+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 2 Sayfa var 1 2 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 12

Konu: Güneş Üflemekle Sönmez!

  1. #1
    Ehil Üye ademyakup - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2006
    Mesajlar
    8.211

    Standart

    MEVZUA G?R?Ş

    Bu Rabbi euzubike minhemezetiş şeyatin.Ve euzu bike rabbi en yahdurun âyet-i kerimenin ve Nâs suresi son üç ayetinin hüküm ve ikazlar?nca, her zaman ve herkes için, bilhassa dinine diyanetine samimice yap?şm?ş halis müminler için her zaman ve her yerde cinlerden ve insanlardan işi-kâr? vesvese üretmek olan şeytanlar bulunacakt?r. Bilhassa Kur’an ve sünnetin, yani ?slam dininin en temel umdele­rine hizmet etmiş ve halen de eden büyük mücahid ule­maya ve talebelerine “hümeze ve lümeze” ehli insî şey­tanlar dil uzatacaklar, çürütmeye çal?şacaklar ve iğrenç iftiralarla, arkalar?ndan çekiştirmekle çamur s?çratmak isteyeceklerdir. Lâkin bu biçâre şeytanc?klar katiyyen bil­sinler ki, Allah nurunu (yani istikametli ve nurlu dinini) tamamlayacakt?r; onlar istemeseler de... Hem Cenab-? Allah(cc) bir kuluna “Yürü!” demişse, hiçbir kuvvet onu durduramaz ve durduramayacakt?r.

    Bu sözleri burada yazd?ğ?m?n sebebi, aşağ?da gelecek şeni’ iftiral? vesveselere Üç Bölüm’lü cevaplar?m?z?n içinde görülecektir. Daha aç?k söyleyeyim: Üstad Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretleri(ra) aleyhinde eski­den, tâ 1908’lerden beri kampanyal? iftira bezirganlar? ta­raf?ndan birçok defalar sinsi ve sistemli, ama temelsizce iftiralar, vesveseli k?şk?rtmalar yap?la geldiği gibi[1], son bir-iki senedir birkaç koldan, ama tek mihraktan o eski ve köhnemiş iftiral? vesveseler tarz?nda yine bir taarruz baş­lam?şt?r.

    Eğer bilseydik ki, bu iftiralar? düzenleyen kimseler, k?sa idrakli, kavrama kabiliyeti az, yüksek hakikatlerin arş?na ç?kmada zorluk çeken, bir cihette özürlü cahil in­sanlard?r, “zarar? yok, mühim değil” deyip, geçecektik.

    Ya da, bu işi çevirenler ahmak s?n?f?ndan olup fuzulice tefevvüheden kişiler olmuş olsalard? “cevabü’l-ahmak? es-sukût”[2] deyip ald?rmayacakt?k. Lâkin, maattees­süf iş öyle değil. Üç ayr? koldan iftira m?zrakla­r?yla taarruza geçenlerin bir kolu derin devletin şamar oğlan?, bir kolu vahşî ve cahilî ?rkç?l?k hamiyet ajan?, öbür kolu da Vehhabî kaselisliği mukallidi olduklar? bir tak?m mermuze-i mesmua emareleriyle anlaş?lmaktad?r. Kaziye böyle olunca, art?k ?slam uhuvveti yolunda ya­p?lmas? gereken af ve safhlar bir çeşit zilletli tabasbus olacak, hakka karş? da hürmet-sizlik say?lacakt?r. Dolay?­s?yla makam, vakar ve izzet makam? olduğundan üslûp pervas?z olacakt?r.
    Konu MuhammedSaid tarafından (03.06.07 Saat 02:33 ) değiştirilmiştir.
    iman insanı insan eder, belki sultan eder..

  2. #2
    Ehil Üye ademyakup - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2006
    Mesajlar
    8.211

    Standart

    B?R?NC? BÖLÜM
    Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretlerinin H?ristiyanl?k Alemine Bak?ş Aç?s?
    En başta şu gerçeği hemen kaydetmeliyiz ki, Hz. Üstad Bediüzzaman, bugünkü haliyle, çok defa tahrife maruz kalm?ş bir H?ristiyanl?ğ?n suretine göre değil; ve semavilikten uzaklaşm?ş, as?ls?z, hakikatsiz inançlara bü­rünmüş bir H?ristiyanl?ğ?n şekline göre de değil, akibet ve neticesinin incirar edeceği vaziyete göre onu değerlen­dirmiştir. Yani ayet-i kerime ve ehadis-i sahiha ile haber verilen: “Ahirzamanda Hz. ?sa’n?n nüzul edeceğini ve gelip Hz. Mehdi’ye namazda iktida edeceğini” vesaireyi, tam bir iman ve itikadla kabul etmiş ve son derece büyük bir ihtimam ile ele alm?ş ve nur-u velayetin basiretiyle değerlendirerek dünya ahvalinde tezahürlerini gözlemiş ve beklemiştir.

    Elbette Hz. ?sa(as) gibi bugünkü dünyada yaşayan in­sanlar?n ekserisinin peygamberi ve Müslüman ve H?risti­yan herkesin makbulü, harika ve mu’cizatl? bir zat?n ahirzamanda Allah’?n izin ve va’diyle, umum H?ristiyan­lar?n ?slam dinine girmelerine vesile olacağ? ve bu iki muazzam din aras?nda tam ve köklü bir ittifak ve ittihad? sağlayacağ? ve yeryüzünde din-i hak olan ?slamiyetin hakkaniyet bayrağ?n? dalgaland?racağ? gibi, pek büyük ve fevkalade, muhteşem ve azim icraatlara karş? herhalde Bediüzzaman gibi bir dahi-i azam?n ve ulu’l-azm bir müceddidin lakayd kalmas? düşünü-lemez. Ve ?slam ha­miyeti noktas?nda bigane kalmas? da mümkün değildir. Eski ve yeni eserlerinde –Kur’anca ve peygamberce müj­delenen– şu pek mühim ve çok büyük olay?n –adetullah kanunlar? çerçevesinde– işaret veya remizlerinin, nurlu te’villerle yorumlar?n? yapacak ve yapm?şt?r.

    ?şte k?sa bir fezlekesini arzettiğimiz o hazretin şu ba­k?ş aç?s? ile müteveccih olup yapt?ğ? değerlendirmelerin­den bir kaç?n? kaydediyoruz ki, o alleme-i cihan ve ferid-i deveran?n bu husustaki gayesi, hedefi ve maksad? ne ol­duğu anlaş?ls?n. Bu değerlendirmeler dört fas?l içinde ele al?nacak ve bu fas?llarda Risale-i Nur’dan pasajlar verile­cektir
    Konu MuhammedSaid tarafından (03.06.07 Saat 02:34 ) değiştirilmiştir.
    iman insanı insan eder, belki sultan eder..

  3. #3
    Ehil Üye ademyakup - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2006
    Mesajlar
    8.211

    Standart

    Birinci Fas?l
    Hz. ?sa’n?n Nüzûlü ve H?ristiyanl?k
    “Âhirzamanda Hazret-i ?sâ Aleyhisselâm gelecek, şeriat-i Muhammediye(asm) ile amel edecek” meâlindeki hadisin s?rr? şudur ki: Âhirzamanda, felsefe-i tabiiyenin verdiği cereyan-? küfrîye ve inkâr-? ulûhiyete karş?, ?sevîlik dini tasaffi ederek ve hurafattan tecerrüd edip ?slâmiyete ink?lâp edeceği bir s?rada, nas?l ki ?sevîlik şahs-? mânevîsi, vahy-i semâvî k?l?nc?yla o müthiş dinsizliğin şahs-? mânevîsini öldürür. Öyle de, Hazret-i ?sâ Aleyhisselâm, ?sevîlik şahs-? mânevîsini temsil ederek, din­sizliğin şahs-? mânevîsini temsil eden Deccal? öldürür; yani, inkâr-? ulûhiyet fikrini öldürecek.”[3]

    “… Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüd eden bir cere-yan-? nemrudâne, gittikçe âhirzamanda felsefe-i maddiye vas?tas?yla intişar ederek kuvvet bulup, Ulûhiyeti inkâr edecek bir dereceye gelir.

    “... ?şte böyle bir s?rada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i ?sâ Aleyhisselâm?n şahsiyet-i mâneviyesinden ibaret olan hakikî ?sevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i ?lâhiyenin semâs?ndan nüzul edecek, halihaz?r H?ristiyanl?k dini o hakikate karş? tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan s?yr?lacak, hakaik-i ?slâmiye ile birleşecek, mânen H?ristiyanl?k bir nevi ?slâmiyete ink?lâp edecektir. Ve Kur’ân’a iktida ederek, o ?sevîlik şahs-? mânevîsi tâbi ve ?slâmiyet metbû makam?nda kalacak, din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacakt?r.[4]

    “... Kat’î ve sahih rivayette var ki, ‘?sa Aleyhisselâm Bü­yük Deccal? öldürür.’ Vel'ilmü indallah, bunun da iki veçhi var:

    “Bir veçhi şudur ki: Sihir ve manyetizma ve ispritizma gibi istidracî harikalar?yla kendini muhafaza eden ve herkesi teshir eden o dehşetli Deccal? öldürebilecek, mesleğini değişti­recek, ancak harika ve mucizatl? ve umumun makbulü bir zat olabilir ki, o zat, en ziyade alâkadar ve ekser insanlar?n pey­gamberi olan Hazret-i ?sa Aleyhisselâmd?r.

