muhabbet nedir,nasıl sarfedilmelidir? mecazisi ve hakikisi nasıl ayırd edilir?
dünyaya muhabbet neden hataların başıdır ve bu ne demektir?
muhabbet nedir,nasıl sarfedilmelidir? mecazisi ve hakikisi nasıl ayırd edilir?
dünyaya muhabbet neden hataların başıdır ve bu ne demektir?
DÖRDÜNCÜ SUAL:
Mahbublara olan aşk-ı mecazî aşk-ı hakikîye inkılab ettiği gibi, acaba ekser nâsda bulunan dünyaya karşı olan aşk-ı mecazî dahi bir aşk-ı hakikîye inkılab edebilir mi?
Elcevab: Evet. Dünyanın fâni yüzüne karşı olan aşk-ı mecazî, eğer o âşık, o yüzün üstündeki zeval ve fena çirkinliğini görüp ondan yüzünü çevirse, bâki bir mahbub arasa, dünyanın pek güzel ve âyine-i esma-i İlahiye ve mezraa-i âhiret olan iki diğer yüzüne bakmağa muvaffak olursa, o gayr-ı meşru mecazî aşk, o vakit, aşk-ı hakikîye inkılaba yüz tutar
. Fakat bir şart ile ki, kendinin zâil ve hayatıyla bağlı kararsız dünyasını, haricî dünyaya iltibas etmemektir.
Eğer ehl-i dalalet ve gaflet gibi kendini unutup âfâka dalıp, umumî dünyayı hususî dünyası zannedip ona âşık olsa, tabiat bataklığına düşer boğulur. Meğer ki hârika olarak bir dest-i inayet onu kurtarsın. Şu hakikatı tenvir için şu temsile bak. Meselâ:
Şu güzel zînetli odanın dört duvarında, dördümüze ait dört endam âyinesi bulunsa, o vakit beş oda olur. Biri hakikî ve umumî, dördü misalî ve hususî…
Herbirimiz kendi âyinemiz vasıtasıyla, hususî odamızın şeklini, heyetini, rengini değiştirebiliriz. Kırmızı boya vursak, kırmızı; yeşil boyasak, yeşil gösterir. Ve hâkeza.. âyinede tasarrufla çok vaziyetler verebiliriz; çirkinleştirir, güzelleştirir, çok şekillere koyabiliriz. Fakat haricî ve umumî odayı ise kolaylıkla tasarruf ve tağyir edemeyiz.
Hususî oda ile umumî oda hakikatta birbirinin aynı iken, ahkâmda ayrıdırlar. Sen bir parmak ile odanı harab edebilirsin, ötekinin bir taşını bile kımıldatamazsın.
İşte dünya süslü bir menzildir. Herbirimizin hayatı, bir endam âyinesidir. Şu dünyadan herbirimize birer dünya var, birer âlemimiz var. Fakat direği, merkezi, kapısı, hayatımızdır.
Belki o hususî dünyamız ve âlemimiz, bir sahifedir.Hayatımız bir kalem.. onunla sahife-i a’malimize geçecek çok şeyler yazılıyor.
Eğer dünyamızı sevdikse, sonra gördük ki: Dünyamız hayatımız üstünde bina edildiği için, hayatımız gibi zâil, fâni, kararsızdır, hissedip bildik.
Ona ait muhabbetimiz, o hususî dünyamız âyine olduğu ve temsil ettiği güzel nukuş-u esma-i İlahiyeye döner; ondan, cilve-i esmaya intikal eder. Hem o hususî dünyamız, âhiret ve Cennet’in muvakkat bir fidanlığı olduğunu derkedip, ona karşı şedid hırs ve taleb ve muhabbet gibi hissiyatımızı onun neticesi ve semeresi ve sünbülü olan uhrevî fevaidine çevirsek, o vakit o mecazî aşk, hakikî aşka inkılab eder.
Yoksa نَسُوا اللّهَ فَاَنْسَيهُمْ اَنْفُسَهُمْ اُولئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ sırrına mazhar olup, nefsini unutup, hayatın zevalini düşünmeyerek, hususî kararsız dünyasını, aynı umumî dünya gibi sabit bilip, kendini lâyemut farzederek dünyaya saplansa, şedid hissiyat ile ona sarılsa, onda boğulur gider.
O muhabbet onun için hadsiz bela ve azabdır. Çünki o muhabbetten yetimane bir şefkat, me’yusane bir rikkat tevellüd eder. Bütün zîhayatlara acır; hattâ güzel ve zevale maruz bütün mahlukata bir rikkat ve bir firkat hisseder; elinden bir şey gelmez, ye’s-i mutlak içinde elem çeker.
