.
    Hâkim bir kâğıdı göstererek Şerif Kerimov’a: “Siz buna ne diyorsunuz? Bu kâğıttaki şema bunların sistemini gösteriyor. Bunlara kim liderlik ediyor, onun yardımcıları kim, hangi şehirlerde bunların adamları var, v.s.” gibisinden sorular sordu.
    O sırada İkram Mirajov’un babası Zavkidin Hoca el kaldırdı ve “Sayın Hâkim müsaade ederseniz ben sizin sualinize cevap verebilirim” dedi.
    Hâkim: “Evet, buyurun. Siz kimin akrabasısınız?”
    İkram Mirajov: “Bu benim babamdır.”
    Zavkidin Hoca: “Bu sizin elinizde olan kâğıt esassız bir kâğıttır. Sizi ve Özbekistan halkını evhamlandırmak için düzenlenmiş bir kâğıttır. Yalan yanlış uydurma ve iftiraya dayalı bir kâğıttır.”
    Hâkim: “Siz misiniz şikâyetnameleri Başbakana ve diğer devlet dairelerine yazan?”
    Zavkidin Hoca: “Evet, ben yazdım. Nasıl yazmam? 4 aydır ben oğlumu görmüyorum. Ben 43 senedir Buhara Üniversitesinde hocalık yapıyorum. Sizlere ve sizin çocuklarınıza ders verdim. Oğlum İkram da 10 senedir hizmet ediyor. Bunların hepsini ben biliyorum. Bunların hiçbir suçu yok. Ben bunların çocukluklarını biliyorum. Bunlar güzel ahlâklı, vatanımıza, ailesine çok faydalı gençlerdir. Ben bunlara kefilim.”
    Hâkim: “Siz bu kâğıda ne diyorsunuz? Bu 8 kişinin imzası olan araştırma bilirkişi raporudur.”
    Zavkidin Hoca: ”“Ben buna dünyaca meşhur 152 profesörün imzaları ile cevap veriyorum. Risâle-i Nur üzerine dünyada uluslar arası sempozyumlar, paneller ve konferanslar düzenleniyor. Risâle-i Nur’u dünya okuyor deyip ve oğluna yönelip, Oğlum İkram sabırlı ol, korkma, her şey Allahdandır!” diye teselli verdi.
    Savcı, İkram Mirajov’a 11 sene, diğer Nur Talebelerine 7-8 seneden başlayan hapis cezası talebinde bulundu. Sonunda hâkim cemaat reisi diye itham edilen İkram Mirajov’a 9 yıl, 7 kişiye de 6’şar yıl mahkûmiyet verdi. Avukatlar temyize müracaat edeceklerini belirtirlerken, ceza verilenNur Talebeleri de kararı ahiret beratı olarak kabul ettiler. Bediüzzaman ve talebeleri de haksız yere mahkûm edilmemişler miydi? Ama bugün herbiri dünya çapında gönüllerde taht kurdular.
    Hafız Ali Denizli’de mahkemeye giderken dâvâ arkadaşlarına şöyle demişti: “Merak etmeyin! Birgün bu Nurlar parlayacak, karşımızda küfrü mutlak var.”

    Evet, Nurlar parlamaya devam ediyor, hiçbir baskı ve zulüm, inkâr yayılmalarına engel olamadı, İnşaallah olamayacak.
    06.05.2009
    E-Posta: sdogen99@ttnet.net.tr

  2. #2
    Ehil Üye muhibbülkurra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2007
    Mesajlar
    4.304

    Standart

    Bediüzzaman evleri üniversite haline getirdi

    Eğitimci Ömer Faruk Korkmaz, "Bediüzzaman belki bir üniversite kuramadı ama her evi bir üniversite haline getirdi. Gençliğimiz eğitim sisteminin mağdurudur. Mağduruyetler Risale-i Nur'un eğitim modeliyle aşılır" dedi.

    2009-06-08
    14:09

    Nurlarla her ev bir üniversite

    Hayrat Vakfı’nın 6-7 Haziran 2009 tarihlerinde organize ettiği II. Milletlerarası Bediüzzaman ve Risâle-i Nur Sempozyumu'nda bir tebliğ sunan Eğitimci Ömer Faruk Korkmaz, "Bediüzzaman belki bir üniversite kuramadı ama her evi bir üniversite haline getirdi. Gençliğimiz eğitim sisteminin mağdurudur. Mağduruyetler Risale-i Nur'un eğitim modeliyle aşılır" dedi. Hayrat Vakfı’nın 6-7 Haziran 2009 tarihlerinde organize ettiği II. Milletlerarası Bediüzzaman ve Risâle-i Nur Sempozyumu İstanbul Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Kur’ân tilâveti ve duâlarla başlayan sempozyum protokol konuşmalarıyla başladı. Ana başlığı “Risâle-i Nur’un eğitim sistemi” olarak belirlenen ve iki gün süren sempozyuma Türkiye’den ve yurt dışından çok sayıda ilim adamı katılarak tebliğlerini sundu.
    Sempozyumda "İslâm dünyasında günümüzde uygulanan eğitim usulleri ve eğitimin temel problemleri" başlıklı tebliğini sunan Ömer Faruk Korkmaz, İslam'ın ilk eğitim modelinin Peygamberimiz (asm) tarafından Mescid-i Nebevi'de kurulan "Suffe" olduğunu belirterek, "Daha sonra bu model İslam devletleri tarafından geliştirilerek devam ettirildi. Abbasiler ve Selçuklular döneminde Nizamiye Medreseleri, Daha sonda Osmanlı Medreseleri, Sudan Medreseleri, Pakistan Medreseleri Suffa'nın devamı olarak kuruldu ve geliştirildi. Günümüzde eğitim veren Malezya İslam Üniversitesi de bunlardan birisidir" diye konuştu.
    Ömer Faruk Korkmaz, Osmanlı devletinin son döneminde Osmanlı topraklarında yüzlerce yabancı okul açıldığını hatırlatarak, "Bu okullar misyonerlik manasında belki etkili olmadılar ama farklı kültürlerin tohumları Osmanlı topmulunun içine atıldı. Bu yabancı okullarda en çok üzerinde durulan iki eğitim şekli spor ve müzik olmuştur. Pratik dil eğitimi adı altında farklı bir kültür empoze edilmiştir. Bu şekilde İslam dünyasında yetişmiş insanların kendi toplumuyla çatışır hale gelmesi hedeflenmiştir. Ve bu konuda da başarılı olmuşlardır. Halk bu tahribata karşı hala ayaktaysa bunu Risale-i Nur'a borçluyuz. Bu tahribatı gören Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur eğitim modelini geliştirmiştir. Medresetül Zehra projesi tıpkı Suffe gibi bir eğitim modelidir. Bediüzzaman belki bir üniversite kuramadı ama her evi bir üniversite haline getirdi. Zehra Üniversitesi bir vasiyet olarak hepimizin boynunda bir borçtur" şeklinde konuştu. Allah için bir şeyler yapan bütün müslümanların sevilmeye layık olduğunu vurgulayan Korkmaz, cemaatlerin bu manada rahmet olduğunu kaydetti. Korkmaz, eğitimin diploma ile ölçülemeyecek kadar önemli olduğunu belirterek, "Günümüzde diplomasız ahlaklı işadamlarımız. Öte yandan diplomalı, teknolojiyi çok iyi kullanan ancak soygun yapan işadamaları da var. Bugün gençliğimiz eğitim sisteminin mağdurudur. Mağduruyetler Risale-i Nur'un eğitim modeliyle aşılır" ifadelerini kullandı.

    SAİD NURSİ İMANI İHYA ETTİ
    "Bedîüzzaman Hazretleri’nin İslâm’a hizmetinin ikna metodu açısından tahlîli" başlıklı tebliğini sunan Suudi Arabistanlı Dr. Raşid bin Mubarek ise, "İnsanın kalbi maddi hayatının devamı için ne kadar önemliyse manevi hayatı açısından da aynı derece de önemlidir. Bu bakımdan Said Nursi imanı ihya ederek kalpleri imanla güçlendirdi. İnsanın mutlu olması için kalbinin çalışması şarttır. Allah'ı tanıyan ve Allah için çalışan bir kalp ancak imanla mümkürdür" diye konuştu.
    Tebliğinde Muhammed İbni Vehab ile Bediüzzaman'ın hizmetlerini mukayese eden Dr. Raşid bin Mubarek, "Bu iki zat her biri farklı bölgelerde farklı iktidar şartları altında kendilerince en doğru olanı yapıp içinde yaşadıkları toplumlarda imanı ihya etmek için çalıştılar. Kur'an'a ve sünnete uygun imanlı nesiller yetiştirmemin mücadelesini vardiler. Her ikisini de yaptıkları hizmetlere göre değerlendirmek durumundayız. Bediüzzaman'ın telif ettiği Risale-i Nurlar bugün bütün İslam toplumlarında okunup anlaşılmaya çalışılıyorsa bu eserlerin kıymeti tartışılmaz. Demek ki Müslümanları bu eserler ikna edip imanlarını ihya etmiştir" görüşlerini dile getirdi.
    RİSALE-İ NUR'UN TEBLİĞ
    MERKEZİNDE İHLAS VARDIR

    Risâle-i Nur’un tebliğ esasları başlıklı tebliği sunan Hayrat Vakfı Elazığ Temsilcisi Dr. Mirza inak, "Risale-i Nur'un tebliğ merkezinde İhlas vardır" dedi. Dr. Mirza inak, Risale-i Nur'un tebliğinde bulunan diğer tebliği asaslarını ise şöyle sıraladı:"Lisan-ı hal, İstiğna düsturu, Kendi vazifesini yapıp başkalarının vazifesine karışmama, Özünde ikna ve ispat olan bir tebliği, Misal getirerek anlatma:Temsil metodu, Gayri meşru lezzet içindeki elemleri gösterme, Batılı tasvir etmeme, Muhattap ayırt etmeden cemaate yapılan tebliğ, Toplumun hiçbir tabakasını ihmal etmeme, Müsbet hareketi esas alma, İzzetli ve kişilikli bir tebliğ..."
    Sempozyum 7 Haziran pazar günü yapılan kapanış konuşmalarının ardından sonuç bildirisinin okunmasıyla son buldu. Kapanışta Kur’ân-ı Kerim okunarak dua edildi.
    KİMLER KATILDI, HANGİ TEBLİĞLER SUNULDU?
    Sempozyuma katılan Türk bilim ve fikir adamları ve bazı tebliğ başlıkları şunlardı:"Risâle-i Nur’un tebliğ esasları Dr. Mirza inak, Risâle-i Nur eğitim sisteminde ‘nefis terbiyesi’ ve ‘manevî terakkî Said Yavuz, Risâle-i Nur eğitim sisteminde fertlere verdiği ‘milliyetçilik’ anlayışı M.Zakir Çetin, ‘Risâle-i Nur talebeliği’ nedir? Nur Talebesinin vasıfları nelerdir? Mehmet Köroğlu, Bir Kur’ân tefsiri olarak Risâle-i Nur Prof. Dr. Musa Kâzım Yılmaz, İslâmî Üniversite kavramı ve “Medresetüzzehrâ” örneği İdris Tüzün, Bülent Güner, İDSB'den Ali Kurt, Necmi Sadıkoğlu, Salih Kaya ve bilim adamları Prof. Dr. Mustafa Ağırman, Prof. Dr. Ahmed Bakcan"
    Sempozyuma katılan yabancı bilim ve fikir adamları ve bazı tebliğ başlıkları şunlardı:"Bedîüzzaman Hazretleri’nin tahsil hayatı ve bu tahsilin Risâle-i Nûr’a yansımaları Prof. Dr. Süleyman Osman (Sudan), Risale-i Nur ışığında İslam'ın ve Avrupa Felsefe'sinin eğitim gayesi ve neticelerinin mukayesesi. Prof.Dr. Talat Muhammed Afifi Salim, (Mısır), Risâle-i Nur irşadında akıl ve kalp birlikteliğinin ehemmiyeti Dr. Muhammed Ratıb Al Nabulsı (Suriye)
    Bedîüzzaman’ın düşüncelerinin ve davasının Malezya’daki Müslüman gençler üzerinde etkisi Dr. Fadhlullah Jamil (Malezya), Risâle-i Nûr’da eğitim açısından Esmâü’l-Hüsnâ ve tecellileri Prof.Dr. Abdurrahim Ali Muhammed İbrahim, (Sudan), Bedîüzzaman Hazretleri’nin İslâm’a hizmetinin ikna metodu açısından tahlîli Dr. Raşid bin Mubarek (Suudi Arabistan), Bedîüzzaman Hazretleri’nin düşüncelerinin ve davasının Malezya’daki Müslüman gençler üzerinde etkisi Dr. Münir Cuma (Suudi Arabistan), Abdurrahim Makkawi, Kamboçya Bir teklif: “e-Medrese-i Yusufiye” Dr. Mazhar Huseyni (ABD)
    Said Nursînin Manevî-Dinî Eğitim Felsefesi: Malezya İçin Dersler Dr. Ferid Şehran (Malezya), Risale-i Nur’da eğitimcinin sıfatları Ahmed Fazlullah (Sudan), Bediüzzaman Said Nursi'nin Eğitim Politikasina Dair Görüşler, S.M.Rasheduzzaman (Bangladeş), Risâle-i Nur hizmetinin toplum tabakalarını eğitim usulleri ve bu meyanda telif edilen risâlelerin tahlili Muhammed Saıd (Suriye), Modern Arap dili üsluplarının Risale-i Nur Külliyatındaki izleri. Dr. Abdunnur Muhammed Mâhî (Suudi Arabistan), Risale-i Nur’a Eğitim açısından bir bakış Prof. Dr. Muhammed Ata (Mısır), Risale-i Nur'un talim ve terbiye sistemindeki ihlas sırrı Dr. Ahmed Said en-Necmi (Suudi Arabistan),
    Av. Abdulmejid Al Mısrı, Suriye, Prof. Dr. Sıddik Hayati Sudan, Muhammed Ali Yasinu Suriye, Abdullah Makki Sudan, Ferid Hafız Sudan, Mısır Müftüsü Prof. Dr. Ali Cuma, Ahmed Azam Abdurrahman İDSB Malezya Temsilcisi."
    Mustafa Gökmen/Sentez Haber- İSTANBUL
    Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidâyetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zebân edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.
    Kur’ân’a ve imana ait herşey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i ebediyeye yardım eden, küçük değildir.