    “?kinci veçhi şudur ki: Şahs-? ?sa Aleyhisselâm?n k?l?nciyle maktul olan şahs-? Deccal?n, teşkil ettiği dehşetli maddiyyunluk ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-? mâne­vîsini öldürecek ve inkâr-? ulûhiyet olan fikr-i küfrîsini mah­vedecek ancak ?sevî ruhânileridir ki, o ruhâniler din-i ?sevînin hakikatini hakikat-i ?slâmiye ile mezc ederek o kuvvetle onu dağ?tacak, mânen öldürecek. Hattâ, ‘Hazret-i ?sa Aleyhisselâm gelir, Hazret-i Mehdîye namazda iktida eder, tâbi olur’ diye ri­vayeti, bu ittifaka ve hakikat-i Kur’âniyenin metbuiyetine ve hâkimiyetine işaret eder.”[5]
    Konu MuhammedSaid tarafından (03.06.07 Saat 02:34 ) değiştirilmiştir.
    iman insanı insan eder, belki sultan eder..

  4. #4
    Ehil Üye ademyakup - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2006
    Mesajlar
    8.211

    Standart

    ?kinci Fas?l

    ?slamiyetle H?ristiyanl?ğ?n Mukayesesi

    Evet, Bediüzzaman Hazretleri, –yukar?da iki-üç numune­sini verdiğimiz parçalarda görüldüğü üzere– bütün risale ve yaz?lar?nda her zaman, H?ristiyanlar?n ahirzamanda ?slamiyete gireceklerini ve H?ristiyanl?k tasaffi ederek ?slamiyete ink?lap edeceğini yazm?ş, ilmî kaide ve düsturlarla izah ve ispat et­miştir. Ama hiçbir zaman hiçbir kitab?nda –baz? çevrelerin çir­kin iftiralar? z?dd?na– H?ristiyanl?ğ? kökten hak bulup medih veya medhi ima edici ve ona karş? Müslümanlar?n rağbetlerini uyand?r?c? bir sözü, bir işareti asla varid olmuş değildir. Tam aksine, hal-i haz?r H?ristiyan dininin akide ve inanc?n?n, tatbi­kat ve yaşay?ş?n?n temel noktalar?ndan ?slamiyetle taban tabana z?tl?k içinde olduğunu mukayeselerle yazm?ş, izah etmiştir. ?şte başl?yoruz:
    ?kinci işaret: Şeair-i ?slamiyeyi tağyir eden ehl-i bid’a evvela ulemau’s-su’dan fetva istediler. Sab?kan beş vecihle hu­susi olduğunu gösterdiğimiz fetvay? gösterdiler. Saniyen, ehl-i bid’a, ecnebî ink?lâpç?lar?ndan böyle meş’um bir fikir ald?lar ki: Avrupa, Katolik mezhebini beğenmeyerek, başta ihtilâlci­ler, ink?lâpç?lar ve filozoflar olarak, Katolik mezhebine göre ehl-i bid’a ve Mu’tezile telâkki edilen Protestanl?k mezhebini iltizam edip, Frans?zlar?n ?htilâl-i Kebîrinden istifade ederek, Katolik mezhebini k?smen tahrip edip Protestanl?ğ? ilân ettiler.
    “?şte, körü körüne taklitçiliğe al?şan buradaki hamiyetfüruşlar diyorlar ki: ‘Madem H?ristiyan dininde böyle bir ink?lâp oldu; bidâyette ink?lâpç?lara mürted denildi, sonra H?ristiyan olarak yine kabul edildi. Öyleyse, ?slâmiyette de böyle dinî bir ink?lâp olabilir.’
    Elcevap: Bu k?yas?n, Birinci ?şaretteki k?yastan daha zi­yade fark? zâhirdir. Çünkü, din-i ?sevîde, yaln?z esâsât-? diniye Hazret-i ?sâ Aleyhisselâmdan al?nd?. Hayat-? içtimaiyeye ve füruat-? şer’iyeye dair ekser ahkâmlar, Havariyun ve sair rüesa-y? ruhaniye taraf?ndan teşkil edildi. K?sm-? âzam? kütüb-i sa­b?ka-i mukaddeseden al?nd?. Hazret-i ?sâ Aleyhisselâm dün­yaca hâkim ve sultan olmad?ğ?ndan ve kavânin-i umumiye-i içtimaiyeye merci olmad?ğ?ndan, esâsât-? diniyesi, hariçten bir libas giydirilmiş gibi şeriat-? H?ristiyaniye nam?na örfî kanun­lar, medenî düsturlar al?nm?ş, başka bir suret verilmiş. Bu suret tebdil edilse, o libas değiştirilse, yine Hazret-i ?sâ Aleyhisselâm?n esas dini bâki kalabilir, Hazret-i ?sâ Aleyhisselâm? inkâr ve tekzip ç?kmaz. Halbuki, din ve şeriat-? ?slâmiyenin sahibi olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm iki cihan?n sultan?, şark ve garp ve Endülüs ve Hind birer taht-? saltanat? olduğundan, din-i ?slâm?n esâsât?n? bizzat kendisi gösterdiği gibi, o dinin teferruat?n? ve sair ahkâm?n?, hattâ en cüz’î âdâb?n? dahi bizzat o getiriyor, o haber veriyor, o emir veriyor. Demek, füruat-? ?slâmiye, değişmeye kabil bir libas hükmünde değil ki, onlar tebdil edilse esas din bâki kalabilsin. Belki, esas-? dine bir cesettir, lâakal bir cilttir. Onunla imtizaç ve iltiham etmiş; kabil-i tefrik değildir. Onlar? tebdil etmek, doğrudan doğruya Sahib-i Şeriati inkâr ve tekzip etmek ç?kar.

    “Mezâhibin ihtilâf? ise, Sahib-i Şeriatin gösterdiği nazarî düsturlar?n tarz-? tefehhümünden ileri gelmiştir. ‘Zaruriyât-? diniye’ denilen ve kabil-i tevil olmayan ve ‘muhkemat’ denilen düsturlar? ise, hiçbir cihette kabil-i tebdil değildir ve medar-? içtihad olamaz. Onlar? tebdil eden, baş?n? dinden ç?kar?yor,
    Konu MuhammedSaid tarafından (03.06.07 Saat 02:34 ) değiştirilmiştir.
    iman insanı insan eder, belki sultan eder..

  5. #5
    Ehil Üye ademyakup - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2006
    Mesajlar
    8.211

    Standart

    Fas?l ?çinde Bir Mevzu
    Müslümanlarla Ehl-i Kitap ?ttifak Edebilir mi?
    Evvela: Şunu belirtelim ki; “ittifak” demek, dince imanca ve akidece bir ittifak anlaş?lmamal?d?r. Hem ittifak, ittihad de-mek de değildir. ?ttifak, işbirliği, çal?şma ve ticaret ortakl?ğ? gibi manalarda olduğu halde; ittihad ise, tamamen içli d?şl? ol-mak ve kaynaşmakt?r. Öyle ise ancak ittihad müslüman?n müs-lümanla yapacağ? bir ameliye, bir imtizaç keyfiyetidir.

    Buna göre; ferden olsun, cemaat ve devlet olarak olsun, Müslümanlar?n ehl-i kitapla ittifak edebilmeleri dince caizdir. Uluslararas? ilişkilerde, ticaret, sanat ve harp gibi meselelerde taraflar dinî anane ve adetlerini muhafaza içinde ittifak edebi-lirler. Tarihte ?slam aleminde bu gibi ittifaklar olmuş ve ola­gelmiş ve bir beis de görülmemiştir. Hatta Peygamberimiz(asm) bu ittifak? ve muahedeyi baz? müşrik kabilelerle de yapm?ş ol­duğuna sağlam rivayetler vard?r. Yahudilerle yapm?ş olduğu muahede ise meşhurdur. Osmanl? devletinin, Birinci Cihan Harbinde Almanlarla yapm?ş olduğu savaş ittifak?, bunun bir örneğidir.

    Saniyen: H?ristiyan denince, ilk nazarda Avrupa devletleri (Frengistan) ve Amerika hat?ra gelir. Ve bu devletleri idare eden baştaki idareci kadronun siyasileri zihne gelir. Ama haki­kat canibinden dikkatlice bak?l?rsa, H?ristiyanl?k alemi olan Frengistan’?n iki ş?kka ayr?ld?ğ? görülecektir.

    Birinci Ş?kk?: ?smi H?ristiyan ve o k?l?kta görülen zalim ve gaddar ve asl?nda hiçbir din ve mukaddesat tan?mayan ve heves ve ihtiraslar? yolunda insanl?k alemini ateşe verebilen ve akide ve anlay?şlar?nda tamamen tabiatç? felsefenin tesiri al­t?nda hareket eden Avrupa’n?n bir k?s?m siyasileridir ki, gaddar ve vahşi güruhtur.

