+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 6 Sayfa var 1 2 3 ... SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 51
Like Tree28Beğeni

Konu: Yeniden Dirilişin Adı: Bahar

  1. #1
    Ehil Üye seyyah_salih - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Bulunduğu yer
    Şan(S)lıUrfa'DaN
    Yaş
    55
    Mesajlar
    15.435

    Standart Yeniden Dirilişin Adı: Bahar

    İnsan-ı âsi, "Çürümüş kemikleri kim diriltecek" diye, meydan okur gibi inkârına karşı, Kur'ân der: "Kim bidâyeten yaratmış ise, o diriltecek. O yaratan Zât ise herbir şeyi herbir keyfiyette bilir. Hem, size yeşil ağaçtan ateş çıkaran bir Zât, çürümüş kemiğe hayat verebilir. İşte şu kelâm, diriltmek dâvâsına müteaddit cihetlerle bakar, ispat eder.
    • Evvelâ, insana karşı ettiği silsile-i ihsanâtı şu kelâmıyla başlar, tahrik eder, hatıra getirir, başka âyetlerde tafsil ettiği için kısa keser, akla havale eder. Yani, "Size ağaçtan meyveyi ve ateşi ve ottan erzakı ve hubûbu ve topraktan hubûbâtı ve nebâtâtı verdiği gibi, zemini size hoş-herbir erzakınız içinde konulmuş-bir beşik ve âlemi güzel ve bütün levâzımâtınız içinde bulunur bir saray yapan bir Zâttan kaçıp, başıboş kalıp, ademe gidip, saklanılmaz; vazifesiz olup, kabre girip, uyandırılmamak üzere rahat yatamazsınız."
    • Sonra, o dâvânın bir deliline işaret eder, -3- kelimesiyle remzen der: "Ey haşri inkâr eden adam! Ağaçlara bak; kışta ölmüş, kemikler gibi hadsiz ağaçları baharda dirilten, yeşillendiren, hattâ herbir ağaçta yaprak ve çiçek ve meyve cihetiyle üç haşrin numûnelerini gösteren bir Zâta karşı inkâr ile, istib'âd ile kudretine meydan okunmaz."
    • Sonra, bir delile daha işaret eder, der: "Size ağaç gibi kesif, sakîl, karanlıklı bir maddeden ateş gibi latîf, hafif, nurânî bir maddeyi çıkaran bir Zâttan, odun gibi kemiklere ateş gibi bir hayat ve nur gibi bir şuur vermeyi nasıl istib'âd ediyorsunuz?"

    Hem, kâh oluyor ki; ef'âl-i uhreviyyesini öyle bir tarzda zikreder ki; dünyevî nezâirlerini ihsas etsin. Tâ istib'âd ve inkâra meydan kalmasın, meselâ: ilâahir… Ve ilâahir… Ve
    İşte şu sûrelerde, Kıyâmet ve haşirdeki inkılâbât-ı azîmeyi ve tasarrufât-ı Rubûbiyeti öyle bir tarzda zikreder ki, insan onların nazîrelerini dünyada, meselâ güzde, baharda gördüğü için, kalbe dehşet verip akla sığmayan o inkılâbâtı kolayca kabul eder. Şu üç sûrenin meâl-i icmâlîsine işaret dahi pek uzun olur. Onun için birtek kelimeyi numune olarak göstereceğiz.
    Meselâ, * kelimesiyle ifade eder ki, haşirde herkesin bütün a'mâli bir sayfa içinde yazılı olarak neşrediliyor. Şu mesele kendi kendine çok acîb olduğundan akıl ona yol bulamaz. Fakat, sûrenin işaret ettiği gibi, haşr-i baharîde başka noktaların nazîresi olduğu gibi, şu neşr-i suhuf nazîresi pek zâhirdir. Çünkü her meyvedar ağaç ve çiçekli bir otun da amelleri var, fiilleri var, vazifeleri var. Esmâ-i İlâhiyeyi ne şekilde göstererek tesbihât etmiş ise ubûdiyetleri var. İşte onun bütün bu amelleri, tarih-i hayatlarıyla beraber umum çekirdeklerinde, tohumcuklarında yazılıp başka bir baharda, başka bir zeminde çıkar. Gösterdiği şekil ve sûret lisâniyle gayet fasîh bir sûrette analarının ve asıllarının a'mâlini zikrettiği gibi dal, budak, yaprak, çiçek ve meyveleriyle sahife-i a'mâlini neşreder. İşte gözümüzün önünde bu hakîmâne, hafîzâne, müdebbirâne, mürebbiyâne, latîfâne şu işi yapan Odur ki, der:
    Marifet ufku....