  3. #3
    Ehil Üye muhibbülkurra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2007
    Mesajlar
    4.304

    Standart

    RİSÂLE-İ NUR’U SOMALİ’DE TANIDI
    Hamsa Abdullahi Abdi, Somalili bir Nur Talebesi... Somali’de girdiği sınavı kazanarak Türkiye’ye tıp tahsili için gelmiş. İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 1. sınıf öğrencisi. Kendisi ile Yeni Asya Vakfı’nda görüştük.
    Risâle-i Nur’ları nasıl tanıdınız?

    Somali’de Kur’ân Kursu öğrenimim sırasında Arapça Risâle-i Nur elime geçti. Okuyunca çok etkilendim. Bediüzzaman Said Nursî’yi tanımak istedim. Risâle-i Nur Talebeleri ile de tanışmayı arzu ediyordum. Ankara’da Kültürlerarası Araştırma ve Destek Vakfı’nın toplantısında Sayın Mehmet Özkan Bey’le tanıştım. Kendisi beni Yeni Asya Vakfı’na dâvet etti.

    Somali’de eğitim ve öğrenim durumu nasıl?

    Benim memleketimde 18 yıldır savaş var. 1991’de kabileler arasında başlayan çatışmalar ülkeye tamamen yayılmış durumda. Dolayısıyla eğitim ve öğretim ancak özel olarak yürütülebiliyor. Özel öğretimde kılık kıyafet yönünden hiçbir engelleme yok. Başörtüsü ile okumak eğitimin her bölümünde serbest.

    Ülkenizde savaş halkı ve hayatı nasıl
    etkiliyor?

    Tabiî ki çok kötü. Halkımız küçük tarım faaliyetleri yapıyor. Oldukça fakir... Biz de bu anlamsız savaşın bir an önce bitmesi için duâ ediyoruz.

    İlâve etmek istediğiniz başka bir husus var
    mı?

    Evet. Benim arzum Risâle-i Nur Talebesi hanım kardeşlerle tanışıp görüşmek istiyorum. Bana bu konuda yardımcı olan Sayın Mehmet Özkan Bey’e çok teşekkür ediyorum. Yeni Asya Gazetesi ve Vakıf çalışanlarına başarılar dilerim.

    SALİH SÜTÇÜOĞLU
    06.06.2009

    Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidâyetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zebân edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.
    Kur’ân’a ve imana ait herşey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i ebediyeye yardım eden, küçük değildir.

  4. #4
    Ehil Üye muhibbülkurra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2007
    Mesajlar
    4.304

    Standart

    Risale-i Nur’un Rusya macerası
    09 Haziran 2009 / 10:35
    Dr. Ali İhsan Erdemir, Rusya'da, 'Rus da dinsiz kalamaz' sözünün nasıl gerçekleştiğini anlattı

    Mehmet Kara’nın röportajı
    Dr. Ali İhsan Erdemir kimdir?
    Bitlis’in Ahlat ilçesinde doğdu. Erzurum Üniversitesi Diş Hekimliğinden mezun olduktan sonra iki sene özel olarak diş hekimliği yaptı.
    Erdemir, Rusya ve Türki cumhuriyetlere gidip orada Risâle-i Nurlardaki iman hakikatlerini anlatmayı kendisine görev edinmiş. 1991 yılından beri değişik tarihlerde bu ülkelere gidip-geliyor. Son gidişinde kendisinin de aralarında bulunduğu 9’u Rus, 7’si Azerî vatandaşı olmak üzere 17 kişi Risâle-i Nur okudukları için Rus makamlarınca gözaltına alınmış. Sorgularının ardından da serbest bırakılmışlar.
    Dr. Erdemir’le Rusya’daki İslâmî gelişmeleri, Risâle-i Nur hizmetlerini, orada yaşadığı gözaltı sürecini, Bediüzzaman’ın “Rus da dinsiz kalamaz” sözünün nasıl gerçekleştiğini anlattı.


    Öncelikle Rusya’ya gidişinizin nasıl olduğunu öğrenmek istiyoruz. Rusya’ya gidiş amacınız neydi?
    Rusya’nın dağılmaya başladığı yıllarda gördüğüm bir rüyadan etkilenerek Risâlelerde bahsi geçen Tiflis Şeyh San’an Tepesini merak etmiştim. Trabzon’da bulunan ve Azerbaycan’da diş hekimliğinde okumak isteyen Ömer Karakaş’la birlikte yanımıza Risâle-i Nur’lardan bazı eserleri alarak Tiflis’e gittik. Öncelikle Şeyh San’an Tepesine gittik. Beraber Azerbaycan’da 10 gün kaldık. Ben Türkiye’ye dönerken, elimizde bulunan Bediüzzaman Said Nursî’nin Mektubât isimli eseri ile birlikte, Âyetü’l-Kübra ve Uhuvvet Risâlelerini Azerbeycan’da bulunan Gökmescid Camii’nde tanıştığımız üç gence bıraktık.

    Türkiye’ye döndükten sonra öğrendim ki Mektubât orada tek başına bir dershane açmış. 1991 yılında o arkadaşlardan birisi Türkiye’ye geldiğinde öğrendik ki, evlere sığmayıp, bir dershane açmışlar. Bu çok önemlidir. Bediüzzaman eserlerinde şöyle demektedir: “Risâle-i Nur, Kur’ân’ın himâyesi altında âdeta kendi kendine intişar ediyor ve muhtaç olanlara kendini okutturuyor.” Bugün bütün dünya da Risâle-i Nurlar kendisini okutturuyor.

    Bediüzzaman, Mustafa Sungur Ağabeye “Seni Rusya’ya göndereceğim. Seni medresemi açmak üzere Tiflis’e göndereceğim” demişti. Dershane açılması ile bu vasiyeti gerçekleşmiş mi oluyor?
    Gerek Mustafa Sungur, gerek Bayram Yüksel, gerekse Salih Özcan Ağabeylerden dinledim. Bediüzzaman’ın “Rusya’ya, Tiflis’e Mustafa Sungur’u göndereceğim, orada dershane açacak” dediğini defalarca dinledim. Sungur Ağabeye defalarca Rusya’da bulunan Risâle-i Nur Talebelerinden dâvetler geliyordu. 1992 yılında Sungur Ağabey Rusya’ya ilk mülk dershane açılışına geldi. Sonra oradan Azerbaycan, Özbekistan, Türkistan’a, Türkmenistan’a gitti. Sungur Ağabey bu tarihten sonra defalarca Rusya ve Azerbaycan’a gitti, çok alâkadar oldu. Oralardan gelen kardeşlere de Üstad’ın hayatında bulunduğu mekânları gezdirirdi. Hizmet o tarihten bu yana küllileşti, yayıldı.

    Azerîler Risâle-i Nurları kendi dillerinden mi, yoksa Azericeye çevrilen Risâle-i Nurlardan mı okuyorlar?
    Azerîler çok bahtiyar insanlar. Risâle-i Nur’u orijinalinden okuyorlar, çok çabuk kavrıyorlar. Dilleri bizim dilimize çok yakın. 1997 yılından itibaren Azerbaycan’da bulunan Risâle-i Nur Talebeleri Rusya’ya giderek, dershaneler açılmasına, Risâle-i Nur neşrine ve yayılmasına vesile oldular. Rusya’nın hemen hemen bütün büyük şehirlerinde bu hizmetler devam etmektedir.

    20 YILDA BİNLERCE CAMİ

    Rusya’dan yeni geldiniz. Oradaki İslâmî hizmetler nasıl?
    Rusya’ya 1991 yılında gittiğimizde camilerde çok az cemaat vardı. Son gittiğimde gördüm ki, camiler hem çoğalmış, hem de cemaat artık camilere sığmıyor. Moskova’da iki Cuma namazı kıldım. Merkez’de bulunan çift minareli büyük camide açıktan ezan ve hutbe okunuyor. Bu caminin içinin yanında, bahçesi, yanında bulunan medrese doluyor. Caminin yanında bulunan bir mekân Cuma günleri açılıyor, orası da tamamen doluyor. Moskova’da bulunan diğer camide de aynı durum yaşanıyor. Caminin arkasında bulunan benzinlik de doluyor. Benzinliğin eski sahibi cemaate müsaade etmiyormuş, yeni sahibinin ise Cuma günleri, “Bana bir araba geçecek yer ayırın, gerisinde namaz kılabilirsiniz” dediğini öğrendik.

    Bayram namazlarında bunun 10 misli doluyor, bütün Müslümanlar camilere akın ediyor. Rus devlet adamları bayram namazlarında camilere gelip konuşmalar yapıp, Müslümanların bayramını tebrik ediyorlar. Gerek Yeltsin, gerekse de Putin tebrik mesajları gönderiyorlar.

    Petersburg’a ilk gittiğimde 100 yıl önce mükemmel şekilde inşâ edilen camiyi görmüştüm. İçi çok yıkık döküktü. Türkiye’de bazı insanlar gitmişler, bu camiyi tamir etmişler. O zaman yarıya kadar dolmayan caminin şimdi cemaatini bahçeler dahi almıyor. Müftülük nezaretinde ikinci bir cami yapılmış. Bu caminin yanında 5 katlı bir bina vardı. O binada İslâm üniversitesi kurulacağını söylediler. Rusya’nın en ufak köylerine, kasabalarına kadar camiler mevcut. Son 20 yılda çok sayıda cami yapılmış ve hâlen de yapılıyor. Bu ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Camiler 24 saat açık tutuluyor. Stalin döneminde Kırım’da, Ahıska’da, Gürcistan’da, Tataristan’daki Tatar Müslümanları sürgün edilmiş. Bugün 13 milyon Tatar var, bunların 2 milyonu Tataristan’da yaşıyor. Bu sürülen Tatarlar her gittikleri yere cami inşâ etmişler. Sibirya’da Kemerova şehrinin valisi Kazak. Annesinin adına bir cami yaptırmış. Müslüman ülkelerden yardımlar oluyor. Türkiye Grozni’ye bir cami yaptırmış, açılışına da Putin dâvet edilmiş. Putin de gelmiş. Caminin açıldığı gün Çeçenistan’da normal hayat ilân edilmiş.

    Rusya’da bu tür güzel gelişmeler yaşanırken, Özbekistan’da Risâle-i Nur okudukları için bazı insanlara cezalar verildi. Bunun sebebi nedir? Bugün dünyanın hiçbir yerinde Risâle-i Nur’lar yasak değilken, Risâle-i Nur gibi ilmî, hiç kimseye zarar vermeyen, tamamen aklî, mantıkî esaslarla iman hakikatlerini izah eden bir eser maalesef Özbekistan’da cezalarla karşılaşıyor. Bunu nasıl izah edecekler?


    RUSYA’DA RİSÂLE-İ NUR OKUYANLAR

    Sizin de içinde bulunduğunuz, 9 Rus, 7 Azerî vatandaşı olmak üzere 17 kişi Risâle-i Nur okuduğunuz için gözaltına alındığınız haberleri basında yer aldı?
    Rus polisi bizlere son derece nazik davrandı. Hiç bizi kırmadan, incitmeden ifadelerimize başvurdular. Rusya’da da 14 tane küçük risâleye yasak konulmuş. Bize “Siz Risâle-i Nur okuyor musunuz?” diye sordular. Biz de okuduğumuzu belirttik. Rusya kanunlarına göre suç olduğunu söylediler ve “Organizasya Nurculuk suçu”ndan yargılanmamızı istediler. Ben “Organizasya Nurculuk falan bilmiyorum, ama ben Risâle-i Nurları okuyor ve seviyorum. Risâle-i Nur dünyanın hiçbir yerinde yasak değildir” dedim. “Ama Rusya’da yasak” dediler.

    Ben de bunun karşılığında, Rusya’da 130 risâleden sadece Rusça basılan 14 tanesi yasak olduğunu söyledim. Diğerleri serbest. “Bizde Rusya tarafından yasaklanan kitaplar yok” dedim. Bunu defalarca sordular, biz de okuduğumuzu ifade ettik.

    RUSYA’NIN, İSLÂMİYETTEN BAŞKA KURTULUŞU YOK

    Peki, hangi Risâleler yasak?
    Rusçaya tercüme edilen 30 risâleden 14’ü yasak şu anda. Yasaklamalarına gerekçe olarak 10 tane sebep yazmışlar. Ekstremist, fanatik, “ölümü hayattan daha çok sevdiriyor” gibi gerekçeler yazmışlar. Fakat bunu yanlış yorumluyorlar. Risâle-i Nur sanki insanları ölüme teşvik ediyor gibi yorumluyorlar. Kesinlikle doğru değildir bu. Bediüzzaman, ölümün en az hayat kadar gerçek olduğunu söylemiştir. Onun için herkese korkunç görünen ölümü sevdirmek istiyor. Çünkü ölümden korkan, ölümü sevmeyen insan dünya hayatında huzurlu yaşayamaz. Onun için hayat kadar gerçek olan ölüm hadisesini izahlarla açıklıyor. Ölümün son olmadığını, fena olmadığını, yokluk olmadığını, bütün mahlûkatın güzde ölüp baharda dirildiği gibi ölümün yeniden bir diriliş olduğunu, “çekirdeğin mevti, sümbülün mebde-i hayatıdır’ diyor” dedim. Ayrıca Bediüzzaman’ın ölümün yeni bir başlangıç olduğunu söylediğini aktardım.

    Rusya mahkemeleri sanki “Bediüzzaman insanları ölüme teşvik ediyor” diye yasaklamıştır. Dinimizde ölümü istemek yok. Ama ölüm de bir hakikattir. İnsanlar onunda hakikatini anladıktan sonra ölümden ürkmesine, korkmasına gerek yoktur. Bunu anlayınca insanlar daha huzurlu, daha saadetli yaşıyorlar.

    İşte bunu Rus mahkemeleri anlayamadığı için, bu gerçekten kaçmak için kendilerini ya sarhoşluğa, ya sefahate atıyorlar. Maalesef böyle. Rus milleti nasıl kurtulacak? Rus halkı yine iman hakikatlerini anlayarak kurtulacaktır. Rusya’nın İslâmiyet’ten başka kurtulmuşu yok.