    ?kinci Ş?kk?: H?ristiyanlar?n dindarlar? olan ruhaniler teş­kil ederler. (H?ristiyan dinine mensup dindarlar?n selim veya sakim, hatal? veya hatas?z olay? mevzumuza dahil değil.) Sa­mimi olanlar? ve Hz. ?sa’ya –kendilerine göre– ciddi bağl? kimseleri mutlaka vard?r ki, bunlara ‘Ruhani’ denilir. ?şte bunlarla yap?lacak bir ittifak ve işbirliği ise, elbette öncelikli olarak caiz ve geçerli olacakt?r.

    Bu meseledeki gerçeği kavramakta zorlanan hüsn-ü niyetli baz? din alimlerimiz de var. Misal için, 18 Mart 2006 Cumar­tesi sabah? TV 5 kanal?nda konuşan değerli bir hocam?z de­mişler ki: “Böyle bir şey olamaz, H?ristiyan ruhanileri ile Müslümanlar?n ittifaklar? mümkün değildir?..”

    Bu muhterem hocam?za cevap vermek değil, bir hakikat? hat?rlatmak istiyorum şöyle ki: Nisa Suresi 159. ayeti, “Bütün ehl-i kitap, ölümünden önce ona (Hz. ?sa) muhakkak iman edecekler-dir.” der. Bu ayet-i kerime acaba neyi kasdediyor? Hz. ?sa’n?n nesine iman edecekler? Hz. ?sa şu anda hayatta olup göklerde yaşamakta olduğuna göre, “Onun vefat?ndan önce ona iman edecekler” kat’î hükmüyle; kendisinin yeryü­züne inip burada vefat edeceğine ve pek çok sahih hadis-i şe­riflerle, onun ahirzamanda yeryüzüne inip, şeriat-? Ahmediye(asm) ile amel edip, ehl-i kitab? Kur’an’a ve ?slama davet edip imana getireceğine göre; bu Deccal’a karş? bir itti­fak, birleşme değil midir? Başka bir te’vili, ma-nas? var m?d?r?

    Yoksa, Hz. ?sa Aleyhisselam?n –hadislerin kat’î haberleri ile bildirilen– yeryüzüne gelişinin sebebi nedir? Müslümanlar, zaten müslümand?r, ellerinde Kur’an ve sünnet bulunmaktad?r. Eğer Hz. ?sa’n?n inişi ehl-i kitapla alakal? değilse, onlar? Kur’ana da-vet etmeyecekse, neden dünyaya dönüp gelsin?

    Şimdi, Nur risalelerinde yaz?l? ve bu mezkûr manay? dile getiren parçalardan bir iki numune verelim. Önce birinci ş?k­taki manay? ifade eden numunelerinden:

    Birinci Numune: Arabî Mesnevî-i Nuriye’nin “Zehre” ri­salesinde yaz?l?p, sonra Nurun ilk kap?s? kitab?nda genişce ter­cümesi yap?larak kaydedilen şu tasnifdir:

    “Yanl?ş anlaş?lmas?n, Avrupa ikidir. Birisi, ?sevîlik din-i hakikîsinden ald?ğ? feyizle hayat-? içtimaiye-i beşeriyeye nâfi san’atlar? ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunlar? takip eden bu birinci Avrupa’ya hitap etmiyorum. Belki, felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeni-yetin seyyiât?n? mehâsin zanne­derek beşeri sefâhete ve dalâlete sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitap ediyorum.” dedikten ve Avrupa’y? iki s?n?fa ay?rd?ktan sonra, Hazret-i Üstad, şu bozuk ikinci Avrupa’n?n hayat felsefesi ve ve düsturlar?n? tek tek temelden ele alarak hakikat meydan?nda zir u zeber edip çürütmektedir.

    ?şte Onyedinci Lem’a’n?n bir parças? olan şu Nota’n?n son k?sm?n? şöyle bağlamaktad?r: “Ecnebîlerin tâğutlar?yla ve fünun-u tabiiyeleriyle dalâlete gidenlere ve onlar? körü körüne taklit edip ittibâ edenlere binler nefrîn ve teessüfler!

    “Ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çal?şmay?n?z. Âyâ, Avrupa’n?n size ettikleri hadsiz zulüm ve adâvetten sonra, hangi ak?lla onlar?n sefahet ve bât?l efkârlar?na ittibâ edip emniyet ediyorsunuz? Yok, yok! Sefihâne taklit edenler, ittibâ değil, belki şuursuz olarak onlar?n saf?na iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz. Âgâh olu­nuz ki, siz ahlâks?zcas?na ittibâ ettikçe, hamiyet dâvâs?nda ya­lanc?l?k ediyorsunuz. Çünkü şu surette ittibâ?n?z, milliyetinize karş? bir istihfaft?r ve millete bir istihzâd?r.”[7]

    Ve ayr?ca, Sünûhat risalesinin “Rüyada Bir Hitabe” bölü­münde ve Lemaat risalesinde; şu “?kinci bozuk Avrupa” diye nitelendirdiği sefih medeniyet merkezi olan Avrupa’n?n beş ana umdeli hayat düsturlar?n? ak?l, ilim ve hakikat meydan?nda tarumar edip çürüttüğünü görmekteyiz.[8]

    Ve bu mana çerçevesinde Arapça telif edilen Habab risa­lesinin bir bölümünde Müslümanlar? şu şekilde ikaz eder: “?’lem, ey kardeş bilki! Kafirler, hususan Avrupal?lar ve bil­hassa ?ngiltere’deki şeytanlar ve firenk iblisleri; Müslümanlara ve ehl-i Kur’an’a ebedi can düşman? ve daimi muânid has?m­lard?r...

    “?şte ey ehl-i Kur’an! Size ebedi düşman olan ve hiçbir su­rette size muhabbet ve meyletmelerine imkan? olamayan kim­selere nas?l meyl ve muhabbet ediyorsunuz! Madem öyledir, Hasbunallahü ve nimel vekil, fenimel-mevla ve nimen-nasir deyiniz.”[9]

    ?şte Risale-i Nurlarda bu manada benzer ifade ve hitaplar daha pek çoktur. Ve bu hitaplar?n muhatab? ise, yukar?da yaz?l? ikinci ş?k Avrupa’n?n şeytan siyasileridir
    Konu MuhammedSaid tarafından (03.06.07 Saat 02:35 ) değiştirilmiştir.
    iman insanı insan eder, belki sultan eder..

  6. #6
    Ehil Üye ademyakup - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2006
    Mesajlar
    8.211

    Standart

    Üçüncü Fas?l
    H?ristiyan Dindar Ruhanileri Hakk?nda Geniş Bilgi
    Önce, ahirzamanda Hz. ?sa Aleyhisselam?n irşad?yla H?ris-tiyan ruhanilerinin Müslümanlarla yapacağ? ittifak hakk?nda gelen sahih hadis-i şeriflere bakacağ?z. Bu mevzuda hadis-i şe-rifler çoktur ve tevatür haddindedirler. ?mam Şevkanî’nin 29 sahih hadisi bu mevzuda tahriç eylediğini, Es-Seyyid Mu­hammed Kannûcî El-Buharî El-?za’a eserinin 130. sayfas?nda kaydetmiştir.

    Ve bu mevzudaki hadisleri mahirane tahlil eyliyen El-?şa’a li-Eşrati’s-Saah müellifi allame Berzenci meseleyi to­parlay?c? bir sonuca bağlayarak şöyle der: “Hz. ?sa’n?n Şam/Dimaşk’ta nüzulü zaman?nda onu karş?layacak Hz. Mehdi’nin D?maşk valisi olacak ve ikindi namaz?nda Hz. ?sa’n?n etraf?nda toplanacak olan Müslüman, H?ristiyan ve Ya­hudiler hepsi birlikte namazda Hz. ?sa’ya uyacaklar. Sonra Hz. ?sa Kudüs’e gidecek ve Hz. Mehdi’ye sabah namaz?nda tabi olacakt?r...”[10]

    Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Hz. ?sa’n?n(as) nüzulüyle ilgili vurud eden sahih hadis-i şeriflerin mana ve mazmunlar?­n?n ifadeleriyle; onun nüzulünün gayesi H?ristiyanlar? Müslü­manlaşt?rarak ehl-i Kur’an’la ittifaklar?n? gerçekleştirmek ola­cağ?na göre, bu manan?n zeminini haz?rlamak niyetiyle; dindar ruhanilerle –şu ahir zamanda–münakaşaya medar meseleleri niza’a getirmemeyi lüzumlu görmüştür. ?şte bu mana çerçeve­sinde yapt?ğ? irşad ve ihtarlardan bir k?sm?:

    1. 1935’lerde telif ettiği Yirminci Lem’a olan Birinci ?hlas Risalesi’nin ?kinci Mesele’sinin ahirinde Müslümanlar ara­s?nda halis bir ittifak ve ittihad?n dokuz tane can damar? sebep ve vesilelerini zikirden sonra, dokuzuncusunun haşiyesinde şöyle kaydetmişlerdir:

    “Haşiye: Hattâ, hadis-i sahihle, âhirzamanda ?sevîlerin ha­kikî dindarlar? ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşman­lar? olan zendekaya karş? dayanacaklar? gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yaln?z dindaş?, meslektaş?, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki H?ristiyanlar?n hakikî dindar ruhanîleriyle dahi, medar-? ihtilâf noktalar? mu­vakkaten medar-? münakaşa ve nizâ etmeyerek, müşterek düş­manlar? olan mütecaviz dinsizlere karş? ittifaka muhtaçt?rlar.”[11]

    2. 1942’lerde kaleme ald?ğ? bir mektubunda, ayn? manan?n bir tatbikat? olarak şöyle demektedir:

    “Saniyen: O vâiz ve âlim zâta benim taraf?mdan selâm söyleyiniz. Benim şahs?ma olan tenkidini, itiraz?n?, baş?m üs­tüne kabul ediyorum. Sizler de, o zât? ve onun gibileri müna­kaşa ve münazaraya sevk et-meyiniz. Hattâ tecavüz edilse de bedduayla da mukabele etmeyiniz. Kim olursa olsun, madem iman? var, o noktada kardeşimizdir. Bize düşmanl?k da etse, mesleğimizce mukabele edemeyiz. Çünkü, daha müthiş düş­man ve y?lanlar var.

