"Tabiatın perdesi ile Allah’ın nurunu görmeyen insan, her şeye bir ulûhiyet verip, kendi başına musallat eder." cümlesini açıklar mısınız?
Kainatta her netice bir sebep vasıtası ile yaratılıyor. Sebepsiz bir netice yoktur. Allah kainatta sebeplerle iş görmeyi kendine adet edinmiştir. Yani kainatta sebep sonuç ilişkisi hakimdir. Lakin Allah sebepleri gayet derecede zayıf ve kuvvetsiz, neticeyi ise gayet derecede kuvvetli ve sanatlı yaratmıştır. Bunun hikmeti, insanlar neticeyi sebepten bilmesinler diyedir. Yani neticeyi tanzim edip yaratan sebepler değil, Allah’tır. Bunu insanlara ilan ve izhar etmek için sebepleri gayet adi ve basit, ondan hasıl olan neticeleri ise gayet sanatlı ve güzel yaratmış.
Sebeplerin zayıf, sebepten hasıl olan neticenin kuvvetli olduğuna milyonlarca örnek verilebilir. Mesela bir köy ahalisini bir tek asker zorla bir yere sevk edebilir. Burada sevk kuvveti askerin şahsından değil, askerlik münasebeti ile dayandığı ordu kuvvetinden geliyor. Bu yüzden asker kendi namına değil, ordu namına bu işi yapıyor denilir. Yoksa aksini iddia etmek hamakat olur. Zira bir askerin şahsi kuvveti yüzlerce insanı zorla sevk etmeye yetmez.
Yine tohum ve çekirdek Allah’ın kudretine bir perde, bir sebeptir; yoksa mucit ve yaratıcı değildir. Çekirdek ve tohumun mahiyeti gayet basit ve zayıf iken, çekirdek ve tohumdan hasıl olan ağacın mahiyeti ise gayet mükemmel ve ağırdır. Böyle bir sebebin, böyle bir neticeyi yaratıp, bütün işlerini tedbir ve idare etmesi mümkün değildir. Öyle ise çekirdek ve tohum her şeye kudreti yeten bir Zatın memuru ve hizmetkarıdır. Tıpkı asker örneğindeki gibi.
Mercimek tanesi büyüklüğünde olan hafızanın milyonlarca levhayı ve resimleri muhafaza etmesi küçük bir et parçasının işi olmayıp, Allah’ın kudretinin bir harikası ve işidir. Şayet insanın yaşamı boyunca bütün görüp duyduğu şeyleri şu tırnak kadar et ve ondaki hücreler arşivliyor dersek ve oradaki Allah’ın harika kudret ve tasarrufunu o adi et parçasına ve şuursuz hücrelere havale edersek, tam bir akılsızlık etmiş oluruz.
Her bir sebebin netice karşısında aciz ve zayıf durması Allah’ın kudret ve tasarrufuna işaret eden bir levha bir işarettir. Ya da sebep ile sebepten hasıl olan netice arasındaki büyük boşlukta, Allah’ın isim ve sıfatları güneş gibi doğar ve kendini ilan eder. Bu boşlukta parlayan sıfatları görmemek ve Allah hakkında marifete ulaşamamak tam bir hamakat ve cehalettir.
Elma gibi harika bir netice ile elmaya sebep olan ağaç arasındaki boşluğa bin bir tane güneş, yani bin bir ism-i İlahi sığar. Bu esma ancak iman dürbünü ile görünebilir.
Tabiat dedikleri şey, bu sebeplerin toplamından hasıl olan zihni bir galattır. İnsan bir Allah’ı inkar edip, tabiat yapıyor dediği zaman, sebepler adedince İlahları kabul etmeye mecbur kalacaktır. Yani "elmanın yaratıcısı elma ağacı, balın mucidi arı, sütün ustası inek" demek zorunda kalacak ki, bu tam bir safsata ve tam bir cehalettir. Hal böyle olunca, insan nihayetsiz ihtiyacı ile bir Allah’a değil, bütün sebeplere kulluk etmek zorunda kalacak ki, bu tam bir bela ve musibettir. Halbuki sonsuz ilim ve merhamet sahibi bir İlaha iman edip, ona kul olsa her şey onun emrinde ve ona hizmetkar olacak ve tam bir huzur ile hayat sürecek. Evet hakiki lezzet ve saadet imanda ve Allah’a kul olmakta, bütün elem ve belalar küfür ve şirktedir.
http://www.sorularlarisale.com/index...icle&aid=20151