    Muhabbet denizinde çalan bir melodi gibidir

  2. #2
    Ehil Üye nurhanali - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2007
    Bulunduğu yer
    istanbul
    Mesajlar
    3.463

    Standart

    İ'lem eyyühe'l-aziz! Gözleri küsuf tutmuş bazı adamlar,
    gözleri önünde vukua gelen gayr-ı mahdut hususî haşir ve neşirleri kör gözleriyle gördükleri halde,

    kıyamet-i kübrâyı ve haşr-i umumiyeyi nasıl istiğrab ediyorlar? Acaba, çiçek açıp semere veren ağaçlarda her sene îcad edilen meyvelerin haşir ve neşirlerini gördükten sonra haşr-i umumîyi istib'ad eden sıkılmaz mı?
    Eğer onlar şuhudî bir yakîn ile haşr-i umumîyi görmek isterlerse, akıllarını da beraber bulundurmak şartıyla, yaz mevsiminde küre-i arz bahçesine girsinler.
    Acaba ağaç dallarından sallanan o tatlı, ballı, nazif, lâtif kudret mucizeleri, o mahlûkat-ı lâtife, evvelkisinin, yani ölüp giden semeratın aynı veya misli değil midir?
    Eğer insanlarda olduğu gibi o meyvelerde de vahdet-i ruhiye olmuş olsaydı, geçmiş ve gelen yeni meyveler birbirinin aynı olmaz mıydı? Fakat, ruhları olmadığı için aralarında ayniyete yakın öyle bir misliyet vardır ki, ne aynıdır ve ne de gayr keyfiyeti gösterir.
    Acaba semerattaki bu vaziyeti gören, haşri istib'ad edebilir mi?

    Ve keza, mânevî asansörlerle lâzım olan erzak ve gıdalarını ağacın yüksek dallarına çıkartmakla, tebessümleriyle arz-ı dîdar eden dut ve kayısı gibi meyveleri kuru ve câmid bir ağaçtan ihraç ve icad etmekle o kuru ağacı acip bir vaziyete ve hayattar, antika bir şekle koyan kudret-i ezeliyeye haşr-i umumî ağır gelir mi? Hâşâ! Bu lâtif, nâzik masnûatı o kuru ağaçlardan ihraç eden kudrete hiçbir şey ağır gelmez.Bu bedihî bir meseledir. Fakat gözleri kör olanlar göremiyorlar.

    Mesnevi nuriye

    Risale-i nur bir imtihan kitabıdır.
    Davasına sadık olmayan insanların başarı ihtimali yoktur.



  3. #3
    Ehil Üye seyyah_salih - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Bulunduğu yer
    Şan(S)lıUrfa'DaN
    Yaş
    55
    Mesajlar
    15.435

    Standart

    ilkbahara hoşamedi etmek..ve ilkbaharla ilgili tefekürümüz bu kadar mı? ilkbahar yada yeniden dirilişle ilgili tefekürü olan yokmu başka....
    Marifet ufku....

    Muhabbet denizinde çalan bir melodi gibidir

  4. #4
    Ehil Üye Müellif-e - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Bulunduğu yer
    Zindan-ı dünya'da bir garib yolcu
    Mesajlar
    4.073

    Standart

    Onuncu Sûret:
    Gel, bugün Nevruz-u Sultanîdir. Haşiye Bir tebeddülât olacak, acîb işler ç?kacak. Şu bahar?n şu güzel gününde, şu güzel çiçekli olan şu yeşil sahrâya gidip bir seyran ederiz. ?şte bak, ahali de bu tarafa geliyorlar. Bak, bir sihir var; o binâlar birden harab oldular, başka bir şekil ald?. Bak, bir mu'cize var; o harab olan binâlar birden burada yap?ld?. Âdetâ, bu hâlî bir çöl, bir medenî şehir oldu. Bak, sinema perdeleri gibi her saat başka bir âlem gösterir, başka bir şekil al?r. Buna dikkat et ki, o kadar kar?ş?k, süratli, kesretli, hakiki perdeler içinde ne kadar mükemmel bir intizam vard?r ki, her şey yerli yerine konuluyor. Hayalî sinema perdeleri dahi bunun kadar muntazam olamaz. Milyonlar mâhir sihirbazlar dahi bu san'atlar? yapamazlar. Demek, bize görünmeyen o padişah?n çok büyük mu'cizeleri vard?r.