    “... Biz, değil onlar gibi ehl-i diyanet ve tarikata mensup Müslümanlarla, şimdi bu acip zamanda, iman? bulunan ve hattâ f?rak-? dâlleden bile olsa onlarla uğraşmamak; ve Allah’? tan?yan ve âhireti tasdik eden H?ristiyan bile olsa, onlarla me­dâr-? nizâ noktalar? medâr-? münakaşa etmemeyi, hem bu acip zaman, hem mesleğimiz, hem kudsî hizmetimiz iktiza ediyor.[12]

    3. Komünist Rus’un 1945’lerde Türkiye’ye karş? tehditler savurduğu ve Kars ile Ardahan’? istedikleri günlerde, dünya iki bloka ayr?lm?ş, bir taraf? komünist blok olan Rusya, Çin ve yar? Avrupa, bir taraf? da hür dünya ve Amerika idi. O gün­lerde Türkiye’yi idare eden CHP, ister istemez Amerika’ya ya­naşmaya mecbur kalm?şt?. ?şte 1946-1947 senelerinde Hz. Üstad’dan “Hür Dünya” ile ittifak?n lüzumundan yana baz? be­yanlar sad?r olmuştu. O beyanlardan birisini, 1946 sonlar?nda faal bir talebesinin Asa-y? Musa kitab?n? bir Amerikal?ya (mis­yoner) vermesi münasebetiyle, “Bir derece mahremdir” baş­l?kl? mektubunun sonunda şöyle dikte ettirmiştir. “Misyonerler ve H?ristiyan ruhanileri hem Nurcular çok dikkat etmeleri el­zemdir. Çünkü herhalde şimal cereyan?; ?slam ve ?sevî dininin hucumuna karş? kendini müdafaa etmek fikriyle, ?slam ve mis­yonerlerin ittifak?n? bozmaya çal?şacak. Tabaka-i avama müsaadekar ve vucub-u zekat ve hurmet-i riba ile, Burjuvalar? avam?n yard?m?na davet etmesi ve zülumden çekmesi cihetinde Müslümanlar? aldat?p, onlara bir imtiyaz verip, bir k?sm?n? kendi taraf?na çekebilir. Her ne ise, bu defa sizin hat?r?n?z için kaidemi bozdum, dünyaya bakt?m.”[13]

    4. ?kinci Cihan Harbi ortalar?nda, Alman ve ?talyanlar?n ilerlemelerini dindar H?ristiyan ruhanilerinin dinsizlere bir ga­lebesi şeklinde telakki ederek; ?slam aleminin de –eğer bu ru­haniler tam muvaffak olurlarsa– belki kurtuluşuna bir sebep ve bir vesile olabilir, diye bir hadis-i şerifin işarî manas?n?n te’vilini tatbik etmeye müteveccih olmuştur. O te’vilin baz? bölümlerini al?yoruz.

    “Âhirzamanda Hazret-i ?sa(as) nüzulüne ve Deccal? öldür­mesine ait ehâdis-i sahihan?n mânâ-y? hakikîleri anlaş?lmad?­ğ?ndan, bir k?s?m zahir ulemalar, o rivayet ve hadislerin zahi­rine bak?p şüpheye düşmüşler; veya s?hhatini inkâr edip, veya hurafevâri bir mânâ verip, âdetâ muhal bir sureti bekler bir tarzda avâm-? Müslimîne zarar verirler. Mülhidler ise, bu gibi zahirce ak?ldan çok uzak hadisleri serrişte ederek, hakaik-i ?slâmiyeye tezyifkârâne bak?p taarruz ediyorlar. Risale-i Nur, bu gibi ehâdis-i müteşâbihenin hakiki tevillerini Kur’ân fey­ziyle göstermiş. Şimdilik nümune olarak bir tek misal beyan ederiz. Şöyle ki:

    ‘Hazret-i ?sa(as) Deccalla mücadelesi zaman?nda, Hazret-i ?sa onu öldüreceği vakitte, on arş?n yukar?ya atlay?p sonra k?l?nc? onun dizine yetiştirebilir derecesinde, vücutça o derece Deccal?n heykeli Hazret-i ?sa’dan büyüktür’[14] diye meâlinde rivayet var. Demek Deccal, Hazret-i ?sa Aleyhisselâmdan on, belki yirmi misli yüksek kametli olmak lâz?m gelir. Bu rivaye­tin zâhirî ifadesi s?rr-? teklife ve s?rr-? imtihana münafi olduğu gibi, nev-i beşerde câri olan âdetullaha muvaf?k düşmüyor.

    “... O hadisin, bu zamanda ayn? hakikat ve tam muvaf?k ve mahz-? hak müteaddit mânâlar?ndan bir mânâs? ç?km?şt?r. Şöyle ki:

    “?sevîlik dini ve o dinden gelen âdât-? müstemirresini mu­hafaza hesab?na çal?şan bir hükûmetle, resmî ilân?yla; zulmetli pis menfaati için dinsizliğe ve bolşevizme yard?m edip terviç eden diğer bir hükûmet ki, yine hasis, pis, menfaati için ?s­lâmlarda ve Asya’da dinsizliğin intişar?na taraftar olan fitnekâr ve cebbar hükûmetlerle muharebe eden evvelki hükûmetin şahs-? mânevîsi temessül etse ve dinsizlik cereyan?n?n bütün taraftarlar? da bir şahs-? mânevîsi tecessüm eylese, üç cihetle bu müteaddit mânâlar? bulunan hadisin bu zaman aynen bir mânâs?n? gösteriyor. Eğer o galip hükûmet netice-i harbi ka­zansa, bu işârî mânâ dahi bir mânâ-y? sarih derecesine ç?kar. Eğer tam kazanmasa da, yine muvaf?k bir mânâ-y? işârîdir.

    “Birinci Cihet: Din-i ?sevînin hakikîsini esas tutan ?sevî ruhanîlerin cemaati; ve onlara karş? dinsizliği tervice başlayan cemaat tecessüm etseler, bir minare yüksekliğinde bir insan?n yan?nda, bir çocuk kadar da olamaz.

    “?kinci Cihet: Resmî ilân?yla, ‘Allah’a istinad edip din­sizliği kald?racağ?m, ?slâmiyeti ve ?slâmlar? himaye edeceğim’ diyen bir hükûmet yüz milyon küsur iken, dört yüz milyona yak?n nüfusa hükmeden bir diğer devlete ve dört yüz milyon nüfusa yak?n ve onun müttefiki olan Çin’e ve Amerika’ya ve onlar ise zahîr ve müttefik olduklar? olan bolşeviklere galibâne, öldürücü darbe vuran o hükûmetteki muharip cemaatin şahs-? mânevîsiyle; mücadele ettiği dinsizlerin ve taraftarlar?n şahs-? mânevîleri tecessüm etse, yine minare boyunda bir insana nis­peten küçük bir insan?n nisbeti gibi olur.

    “Bir rivayette, ‘Deccal dünyay? zapteder’ mânâs?, ‘ekseri­yet-i mutlaka ona taraftar olur’ demektir. Şimdi de öyle oldu.

    Üçüncü Cihet: Eğer, küre-i arz?n dört k?t’alar? içinde (Avustralya nazara al?nmam?ş) en küçüğü olan Avrupa’n?n ve bu k?t’an?n da dörtte biri olmayan bir hükûmetin memleketi, ekser Asya, Afrika, Amerika, Avustralya’ya karş? galibâne harp ederek, Hazret-i ?sa’n?n vekâletini dâvâ eden bir devletle beraber dine istinad edip, çok müstebidâne olan dinsizlik cere­yanlar?na karş? semavî paraşütlerle muharebe ve mücadele eden o hükûmetle, ötekilerin şahs-? mânevîleri insan suretine girse, ceridelerin eskiden beri yapt?klar? gibi, devletlerin kuv-vetlerini ve hükûmetlerin derecelerini göstermek nev’inden o mânevî şah?slar dahi rû-yi zemin ceridesinde, bu as?r sayfa­s?nda birer insan suretinde tersim ve tasvirleri gibi temessül et­seler, aynen ve tam tam?na hadis-i şerifin mucizâne ihbar-? gaybî nev’inden beyan ettiği hadise-i âhirzaman?n müteaddit mânâlar?ndan bir mânâs? ç?k?yor.

