Hayatinizda hic bir kitabi ezberledigimiz oldu mu? Ya da herhangi bir metni ezberlerken kac saat ya da kac gunumuzu harcadik? Okudugu kitaplari ezberleyebilen, ezberde o kadar ileri gidip bir sozlugu zihnine yerlestirmeye calisan cok az insan vardir. Ezberlenen metinler ciltler dolusudur. Bazen bir cografya kitabi, bazen onemli bir fikih kitabi. Ezber yapmak insana buyuk bir birikim saglar; ama yetmez. Onda okuduklarini muhakeme edebilme gucu de vardir ki; bambaska ufuklar acabilmesi bundandir.
13-14 yasinda 80’den fazla kitabi okumakla kalmayip, ezberleyen insan Bediuzzaman Said Nursi’dir. Yasi kucuk diye medreselere alinmayan bu cevval cocuk, ders okudugu hocalarina bir-iki senede hoca olmayi basarmistir. Onu sinayan hocalar, ne sordularsa aldiklari cevaplara sasirdilar. O kadar ki bolgede onun adi Meshur Said diye anilmaya baslanmisti. Hifzi ve bilgisi kadar celadeti, cevvaliyeti ve kimseye odun vermeyen tavriyla da dikkat cekmisti. Haksizliga tahammulsuzlugu ve mucadele gucunu hep halki irsad etmek, sakinlestirmek icin kullanmistir. 1. Dunya Savasi’nda Ruslarla, Ermeni ceteleriyle mucadele eden, emrinde binlerce insan olan bir milis kumandanidir. Elinde silahiyla Ruslarla carpisirken bile kitap telif etmisti. 2,5 yil esir kaldigi Rusya’dan Varsova, Viyana uzerinden Istanbul’a gelisi gazetelere haber olur. Dogu’yu cehaletten kurtarabilmek icin varini yogunu sarf eden bir insandir. Bunun icin donemin padisahiyla gorusen, ilk adimin atilmasini da saglayan kisi de odur...
Bediuzzaman ismi ona genclige adim attigi gunlerde verilir. Bir yanda egitim icin cabalar, Islam dunyasinin geri kalisini sorgular ve cozumler sunar. Istanbul’da cikan gazete ve dergilerin cogunda makaleler yazar, padisahla birliklikte Kosova’ya resmî bir ziyaret yapar.
Istanbul’dan Anadolu’da gelismekte olan istiklal hareketine destek olur ve Mustafa Kemal onu Ankara’ya davet eder. Bildigini soylemekten cekinmeyen bu insana milletvekilligi, Dogu vaizligi teklif edilse de o Van’da uzlete cekilmeyi tercih eder. Bundan sonra, Said Nursi icin yeni bir donem baslar. Zaten kendisi de hayatini iki kisma ayirir, “Eski Said, Yeni Said”. Yeni Said hayatinin geri kalan 40 yilini surgunler, mahkemeler, hapishaneler, istibdatlar ve zorunlu ikametlerle gecirir. Adeta olmesi icin tek ve yalniz, soguk ve cetin bir hayata mahkum edilir. Cevresinde gorulen her insan yakalanir, sorgulanir. Bir makale yazabilmek, kalem kagit bulabilmek, evden disari cikabilmek bile buyuk sorundur. Sabredendir o artik. Cesareti ve gucu artik sadece sozlerinde kendini bulur. Yazilan eserler o kadar etkilidir ki, yillarca onun yazdiklarini elinde bulunduranlar mahkeme mahkeme dolasmak zorunda kalir. Surgun edildigi her yerde halk nezdinde talebeler birakir. Risale-i Nur ufuklar acar.
Iste hakkinda kitaplar yazilan, tezler hazirlanan, toplantilar yapilan Ustad Bediuzzaman’in hayatindan cok kisa bir ozet. Bu buyuk insani rahmetle aniyoruz.
Bediuzzaman tevhidi esas almistir
Her seyi bir olan Allah’a dayandirma demek olan tevhid cok onemlidir. O, butun ibadetlerin basinda gelir. Insan, Allah’i birlemez ve tek O’na yonelmezse, duygu ve dusunce itibariyle daginikliktan kurtulamaz. Bu yuzden insan oncelikle tevhide ermelidir. Mu’min sebebleri de, tabiati da kendi dairesi icinde degerlendirmeli ve tevhid akidesine sirk bulastirmamalidir. O bunu yaptigi nisbette Allah’in inayet ve keremiyle ayaklarini saglam yere basiyor demektir. Diger taraftan bu dengeyi kuramamis, ayagini saglam yere basamamis bir insanin, her an sirk batakligina kaymasi muhtemeldir. Zira sirk, Allah’tan baska siginacak ve dayanacak bir yer aramak ve hadiseleri baska seylere dayandirip havale etmek demektir ki bu, korkunc bir hastaliktir.