Fakat gafletten kurtulan evvelki adam, o şedid şefkatin elemine karşı ulvî bir tiryak bulur ki; acıdığı bütün zîhayatların mevt ve zevalinde bir Zât-ı Bâki’nin bâki esmasının daimî cilvelerini temsil eden âyine-i ervahları bâki görür; şefkati, bir sürura inkılab eder.
Hem zeval ve fenaya maruz bütün güzel mahlukatın arkasında bir cemal-i münezzeh ve hüsn-ü mukaddesi ihsas eden bir nakş ve tahsin ve san’at ve tezyin ve ihsan ve tenvir-i daimîyi görür. O zeval ve fenayı tezyid-i hüsn ve tecdid-i lezzet ve teşhir-i san’at için bir tazelendirmek şeklinde görüp, lezzetini ve şevkini ve hayretini ziyadeleştirir.
Hazret-i Yâkup Aleyhisselâmın Yusuf Aleyhisselâma karşı şedit ve parlak hissiyatı, muhabbet ve aşk değildir, belki şefkattir. Çünkü, şefkat, aşk ve muhabbetten çok keskin ve parlak ve ulvî ve nezihtir ve makam-ı nübüvvete lâyıktır. Fakat muhabbet ve aşk, mecazî mahbuplara ve mahlûklara karşı derece-i şiddette olsa, o makam-ı muallâ-yı nübüvvete lâyık düşmüyor. Demek, Kur'ân-ı Hakîmin parlak bir i'câz ile, parlak bir surette gösterdiği ve ism-i Rahîm'in vusulüne vesile olan hissiyat-ı Yâkubiye, yüksek bir derece-i şefkattir. İsm-i Vedûda vesile-i vusul olan aşk ise, Züleyhâ'nın Yusuf Aleyhisselâma karşı olan muhabbet meselesindedir. Demek Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan, Hazret-i Yâkup Aleyhisselâmın hissiyatını ne derece Züleyhâ'nın hissiyatından yüksek göstermişse, şefkat dahi o derece aşktan daha yüksek görünüyor.
Mektubat
rabbim razı olsun kardeşim.
bu akşamımızın nurlanmasına vesile oldunuz.
yazacaklarımdan dolayı kızmayınız amacım sizi üzmek değil daha güzel çalışmalara imza atmanızı teşvik etmektir.
evvela rica ediyorum yazı sitilinizi değiştiriniz uzun yazılarda okumak çok zor oluyo..
hele 3. mesajınız neredeyse iç içe girmiş gibi gözüküyo
hayal edin, sadece mutluluğu hayal edin..
muhabbet: samimiyettir, aşktır, kendinden geçip matlubun olmaktır. Cenab-ı Allah Efendimize sav. öyle bi muhabbet etmiş ki onun muhabbetinden dolayı bütün mevcudatı yaratmış.
bunu bilen şair demiş ki:
muhammed'den oldu mubabbet hasıl
muhammedsiz muhabbetten ne hasıl
mecasi ise: içinde Allah ve Rasulünün olmadığı heva ve hevesin karıştığı nefsin istek ve arzularının ön plana çıktığı adıma muhabbet bile denilemiyecek kadar basit olan ilgi duymanın adıdır.
dünya ve içindekiler fanidir, faniyim fani olanı istemem diyor bi hak aşığı, dünya denen bu pazar yerinden hiç birimiz canlı olarak çıkamıyacağımız için burada ki hiç bir şey muhabbet edilmeye değmiyor.
bilirsiniz insan ölünce üç şey onu takip eder
1. si malı kişinin öldüğü yerde malı onu oracıkda bırakır
2.si eş, dost, akraba ve tanıdıkları mezara kadar götürür gömüldüğünden emin olurlar çıkıp gelmesin diye
3.sü ameli kabre kişiyle beraber girer ve kişiyi hiç yalnız bırakmaz
bizler sevilecek olana muhabbet edebilirsek onun muhabbeti bizi hiç yalnız bırakmaz
dua eder dua beklerim
hayal edin, sadece mutluluğu hayal edin..
sayın yöneticiler bu iki mesajı imkan varsa birleştiriverin
bizler sevilecek olana muhabbet edebilirsek onun muhabbeti bizi hiç yalnız bırakmaz, hoş bizler yani ben sevmenin ne olduğunu bile bilemiyorum yani içinizde bilen varmı bilemiyorum ama ben bilemiyorum sevmek nasıl olur nasıl sevilir - sevinilir
ama dua ediyorum Rabbim: Habibinin ve kendini hakiki manada sevenlerin ve kendi sevdiği kullarının yüzü suyu hürmetine bizleri affetsin bizlerden razı olsun bizlere kendini layıkıyla sevebilen kullarından eylesin amiiiiiiiiiiiiiin
binlerce amin derken şu mübarek kandil gecesinde sizlerden acizane, fakirane dua istiyorum
Allah'ım bizleri sev ve seni sevenlerden eyle beni ve bizleri
hayal edin, sadece mutluluğu hayal edin..
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)