    “Hattâ, şahs-? ?sâ'n?n(as) semâvattan nüzulü işaretiyle bir mânâ-y? işârîsi olarak Hazret-i ?sâ'y?(as) temsil ederek ve na­m?na hareket eden bir taife dahi, şimdiye kadar işitilmemiş ve görülmemiş bir tarzda tayyarelerle, paraşütlerle semadan bir belâ-y? semavî gibi nüzûl ettiriyor, düşmanlar?n arkas?na indi­riyor. Hazret-i ?sâ’n?n nüzulünün maddeten bir misalini göste­riyor...”[15]

    5. Yine ?kinci Cihan Harbi içinde, karş?l?kl? olarak uçak­lardan at?lan bombalar, yerden f?rlat?l?p at?lan büyük top mer­mileri, havanlar vesaireler, özellikle o menhus harpte sivil-as­ker, k?şla ve şehirler tefrik edilmeden vahşiyane sald?r?lar ile birbirine sald?ranlar?n yüzünden ölen, ezilen çoluk çocuklar, kad?nlar, hastalar ve ihtiyarlar?n dehşetli hal ve felaketli vazi­yetleri karş?s?nda vicdanî hissiyat?n? kaybetmemiş herkes gibi, Bediüzzaman Hazretleri de son derece şefkatle ac? çekiyor, elem duyuyordu. ?nsan yarat?l?ş? ve f?trat? hasebiyle dünya ile, özellikle insanl?k alemiyle alakadar ve münasebettard?r. F?trat? bozulmam?ş her insan da böyledir. ?şte ad? geçen harbin deh­şetli felaketleri içinde perişan olan, ezilip mahvolan masumlar? –hangi dinden olursa olsun, insan olduklar? için– çok düşünen ve ac?yan Hazret-i Bediüzzaman ilahî Rahmet ve Rabbanî merhametin her hadise-deki tecellilerinden ald?ğ? nur ve il­hamlar? şöyle kaydetmiştir.

    “Şiddet-i şefkat ve rikkatten, bu k?ş?n şiddetli soğuğuyla beraber mânevî ve şiddetli bir soğuk ve musibet-i beşeriyeden biçarelere gelen felâketler, helâketler, sefaletler, açl?klar şid­detle rikkatime dokundu. Birden ihtar edildi ki: Böyle musi­betlerde kâfir de olsa, hakk?nda bir nevi merhamet ve mükâfat vard?r ki, o musibet ona nisbeten çok ucuz düşer. Böyle musi­bet-i semaviye mâsumlar hakk?nda bir nevi şehadet hükmüne geçiyor.

    “Üç dört ayd?r ki, dünyan?n vaziyetinden ve harbinden hiçbir haberim yokken, Avrupa’da, Rusya’daki çoluk çocuğa ac?yarak ta-hattur ettim. O mânevî ihtar?n beyan ettiği taksi­mat, bu elîm şefkate bir merhem oldu. Şöyle ki:

    “O musibet-i semaviyeden ve beşerin zâlim k?sm?n?n ci­nayetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve perişan olanlar, eğer on beş yaş?na kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehit hükmündedir. Müslümanlar gibi büyük mükâfat-? mâneviyeleri, o musibeti hiçe indirir. On beş yaş?ndan yukar? olanlar, eğer mâsum[16] ve mazlum ise, mükâfat? büyüktür, belki onu Cehennemden kurtar?r. Çünkü âhirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muham-medîye(asm) bir lâkaytl?k per­desi gelmiş. Ve madem âhirzamanda Hazret-i ?sâ’n?n(as) din-i hakikîsi hükmedecek, ?slâmiyetle omuz omuza gelecek. El­bette, şimdi fetret gibi karanl?kta kalan ve Hazret-i ?sa’ya(as) mensup H?ristiyanlar?n mazlumlar?, çektikleri felâketler, onlar hakk?nda ‘bir nevi şehadet’ denilebilir. Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zay?flar, müstebit büyük zâlimlerin cebir ve şiddetleri alt?nda musibet çekiyorlar. Elbette o musibet onlar hakk?nda, medeniyetin sefahetinden ve küfran?ndan ve felsefenin dalâletinden ve küfründen gelen günahlara keffaret olmakla beraber, yüz derece onlara kârd?r diye hakikatten ha­ber ald?m, Cenab-? Erhamürrâhîmine hadsiz şükrettim. Ve o elîm elem ve şefkatten tesellî buldum.

    “Eğer o felâketi gören zâlimler ise ve beşerin perişaniyetini ihzar eden gaddarlar ve kendi menfaati için in­san âlemine ateş veren hodgâm, alçak insî şeytanlar ise, tam müstehak ve tam adalet-i Rabbaniyedir.

    “Eğer o felâketi çekenler mazlumlar?n imdad?na koşanlar ve isti-rahat-i beşeriye için ve esasat-? diniyeyi ve mukaddesat-? semaviyeyi ve hukuk-u insaniyeyi muhafaza için mücadele edenler ise, elbette o fedakârl?ğ?n mânevî ve uhrevî neticesi o kadar büyüktür ki, o musibeti onlar hakk?nda medâr-? şeref ya­par, sevdirir.”[17]

    Bediüzzaman Hazretleri şu üstteki çok azim ve pek mü­him mektubunun yaz?l?ş?ndan bir müddet önce kaleme ald?ğ? ayn? mana çerçevesinde, amma daha çok kafir ve zalimlerin cehennemde ebedi azap çekmelerine ve kahra giriftar olmala­r?na karş? gösterilen şefkatin bir şefkat olmad?ğ?na ve o gibi yersiz ve haks?z bir şefkati taş?man?n dalalet ve ilhada götüren bir ruhî hastal?k ve kalbî bir sakam, bir illet olduğunu kayde­der. Bu makam, şefkat bahsi ve makam? olduğu münasebetiyle, bir ek izah olarak, o çok mühim ve fevkalade hakikatli mek­tuptan bir-iki parağraf al?yoruz, şöyleki:

    “Şefkat-i insaniye, merhamet-i Rabbaniyenin bir cilvesi olduğundan, elbette rahmetin derecesinden aşmamak ve Rahmetenli’l-Âlemîn Zât?n(asm) mertebe-i şefkatinden taşma­mak gerektir. Eğer aşsa ve taşsa, o şefkat, elbette merhamet ve şefkat değildir; belki dalâlete ve ilhada sirayet eden bir maraz-? ruhî ve bir sakam-? kalbîdir.

    “Meselâ, kâfir ve münaf?klar?n Cehennemde yanmalar?n? ve azap ve cihad gibi hadiseleri kendi şefkatine s?ğ?şt?rmamak ve tevile sapmak, Kur’ân’?n ve edyân-? semâviyenin bir k?sm-? azîmini inkâr ve tekzip olduğu gibi, bir zulm-ü azîm ve gayet derecede bir merhametsizliktir. Çünkü mâsum hayvanlar? par­çalayan canavarlara himayetkârâne şefkat etmek, o biçare hay­vanlara şedit bir gadr ve vahşî bir vicdans?zl?kt?r. Ve binler Müslümanlar?n hayat-? ebediyelerini mahvden ve yüzer ehl-i iman?n su-i âk?betine ve müthiş günahlara sevk eden adamlara şefkatkârâne taraftar olmak ve merhametkârâne cezadan kur­tulmalar?na dua etmek, elbette o mazlum ehl-i imana deh-şetli bir merhametsizlik ve şenî bir gadirdir...

    “... O halde kâfirin azap çekmesine ac?y?p şefkat eden adam, şefkate lây?k hadsiz mâsumlara ac?m?yor ve şefkat et­meyip ve hadsiz merhametsizlik ediyor demektir. Yaln?z bu var ki, müstehaklara âfât geldiği zaman mâsumlar da yanarlar; onlara ac?mamak olmuyor. Fakat, cânilerin cezalar?ndan zarar gören mazlumlar?n hakk?nda gizli bir merhamet var.”[18]
    Konu MuhammedSaid tarafından (03.06.07 Saat 02:36 ) değiştirilmiştir.
    iman insanı insan eder, belki sultan eder..

  7. #7
    Ehil Üye ademyakup - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2006
    Mesajlar
    8.211

    Standart

    Dördüncü Fas?l
    Risale-i Nur eserleri içinde bahsi ve ismi geçen “Protes­tan” “Prut” ve “Prutluk” gibi ifade ve manalar?n nelerden iba­ret olduğunu, hangi münasebetlerle bahisleri yap?ld?ğ?n?, gaye ve maksat ne olduğunu gösteren parçalardan örnekler alarak gerçeği bizzat kaynağ?ndan öğreneceğiz. Gayemiz ise, hakika­tin öz kendisini görmek, göstermektir ki; onu menfi maksat­larla çarp?tan ve sapt?ran ağ?zlar?n kerih ve müstekreh yorum­lar?ndan ar?nd?rmakt?r. Tahkikli yaz?m?z?n “?kinci Bölüm”ü içerisinde, şu berrak ve nezih hakikatlar?; o müstakim menhec ve muhkem yörüngesinden kimlerin ne gaye ve maksatlarla çarp?tt?klar?n? işaretler vererek baz? örneklerini göstermek isti­yoruz. Allah’tan tevfik ve hidayet.