Ayni sekilde sirk de gunahin basinda gelir. Allah Rasulu (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuk gunahlari sayarken, sirki butun bunlarin basinda zikreder. Allah’a es ve ortak kosma, insan oldurmeden, zina etmeden, hirsizlik yapmadan, ana babaya isyan etmeden daha evvel gelir. Zira sirk, Allah (celle celaluhu) butun mahlukati tek basina yarattigi halde, insanin onu bolup parcalara ayirarak ayri ayri ilahlara mâl etmesi ameliyesinden ibarettir. Yani sirk bir ortaklik tasavvurudur. Insan, dimagini bu tasavvura harcadigi zaman, butun esyayi bir kisim hayali ortaklara taksim eder ve onlari Allah’a ortak kosar ki bu, Allah’a siginilacak bir durumdur. O halde, en buyuk ibadet nedir diye sorulacak olursa, hic tereddut etmeden verilecek cevap, tevhidi en veciz bir sekilde ifade eden, “Lâ ilahe illallah Muhammedun Rasulûllah” hakikati olacaktir. Nitekim Islam’in bes sartinin ilki Kelime-i Tevhid veya Kelime-i Sehadet’tir ki onu, “Sehadet ederim ki, Allah’tan baska ilah yoktur ve yine sehadet ederim ki Hazreti Muhammed O’nun kulu ve elcisidir” cumleleriyle ifade ederiz. Her seyi Allah’a dayandirmali, sirkten kacilmalidir.
Ateizm ve hurafelerle mucadele etti
Hic kimsenin dinî hakikatler adina bir sey soylemeye cesaret edemedigi en kâbuslu donemlerde o, uyutulmak istenen yiginlara teyakkuzlar cekti.. cehalet, fakr u zaruret ve iftiraka karsi savas ilan etti.. toplumu saran cesit cesit vehimleri temelinden sarsti.. ateizm ve inkâr-i ulûhiyete karsi bir sath-i mucadele olusturdugu gibi, bâtil ve hurafeleri de kendi cikmazlari icinde bogdu.
O, hemen her kesime, surekli cihad icin kinindan siyrilacak kilictan evvel, fikir ve ruhlarimiza vurulan zincirlerin kirilmasi lazim geldigini ihtar etti.. ve bir ba’su ba’de’1-mevt mujdesiyle, genc nesillere Islâmî dusunceye giden yollan gosterdi. O, cogrâfî olarak ulkenin bolunmesinden, parcalanmasindan, kuculmesinden korkuyor ve titriyordu ama, daha cok bu tur tersliklere sebebiyet verecek olan fikirlerin daralmasindan, ruhlarin sefillesmesinden, bati taklitciliginden ve sablonculuktan urperiyordu.
Bediuzzaman, hep okuma, dusunme, calisma uzerinde duruyor ve millet fertlerini mutekabil yalnizliktan kurtarmak, mukemmel bir toplum ve ma’mur bir millet haline getirmek icin durmadan cirpiniyordu. Ulke ve insanimizi boyle bir zirveye tasimak icin de surekli “maârif” diyor, talim ve terbiyeden dem vuruyordu. Her tarafta nesr-i maârif ve her sekilde talim ve terbiye.. mescitler, medreseler, kislalar, sokaklar, parklar, hatta hapishaneler bile bu egitim seferberligine katilmaliydi ona gore... Katilmaliydi: zira ancak maârif sayesinde, aklî ve mantikî vahdet gerceklesebilirdi. Once, dimag dimaga birlesip butunlesemeyenler, bir yolda uzun zaman, beraberliklerini surduremezler. Evvelâ vicdanlar birlesmelidir ki, daha sonra gonuller ve eller de birlesebilsin. Boyle bir birlesmenin yolu da, hayatin dinî disiplinlere gore ele alinmasina, -kitap, sunnet ve selef-i sâlihînin sâfiyâne ictihatlari mahfûz- zamanla mukayyet seylerin cagin idrakine gore yorumlanmasina vâbestedir.
Evet, insanimiz bu asir ve bu asrin vâridat, mânâ ve yorumlariyla mutlaka tanismali, barismali, ve uzlasmaliydi. Dunya basini almis bir yerlere giderken, kendi dar kabugumuza cekilip, inzivâya dalmak bizi oldururdu. Bugunu yasamak isteyenler mutlaka, hayatin caglayanlariyla, kendi irade, sa’y ve gayretleri arasindaki âhengi, uyumu ve destegi yakalama mecburiyetindedirler. Aksine, kâinattaki umûmî cereyana karsi direnmeleri, onlarin mahvolup gitmelerini netice verir.