    BEDİÜZZAMAN: RUS DA DİNSİZ KALAMAZ

    Bediüzzaman bu durumu Emirdağ Lâhikasında şöyle izâh etmiştir: “İki dehşetli Harb-i Umumînin neticesinde beşerde hasıl olan bir intibah-ı kavî ve beşerin tam uyanması cihetiyle, kat’iyen dinsiz bir millet yaşamaz. Rus da dinsiz kalamaz. Geri dönüp Hıristiyan da olamaz. Olsa olsa, küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakikate dayanan ve hüccet ve delile istinad eden ve aklı ve kalbi ikna eden Kur’ân ile bir musalâha veya tâbi olabilir. O vakit dört yüz milyon ehl-i Kur’ân’a kılıç çekemez.”

    Bediüzzaman aynı meyanda sadece Ruslar için değil bütün beşeriyet için Münâzarât isimli eserinde de şunu söylüyor. “Tarih bize bildiriyor ki, ehl-i İslâmın temeddünü, hakikat-i İslâmiyete ittibaları nisbetindedir. Başkaların temeddünü ise, dinleriyle mâkûsen mütenasiptir. Hem de hakikat bize bildiriyor ki, mütenebbih olan beşer, dinsiz olamaz. Lâsiyyema, uyanmış, insaniyeti tatmış, müstakbele ve ebede namzet olmuş adam dinsiz yaşayamaz. Zira uyanmış bir beşer, kâinatın tehacümüne karşı istinad edecek ve gayr-ı mahdud âmâline neşvünemâ verecek ve istimdatgâhı olacak noktayı, yani din-i hak olan dâne-i hakikati elde etmezse yaşamaz. Bu sırdandır ki, herkeste din-i hakkı bulmak için bir meyl-i taharrî uyanmıştır. Demek istikbalde nev-î beşerin din-i fıtrîsi İslâmiyet olacağına beraatü’l-istihlâl vardır.”

    İSLÂMİYET, RUSYA’DA ÇIĞ GİBİ YAYILIYOR

    Son gidişimde Kazan’da annesi Rus babası Tatar bir asistanla tanıştım. Bu asistan Risâle-i Nur dersi yapılan bir yere gidiyor. “Ben namaz kılmayı bilmiyorum, bana namazı öğretin?” diyor. Oradaki arkadaşlar bu asistana “Sen biraz sohbetlerimize katıl. Böyle acele etme. Hemen namaza başlarsan, bırakırsın. Biraz kitapları oku sonra namaza başlarsın” dediğinde, “İnsan bir hakikati bulup, ona dört elle sarılmazsa o kaçar. Ben yıllardır bu mânâyı arıyordum. Hemen bana namazı öğretin” demiş.

    Bu asistana son gittiğimde Rusça’ya çevrilen Sözler kitabını verdim. 12 saat boyunca kitabın başından kalkmadan okumuş. Sonra “Burada aynen benim düşündüklerim gibi yazıyor” dedi. Çünkü beşeriyet eskisi gibi değil. Beşeriyet eskiden bedevî yaşıyordu, şimdi medeni. Teknolojik ve maddî imkânlar gibi birçok imkân insanların elinde şu anda var.

    Şu anda gördüğümüz kadarıyla Rus milleti bir arayış içinde. Onun için Risâle-i Nur’u bulur bulmaz hemen sarılıyorlar. İslâmîyeti bulduklarında da çok titiz biçimde yaşıyorlar. Oradaki insanlar hakikatlere gerçekten susamışlar. Risâle-i Nur öyle izah ve ispat ediyor ki, kim okursa okusun itiraz etmiyor. Rusya’da bunu gördük. İslâmiyet çığ gibi genişliyor. Camiler tıklım tıklım doluyor. Bir zamanlar beğenmedikleri Müslümanlar şimdi orada numune oluyorlar. İnsanların bu zamanda Bediüzzaman’ın dediği gibi maddî cihada değil, mânevî cihada ihtiyacı var.

    RUSYA’YE İLK GİDEN NUR TALEBESİ BEDİÜZZAMAN

    Rusya’daki Risale-i Nur hizmetleri denilince Bediüzzaman’ın Rusya’da esir düşmesi ve orada komutanla diyalogu aklımıza geliyor?
    Haklısınız. Rusya hizmetleri deyince aslında Bediüzzaman aklımıza geliyor. Çünkü, Rusya’ya ilk giden Risale-i Nur talebesi Bediüzzaman’dır. Kader-i İlâhî Bediüzzaman’ı sevketmiş, 1915 yılında Ruslara esir düşmüş. Orada 2.5 sene Kosturma’da esir kalmıştır.

    23. Söz’ü okuyan bir Rus demiş ki, “Rusların halet-i ruhiyesini bilmeyen bir insan bu kitabı yazamaz. Bu sat Rusyaları biliyor” demiştir. Demek ki, Risale-i Nur’u okuyunca büyük tesir altında kalmış.

    Bediüzzaman’ın 1911’de Rus polisi ile konuşmasında şunu söyler:
    Asya’da, Alem-İslâm’da, üç nur birbiri arkasında inkişafa başlıyor. Sizde, birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacak. Şu perde-i müstebidâne yırtılacak, takallüs edecek, bende gelip burada medresemi yapacağım."
    Rus Polisi:
    "Heyhat!.. Şaşarım senin ümidine!" deyinceBediüzzaman: "Ben de şaşarım senin aklına! Bu kışın devamına ihtimâl verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir nehârı vardır” der.
    Tekrar Rus Polisi:
    "İslâm parça parça olmu)” deyince Bediüzzaman: "Tahsile gitmişler. İşte Hindistan, İslâmın müstaid bir veledidir; İngiliz mek- teb-i idadîsinde çalışıyor. Mısır İslâmın zekî bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan İslâmın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde tâlim ediyorlar, ila ahir...” der.
    Bu hakikatler tahakkuk edecektir İnşallah…

    Şu anda İslâmiyet en hızlı geliştiği ülke Rusya’dır. Çünkü insanlar İslâm’a çok susamış. Diğer taraftan orada çok Müslümanlar vardır. Müslümanlar yeniden dinlerine dönünce diğer insanlara da numune oluyorlar.

    RUS POLİSİNDE MÜNACAAT

    Orada yaşadığınız hatıralar bazıları anlatır mısınız?
    Kaleningrat’a gittim. Hem prens Bismark hem de Kant’ın memleketi. Eskiden Alman şehriymiş. 1. Dünya savaşında savaş tazminatı olarak Ruslara geçmiş. Orada Risale-i Nur hizmetleri başlamış. Orada halk Risale-i Nur’un bereketine inanıyor. 8 askeri bölgede sohbetler oluyor. Polis akademisinde 300 polise ders yapılıyor. Rusların polislere talimatı olmuş. Polisler üç dinin pratik bilgilerini bilmeleri lâzım. Bunun nedeni de üç dine mensup insanlarla iyi münasebetlerde olmaları. Hıristiyanlar bir el kitabı vermişler. Polisler onlara ceplerinde taşıyorlar. Müslümanlardan da istemişler, öyle bir el kitabı olmayınca, Münacatı dağıtmışlar. Rusça münacat her Rus polisinin cebinde varmış ve devamlı onları okuyorlar. Bunu orada gördüm.

    Burada, Viladimir Smanoviç Yojnikov isimli emekli bir milletvekili ile görüştüm. Kendisi orada mimarlık kolejinde derslere giriyor. Yojnikov’un daveti üzerine polislerin orada yaptıkları Risale-i Nur dersi televizyonlarda yayınlanmış. Yojnikov, “Bu derslere çok ihtiyacımız var. Kainattan, maddeden, zerrelerden bahsedin Allah’ın varlığını, birliğini ispat eden böyle hakikatlere en çok bizim ihtiyacımız var” diye insanları davet ediyor. Bu kolejde her hafta mutlaka dersler okunuyor.

    Orayı ziyaretimizde bize de bir ders okutturdular. Okuduğumuz dersi Rusça’ya tercüme ettiler. Dersin başında Yojnikov’da bir konuşma yaptı. Müslümanların ahlakından, içki içmemesinden, aile yapılarının sağlam olmasından bahsetti. “Bizi komünizm bitirdi, aile yapımız kalmadı, ahlâk kalmamış. Biz Müslümanları kendimize numune almamış” dedi.

    KAİNATTA EN BÜYÜK HAKİKAT TEVHİDDİR

    İmam hakikatlerinden “tevhid” bahsini okudum. Dersin sonunda da “İnsanlık bu hakikatlere muhtaç, bundan sonra Hıristiyanlarla Müslümanlar aralarındaki ufak-tefek ihtilafları bırakıp insanlığın hem dünyevî hem de uhrevî saadetine, hem ahlâksızlıktan kurtulmalarına ve huzura kavuşmalarına çalışmalıyız” dedim.

    Bunu söylediğimde bir talebe kalktı bir sual sordu. “Bizde testis, sizde tevhit inancı var. Bunu siz basit bir ayrılık mı görüyorsunuz?” diye sordu. Bende kendisine, “Esas mesele bu. Kâinattaki bu nizam, bu intizam Allah’ın birliğini gösteriyor. Kur’ân’da da âyet var. ‘İki İlah olsa kâinatta bu nizam bozulur, fesada gider, bozulur.’ Bir şehirde iki vali olsa intizam bozulur. Bunun için birleşilecek nokta tevhiddir. Kâinatta en büyük hakikat tevhiddir. Dünyada bütün insanlığın birleşeceği noktada tevhiddir. Kur’ân’da davet var. Gelin “Allah birdir” kelimesinde birleşelim. Diğer düğümler sonra çözülür” cevabını verindim

    Talebe tekrar kalktı. “O zaman günah ve suç bizde” dedi. Dinleyenlerin hepsi Hıristiyan olduğu için orada bir mahcup hal oldu. Bende, “Müslümanlar Hıristiyanlığın aslına inanıyor. İncil’e, Hz. İsa’ya inanıyoruz. Fakat İncil’in tahrif olduğuna inanıyoruz” dediğimde, o talebede “Biz de buna inanıyoruz” karşılığını verdi. Ben de, “Hıristiyanlık tarih boyunca çok büyük inkılaplar geçirdi. Bir kısmı dinsizliğe kaydı, bir kısmı tevhide yaklaşıyor. Biz inanıyoruz ki, tevhidde bulaşacağız” cevabını verdim.

    Orada Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayat’ta söylediği şu cümleyi aktardım. “Eğer biz, doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete layık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevc fevc dahil olacaklardır…” ve peşinden de “Çünkü, biz en son ve mükemmel din olan İslâmiyeti efâlimizle, vaziyetimizle yaşayamadığımız. Sizlere numune olamadığımız için sizin kadar bizde suçluyuz. Bediüzzaman, ‘âlâ bir şeyin bozulması, etna bir şeyin bozulması daha bozuk olur’ diyor. Yani, Hıristiyanlığı süt, Müslümanları yağa benzetiyor. Yağ daha kıymetli olduğu için, yağın bozulması zehir oluyor. Ama bir süt bozulduğu zaman yine ondan istifade edilebiliyor. Bunun için birinci vazife Müslümanlara düşüyor. İslâmiyeti hakiki manada yaşayıp, sair insanlara da numune olurlarsa bütün insanlık hep beraber kurtulacaktır” dedim.

    Bütün bunları anlattığımda Yojnikov “bunları yaz” dedi. Bende bunların hepsinin Risale-i Nurlarda olduğunu söyledim.

    Rus milleti kendi ifadeleriyle çok bedbah bir halde. Aile yapıları bozulmuş, ruhları mahvolmuş. Yojnikov, “Komünizm bizde ruh bırakmadı, ruhumuzu öldürmüş, bizde derin tahribatlar yaptı” dedi. İçki, ahlâksızlık, ve uyuşturucu Rus gençlerini bitiriyor. Bugün Rusya kurtuluşunu Müslümanlıkta görülüyor. Camiler cemaatlerle dolup taşıyor. Rusya’daki merkez camiindeki Kurban Bayram namazını Rusya televizyonu dört saat canlı verdi. Rus yetkilisi, Bayramı tebrik ederken, “Müslümanların bu duruşundan, bir araya gelmelerinden ibret almalıyız” diye misal gösterdi.

    Rusya komünizmden sonra, şu anda demokratikleşme yaşanıyor. Bunlar büyük ve önemli gelişmeler.

    MÜSLÜMAN NESLİNDEN GELEN BİRİNİN FITRATI İSLAMİYETTEN KOPMAZ

    Bediüzzaman’ın “Müslüman neslinden gelen bir adamın akıl ve fikri İslâmiyet’ten tecerrüt etse bile, fıtratı ve vicdanı hiçbir zaman İslamiyet’ten kopmaz, ayrılmaz” diyor. Bugün Rusya’daki Müslümanların hâli bunu gösteriyor. Akılları fikirleri zaman içerisinde kısman İslâmiyet’ten uzaklaşsalar bile Allah’ın hidayetiyle basit bir bahane ve sebeple hemen Müslümanlığı yaşamaya başlıyorlar. İslâmiyeti yaşamaya başladıklarında da içkiyi ve kötü ahlâkı bırakıyor, maddî ve mânevî değişiyor.

    Buna bir misal olmak üzere bir hadise atlamak istiyorum. Rusya’ya ilk gittiğimde Tiflis asıllı Azerî Eldar Muallim isimli bir profesörle tanışmıştık. 30 senedir Rusya’da yaşıyormuş. Moskova üniversitesinde öğretim görevlisi olmuş. 17 tane fizik kitabı var.

    Namaz’a nasıl başladığını sorduğumda, “Bir ateisttik, dinsizdik. Tamamen dinsiz yetiştik. Gorbaçov geldi Rusya’yı dağıttı. Kapılar açıldı. Kiliseler tamir edildi. Yurtdışından tırlarla İncil gönderildi. Rus halkı kiliselere akın etti. Bu 6 ay kadar devam etti. Ama orada bir şey bulamadık. Rus olan eşim Kiliseye gitmek istediğini söyledi. ‘Kim nereye isterse gider’ dedim. Oğlumda o tarihte 14 yaşındaydı. Eşim, ‘Bu çocuk bizim gibi dinsiz büyümesin,bu da bir dine girsin’ dediğinde, gayr-ı ihtiyarı bende bir his uyandı. ‘Olamaz. Benim adam atam Müslümandı, ben oğlumu Hıristiyan yapamam’ dedim. Oğlumun elinden tutum, doğru camiye koştum. Hocayı buldum, ‘bize dinimizi öğret’ dedim. 3 ay camiye gidegele hem ben hem oğlum Müslüman olduk” diye anlattı.