    Haşiye: Bu Sûretin remzini Dokuzuncu Hakikatte göreceksin. Meselâ, Nevruz günü bahar mevsimine işarettir; çiçekli, yeşil sahrâ ise bahar mevsimindeki rûy-i zemindir. Değişen perdeler, manzaralar ise fasl-? bahar?n ibtidâs?ndan yaz?n intihâs?na kadar, Sâni-i Kadîr-i Zülcelâlin, Fât?r-? Hakîm-i Zülcemâlin kemâl-i intizam ile değiştirdiği ve kemâl-i rahmet ile tazelendirdiği ve birbiri arkas?nda gönderdiği mevcudât-? bahariye tabakât?na ve masnuât-? sayfiye tâifelerine ve erzak-? hayvaniye ve insaniyeye medâr olan mat'umâta işarettir.Haşir Risalesi

  5. #5
    Ehil Üye Majâz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2007
    Mesajlar
    1.707

    Standart

    herşeyde rabbimin ayr? ayr? sanat? var..rabbim o sanatlar? görebilme basireti versin..amin

    İşte burada oturuyorum, yaşlı bir örümcek, sabırla
    bir sözü bir ötekinin ardına diziyor,
    bütünün bir anlamı olacağını umarak,
    bir vahiy, bir ebedi kesinlik
    ya da bir mükemmeliyet kazası
    her yaşamda olduğu gibi nasılsa.

    ...




  6. #6
    Ehil Üye nurhanali - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    May 2007
    Bulunduğu yer
    istanbul
    Mesajlar
    3.463

    Standart

    • ?şte, bu hadsiz kelimât-? tesbihiye içinde, yaln?z tek bir sümbül ve tek bir çiçeğin tarz-? ifadesine kulak verip dinleyeceğiz; nas?l şehâdet eder, bileceğiz.
    • Evet, herbir nebat, herbir ağaç pekçok lisân ile Sâni'lerini öyle gösteriyorlar ki, ehl-i dikkati hayretlerde b?rak?r ve bakanlara
    • "Sübhânallah!
    • Ne kadar güzel şehâdet ediyor" dedirtirler.
    • Evet, herbir nebat?n çiçek açmas? zaman?nda
    • ve sümbül vermesi ân?nda
    • tebessümkârâne mânevî tekellümleri hengâm?ndaki tesbihleri,
    • kendileri gibi güzel ve zâhirdir.
    • Çünkü,
    • herbir çiçeğin güzel ağz? ile
    • ve muntazam sümbülün lisâniyle
    • ve mevzun tohumlar?n
    • ve muntazam habbelerin kelimât?yla hikmeti gösteren
    • o nizam, bilmüşâhede, ilmi gösteren bir mîzan içindedir.
    • Ve o mîzan ise, maharet-i san'at? gösteren bir nakş-? san'at içindedir.
    • Ve o nakş-? san'at, lûtuf ve keremi gösteren bir zînet içindedir.
    • Ve o zînet dahi, rahmet ve ihsan? gösteren latîf kokular içindedir.
    • Ve birbiri içinde bulunan şu mânidar keyfiyetler, öyle bir lisân-? şehâdettir ki,
    • hem Sâni-i Zülcemâlini esmâs?yla tarif eder,
    • hem evsaf?yla tavsif eder,
    • hem cilve-i esmâs?n? tefsir eder,
    • hem teveddüd ve taarrüfünü, yani sevdirilmesini ve tan?tt?r?lmas?n? ifade eder.
    • ?şte, birtek çiçekten böyle bir şehâdet işitsen;
    • acaba zemin yüzündeki Rabbânî bağlarda umum çiçekleri dinleyebilsen,
    • ne derece yüksek bir kuvvetle Sâni-i Zülcelâlin vücûb-u vücudunu ve vahdetini ilân ettiklerini işitsen,
    • hiç şüphen ve vesvesen ve gafletin kalabilir mi? Eğer kalsa, sana insan ve zîşuur denilebilir mi?
    • Gel, şimdi bir ağaca dikkatle bak.
    • ?şte, bahar mevsiminde
    • yapraklar?n muntazaman ç?kmas?,
    • çiçeklerin mevzunen aç?lmas?,
    • meyvelerin hikmetle, rahmetle büyümesi
    • ve dallar?n ellerinde,
    • mâsum çocuklar gibi, nesîmin esmesiyle oynamas? içindeki latîf ağz?n? gör.
    • Nas?l bir dest-i keremle yeşillenen yapraklar?n dili ile
    • ve bir neş'e-yi lûtufla tebessüm eden çiçeklerin lisâniyle
    • ve bir cilve-i rahmetle gülen meyvelerin kelimât? ile ifade edilen hikmetli nizam içindeki adilli mîzan;
    • ve adli gösteren mîzan içinde bulunan dikkatli san'atlar, nak?şlar;
    • ve maharetli nak?şlar ve zînetler içinde rahmet
    • ve ihsan? gösteren ayr? ayr? tatl? tatmaklar;
    • ve ayr? ayr? güzel kokular
    • ve hoş tatmaklar içinde birer mu'cize-i kudret olan tohumlar
    • ve çekirdekler, gayet zâhir bir sûrette,
    • bir
    • Sâni-i Hakîm,
    • Kerîm,
    • Rahîm,
    • Muhsîn,
    • Mün'im,
    • Mücemmil,
    • Mufadd?l'?n vücûb-u vücudunu
    • ve vahdetini
    • ve cemâl-i rahmetini
    • ve kemâl-i rubûbiyetini gösterir.
    • ?şte, eğer bütün rûy-i zemindeki ağaçlar?n lisân-? hallerini birden dinleyebilsen, hazînesinde ne kadar güzel cevherler bulunduğunu göreceksin, anlayacaks?n.
    • ?şte ey nankörlük içinde kendini baş?boş zanneden bedbaht gâfil!
    • Bu derece hadsiz lisânlarla kendini sana tan?tt?ran
    • ve bildiren
    • ve sevdiren
    • bir Kerîm-i Zülcemâl tan?mak istenilmezse,
    • bu lisânlar? susturmal?.
    • Mâdem ki, susturulmaz; dinlemeli.
    • Gafletle kulağ?n? kapasan, kurtulamazs?n.
    • Çünkü, sen kulağ?n? kapamakla,
    • kâinat sükût etmez,
    • mevcudât susmaz,
    • vahdâniyet şâhidleri seslerini kesmezler;
    • elbette seni mahkûm ederler.


