Nefsin Yedi Mertebesi
1-Nefs-i emmare
2-Nefs-i levvame
3-Nefs-i mülhime
4-Nefs-i mutmainne
5-Nefs-i râdiyye
6-Nefs-i merd?yye
7-Nefs-i kâmile
Nefs-i emmare,nefsin terbiyeden geçmemiş ham halidir. Böyle bir nefis şiddetle ve ?srarla kötülüğü emreder, günahlara dalmak ister. Ulvi şeylerden gafil, süfli şeylere ise müştak olur. Yusuf suresi 53. ayeti, nefsin bu yönünü nazara vermektedir.
“Ben nefsimi temize ç?karmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aş?r? derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağ?şlayand?r, çok merhamet edendir” dedi.
"Ben nefsimi tebrie etmiyorum, nefsim her fenal?ğ? ister. Fakat şu fâni dünyada, şu muvakkat misafirhânede, ihtiyarl?k zaman?nda, k?sa bir ömürde, az bir lezzet için; ebedî, daimî hayat?n? ve saadet-i ebediyesini berbad etmek, ehl-i akl?n kâr? değil. Ehl-i akl?n ve zîşuurun kâr? olmad?ğ?ndan, nefs-i emmarem ister istemez akla tâbi olmuştur.16. mek
Nefs-i levvame, yapt?ğ? hatalardan, işlediği günahlardan pişmanl?k duyan nefistir. K?yame suresi 2. ayet nefsin bu mertebesine işaret eder. Bu mertebedeki nefis hata ve günahlar?n? görerek bunlardan rahats?z olur, tevbe ve istiğfarla kurtulmaya çal?ş?r. Bu makamda ac? ve yak?c? gözyaş? vard?r. Kişi kabz ve bast hallerini yaşar. Yani zaman zaman daral?r, s?k?l?r, zaman zaman ise manen müferrah olur.
(Kusurlar?ndan dolay? kendini) k?nayan nefse de yemin ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz).
Şeytan?n mühim bir desisesi: ?nsana kusurunu itiraf ettirmemektir. Tâ ki, istiğfar ve istiâze yolunu kapas?n. Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, tâ ki, nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; âdeta taksirattan takdis etsin. Evet şeytan? dinliyen bir nefis, kusurunu görmek istemez; görse de, yüz tevil ile tevil ettirir.
وَ عَيْنُ الرِّضَا عَنْ كُلِّ عَيْبٍ كَلِيلَةٌ {
s?rriyle: Nefsine nazar-? r?za ile bakt?ğ? için ay?b?n? görmez. Ay?b?n? görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiaze etmez; şeytana maskara olur. Hazret-i Yûsuf Aleyhisselâm gibi bir Peygamber-i Âlîşan, اُبَرِّئُ نَفْسِى اِنَّ النَّفْسَ َلاَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ اِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّى وَمَا dediği halde, nas?l nefse itimad edilebilir? Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. ?stiğfar eden, istiaze eder. ?stiaze eden, şeytan?n şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanl?kt?r. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan ç?kar; itiraf etse, afva müstehak olur. 13. lema
Nefs-i mülhime, iyiliği ilham edici nefistir. Nefis iyi bir terbiye ile kötülük ve günah yerine iyilik ve sevab? ilham edici bir seviyeye gelebilir. Şems suresi 8. ayet nefsin bu mertebesine işaret eder.
Ona kötülük duygusunu ve takvas?n? (kötülükten sak?nma yeteneğini) ilham edene andolsun ki
Hem o şuur-u îmanî ile ebedî bir beka ve daimî bir hayat veren Bâki-i Zülcelal'in bekas?na ve vücuduna îman ve îman?n a'mal-i sâliha gibi neticeleri, bu fâni hayat?n bâki meyveleri ve ebedî bir bekan?n vesileleri olduğunu bildim. Meyvedar bir ağaca ink?lab etmek için kabuğunu terkeden bir çekirdek gibi, ben de o bâki meyveleri vermek için bu beka-i dünyevînin kabuğunu b?rakmağa nefsimi kand?rd?m. Nefsimle beraber حَسْبُنَا اللَّهُ و نِعْمَ الوَكِيل, Onun bekas? bize yeter" dedim.4. şua
Nefs-i mutmainne, itminana kavuşmuş sükunete ermiş nefistir. Böyle bir nefis Allah’a muhabbet ile huzur hali yaşar. Dalgalar? yat?şm?ş deniz misali şehveti- gadab? sükunet halindedir. Bu makama gelen birinin ahlak? istikrar bulur, şahsiyeti oturur.
Ey kardeşlerim! Sizler biliyorsunuz ki; bizim mesleğimizde benlik, enaniyet, şan ü şeref perdesi alt?nda makam sahibi olmaktan, öldürücü zehir gibi ondan kaç?yoruz. Onu ihsas eden hâlâttan şiddetle ictinab ediyoruz. Elbette burada, alt?-yedi sene gözünüzle ve yirmi seneden beri tahkikat?n?zla anlam?şs?n?z ki, ben şahs?ma karş? hürmet ve makam vermek istemiyorum. Kast lahk.
Nefs-i râdiyye, Allah’tan gelen her şeye r?za gösteren nefistir. Böyle bir nefis sahibi “Allah’tan gelen her şey güzeldir” hükmünce bela ve musibetleri de güzel görür, gülerek karş?lar. Bu insan, Allah kat?nda aziz ve mükerrem, insanlar aras?nda makbul ve muhteremdir.