    Kiliseye giden eşine “Bize üye ol. Şu bankaya şu kadar para yatır” demişler. Eşi, “Dini de parayla mı satıyorlar” diyerek eşinin ve oğlunun gittiği camiye gitmeye karar vermiş. Ruslar kitap okumayı seven bir millettir. Arkadaşlar daha önce Eldar Muallim’e Rusça olarak basılan Küçük Sözler, 23. Söz ve Tabiat Risalesi hediye etmişler. Eldar Muallim’in eşi masanın üzerinde duran 23. Söz’ü okumaya başladıktan bir saat içinde kitabı bitirmiş. Eve gelen eşine “Bende Müslüman olmak istiyorum” dediğinde Eldar Muallim üç kez “Allahüekber” dedikten sonra “Bak oğlum annende Müslümanlığı seçti” dediğini ve o gün bugündür evlerinde cemaatle namaz kıldıklarını aktardı.

    Allah’ın hidayetiyle hiç din, iman namına bir şey duymamış ama çocuğuna Hıristiyanlık teklifi edildiğine Müslüman fıtratı harekete geçiyor.
    Yeni Asya
    Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidâyetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zebân edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.
    Kur’ân’a ve imana ait herşey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i ebediyeye yardım eden, küçük değildir.

  5. #5
    Ehil Üye muhibbülkurra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2007
    Mesajlar
    4.304

    Standart

    Şaban DÖĞEN
    Belâ ve musibetlere set çekmek


    İNSANIN en büyük emeli, huzur ve mutluluk içinde yaşamaktır. Huzuru ve mutluluğu verecek olan ise Allah’tır. Çünkü dünya misafirhanesinin kanun ve kurallarını O koymuş, rahat bir hayat sürmenin yollarını O göstermiştir. Biz Onunsak, kâinat Onunsa bize Onun koyduğu kanun ve kurallara uymaktan başka ne düşer?
    İnsanın sonsuz arzu ve emelleri vardır. Ancak bunları elde edebilecek güç ve imkâna sahip değildir. Sayısız belâ ve musibetlere de maruzdur. Ancak bunlardan kurtulabilecek, üstesinden gelebilecek güçte de değildir. Onun için gücü, ilmi, zenginliği sonsuz olan Rabbine sürekli yönelme, Ondan yardım dilemeye muhtaçtır.
    Peki, Onun yardımına nasıl kavuşulur?
    Bir âyette, “Ey iman edenler! Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz O da size yardım eder ve size sebat verir”1 buyurularak Onun yolunda olmak, dinine hizmet etmek Onun yardımına kavuşmanın bir sebebi olarak gösterilmektedir.
    Kur’ân’ı, İslâmı öğrenmek ve onu neşretmek için gayret içine girmek Onun dinine yardım etmek ve Allah’ın yardımına müstehak hale gelmek demektir. Bu yapılan iş aynı zamanda bir sadakadır. Allah Resûlü (asm), bir hadislerinde, “İnsanlar ilmi neşretmekten daha faziletli bir sadaka vermemişlerdir,”2 “En üstün sadakanın bir Müslümanın ilim öğrenip onu başkalarına anlatmasıdır”3 buyurmuşlardır.
    Allah’ı, Peygamberini, Kitabını, kısacası dinle, imanla ilgili ilimleri neşretmek hiç şüphesiz sadakaların en üstünüdür. Sadakanın belâ ve musibetlere karşı birer paratöner olduğunu da biliyoruz. Sadaka insanı kötü ölümden ve gazab-ı İlâhîden korur.4 “Belâ sadakayı aşıp gelemez.”5
    Kur’ân’ın asrımıza ve gelecek asırlara bakan hakiki, kuvvetli ve tesirli bir tefsiri olan Risâle-i Nur da önemli manevî bir sadakadır. Onun âfâtın def’ine sadaka gibi vesile olduğuna, ona yapılan hücum ve hizmetlerini engellemenin ise, âfâta karşı olan müdafaasını zayıflaştıracağına dikkat çeken Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri ona ilişmenin yakında bekleyen belâların sel gibi yağmasına sebep olacağını tekrar tekrar hatırlatır ve ne zaman Risale-i Nur’a ve talebelerine ilişilmişse, bir felâketin, bir musibetin geldiğini belirtir.6
    Afyon hükümet, zabıta ve mahkemesine arz ettiği birkaç maruzatından biri de çeşitli felâketelere karşı set çeken Risale-i Nur’la uğraşılmasının yanlışlığını hatırlatmaktı. Bu hususta Denizli Mahkemesinde şunları söylemişti: “Mahkeme-i kübrâda milyarlar ehl-i îman olan dâvâcılar tarafından, Kur’ân hakîkatlerine hizmet eden Nur Talebelerini mahkûm ve perişan etmek isteyenlerden ve sizlerden sorulsa ki, ‘Serbestiyet kanunuyla dinsizlerin, komünistlerin neşriyatlarına ve anarşîliği yetiştiren cemiyetlerine müsâmahakârâne bakıp ilişmediğiniz halde, vatanı ve milleti anarşistlikten ve dinsizlik ve ahlâksızlıktan ve vatandaşlarını ölümün îdâm-ı ebedîsinden kurtarmaya çalışan Risâle-i Nur talebelerini hapisler ve tazyiklerle perişan etmek istediniz’ diye sizlerden sorulsa, ne cevap vereceksiniz? Biz de sizlerden soruyoruz.”
    Bu savunma üzerine o insaflı, adâletli zâtlar Beidüzzaman ve talebelerini berâet ettirmiş, adliyenin adâletini göstermişlerdi.7
    Çeşit çeşit musibetlere set olan böylesine kudsî hizmetlere düşman kesilmek, hizmetlerini engellemek aynı zamanda binilen dalı kesmek, musibetlere davetiye çıkarmak olmaz mı?

    Dipnotlar:
    1- Muhammed Suresi: 7.
    2- Feyzü’l-Kadir, 6:287.
    3- İbni Mâce, Mukaddime: 20.
    4- Tirmizî, Zekât: 28.
    5- Feyzü’l-Kadir, 3:195 (H. 3122).
    6- Tarihçe-i Hayat, s. 543.
    7- A.g.e., s. 485.

    09.06.2009

    E-Posta: sdogen99@ttnet.net.tr

    Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidâyetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zebân edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.
    Kur’ân’a ve imana ait herşey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i ebediyeye yardım eden, küçük değildir.

  6. #6
    Ehil Üye muhibbülkurra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2007
    Mesajlar
    4.304

    Standart

    GENÇLİĞİMİZ EĞİTİM MAĞDURU, ÇARE RİSÂLE-İ NUR’DA

    Hayrat Vakfının 6-7 Haziran 2009 tarihlerinde organize ettiği II. Milletlerarası Bediüzzaman ve Risâle-i Nur Sempozyumu İstanbul Zeytinburnu Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.
    Kur’ân tilâveti ve duâlarla başlayan sempozyum protokol konuşmalarıyla başladı. Ana başlığı “Risâle-i Nur’un eğitim sistemi” olarak belirlenen ve iki gün süren sempozyuma Türkiye’den ve yurt dışından çok sayıda ilim adamı katılarak tebliğ sundu.
    Sempozyumda “İslâm dünyasında günümüzde uygulanan eğitim usulleri ve eğitimin temel problemleri” başlıklı tebliğini sunan Ömer Faruk Korkmaz, İslâmın ilk eğitim modelinin Peygamberimiz (asm) tarafından Mescid-i Nebevi’de kurulan “Suffa” olduğunu belirterek, “Daha sonra bu model İslâm devletleri tarafından geliştirilerek devam ettirildi. Abbasiler ve Selçuklular döneminde Nizamiye Medreseleri, daha sonra Osmanlı Medreseleri, Sudan Medreseleri, Pakistan Medreseleri Suffa’nın devamı olarak kuruldu ve geliştirildi. Günümüzde eğitim veren Malezya İslâm Üniversitesi de bunlardan birisidir” diye konuştu.
    Ömer Faruk Korkmaz, Osmanlı devletinin son döneminde Osmanlı topraklarında yüzlerce yabancı okul açıldığını hatırlatarak, “Bu okullar misyonerlik mânâsında belki etkili olmadılar, ama farklı kültürlerin tohumları Osmanlı toplumunun içine atıldı. Bu yabancı okullarda en çok üzerinde durulan iki eğitim şekli spor ve müzik olmuştur. Pratik dil eğitimi adı altında farklı bir kültür empoze edilmiştir. Bu şekilde İslâm dünyasında yetişmiş insanların kendi toplumuyla çatışır hâle gelmesi hedeflenmiştir. Ve bu konuda da başarılı olmuşlardır. Bu tahribata karşı hâlâ ayaktaysak bunu Risâle-i Nur’a borçluyuz. Bu tahribata karşı Bediüzzaman Hazretleri de Risâle-i Nur'un eğitim modelini ortaya koymuştur. Medresetü'z Zehra projesi tıpkı Suffa gibi bir eğitim modelidir. Bediüzzaman belki bir üniversite kuramadı, ama her evi bir üniversite hâline getirdi. Zehra Üniversitesi bir vasiyet olarak hepimizin boynunda bir borçtur” şeklinde konuştu.
    Allah için bir şeyler yapan bütün Müslümanların sevilmeye lâyık olduğunu vurgulayan Korkmaz, cemaatlerin bu mânâda rahmet olduğunu kaydetti. Korkmaz, eğitimin diploma ile ölçülemeyecek kadar önemli olduğunu belirterek, “Günümüzde diplomasız ahlâklı iş adamlarımız var. Öte yandan diplomalı, teknolojiyi çok iyi kullanan ancak soygun yapan iş adamları da var. Bugün gençliğimiz eğitim sisteminin mağdurudur. Mağduriyetler Risâle-i Nur’un eğitim modeliyle aşılır” ifadelerini kullandı.

    SAİD NURSÎ
    İMANI İHYÂ ETTİ

    “Bedîüzzaman Hazretleri’nin İslâm’a hizmetinin iknâ metodu açısından tahlîli” başlıklı tebliğini sunan Suudi Arabistanlı Dr. Raşid bin Mübarek ise, “İnsanın kalbi maddî hayatının devamı için ne kadar önemliyse, manevî hayatı açısından da aynı derecede önemlidir. Bu bakımdan Said Nursî imanı ihyâ ederek kalpleri imanla güçlendirdi. İnsanın mutlu olması için kalbinin çalışması şarttır. Allah’ı tanıyan ve Allah için çalışan bir kalp ancak imanla mümkündür” diye konuştu.
    Tebliğinde Muhammed İbni Vehab ile Bediüzzaman’ın hizmetlerini mukayese eden Dr. Raşid bin Mübarek, “Bu iki zat her biri farklı bölgelerde farklı iktidar şartları altında kendilerince en doğru olanı yapıp içinde yaşadıkları toplumlarda imanı ihyâ etmek için çalıştılar. Kur’ân’a ve sünnete uygun imanlı nesiller yetiştirmenin mücadelesini verdiler. Her ikisini de yaptıkları hizmetlere göre değerlendirmek durumundayız. Bediüzzaman’ın telif ettiği Risâle-i Nurlar bugün bütün İslâm toplumlarında okunup anlaşılmaya çalışılıyorsa bu eserlerin kıymeti tartışılmaz. Demek ki; Müslümanları bu eserler iknâ edip imanlarını ihyâ etmiştir” görüşlerini dile getirdi.
    RİSÂLE-İ NUR’UN TEBLİĞ
    MERKEZİNDE İHLÂS VARDIR

    Risâle-i Nur’un tebliğ esasları başlıklı tebliği sunan Hayrat Vakfı Elazığ Temsilcisi Dr. Mirza İnak, “Risâle-i Nur’un tebliğ merkezinde İhlâs vardır” dedi. Dr. Mirza İnak, Risâle-i Nur’un tebliğinde bulunan diğer tebliğ esaslarını ise şöyle sıraladı: “Lisan-ı hâl, İstiğna düsturu, Kendi vazifesini yapıp başkalarının vazifesine karışmama, Özünde iknâ ve ispat olan bir tebliğ. Misal getirerek anlatma: Temsil metodu, Gayri meşrû lezzet içindeki elemleri gösterme, Batılı tasvir etmeme, Muhatap ayırt etmeden cemaate yapılan tebliğ, Toplumun hiçbir tabakasını ihmâl etmeme, Müsbet hareketi esas alma, İzzetli ve kişilikli bir tebliğ...”
    Sempozyum 7 Haziran Pazar günü yapılan kapanış konuşmalarının ardından sonuç bildirisinin okunmasıyla son buldu. Kapanışta Kur’-ân-ı Kerim okunarak duâ edildi.


    KİMLER
    KATILDI, HANGİ
    TEBLİĞLER
    SUNULDU?