    Göklerde ne var, yerde ne varsa, Allah'? tesbih eder. (Cumâ Sûresi: 1.)

    33.sözden 19.pencere

    FESübhânallah!
    Risale-i nur bir imtihan kitabıdır.
    Davasına sadık olmayan insanların başarı ihtimali yoktur.



  7. #7
    Ehil Üye seyyah_salih - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Dec 2007
    Bulunduğu yer
    Şan(S)lıUrfa'DaN
    Yaş
    55
    Mesajlar
    15.435

    Standart

    Alıntı Müellif-e Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Onuncu Sûret:
    Gel, bugün Nevruz-u Sultanîdir.
    Hem,baharın herbir günü, herbir haftası birer tâife-i nebâtâtın birer bayramı hükmünde olduğu için, herbir tâifesi dahi kendi Sultanının o tâifeye ihsan ettiği güzel hediyeleri teşhir için, ona taktığı murassâ nişanları birer resm-i geçit tarzında, o Sultan-ı Ezelinin nazar-ı şuhud ve işhâdına arz ettiğinden ve öyle bir vaziyet gösterdiğinden, bütün nebâtât ve eşcar, güyâ "San'at-ı Rabbâniye murassaâtını ve çiçek ve meyve denilen fıtrat-ı İlâhiyenin nişanlarını takınız, çiçekler açınız!" emr-i Rabbâniyeyi dinliyorlar ki, rûy-i zemin dahi gayet muhteşem birbayram gününde, şâhâne resm-i geçitte, sürmeli formaları ve murassâ nişanları parlayan bir ordugâhı temsil ediyor. 10.söz

    Bahar geldi...marifet ehli için her günde teffküre giden pencereler vardır...ama bahar bir başka , baharda ehl-i tefekkür için marifet-i ilahiyeye giden pencereler vardır..ve bu pencerelerin vusatine göre ehl-i kalb baharın gelişi ile bayram eder..Rabbisinin marifetine giden yollarda bayram ederken, Rabbisini tanımanın verdiği keyf ile bayram eder..Yarın tefekküre kapı açan baharın , tefekkürün bayram günüdür..nevruz-u sultaniniz tefekkür ile inşirah bulsun inşallah..iyi keyifler
    ..
    Marifet ufku....

    Muhabbet denizinde çalan bir melodi gibidir

  8. #8
    Garip_Maznun
    Guest Garip_Maznun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart

    Zeylin Dördüncü Parçası


    -Yâsin Sûresi: 78-79-
    Yani, insan der: "Çürümüş kemikleri kim diriltecek?" Sen, de: "Kim onları bidâyeten inşâ edip hayat vermiş ise, o diriltecek.'"
    Onuncu Sözün Dokuzuncu Hakikatinin üçüncü temsilinde tasvir edildiği gibi: Bir zât, göz önünde bir günde yeniden büyük bir orduyu teşkil ettiği halde, biri dese, "Şu zât, efrâdı istirahat için dağılmış olan bir taburu bir boru ile toplar; tabur nizâmı altına getirebilir." Sen, ey insan, desen: "İnanmam"; ne kadar divânece bir inkâr olduğunu bilirsin. Aynen onun gibi, hiçlikten, yeniden ordu-misâl bütün hayvanât ve sâir zîhayatın tabur-misâl cesedlerini kemâl-i intizamla ve mîzan-ı hikmetle o bedenlerin zerrâtını ve letâifini emr-i "Kün Fe Yekün" -'Ol!' der, oluverir. (Yâsin Sûresi: 82.) - ile kaydedip yerleştiren ve her karnda, hattâ her baharda rûy-i zeminde yüz binler ordu-misâl zevi'l-hayatın envâlarını ve tâifelerini icad eden bir Zât-ı Kadîr-i Alîm, tabur-misâl bir cesedin nizâmı altına girmekle birbiriyle tanışan zerrât-ı esâsiye ve eczâ-i asliyeyi bir sayha ile Sûr-u İsrâfilin borusuyla nasıl toplayabilir, istib'âd sûretinde, denilir mi? Denilse, eblehcesine bir divâneliktir.
    Hem Kur'ân, kâh oluyor ki, Cenâb-ı Hakkın âhirette hârika ef'âllerini kalbe kabul ettirmek için ihzâriye hükmünde ve zihni tasdike müheyyâ etmek için bir i'dâdiye sûretinde, dünyadaki acâib ef'âlini zikreder. Veyahut, istikbâlî ve uhrevî olan ef'âl-i acîbe-i İlâhiyeyi öyle bir sûrette zikreder ki, meşhudumuz olan çok nazîreleriyle onlara kanaatimiz gelir.
    Meselâ: Görmedi mi o insan? Biz onu bir damla sudan yarattık da, sonra o Bize apaçık bir düşman kesiliverir. (Yâsin Sûresi: 77.)- tâ, sûrenin âhirine kadar. İşte şu bahiste, haşir meselesinde, Kur'ân-ı Hakîm haşri ispat için, yedi sekiz sûrette, muhtelif bir tarzda ispat ediyor. -

  9. #9
    Garip_Maznun
    Guest Garip_Maznun - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart

    Evvelâ: Neş'e-i Ulâyı nazara verir. Der ki: Nutfeden alakaya, alakadan mudğaya, mudğadan, tâ hilkat-i insânîyyeye kadar olan neş'etinizi görüyorsunuz... Nasıl oluyor ki: "Neş'e-i Uhra" yı inkâr ediyorsunuz?.. O, onun misli, belki dâva ehvenidir. Hem, Cenâb-ı Hak, insâna karşı ettiği ihsânat-ı azîmeyi:

    -Odur ki, yemyeşil ağaçtan size ateş çıkarır. (Yâsin Sûresi: 80.)-kelimesiyle işaret edip der: Size böyle ni'met eden bir zât, sizi başıboş bırakmaz ki, kabre girip kalkmamak üzere yatasınız. Hem remzen der: Ölmüş kemiklerin hayat bulmasını kıyas edemeyip istib'âd ediyorsunuz. Hem, Semâvat ve Arzı halkeden, Semâvat ve Arzın meyvesi olan insânın hayat ve mematından âciz kalır mı? Koca ağacı idare eden, o ağacın meyvesine ehemmiyet vermeyip başkasına mal eder mi? Bütün ağacın neticesini terketmekle, bütün eczasıyla hikmetle yoğrulmuş hilkat neticesini terketmekle, bütün eczasıyla hikmetle yoğrulmuş hilkat şeceresini abes ve beyhûde yapar mı zannedersiniz? Der: Haşirde sizi ihya edecek Zât, öyle bir Zâttır ki, bütün kâinat O'na emirber nefer hükmündedir. Emr-i "Kün Fe Yekün" 'e karşı kemâl-i inkıyad ile serfürû eder. Bir baharı halketmek, bir çiçek kadar O'na ehven gelir. Bütün hayvanatı îcad etmek, bir sinek îcadı kadar kudretine kolay gelir bir Zâttır. Öyle bir Zâta karşı: - Çürümüş kemikleri kim diriltecek? (Yâsin Sûresi: 78.) -deyip kudretine karşı ta'ciz ile meydan okunmaz! ağaçların dirilip yeşillenmesini görüyorsunuz. Odun gibi
    Sonra, - Şânı yücedir Onun ki, herşeyin hüküm ve tasarrufu elindedir. (Yâsin Sûresi: 83.)- tâbiriyle; herşey'in dizgini elinde, herşey'in anahtarı yanında, gece ve gündüzü, kış ve yazı bir kitap sahifeleri gibi kolayca çevirir. Dünya ve âhireti iki menzil gibi; bunu yapar, onu açar bir Kadîr-i Zülcelâldir. Mâdem böyledir, bütün delâilin neticesi olarak: -Siz de Ona döndürüleceksiniz. (Yâsin Sûresi: 83.) Güneş dürülüp toplandığında. (Tekvir Sûresi: 1.) - yâni; kabirden sizi ihyâ edip, haşre getirip huzur-u kibriyâsında hesabınızı görecektir.
    İşte şu âyetler, haşrin kabûlüne zihni müheyya etti. Kalbi de hâzır etti. Çünki; nezâirini dünyevî ef'âl ile de gösterdi. Hem, kâh oluyor ki; ef'âl-i uhreviyyesini öyle bir tarzda zikreder ki; dünyevî nezâirlerini ihsas etsin. Tâ istib'âd ve inkâra meydan kalmasın, meselâ: -Güneş dürülüp toplandığında. (Tekvir Sûresi: 1.) - ilâahir… Ve -Gök yarıldığı zaman. (İnfitar Sûresi: 1.) - ilâahir… Ve -Gök yarıldığında. (İnşikak Sûresi: 1.) -