Bu mübarek aylar?n hürmetine ve pekçok sevab kazand?rmalar?na itimaden sab?r ve tahammül içinde şükür ve tevekkül etmek ve مَنْآمَنَبِالْقَدَرِاَمِنَمِنَالْكَدَرِ düsturuna teslim olmak elzemdir, vazifemizdir. 14.şua
Evvelâ: اَلْخَيْرُفِيمَااخْتَرَهُاللّهُ s?rr?yla, inşâallah mahkememizin te'hirinde ve tahliye olan kardeşlerimizin yine mahkeme gününde burada bulunmalar?nda büyük hay?rlar var.14. şua
Nefs-i merdiyye, Allah’?n kendisinden raz? olduğu nefistir. Şüphesiz Allah’?n kulundan raz? olmas? en büyük bir mazhariyettir ve mertebelerin en yücesidir. Fecr suresi 27 ve 28. ayetler nefsin bu üç mertebesine işaret etmektedir.
(Allah şöyle der “Ey huzur içinde olan nefis!”
“Sen O’ndan raz?, O da senden raz? olarak Rabbine dön!”
Hem o şuur-u îmaniyle, netice-i hayat?m ve sebeb-i saadetim ve vazife-i f?trat?m olan Resâil-ün Nur dahi ziya'dan, mahvdan, faidesiz kalmas?ndan ve manen kurumas?ndan kurtulmalar?n? ve meyvedar bâki kalmalar?n? o intisab-? îmanî ile bildim, hissettim, kanaat getirdim. Kendi bekam?n lezzetinden çok ziyade bir manevî lezzet duydum, tam hissettim. Çünki îman ettim ki: Bâki-i Zülkemal'in bekas? ve varl?ğ?yla Resâil-ün Nur yaln?z insanlar?n hâf?zalar?nda ve kalblerinde nakşolmuyor; belki hadsiz zîşuur mahlukat?n ve ruhanîlerin bir mütalaagâhlar? olmakla beraber r?za-i ?lahîye mazhar ise Levh-i Mahfuz'da ve elvah-? mahfuzada irtisam ederek sevab meyveleriyle tezeyyün eder. Ve bilhassa Kur'ana mensubiyeti ve kabul-ü Nebevî ve -inşâallah- marzî-i ?lahî cihetiyle bir anda vücudu ve nazar-? Rabbaniyeye mazhariyeti, umum ehl-i dünyan?n takdirinden daha ziyade k?ymetdar bildim.4. şua
?hlas? kazanmak ve muhafaza etmek ve mânileri defetmek için, gelecek düsturlar rehberiniz olsun.
B?R?NC? DÜSTURUNUZ: Amelinizde R?zâ-y? ?lâhî olmal?. Eğer O râz? olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer o kabul etse, bütün halk reddetse te'siri yok. O raz? olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmad?ğ?n?z halde, halklara da kabûl ettirir, onlar? da raz? eder. Onun için, bu hizmette doğrudan doğruya yaln?z Cenab-? Hakk'?n r?zas?n? esas maksad yapmak gerektir. 21. lema
…Birbirinden nihayet derecede baîd, hattâ biri tembelliğin ünvan?, diğeri hakikî ihlâs?n sadefi olan iki tevekkülü-ki, biri, meşietin muktezâs? olan esbab aras?ndaki nizama karş? temerrüd hükmünde olan, tertib-i mukaddemattaki bir tevekkül-ü tembelâne; diğeri, ?slâmiyetin muktezâs? olan, netice itibar?yla gerdendâde-i tevfik olarak vazife-i ilâhiyeye kar?şmamakla terettüp-ü neticede mü’minâne tevekküldür-ikisini birbiriyle iltibas eden… münz.
Nefs-i kâmile, nefsin kemaliyle terbiye olmuş halidir. Baz?lar? bunu “nefs-i zekiyye” yani “ar?nm?ş nefis” şeklinde ifade ederler. Şems suresi 9. ayeti “Şüphesiz nefsini ar?tan kurtulmuştur” ifadesi ile nefsin bu mertebesine işaret eder.
Evet «Ene», zaman-? Âdemden şimdiye kadar âlem-i insâniyetin etraf?na dal budak salan nuranî bir şecere-i tûba ile, müthiş bir şecere-i zakkumun çekirdeğidir. Şu azîm hakikata girişmeden evvel, o hakikat?n fehmini teshil edecek bir mukaddime Beyân ederiz……
?şte mahiyyetini şu tarzda bilen ve iz'an eden ve ona göre hareket eden قَدْاَفْلَحَمَنْزَكّيَهَاŞems suresi 9. ayeti beşaretinde dahil olur. Emaneti bihakk?n edâ eder ve o enenin dürbünüyle, kâinat ne olduğunu ve ne vazife gördüğünü görür ve âfâkî mâlûmat nefse geldiği vakit, ene'de bir Mûsadd?k görür. O ulûm, nur ve hikmet olarak kal?r. Zulmet ve abesiyyete ink?lâb etmez. Vaktâki ene, vazifesini şu Sûretle ifa etti; vâhid-i k?yâsî olan mevhum rubûbiyyetini ve farazî mâlikiyetini terkeder. لَهُ الْمُلْكُ وَ لَهُ الْحَمْدُ وَ لَهُ الْحُكْمُ وَ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ der. Hakikî ubâdiyyetini tak?n?r. Makam-? «ahsen-i takvîm»e ç?kar. 30. söz