    Sempozyuma Türkiye'den katılan ilim ve fikir adamları ve bazı tebliğ başlıkları şunlardı: “Risâle-i Nur’un tebliğ esasları-Dr. Mirza İnak, Risâle-i Nur eğitim sisteminde ‘nefis terbiyesi’ ve ‘manevî terakkî-Said Yavuz, Risâle-i Nur’un eğitim sisteminde fertlere verdiği ‘milliyetçilik’ anlayışı-M. Zakir Çetin, ‘Risâle-i Nur Talebeliği’ nedir? Nur Talebesinin vasıfları nelerdir?-Mehmet Köroğlu, Bir Kur’ân tefsiri olarak Risâle-i Nur- Prof. Dr. Musa Kâzım Yılmaz, İslâmî Üniversite kavramı ve “Medresetüzzehrâ” örneği-İdris Tüzün, Bülent Güner, İDSB’den Ali Kurt, Necmi Sadıkoğlu, Salih Kaya ve bilim adamları Prof. Dr. Mustafa Ağırman, Prof. Dr. Ahmed Bakcan”
    Sempozyuma katılan yabancı bilim ve fikir adamları ve bazı tebliğ başlıkları şunlardı: “Bedîüzzaman Hazretleri’nin tahsil hayatı ve bu tahsilin Risâle-i Nûr’a yansımaları-Prof. Dr. Süleyman Osman (Sudan), Risâle-i Nur ışığında İslâm’ın ve Avrupa Felsefe’sinin eğitim gayesi ve neticelerinin mukayesesi-Prof. Dr. Talat Muhammed Afifi Salim, (Mısır), Risâle-i Nur irşadında akıl ve kalp birlikteliğinin ehemmiyeti-Dr. Muhammed Ratıb Al Nabulsı (Suriye), Bedîüzzaman’ın düşüncelerinin ve dâvâsının Malezya’daki Müslüman gençler üzerinde etkisi-Dr. Fadlullah Jamil (Malezya), Risâle-i Nûr’da eğitim açısından Esmâü’l-Hüsnâ ve tecellileri-Prof. Dr. Abdurrahim Ali Muhammed İbrahim (Sudan), Bedîüzzaman Hazretleri’nin İslâm’a hizmetinin iknâ metodu açısından tahlîli-Dr. Raşid bin Mubarek (Suudi Arabistan), Bedîüzzaman Hazretleri’nin düşüncelerinin ve dâvâsının Malezya’daki Müslüman gençler üzerinde etkisi-Dr. Münir Cuma (Suudi Arabistan), Abdurrahim Makkawi, Kamboçya Bir teklif: “e-Medrese-i Yusufiye”-Dr. Mazhar Huseyni (ABD), Said Nursînin Manevî-Dinî Eğitim Felsefesi: Malezya İçin Dersler-Dr. Ferid Şehran (Malezya), Risâle-i Nur’da eğitimcinin sıfatları-Ahmed Fazlullah (Sudan), Bediüzzaman Said Nursî’nin Eğitim Politikasina Dair Görüşler-S. M. Rasheduzzaman (Bangladeş), Risâle-i Nur hizmetinin toplum tabakalarını eğitim usulleri ve bu meyanda telif edilen risâlelerin tahlili-Muhammed Said (Suriye), Modern Arap dili üslûplarının Risâle-i Nur Külliyatındaki izleri- Dr. Abdunnur Muhammed Mâhî (Suudi Arabistan), Risâle-i Nur’a Eğitim açısından bir bakış-Prof. Dr. Muhammed Ata (Mısır), Risâle-i Nur’un talim ve terbiye sistemindeki ihlâs sırrı -Dr. Ahmed Said en-Necmi (Suudi Arabistan), Av. Abdulmejid Al Mısri (Suriye), Prof. Dr. Sıddik Hayati (Sudan), Muhammed Ali Yasin (Suriye), Abdullah Makki (Sudan), Ferid Hafız (Sudan), Mısır Müftüsü Prof. Dr. Ali Cuma, İDSB Malezya Temsilcisi Ahmed Azam Abdurrahman”

    MUSTAFA GÖKMEN / İSTANBUL
    10.06.2009

    Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidâyetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zebân edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.
    Kur’ân’a ve imana ait herşey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i ebediyeye yardım eden, küçük değildir.

  7. #7
    Ehil Üye muhibbülkurra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2007
    Mesajlar
    4.304

    Standart

    7 İngiliz papaz İslamiyeti seçti
    29 Haziran 2009 / 13:07
    İngiltere Nur talebelerinin şevk ve heyecan veren hizmet mektubu...


    İngiltere Nur talebelerinin gönderdiği mektup söz konusu ülkede İslamiyete geçişin hızlandğını gözler önüne serdi. Şevk ve heyecan veren, birbirinden ilginç haberlerin yer aldığı mektubu, orjinal hali ile sunuyoruz.
    Iza cae nasrullahi vel feth
    ve raeytannase yedhulune fi dinillahi efvaca
    fesebbih bihamdi Rabbike vestagfirh innehu kane tevvaba

    Nasr suresindeki bu mujdeli haberleri dunya gozuyle gormek bizlere de nasib oldu elhamdulillah.
    Bugun Regent's Park bolgesindeki Londra merkez Camii'nde duzenlenen bir torenle 36 kisi sehadet getirerek din-i mubin-i Islam ile sereflendi. Yusuf Islam'in da hazir bulundugu bir merasim ile bu yeni kardes ve hemsirelerimizin Islamiyet'i tasdik ve ikrar ettigine biz de sahid olduk. Kalblerimizde tarifi kelimeler ile mumkin olmayan hissiyatla bu surenin manasini bir nebze olsun anlayabildiysek ne mutlu bize.

    Ilginc olan baska bir hadise de derslere devam eden Davud abimizin anlattiklari oldu. Bu zat gecen sene Kasim ayinda Musluman olmustu. Ilk gorustugumuzde 3 haftadir Musluman olmasina ragmen ogrendigi her yeni seyi tatbik etmeye calisan gayretli bir kardesimizdi. Bundan 2-3 ay kadar once 2 hafta arayla hem kendisinden ve hem birbilerinden uzakta yasayan ikiz cocuklarinin Musluman oldugu haberiyle kendisi de bizler de cok mes'ud olmustuk.

    Lakin bu sururumuz bundan 1 ay kadar once buyuk abisinin olum haberi ile de yerini huzne birakti. Kalbimizde aci bir hisle neden o zata da hidayet nasib olmadi diye dusunmustuk. Davud abimizin bize soyledigine gore senelerdir gorusmediklerinden sagligi dahil durumundan pek haberdar degilmis. Isin ilginc tarafi bu abimiz cenaze merasimine gidip vasiyet acilinca basliyor. Okunan vasiyette bu zat 3 sene kadar once Musluman oldugunu ve olumu halinde Islami usullere gore defnedilmek istedigini soyluyor. Bu yeni haber ile derin bir surur hissederken Ustad Hazretleri'nin Meyve Risalesi'ndeki ifadeleri hatirimiza geldi:

    “Meselâ, senin gayet sevdiğin birtek evlâdın sekeratta ölmek üzere iken ve meyusâne elîm ebedî firakını düşünürken, birden Hazret-i Hızır ve Hakîm-i Lokman gibi bir doktor geldi, tiryak gibi bir macun içirdi. O sevimli ve güzel evlâdın gözünü açtı, ölümden kurtuldu. Ne kadar sevinç ve ferah veriyor, anlarsın.

    “İşte, o çocuk gibi sevdiğin ve ciddi alâkadar olduğun milyonlar sence mahbup insanlar, o mazi mezaristanında, senin nazarında çürüyüp mahvolmak üzere iken, birden hakikat-i iman, Hakîm-i Lokman gibi, o büyük idamhâne tevehhüm edilen mezaristana kalb penceresinden bir ışık verdi. Onunla baştan başa bütün ölüler dirildiler. Ve "Biz ölmemişiz ve ölmeyeceğiz, yine sizinle görüşeceğiz" lisan-ı hal ile dediklerinden aldığın hadsiz sevinçler ve ferahları İmân bu dünyada dahi vermesiyle ispat eder ki, İmân hakikatı öyle bir çekirdektir ki, eğer tecessüm etse, bir cennet-i hususiye ondan çıkar, o çekirdeğin şecere-i tûbâsı olur dedim.

    Tam bu manaya muvafik bir hadise diye musahede edip biz de memnun olduk. Olumun idam-i ebedisi bu zat hakkinda da terhis tezkeresine tebeddul etti elhamdulillah.

    Abisinin olumu uzerine tekrar gorustukleri diger bir kardesine abisinin Musluman oldugunu soyleyince konusmanin bir yerinde “Sen beni Musluman edemezsin” diye kardesi soyluyor. Davud abi de cevaben “Zaten ben etmeyecegim Allah edecek” diyor. Bu hafta bu mana da tahakkuk etti ve bugunku derste gorustugumuzde Davud abiden 40 yasindaki kardesinin de Cardiff'te camiye gidip sehadet getirdigini ogrendik.

    Baska hayreti mucib bir hadise de bunlardan bahsederken ortaya cikti.
    Daha onceden bahsettigimiz gibi Davud abi Musluman olmadan once bir kilisede vaiz/papaz (burada pastor diyorlar) olarak calisiyordu. Fakat itikadi meselelerdeki ihtilaflardan dolayi kendisi ve 11 diger papaz arkadasi Protestan kilisesi'nden ayrilip “12 Havari Kilisesi” diye bir kilise grubu kurmaya karar veriyorlar. Daha sonra kendisinin Londra'ya tasinmasi ve ardindan Musluman olmasiyla bu arkadaslariyla irtibatlari kopuyor. Gecenlerde bir munasebetle gorustugu bir arkadasindan ayni o 12 kisiden kendisi dahil 7'sinin Musluman oldugunu hem hayret ve hem sururla isittik.

    Hizmet sehidi rahmetlli Hasan Huseyin Abimiz de son ziyaretinde Davud abi ve Ingilizce dersimize devam eden diger abilerle tanismayi cok arzu etmisti. Simdi insaAllah buradaki hizmetler ile manen alakasi devam ettiginden bu hadiselerden tam mesrur oldugu umidindeyiz.

    Cenab-i Hakk'in vaadi ve Rasul-u Ekrem'in (ASM) ihbari ile insaAllah yakin zamanda daha da kulli bir inkisaf gorunuyor. Her ne kadar kucuk ve muvakkat meseleleri abartarak haber yapan cerideler bu mujdeli ve bekaya bakan haberlerden bahsetmeseler de perde altinda muhim bir inkisaf ve istiyak gorunuyor. Bir kismina biz de sahid oluyoruz elhamdulillah.

    Bu meyanda tahkiki iman derslerinin ehemmiyeti ve kuvveti bu memlekette ve umum Avrupa'da cok hizmet edecek insaAllah. 20 poundluk banknotun uzerinde Ihlas risalesi'ndeki ikinci misalein basilmasi, Anglikan Kilisesi Baspapazinin Islamiyet lehindeki musbet aciklamalari, Seriat mahkemelerinin ikamesi ve diger bazi emareler ile Allahu a'lem belki de “bahtiyar” hitabina Ingiliz milleti masadak olacak veya umumen olmasa da ondan muhim bir kisim zatlar bu mujdeye mazhar olacaklar insaAllah.

    Duaya muhtac kardesleriniz
    Londra'dan
    Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidâyetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zebân edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.
    Kur’ân’a ve imana ait herşey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i ebediyeye yardım eden, küçük değildir.

  8. #8
    Ehil Üye muhibbülkurra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2007
    Mesajlar
    4.304

    Standart

    Risale-i Nur Afrika’da
    27 Haziran 2009 / 15:45
    Güney Afrika Nur Talebelerinin mektubu

    Esselamun Aleykum
    Aziz ve çok Kıymetli Ağabeylerimiz;

    Yıllardır yakın ülkeleri ziyaret etmek ve oralara da Nurları götürmek isteği bir mefkure halinde gönlümüzde ve hayalimizde olan bir gaye idi. Lillahilhamd geçtiğimiz iki hafta içinde Afrika kıtasındaki iki ülkeye ziyarette bulunduk. Bunlar Malawi , Tanzanya ve Tanzanya ile birleşip Tanzanya Birleşik Cumhuriyetini oluşturan Zanzibar adası. Bu ülkelerden Malawi hakkında biraz bilgi verelim ve sonra da Malawi ziyaretimizi hulasa edelim inşaallah.

    Malawi Cumhuriyeti (Republic of Malawi) Güneydoğu Afrika'da bir ülke. Afrika’nın sıcak kalbi olarak biliniyor. Afrika’nın sıcak kalbi denilmesinin sebebi; Malawi’li insanların çok sıcak kanlı, cana yakın, güvenilir ve samimi olmalarındandır.Yüzölçümü: 118.480 km² , Nüfusu: 18 milyondur. 1963'te İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth) üyeliğine giren Malawi, 1964'te bağımsızlığını kazanmıştır. Halkın çoğunluğu köylerde ve kırsal kesimlerde büyük aileler şeklinde yardımlaşarak yaşamaktadırlar. Alt ve üst yapının olmadığı, büyük şehir haricinde su şebekesinin bulunmadığı bir ülkedir. Köylerde eğer su kuyuları yoksa insanlar su ihtiyacını birikinti olan yerlerden gidermektedirler. Hulasa; maddi ve manevi (özellikle Nurlara) çok hizmetlere ihtiyacı olan çok fakir bir ülke. İşsizlik oranı çok yüksek; vasıfsız elemanların günlük kazancı maalesef bir dolar kadar. (Bir dolara ancak bir ekmek alınabiliyor.)

    Malawi ziyaretimizin birinci günü: Malawi’yi ziyaret kararının ardından, yaklaşık 10 gün yoğun bir araştırmanın neticesinde çeşitli irtibatlar sağladık ve 23 Mayıs 2009 Cumartesi sabahı saat 10 da Johannesburg şehrinden uçakla Malawi’nin en büyük ve eski başkenti olan Blantyre şehrine gittik. Uçaktan indiğimizde anladık ki; seçimler yeni olduğundan yakın ülkelerin Başkanları Malawi başkanını tebrik için ziyarete gelmişler; tevafuk etti aynı anda bizde oraya indik.

    Bu güzel tevafukun hatırı için gidip bu zatlarla tanıştık. Malawi’nin Başkanı, Güney Afrika’nın eski Başkanı, Zambiya’nın ve Mozambik’in Başkanlarıyla ayak üzeri 5-10 dakikalık bir tanışma ve konuşmamız oldu. Türkiye’li olduğumuzu ve niyet ve hizmetlerimizi hulasa ettik. İnşaallah Malawi’yi bir daha ki ziyaretimizde Başkanla hususi bir görüşmemiz olacak. 30 dakikalık bir beklemenin ardından önceden irtibat kurduğumuz kabile reisi olan Sultan Chowe’nin Şeyhlerinden olan Şeyh Jaafar Magombo imkanları dairesinde kiralamış olduğu bir minübüsle 170 km yol gelerek havalimanında bizi karşıladı ve otele doğru yol aldık.

    Şehir çok dağınık ve yapılaşma çok fakir görünüyordu. Otele vardığımızda pek uygun bir yer olmadığını gördük. Blantyre de bulunan bir Türk abinin adresini almıştık, bu abiyi arayarak istişare ettik. İki Türk abi gelip bizi aldılar ve sahibi Müslüman olan bir otele yerleştik. (Bu otelde kaldığımız 2 gün esnasında otelin restoranında çalısan bir kardeşimiz İslamiyet ile müşerref oldu. Elhamdulillah.) Bu abilerle kısa bir tanışma ve durum değerlendirmesinin ardından, istişare ederek 8 günlük Malawi programını çizdik. Hemen vakit kaybetmeden o akşamdan bilinen ve değerli Zatları ziyarete başladık.