    (Onuncu söz)

  10. #10
    Ehil Üye yakaza - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2008
    Mesajlar
    2.467

    Standart

    Şemseddin NURİ

    Yeşildir bahar. Renklerin en asilini bürünmüştür o. Cennet rengine. Bereket simgesine. Hayattır bahar, bütünüyle hayattır. Herşey baharda daha bir canlanır. “Hay” ismi baharda perdesini bütün bütün kaldırır. Esmanın eşyaya tecellisini en berrak keyfiyetiyle o gösterir. Renkler birbiriyle sarmaş dolaş olur baharda. Mor sarıya, sarı laciverde karışır. Her renk baharda doğum gününü kutlar. Ama hâkim renk yine de yeşildir. Yeşilsiz bahar, baharsız yeşil düşünülemez.

    Her varlık kendine göre algılar baharı. Bitkiler, hayvanlar ve insanlar... Ancak ortak nokta da yok değildir aralarında. Coşkundur bahar bütün varlıklar için, coşkunun doruk noktasıdır. Sevgilidir bahar, o bütün varlıklarca sevilir, beklenir, gözlenir.

    Hele bazan görmüşlerce, kış geçirmişlerce. Onlar için baharın ayrı bir ehemmiyeti, ayrı bir değeri vardır. Eşyayı zıddıyla bilmenin de ötesinde bir insiyaki davranıştır onların bahar bekleyişleri ve onun kıymetini, değerini bilişleri. Hazan görmeyen, kış görmeyenler sevseler de bekleseler de baharı, diğerleri gibi sevemez, bekleyemezler. Zorda kalmayanlar nasıl Hızır beklemezlerse... Hızır, “hadr” kökünden gelme bir kelime... Yeşil demek manası. O’nun geçtiği her yer yeşerdiği için böyle isimlenmiştir Hz. Hızır (as)... Canlanır onun bulunduğu yöre. Balığın canlandığı gibi büyük kayanın altında. Hz. Musa ve yanındaki fetanın buluşma yeriydi orası Hz. Hızır’la. Ölü balığın canlanması bir işaret, bir parola. Girildiğine emare ayrı bir buuda. Bahar muştusu anlayana.

    Yeşeren düşünceler yeşillenecek demektir artık. Karlı buzlu günler son bulmuştur. Hazan tersine dönmüştür. Fetih aşısı tutmuştur aksiyonun bağrında. Yaprak yaprak açılacaktır fikir goncaları. Renkler kuşağı dolanacaktır mevsimin beline. Apaçık görülecektir başka bir döneme geçildiği. “İman” merhalesini “Hayat”ın takip ettiği... Delil olacak bu bir üçüncü merhalenin daha geleceğine. Coşkunluk saracak ruhları baharla. Atılımlar hızlanacak böylece. Zaman sürat kazanacak. Düşlere dahi girmeyenler düşünülür olacak. Düşünceler aksiyonlaşacak. Baharla olacak bunlar, baharı görünce olacak. Soluklarıyla, nefesleriyle kardan buzdan dağları eritme misyonunu yüklenen talihlilerin ötelerden seyredecekleri zümrüt yeşili günlerdir bu günler. Renk dolu, koku dolu, hayat dolu günler... Bekleyip göremeyenlere, beklemeden eren, yetişenlere verdiği hazdan, lezzetten daha çoğunu verecek olan günler. Hızırla el ele günler.