    Örnek-1: Önce cenab-? müellifin ilk ve eski eserlerin­den bir-iki paragraf:

    “S. Nasraniyet (H?ristiyanl?k), ?slâmiyetin inkişaf?na bun­dan sonra mâni olmayacak m?d?r?

    “C. Nasraniyet ya int?fa veya ?st?fa ile terk-i silâh edecek­tir. Zira birkaç defa y?rt?ld?, Protestanl?ğa geldi. Protestanl?k da y?rt?ld?, tevhide yaklaşt?; tekrar y?rt?lmaya haz?rlan?yor. Ya int?fa bulup sönecek, veyahut doğrudan doğruya hakikî H?ris­tiyanl?ğ?n esas?na câmi olan hakaik-i ?slâmiyeyi karş?s?nda gö­recektir. Beşer dinsiz olamaz.

    “?şte, bu s?rr-? azîme Hazret-i Peygamber(asm) işaret et­miştir ki: ‘Hazret-i ?sa gelecek, ümmetimden olacak, ayn-? şe­riat?mla amel edecektir.’”[19]

    Örnek-2: Ayn? manan?n bir başka sureti:

    “Nasraniyyet ?slamiyete teslim olacak.

    “Nasrâniyet ya intifâ, ya ?st?fâ bulacak. ?slâma karş? teslim olup terk-i silâh edecek.

    “Mükerreren y?rt?ld?, Purutluğa tâ geldi, Purutlukta gör­medi ona salâh verecek.

    “Perde yine y?rt?ld?, mutlak dalâle düştü. Bir k?sm? lâkin baz? yak?nlaşt? tevhide; onda felâh görecek.

    “Haz?rlan?r şimdiden y?rt?lmaya başl?yor. Sönmezse safvet bulup, ?slâma mal olacak.

    “Bu bir s?rr-? azîmdir; Ona remz ve işaret, Fahr-i Rusul demiştir: ‘?sâ, şer’im ile amel edip ümmetimden olacak.’”[20]

    Örnek-3: Yine ayn? mevzuun bir başka ve menfi yönü hakk?nda:

    “Eski Harb-i Umuminin (Birinci Cihan Harbi) bidayetinde ve içinde o harpte müttefikimiz olan Almanla alakam?z? k?r­mak ve garpl?laşmak perdesi alt?nda bir protluğa, yani siyaseti dinsizliğe alet yapmaya çal?şan baz? münaf?klar diyordular ki: ‘Alman sosyalistlikle gidiyor, bizim dinimize zarar verecek.’

    “Ben de o zaman demiştim: ‘Sosyalistlik dinimize ilişe­mez ve dinimize zarar veremez. Hem bizi sosyalistliğe soka­maz. Fakat garpl?laşmak; ?ngiliz ve Frans?z medeniyetinin fena k?sm?, bizim dinimizi k?smen terk etmeye mukabil, zararl? bir medeniyete bizi mecbur edecekler. Onun fenal?klar? iyilikle­rine galebe eden böyle medeniyet, bizim müttefikimiz olan Alman sosyalistliği dinimize ilişmediği ve bizi sosyalistliğe sevk etmediği için tercih ediyorum.’ diye o zaman demiş­tim...”[21]

    Yeni Eserlerinden:

    Yine hiçbir surette Protestanl?ğ?n lehinde olarak değil, ta-mamen aksine ve takbihli olarak yaz?lan bir parçada şöyle der:

    “... Risale-i Nur’un bir mahrem parças?, şimdiki zaman tamamiyle tayin ettiği bir hadisin hakikat?n? tefsir bahsinde; şeflerin baş? Lozan Muahedesi’nde –hiçbir zaman Müslüman hakiki Türk’ü, hiçbir Nasraniyete ve Yahudiliğe ve başka dine girmeyen ve ?slam kahramanlar? olan– Türkleri Protestan yapmağa malum Hahambaş? ile ittifak ederek rey veren o adam, bütün ulema-y? ?slam?n ‘cevaz? yok’ diye ittifakan hü­küm ettikleri halde, on cihette (kanunsuz) ka-nunlarla onu (yani şapkay?) bütün bu vatandaki masum Müslümanlara ceb­ren giydirdiği...”[22]

    Yine yaz?m?z?n üst k?s?mlar?nda geçen fevkalade mühim ve çok büyük manalar? te’kid sadedinde, Demokratlara yaz?p gönderdiği bir ikaznamesinin sonunda şöyle demiştir:

    “?ki dehşetli harb-i umuminin neticesinde beşerde has?l olan bir intibah-? kavî ve beşerin tam uyanmas? cihetiyle: Kat’iyyen dinsiz bir millet yaşamaz. Rus da dinsiz kalamaz. Geri dönüp H?ristiyan da olamaz. Olsa olsa, küfr-ü mutlak? k?­ran ve hak ve hakikate dayanan ve hüccet ve delile istinad eden ve akl? ve kalbi ikna eden Kur’an ile bir musalaha veya tabi’ olabilir. O vakit dörtyüz milyon ehl-i Kur’an’a k?l?nç çeke­mez.”[23]

    Hutbe-i Şamiye eserinde şu parağraftaki manalar daha va­z?h ve geniştir, görülebilir.

    Yine Demokrat hükümetini ikaz sadedinde 1954’te yaz­d?ğ? bir mektubunda memlekette cereyan eden büyük tehlike­lerden baz?lar?na dikkat çekerken, şu “Purutluk” tehlikesini de kaydetmiştir. Şöyle diyor:
    Konu MuhammedSaid tarafından (03.06.07 Saat 02:36 ) değiştirilmiştir.
    iman insanı insan eder, belki sultan eder..

  8. #8
    Ehil Üye ademyakup - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2006
    Mesajlar
    8.211

    Standart

    Yeni Mesaj Gazetesinin Kasdî Tahrifleri
    Yeni Mesaj ad?ndaki gazete ve aktör yazar? Muhar-rem Bayraktar’?n herzeledikleri iftiral? vesveselerinden, aleme ibret numunesi olarak birkaç iddialar?n? ele alacağ?z. Sayfalar do­lusu iftiralar?na ve vakvaklar? and?ran seslerine bakacak ve bulaşacak vakit ve halimiz yoktur.

    Yeni Mesaj’?n Birinci ?ftiral? Vesvesesi ve Ce­vaplar?
    “Said-i Nursi Hürriyet ve ?tilaf f?rkas?nda iken, Müderrisin Cemiyeti’ni kurdu. Sonra da Teâli-i ?slam Cemiyeti olarak meydana ç?kan bu cemiyette üye olarak, kuva-y? milliye aley­hinde yaz?lan bildiride Said-i Nursi’nin imzas? var... Ve bu bil­diri ?kdam gazetesinin 16 Eylül 1919 say?s?nda yay?nland?.”[70] dedikten sonra, ad? geçen bildiriden baz? pasajlar vermektedir.

    Üstad Bediüzzaman 1918’den ?tibaren Siyasi Hiçbir Cemiyete Girmedi
    Bu çok şeni’ ve son derece ac? ve galiz iftiran?n cevaplar? az üst tarafta verilen son derece aç?k, zahir ve bahir belgelerdir. Bununla beraber, şu an önümde duran ?kdam gazetesinin ayn? tarihli say?s?n?n fotokopisinde ileri sürülen bildiriden eser yoktur. Öyle bir bildiri yer almad?ğ?na göre bu iddia yalan ol­muş oluyor. Dürüst bir insan?n: “Falanca gazetede şunlar var dediğinde”, o gazetenin klişesini ibraz etmesi gerekir. Anlaş?­l?yor ki, yazar bir mukallittir, fikir hempalar?ndan taklid eyler, bu defa gazete d?ş?nda (?kdam d?ş?nda) bir iki kaynak daha ve­riyor. Bu kaynaklardan birisi, Prof. Yücel Özkaya’n?n bir der­gide ya-y?nlanan “Ulusal Bağ?ms?zl?k Savaş? Boyunca Yararl? ve Zararl? Dernekler” ad?nda bir makalesidir. Yazar, Bediüzzaman’?n Müderrisin Cemiyeti’nde –ilk kuruluşunda–kurucu değil, bir üye olarak isminin bulunduğundan söz eder, öteye gitmez. Öbür kaynak da, bunun gibilere dayand?ğ? anla­ş?lmakta. Az sonra gerçek tahkikli belgeler verilecektir.