    İlk ziyaret edip tanıştığımız Zat Şeyh Hubbuddin oldu. Şeyh aslen Sudan’lı olup 20 yıla yakın zamandır, G.Afrika, Mozambik ve Malawi ülkelerinde İslam’a hizmette bulunmuş çok fedakar ve ihlaslı muhterem bir Zat.(Malumunuz Afrika kıtasında bilgili ve alim kişilere Şeyh deniliyor, yoksa tarikat Şeyhleri değiller.) Bizi çok sıcak bir misafirperverlikle karşılayan bu Zatla tanışmanın ardından Nurları ve hizmetleri tanıttık, kısa bir dersin ardından, götürmüş olduğumuz Nurlardan hediye ettik çok memnun oldu. Bir saatlik bir istişareden sonra farklı kuruluş ve zatların irtibatlarını alarak müsaade istedik. Şeyh Hubbuddin Malawi’de bir çok medrese ve kuruluştan oluşan bir vakfın başkanlığını yapmakta. Bu zat vesilesiyle çok sayıda kişiler ve kuruluşlarla tanışmış ve Nurları tanıtıp hediye etmiş olduk.

    İkinci gün: Blantyre şehrindeki bazı medrese, mescit ve kuruluşları ziyaret ettik. Insanlar çok sevindiler. Hizmetlerimizi ve Nurları tanıdıktan sonra bu ülkenin bu tür hizmetlere çok ihtiyacı olduğunu bildirdiler. Ülkede ciddi manada İman, Kur’an hizmeti veren bir kurum ya da medrese bulunmamaktadır ve halkın dini bilgisi çok zayıf.

    Üçüncü gün: Ülkede bilinen ve çok sayıda ofisleri bulunan “İslami Bilgi Merkezleri”nin yöneticisi Şeyh Dinaar Chabulika ile görüştük ve İslami hizmetler hakkında bilgi aldık. Bu merkezler daha çok yeni Müslüman olan ve İslam’ı öğrenmek isteyen gayr-i müslimlere hizmet veriyor.

    Bu merkezlerin hizmetlerini Şeyh şöyle özetledi:
    “Malawi’li insanlar çok fakir ve eğitimsiz, bu insanlar özellikle gayr-i müslimler mescidlere ve medreselere gidip soru sormaya ve İslam’ı araştırmaya korkuyorlar ve çekiniyorlar, dolayısıyla Müslüman olanların sayısı az oluyordu. 1999’da Blantyre şehrinde “İslami Bilgi Merkezi” adı altında ilk ofisimizi açtık. Şu an ülke genelinde 11 tane merkezimiz var. Her gün onlarca kişi bu merkezleri ziyaret ederek İslam’ı araştırıyorlar ve yılda ortalama 500-600 kişi Müslüman oluyor. Bu merkezlere insanların girip çıkması daha kolay oluyor ve rahatlıkla sorular soruyorlar.”

    Bu Zat’ı ziyaretin ardından Malawi’nin tek İslami Radyosu olan Radio Islam’ı ziyaret ettik ve canlı programda Nurlara olan ihtiyacı ve ehemmiyetini anlatıp kısa bir ders yaptık. Günün devamında mescit ve medrese ziyaretlerinin yanı sıra halktan insanlarla tanışıp Risale-i Nurlar’dan dağıttık.

    Dördüncü gün: Şeyh Hubbuddin’in Zomba ve Mangochi şehirlerine organize etmiş olduğu bir dizi ziyaret gerçekleştirdik. Sabah namazından sonra yola koyulduk. Yolumuzun üzerinde bir medreseye uğradık ve hizmetlerden Nurlardan bahsettik ve İman-ı Billah’tan, muhabbetullahtan, iman-i tahkikiden ve Kur’an’ı anlama ve yaşamadan bahisler okuduk.

    Bunun üzerine o bölgede bir grup insanin İslam’ı öğrenmek istediğini söyleyerek bunlara Allah’ı, Kur’an’ı ve İslam’ı anlatmamızı istediler. Tekliflerini kabul ettik ve bu insanların olduğu bölgeye gittik; toplandılar. Nurlardan farklı yerlerden bahisler okuduk ve anlattık. Bir kaç saatlik bir dersten ve soru-cevaptan sonra 20 kişinin şehadetine şahit olduk. Bizimle beraber olan Şeyhler ve İmamlarda okuduğumuz ve bahsettiğimiz meseleler karşısında hayretler içinde gözlerini kırpmadan dinliyorlardı. Daha sonra orada bulunanlara nurlardan hediye edip yolumuza devam ettik.

    Zomba şehrinde bulunan Şeyh Hubbuddin’in organize ettiği bir medreseyi ziyaret ettik ve bölgede bulunan insanlarla tanışıp Risalelerden hediye edip dersler yaptık. Burada da güzel fikir alış-verişinde bulunduk; çok memnun oldular.

    Mangochi şehrine vardığımızda öğle namazı olmuştu. Namazımızı ülkedeki en büyük İslami okul olan Asselam Muallim Yetiştirme Enstitüsü’nün mescidinde kıldık. Bu enstitü ülkedeki medrese, mescit ve okullara muallim yetiştirmek için 2000 yılında kurulmuş. Asselam Muallim Enstitüsü bir yıl boyunca Arapça ve İngilizce dil eğitimine ağırlık veriyor ve eğitimini Arapça olarak devam ettiriyor. Öğrenciler liseden sonra bu okula geliyorlar. Zaten bir medrese alt yapısı olan bu öğrencilere genel İslami bilgiler gözden geçirildikten sonra sadece Arapça öğretiyorlar. Hafiz öğrencilere öncelik veriyorlar.

    Bu enstitüden mezun olanlara Şeyh diye hitap ediyorlar. Okul öğrencileri daha örgenci iken ülkedeki mescitlerde vaazlar verip imamlık yapıyorlar. Bölgelere İslam’ı tebliğ ediyorlar, Kur’an-i Kerim okuma programları ve daha bir çok programlar düzenliyorlar.
    Bizi enstitünün genel yöneticisi Şeyh Mahdie Adam Al-Kaisie Efendi karşıladı; tanışmamız 4 saatlik bir programla devam etti. Şeyh ve öğretmenlerle geçen bir sohbetin ardından, Nurları ve hizmetlerimizi ögrencilerle paylaşmamızı ve anlatmamızı istediler. Bütün sınıflarda kısa kısa Nurlardan bahisler okuduk soru cevaplar oldu. Daha sonra bütün öğrencileri okulun bahçesine toplayıp; Hz. Üstad’ımızın İman ve Kur’an hizmet anlayışını ve İmani ve Kur’ani ilim olan Risale-i Nurları ne şartlarda ve ne amaçla ve kimler için yazmış? anlatmamızı istediler. Özellikle Hz. Üstad’ımızın “ bu zamanda İslam’a, Kur’an’a ve İmana öyle hizmet erleri lazım ki değil sadece dünyasını, ahiretini dahi feda etmeli” demesi Şeyhlerin ve öğretmenlerin çok ilgisini çekti ve bu konu üzerinde biraz durmamızı istediler. 300 öğrenciye birden güzel bir dersin ardından vaktimiz sınırlı olduğundan buradan müsaade alarak ayrıldık.

    Beşinci gün; Mangochi şehrindeki Chowe kabilelerinin reisi Sultan Chowe’yi ziyaret ettik. Daha Güney Afrika’da iken irtibata geçtiğimiz bu Zat, Malawi’nin en büyük ve en eski kabilesi olan Chowe kabilesinin reisi. Bu ülkede kabile reisleri daha çok yerel yönetimde söz sahibi. Reisi olduğu kabilenin ve toprakların resmen sahibi; istediği gibi tasarruf edebiliyor.

    Devlet bu zatların istişaresi ile kararlarını belirliyor. Sultan Chowe dokuz büyük reisten en bilgili ve eğitimlisi, ayrıca yirmi dört yıldır aktif olarak İslami programlar yaptığı ve organizasyonlarda çalıştığından en saygını. Sultan Chowe’nin idaresinde üçyüz bin kişi civarında nüfusa sahip iki yüz tane köy bulunuyor. Ve kendi reislik otoritesi altında yirmi tane alt kabile reisi bulunuyor. Bunlar kabilelerinin raporunu bu zata veriyorlar, devletlik işleri olduğunda direk devlete baş vuramıyorlar, baştaki kabile reisine müracaat etmeleri gerekiyor.

    Sultan Chowe’yi ofisinde ziyaret ettik, ofisi zaten İslami merkez olarak kullanıyor. Bu insanlar kabile reisi olsalar da genel olarak fakir insanlar. Bize ülkenin genel durumu hakkında bilgi verdi. Özellikle kendinin de içinde bulunduğu Mangochi şehrinden detaylı bahsetti, bu şehir İslam’ın ilk girdiği ve en çok Müslüman nüfusa sahip olan bir şehir. Bir milyondan fazla nüfusu olan bu şehrin %70’i Müslüman.

    Maddi imkansızlıktan dolayı insanlar Hristiyanların organizasyonlarına katılıyorlar ve zamanla zaten sağlam olmayan iman ve İslamiyet’lerini de kaybediyorlar. Maalesef bu durum ülke genelinde de hakim. O nedenle ülkedeki Müslüman nüfus on yıl önce genel nüfusun % 60-70’i iken şimdilerde % 35’lerde olduğu söyleniyor, resmi istatistiklerde bu rakam % 20’lere kadar iniyor. Sultan Chowe’yi dinledikten sonra bizlerde hizmetlerimizi ve Nurları tanıttık ve ders okuduk. Nurlardan hediye ettik.

    Uzun bir sohbetin ardından Sultan Chowe bizi şehirden 30 km uzakta kendi kabilesinin bulunduğu köye götürdü. Burası bölgenin en yüksek yeri. Kabile dağın tepesindeki düzlükte yaşıyor. Çok güzel bir manzaraya sahip. Bölgenin en yükdsek yerinde göl manzarasını seyre dalmışken Sultan Chowe : “Ne dersiniz! Burada bir Medrese-i Nuriye yapalım mı?” dedi. Biz de nasıl olacak diye sorduk. Sultan Chowe cevaben : “Sizin de gördüğünüz gibi bu ülkede İslami hizmetlere çok ihtiyaç var. Sizin bahsettiğiniz Nurlara daha çok ihtiyaç var. İnşaallah biz size bu bölgede onbir hektar civarında arazi verebiliriz ve elimizden gelen yardımı da yaparız; yeter ki İslam’ın meş’alesi bu topraklarda sönmesin.” dedi.

    Bu teklif karşısında oldukça duygulandık ve hep beraber İslam’ın ve Kur’an Nurlarının bütün Afrika kıtasında parlaması için dualarda bulunduk. Bu duygu yüklü manzaranın ardından yolumuza devam ettik ve kabilenin bulunduğu köye ulaştık. Vardığımizda bir başka duygulu manzarayla karşılaştık. Kabile halkı toplanmış bizi bekliyorlardı, bizim aracı görür görmez başladılar ilahiler söylemeye çok şaşırmıştık. Bizim için hazırlanmış olan masaya oturduk ve çocuklar etrafımızı sararak İslami bilgilerini sırayla bizlere ezberden okudular.

    Kendi aralarında bir program hazırlamışlar onu sundular. 1 saat bunları dinledik ve izledikten sonra sözü bize bıraktılar. Biz de yaratıcının bulunma zorunluluğundan başlayarak Allah’ın birliğine, Nübüvvetin gerekliliği ve hakkaniyeti, ibadetin önemi ve ehemmiyeti, ve mükellefiyetlerimizden onların anlayacağı şekilde bahsettik. Sanki islami yeni taniyorlarmis gibiydiler.

    İslam’ın hakikatlarından ve İslam’ın sadece bilgide değil; hayatımızda da olmasının gerekliliği üzerinde durduk. Ve Nurlardan okuduk. Buradan da ayrılma vakti gelmiş, akşam vakti olmuştu, yola çıktık ve şehre indik. Sultan Chowe’yi bırakırken Parlamento üyelerinden Abubekir Ali Mbaya isimli bir zatla ayak üzeri tanıştık. Sultan Chowe bizi tanıttı. Bu zat çok memnun oldu ve bizi misafir etmek ve arkadaşlarıyla tanıştırmak istedi, fakat bizim vaktimiz yoktu şehirden ayrılmamız gerekiyordu. Daha gidilecek iki yüz km yolumuz vardı. Özür dileyerek izin istedik, bir şartla izin vereceğini söyledi; bir daha geldiğinizde Parlamento Üyeleriyle bir toplantı ayarlayacağım onlarla görüşmeyi kabul ederseniz gidebilirsiniz dedi. Bizde kabul ettik İnşaallah gelecek ziyaretimizde onlarla görüşeceğiz. Bu Zat’a Nurlardan hediye ettik ve ayrıldık.

    Altıncı gün: Blantyre’deki ziyaretlerimizi tamamladık ve Malawi’nin başkenti Lilongwe’ye gitmek için otobüs bileti aldık. Türk esnaf abilerle beraberken aslen Hindistan’lı olan Fayzil isminde Müslüman, genç bir iş adamı ile tanıştık. Bu zat ülkedeki en zengin Müslüman iş adamı, çok sayıda medrese, mescit, okul ve yetimhaneler yaptırmış. Bu medrese ve diğer hayır kurumlarının giderlerini sağlamak için çok sayıda iş yerleri ve binalar inşa ettirmiş ve bunları kiralamış tüm gelirini bu hayır kurumlarının ihtiyacına sarf ediyormuş.

    Yaklaşık iki saatlik bir sohbette bulunduk Nurlardan bahsettik. Hizmetlerimizi anlattık. Çok memnun oldu. Ve şunları söyledi: “Bu ülkede bizim yaptığımız hizmet; insanlar Müslüman kalmalarını ve en azından ismen Müslüman olmalarını sağlamaktan ibaret. Ama sizin anlattıklarınız işin özü; yani biz kışırla uğraşıyoruz siz lübden bahsediyorsunuz; Maşaallah, Allah muvaffak eylesin; benim de hayalimde ve hedefimde olan; insanlara bir bir ulaşıp tahkiki imanı hayatlarına yerleştirmek; siz bunu yıllardır yapıyormuşsunuz; bizim burada böyle bir eğitimi veren medrese de, kişiler de yok; bunun için gönlünü, ömrünü veren insanlar lazım” dedi. Misafir etme teklifini kabul edemedik çünkü bizim otobüs saati zaten gelmişte geçmişti bile. Gidip biletin zamanını erteletip akşam üzeri Lilogwe şehrine doğru yola çıktık. Akşam geç saatlerde vardık.