    Vesveseye gerek yok. Baharla iç içe yaşıyoruz. Biz baharlaşırken o da “biz”leşiyor. Bizi bürünüyor üzerine yeşil renk yerine. Biziz yeşil olan, biziz canlanan. Sapık yolların üzerine ölü toprağı serpilirken. Hazan onların son yapraklarını da dökerken. Alternatifimiz yok artık. Zaten biz hiçbir zaman alternatif olmadık. Odak noktayız çünkü, merkez üssüyüz sistem adına. Lahut kaynaklıdır bize sahip çıkan sistem. Bir dönemde düşmanı sıtmalı gibi titreten. Ve şimdilerde içlerindeki korkuyu yeniden alevlendiren. Korkudur onları bir araya getiren. Korktukları başlarına gelsin içindir verilen fetva kaderden. Zümrüt yeşili dağlara, bayırlara, bağlara, bahçelere kıyasla çer çöp yığını mezbeleliklerin durumu belirlensin diyedir onların gündemi elde tutmaları. Vahşetleri, vahşilikleri, asaletten mahrumiyetleri ve adilikleri görülsün diyedir...

    Gelişip serpilme devrindeyiz. Sancılar var. Buluğ sancıları. Dehanın çocukları için bu sancı sürekli. Toplum olarak dehayı temsil ediyoruz. Bunun işaret ve muştularıdır çektiğimiz sancılar. Bugüne kadar nasip olmamış bir coğrafya bizi bekliyor. Çizelim de bizim olsun diye. Talihimiz en bereketli baharını yaşıyor. Tarihin en büyük fırsatları eteklerimize dolanıyor. Biraz şaşkınız. O kadar çok fırsat sökün edip üzerimize üşüştü ki, hiçbirini diğerine tercih etmemiz söz konusu değil. Hepsi birbirinden kıymetli, değerli.

    Dar çerçeveli izahlar artık yetersiz. Klik taassubu erimeye yüz tuttu. Evrenselleşme zarureti vicdanları baskı altına alıyor. Artık kitleleri, toplumları, milletleri içine alan değerlendirmelere ihtiyaç var. Baharla uyanıyoruz. Bizi bahar uyandırıyor. Kabuğumuzu kırdık, filiz olmaya namzet çekirdek misali. Bize yeni elbiseler gerek. Kış giysileri baharda ağır gelir üzerimize. En zayıfın ayağıyla yürümek için hamülenin hafifletilmesi şart. Daha entegre dil kullanmalıyız. Literatürümüze yeni yeni ifadeler girmeli eskileri atılmadan. Sonsuza dek sahip çıkarak eski terminolojimize, ilaveler yapmalıyız sadece şartların gerektirdiği ölçüde. Karalara ak demeden, akları karalamadan yapmalı bunu. Bazı zaruretlerin, mahzurlu şeyleri mübah kıldığı prensibinden hareketle izah getirmeli yeni girişimlere. Fanteziye düşmemeli asla. Ana prensipler sarsılmamalı. Kışta gelip bahar müjdeleyenlerin sözleri kat’iyen unutulmamalı..

    “Nasih i Mensuh” evrenselliğini hayata tatbik etmen yine de. Yeni hükümlere, yeni kararlara alıştırmalıyız kendimizi. Önceki düşüncelere zıt gelse bile, tabii seyrinde gelişen hadiseleri engelleme gayretkeşliğine düşmemeliyiz kesinlikle. Baharın kendine mahsus kuralları vardır. Her dönen kendi kurallarıyla yaşanmalıdır. Bahar da öyle. Hz. Musa itirazlarında haklıdır; fakat kendi buuduna ait kriterlere göre... Hz. Hızır’ın hadiselere bakışında zaviye farklılığı vardır. Fakat her iki zaviye de (mülk-meleküt) birbiriyle irtibatlıdır. Önemli olan bu irtibatı yakalamaktır. Aksi değerlendirmeler hep eksik ve yarım kalır. Ölmelidir serkeş çocuk. Baharını görmemelidir serkeşlik. Onun varlığına sebep olan ana-baba salihtir çünkü. Ömür boyu onları dilgir etmemelidir serkeş evlat, asi evlat. Kötünün iyiyle değiştirilmesine karar verilmiştir ulu divanda. Karar kesindir. Tatbik görecektir. Değişiklik mutlaka olacaktır. Zahir akla göre işlenen cinayettir. Ledün ilmine göre ise işlenen “tebdil”i, değişikliği gerçekleştirmek içindir. Ekin biçmek, hasat vaktini değerlendirmek gibidir bir bakıma bu. Yeni tohumlara zemin hazırlamaktır bir öncekileri toparlayıp almak e yerden. Çürümeyi önlemektir. Kokuşmayı engellemektir. Bir bahar hazırlığıdır kısacası. Kışı, bahara perde etmektir.

