Cemaate Bizim ?htiyac?m?z Var
Yaşad?ğ?m?z felâket ve helâket asr?n?n tehlikelerinden korunman?n en sağl?kl?, en kestirme yolu, bir câmiâya, bir cemaate dahil olmaktan geçiyor olsa gerek.
Asr?n fitnelerinden, şerlerinden, günahlar?ndan korunman?n veya maddî-mânevî hayat?m?z? tehdit eden tehlikeleri asgarîye indirmenin en geçerli ve en k?sa yolu, bir ekolün, bir cemaatin koruyucu kal’as?na s?ğ?nmaktan geçiyor.
Peygamber Efendimiz (asm): “Allah’?n kudret eli, cemaat üzerindedir” buyuruyor. Bu hadis-i şeriften anl?yoruz ki, şah?slarda bulunmayan kuvvet, cemaatte vard?r. ?şte bu fark? fark eden mü’minler, kurtuluş çaresini cemaatlerin şahs-? mânevîsinde bulmuşlard?r.
Başka bir hadis-i şerifte de Peygamber Efendimiz (asm) “Cemaat rahmet, ayr?l?k azapt?r” buyuruyor. Bu hadis-i şerifteki derin mânây? fehmeden birçok mü’min, mânevî tehlikelerden korunmak için kapağ? hemen bir cemaate atm?ş ve art?k bağl? olduğu cemaatten ayr?lman?n getireceği menfî sonuçlar? da göz önünde bulundurarak, cemaat içinde kalmada gerekli sebat ve sadakati göstermiştir.
Peygamber Efendimizin (asm) bu beyanlar?n?n ?ş?ğ?nda Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de, “Zaman cemaat zaman?d?r” diyerek, fitne ve fesatlar?n, helâket ve felâketlerin kol gezdiği bu as?rda cemaat olman?n lüzum ve önemine işaret etmektedir.
Bu asr?n dehşetli tehlikelerini göz önünde bulunduran Bediüzzaman, ehl-i dinin her ferdinin yaln?z baş?na maddî ve mânevî hayatlar?n? muhafaza edebilmesinin adeta imkâns?zlaşt?ğ?n? şu sözlerle beyan ediyor:
“Bu zaman, ehl-i hakikat için, şahsiyet ve enaniyet zaman? değil. Zaman, cemaat zaman?d?r. Cemaatten ç?kan bir şahs-? mânevî hükmeder ve dayanabilir.”
“Ferdî şah?slar?n dehas?, ne kadar harika da olsalar, cemaat?n şahs-? manevisinden gelen dehas?na karş? mağlûp düşebilir.”
Bir cemaate dahil olman?n zarûreti ve lüzumu, çok aç?k ve net olmakla beraber; cemaatin bir ferdi olarak hayat sürmek, elbette belli başl? sorumluluklar? da beraberinde getirmektedir.
?lk etapta cemaate dahil olmaya karar veren şahs?n, o cemaatin gayesini, yüklendiği misyonun mahiyetini idrak etmesi gerekir. Daha da önemlisi, cemaat mensubu olmaya karar veren insanlar?n, benliğini, enaniyetini terk etmesi, gerekiyorsa kendine has baz? prensiplerinden, vazgeçilmezlerinden feragat etmesi; “ben” yerine “biz” diyebilme prensibini benimsemesi gerekir.
Bediüzzaman’?n “Bahtiyar odur ki, kevser-i Kur’ânîden süzülen tatl?, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parças? nev’îndeki şahsiyetini ve enâniyetini o havuz içine at?p eritendir” tesbitini, kulak ard? etmemesi gerekir.
Kişinin huzur içinde cemaatle bütünleşmesi, ancak bu şekilde mümkündür.
Böyle yapmay?p, kişi baz? kabiliyetlerini, kendince baz? üstün yönlerini ileri sürüp, kendisini cemaatin diğer baz? fertleriyle k?yaslayarak üstünlük pozisyonlar?na kalk?ş?rsa, o ferdin kendisi aç?s?ndan tehlikeli bir süreç başlam?ş demektir.
O halde cemaatteki herbir fert, kabiliyeti, kariyeri, seviyesi ne olursa olsun, hiçbir enaniyete, gurura prim vermeden, beraber olduğu bütün dâvâ arkadaşlar?na samimî bir tevazu ve mahviyetle yaklaşmal?, olmas? gereken uhuvvet ve tesânüde güç vermenin gayretinde olmal?d?r.
Hüseyin Gültekin - Yeni Asya
http://www.yeniasya.com.tr/2008/04/21/yazarlar/huseyingultekin.htm