    Yine Türk müteahhitlerden bir abi bizi karşıladı ve misafir etti. Ertesi sabah; Güney Afrika’da iken irtibata geçtiğimiz aslen Güney Afrika / Cape Town’lu olan Yusuf isminde okul müdürü bir zatla görüştük. Bu okul modern eğitimle İslami eğitimi bir arada veren Blantyre da tanıştığımız Fayzil beyin yaptırmış olduğu bir okul. Yusuf bey 3 yıldır bu okulun müdürlüğünü yapıyormuş kendini adeta insanlara eğitim için adamış. çok sade yaşantısı olan kibar, mütedeyyin, disiplinli bir zat.

    Okulu ve programlarını tanıttıktan sonra okuldaki öğretmenleri topladı ve bir toplantı yaptık. Bizi kısaca tanıttıktan sonra sözü bize bıraktı. Bizde Hz. Üstadımızın eğitim anlayışından ve metodundan bahsettik. Özellikle Hz. Üstadımızın “ bizim üç düşmanımız var; “Cehalet, İhtilaf ve Sefalet”. Bu düşmanlarımıza karsı da üç silahımız var; Eğitim, İttihat ve Sanayi” sözünü duyduklarında hepsi bu sözü kaydettiler. Özellikle okul müdürü Yusuf bey bu sözü aldı ve büyük harflerle okulun girişine yazdıracağını söyledi. İslam’ın eğitime verdiği önemden, okumanın öneminden bahsettik.

    Okuma deyince aklımıza sadece okul kitaplarını yada normal kitapları okumak değil, Üstadımızın kainat kitabının da okunması gerektiğini; Kur’an-ı Kerim’le birlikte Kainat kitabını da okursak yaratıcıyı, Allah’ı daha iyi tanıyacağımızı söylediğinden bahsettik. Çok şaşırdılar ve etkilendiler.

    Sonradan öğrendik ki; öğretmenlerin çoğu gayr-i Müslim imiş. Müdür Bey bilerek bize söylememiş ki; onlar da istifade etsin. Buradaki yetimhaneyi gezdik; 400 tane yetim öğrenci yatılı kalıyorlar. Normal okul eğitiminin yanında aynı site içerisinde medrese eğitimini de alıyorlar, bir kısmı hafızlık da yapıyor. İkindi akşam ve yatsı namazlarını buradaki mescitte cemaatle kıldıktan sonra Risalelerden dersler yaptık.Yusuf bey çok etkilenmişti; soru üzerine sorular soruyor ve cevabını Nurlardan alınca çok seviniyordu. İnşaallah bir gün beraber hizmet ederiz diye de ekliyordu. Bu zata Nurlardan hediye ederek; bu kitapları okuyarak hem kendisine; hem de diğer insanlara hizmet edebileceğinden bahsettik ve müsaade isteyip ayrıldık.

    Yedinci gün: Malawi’den ayrılma zamanı yaklaşıyor ve Lilongwe şehrinden tekrar otobüsle Blantyre şehrine dönmemiz gerekiyordu. Biletimizi aldık ve dört buçuk saatlik yola çıktık. Otobüste en öndeki koltukta oturuyorduk. Yanımıza genç bir Malawi’li kardeş oturdu. Otobüs hareket etti, bu kardeş hostese küçük kağıt parçaları verdi ve dağıtmasını istedi. Hostes arka taraftan öne doğru dağıtıp geldi ve en son bize verdi.
    Küçük beş cm eninde on beş cm uzunluğunda bir kağıt parçasında tahrif edilmiş İncil’den bir ayet yazıyordu. Ayette aynen şöyle: “Kainatta görülmemiş bir sevgi! Arkadaşları ve bizi sevdiği için ve bizim günahlarımız için verilen bir hayat. Hz. Isa (a.s) bizim ilahi hayati ve ebedi hayati kazanmamız için bu dünyaya ölmeğe geldi. Ne kadar kötü bir insan olursanız olun, ne zorluklarla karşılaşırsanız karşılasın; eğer İsa’yı rab olarak kabul ederseniz, ve öldükten sonra tekrar diriltilip semaya çekildiğine inanırsanız şimdi şu anda kurtuluşa ereceksiniz. İsa sizi çok seviyor ve sizi ebediyen kurtarmak istiyor.” (John 15 v 13) yazıyordu.

    Bu kağıdı okuduğumuzda bunun bir misyoner olduğunu anlamış olduk. Biz kağıdı okurken bu kardeş hissettirmeden bize bakıyordu. Üniversite öğrencisi olan David ismindeki bu kardeşe ve otobüstekilere de hakikatları anlatmak için bu durumu bir fırsat bilerek sohbete başladık. Önce bu ayette geçen her cümleyi tek tek sorarak açıklama istedik. Tabi ki bir açıklama yoktu sadece böyle inan ve kurtul diyordu..Bizde buyrun bunları tek tek inceleyelim hakkaniyet ve doğruluk payı varsa beraber inanalım yoksa Hak olana inanıp kurtulalım dedik ve cümlelerin tek tek gayr-ı hak ve hurafe olduğunu beraber ortaya koyduk ve kendisi de her söylediğimize aynen katılıyordu.

    Bu konuşmamızı birazda yüksek sesle yaptık, hemen hemen otobüsteki herkes duyabiliyordu. Biz yüksek sesle konuşunca kaptan radyonun sesini iyice kıstı. Herkes pür dikkat dinliyordu. Bu cümlelerin akıl, mantık ve gerçekten uzak olduğu kanısı kardeşte hasıl olunca, hakikata geçtik.

    Başlıklar halinde:
    “Yaratıcının varlık gerekliliği ve
    Varlığının delilleri; nasıl bir varlık Rab olabilir;
    Yaratıcının vasıfları; Yaratıcının Vahdaniyeti ve Ehadiyyet delilleri;
    Sonrasında Peygamberlerin ve Kitapların gerekliliği ve Hakkaniyet delilleri;
    İlahi mükellefiyet, sorumluluk ve cüz-i ihtiyari ve delilleri;
    Ahiretin varlığı ve delileri; hesap gününün hak oluşu;
    Herkesin kendi hareket ve sa’yinden kendisinin sorumlu olacağı, cennet ve cehennemin varlığı vs.
    Gibi konuları sırayla Risale-i Nurdaki izah edildiği şekliyle anlatmaya çalıştık. Bunların hepsi tam tasdik alınarak kademe kademe geçiliyordu, otobüstekilerin dikkati her geçen dakika daha da artıyordu. Kardeşimiz aleminde onceden de olan sorulara cevap alıyor ve rahatladığı her halinden belli oluyordu.

    En sonunda bunlar ne güzel açıklamalar, ne kadar bilgilisiniz diyordu; biz de: “bu bilgiler bizden degil; bizim bilğimiz okyanustan bir katre” deyip Nurları anlatmaya başladık ve bir kitap çıkarttık, Hz. Üstadımızdan bahsettik. Ve sorulu-cevaplı sohbetimiz kesintisiz dört buçuk saatlik yol boyunca sürdü.
    Seyahatimizin sonuna yaklaşırken David kardeş Müslüman olmak için ne yapmam gerek dedi, biz de genel bilgiler verdik. Şehadet getirttik ve hemen eve gidince yapması gerekenleri anlattık. Yarında bir mescide gidip detaylı bir şekilde İslam’ın farzlarını öğrenmesi gerektiğini söyledik. Yanımızda olan Nurlardan hediye edip kardeşle sarıldık, çok mutluydu. Nasıl teşekkür edeceğini bilemiyordu, bana ne kadar iyilik yaptınız bilemezsiniz, siz olmasanız; belki şu otobüsteki insanların bazılarının da dalaletine sebep olacaktım. Otobüs durduğunda insanların bazıları da çok teşekkür ettiler onlara da Nurlardan hediye ettik.

    Sekizinci gün: Şeyh Hubbuddin vasıtasıyla tanıştığımız yine aslen Sudan’lı olan Şeyh Hamid bizi aradı ve bazı kardeşler var sizinle görüşmek istiyorlar. Güney Afrika’daki medresenizde kendilerini yetiştirip Malawi’de kendi ülkelerine hizmet etmek istiyorlar dedi. Vaktimiz olmadığı için bu kardeşlerle görüşemedik. Uçağımız kalkmak üzereydi. Bu kardeşlerin irtibatlarını bize gönderdi. Şeyh Hamid Efendiye; inşaallah biz ehl-i hizmet abilerimizle istişare ettikten sonra bu kardeşlerimizle irtibata geçip gereğini yapacağımızı söyledik.

    Malawi’den ayrılmak için havalimanına geldiğimizde tanıştığımız kişiler bize bir kolaylıkta bulundular ve bizi protokol yolcu girişinden uğurladılar. Hamdolsun çok suhuletli ve bereketli bir ziyaret oldu.

    Evet Muhterem Ağabeylerimiz; böyle bereketli ve güzel bir Malawi ziyaretimiz oldu. Bu ülke gibi daha onlarca ülke Risale-i Nurları ve Nurun Talebelerini bekliyor. Bu hizmetlerin bu beldelere kadar gelmesinde emeği geçen ağabeylerden Allah (c.c.) ebediyen razı olsun.
    Umuma biler selam ve muhabbetle…

    Ya Rab! Ne azabına dayanacak halimiz, ne Rahmetinden mahrum kalmaya mecalimiz ne de Senin kapından başka kapımız var. Vefasızlık edip Sen’den, Senin kapından ve Senin dinine hizmetten uzak kalsak da, halimiz Sensiz edemeyeceğimizi haykırmaktadır. Vefasızlığımız, iktidarsızlığımız ve kabiliyetsizliğimiz nispetinde değil ihtiyacımız nispetinde Senin lütfuna, merhametine ve ihsanina talibiz. Bizleri Hizmet-i Kur’aniye ve İmaniyede ihlas-ı tam ile muvaffak ve hissedar eyle. Amin…

    South Africa (Güney Afrika) Nur Talebeleri Namına kardeşiniz
    Yunus
    Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidâyetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zebân edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.
    Kur’ân’a ve imana ait herşey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i ebediyeye yardım eden, küçük değildir.

  9. #9
    Ehil Üye muhibbülkurra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2007
    Mesajlar
    4.304

    Standart

    Said Hafızoğlu'nun Risâle-i Nur'la ilgili yazısı

    1 Haziran Pazartesi günü başlayan okuma programına katılım yoğundu. Yemyeşil bir ortamda, büyükçe bir gölün kenarında ve beş gün boyunca rahmetin hiç eksik olmadığı bereketli bir program geçirdik.

    2009-07-01
    10:27

    Amerika'da Nur dersleri

    30 Mayıs Cumartesi günü başlayıp, 16 Haziran Salı günü son bulan gezimizle ilgili notlarımızı paylaşmak üzere bu yazıyı yazıyorum. Çok bereketli ve şevk dolu 17 günlük bu programımızda ilk durağımız New York oldu. Atlanta’dan New York’a iki saatlik uçuşun ardından ulaştık. Güzel bir yaz günü ulaştığımız New York’tan, Risâle-i Nur okuma programına katılmak uzere 1 Haziran Pazartesi günü sabah namazının ardından Pennsylvania eyaletine doğru, arkadaşımız Hamit ile beraber yola çıktık. 23 Mayıs Cumartesi günü başlayacak olan ICNA’nın (Kuzey Amerika İslâm Dairesi) tertip ettiği büyük bir organizasyona katılmak için bu seyahatimize daha erken çıkmak planımız vardı. Çeşitli İslâmî san’at sergileri, yayınevi standları, konuşmalar vs.’nin yer aldığı bu büyük programa, NurSA (Nur Students of America-Amerika Nur Talebeleri) da katılıyordu. İngilizce Risâle-i Nurlar için kitap standının yanı sıra, Dr. Furkan Aydıner’in konuşmacı olarak katılacağı (Global Finans Krizi ve Kapitalizmin Çöküşü) konulu bir program da bu organizasyonda yer alıyordu.
    Pennsylvania eyaletindeki okuma programı
    1 Haziran Pazartesi günü başlayan okuma programına ise katılım yoğundu. Yemyeşil bir ortamda, büyükçe bir gölün kenarında ve beş gün boyunca rahmetin hiç eksik olmadığı bereketli bir program geçirdik.
    Program süresinin kısa olması istifadenin çok olmasına engel değildi. Bunu düşünenler, programa bir veya iki gününü ayırmakla istifade etmeye çalıştılar. Bu vesileyle kuzeydeki eyaletlerde bulunan Nur Talebeleriyle de tanışmış olduk. Elektronik posta ile görüştüğümüz birçok arkadaşımızla bu program vesilesiyle yüzyüze görüşme firsatı yakaladık. Programımız bütünüyle okuma üzerine kuruluydu. Sabah namazının ardından yatsı namazına kadar okuduk, okuduk… Namazların ardından Hizmet Rehberi dersleri müzakere formatında yürüyordu.
    Farklı hizmet anlayışlarından Nur muhataplarının iştirak ettiği bir program, Nur’un bayramı diye tabir edilebilir. “İhlâstan sonraki büyük kuvvetimiz olan tesanüd”ün bu program sayesinde kıymetini daha da iyi anladım diyebilirim. Nurlarda geçen “kardeşlerimi görmek için hapishanedeki sıkıntılara razıyım” mealindeki cümleler ve Nur hizmeti tarihi, tesanüd için irtibatın önemini yeterince ortaya koyan şeylerdir. Tesanüd bizim en büyük kuvvetimizdir ve bunun için irtibat gereklidir.
    Tahkikî iman lezzetini Nurlar vesilesiyle tatmış bu genç grubunda herkes, başta nefsini terbiye etmek ve Nurların neşrine çalışmak gayesini taşıyordu. Esas vazifemiz olan ubudiyetin diğer bütün vazifelerin yönlendiricisi olması gerektiğinden yola çıkarak, gençliğimizde günahlardan uzak olmamızın, kendimizi muhafaza etmemizin ne kadar kıymetli olduğu da bu programın lisan-ı hali ile anlattığı bir durumdu. Hallerden ve sözlerden bu dersi almak insanı huzura gark ediyor ve bunun neticesi, kardeşleri ile beraber olmanın kuvvetini bütün hücrelerinde hissediyor ve bunun şükrünü eda yolunda olmanın heyecanını yaşıyorduk…
    Programların bir yönünün de sünnet-i seniyye idmanı olduğunu düşünüyorum. Bu mânâda bu programda aklımda yer eden bir uygulama, öğle yemeği yerine sadece çorba içmemizdi. Hakikaten okuma performansını arttırdığını söyleyebilirim. Az yemek yönünden de sünnet sevabı taşıdığı da bir gerçek…
    Diğer yandan içinde bulunduğumuz Eyalet Parkının düzeni, temizliği ve rahatsız edebilecek unsurların (Park içinde alkol yasaktı) olmaması istifadeyi arttıran vesilelerdi.
    Cuma günü sabahı, diğer günler de olduğu gibi, birlikte kahvaltı yaptık. Etrafı toparlayıp yola çıkma hazırlığını tamamladık. Bütün ayrılıklarda hüzünler vardır… Bu programdan ayrılırken hüzün yanında çok büyük tesanüd kuvvetini de hissettiğimi söylemeliyim. Düşünceler, yaşantılar, gayeler, dertler, sevinçler… herbirisi tesanüd unsuru olurda buradaki kuvvet hissedilmez mi?