    Duvar(sistem)’ın yıkılmasını beklemek, istemek doğru değildir yetimler büyüyünceye dek. Hazine açıkta kalacak, yağmalanacaktır aksi halde. Sahip çıkamayacaktır yetimler (öz evlerinde yetim muamelesi görenler) hazinelerine. Yağmaya mani olamayacaklardır. Güçleri yoktur, kuvvetleri hazır değildir. Kendileri de hazinedir onların. Korunmaya ihtiyaçları vardır. Bu duvar hem onları hem de hazineyi koruyacaktır. Sistem yıpranmıştır, duvardaki çatlaklar çoğalmıştır. Ama bu duvarın bir süre daha ayakta kalması ve yıkılmaması gerekmektedir. Yıkılması gereken duvara destek vermek, esas korunması gerekenleri korumak içindir. Sathi kalıplara dökülmüş düşüncelerle hızırlaşmış pratikleri anlamak, kavramak imkânsız gibi görünüyor. “Sistem korumacılığı” itirazlarının, ithamlarının perde arkasında bu faktörün tesiri büyük olsa gerek. Anladıklarında, kavradıklarında ithamlarından vazgeçerler mi? Hakperest olanlar, itirazlarını yine hak adına yapanlar, yani Hz.Musa gibi davranmış bulunanlar, evet.

    Kusurlu gösterilmeli gemi. Zalimlerin ok hedefi olmaması için. Kusur içinde saklanmalı o inci. Hırsızı çoktur çünkü onun. Yolcusunu sahile çıkarıncaya kadar, kimsenin ayranını kabartmamalı kurtuluş sefinesi. Kusurlu görünmeli ama kusurlu olmamalı. Kusur, mükemmeli saklamak için vesile, perde. Hızır tedbiridir bu perde. Yoksa caiz değildir delmek gemiyi. Hem de ücretsiz binmişken o gemiye. İhanet olur bu. Korku salar, ümitsizlik verir gemidekilere. Dozajı çıkarmamak gerekir tedbirlerde. Nerede duracağı belli olmaz yoksa tahribin. Batışı hızlandırır o, doğuş beklenirken. Mezar olur sefine içindekilere. Kendine de. Heder olur gayretler. Boşa gider emekler. Bahar hazana döner. Zaman tersine işler.

    İlahi payandalıdır Hızır tedbiri. Kendinden değildir onun yapıp ettikleri. Sabır ister onu anlamak için. Cehd ister, gayret ister onu kavramak için. Hızırlaşmak gerek hayata tatbik için o tedbirleri. Hızır taktikleriyle diriltmek için cemiyeti. Getirmek için ülkeye baharı. Ve görmek için, duymak için, yaşamak için baharın getirdiklerini.

    Rüyalar toplum tabirli olur baharda. Mısır melikinin gördüğü rüyalara döner görülenler. Tabirini Yusuf (as) yapar ancak bu tür rüyaların. Rüyalaşan odur çünkü aslında. Hedef onun aziz olmasıdır, kuyudan, hapisten sonra. Ve iffetiyle, doğruluğuyla, becerisiyle, dirayetiyle seçkinleştikten sonra. Ülke kendisine teslim edilecek kıvama geldikten sonra Yusuf nesli, saraydan gelen çağrı bir bahar müjdesi. Devlet olma çağrısıdır bu, rüya ulağıyla.Vakti geldiğinde cevap verecektir elbet Yusuf bu çağrıya da. Temkini elden bırakmamak şartıyla. Bolluk yılları gelecektir onun gelişiyle. İş başı edişiyle herşey bereketlenecektir. Hızır yıllarıdır bu yıllar. Yedi yeşil başakta buna işaret var. (Yusuf, 12143) Kıtlık yılları Yusuf (as) ile atlatılacaktır. Milletine kendini adamaktır, toplum için kendini feda etmektir bu platformda hizmete talip olma. Bir fetanet işidir bu sırrı yakalama. Kışı baharda anlama bir deha işidir. Ve işe baharında talip olma...




    ''Madem ben de bu vatanın evlâdıyım,bu vatanın saadetine hizmet etmek benim için farzdır.''

    Emirdağ Lahikası

    ...EN GÜZELİ SİNELERDE BİR YAD-I CEMİL OLARAK KALIP GİTMEK...


+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Risale-i Nur yeniden dirilişin çabasıdır
    By YİĞİDO in forum Bediüzzaman ve Risale-i Nur Çalışmaları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 01.10.11, 19:04
  2. Yeniden Doğu Yeniden Ben. Selamun Aleykum . . .
    By daussıla38 in forum Tanışma
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 08.12.09, 00:00
  3. Dallarda Bahar Var...
    By yasemenn in forum Resim - Fotoğraf Galeri
    Cevaplar: 75
    Son Mesaj: 10.09.09, 02:16
  4. Son Bahar
    By MSAFK in forum Şiirler
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 02.10.08, 10:08
  5. Bir Son Bahar Esintisi
    By insirah in forum Resim - Fotoğraf Galeri
    Cevaplar: 9
    Son Mesaj: 20.09.07, 16:52

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Var
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0