    ?şin gerçek durumuna bakt?ğ?m?zda: Bediüzzaman Haz­retleri 1918 Temmuzunda Rusya’dan firar edip ?stanbul’a gel­diği günden, ta 19 kas?m 1922’de ?stanbul’dan ayr?l?p An­kara’ya gidinceye kadar siyasi hiçbir cemiyete girmiş değildir. Yaln?z esaret dönüşünde Harbiye Naz?r? Enver Paşan?n ?sra­r?yla Darü’l-Hikmeti’l-?slamiye’ye aza olarak resmen tayin edilmiştir. Ve bu arada hiçbir siyasi yönü olmayan iki cemi­yete de üye olarak kat?lm?şt?r. Bunlardan birisi Hilal-i Ahdar Cemiyeti (Yeşilay), ikincisi ise, kuruluş tüzüğünde, siyasetle kat’î surette meşgul olunamayacağ?, sadece müderrislerin haklar?n? aramak ve halka dinî nasihatlarda bulunmak maksa­d?na yönelik esaslar üzerine kurulmuş olan Müderrisin Cemi­yeti’ne de üye olarak kat?lm?şt?r.

    Hilal-i Ahdar Cemiyeti’nin kuruluş gayesi ise, şeytan ve mel’un ?ngilizlerin ?stanbul’u işgalinden itibaren, gemiler do­lusu, beyin uyuşturan içkileri d?şardan getirip ?stanbul’a sok­malar? ve onunla beyinsiz bir tak?m avereleri uyuşturup düşün­celerini felcetmek ve işgal işini böylece kolaylaşt?rmak için idi. ?şte Hilal-i Ahdar ?ngiliz’in bu şeytani plan?na karş? kurul­muştu.[71]

    Bediüzzaman’?n siyasi cemiyetlere asla kat?lmad?ğ?n? gösteren onun yaz?l? şu sözleridir:

    “S. Hangi cemiyettensin? Neden muhalefeti tenkit edi­yorsun?

    “C. Şüheda cemiyetindenim. Tek bir veliyi inkar veya is­tihfaf etmek meş’umdur. Öyle ise, iki milyon evliyaullah olan şüheday? inkar etmek ve kanlar?n? heder etmek meş’umlar?n en meş’umudur. Zira muhalefet der: ‘Haks?z olarak harbe girildi. Hasm?m?z hakl? idiler.’ ?şte şu hüküm, iki milyon şühedan?n şehadetini inkard?r. Bence en çok duam?z bu olmal?.”

    [72]

    Üstad’?n bu beyan? gösteriyor ki o, siyasi cemiyetlerle alakas? olmad?ğ? gibi, ?ttihad ve Terakki Cemiyeti’ne muhalif olan ?tilaf f?rkas?nda ise asla değildir. Ad? konu olan ?kdam ga­zetesi önümde duruyor. Yazar?n bahsettiği bildiri 16 Eylül 1919 tarihli nüshas?nda yok. Gazetenin 26 Eylül 1919 tarihli say?s?nda Cemiyet-i Müderrisin nam?na yay?nlanan bir beyan­name vard?r.

    Bir de, ?kdam gazetesi 9 Mart 1920 tarihli nüshas?nda; Ermeni meb’usu Bogos Nobar ile Şerif Paşan?n Paris’te bir­likte “Kürt ve Ermeni ?ttifak?” ad? alt?nda bir muht?ra haz?rla­yarak Lozan Konferans?’na sunmak; Kürt ve Ermeniler birleşik bir devlet kurmak teşebbüslerine karş?, Bediüzzaman Hazret­leri ve iki doğulu arkadaş?n?n beraber haz?rlad?klar? son derece şiddetli ve hiddetli bir protesto yaz?s? yay?nlanm?şt?r. Bunun d?ş?nda Bediüzzaman Hazretlerinin ?kdam’da hiçbir yaz?s? ya­y?nlanmam?şt?r.[73]

    Bu konuda geniş araşt?rma yapan mutemed baz? kaynaklar elde ettik. Bu kaynaklar özetle şunlard?r:

    1. Prof. Dr. Tar?k Ziya Tunaya, Türkiye’de Siyasal Parti­ler, Mütareke Dönemi, C. 2, ss. 382-397.

    2. Kemal Gurulkan, “Teali-i ?slam Cemiyeti” ?.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, bas?lmam?ş Yüksek Lisans Tezi, ?stanbul, 1996 ve Köprü, “?slâm’?n Siyasallaşma Sürecinde Cemiyet-i Müderrisin’den Teâli-i ?slâm’a”, Güz 2000, Say?: 72, ss. 5-14. Bu araşt?rma yaz?s? ve bu yaz?da isimleri verilen gazeteler, dergiler ve kitap isimleri, rakamlar?yla beraber aşağ?da s?ras?na göre verilecektir. ?şte çarp?t?lan tarihi hadiseyi k?saca tahlil ediyoruz.
    Konu MuhammedSaid tarafından (03.06.07 Saat 02:36 ) değiştirilmiştir.
    iman insanı insan eder, belki sultan eder..

  9. #9
    Ehil Üye ademyakup - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2006
    Mesajlar
    8.211

    Standart

    Cemiyet-i Müderrisin ve Teâli-i ?slâm Ce­miyetinin Gerçek Mahiyeti ve Üyelerinin Kimliği
    Önce Cemiyet-i Müderrisin
    31 Mart hadisesi sebebiyle, din adamlar? ve müderris ule­maya karş? oluşan umumi bir antipati (iğbirar), ulema zümre­sini ?ttihad ve Terakki’den uzaklaşt?r?p, muhalefet vaziyetinde olan Hürriyet ve ?tilaf f?rkas?na yanaşmaya itmiştir. Birkaç sene sonra da, ulema heyeti bu f?rkadan (partiden) ayr?larak; haklar?n? arama ve haks?z, usulsüz atamalar?n önüne geçme gibi gayelerle, ama hiçbir surette cemiyet olarak siyaset ve si­yasi işlere kar?ş-mamaya ve sadece halk? nasihat yoluyla irşad eylemeye çal?şmaya yönelik olarak 15 şubat 1335/1919 tari­hinde “Müderrisin” ismi alt?nda bir cemiyet kurdular. Cemiyet kurulduktan sonra, cemi-yetin kuruluş gayesinin beyanname­sini ve hizmet sahalar?n?n s?n?rlar?n? tayin eden bildirgesini ya­y?nlad?lar.[74]

    Bu cemiyetin kurucular?:

    1. Fatih Dersiamlar?ndan Abdülfettah

    2. Fatih Dersiamlar?ndan Geyveli ?brahim Hakk?

    3. Fatih Dersiamlar?ndan ?skilipli Mehmed At?f

    4. Beyazid Dersiamlar?ndan Ermenekli Mustafa Safvet Efendi.

    Azalar?:

    1. Darü’l-Hikmeti’l-?slamiye azas?ndan Eşref Efendizâde Şevketî

    2. Darü’l-Hikmeti’l-?slamiye azas?ndan Said-i Kürdî

    3. Fatih Dersiamlar?ndan Düzceli Zahid (Zahid Kevseri)

    4. Darü’l-Hilâfeti’l-Aliyye Sahn Medreseleri F?k?h Müder­rislerinden Seydişehirli Hasan Fehmi

    5. Darü’l-Hilafeti’l-Aliye ?btida-i Dâhil Medreseleri Man­t?k Müderrisi Manisal? Mustafa

    6. Fatih Dersiamlar?ndan Âsitâneli Haf?z Abdullah

    7. Dersiamdan Sinoplu Mehmed Efendilerdir.[75]

    ?zmir’in işgali olay? üzerine, Sultan M. Vahidüddin’in be­yanat?ndan sonra, Müderrisin Cemiyeti de 26 Eylül 1335/1919’da, istişaresiz, yani üyeler haberdar edilmeden si­yasi bir bildiriyi ?kdam gazetesinde neşretmesi üzerine, üyele­rin hemen hepsi bu cemiyetten ayr?lm?şlard?r.[76]

    Cemiyet-i Müderrisin, 10 Kas?m 1335/1919’da Genel Ku­rul toplant?s?n? yapacağ?n? gazetede ilan etmiş ve 14 Kas?m 1919’daki Genel Kurul’da alm?ş olduğu bir kararla: “Cemiyeti genişletelim..” diye, müderrisler d?ş?nda bir çok insan? içine alarak Teâli-i ?slâm cemiyetine dönüşmüştür.[77]

    Ve Teâli-i ?slâm Cemiyeti
    Prof. Dr. Tar?k ZaferTunaya der ki: Bu cemiyetin üyeleri içinde, Müderrisin Cemiyeti’nden sadece iki isim vard?r. Bun­lar da ?skilipli Mehmed At?f ile Seydişehirli Hasan Fehmi’dir.[78]

    33

    Teâli-i ?slâm Cemiyeti Kurucular?:

    1. ?skilipli Mehmed At?f Efendi,

    2. Konyal? Abdullah At?f Efendi

    3. Bergamal? Mehmed Zeki Efendi, Kâtib-i Umumi (Ge­nel Sekreter)

    Azalar?:

    1. Erzincanl? Hasan Fehmi Efendi

    2. ?stanbullu Şerefeddin Efendi

    3. Manisal? Hayreddin Efendi

    4. Tarih Müderrisi Tahirü’l-Mevlevi

    5. Kayserili Şemseddin

    6. Seydişehirli Hasan Fehmi Efendi[79]

    ?şte gözler önünde görüldüğü üzere Teâli-i ?slâm Cemiye-ti’nde Bediüzzaman Hazretlerinin ismi yoktur. Müderrisin Cemiyeti’nde bulunmas? ise, bütün kurucular? meşhur alim ve büyük müderris insanlar olan, aslî gayesi ve tüzüğüne göre si­yasetle ilgisi olmayan bir cemiyet içinde, sadece muvakkat bir üyelikten ibaret olmuştur. Sonra Cemiyet, siyaset-i ecnebiye alet olacak bir tarzda maksad? d?ş?nda ve hem de istişaresiz, izinsiz bildiriler neşredince bu cemiyetten ayr?lm?ş ve şahs? ad?na kuva-y? milliyeyi destekleyen makaleler ve kitaplar neş­retmiştir.