    Peterson ve Brooklyn Dershaneleri
    Bereketli bir beş günün ardından, Cuma günü, New York’a doğru yola çıktık. Cuma namazını Long Island’da büyük bir camide eda ettik. Namazın ardından renkleri ayrı, giyimleri çeşit çeşit her yaştan Müslümanla kucaklaştık, tebrikleştik. Cuma gününün akşamı Peterson’daki Nur Dersanesindeki derse iştirak ettik. Ramazan Ağabeyin okuduğu ders, tazelenmiş bir ruh halini yaşattı bizlere.
    Sonuçları itibariyle iyi veya kötü olarak değerlendirdiğimiz herbir olayın bir nizam altında gerçekleştiğini; başıboş bir halde meydana gel(e)mediklerini, ya bizzat veya sonuçları itibariyle güzel olduğunu Risâle-i Nurların çeşitli yerlerinden okuduk.
    Çay ve ikinci dersin ardından, derse katılan herkesle kucaklaşıp ayrıldık. Mehmet ve Ibrahim Ağabeyler ile ismini saymadığım diğer güzel insanları görmek-tanışmak, bizim için çok şeylere bedel bir ayrıcalıktı…
    Salı günü akşamları derslerin yapıldığı Brooklyn Nur Dershanesindeki derse de katılmak nasip oldu. Dershanede kalan arkadaşlarla çok samimî bir havada gerçekleştirdiğimiz dersin ardından, Connecticut eyaletindeki dershaneleri beraber ziyaret etmeyi kararlaştırdık. Cumartesi günü yola çıkacak, hem o akşamki dersten istifade edecek, hem de derse katılanlarla tanışma imkânımız olacaktı. Connectucut’taki ağabey ve kardeşlerle daha bir hafta önce okuma programında beraber olmamıza rağmen o*nları özlemiştim ve o*nlarla tekrar görüşmek beni heyecanlandırmıştı. Baykar, Aydın, Said, Hüseyin, Yunus ve ismini saymadığım diğer güzel insanlarla tekrar buluşmak için yola çıktık…

    Hartford, Connecticut Dershanesi ve Çam Dağı
    Amerika’da Risâle-i Nur hizmeti açısından en bereketli yerlerin başında gelen Connecticut eyaletindeki Hartford şehrine ulaştığımızda, bizleri dershanelerde kalan abi ve kardeşlerimiz karşıladılar. Hartford şehri Connecticut eyaletinin başşehridir. Connecticut Nehri’nin hemen kıyısında kurulmuş bu yemyeşil şehir, Amerika’da dağ-bayır özleyen birisi olarak bizlere ilaç gibi geldi diyebilirim. Doğduğumuz yerlerde dağların bayırların çokluğundan dert yanarken, Amerika’da iki yıl içerisinde bayır-yamaç görmeyi; oralarda yürümeyi özlediğimi söylemeliyim. Bu da insanın fıtratından kaynaklanan bir durum olsa gerek veya ihtiyacın sonsuzluğundan da diyebiliriz… Işte Hartford’da özlediğimiz dağlık-bayırlık yerlerde yürümek nasip oldu. Hem de “Çam Dağı”na yürüyerek çıktık. Hartford dersanesine yakın bir yerde bulunan bu tepe, manzarası itibariyle Çam Dağını, Katran ağacının bulunduğu yeri anımsatıyor. Hartford’daki Nur Talebeleri de buraya Çam Dağı demişler…
    Hartford şehrinde bulunan Hartford Seminary bünyesinde Islâm araştırmaları bölümü var. Amerika çapında bu konuda ilklerden olması, Hartford Seminary’ye duyulan ilgiyi de arttırmış. Bu mânâda Bediüzzaman ve Risâle-i Nurlar üzerinde çalışmalar yapan Ibrahim Abu Rabi burada (önceden) hocalık yapmış zatlardan birisi… Dershanelerimizden bir tanesi de o*nun burada iken ikamet ettiği ev. Kendisi başka bir yerde vazifesini devam ettirmekte.
    Şimdi Virginia Seminary’de dekan olan ve Risâle-i Nurları takdirle karşılayan Ian S. Markham da önceden burada görevliymiş. İman-Kur’ân hizmeti açısından oldukça sistemli ve gayretli olan Hartford’daki Nur Talebelerinin hizmet haberleri bizleri şevke ve gayrete getirdi. Hapishane hizmetleri, Neşriyat hizmetleri, seminerler, dershanelerde kalan öğrenci arkadaşlar ve haftasonları çocuklara yönelik hizmetler bunların başlıcaları.
    Orada bulunduğumuz günün ilk akşamı (Cumartesi) umumî ders vesilesiyle tanıştığımız insanların simalarındaki memnuniyet de görülmeye değerdi. Belli ki Nur Dershanesi Hartford’in manevî havasını çok güzel etkilemişti. Pazar günü “Çam Dağı” ziyaretinin ardından, New York’a doğru yola çıkmaya hazırlanırken hüzünle birlikte yine tesanüd kuvvetini hissediyorduk. Duâmız budur ki; İnşallah, Nur Talebelerinin bulunduğu Amerika’daki diğer eyaletleri de ziyaret etmek, en kısa zamanda bizlere yine nasip olsun.
    ”Haddinden fazla fevkalâde hüsnüzan ve müfritane âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlâs lâzımdır. o*nda terakki etmeliyiz.” (Kastamonu Lâhikası)
    SAİD HAFIZOĞLU / AMERİKA Yeni Asya
    Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidâyetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zebân edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.
    Kur’ân’a ve imana ait herşey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i ebediyeye yardım eden, küçük değildir.

  10. #10
    Ehil Üye muhibbülkurra - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2007
    Mesajlar
    4.304

    Standart

    Filipinli bir profesör portresi
    21 Temmuz 2009 Salı 07:52
    FİLİPİNLER-18 Temmuz Cumartesi günü Manila'ya vardığımızda Emre bey kardeşimiz bizi karşıladı. Otele gidip odalarımıza yerleştik. Emre bey o günkü programla ilgili bilgi verdi. Akşam yemeğine Manila Devlet Ünversitesi Öğretim Üyelerinden İslami Araştırmalar Bölümünde görevli Prof. Dr. Zülkifli Vaadi'ye davetli olduğumuzu söyledi.
    Profesör Vaadi 2003 yılında Risale-i Nur'ların neşri ve tanıtımı için Manila'ya gelen iki nur kardeşimizden ilk defa duymuş ve dinlemiş. Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi iki kahraman nur kardeşler üniversite koridorunun ilk odasına rastgele giriyorlar ve sayın Vaadi'nin o andan itibaren her şeyi değişiyor. Risale-i Nurları okumaya ve araştırmaya başlıyor. Okudukça adeta çarpılıyor. Bununla birlikte Türkiye'deki nur kardeşlerle sürekli görüşme halinde bulunuyor.
    Bilahere İstanbul İlim ve Kültür Vakfı'nca iki senede bir düzenlenen Bediüzzaman Said Nursi Sempozyumu'na davet edilir. Bütün hazırlıklarını yapar herşey tamamdır. Hoca İstanbul'a gitmek için gün sayıyordur. Filipinler'de kıdemli bir profesörün aylık maaşı sadece 350 Amerikan dolarıdır. Anlayacağımız imkanlar mütevazidir. Yol parasını denkleştiremez. Cebinde sadece 50 dolar vardır. Halbuki hocanın gidip gelebilmesi için en az 2000 bin dolara ihtiyacı vardır. Çok üzülür ve yapacak bir şey yoktur. Gitmekten vaz geçer.
    Aynı gece bir rüya görür. Rüyasında aslen Suriyeli olan doktora hocası ve dekanını görür. 10-15 kişiden müteşekkil bir zikir halkasının ser zakiri sayın Vaadi'nin rahmetli hocasıdır. Çok sevdiği ve saydığı bu rahmetli hocası zikri bitirdikten sonra Sayın Vaadi'yi yanına çağırır. Bir kucak dolusu kitap ve dökümanı kucağına bırakır. Hoca en üsteki kitabın ilk sayfasını çevirir büyük harflerle Arapça Risale-i Nur Külliyatı yazısını okur ve uyanır. Hoca bu gördüklerini bir emir telakki eder ve İstanbul'a gider, sempozyuma katılır, tebliğini sunar. Doğu ve Güneydoğu vilayetlerini ziyaret eder. Medreselere misafir olur. İstanbul'da iken Sözler yayınevini ziyaret eder. Güzel ciltli külliyatı görünce hayran olur ama alamaz. İçinde bir ukde olarak kalır. Anadolu ziyretinden dönerken yolda İstanbul'daki nur kardeşlerden birisi hocanın tercümanını arar "hocanın külliyatı var mı yok mu" diye sorar. Hoca bu vesileyle çok istediği ama alamadığı güzel citli külliyatına kavuşur. Hoca mutlu ve mesrur bir haleti ruhiyeyle güzel vatanı Filipinler'e döner. O muhteşem külliyatı kütüphanesinin en güzel yerine yerleştirir.
    Evine gittiğimizde iftiharla bu külliyatı bize gösterdi. Hocanın evinden biraz bahsetmek istiyorum. Hocamız kıdemli profesör olduğu için üniversite kendisine kampüste bulunan lojmanlardan birini tahsis etmiş. Lojmanın toplam brüt 50 metrekare. Girişte bir hol iki buçuk metre kareye beş metredir. Giriş sağ duvarla karşı duvarın tamamı kütüphane, iki tane içerde odası var. Onlara bir giriş, hemen girişten sonra mutfak lavabosu. Lavabo aynı zamanda mutfak tezgahı olarak kullanılıyor. Tezgahın önünde yemek masası ve küçük bir buz dolabı. Masanın etrafında altı tane mutevazi sandalye. 6 kişi bu sandalyelere ilişiyoruz ama ayakta daha 5 kişi varız. Ev sahibimiz son derece sakin, mütevekkil, mütebessim. Ayaktaki arkadaşlara kütüphanenin önündeki oturakları gösteriyor. Onlar da oraya ilişiyorlar. Yemek menümüz; balık, pilav, salata ve tatlıdan müteşekkil. Afiyetle yiyoruz. Esas dikkatimizi çeken; mekanı bu kadar dar olmasına rağmen 11 kişilik heyetimizi ısrarla davet etmesi. Hocamız daha önce daha dar bir lojmanda imiş, hep dua edermiş "Allahım bana geniş bir ev nasip etki evime ders alıp ihvanımla muhabbet edebileyim." Allah duasını kabul etmiş ve bu geniş lojmanı nasip etmiş.
    Diğer bir husus, bizi evinin merdivenlerinden güler yüzle karşılaması ve bu halin gerek yemekte ve gerekse de sohbetimiz esnasında sürekli devam etmesi. Bu arada heyetimizde bulunan Prof. Faris bey, Prof. Aybak bey ve diğer Profesörlerle bu kadar mutevazi imkanlara, daracık lojmana rağmen bu zatın bu kadar mutlu olabildiğini konuşuyoruz. Ev sahibimiz sürekli ayakta ve bir taraftanda iki yaşındaki çocuğunu kucağından düşürmüyor.
    Ya Rab! Resulun (asm) hürmetine, Filipinli kardeşlerimizin hürmetine Zülkifli Vaadi hocamıza sağlık, sıhhat ve afiyet ver. Türkiyemizde buraya göre daha iyi imkanlarla yaşayan, daha geniş lojmanlarda oturdukları halde "hel min mezid" deyip kendilerini huzursuz eden profesör ihvanlarımıza da merhamet et! Onları affet! Onlara gerçek manada tevekkülü, istiğnayı nasib et! Amin. Velhamdulillahi Rabbil alemin.
    Filipinler'den, Manila'dan, Cagayan'dan hepimizden hepinize selamlar dualar.
    said özadalı
    Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur’ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidâyetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zebân edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur.
    Kur’ân’a ve imana ait herşey kıymetlidir; zâhiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i ebediyeye yardım eden, küçük değildir.

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Türkiye’de ve Alem-i İslam’da İttihad, Risale-i Nur’un Farz Vazifesidir
    By SeRDeNGeCTi in forum Bediüzzaman ve Risale-i Nur Çalışmaları
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 25.05.11, 10:11
  2. Risale Dışında Kitap Okuyor musunuz?
    By hmedeni in forum Risale-i Nur Talebeliği
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 29.04.08, 10:10
  3. Kur’ân Meydan Okuyor!
    By Çeşm-i Giryân in forum Bediüzzaman ve Risale-i Nur Çalışmaları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 12.11.07, 15:55
  4. Abdullah Yeğin-Risale-i Nur'daki Vecizeleri Okuyor
    By SeRDeNGeCTi in forum Sesli ve Görüntülü Risale-i Nur Sohbetleri
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 26.05.07, 12:06
  5. Dünya Risale-i Nur'u Okuyor, Ya Siz?
    By SeRDeNGeCTi in forum Bediüzzaman ve Risale-i Nur Çalışmaları
    Cevaplar: 13
    Son Mesaj: 27.03.07, 22:17

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0