    35 Muharrem Bayraktar, “Said-i Nursi ve Askerlik”, Yeni Mesaj, 10.2.2006.

    Teâli-i ?slâm Cemiyeti’nin Bildirisi
    Ağustos 1920’de ?stanbul Hükümetinin alm?ş olduğu bir karar üzerine, Şeyhülislaml?k bir fetva yay?nlad?. Ayr?ca da Teâli-i ?slâm Cemiyeti’nin de kuva-y? milliye aleyhine bir bil­diri yay?nlayacağ? duyuldu. Bunu duyan cemiyet azalar?ndan Tahirü’l-Mevlevi ile ?skilipli Muhammed At?f Efendi Şeyhü­lislam Mustafa Sabri Efendiye ç?karak: Cemiyetleri ad?na öy­lesi bir bildirinin alt?na mühür vurulmamas?n? istediler. Uzun münakaşalar oldu. Cemiyet içinde de bildiri aleyhinde müca­deleleri sürdü.

    Bunun üzerine bildiri için cemiyette oylama yap?ld?. 10 üyeden 5’i red, 5’i evet dedi. Cemiyet Reisi ?skilipli Mehmed At?f Bey de red oyu kullan?nca bildiri mühürlenemedi.

    Ama, 23 Teşrin-i Evvel 1920 tarihli Vakit gazetesi, Eski­şehir’de Teâli-i ?slâm Cemiyeti imzas? taş?yan bir tak?m bildi­rilerin Yunan tayyarelerinden at?ld?ğ? haberini vermişti. Zaten oylama s?ras?nda Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendinin damad? M. Zeki, üyelere hitaben: “Siz kabul etseniz de, etmeseniz de, hükümet bu beyannameyi Anadolu’ya gönderecektir.” diye bağ?rd?ğ?n? ve bilahare Tahirü’l-Mevlevi’nin Ziraat Naz?rl?ğ?n­daki vazifesine son verildiği kay?tl?d?r.[80]

    Evet, hadisenin tarihi belgeleri bunlardan ibaret...

    Düşünüyorum da, acaba kendilerini dipten zorlayarak y?rt?-l?rcas?na Bediüzzaman’a karş? şimdi buğz ve kin kusan şu bedbahtlar bu katî’ belgeler karş?s?nda bir utanç duyabilecekler mi? Kim ne yaparsa, yaps?n!..

    “Bir şem’a ki Mevla yaka üflemekle sönmez”...
    Konu MuhammedSaid tarafından (03.06.07 Saat 02:37 ) değiştirilmiştir.
    iman insanı insan eder, belki sultan eder..

  10. #10
    Ehil Üye ademyakup - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2006
    Mesajlar
    8.211

    Standart

    Yeni Mesaj’?n ?kinci ?ftiral? Vesvesesi ve Ce­vaplar?
    Şöyle diyor insafs?z Bay Muharrem: “... Said-i Nursi’nin Birinci Dünya Savaş?nda, Müslümanlarla savaş?p ölen H?risti­yanlar için söylediği: ‘Kafir de olsalar onlar hakk?nda Rahmet-i ?lahiyenin mükafatlar? vard?r’ şeklindeki dudak uçuklatan sözleri idi.”35

    Cevap: Bu tahrifçiye cevaba, Fuzuli-i Bağdadînin bir gü­zel ve hikmetli sözüyle başlamak istiyorum:

    “Kalem olsun eli ol katib-i bed tahririn,[81]

    Ki fesad-? rakam? surumuzu şur eyler”

    Yani; “Kötü yazan, kalem kar?şt?ran o katip, bir rakam?n oy-nat?lmas?yla, ‘sûr’ kelimemizi ‘şûr’ yapar”.

    Bu insafs?z adam da aynen öyledir. Çünkü Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri 1942’lerde, Kastamonu vilayetinde 66 yaş?nda sürgün hayat? yaşarken bahse konu mektubunu yazm?ş olduğu halde, gördüğünüz gibi, bu tahrifçi ve insafs?z adam, “Said-i Nursi’nin Birinci Dünya Savaş?nda...” diye başl?yor ve devam ediyor: “Müslümanlarla savaş?p ölen H?ristiyanlar için söylediği: ‘Kafir de olsalar onlar hakk?nda Rahmet-i ?lahiyenin mükafatlar? vard?r’...” Yani kas?tl? tahrifçiye göre bu sözleri Bediüzzaman söylemiş!..

    Oysa ki, 1942’de “Müslümanlarla savaşan kafirler” diye bir şey yoktur. Çünkü müslümanlar?n kat?ld?ğ? savaş yoktur. Amma ?kinci Cihan Harbinin en şiddetli günleri yaşanmakta­d?r. Almanlar, Ruslarla ve ?ngilizlerle savaş?yor. Her iki taraf da gayr-i müslimdir. Hal böyle iken, Hazret-i Üstad’?n şeriata ve hakikate uygun ve hakikatli sözlerini böylesine iftiral? tahrif eyleyenin, acaba hükmü şeriatta nedir? Elcevap: ?slam mah­kemelerinde şahitliği gayr-? muteber, sözüne inan?lmaz bir fas?kt?r.

    ?şte biz de, Hz. Bediüzzaman’?n bahse konu 1942 tarihli mektubunu as?l metniyle vererek bir iki söz daha edeceğiz.

    “Şiddet-i şefkat ve rikkatten, bu k?ş?n şiddetli soğuğuyla beraber mânevî ve şiddetli bir soğuk ve musibet-i beşeriyeden biçarelere gelen felâketler, helâketler, sefaletler, açl?klar şid­detle rikkatime dokundu. Birden ihtar edildi ki: Böyle musi­betlerde kâfir de olsa hakk?nda bir nevi merhamet ve mükâfat vard?r ki, o musibet ona nisbeten çok ucuz düşer. Böyle musi­bet-i semaviye mâsumlar hakk?nda bir nevi şehadet hükmüne geçiyor.”[82]

    Bu mektubun, ?kinci Cihan Harbi ortalar?nda yaz?ld?ğ?n? gösteren alttaki paragraft?r. Şöyle diyor: “Üç dört ayd?r ki, dünyan?n vaziyetinden ve harbinden hiç haberim yokken, Av­rupa, Rusya’daki çoluk-çocuğa ac?yarak tahattur ettim.”[83]

    Şimdi gelin beraberce şu insafs?z muharrifin haline baka­l?m, iftirakarane sözlerine dikkat edelim ki, bu yazar Bediüzzamana atfen: “Müslümanlara karş? savaş?p ölen H?ris­tiyanlar için söylediği” diye yazm?ş. Ey ehl-i iman! Üstad’?n şu sözleri içinde böyle bir kelime gördünüz mü?.. Elbette ki “ha­y?r” diyeceksiniz. Çünkü karanl?k mihrak?n yazar? yalan uydu­ruyor, gerçeği tahrif ediyor... Dinini, iman?n? z?nd?k şeytanlara peşkeş çekiyor.

    Bu yazar bir de, Bediüzzaman için: “... dudak uçuklatan sözleri idi” diye sözlerini, bir herzeleme olarak tan?t?yor. Amma iyice bilinsin ki, şu iftiralar?n uydurulduğu ilk günün­den ve baş?ndan beri Hz. Üstad Bediüzzaman ve Nur mesle­ğiyle böyle zendeka hesab?na yalan ve iftiralarla uğraşanlar, bila-istisna alemde rezil ve rüsvay olduklar? gibi, akibetleri de hüsran olmuştur.
    Konu MuhammedSaid tarafından (03.06.07 Saat 02:37 ) değiştirilmiştir.
    iman insanı insan eder, belki sultan eder..

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Bir Yıldız Daha Kaydı - İslamköy'lü Hâfız Ahmet Lütfü Sönmez
    By beylikdüzü73 in forum Bediüzzaman'ın Talebeleri
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 07.10.08, 15:07
  2. Kur'an Sönmez ve Söndürülmez - Yüz Yirmi Dört Vaziyet
    By Bîçare S.V. in forum Bediüzzaman ve Risale-i Nur Çalışmaları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 24.04.08, 13:31
  3. Üç Güneş
    By Ehl-i telvin in forum Açıklamalı Risale-i Nur Dersleri
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 02.01.08, 08:42
  4. Yusuf Sönmez'den "Dua"
    By HakanBa in forum Klip, Video, Film ve Animasyon
    Cevaplar: 14
    Son Mesaj: 03.10.07, 15:18
  5. Ziya Sönmez: Nur'un İlk Avukatı
    By Meyvenin Zeyli in forum Bediüzzaman'ın Talebeleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 30.10.06, 17:36

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Var
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0